. tarafından

ADKH 18 Mart Etkinliği Hazırlık Çalışmaları Devam Ediyor

Şubat 4, 2017 de ANASAYFA . tarafından

DUISBURG(04.02.2017)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Duisburg faaliyetliliği, 18 Mart etkinliği hazırlık kapsamında gerçekleştirdiği toplantılarla çalışmalarına devam ediyor.

Yapılan çağrıyla bugün kadınların bir araya gelmesiyle sohbet gerçekleştirilmiş ve Mart ayında gerçekleştirilecek merkezi etkinliğin propagandası yapılarak etkinliğe katılım çağrısı yapıldı.
“BEN KADINIM DEMEK YÜREK İSTER, YÜREĞİNİ DİRENİŞLE ÖRGÜTLE” şiarıyla başlatılan kampanyaya dair de kısa bir tanıtımın ardından, kampanya materyallerinden broşürler dağıtılmıştır.

Güncel siyasal gelişmelere dair tartışmaların da yoğun olduğu buluşmada, özelde, anayasa refarandumu ve ADK’nin tavrı üzerine fikir tartışması yürütülmüş ve referanduma dair “HAYIR” kampanyasına destek olunması icin, faşizme karşı direnme için mücadeleyi büyütmenin önemi üzerine durulmuştur.Yapılan sohbetlerin ardından toplantı sonlandırıldı.

Share
. tarafından

ADKH Solingen’de Kampanya Tanıtımı Gerçekleştirdi

Şubat 5, 2017 de ANASAYFA . tarafından

SOLINGEN (05.02.2017)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin  BEN KADINIM DEMEK YÜREK İSTER YÜREĞİNİ DİRENİŞLE ÖRGÜTLE şiariyla yürütülen kampanyası Solingen Alevi Derneği üyeleri kadınlarıyla buluşturuldu. Otuza yakın kadının bulunduğu tanıtım toplantısında, kadının örgütlenmesi ile özgürleşeceği üzerine durulurken, kadın örgütlenmesinin sınıfsal, ulusal mücadeleye göre en kolayı olması gerektiği,örgütlenmemiz için her geçen gün artan şiddetin  dahi tek başına bir sebep olduğu vurgulandı.

ADKH’nın programının konuşulduğu toplantıda, kendi özgül sorunlarımızdan yola çıkarak  örgütlenmenin, değişip dönüşerek katkıda bulunmanın, politik yaşamda olmanın önemiyle ADKH olunduğu dile getirildi.

ADKH’nın pratik faaliyetlerinin de konuşulduğu toplantıda eğitim kampları oldukça ilgi gördü. Ve katılmak isteyenler ADKH ile kontakta olmak istediklerini belirttiler.

18 mart ADKH merkezi etkinliğinin tanıtımının da yapıldığı buluşmada bilet dağıtımı da gerçekleştirilirken, katılabilenler için ulaşım organizasyonuna ilişkin çözümler de sunuldu.

Kadınların Alevi Derneğinde yönetimde yer almasının önemi ortaya çıkarken, pratik adımlarının en kısa zamanda atılması için fikir birliği sağlandı. Kadınlar, örgütlü mücadelenin önemiyle kimlik sorunu olduğu müddetçe cins mücadelesi vermenin de zorunlu olduğunu belirterek toplantıyı sonlandırdı.

Share
. tarafından

Totalitaryanizmi Sokakta Alt Edebilmek…[*]

Şubat 7, 2017 de ANASAYFA . tarafından

“kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor.”[1]
SİBEL ÖZBUDUN(07.02.2017)- Yıllar önce, başbakanlığı sırasında Süleyman Demirel’in, sonradan bir “özdeyiş” hâline gelen bir sözü olmuştu. Sokak gösterilerinin, protestoların zirve yaptığı günlerdi. “Yürüsünler, demişti Demirel. “Yürümekle yollar aşınmaz.”
Kimileri tarafından bir “demokratlık gösterisi” olarak alkışlanmıştı bu sözler. Bence değil. Demirel’in “demokrat”lığındansa, o yıllar egemenlerin kendilerine olan güvenlerinin göstergesiydiler. “Sokaktakiler ne derse desin, biz işimizi yürütürüz” güveni.
Geçtiğimiz günlerde Ankara valiliği, OHAL’e dayanarak Ankara’daki her türlü sokak gösterisini 30 gün süreyle yasakladığını açıkladı. Yine geçenlerde, Cumhurbaşkanı, muhtarlarla artık mu’tadlaşan toplantılarından birinde, “başkanlık rejimi” oylaması sırasında Barolar Birliği, TMMOB, KESK, DİSK, Haziran gibi örgütlerin Meclis önünde düzenlediği ve kimi vekillerin katıldığı protesto gösterisini “terör örgütlerinin eylemi” olarak niteledi.
Bu, yani kendine yönelik itirazları “terör eylemi” olarak kriminalize etme girişimi ise, “Her türlü özgürlük Batı’da olmadığı kadarıyla burada vardır” yaygarası eşliğinde, bir paranoyaya, “egemenlerin paranoyası”na işaret etmekte.
Demirel’li günlerin özgüveninden, sokakta dile getirilen her türlü itirazı “terör eylemi” olarak kriminalize eden paranoyaya… Rejimin ne kadar kırılganlaştığının, ülkenin nasıl “yönetilemez” hâle getirildiğinin göstergesi.
Bunda hiç kuşkusuz günümüz iktidarının, AKP’nin bu ülkenin ezilenlerinin, sömürülenlerin, dışlananların, itirazlarını dile getirebilecekleri, “Hayır!”larını haykırabilecekleri tek mekânın sokak olduğunun bilincinde olmalarının payı vardır.
“Burjuva demokrasisi” dediğimiz yönetimin klasik biçiminde, iktidarı etkilemenin bir sürü biçimi var. “Burjuva demokrasisi” yurttaşların seçimden seçime sandığa gidip oy verdikleri, sonra da işlerine-güçlerine döndükleri bir “sürü gütme” rejimi değildir. Gazete çıkartır, TV kanalı kurar, görüşlerinizi seslendirebilirsiniz. Siyasal partiler ve kitle örgütleri aracılığıyla kitleleri etkilemeye çalışabilirsiniz. Ya da lobiler, baskı grupları aracılığıyla iktidar üzerine basınç uygularsınız… Tabii paranız ve pozisyonunuz el veriyorsa… Veya yurttaşlar çıplak varlıklarını sokağa sürerek dile getirirler talep ve itirazlarını.
Peki, bir ülkede medya malî oyunlar ve baskılar, yasaklar aracılığıyla hemen tümüyle iktidarın denetimine geçmişse? Muhalif partilere mensup milletvekilleri cezaevlerine kapatılmışsa? Kitle örgütleri kararnamelerle birbiri ardısıra kapatılıyor, ağzını açan, dizginlerinden boşanmış polis baskısıyla susturuluyor ya da “sürülürüm, meslekten atılırım, cezaevine düşerim” korkusuyla sindirilmiş, bağımsızlığını tümden yitirmiş yargıçların bir kalem darbesiyle içeri atılıyorsa… “Çoğulculuk” seçimlerde sağladığı çoğunluğa dayanarak tüm muhalifleri susturabileceğini düşünen otokratların elinde kendi karikatürüne, “çoğunlukçuluğa” dönüşmüşse? Rejim, adına “demokrasi” denilen bir totaliterliğe dönüşmüşse?
Bu durumda sokak, ezilenlerin, sömürülenlerin, dışlananların itirazlarını dile getirebilecekleri, “Hayır!” larını haykırabilecekleri tek mekân hâline gelir. Baskılarla ya da malî manipülasyonlarla denetim altına alınabilecek, susturulabilecek diğer ifade biçimlerinin (medya, siyasi partiler, kitle örgütleri vb.) tersine sokak, yurttaşların kendilerini doğrudan ifade edebilecekleri, duruşlarını, muhalefetlerini en çıplak biçimiyle sergileyebilecekleri, iktidarın her türlü baskı ve manipülasyonuna karşı durabilecekleri, meydan okuyabilecekleri alandır.
Çünkü sokak gücünü anonimleştirici etkisinden alır: Sokakta bir araya gelenler, iktidarların kendilerini yalnızlaştırma çabalarını boşa çıkartır, böylelikle de korku duvarlarını aşar. Hiçbir lidere, hiçbir yorumcuya, hiçbir dolayıma, hiçbir aracıya: ne başkana, ne komutana, ne patrona, ne reise ne de imama gereksinim duymadan. Sokak, katılımcılarını görünür kılar, eşitler, benzeştirir, anonimleştirir. Bir bakıma, özgürleştirir de…
Bu nedenledir ki sokak, son yıllarda bu ülkeyi yönetenlerin en çok korktukları yer hâline geldi…2013 Haziran ve 2014 Kobanê eylemlerinde zirve yapan bir korku… AKP iktidarı bu korkuyu üç şekilde dengelemeye çalışıyor: İlki, kolluk marifetiyle  “sokağın kriminalizasyonu”… En küçük sokak eyleminin polis marifetiyle bastırılıp eylemcilerin “terörist” olarak damgalanması: İşini geri almak için iki ayı aşkın süredir Yüksel caddesinde üç kişilik bir eylemi sürdüren akademisyen Nuriye Gülmen ve arkadaşlarının geçtiğimiz gün polisler tarafından tekme tokat, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmasında olduğu gibi.
İkinci yol ise sokağın bombalar aracılığıyla “terbiye edilmesi”: AKP iktidarı engelleyemediği, belki de engellemek istemediği -Reina saldırısını gerçekleştiren IŞİD’çinin selfie’leri medyada dolaşıma düşmüşken, adı, sanı, uyruğu, adresi belliyken oğlunu alıp kaçabilmesini bunu düşündürüyor insana- bombalı saldırıları, insanları sokağa çıkmaktan men etmek üzere kullanıyor. Nitekim Ankara Valiliği’nin sokak yasağı, “terörist saldırı” ihtimaline dayandırılıyordu.
Ve nihayet, AKP iktidarı sokağı kendi yandaşlarını “sokağa dökerek” temellük etmeye çalışıyor: 15 Temmuz’daki darbe girişimi ertesinde bir ay boyunca, iktidar partisi bütün imkânlarını daha önce yurttaşlara yasakladığı meydanları kendi yandaşlarıyla doldurmak için seferber etmedi mi? Ve daha vahimi, AKP tabanının silahlandırıldığına ilişkin medyada son zamanlarda sıkça rastladığımız haberler[2] iktidarın olası sokak eylemlerini karşı (ve korkarım ki silahlı) eylemlerle bastırmaya hazırlandığını düşündürmüyor mu?
Demokrasinin, meşruiyetini şaibeli bir çoğunluk oyları söylemine dayayan bir totalitaryanizme dönüştüğü durumda, sokak, gerçekten de muhaliflerin itirazlarını dile getirebilecekleri tek mekân hâline geldi. Ancak, imkânları olduğu kadar riskleri de içeren bir mekân.
Muhalif güçler, ezilenler, sömürülenler, yani işçiler, Kürtler, Alevîler, laikler, kadınlar, çevreciler… kendi aralarındaki anlaşmazlıkları ikinci plana itip sokakta kitleselleşmeyi başarabildikleri ölçüde “risk”leri bertaraf edip iktidar partisi tarafından dayatılan “başkanlık sistemi” ucubesini engelleyerek bu ülkede demokratikleşmenin önünü açma “imkânı”nı hayata geçirebilirler…
13 Ocak 2017 11:30:56, Ankara.

 

N O T L A R
[*] Newroz, Şubat 2017…
[1] Nâzım Hikmet, Nisan 1948.
[2] Ekim 2016’da twitter’da “AkSilahlanma” hashtag’iyle bir kampanya başlatılmış, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın yanısıra “Osmanlı Ocakları” gibi ne idüğü belirsiz örgütler de kampanyayı desteklediklerini açıklamışlardı. (“AkSilahlanma provokasyonu, Cumhuriyet, 21 Ekim 2016.)
Share
. tarafından

Avrupa’da yaşayan Göçmen Kadınlar ‘HAYIR’ Platformu’nu Kurdu

Şubat 19, 2017 de ANASAYFA . tarafından

HABER MERKEZİ (19.02.2017) – Almanya’nın Köln kentinde bir araya gelen,aralarında ADKH’nin de yer aldığı Türkiye- Kuzey Kürdistan’lı ve Kürdistanlı kadın örgütleri, Kadın Hayır Platformu’nu kurdu. Köln’de bir basın açıklaması yapan kadın örgütleri, “Avrupa’da yaşayan Türkiyeli ve Kürdistanlı biz göçmen, işçi, emekçi tüm kadınlar 16 Nisan’da yapılacak referandumda ‘Hayır’ diyoruz” açıklamasında bulundu.

Avrupa Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB), Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E), Avrupa Yeni Kadın, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH), Yaşanacak Dünyadan Kadınlar, Almanya Kürt Kadınlar Birliği (YJK-E), Êzidî Kürt Kadınları, Alevi Kürt Kadınları, CİK-Kadın, Genç Kadın, Kadın Barış Bürosu’ndan (CENİ) oluşan Kadın Hayır Platformu’nun açıklaması şöyle:

“Biz kadınlar, 7 Haziran gibi seçim süreçlerinde Avrupa’da eşitlikten, özgürlükten, barıştan yana cinsiyetçiliğe, tekçiliğe, ırkçılığa ve kadına yönelik şiddete, kapitalist erkek egemen sistemin saldırılarına karşı oyumuzu kullandık. Avrupa’daki eylemlerimizle İslam’ı kirli siyasal çıkarları için kullanan faşist AKP ve diktatör Erdoğan’ın katliamlarına, baskılarına ve kadın düşmanı politikalarına karşı kadın iradesi ve kadın dayanışmasıyla sokakları yalnız bırakmadık. AKP’nin IŞİD zihniyeti ile kadınların yaşam tarzına müdahale ettiği, Kürt halkını katlettiği, Alevileri ve inanç kimliklerini yok saydığı, doğaya, yaşama ve Rojava’daki kadın devrimine dair ne varsa saldırdığı her duruma sessiz kalmadık.

Anayasa değişiklik maddelerini meclisten hızla geçiren, başkanlık sistemi ile tüm yetkileri cumhurbaşkanlığı etrafında toplanmak için referanduma başvuran AKP iktidarına ve evetçilere hayır diyoruz!

NEDEN ‘HAYIR’ DİYORUZ

Türkiye ve Kürdistan’dan göç etmek ve ekonomik, politik nedenlerle sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış çeşitli ulusal kimlik ve inançlardan olan biz kadınlar coğrafyamızdaki saray darbecilerine, OHAL ve KHK’cilere karşı tek adam diktatörlüğüne hayır diyoruz.

AKP’li bakanlardan, Erdoğan’a Türk İslam sentezci, gerici, şeriatçı tüm iktidar odaklarının günlük yaşamdaki söylevlerine karşı hayır!

Tek adam diktatörlüğü, devleti, yargıyı, polisi ve erkeği daha fazla güçlendirecek, kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü, kadın cinayetlerini ve kıyımlarını arttıracaktır. Şiddet üreten faşist rejime hayır!

Başkanlık sistemi, diktatörlük rejimi ile kadın haklarının gasp edilmesine, kadınların sokakta özgürce dolaşmasının engellenmesine, laik yaşam tarzına müdahaleye hayır.

Olağan Üstü Hal ile yükselen kadına dönük nefret söylemleri ve şiddete hayır!

Kadını eve kapatan politikalara hayır!

Kaç çocuk doğuracağımıza karar verilmesine hayır!

Kürtaj hakkımızı engelleyen, bedenimiz üzerinde söz sahibi olmak isteyenlere hayır!

Eş başkanlık, eşit temsiliyet hakkımızın hedef alındığı, HDP’li vekillerimizin, belediye eşbaşkanlarımızın tutuklanmasına hayır!

Cinsiyetçi, ırkçı, kadın düşmanı anayasaya hayır!

Erkeğin şiddetine karşı caydırıcı ceza vermeyen yargıya ve onun adaletsizliğine hayır!

Kanun Hükmünde Kararnamelerle kadın derneklerimizi kapatarak, kadını gericiliğe, erkek egemenliğine boyun eğmeye çağıran, milyonlarca kadının örgütlü gücünden korkanlara hayır!

Tecavüzcüleri serbest bırakan yasayı çıkartmak isteyen, çocuklara tecavüz edenleri savunarak ‘bir kerecikten bir şey çıkmaz’ diyen AKP’nin IŞİD’çi zihniyetine hayır!

LGBT’lilere karşı nefret cinayetlerine ve şiddeti diline hayır!

Egemenlerin savaşına karşı barış, savaş değil halkların kardeşliği diyen, çocuklarımız ölmesin, Kürt halkının haklı talepleri tanınsın diyen anneleri, kadınları desteklemek için, savaş çığırtkanlarına hayır!

Alevi inancı ile Suni inancından emekçileri birbirine kırdırtmak isteyen AKP rejimine karşı kendi inancına ve kültürüne sahip çıkarak mücadele eden Alevi emekçisi kadınların taleplerini sahiplenmek için ‘tek inanç’ diyen iktidara hayır!

Adil, demokratik, onurlu barış diyen Kürt halkı ile Türk halkını düşmanlaştırmak isteyen, çıplak kadın gerilla bedenini sokaklarda sürükleyen, tecavüz eden savaşı kadın bedeninde galibiyete dönüştürmek isteyen insanlık düşmanı faşizme hayır!

Kadın kitapları yazan, kadın programları yapan, kadın haklarını savunan gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin tutuklanmasına hayır!

Türkiye’den Avrupa’ya suikastlar planlayarak üç devrimci kadını Sakine, Fidan ve Leyla’yı katledenlerden hesap sormak için hayır!

Suruç’ta, Ankara ve birçok yerde AKP ve IŞİD gericiliğinin bombalarıyla yaşamını yitiren kardeşlik ve barış çağrısı yapan Hatice, Polen ve Saadetlerin hesabını sormak için hayır!

Türk İslam sentezli rejimin mezhepçi, milliyetçi, kadın düşmanlığı demeçleri ile gerici muhafazakar söylemleri meşrulaştırarak toplumsal cinsiyetçiliği, ayrımcılığı körüklemesine hayır!

Hayır demek için oldukça fazla sebebimiz var. Biz kadınlar ‘hayır’ kampanyasını bir özsavunma hakkı olarak görüyoruz. Kadın cephesinden güçlü kadın dayanışmasını Avrupa’dan Türkiye ve Kürdistan’a yayarak yükselteceğiz.

Geçmiş yüzyıl deneyiminde, faşist diktatörlüklere karşı halkların, kadınların militanca, cesurca direndiklerini diktatörlüklerin saltanatlarına son verdiklerini gördük. Bu saltanata karşı sandık başında ‘hayır’ oyumuzu kullanacağız. Ancak faşist saltanatın yıkılması sadece sandıktan geçmeyecektir. Referandumdan hayır çıkarsa diye faşist tehditler savuranlara karşı direniş cephesini daha fazla büyüteceğimizi bir kez daha buradan açıklıyoruz.

Büyük bir ‘HAYIR’ kampanyası örgütlemek tarihi görevimizdir. Bunu kendimiz ve gelecekteki kız kardeşlerimiz için mutlu, eşit, özgür ve kardeşçe bir yaşam için yapmalıyız. Avrupa’daki kadın örgütleri olarak ‘Hayır’ cephesini güçlü bir kadın cephesine dönüştüreceğiz.

8 Mart’ın isyan çağrısıyla yanıtlayacak ‘HAYIR’ diye haykıracağız.

16 Nisan’da yetkilerin tek adam diktatörlüğünde, Erdoğan’da toplanmasına ‘HAYIR’ demek için sandık başına!”

Kaynak:ANF

Share
. tarafından

CİNSİYETÇİ AYRIMCILIĞA HAYIR! KADINLAR MÜCADELEYE

Şubat 28, 2017 de ANASAYFA . tarafından

ADKH-Dünya ölçeğinde eşitsizliğin,baskının,sömürünün ve emperyalist saldırganlığın giderek arttığı ve bu zulme yanıt olaraksa eşitlik talebinin,isyanın,direnişin yükseltildiği ayrı coğrafyalarda ama aynı göğün altında ortak taleplerle birleşen kadınlar olarak “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü karşılıyoruz.

*8 mart 1857… Daha iyi bir yaşam talebiyle canlarını ortaya koyan fabrika işçisi kadınların greviyle, kadın mücadelesine adanan tarihtir!
*Kadın emeğinin gün yüzüne çıktığı gündür 8 Mart…
*Emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz üzerindeki baskı, sömürü ve şiddete son vermek üzere sürdürdüğümüz özgürlük mücadelesinin en önemli günlerinden biridir.
*Sadece bir anma ve eğlence gününden öte kadının cinsel-sınıfsal-ulusal sömürüye başkaldırısının ifadesi ve dolayısıyla dünya kadınlarının mücadele günüdür 8 Mart!

Emperyalistlerin ,iktidarı erkek egemen sistemin ,toplumun yarısını oluşturan kadınlara, LGBTİ bireylere yönelik toplumsal bakışı-sömürüsü-şiddeti değişmedikçe, bizlerde ezilenler tarafı olarak ,toplumsal mücadelede cins mücadelesini yükseltmeyi hedeflemekteyiz. Sınıflar gerçeğiyle ortaya çıkmış özel mülk dünyasının ana sonuçlarından biri olan cinsiyet ayrımının özü, erkek egemen sistemin bağrında yattığına göre kadının kurtuluş mücadelesi de tam olarak ,ancak insanlığın kurtuluşu ile gerçekleşecektir. İçerisinde bulunduğumuz sosyalist ekim devriminin 100.yıl dönümünde kadınlar olarak mücadele deneyimi açısından daha iyi bir noktada bulunmaktayız. Elde edeceğimiz kazanımlar ve eşit-özgür yeni bir dünyanın yaratılması bakımından mücadeleyi yükseltmek dünden daha acildir.Çünkü insanlık son yılların en acı, en zor ve hüzün dolu dönemlerini yaşamakta.Egemenlerin kendi çıkarları için çıkardıkları savaş yıkım ,beraberinde göç ve ölümleri getirdi.Faturası en ağır ,okyanuslarda yollarda savunmasız olan çocuklara çıkartıldı.Mülteci kamplarında yaşanan zorluklar bir yana bir de günümüz Avrupa’sında artarak boy gösteren ırkçılık  gün geçtikçe daha belirgin bir hal almakta.Bununla beraber yine yaşadığımız Avrupa coğrafyasında da kadınlara yönelik tacizin,tecavüzün,katliamların arttığı dönemdeyiz.

Elbette bu saldırılara karşılık eylemlerle,grevlerle çeşitli araçlarla seslerini yükselten,başkaldıran,aktif direniş gösteren kadınların sayısı da gün geçtikçe artıyor. Polonya,İzlanda,Latin Amerika,Rojova,Türkiye-Kuzey Kürdistan, yükselen bu direnişin,kazanımların görüldüğü coğrafyalardan önde gelenler.

Bizler Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak, kendi kadın kitlemizle daha güçlü buluşmak, bilinçle, azimle ve kararlılıkla ileriye diyerek ve tüm mücadele alanlarında güçlü bir ses ve iradeyle şiddeti taciz ve tecavüzü meşru kılan tekçi zihniyete,faşizme,diktatörlüğe karşı hayır diyerek 8 Mart’ta  tüm üye ve taraftarlarımızı alanlara çağırıyoruz. Aynı zamanda 8 Mart’ta dünyanın bir çok ülkesinde kadın örgütleri kadınlara Grev çağrısında bulunuyorlar.Bu anlamlı çağrıya  bizler de bulunduğumuz ülkenin koşullarına göre iş bırakma , iş yavaşlatma vb. eylemleriyle karşılık verelim.Dayanışma en güçlü silahımızdır!

Yaşasın 8 Mart! Jin Jiyan Azadi!
Cinsel sınıfsal sömürüye HAYIR!
Faşizme, Hak Gasplarına, Irkçılığa HAYIR !
Yaşasın Kadınların Birleşik Mücadelesi!
Yaşasın Avrupa Demokratik Kadın Hareketi!

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi
28  Şubat 2017

 

 

Share