. tarafından

Çin’den Anerkil Bir Halk: Mosuolar

Aralık 11, 2017 de ANASAYFA . tarafından

Yunnan’da Himalaya eteklerinde ve Sichuan eyaletinde ‘Nakhi’ nam bir halk yaşar. Çin’de resmi olarak tanınan 56 etnik gruptan biri olan bu halkın nüfusu 300 bin kadardır. Budacılık, Taoculuk ve yerli dinine bağlı olan halkın içinde, Mosuolar adlı 25 bin nüfuslu küçük bir grup vardır. Devlet bunları Nakhilerle aynıymış gibi görse de, Nakhiler de Mosuolar da aynı olmadıklarını düşünmektedirler. Nakhiler ataerkil bir toplum yapısına sahipken, Mosuolar anaerkildir. Dikkati çeken, tam da bu anaerkillikleridir. Mosuolarla ilgili Türkçe’de ‘Kadın Krallığı: Son Anaerkil Toplum’ adlı bir çeviri kitap bulunmakta.(*) Kitabın yazarı, Mosuolarla 2 ay geçirmiş Arjantinli bir gazeteci-doktor.

Mosuolar’da evlilik kurumu yok; erkeklerin mülk edinme hakkı bulunmuyor; soyun devamı kız çocukları üstünden sağlanıyor. Bu ve başka nedenlerle erkekler, kadınlara bağımlı olarak yaşıyor. Durum, akla, Orhan Kemal’in ‘Tersine Dünya’ anlatısını anımsatıyor. Bu anlatıda kadın-erkek rolleri tersine çevriliyor.(**) Arjantili yazar kitaba dünyadaki diğer anaerkil toplumları ele alarak başlıyor. Bu toplumlarda hep erkek çocuk doğması olumsuz karşılanıyor; “kadın karının kız çocuğu” olması bekleniyor. Aynı biçimde, ailenin gelir durumunun kısıtlı olması durumunda erkek çocukları okutulmuyor, kızlar okutuluyor. Doğan çocuklar babanın değil, annenin soyadını alıyor. Miras, anneden kıza geçiyor. Çocuklar harçlığını babaların değil annelerin elinden alıyor. Erkekler maaşlarını evin reisi olan kadına veriyor.

Mosuolar’da evin reisi kadın oluyor. Aile yapısı anne-baba-çocuktan oluşmuyor. Hane halkı, kadınlar, kızlar, onların kardeşleri ve dayılardan oluşuyor. Evlenip erkek evine yerleşmek gibi bir durum yok. Evde ateşin sönmemesinden kadın sorumlu. Mosuolarda ‘yürüyen evlilik’ geçerli. İsteyen, istediğiyle birlikte olabiliyor. Evliliğin bağlayıcılığı sözkonusu değil. Babanın kim olduğuysa hiç önemli değil. Dolayısıyla, halklarda klasik olarak görülen doğum-yetişkinlik(erişkinlik)-evlilik-ölüm törenleri döngüsünde bir halka eksik. Bu, kadın egemen bir toplum olsa da, kadınların özbakımına önem veriliyor. Çamaşırları erkekler değil yine kadınlar yıkıyor. Diğer ev işlerini de yine kadınlar yapıyor. Bu ev işlerini baskıyla değil sorumluluk sahibi oldukları için yaptıkları söyleniyor. Toplumda şiddetsizlik egemen. Mosuo toplumunda eşcinsellik yok. Yaş farkı büyük olan çiftler de sözkonusu değil.

Erkek çocukları babayla özdeşleşerek büyümüyorlar, babanın önemi yok. Onun yerine, dayıya özeniyorlar. Çocuğa ilk yıl anne bakıyor; sonrasında bu görevi büyükanne (anneanne) ve teyzeler üstleniyorlar. Erkek, toplumda bir sorumluluk almıyor. Kızın kardeşi ya da kadının kardeşi (dayı) olarak kızlar/kadınlar (anne ya da kızkardeş) tarafından bakılıyor. Erkeğin anne evinde kalması yaygın. Haneler kalabalık ailelerden oluşuyor, sayı 30-40 üyeyi bulabiliyor. Erkeklere bu toplumda yaşları ne olursa olsun çocuk gibi davranılıyor. Kızlar ve kadınlar, istedikleri gibi eş değiştiriyorlar ama değişen erkek oluyor, kadın değil. Erkeğin bu toplumda yine de büyük kararlar alma yetkisi var. Büyük kararlardan kasıt,  tarım hayvanı almak gibi büyük harcamalar, ev bakmak ya da ev genişletmek gibi örnekler. Bu açılardan, Mosuo toplumu bütünüyle anaerkil sayılamasa da anaerkil öğeleri baskın bir toplum.

Çin sosyalist devrimi sonrasında Mosuolar’ın anaerkil gelenekleri ilkel ve üretim etkinliklerini olumsuz etkiledikleri için devrime aykırı bulunuyor. Toprak reformu yapılıyor, ancak bu, erkeğin ikametgahı dikkate alınarak gerçekleştiriliyor. Mosuo erkekleri ise bunu kabul etmiyor ve reforma katılmıyorlar. Evlilik kurumunu ve tekeşliliği yaygınlaştırma girişimi başarıya ulaşmıyor.

Yazar, Mosuoların bir sorusuna şöyle yanıt veriyor: “İnsan olmanın temeli ataerkil değildir ve Mosuo deneyimi diğer şekillerin de mümkün olduğunu ve bu şekillerin toplumun sonu anlamına gelmediğini gösteriyor” (s.113) Mosuolar üstüne de diğer anaerkil toplumlar üstüne de daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.(***)

(*) Coler, R. (2010). Kadın Krallığı: Son Ataerkil Toplum (çev. F.Öztürk). İstanbul: Nemesis Kitap.

(**) ‘Tersine Dünya’ filmi buradan izlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=6LTvWmdwItc

Tiyatro bilgileri ise şurada: http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-ordu-detay-tersine-dunya.html

(***) Son zamanlarda Mosuolarla ilgili belgeseller artıyor. Bunlardan biri olan PBS kanalı yapımı ‘The Women’s Kingdom’ önerilir. Öte yandan bölgenin turistikleşmesinin iyiye işaret olduğunu söylemek zor. Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=bbzG0n3shTM 

Yazar:  Doç. Dr. Ulaş Başar Gezgin

Kaynak: Gezgin, U. B. (2017). Çifte Ejderhanın Diyarında: Çin ve Vietnam Üzerine – Cilt 1: Çin

Share
. tarafından

Erkekler Kasım’da 15 Kadın ve 3 Çocuk Öldürdü

Aralık 11, 2017 de ANASAYFA . tarafından

Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre, erkekler Kasım’da en az 15 kadını ve üç çocuğu öldürdü, 9 kadına tecavüz etti, 16 kadını taciz etti, 58 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 35 kadına şiddet uyguladı.

Erkekler, kendilerini terkeden kadınların sevgilileri olduğunu düşündükleri dört erkeği ve evi terkeden iki kadının babasını da öldürdü. Bir erkek ise kendi babasını, karısını bıçaklarken ona engel olmaya çalıştığı için öldürdü.

Kaynak: bianet.org

Share
. tarafından

Avusturya’da Evlilik Eşitliği Yasalaştı

Aralık 11, 2017 de ANASAYFA . tarafından

Avusturya Anayasa Mahkemesi, evlilik eşitliğini yasalaştırdı.

Ülkede LGBTİ’lerin sivil partnerlik hakkı 2010’da yasallaşmıştı. İki kadının evlilik başvurusunun reddedilmesinin ardından, Anayasa Mahkemesi mevcut düzenlemenin ayrımcı olduğunu hükmetti ve 4 Aralık’ta alınan kararla evlilik eşitliği yasallaştı.

Avusturyalı LGBTİ’ler 2019 yılının başından itibaren evlenebilecek.

Avusturya, 2013’te LGBTİ çiftlerin evlat edinme hakkı yasalaştırmıştı. Bu hak 2015’te önce anayasaya aykırılık nedeniyle iptal edilmiş, daha sonra kanun değiştirilerek anayasaya uygun hale getirilmiş ve 1 Ocak 2016’da yürürlüğe girmişti.

Avusturya evlilik eşitliğini tanıyan 26. ülke oldu

Avusturya ile birlikte, şimdiye kadar 26 ülkede evlilik eşitliği yasallaştı.

28 üyeli Avrupa Birliği’nde (AB) 15 ülkede evlilik eşitliği hakkı tanınıyor. Bu ülkeler Danimarka (2012), Norveç (2009), İzlanda (2010), Finlandiya (2017), İsveç (2009), İskoçya (2014), İrlanda (2015), İngiltere (2013), Hollanda (2000), Belçika (2003), Slovenya (2017), Lüksemburg (2014), Fransa (2013), İspanya (2005), Avusturya (2019).

Eşcinsel evliliğin yasal olduğu diğer ülkeler ise Kanada (2005), Güney Afrika (2006), ABD (2015), Meksika (bazı eyaletler), Kolombiya (2016), Brezilya (2013), Uruguay (2013), Arjantin (2010), Yeni Zelanda (2013) ve Tayvan (2017). (ÇT)

* Fotoğraf: Twitter

Kaynak:bianet.org

Share
. tarafından

‘Tacizcimi arıyorum’

Aralık 11, 2017 de ANASAYFA . tarafından

HABER MERKEZİ (11.12.2017) – Ankara’da 20 yaşındaki üniversite öğrencisi kadın, taciz olayının görüntülerini sosyal medyada paylaştı ve “Tacizcimi arıyorum” dedi.

Ankara’da yaşayan 20 yaşındaki üniversite öğrencisi evine gittiği sırada takip edilerek tacize uğradı. Kadın kendisini taciz eden erkeğin fotoğraflarını paylaşarak “Tacizcimi arıyorum” dedi.

Yaşadığı cinsel saldırı sonrası karakola gittiğini ancak ilgilenilmediği anlatan üniversite öğrencisi, taciz olayının yaşandığı güvelik kamerası görüntülerini bulup sosyal medyadan paylaştı.

 

 

Kaynak:  www.halkingunlugu1.org

Share
. tarafından

Zafer sistemleşmiş şiddete karşı örgütlü kadın mücadelesindedir!

Aralık 11, 2017 de ANASAYFA . tarafından

HABER MERKEZİ(09.12.2017)-25 Kasım 1960’da Dominik Cumhuriyeti’nin 31 yıllık Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı ezilenlerin hareketi olan Clandestina Hareketi’ni kuran Mirabel Kardeşler (Patria, Maria ve Minerva) aynı yıl diktatörlük tarafından “Bu ülkede iki tehdit var: Kilise ve Mirabel Kardeşler” denilerek hedef gösterilmiştir. Diktatörlüğün korkusunu büyüten kadınlar ataerkil sistemin temsilcisi olan Trujillo’nun kolluk güçlerine teslim olmazlar. Bunun üzerine Kardeşler, kolluk güçleri tarafından kaçırılır ve tecavüze uğrayarak bir uçurumdan atılırlar. Dönemin burjuva basınında haber araba kazası olarak yer alır. Kardeşlerin kurduğu Clandestina Hareketi 1961 yılında diktatörlüğün son bulmasında önemli bir rol oynar ve Mirabel Kardeşler’in ölümlerinden 29 yıl sonra 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edilir. 28 yıldır her 25 Kasım’da kadınlar sokaklara çıkarak Mirabel Kardeşleri ve kaybettikleri tüm kadınları anar ve mücadeleye devam etme sözü ile şiarlarını sokaklara taşır. “Kadın Cinayetleri Politiktir!” sloganlarıyla kadınları birlikte mücadele etmeye ve direnmeye çağırırlar.

Şiddet yaşadığımız coğrafyada farklı şekillerde vuku bulsa da sonuç kadınlar açısından değişmiyor; yaşam hakkı ihlali! Türkiye/Kuzey Kürdistan özelinde bakıldığında; son 10 yıl içerisinde öldürülen kadın sayısı 2024 iken Ocak 2017’den bu yana 286 kadın öldürülmüştür. Kadın cinayetleri her yıl artarak devam ederken 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’den bu yana kadın cinayetlerinin artmasına sebep olacak yasalar ise meclisten geçirilerek kapitalist toplumsal formasyonun devamlılığının sağlanması için AKP/Erdoğan iktidarına muhalefet eden tüm kesimlere, hak ve özgürlük mücadelesi verenlere olduğu gibi kadınlara da saldırılar artmakta ve bu artış kadının yaşam hakkı ihlali ile sonuçlanmaktadır.

Kadın cinsine yönelik gerçekleştirilen saldırılar egemen ideolojiden ve onun yasa koyucularından ve devam ettiricilerinden bağımsız ele alınamaz. Kadınlara yönelik gerçekleştirilen şiddet, baskı ve cinayetler kadınların yaşam alanlarını kuşatmış olmasıyla birlikte farklı pratik sonuçlarla gözlenmektedir. Söz edilen alanlarda şiddet ekonomik, fiziksel ve psikolojik olarak değişiklik gösterse de öz itibari ile aynıdır ve aynı eller tarafından gerçekleştirilmektedir.

İşçi bir kadının ucuz işgücü olarak görülmesi eşdeyişle emeğinin karşılığının verilmemesidir, bu durum tüm işçilerin maruz kaldığı bir hak ihlali olmasına karşın, burada kadının durumu, ikincil bir konuma getirilmesinden kaynaklı işçilerin en ezileni olması vurgusunu arttırmaktadır. İşçi kadınların emeklerinin gasp edilmesinin yanı sıra maruz kaldıkları mobing, istismar ve tacizler ise azımsanmayacak bir orandadır. Bu durum işçi bir kadının çalışma hayatında şiddetin tüm formlarına maruz kaldığının göstergesidir. Kadına yönelik şiddetin yalnızca çalışma alanlarında var olmadığı ise aşikardır. Özel alan (ev içi alan) kadının şiddete maruz kaldığı önemli bir alandır. Kadın özel alanda eşi ve akrabaları tarafından istismara ve fiziksel şiddete maruz kalmakta ve kadın kimliği üzerinden yüklenen  “sorumluluklar” kadının bağımlı konuma getirilmesiyle doğru orantılı olarak şiddetin formlarına maruz kalmasına da sebep olmaktadır. Eşdeyişle kadın kamusal alandan ayrılıp özel alana geçtiğinde de devletin ideolojik aygılarından biri olan ailenin şiddeti ile karşı karşıya kalır. Şiddetin yaşam alanlarımızın tümüne sirayet ettiğini söylemek yanlış olmayacağı gibi yaşam alanlarımız içerisinde farklılık gösterse de tek bir kaynaktan beslendiği söylemek de yanlış olmayacaktır. Kadına yönelik şiddetin kaynağı ve devam ettiricisi olan köleci toplumdan kapitalist topluma kadar varlığını sürdüren Ataerkil Sistem’dir. Ataerkil Sistem’in en temel kan taşıyanı ise ezen sınıfın çıkarlarını gözeten Kapitalist Sistem’dir. Öyleyse okulda cinsiyetçi politikaları gelecek nesillere empoze eden egemen ideoloji, fabrikada kadının emeğini çalarak onu yeniden ikinci konuma düşüren patron ve türevleri, özel alanda kadını istismar eden ve aile kurumunu devletin ideolojisine göre konumlandırarak var eden bireylerin, var olan sistemi oluşturan ögeler olduğunu söylemek yanlış değildir.

Aile içerisinde erken yaşlarda başlayan kadına yönelik şiddet, eril dil ile perçinlenerek kadının toplumsal alana geçme aşamasında edilgen bir “birey”  olarak hazırlanmasına sebep olur. 7 yaşında eğitime başlayan çocuk, kapitalist topluma dahil edilmek için ataerkil söylemlerin ve ekonomik gücü elinde bulunduran burjuva sınıfının çıkarlarını koruyan ideolojinin ve dilin açmazına çaresizce maruz bırakılır. Çocuklar kendilerine dil aracılığı ile aşılanan ataerkil ve kapitalist ideolojiden habersiz bir şekilde, rekabetçi bir topluma hırslı bireyler olarak hazırlanmaya başlarlar ve eğitim hayatları boyunca maruz kaldıkları ideoloji geleceğin kadınlarına, kaderci bir şekilde şiddeti kabullenen, kadına yönelik şiddetin normalleştirildiği, erkeğin egemenliğinin ve üstünlüğünün olması gereken olduğu öğretilir. Özcesi erkek, beyaz ve heteroseksüel olan iktidar olmaya aday olandır ya da ataerkil ideolojiyi kabul eden, benimseyen ve yaşayan.

Aslolan kadın’ın kurtuluş mücadelesidir

Kadına yönelik şiddetin yoğun olarak görüldüğü bir diğer yaşam alanı ise “ev” yani özel alandır. Özel alana giren kadın burada çeşitli rol ve modellerle donatılmıştır. Dışarda işçi olan erkek evde patron olurken, dışarda işçi olan kadın evde işçi olmaya devam etmektedir. Kadın olmanın var olan sistemdeki anlamı 7 gün, 24 saat ve 12 ay ezilmek ve sömürülmek demektir. Çünkü bu sistem öncelikle Kapitalist olsa da yalnızca kapitalist değil aynı zamanda ataerkildir. Bu ise kadınların yaşamları boyunca şiddete maruz kalmaları demektir. Şiddet her zaman gözle görülebilen bir olgu değildir. Milyonlarca kadının şiddete maruz kaldığı bir coğrafya da şiddete karşı sokağa çıkan, dur diyen kadınların sayısının yüzlü rakamlarda olması şiddetle doğru orantılı olarak yansıma bulan sindirilmiş olmaları durumudur. Bu noktada karşımıza çıkan güç erk-egemenliğinin kurumsallaşmış hali olan devlettir.

Devletin üstlendiği rol ise kadınların nihai kurtuluşu için mücadele eden kadınların kurumsal bir şekilde istismar edilmesidir. Günümüzde, devlet için suç; 25 Kasım’a ve 8 Mart’a katılmış olmaktır. Kapitalist ve Ataerkil olan sistem köküne dinamit yerleştirerek   kadının özgürlük ve kurtuluşu mücadelesini daha ileri taşıyanların çıplak bedenlerinin teşhir ederek, işkence yaparak, tutsak kadınları tecrit ederek, yaşayabilmek için istismar edene öz savunma ile karşılık veren kadınları müebbet hapis cezaları ile yargılayarak şiddeti meşrulaştırmak istemektedir. Çünkü kadın olmanın bilincini uyandırmak isteyen kadınlar ölümcül birer hastalık taşıyormuş gibi toplumdan uzaklaştırılmakta ve kadınlarla olan temasları engellenmek ve zedelenmek istenmektedir. Oysa her baskı karşıtını doğurur ve kadın mücadelesi baskı, sömürü, şiddet ve istismara karşı her zaman var olacaktır.

Her yıl yitirdiğimiz yüzlerce kadının tek faili erkek egemen sistem iken ölüm ise yalnızca baba, eş, sevgili, kardeşten değil, dil, zihniyet ve sinmiş ve zulmü kabullenmiş bireylerin varlığından da bir o kadar güç almaktadır. Azınlık bir sınıfın çıkarları için istismarı, sömürüyü, şiddeti normalleştiren, varlığını bunun üzerinden devam ettiren bir sistemin kalıcı olması imkansızdır. Çünkü zulme karşı isyan meşrudur. İsyanımızın adı Dominik’te Mirabel Kardeşlerken, bugün binlerin sesi olup haykırarak Meralleşiyor, Barbaralaşıyor, Bernalaşıyor ve Mercan’ların, Lorin’lerin, Deniz’lerin sesiyle kadının kurtuluşu mücadelesindeki yerini aynı kararlılık ve direnç ile yeniden alıyor.

Gelecek 25 Kasım’ı yittirdiğimiz kadınların isimleriyle değil, zafer çığlıkları ile anmak için tüm kadınları örgütlü kadın mücadelesinde yerini almaya, erkek egemen sınıfın kadına biçtiği rolleri yıkarak kadın mücadelesi saflarını güçlendirmenin direnciyle kadın mücadelesini yükseltmeye, nihai kurtuluşun ve inancın ancak örgütlü kadın mücadelesi ile geleceğine olan inancımızla birlikte kavgaya ve zafere çağırıyoruz.

Demokratik Kadın Hareketi

Kaynak:  www.halkingunlugu1.org

Share
. tarafından

Tek adam, tecrit, tek tip elbise dayatmasına karşı kadınlar direniyor

Aralık 25, 2017 de ANASAYFA . tarafından

 Faşist tekçi Erdoğan/AKP iktidarı 15 Temmuz darbe girişimi ile başlayan OHAL ve KHK’lar ile sürdürdüğü saltanatını güçlendirmeye devam ediyor Kanımız üzerinden politikalarını sürdüren saray iktidarının OHAL kapsamında yayınladığı iki yeni KHK ile tutsaklara “tek tip kıyafet” uygulaması getirildi.

Yayınlanan KHK’ya göre tutsaklara “tek tip kıyafet” saldırısı fiili olarak başlatılacağı belirlendi. KHK’da , “Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar nedeniyle cezaevinde hükümlü ve tutuklu bulunanlar, duruşmalara badem kurusu ve gri renginde tulum giyerek getirilecek” ifadeleri yer aldı.

Sindirme, kimliksizleştirme, mücadeleyi kırmak adına zorla giydirmeye çalıştıkları ‘tek tip elbise’ insanlık onurunu zedeleyen faşizmi güçlendiren bir uygulamadır.

İnsanlık onurunu korumak adına 12 Eylül’den bu yana tek tip elbiseye, tecrite, işkenceye direnen tutsaklar dün nasıl kazandıysa bugünde aynı kararlılık ile direnen tutsaklar kazanacak. Tek tip elbise işkencedir ve bizler bu işkenceye sessiz kalmayacağız.

Kadın tutsaklar bugün hapishanelerde baskıya, işkenceye, tecrite, istismara, tek tip elbiseye, üzerlerinde terörist yazan kimlik kartlarının zorla kullandırılmak istenmesine; görüş, mektup ve sosyal aktivitelerinin yasaklanmasına karşı Elazığ Hapishanesi başta olmak üzere birçok yerde açlık grevindeler. Bu uygulamalar karşısında direnişi kuşanan kadınların içerde verdikleri mücadeleyi dışarıya taşıyarak bu insanlık dışı uygulamalara karşı direneceğiz.

Geçmişten bu yana ilk hedefi işçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, ezilen inanç ve uluslar olan AKP bu uygulamalar ile kendine muhalif kesimleri yok etmeyi amaçlamaktadır. Yine çıkardığı son KHK’da “terör olaylarını bastıran sivillere yargı muafiyeti” getirildi. Bizler bunun muhaliflere saldıran çetelerin cezasız kalıp aklanması demek olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu KHK ile devrimciler açık bir şekilde hedef gösterilmiştir. Her fırsatta bizleri hedef gösterenler bu kez bunu meşru bir zemine oturtma gayreti ile sistematikleştiriyor. Toplumsal direnişin önünü kesmeye çalışan AKP bilmelidir ki çabaları nafile duyduğu ayak sesleri sarayını başına yıkacakların sesleridir.

Tekçi AKP saray iktidarı bilmelidir ki tarihimiz faşist bakılara karşı direnenlerin tarihidir. Dün baskı ve zulme direnen kadınların ardılları bugünde bu uygulamalara karşı sessiz kalmayacaktır.

Gücünü dayanışmadan, omuz omuza yürümekten ve tarihinden alan kadınlar; tek adama, tek tip elbiseye, tecrite, cinsel ulusal sınıfsal sömürüye geçit vermeyecek! Demokratik Kadın Hareketi olarak tüm kadınları kazandığımız mevzilere sahip çıkmaya tecriti, tek tipi sokaklarda parçalamaya çağırıyoruz!

İçerde Dışarda Tecriti Parçala!

Tek Tip Elbiseye Hayır!

Yaşasın Kadın Dayanışması!

Demokratik Kadın Hareketi

Share