. tarafından

DÜNYADA BİR İLK, EBRU TİMTİK…

Eylül 4, 2020 de ANASAYFA . tarafından

Adil yargılanma talebiyle 238 gündür ÖlümOrucu’nda olan Avukat Ebru TİMTİK 27 Ağustos 2020 günü şehit düştü.

Diğer avukat arkadaşı Aytaç ÜNSAL ise ölüm sınırında tahliye edildi

Bir ülke düşünün…  Demokrasinin, insan haklarının ve adaletin kırıntılarının bile hiçe sayıldığı,  en küçük muhalefetin koşullarının dahi kalmadığı, her geçen gün kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin hız kesmeden arttığı, insanların zorunlu ihtiyacı olan beslenmesini karşılarken bile  Mısır tezgahına el konduğu için bir seyyar satıcının çaresizlikten kendini yaktığı haberiyle  karşılaşınca, insanların nasıl bir canavarca saldırıyla karşılaşacağı belli olmayan faşist  bir ülkedir T.C devleti…

Önce kitleleri yoksullaştır, sonrada yoksunlaştır siyaseti erk-egemen sistemintahakküm ve yönetim için temel siyasetlerinden bir tanesidir. Yoksa insanlar bir buzdolabı, bir makarna için oylarını satmazlardı… Ekonomik olarak yoksullaşan kitleler, hele de öncüleri çok zayıf ve halkla kopuk bir durumda iseler, karşılaştıkları bireysel ve toplumsal sorunlar karşısında tambir çözümsüzlük içerisinde olabiliyorlar.

Türkiye koşulları bu durumda ikenmuhalefetin ve devrimcilerin sesi alabildiğine zayıftı.  En küçük karşı koyuşlar bile baskıyla işkenceyle gözaltılarla sonuçlanıyordu… İşte bu koşullarda Av.Ebru TİMTİK mağdur ve mazlumların davalarına bakarken kendiside adaletsiz sorgulamalarla karşılaşır ve arkadaşlarıyla bedenini ölüme yatırır. 

Avukat Ebru TİMTİK’in ölümünden,  birinci derecede adalet i halkın üzerinde balyozaçevirmiş faşist T.C sorumlu iken; ikinci derecede devrimciler-halkın öncüleri sorumludur.

Dünyada bir ilk yaşanıyor, belki birçoğumuzfarkında  bile değiliz.

Yalnızca adil yargılanma ve ADALET için; bir kadın Avukat Ebru TİMTİK bedenini ölümeyatırdı ve  aramızdan ayrıldı. Faşist devletin paçavraya çevrilmiş adaletini avukatlıksürecinde davalarıyla sorgularken yine faşist baskıcı uygulamalara maruz kaldı ve  bu kez bedeniyle sorguladı.  Başka yöntembulunamazmıydı, bulunabilirdi ve artık bulunmalıdır da…

Eğer devrimden sonra Adalet  Bakanlığı’nın önüne bir heykel dikilecek olursa; bu kesinlikle Ebru TİMTİK’in heykeli olmalıdır.

Bu düşüncelerle asla ölümü kutsadığımızsanılmasın. Yada bu süreçte ve bu süreçten sonra   Ölüm Orucu’nun doğru bir eylem biçimi olduğunu savunduğumuz hiç sanılmasın.

Elbette kolay değil öyle hücre hücre eriyerek ölürken, yine hücre hücre ölümüne direnmek... Önce, inanç gerektirir, çelik gibi… Haklılığına inanç, halkına inanç…  Sonrası ayrıntıdan ibarettir, artık kendisini zafere kilitlemiştir…

Birde erkenci kuşlar vardır, bütün kuşlardan önce hayata kanat çırpan…

Ancak geldiğimiz bu süreçte bizleri güçsüz düşürüp mücadeleyi zayıflatan ve miadınıdoldurmuş bir eylem biçimidir Ölüm Oruçları.

Dahası inadına yaşamayı esas alarak, başka eylem biçimleriyle taleplerimizi kitlelere mal etmenin yollarını aramalıyız. Yani ”cepheyi geniş tutup hedefi dar tutma” tamda bu süreçte elzem ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.

Ezilen sınıfın içindeki farklı düşünceler bizim zenginliğimizdir ve sadece bizi geliştirir. Katı değil,  bu konuda esnek olmalıyız. Ancak çeşitli kaygılarla olaya dar ve katı bakarsak her zaman küçülen ve zayıflayan biz oluruz.

Artık katılığa, küçük kaygılara, popülizme, sekterliğe son verelim ve yeni ufuklar açalım geleceğe.  Çünkü buna her zamankinden çok ihtiyacımız var. Ve her zamankindenbirbirimize daha çok ihtiyacımız var…

İnanın Ebru TİMTİK faşizmin adaletini sorgularken;  bize de çok şeyi sorgulattı. Şimdi bundan doğru  dersler çıkarmanın zamanı.

Ebru TİMTİK , dimdik anılarını bırakarak aramızdan ayrıldı.

Anılarının ardıllarına ışık olacağı inancıyla…

Her zaman direnişinle yaşayacaksın güzelyürekli kadın

         

                                                                                             ADKH Aktivisti

Share
. tarafından

Gözaltılar derhal serbest bırakılsın, kadın özgürlük mücadelesi susturulamaz!

Eylül 8, 2020 de ANASAYFA . tarafından


Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üye ve yöneticileri, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyeleri (SGDF), HDK eş sözcüsü, Ezilenlerin Hukuk Bürosuna (EHB) kadar bir çok sosyalist, devrimcinin evleri 7 Eylül akşamı basılarak gözaltına alındı.

Türkiye ve Kürdistan’da AKP-MHP faşist rejimi, devrimci mücadelenin öncülerini dünden bugüne katlederek, gözaltına alarak, tutsak ederek etkisiz hale getirmeye çalışıyor.  Faşizmin saldırılarına rağmen diz çökmeyen devrimciler, yurtseverler, sosyalistler kadın özgürlük mücadelesi, gençlik mücadelesi, işçi emekçi halkların hak mücadelesini büyütüyorlar.

Her yıl faşist rejimin Eylül ayında tekrarladığı gözaltı operasyonları bu yılda SKM, ESP üyelerini ve gözaltındaki tüm sosyalistleri yıldırmayacak, devrimci mücadeledeki kararlılıklarına devam edeceklerdir. Kadın özgürlük mücadelesinde öne çıkan, susmayan sosyalist kadınlar İstanbul Vatan emniyet binasında gözaltındalar.

 Bizler Avrupa’da bulunan Türkiyeli, Kürdistanlı kadınlardan oluşan, Avrupa Kadın Dayanışması olarak, SKM-ESP PM üyesi Çiçek Otlu, SKM’inden Selver Orman, İlke Başak Baydar, Ezgi Bedel, Gözde Sivaslıoğlu ve tüm gözaltındaki sosyalistlerin derhal serbest bırakılması için mücadeleden yana tüm halklarımızı, kadınları duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Gözaltılar derhal serbest bırakılsın!

Gözaltılar Baskılar Bizi Yıldıramaz!

            AVRUPA KADIN DAYANIŞMASI

(SKB Avrupa Sosyalist Kadınlar Birliği, TJK-E Avrupa Kürt Kadın Hareketi, Yeni Kadın,  ADKH Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, MHK Mezopotamya Halk Kongresi Kadın Kolları, Yaşanacak Dünya, PKAN Platforma Kurden Anatoliya Navin, FEDA Demokratik Alevi Federasyonu,  SYKP Avrupa Kadın Meclisleri)

Share
. tarafından

Moria Mülteci Kampında Çıkan Yangın; Emperyalistlerin Göç Politikalarının Sefaletidir!

Eylül 12, 2020 de ANASAYFA . tarafından


Yunanistan’ın Midilli adasındaki “Cehennem” lakaplı Moria kampı, 8 – 9 Eylül akşamları çıkan iki büyük yangınla kül oldu. Yanan aslında emperyalist kapitalist ülkelerin yeni pazar paylaşımı uğruna çıkardıkları savaşlardan ve ekonomik sorunlardan kaçmak zorunda kalan binlerce mülteciyi ortaya çıkartan göç politikalarının sefaleti, onların “Göçmen politikaları” ydı… Kendi yarattıkları yıkımın sonucu olan mültecilere, “Yeryüzünün lanetlileri” olarak bakmalarıydı… Üstelik bu, kampta çıkan ilk yangın da değildi!..

Adını Hak Eden Kamp;
Bu kamp için medya tekelleri ağız birliği etmişçesine, kampın mülteciler tarafından “İsyan” sonucu yakıldığını öne çıkartarak, kampta kalanları adeta tek suçlu gibi gösterip ırkçılığı körüklemekteler. Bu doğru olsa dahi; (Diğer bir ihtimal son dönemlerde saldırılarını arttıran Altın Şafak gibi ırkçı faşistlerin kundaklamasıdır) kampa yeni gelenlerin “Cehenneme hoş geldiniz” diye karşılandığı, kadınların kamp içinde ve kamp dışına gezmeye çıktıklarında sık sık ırkçıların tacizine maruz kalındığı, cezaevi içinde cezaevi olan bir yerde isyanın çıkması değil, çıkmaması anormaldir.

İki bin 800 kişi kapasiteli olduğu halde 12 bin 600 kişinin barındığı kamp, dip dibe yaşayan ve yeterli hijyen koşullarına sahip olamayan mülteciler için, covid-19 vakaları görüldüğü gerekçesiyle iki kat “cehenneme” dönüşütürüldü. 18 Mart’tan beri “pandemi önlemleri” bahanesiyle, kampın karantina altına alınması, kamp sakinlerini nefes alamaz hale getirmişti. Kampta pozitif bulguya rastlanması sonucu yeterli hijyen ve sağlık koşullarının sağlanması yerine, sadece kampa giriş çıkışların yasaklanması ve boğucu denetimlerle yetinilmesi, kötü ve yetersiz beslenme koşulları, göçmenlerin kamp dışındaki sosyal hayatını tamamen bitirmişti.

Alınan sözde “tedbirlerle” göçmenler ortak mekânlardan, dil kurslarından, kültür-sanat faaliyetlerinden yoksun edilmişti.
Oysa yaz aylarında adada artan covid-19 vakalarına rağmen, turizm şirketlerinin tatlı kârları hiç kesintiye uğramıyor, tatilde kısıtlamaya gidilmiyordu. Göçmenlerin aylık 90 Euroluk harçlığı 75 Euroya indirilirken, Yunanistan Göç Bakanlığı, turizm firmalarının tatlı kârları uğruna, Moria’nın etrafını çeviren telleri kuvvetlendirmek için Aktor Sa adlı şirketle 854 bin Euroya anlaşabiliyordu! Kampta pandemiye karşı ciddi önlemler alan Sınır Tanımayan Doktorlar örgütünün kurduğu klinik, para cezasına çarptırılıp kapatılırken, Hollanda hükümetinin desteğiyle inşa edilen yeni kliniğin açılış töreninde Hollandalı ve Yunan siyasetçiler şov yaptıysalar da, tam teçhizatlı klinikte sağlık çalışanı yok! Saydıklarımız “Cehennem” de yaşanan saymakla bitmeyecek insanlık dışı uygulamalardan sadece bir kısmı.

Direnelerde Vardı Bu “Cehennem” de;
Bu arada yangından kaçmak için şehir merkezine ya da dağlara doğru gitmeye çalışan mülteciler, polis tarafından engellenip biber gazlı saldırıya maruz kaldılar. Kadınlar ve çocuklar biber gazından en fazla etkilenen kesim oldu. Savaşta adeta ” ganimet” olarak görülen kadınlar; savaş bölgesinden çıktıktan sonra ulaştıkları kamp yerlerinde ve kampın dışında sık sık cinsel tacize maruz kaldıklarını bir çok kez duyurmaya çalışmışlardı.

Ancak Cehennem’deki bütün bu insanlık dışı koşullara teslim olmayıp, onurlu bir duruş sergileyenler de vardı. Avrupa’ya gelirken herşeylerini geride bırakmak zorunda kalsalar da umutlarını ve direngenliklerini yanlarında getirenlerdi onlar… Bu cesur kadınlar, kadınları örgütlemeye, kendi özsavunmalarını güçlendirmeye çalışıyorlardı… Bu duruşu şöyle özetliyor bir kadın; “Birkaç kez saldırıya uğradım. Ama “korkudan çadıra saklanmayacağım” dedim. Kendimi savunmak en doğal hakkım, bu işi ailemdeki erkeklere bırakamam”…

Kamptakilere “para bulamayan” insanlık dışı koşullara mahküm eden Yunanistan hükümeti, OHAL ilan edip, mültecilerin şehir merkezine kaçmasını engellemek için adaya polis gücü yığmakta pek mahir davrandı. Aldığı tedbirleri ise; 408 refakatsiz çocuğun ana karaya gönderilmesi, 165 sığınmacı çocuğun Midilli’den Selanik’e gönderilmesi, üç gemiyi adaya gönderip 2 bin kişinin gemilerde barınmasını sağlamak olarak açıkladı. Oysa Moria mülteci kampında neredeyse 13 bin kişi barınmaktaydı. Geriye kalan onbinin insanın ne olacağı noktasında kimseden ses yok… Şu anda yangından kaçan insanlar otoban kenarlarında yaşamaya çalışıyorlar.

Avrupalı emperyalist ülkeler, özellikle Almanya, kamuoyunun tepkileri sonucu “bazı eyaletlerin biner kişi kabul edebileceklerini” açıkladılar.
Biz Avrupa Kadın Dayanışması olarak; bir kez daha Avrupalı ya da değil, emperyalist kapitalist ülkelerin kendi yarattıkları yıkımın sorunlarını çözmelerini elbette beklemiyoruz. Biliyoruz ki; çözümün adresi, dünya emekçilerinin ve halklarının zorlayıcı dayanışma eylemleri, destekleridir… Bu bilinçle Moria kampındaki mültecilerin yanında olduğumuzu, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere insanca yaşayabilecekleri koşulların sağlanmasını, istedikleri ülkeye gitme hakkı da dahil koşulsuz oturum haklarının tanınmasının arkasında olduğumuzu ilan ediyoruz.

Mülteci Hakları, İnsan Haklarıdır!
Yaşasın Enternasyonal Kadın Mücadelemiz!

Share
. tarafından

VİYANA’DA KADINLAR, ROJAVA KADIN DEVRİMİ’Nİ SELAMLADI

Eylül 14, 2020 de ANASAYFA . tarafından


Avurpa Kadın Dayanışması’nın Viyana bileşenleri olan YENİ KADIN, SKB, ADKH, AVESTA , KOMÜNTERN tarafindan, 12 Eylül Cumartesı günü, Rojava Kadın Devrimi ile dayanışma amacıyla bir festıval düzenlendi. Avurpa Kadın Dayanışması bileşenleri, sabahın erken saatlarinde stantlarını kurup pankart ve bayraklarını açtılar. AKD dışında yerli ve göçmen birçok kadın örgütünün de, açtıkları kendi renklerini yansıtan pankart, poster ve bayraklarla Schwerzenbergplatz Meydanı tam anlamıyla bir fewstival alanına bezendi.

Sabah saat 10:00 da başlayan Festival, akşam 22:00 ye kadar coşkuyla sürerken kadın dayanışmasının ve ortak çalışmanın da en güzel yansımalarına ev sahipliği yaptı. Festivale, Rojava’da ve genel olarak özgürlük mücadelesinde şehit düşen kadınlar başta olmak üzere tüm devrim şehitleri anısına yapılan saygı duruşu ve Avurpa Kadın Dayanışması’nın gönderdiği yazının okunmasıyla start verildi. “Kadınların Ortadoğu’dan Yükselen Özgürlük Mücadelesini Selamlıyoruz” diye başlayan yazıda “Ortadoğu’dan dünyaya yeni bir pencere açıldı. Kadınlar yüzyıllardır süren feodal kültüre, geleneğe ve Selefi barbarlığına baş kaldırarak isyan ettiler. Bu başkaldırıya farklı etnik kökenlerden, farklı milliyetlerden olan kadınların da katılmasıyla isyan büyüdü, güçlendi. Böylece ortak ve örgütlü mücadelede kazanılan yeni deneyimlerle, mücadelede yeni bir alan açtılar. Yüzyıllardır yok sayılan, hor görülen kadın, artık yaşamın her alanında yer alıyordu. Cephede silah elde savaşırken IŞİD canilerinin korkulu rüyası oldukları gibi, aynı zamanda kadınlar toplumsal yaşamı inşa ediyorlar, siyaset yapıyorlar, politika üretiyorlar, kooparatifler juruyorlar, kendi politik ve askeri örgütlerini oluşturuyorlar. Bunca yıl biriken ve toplumsal yaşamı belirlemiş olan erkek egemen zihniyeti kırıp, kadın özgürlüğünü merkezine koyan politikalar ve bu politikaları garanti altına alan yasalarla kadının toplumsal yaşamdaki yerinin gücünü, yeteneklerini açığa çıkartıyorlar. Bu nedenle Rojava; Kadın Devrimidir!” deniliyordu.

Ayrıca 12 Eylül Askeri Faşist Cunta Darbesi’ne de vurgu yapılan yazıda; “Özellikle bu günün 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cunta darbesinin 40. Yıldönümüne denk gelmesi, biz kadınlar açısından daha da başka bir anlam taşımaktadır. Çünkü 12 Eylül; Türkiye ve Kuzey Kürdisatan açısından kanlı ve kara bir tarihin başlangıcıdır. Onlarca demokrat, devrimci, sosyalist, Kürt dernekleri, partileri, basın yayın ağları yasaklanmış, binlerce insan tutuklanmış, ağır işkencelerden geçirilmiş, gözaltında katledilmiş/ kaybedilmiş, idam edilmiştir. “Bizim taş gibi erkeklerimiz var” dedikleri hapishanelerde, ya devrimci kadın tutsakların onurlarını rencide ederek çözebilmek için, ya da devrimci erkek tutsakların çözülmeleri için işkence tezgâhlarında kadınların, yoldaşlarının, eşlerinin gözleri önünde tecavüz edildiği süreçtir 12 Eylül… Ama 12 Eylül tüm vahşete rağmen, ölümüne direnişlerin yaşandığı bir tarihin yazıldığı süreçtir de aynı zamanda… 12 Eylül zindanlarında düşmanın tecavüzüne, tacizine maruz kaldığını söyleyemeyen kadınların, bugün Rojava’da eşitlikçi, adil, demokratik bir toplumu inşa etmedeki başarıları, o günden bugüne kadın mücadelesinin kat ettiği yolun göstergesidir. Faşizme karşı ortak mücadelenin adı olan Rojava kadın devrimi, tam da böyle bir günde kutlanarak, biz Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınlardan TC faşizmine verilen anlamlı bir mesaj da olmuştur. Kadınların ortak mücadelesi her kıtada, cinsiyetçi, ırkçı ve gerici iktidarlara karşı devrimin zaferiyle sonuçlanacaktır. Buna ve tüm yürekli kadınların bunu başaracağına inanıyoruz..

• Yaşasın Enternasyonal Kadın Mücadelemiz ve Dayanışmamız! , “Selam Olsun Rojava Kadın Devrimi’ni Gerçekleştiren Kızıl Yüreklere!” deniliyordu.
Açılış konuşmasının ardından çekilen halaylarla devam eden festivalde, katılımcı yerli ve göçmen kadın örgütlerinin sundukları mesajlarla, Rojava Kadın Devrimi selamlanırken, bir kez daha 12 Eylül Askeri Faşist Darbe lanetlendi.
Festivalde sahne alan grupların dillendirdikleri ezgilere, türkülere ve marşlara gün boyu eşlik eden kadınlar, halaylar çektiler, sloganlar attılar. Ortak çalışmanın, ortak iş yapmanın bütün güzelliğinin ve heyecanının yansıdığı festival boyunca, coşku hiç eksik olmadı.

Viyana Avurpa Kadın Dayanışması

Share