Mülteciliğe Sebep Olanlar Suçludur!

 

 

 

 

 

 

“Coğrafya kader midir?” sorusunun kamuoyu nezdinde farklı boyutlarıyla tartışıldığı bu günlerde, Suriyeli mülteciler yine Avrupa kapılarına dayandı ve hazin bir şekilde yine dünya gündemine oturdu.

Mülteciler aleyhine dillendirilen kafatasçı, çarpık ve yoz söylemler, sistemin borazanı olan Türk medyasında yer aldığıkadar, Avrupa basınında da kendine geniş yer buluyor. Bu nedenle, mültecilik meselesinin tüm halklara tekrar tekrar, iyi ve doğru bir şekilde anlatılması  şart olmuştur. Hiҫ kimse gönüllü olarak ölüm yollarını seҫmez.

Dünyanın farklı bölge ve coğrafyalarından çeşitli nedenlerle yola çıkmış, kadın kurtuluşu ekseninde ve özgür bir dünya hayali etrafında Avrupa’da bir araya gelen kadınlar olarak, mülteciliğin ne menem bir şey olduğunun en yakın tanıklarıyız.

Özellikle Suriyeli mültecileri ve kanunen garanti altına alınmış haklarını daha iyi anlayabilmek için klasik mültecilik tanımlamasından çıkıp, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde mülteciliğin nasıl tanımlandığına  göz atmak gerekir.

Bildirgenin 14/1 maddesine göre; “Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır.“ „Toplu sığınma, iç savaşlar ve çatışmalarda, yoğun baskılarda, büyük afetlerde ortaya çıkmaktadır. Bazen yabancı elçilikler, savaş gemileri ve uçaklar kendilerine sığınanları korur.“

Bildirgeden açıkça anlaşılıyor ki, mülteci konumuna düşmüş insanlara kapısını açmak, onların güvenliğini sağlayıp yardım etmek, bir lütuf değil, uluslararası hukuk çerçevesinde bir zorunluluktur. Bu bildirgede imzası bulunan Türkiye ve Yunanistan alenen sığınmacı haklarını ihlal ederek  hukuki olarak evrensel suç islemektedirler.

Bütün uluslararası anlaşmalar, yasalar ve hukuki temayüllerden bağımsız olarak; mültecilik keyfi bir tercih değil, kader hiç değildir! Kendisini kapitalist AB ve ABD`nin işgalci-sömürgeci Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı ilan eden RTE’ye hatırlatmak isteriz ki; Suriye’deki kirli savaşın müsebbiplerinden biri de TC Devleti ve AKP iktidarıdır.

AB, ABD ve TC’nin kışkırtmaları ve direkt müdahaleleriyle başlatılan bu savaştan kaçan insanları, aşağılık bir pazarlığın konusu yapan AKP hükümeti; Aylan bebeğin ölümüne ağlarken, boğuldukları sularda cesetleri bile bulunamayan binlerce Aylan bebeği ve ailelerini, plastik botlara doldurup denizlere sürmekte zerre tereddüt etmiyor. Aynı şekilde iki yüzlü politikasıyla da Yunanistan, ülkesinin sınırlarına dayanan mülteci botlarını batırıp, sığınmacıları boğacak kadar insanlıktan çıktı!

Faşizan zihniyetin bütün insanlık dışı politika ve uygulamalarına karşı, on binlerce  insan Atina sokaklarını doldurup „bu dünya hepimize yeter, birlikte yaşayabiliriz ve faşizme karşı birlikte savaşabiliriz“ diyerek mültecileri sahiplenen Yunan vatandaşlarının varlığı ise; ezilenlerin birliği ve halkların kardeşliği adına sevindirici ve umut vericidir.

Türkiye’de mültecileri ve mültecilerin yaşadıkları maddi-manevi bir yığın sorunu ve mağduriyeti kavramaktan uzak, üstten bakan, milliyetçi, ırkçı anlayış ve tavırlar mide bulandırıcıdır.

Kendilerinin seçmediği mültecilikten ötürü, aşağılanan, hor görülen, haksızlığa uğrayanların aleyhine sarf edilen her sözü, sergilenen her davranışı, amasız ve tereddütsüz reddetmek insan olmanın gereğidir. TC devleti ile AB ülkelerinin mülteciler üzerindeki kirli pazarlıklarını teşhir etmek, mültecilerin başka topraklarda yaşam aramasının tek suçlularının bu devletler olduğunu anlatmak, ırkçı zihniyetin gerek Türkiye ve gerekse Avrupa emperyalist devletlerinde yaşanan ekonomik krizin sebebi olarak sığınmacıları hedef tahtasına oturtmalarına karşı mücadele etmek,  insanım diyen herkesin görevidir.

Yine sınırsız ve sınıfsız bir toplum idealiyle yola çıkan herkes, yer ve ülke ayrımı yapmaksızın, insanların serbestçe seyahat edebilme ve istedikleri coğrafyada hayat kurabilme özgürlüğü ve hakkını savunmalı ve bu hak için mücadele etmeyi görev bilmelidir.

Mülteciliğin nedeni, ekonomik krizler, işkence ve emperyalistlerin ve uşaklarının sebep olduğu savaşlardır. Mültecilik, savaşı yaşayan bütün halkların yaşadığı veya yaşayabileceği bir gerçekliktir. Bu nedenle hiҫ kimse mültecileri ülkelerini terk etmek zorunda olduklarından dolayı suçlayamaz, suçlular: işgal ve talan savaşlarını yürüten emperyalistler ve onların uşaklarıdır.

 

Bütün sınır kapıları aҫılmalı, mültecilere yaşayabilecekleri koşullar yaratılmalıdır!

Share