Kadınlar yaşasın diye!

 

Özgecan, gencecik kız kardeşimiz… Kadını ‘mal’ olarak, kadını tahrik nedeni olarak, kadını seks objesi olarak, kadını kendi kölesi olarak gören ve ‘namus’ sözcüğünü en çok kullanan erkekler tarafından katledildi

Ozgecan

HABER MERKEZİ (15.02.2015)- “İçimizden kırılgan düşlerin geçtiği masallarınız bitti, çiçekli böcekli bir elişi kitabına boyadığınız ya da kırık bir iğneyle kelebek gibi bir fon perdesine iliştirdiğiniz ömrümüz, cehennem kaçkını bir ruhla birleşip öldü ve yeniden dirildi ve acı çektirdiğiniz bütün kız kardeşlerimiz için hesap sormak için döndü.

 

Kutsal analığın besleyici sütü lanetimizle zehirlendi, sokaklarda, işyerlerinde ve evlerde hayatı bize zindan eden herkes için öfkemiz hançere dönüştü.

 

Bedenlerimize yüz yıllardır uyguladığınız eziyet için, yaşamaya bırakmadığınız her bir kadın için, incittiğiniz, yaraladığınız, sakatladığınız, öldürdüğünüz tüm kadınlar için ant olsun ki size ve düzeninize boyun eğmeyeceğiz!

Salonlarınız, yatak odalarınız, mutfaklarınız, kadınları anneliğe hapsettiğiniz bütün kafesleriniz ölmüş kardeşlerimizin fırtınasıyla uçup gitti, isyan, sokaklara serildi en çok oralarda ölmemiz bundan.

Bizleri bir hayat bilgisi kitabına çizen kalemler bitti, kadınların itiraz ettiği için öldüğünü haykırıyor şimdi duvarlar, kadınları kendi hayat imgenize hapsettiğiniz mevsim bitti, direndiği için öldüğünü haykırıyor kadınların şimdi bıçaklar.

Eşit bir yoldaşlık kuramadığınız bütün yollar bitti, ötekileştirdiğiniz bedenlerin sabrı bitti, esaslı bir hayır çektiği için ölüyor kadınlar, evetlerin vakti bitti!

Bir melodrama oturttuğunuz karakterler öldü, gözyaşları ve mendiller, derin içlenmeler, kırılgan düşler; kanlı bir ormana benzettiğiniz dünyada eli hançerle dolaşacak kadınlar diyor ağaçlar, ölmeleri bundan.

Korkmadıkları için ölüyor kadınlar, çaresizliğinizin şiddete dönüşmesi bundan, ölü kadınların lanetiyle yıkılacak düzeniniz, hiddetiniz bundan!” *

Karanlığa karşı daha korkusuzduk

Bugün sokakta daha emin yürüdük… Karanlığa karşı daha korkusuzduk… Gece yarısı sokakları zapt edebilir, bir araca yalnız binebilir, bir caddeyi boydan boya yarabilirdik. Güçlü hissettik kendimizi… Hepsi bir katil olan, hepsi bir kurban olan insanların yüzüne baktık caddeler boyu.. Bir acı, bir kadının acısı, bir yaşamın acısı, yaşanamayacak olan düşlerin acısı, geleceğin acısı kaç yüreğe düşebilir, kaç gülüşü burkabilir? Binlerce, milyonlarca hem de… Bugün daha net bildik, onlar da -katiller de bildi…

Özgecan…

Biz yüzümüzü Özgecan’a dönmemişken bir kadın, dönüp donmuşken bir kadın ve şimdi bir kadın daha katledildi… Cinsel şiddete maruz kaldı, yaşamı kendinden başka herkesin ağzında gevelendi…

Özgecan, gencecik kız kardeşimiz… Kadını ‘mal’ olarak, kadını tahrik nedeni olarak, kadını seks objesi olarak, kadını kendi kölesi olarak gören ve ‘namus’ sözcüğünü en çok kullanan erkekler tarafından katledildi… Ve bu iki günde hem çok büyük bir tepkiye hem  de yıkmaya, darmadağın etmeye söz verdiğimiz eril zihniyetin uşaklarının, eril burjuva medyanın, sokakta devlet kesilen ‘erkek’lerin tavrını gördük… AKP’nin uşakları katliamı haklılaştırmaya çalışırken, burjuva basın katillerin yargılanması aşamasında o çok haklı bulunacak ‘gerekçelerini’ üretmeye başlamıştı bile. Daha önce de farklı değildi… Koca çileden çıkmıştı, şoför tahrik olmuştu, sevgilisi ilaç kullanıyordu, bağımlıydı… Kadın birliktelik isteğini reddetmişti, boşanmak istemişti… Hepsi bir terbiye dili, hepsi bir katliamın nedenleri.. Çünkü bu ülkede tecavüz ve şiddet bir hak olarak yasalaştırılıyor ve kadının yakınlarına, topluma öldürme hakkı veriliyor… Tecavüzcü yazarların gazetesi Yeni Akit yine tetikçiliğe soyunup tecavüzcüleri aklayarak inadına mini eteğin, inadına dekoltenin, tecavüz ve ölüm getirdiğini taşıdı manşetine.

Kadınlar, tecavüz ve şiddete karşı eylemler yaparken, yargılama süreçlerinde erkek yargıya karşı çıkarken devlet erkânının çözümü pembe otobüs oluyor yine.  Ve biz ölüyoruz… Hepimiz dönelim kendimize, kadınlığımıza bakalım… Kadın olabiliyor muyuz? Bedenimizi tanıyor muyuz? Düşlerimiz için yıkabiliyor muyuz etrafımızdaki duvarları? Sevilebiliyor muyuz yalnız kendi isteklerimiz için?

Erkek yargıyı hatırlamanın zamanıdır

Irkçılık nasıl hastalık değilse, kadın düşmanlığı da sapıklık da tecavüz de bir hastalık değil, münferit olaylar hiç değil, bizzat erkek egemen devlet tarafından toplumsal bir olgu haline getirilen sistemli bir politikadır. Bugün tam da taciz- tecavüz şebekesi gibi çalışan devlet yetkililerin açıklamalarını hatırlamanın yeridir. Televizyon programlarında ” Babam bana tecavüz etti” diyen kızını öldüren babaya kamuoyunda mahcup olduğu yönünde indirim veren, tecavüz edene zaten bakire değildi indirimi veren, tecavüz gerçekleşmediği için “yarım kaldı” indirimi veren erkek yargıyı hatırlamanın zamanıdır.

Onlar konuşadursun, salyalarını akıtsın! Özgecan ve diğer kız kardeşlerimizin hesabını bizler soracağız. Çünkü bir yaşam  ancak başka bir yaşamın hakkını savunduğunda anlamlıdır, gayrisi yaşamaktan bile sayılmaz… Katiller sınıf rollerini oynarken, kadınlar sokaklara döküldü, ülkenin hemen hemen her yerinde Özgecan’ın ve katledilen diğer kadınların öfkesi yürek yürek bayraklaştırıldı ve bayraklaştırılmaya devam edecek… Kardeşlerimiz; örgütlenmeli, örgütlenmeli, örgütlenmeliyiz! Kadın örgütlülüklerini esas almalı, en geniş birlikteliklerde yer alıp kadın katliamlarına karşı yaşam hakkını savunmalıyız!

 

* Süreyya Karacabey-Kadın savaşı baladı

Kaynak:Halkın Günlüğü

Share