Dün N.Ç. bugün E.A. ve daha niceleri…

Kadına, kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ve tecavüzlerin “neredeyse günlük hayatın bir parçası” haline geldiği ve bu durumun normalmiş gibi sıradanlaştırıldığı bir sürecin içerisinde yer alan kadınlar olarak ağır ve dayanılmaz bir yükün altında olduğumuzu anlatmaya gerek var mıdır? Hemen her gün kadınlar olarak değişik şiddet biçimleriyle hayattan koparıldığımız ve hayatımızın yaşanılmaz hale getiriliği haberleri ortalığa saçılmaktadır. Erkek egemen sistemin erk bilinciyle karşı cinsine yabancılaştığı ve onu metalaştırdığı gerçek gündemden düşmeden devam ediyor.

09-HerTürlüSiddetinizleBarismayacagizNÇ isimli genç bir kıza 24 kişi tarafından yapılan tecavüz ve ona tecavüz edenlerin yasa yapıcıları tarafından aklamasının ardından bugün de EA isimli kız çocuğuna tecavüz eden 8 askerin mahkeme tarafından serbest bırakılması ve ancak kamuoyunun büyük baskısı sonucu sadece birini tutuklanmaya uygun bulmuş olması Türkiye devletinin kadını koruma yasaları ve söylemlerinde ne kadar sahte ve inandırıcılıktan uzak olduğunu göstermeye yetmektedir.

Tecavüz eden askerlerin serbest bırakılmaları durumunu gayet normal gören bu sistemin bir gerçeği de şudur ki, tecavüzcü askerlerin özel olarak korunmaya çalışılması bu erkek egemen gerici zihniyetin Türk askerinin böyle şeyleri yapmayacağı biçiminde ırkçı-faşist anlayışı savunmada nasıl da ısrarlı olduğunu gösteriyor. Tecavüz bir devlet politikası haline gelmiş durumda ve devlet kurumlarıyla tecavüzü ve tecavüz edenleri meşrulaştırarak korumaya devam etmektedir.

Kadınların kendilerinin cinsel istismara davet çıkardıklarını sürekli lanse eden gerici anlayış çocuk yaştaki genç kızların ise gönüllü birliktelik yaptıkları safsatasıyla olayın asıl faillerini kapatmak oyununu oynamaktadır (NÇ davasında olduğu gibi). Ama biz kadınlar bu oyuna gelmeyeceğiz. Bizleri özgürce yaşamımızdan alıkoymaya çalışan, bedenimiz üzerinde brifingler veren, horlayan, ötekileştiren bu sistemin daima karşısında olacağız.

Şunu çok iyi biliyoruz ki; erkek egemen sistemin dayandığı temel, özel mülkiyettir. Sadece eşyalar üzerindeki mülkiyet elbette değildir. Onun da ötesinde insanın insan üzerindeki mülkiyettir. Bunun ise en ağır biçimi biz kadınlar üzerinde olmaktadır. Kadını kendi malı olarak gören, Onu dövebilme, tehdit edebilme, susturabilme ve hatta öldürebilme gibi hakları kendinde gören erkeğin saçmalığının temeli tamda budur. Bu zihniyete karşı, çetin de olsa, mücadele esas olmalıdır. Bu mücadele ise ancak gerçek manada özel mülkiyete karşı tutum alanlar tarafından yürütebilir. Ama şu bir gerçektir ki bu savaşımın asıl gücü ve lokomotifi biz kadınlarız. Bu bakımdan kadınlar olarak bilinç devrimini köklü şekilde yaşamalıyız. Kendimizi sisteme endeksli yaşamlardan koparmalı, cins bilinciyle kuşanarak Gezi Parkında başlayan ve Türkiye’nin dört bir tarafına yayılan direnişinde olduğu gibi sokakları zapt ederek kendi savaşımızın savaşçısı da olabilmeliyiz aynı zamanda. Yaşadığımız her alanda her zaman sistemin kadın üzerindeki baskılarını, gerici anlayışlarını ve şiddetini teşhir etmeliyiz. Bundan başka yol yoktur.

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

HAZİRAN 2013

Share