Gezi Parkı izlenimleri
Arkadaşım bana Gezi Parkına gitme fikrini anlattığında , uzun zamandır başlamış olan bu eylemleri yerinde görebilme fırsatı beni çok heyecanlandırdı. Avusturya da yaşıyor olmamıza rağmen ülkemizde gelişen olaylardan kendimizi soyutlamamız cok güç. Hele bu olay Türkiye’nin geleceğini değiştirebilecek nitelikte bir toplumsal eylemse, daha da ilginç hale geliyordu Taksime gitmek. Avusturya delegasyonu olarak 9 kişi idik. Bir tane kabaretist, Yeşillerden eyalet ve ülke meclisinden birer vekil, yine eyalet ve genel basından üç kişi, iki sivil toplum kuruluşundan öğrenciler ve ben de yine demokratik kitle örgütlerinden biri olarak Avusturya Demokratik Haklar Federasyonu adına Türkiye’ye yola çıktık. Sınırdan içeri girdiğimizde herşey oldukça normal ve sakin gözüküyordu. 15 Haziran cuma gecesi otele vardığımızda saat gece 12 idi ve biz hemen Gezi Parkına gittik. Gezi parkında bize, eylemlere bir fiil katılan 4 genç eşlik etti ve onlar için bizlerin, özellikle Gezi Parkında olanlara gözlemci olarak Avusturya’dan gelmiş olmamız inanılacak gibi değildi. Meslek odaları, dağcılık klüpleri, transseksüel gruplar, illerden gelen sivil toplum dernekleri, sol gruplar, feminist kadın hareketleri, islamcı bir gruba kadar herkesin kendini rahatça ifade ettiği, aynı zamanda seyyar satıcıların da bol bulunduğu, bir köşede Karadeniz’den gelen grup horon teperken, diğer tarafta kürtce halayların oynandığı, kardeşçe yaşamın mesajlarını veren bir ortam yaratılmıştı gezi parkında. Yağmura rağmen oldukca temiz ve düzenli idi. Her gece 1500-2000 insan çadırlarda kalıyordu. Ortak bir sahne, bahçe, koordinasyon merkezi, yiyecek, içecek gazete dağıtım çadırı ve bir de kütüphanesi vardı. Buradaki insanlar bir nevi komün yaşamı kurmuşlar, hırsızlık ya da taciz gibi olayların asla yaşanmadığı. Gündüzleri toplantılar, konserler, açıklamaların yapıldığı, çeşitli gruplardan oluşan Gezi parkı dayanışma platformunun kararları toparladığı bir sistemle kendilerin idare ediyorlardı. Park içinde çeşitli dövizler, pankartlar entellektüel bir zeka ürünü olduğu göze çarpan duvar yazılarıyla alışılagelmiş eylemlerden farklı olduğunu hemen belli ediyordu. İnternet üzerinden cep telefonlarıyla yayın yapan bir radyo ve televizyon da vardı. Avrupa Demokratik Kadin Hareketi’nde yıllarca aktif çalışan biri olarak, gördüklerim beni oldukça etkiledi. Kendi kendime insanlarin istediğinde nasıl da barışcıl, ortak bir yaşamı örgütleyebildiklerini, kadınların ”Ben feministim” diye çadırlarının önüne afişlerini asabilmeleri, toplumun ”ötekileri” olmaktan gurur duyduklarını saklamadan, saklanmadan toplumun öncüleri olabilmeleri yaratmak istedigimiz dünyadan izler taşiyor diye düsündüm.
Taksim Meydanı’na çıktığımızda ise günde 12 saat piyano çalarak eyleme farklı bir renk katan Alman Piyanistin tuşlarından dökülen Çav Bella Marşını dinleyerek otelimize döndük. Benim için o anda bir kadın olarak gördüklerimin güzelliği, otelime gece 5 de dönerken yaşadığım kadın olarak kısıtlanmamış olmanın verdiği özgürlük duygusu muhteşemdi. Istanbul’da kadın olmak, şehrin muhteşem olanaklarının tadını çıkarmak çok güzel. Son yıllarda Istanbul’da kadın olmak daha da zorlasmaya-toplumun modern görünüşlü kadına bakış açısı, zaten geçmişten beri var olan ikinci sınıf vatandaş statüsü gerici anlayışın birleşiminden oluşan bakış açısıyla- özel hayata yasal ve ya pratik hayatta kısıtlamalar artmaya başladı. Bana gençlerin anlattığı ise, özellikle bunu yabancı basına söylemenizi istiyoruz dediler, iki haftadır tek bir kadına taciz veya hırsızlık olaylarının yaşanmadığı bir ortamdır Gezi Parkı.
Ertesi gün ise KESK başkanı ile yaptığımız söyleşide genel durum değerlendirmesi yapıldı. Değişik ülkelerden sendikacıların dayanışma taleplerine ilişkin fikir alışverişi yapılarak, aslında eylemin ülkede kişilerin özel haklarına artan müdaheleyi, sanatçılara yapılan baskıyı, sağlık sektöründeki özelleştirme, eğitim sistemindeki değişiklikler vs gibi pekçok alanda hayata yapılan müdaheleye verilen toplu bir yanıt olduğu söylendi.
BDP Milletvekileri ile yapılan toplantıda ise, seçimle iktidara gelen bu hükümetin seçimle gitmesi gerektiği, halkların kongresi yapılarak geniş bir kitle katılımı olan bir parti altında, kendi yönetimizi iktidara getirme şansımız olduğu belirtildi. Kadın, erkek, genç tüm toplumsal grupların bu eylemle birbirini tanıdığı ve ilerki süreçte birlikte çalışabilmenin tohumlarının atıldığı belirtildi.
Taksim platformu sekreteri ile yaptığımız görüşmede ise Almanya’dan gelen Linke Partisi Milletvekili, Stutgart’daki tarihi tren istasyonu yıkımına karşı başlatılan protestoların pasivize olma sürecini, referandum oyununa gelinmemesi gerektğini belirtti. Aynı anda Almanya, İsviçre, Avusturya ve İngiltere’den gelen delegasyonlarla toplantılar yürütüldü. Oradaki programda bize yardımcı olan Hayat TV çalışanlarına ise sonsuz teşekkürlerimi bildiriyorum.
Platform sözcüsü aldıkları kararla eylemin çok çadırdan merkezi birkaç çadıra indirileceğini, ama isteyen grupların aynı şekilde devam edebileceği şeklindeydi. Bu hareketin sivil itaatsizlik eylemlerine dönüştürülüp, hayatın içine akmasını istiyoruz dedi.
Bu açıklamalardan iki saat sonra meydanda bulundugumuz bir anda, yaklaşık 300 kişi kadar bir gruba polis dağılmaları gerektiğini söyledi. Meydana bakıldığında günlük hayat devam ediyor ve insanlar her tarafta koşuşturmaca içinde görünüyorlardı. Slogan atan gruba polisin saldırısıyla birlikte yüzlerce insan bir anda meydanda toplandı. O akşam meydanda olanlar Avusturya’lı arkadaşlarımı oldukça etkiledi. Ama en çok da eyleme katılan insanların korkularını aşmış olmasını, birbirlerine eylem anında sahip çıkıp kollamalarını, kadınların sayılarının dikkat çekici derecede cok olması, bazı otellerin sığınmak isteyen insanlara yardımcı olmalarını, meydanda ve Gezi parkındaki operasyon bitti gibi gözükürken bu sefer yan sokaklarda devam eden eyleme halkın evlerinden tencere ve tava korosuyla destek vermelerini Avusturya’ya döndüğümüzde anlatmakla bitiremediler. Ayrıca bu kadar kargaşa yaşanırken, aynı anda hayatın normal, devam etmesi, seyyar satıcıların hayatın her alanında bulunmaları, dükkan kepenklerinin günde bir kaç kez açılıp kapanması, insanların panzerlerin üzerine yürüme cesareti onlar için trajikomik bir tablo da oluşturmaktaydı.
Gezi Parkına müdahelenin başlamasının her anını gözlerimizle gördük. Platform sekreterinin açıklamalarına göre hükümet tarafından her hangi bir müdahelede bulunulmayacaktı. Fakat müdahalenin başlamasıyla Gezi parkının dağıtılması, ardından çöp arabalarının anında orada olup, çevreyi büyük bir hızla temizlemeleri, aslında herşeyin o gece için planlanmış olduğunu gösteriyordu.
İstanbulda 3 gece kaldık. İnanıyorum ki eylemdeki en önemli üç geceydi. Gezi parkına yapılan saldırı ve ardından tüm şehre ve ülkeye yayılan eylemler okun yaydan çıktığını gösteriyordu. Bu üç gün benim için çok öğretici, geliştirici oldu. İnsanın pratikle daha hızlı geliştiğini kendimizde gördük. Benimle gelen Avusturya’lı arkadaşların ise oldukça sağduyulu ve objektif değerlendirmelerine şahit oldum. Birilerinin çok kızdığı bu iyi niyetli ”dış mihraklar” aslında İstanbul’u ve halkını sevmiş, bu şehre yine gelmek istediklerini söylemişlerdi.
Eylemcilerin daha çok öğrenci, kadın üniversite ögrencileri, sanatçı, öğrenci, aydın ve toplumun ötekilerinden oluşması ilginçti. Politika ile bağı olmayıp da, aslında son 10 yıldır özel hayatlarına kadar varan kısıtlamalarla pasif politize olan kitlenin sahip çıktığı bir hareketti. Hareketin ilerici yönünü, modern yönünü gönülden destekliyorum. İnsanların tahammül sınırlarının olduğunu, gerektiğinde kendilerini yöneten sistem içi partilere mesaj verebileceklerini görmek, kadınların aktif olarak eylemde yer almaları beni umutlandırdı. Türkiye’nin geleceği daha aydınlık olacak mesajı aldım. Son yıllara baktığımızda kısmen elimizde var olan haklarımızın parça parça çekilip alındığını görüyor, yurtdışında yaşayan bir kadın olarak, her seferinde bu değişikliği daha yoğun hissediyorum. Şu anda ki sorun sistemi değiştirme değil, sistem içerisinde var olan haklarımızın elimizden gitmesini engelleyip, onlara sahip çıkma evresidir. Hareketin bundan sonraki aşamalarını de büyük bir umutla takip edeceğim,sizin de edeceğinize eminim.
Armağan Uludağ
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-Komisyon Üyesi
Haziran 2013