. tarafından

2016 Yılında Kadın Özgürlük Mücadelesinden Kesitler

Ocak 5, 2017 de ANASAYFA . tarafından

HABER MERKEZİ (05.01.2017)- Eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren kadınların sokaklarda yaktığı isyan ateşi, kadın kırımına karşı deneyimlediği öz-savunma pratikleri ve kürtaj hakkı, eşit ücret mücadelesi için başlatılan kadın grevleri, patriyarkaya karşı kadınların topyekün direnişe geçtiğini gösteriyor. Bu derlemede yer veremediğimiz nice kadın eylemi ile erkek egemen yapı çatırdamaya başlarken kadınlar kendi tarihlerini yazıyorlar…

Asya

Erkek egemen ana akım sendikaların kadın işçilerin sorunlarını görmezden gelmesi üzerine Hindistanlı kadınlar kadın sendikası kurarken[1] ev içi şiddet, zoraki evlilik ve kadın sömürüsüne karşı saçlarını kazıtan Tibetli rahibeler evde, kırsalda ve manastırda eşitlik mücadelesi başlattılar.[2] Erkek kardeşi tarafından namus cinayetine kurban giden feminist bir kadın için ayağa kalkan Pakistan kadın hareketi ‘öldürmekte namuslu bir taraf yok’ diye haykırırken,[3] artan şiddete ve tacize karşı öz savunma birlikleri kuran Bangladeşli kadınlar, bundan sonra ataerkiye boyun eğmeyeceklerini ve kendilerini koruma pratiklerini geliştireceklerini söyleyerek[4] kadınlara yönelen şiddet dalgasına karşı “Direniş Hareketi” başlattıklarını kamuoyuna açıkladılar.[5] Güney Koreli kadınlar kürtaj yasağına karşı direnişe geçerken,[6] Japonya’da ise binlerce kadın Amerikan üssündeki tecavüz rezaleti için sokağa çıkarak, Amerikan üslerini ve tecavüzcü askerleri protesto etti.

5Avrupa

‘Benim bedenim, benim kararım’, ‘Rahmimden elini çek’ yazılı pankartlar taşıyan binlerce Polonyalı kadın kürtaj yasaklarına karşı kadın grevi örgütledi[7] ve hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Tepeden tırnağa siyah giyinen kadınların ülke çapındaki grevine olağanüstü katılım, patriyarkaya karşı mücadele veren tüm dünya kadınlarının mücadele azmini perçinledi. Cinsel saldırılara, cinsiyet ayrımcılığı karşıtı hareketin suçlu ilan edilmesine ve şiddetin toplumsal olarak teşvik edilmesine karşı yürüyen binlerce İspanyol kadın “Şiddetinize Karşılık Vereceğiz” sloganı ile meydanları doldurdu.[8] İzlanda’da ise eşdeğer işe eşit ücret talebiyle iş bırakan kadınlar cinsiyet eşitsizliğine karşı isyan ettiler.[9] İzlandalı kadınların eyleminden aldıkları ilhamla Fransız kadınlar da %15’lere varan ücret farkı için sokağa çıkarak eşit ücret talebini yükselttiler.[10] Avrupa’yı sarsan kadın grevleri gelecek dönem ataerkiye karşı dünya çapında kadın eylemlerinin artacağının habercisi niteliğinde…

Ortadoğu

Ortadoğuyu kan gölüne çeviren kirli savaş politikaları kadınları ve çocukları alınıp satılan bir meta haline getirirken erkek vesayetine karşı kampanya başlatan Suudi Arabistanlı kadınlar bir “şey” olarak görülmek yerine “tam bir vatandaş” olarak kabul edilmek için mücadeleye hazır olduklarını belirtiyorlar. Bahreynli, İranlı insan hakkı savunucusu muhalif kadınlar, tutuklamalarla, işkenceyle sindirilmeye karşı dimdik ayakta durmaya çalışıyorlar.[11] Tutuklanma sebebi olduğu halde İranlı kadınlar başörtüsü olmadan kamusal alanda yer alma mücadelesi veriyorlar. Türkiye’de de getirilmeye çalışılan tecavüz yasasının bir benzerinin uygulandığı Lübnan’da kadınlar “beyaz elbise tecavüzü örtmez” şiarıyla yasanın iptal edilmesi için kampanya yürütüyorlar. Rojava’da inşa edilmeye başlanan ekolojik temelli Jinwar Özgür Kadın Köyü ise çölün ortasında yeşil bir vaha gibi kadınların kendi kararlarını alabilecekleri, kadın yaşam alanlarını geliştirmeyi hedefliyor.[12]

63822Afrika

Mini etek ve tayt yasaklarına karşı direnişe geçen Ugandalı kadın öğrencilerin mücadeleleri hükümete geri adım attırdı ve liseli öğrenciler için bir çözüm bulmak için okullar 10 gün tatil edildi.[13] Nijerya’da ailelerinin geçimini sağlamak için pazarda tezgah açan kadınlar, pazar tahtalarının kaldırılmasına karşı otobanı işgal ettiler ve yolu trafiğe kestiler. Kadınların direnişi sonrası bu uygulamadan vazgeçildi.[14] Kenya’da ise taciz ve tecavüze karşı nineler, karate öğrenerek kendilerini korumaya ve özsavunma teknikleriyle saldırganları bertaraf etmeye çalışıyorlar.[15] Güney Afrika’da siyahi kadın öğrenciler siyahlara özgü saç modellerini istemeyen okul yönetimine karşı başlattıkları direnişle ırkçı dayatmalara boyun eğmeyeceklerini gösterdiler. Kadınların hayatlarını, ekmek teknelerini, yaşam biçimlerini korumaktaki kararlılıkları mücadelenin de giderek sertleşeceğinin altını çiziyor.

Latin Amerika

‘İlk kez cinsel tacize uğradığım an’ hastagi ile bir araya gelen kadınlar, Meksika genelinde 42 eyalette sokağa çıkarak kadına yönelik şiddeti kınadılar. Meydanları dolduran kadınlar, sadece kendilerine saldıranların değil aynı zamanda yasaların, yetkililerin, medyanın ve tacizi normalleştiren insanların da cinsel şiddet ve tacizin artmasında etkili olduğunu söylediler.[16] Yine Meksika’da isyancı anarşist feminist kadınlardan oluşan Anti-Otoriter Hareketin Enformel Feminist Komutanlığı – (COFIAA) tekelci danışmanlık firması ofislerine bombalı eylem düzenledi.[17] Kadına yönelik şiddete ve ayrımcılığa karşı Peru’da Ni una menos (bir kadın daha eksilmeden) platformu kuruldu ve ayrımcılığa uğrayan kadınlara hukuksal ve psikolojik destek vermeye başladı. Platform aynı zamanda büyük kadın yürüyüşü düzenleyerek kadınların, kadın düşmanı yasaları ve gelenekleri sorgulamasını sağlamaya çalıştı.[18] Arjantin’de de kadınlar ‘Eğer birimize dokunursanız, hepimiz karşı koyarız’, ‘Bir kadın daha ölmeyecek’ sloganları atarak yasal, ücretsiz kürtaj hakkı için sokaklara çıktı.[19] Karalar giyen Arjantinli kadınlar kadına yönelik şiddete karşı Kara Çarşamba eylemi düzenlediler, Arjantinli kadınların mücadelesine Paraguay, Peru, Ekvador, Bolivya, Uruguay, Şili, Guatemala, Kolombiya, Brezilya ve Meksikalı kadınlar destek eylemleriyle dayanışma gösterdiler.[20] Kara Çarşamba eylemi, kadınların mücadeleyi ortaklaştırması, özel olanın politikasını dünya çapına taşıması ve kadın mücadelesinin tüm kıtayı sarsacak düzeye eriştiğini göstermesi bakımından önemli. Kadına yönelik şiddetin artmasıyla birlikte kadınlar kendi feminist örgütlerini kurarak[21] bir yandan kadın dayanışmasını yükseltiyorlar bir yandan da öz-savunma grupları inşa edip tarih boyunca kendilerine dayatılan kırılgan, narin varlıkların ötesine geçerek fiziksel güçlerinin farkına varıyorlar…

Kaynak: isyandan.org

Share
. tarafından

İsviçre’de ADKH Merkezi Kampanya ve10.Yıl Etkinliği’ne dair Panel gerçekleştirildi

Ocak 9, 2017 de ANASAYFA . tarafından

screenshot_2017-01-08-20-48-16-1İSVİÇRE(08.01.2017)-Avrupa Demokratik Kadın Hareketi İsviçre örgütlülüğü tarafından İsviçre’nin Solothurn kentinde “Ben Kadınım Demek Yürek İster, Yüreğini Direnişle Örgütle”, “Rosa’dan Berna’ya Bu Kavga Bitmedi Devam Ediyor” şiarıyla panel gerçekleştirildi. ADKH,İsviçre Demokratik Haklar Federasyonu (İDHF) ve diğer devrimci-demokrat kurumların  üye ve taraftarlarının katılımıyla gerçekleşen panele ilgi de yoğundu. ADKH’nin merkezi olarak bu yıl yürütmekte olduğu kampanya ve ardından 18 Mart 2017 tarihinde gerçekleştirilecek olan “Tarihin karanlığına ışık tutan kadınlara” 10.Yıl etkinliği kapsamında yapılan panelde Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin geçmiş mücadele ve örgütlülük tarihi anlatılırken aynı zamanda gelecek döneme ilişkin perspektifleri de sunularak kitle ile paylaşıldı. Panel sunumunun ardından müzik dinletisine geçilerek, sanatçı Serenat Ezgican’nın söylediği ezgilerle etkinlik sonlandırıldı.

Share
. tarafından

Viyana’da ADKH 10.Yılına Atfen Etkinlik Gerçekleştirildi

Ocak 18, 2017 de ANASAYFA . tarafından

IMG-20170116-WA0011VİYANA(18.01.2017)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Viyana örgütlülüğü olarak 15 Ocak 2017 tarihinde ADKH’nın “Rosalardan ,Mirabel kardeslerden Bernalara, mūcadele sūrūyor sūrecek” şiarıyla yūrūtūlen 10. kuruluş yıl dönūmū vesilesiyle viyana derneğinde etkinlik düzenlendi. Yaklaşık 25 kişinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte Rosa lūxemburgun ,Mirabel kardeşlerin,ve Berna ūnsal saygılının yaşamları ile ilgili belgesel film birlikte seyredildi. Film gösteriminin ardından 18 Mart 2017’de ADKH’nin 10. kuruluş yıl dönūmū etkinliğine çağrı yapılarak program sonlandırıldı.

IMG-20170116-WA0012

Share
. tarafından

AYCAN SOLMAZ: Yükselen faşizme karşı birleşik direnişi büyütelim

Ocak 24, 2017 de ANASAYFA . tarafından

emekci-kadinlarEzilen emekçi yığınları ve örgütlü mücadele yürüten devrimci demokrat ilerici kesimi genel saldırı açısından önümüzdeki günlerde daha nelerin beklemekte olduğunu en son haliyle OHAL ve KHK’lardan bu yana az çok tahmin etmekteyiz. Toplumsal dinamikleri son kertesine kadar saldırarak bastırmaya devam eden iktidar, bu yolda karşılaştığı basıncı da kendi hukuk ve yasalarını dahi tanımazlıktan gelerek kendi gerici çıkarları temelinde çözme yoluna gidiyor.

AYCAN SOLMAZ (24-01-2017)- Faşist diktatörlük sultası, iktidar ve gerici işbirlikçileriyle yasama-yargı-yürütmeyi tek elde toplama çalışmalarının, fiiliyattan “yasal” hale getirilmeye çalışıldığı, meclisten genel oylamayla da geçirilerek yerini önümüzdeki aylarda gerçekleşecek olan referanduma bıraktığı süreçten geçiyoruz. Meydanlarda bu durumu “hamdolsun” edasıyla karşılayan zat, tez elden “halkı”nı gece gündüz demeden evet için çalışmaya çağırdı. Biraz öncesinde ise “karne heyecanı yaşayan minik öğrenci” spikerin büyüyünce ne olacaksın/neler yapacaksın sorusuna karşılık cumhurbaşkanı olup anayasayı değiştireceğim ve idamı getireceğim yanıtını verdi. Sosyolojik ve psikolojik açıklamalar bir yana, durumun vahameti bu sıradan(!) örnekle de anlaşılacağı üzere, toplumun en küçük fertlerinin “müfredatına” sızacak kadar işleyen-işletilen bir faşist kuşatmanın olduğu süreçten geçiyoruz.

Ezilen emekçi yığınları ve örgütlü mücadele yürüten devrimci demokrat ilerici kesimi genel saldırı açısından önümüzdeki günlerde daha nelerin beklemekte olduğunu en son haliyle OHAL ve KHK’lardan bu yana az çok tahmin etmekteyiz. Toplumsal dinamikleri son kertesine kadar saldırarak bastırmaya devam eden iktidar, bu yolda karşılaştığı basıncı da kendi hukuk ve yasalarını dahi tanımazlıktan gelerek kendi gerici çıkarları temelinde çözme yoluna gidiyor.

İşçi-emekçilerin yasaklanan grevleri, kapatılan mücadele mevzileri, tutuklanan on binlerce devrimci, demokrat, ilericiden eğitim ve basın emekçisi, milletvekili ve parti yöneticileri, hapishanelerde işkenceye uğrayan tutsaklar, işinden atılan emekçiler, kapatılan gazete, dergi ve kanallar, Kuzey Kürdistan’da adeta haritadan sildikleri, yakıp yıktıkları şehirlerden şimdi de zorla göç ettirilmeye çalışılan halk, iktidar döneminden ama en fazla da bu süreçten alınan yasal cüret ve güvencelerle otobüste tekmelenen kadın, sokak ortasında katledilen Werde, tecavüz edilen çocuk, geri salıverilen tecavüzcüler, Cizre’de panzer altındaki Hakan, gericiliğe karşı bildiri okuduğu için tutuklanan genç kadın ve hayalinden idamı geçirmek zorunda bırakılan “minik öğrenci”… şimdi her zamankinden daha çok mücadeleyi yükseltme gerekçemiz olarak karşımızda durmaktalar.

Saldırılar en geniş anlamda artsa da buna karşı gelişen araçlarla mücadele de artacaktır. İnsana-canlıya dair olan yaratıcı her ses dört duvar tanımadığı gibi yasak ve sınırlılık da tanımaz. Halkın haklı mücadelesi var oldukça kitleler kendi imkanlarını ve araçlarını yeniden-yeniden yaratmanın yollarını bulacaktır-bulmuştur da. En ufak hak talebinin dahi tahammülsüzlükle bastırılıp kitlelerin sindirilmeye çalışıldığı, toplumun en geniş kesimlerine yönelik her türden faşist saldırıların giderek arttığı böylesi bir süreçte mücadeleyi en geniş ileri örgütlü-örgütsüz kesimlerle buluşturup birleşik direnişin mevzilerini arttırmalı, ortaklaşmanın yollarını zorlamalıyız. Kullanabildiğimiz ve var olduğumuz bütün alanlarda mevcut gerici düzene karşı itirazlarımızı, reddettiklerimizi ve taleplerimizi en örgütlü birleşik gücümüzle, en geniş halk kitlelerine ulaşarak sesimizi çoğaltmamız gerekiyor.

Erkek egemen sistemin sınıfsal-cinsel-ulusal anlamda her türden ve her alanda yapılan saldırılarından fazlasıyla “nasibini” alan kadınlar buna karşılık mücadeledeki yerini de aktif şekilde kuşanmalıdır. Çünkü yaşamın içerisinde değişim-dönüşümde ısrar eden kadın, sınıf bilinçli duruşuyla mücadeleyi de aynı şekilde toplumsallaştıracaktır. Geri olana karşı ileri; karanlık olana karşı aydın; dogmatik olana karşı bilimsel; eski olana karşı yeni bir toplum-yeni bir insanı yaratma yolunda değişimi şimdiden başlatalım. Ödenen bedellerle elde edilmiş haklarımızın budanmasına elbette izin vermeyeceğimiz gibi, şimdiden mücadelesini yürüteceğimiz demokratik haklarımızı yarına da ertelemeden görevlerimize sahip çıkmalıyız. Ne ki bütün bu kazanımların hizmet edeceği uzun vadeli amacımız olan Marksist-Leninist-Maoist ideolojinin önderliğinde hayat bulacak o gelecek toplum projemizi, kadınların köklü kurtuluşunun ve gerçek özgürleşmesinin başlayacağı Sosyalist ve nihayetinde Komünist toplum projemizi mücadele içerisindeki kitlelere bugünden en yalın-en açık haliyle taşıma, anlatma görevimizi de bir kenara bırakmamalıyız. Alternatif dünya sistemini belki tüm detaylarıyla bugünden somutlayamayacağız fakat kitlelere de öyle tamamen soyutlamalarla da gitmeyeceğiz. Elle tutulur gözle görülür tarihi belgelere, gözlemlere dünya üzerinde yaşanmış sosyalizm deneyimlerine sahibiz. Tarihte devrim süreçlerini yaşamış olan toplumlardan,toplumsal pratikleri bizzat yaşamış olan kadınlardan somut örneklerle, kadına dair muazzam gelişmelerin yaşandığı, yaşamın içerisinde özne olduğu, haklarının bugünün toplumuyla kıyaslanamayacak düzeyde tanındığı, eşit görüldüğü, söz-yetki-karar mekanizmalarında varlık gösterdiği devrim süreçlerinden örneklerle-eksikliklerden de dersler çıkartarak- anlatabilmeliyiz. Neleri istemediğimizi, nelere itiraz ettiğimizi ve nelere karşı mücadele ettiğimizi söylerken aynı zamanda bu karşı koyuşlarımızı da devrimci mücadelemizin birer parçası haline getirmeliyiz. Ancak o zaman kazanımlarımız kalıcı bir çözüme hizmet eder ve özgün mücadelede özne olan kadınlar genel mücadelenin aktif birer parçası haline dönüşebilir. Ve yine ancak o zaman, bugünden direnen kadının rengini vereceği yeni bir dünya mümkün kılınabilir. Yazımızı bu iki mücadele kanalının kopmaz bağını ve bütünlüğünü en özlü şekilde şiarlaştıran Berna Yoldaşın sözleriyle noktalıyoruz: “Yaşasın kadınların kurtuluşu yaşasın insanlığın kurtuluşu o özgür Altınçağ mücadelesi”.

 

Kaynak:Halkın Günlüğü Gazetesi

Share
. tarafından

ANAYASA REFERANDUMU VE TAVRIMIZ

Ocak 31, 2017 de ANASAYFA . tarafından

Demokratik bir anayasa, Saraylarda, Saraya Noter parlemontalarda değil, fabrikalarda, tarlalarda, varoşlarda, amfilerde, işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, kadınların, LGBTİ’lerin, aydın ve sanatçıların kolektif kalemiyle yazılır Bunun için HAYIR diyoruz !

ADHK-SYM-ADKH (31-01-2017) Türkiye K. Kürdistan coğrafyasında yaşayan halklarımız faşist diktatörlüğün en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Özellikle 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’ndan bu yana, Türk İslam sentezli faşizmin, adım adım yuvalanmasıyla iktidarı ele geçirdiği bugünlere gelindi. Ve şimdi şeriat rejimine doğru atmak istedikleri adımlara halklarımızı da ortak etmek istiyorlar. Belki de içinden onlarca yıl çıkılmayacak kör bir kuyuya halkımız kendi “onayı” ile hapsedilmek isteniyor.

Yıllardır toplu katliamlarla, yıkım ve kıyımlarla, açlık ve sefaletle halka korku salarak saltanatlarını sürdürmeye çalışan bu Türk İslam sentezli faşist güruh, elbette ki emperyalist efendilerinden ayrı hareket etmemektedir. Kan, barut, işkence ve zindanlarla örülü faşist T.C. tarihinde ender görülen bu süreç, emperyalistlerin pazar dalaşları ve “Büyük Orta Doğu Projesi”nden ayrı bir süreç olarak düşünülemez. Emperyalist efendilerinin bir dediğini iki etmeyen faşist AKP iktidarı da bu gidişattan, “Yeni Osmanlıcılık” adına saltanat rejimini kurmak ve faydalanmak gayretkeşliği içindedir.

Bu faşist devlet, komünistleri, devrimcileri, yurtseverleri, aydın ve sanatçıları, akademisyenleri, farklı inanç topluluğu mensuplarını kısacası kendisinden olmayan, iktidarına biat etmeyen her kesim ve herkesi bir yandan katliamlar, işkenceler ve zindanlarla susturmaya çalışırken, bir yandan da bütün bu olup bitenlerden kitleleri bihaber kılmak için ne kadar muhalif ve alternatif basın ve madya varsa hepisinin kapısına kilit vurarak orta çağ karanlığına bir adım daha yaklaşmak istiyor. Kadınlar ve LGBTİ’ler üzerindeki baskının giderek artması, okullardaki islami eğitim, demokrasi düşmanlığı, yaşamın her alanına islami yaşam biçiminin nüfuz etmesi şeriat rejiminin ayak seslerinden başka bir şey değildir. İşte tam da böylesi bir süreçte, halktan gizleyerek yangından mal kaçırırcasına kendilerinin yazıp, kendilerinin gece yarılarında onayladığı tek adam diktatörlüğüne dayalı sözde anayasa değişikliğini halka onaylatmak için referanduma gidiyorlar.

Bu durumda tavrımız ne olmalı;

Biz ADHK olarak, federasyonlarımız, derneklerimiz, komitelerimiz ve bileşenlerimiz Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-ADKH ve Socialist Youth Movement-SYM (Sosyalist Gençlik Hareketi) olarak, ne geçmiş anayasaların ne de bugün, 12 Eylül Askeri Faşist Anayasasının, faşist tek adam diktatörlüğüne uyarlanarak pekiştirilmesiyle halkımıza dayatılan anayasa değişikliklerinin halklarımızın çıkar ve menfaatlerini temsil etmediğinin bilinci içerisindeyiz. Devrimci – demokratik, sosyalist bir anayasayla sömürünün, talanın, halklar arasında ekilen düşmanlık tohumlarının ve zulmün kısacası emperyalist-kapitalist sistemin dayattığı tüm eşitsizliklerin ortadan kalkacağı gerçeği bizler açısından tartışmasızdır. Proleteryanın ve onun öncüllerinin elbetteki bir anayasası vardır ve o anayasa, “herkesin emeğine, herkesin ihtiyacına göre” şiarını temel alarak halklarımıza sunulmuştur. Bu bildiride madde madde sunmak durumunda değiliz. Ancak bunun bir devrimle taçlandırılacağının da bilincindeyiz.

Devrim, ancak uzun soluklu, binlerce, onbinlerce taktik mücadelenin ve nicel birikimlerin sonucu olabilir ve ancak kitlelerin eseri olarak nitel bir değişimle hayat hakkı bulabilir. Söz konusu nitel değişim için, somut şartların somut tahlilini doğru yaptığımız oranda nitel değişime daha da yakınlaşma şansını elde edebiliriz. Sadece genel doğrulardan hareketle, mevcut durumu göz ardı ederek çıktığımız yolda, yolu yarılamak bile mümkün değildir. Yani, stratejik doğrularımız, taktik doğrularla buluşmuyorsa, stratejik doğrularımızın pek bir anlamı olmayacaktır.

Bugün Türkiye K. Kürdistan coğrafyasında devrimci durum mevcut olmasına rağmen, devrimin subjektif şartları ne yazık ki buna uygun değildir. Ekonomik kriz ve paralelinde işsizliğin hızla yükseldiği ve daha da önemlisi Orta Çağ karanlığına doğru ciddi bir sürüklenişin olduğu böyle bir süreçte, kitlelerin önemli derecede dağınık ve örgütsüz olması, devlet teröründen ötürü bu örgütsüz ve dağınık kitlenin ciddi bir panik ve korku içinde olması, demokratik mevzilerin ve sendikaların neredeyse dibe vuran bir durumda olması  gibi gerçeklikler, nasıl bir taktik mücadele izleyeceğimizi belirleyen etmenler olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumda biz devrimcilerin, yurtseverlerin, aydınların önünde iki seçenek var. Ya geniş kitlelerin desteğini alarak mevcut durumu devrimci mücadeleyle ters yüz edeceğiz, ki bu aktif bir boykot demektir, ya da kitleler ve subjektif önderlik buna hazır değilse, en azından geriye doğru gidişatı engellemenin, durdurmanın başka taktik mücadele biçimlerini devreye sokacağız. Önümüzde somut pratik bir durum var. “Boykot” mu edeceğiz, “Hayır” mı diyeceğiz, “Evet” mi diyeceğiz.

Yukarıda özetle ifade ettiğimiz gerçeklikte Boykot taktiği, ne kitlelerin ruh haliyle uyuşan, ne de somut durumla bağdaşana bir yerde durmaktadır. İçinde bulunduğumuz süreç özel bir durumu ihtiva etmektedir. Yani ortaya koyulacak taktik mücadele biçimiyle ya kitlelerin birazcık da olsa nefeslenmesini sağlanacak, ya da iyiden iyiye köleleşmesi. Eğer boykot her halükârda pratik olarak halka bir kazanç sağlamıyorsa, daha da kötüleşmesinin önünü açıyor demektir. Bu anlamıyla “boykot” bizler açısından mevcut duruma cevap verecek bir taktik eylem biçimi olarak durmamaktadır. “EVET” ise bizler açısından tartışma götürmez bir biçimde, doğrudan doğruya şeriat yasalarının altına mühürü basmak ve geçmişin mücadeleleriyle elde edilerek sistemin aygıtları tarafından kabul edilmek zorunda kalınan belli kazanımların bir diktatöre teslim edilmesi anlamına gelmektedir.

Bir diğer cephede ise, çok farklı nedenlerden ötürü “Hayır” diyen bir cephe mevcuttur. CHP, Vatan Partisi ve benzerleri esas olarak ırkçı, milliyetçi kaygılardan hareketle hayır derlerken; devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin, demokrat aydınların ise esas olarak Türk İslam sentezli faşizmin, halklarımızı tıpkı İran’da, Afganistan’da olduğu gibi daha da koyu bir karanlık döneme sokulmasının önünde set oluşturmak için “HAYIR” taktiğini hayata geçirmeye çalıştıkları bilinen bir gerçek. Peki bu ne kazandırır. Her şeyden önce, eğer “Hayır” taktiği etkili olursa, korku duvarı yıkılarak halkın kendine olan güveni gelişir, önümüzdeki devrimci mücadele için yeni kanallar açılır, kendiliğindenci sürecin yerini örgütlü, iradi bir devrimci süreç doldurabilir, kadını cendereye sokan ve kadın üzerinde yüzde beşyüzlere varan şiddet, taciz ve tecavüzler geriletilebilir. Hâkim sınıflar arasındaki çelişki derinleşir, özellikle AKP kanadında ciddi çözülmeler meydana gelebilir. İktidardakiler can havliyle daha çok belki de daha katmerli saldırılara girişebilir, ancak bu, halkta oluşacak olan güven karşısında fazla işe yaramayacaktır. Hatta devrimci durumun yükselişine vesilesi bile olabilir. Belki de yeni bir anayasa hazırlanışı yeniden gündeme gelebilir ve bu durumda bir kısım demokratik hakların yasallaşmasının olanakları doğabilir. Elbette bunlar halklarımız için kurtuluş değil, fakat devrime bir adım daha yaklaşmak anlamına gelir. Tersi durum, somut durumla uygunluk arz etmeyen boykot takdiği de dahil, devrimi onlarca yıl geriletmenin ötesinden başka bir işe yaramaz.

– Demokratik bir anayasa, Saraylarda, Saraya Noter parlemontalarda değil, fabrikalarda, tarlalarda, varoşlarda, amfilerde, işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, kadınların, LGBTİ’lerin, aydın ve sanatçıların kollektif kalemiyle yazılır. Bunun için HAYIR diyoruz !

– Hiçbir “yüce” kişi, “büyük adam”, “Şef”, “Reis” Cumhur’un Başı, Halktan Büyük Değildir. Bunun için HAYIR diyoruz !

– Halklar, uluslar, inançlar, cinsler tek adam diktatörlüğüyle bastırılamaz. Onu ve onu yaratan gerici sistemi gerileterek soluklanır.Yenerek özgürleşir. Bunun için HAYIR diyoruz !

– Ezilen halkları, Ulusları, Sınıfları, İnançları, Cinsleri öteleyip, Saraydaki padişah için, diktatörlüğünü onaylayan bir “babayasaya” karşı olduğumuz için HAYIR diyoruz !

– Tüm uluslar için tam hak eşitliği, tüm inançlar için özgürlük, bunu güvenceleyen gerçek bir laiklik, kadının, gençliğin, aydınların ve tüm bir halkın demokratik haklarını ilan eden demokratik bir Anayasayı savunduğumuz için HAYIR diyoruz.

-Sermayenin çıkarlarını temel alarak dayatılan ve giderek bilimsellikten uzaklaşıp merkezileştirilmek istenen tekçi faşist, cinsiyetçi ve antibilimsel eğitim sistemine, buna karşı mücadele eden öğrenciler ve eğitim emekçilerine uygulanan gözaltı, tutuklama ve ihraçlara karşı, “Eşit-parasız-bilimsel-anadilinde eğitim” için HAYIR diyoruz.

Bütün bunlardan ve söylenebilecek pek çok nedenden ötürü HAYIR diyor ve halkımızı kendi geleceği için HAYIR demeye çağırıyoruz.

31 Ocak 2017

Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu- ADHK

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-ADKH

Socialist Youth Movement-SYM (Sosyalist Gençlik Hareketi)

Share