. tarafından

Rosalardan Sakinelere; Kadınlar Direnişi Büyütüyorlar

Ocak 2, 2022 de ANASAYFA . tarafından

Rosalardan Sakinelere; Kadınlar Direnişi Büyütüyorlar
Polonyalı bir Yahudi, “öteki” ve kadın.. Almanya’ da devrimci mücadelenin önderlerinden olan Rosa Lüksemburg; üreten, sorgulayan, kendi fikirlerini cesurca savunan biri olduğu gibi, Batı Avrupa’da sosyalizmin teorisyeni ve eylemcisiydi de.
Güçlü teori ve pratiği ile “O bir Kartaldı” diyordu Lenin. Yoldaşı Liebnecht ile birlikte sadece Almanya’yı değil, sonuçları ile kıta Avrupa’yı da sarsacak devrimin örgütleyicisi iki güçlü
komünist, burjuvazi tarafından 15 Ocak 1919 da katledildiler. Onların yaşamlarını
yitirmeleriyle Almanya devrimi yenildi. Ama yüzyılı aşkın zamandır her yıl anılmaya, hatıraları ile sosyalizm özlemini canlı kılmaya devam ediyorlar.
9 Ocak 2013 Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi; Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan
katledildi. Türk devleti ve emperyalistlerin ortak operasyonu ile yapılan bu suikast, militan Kürt kadınların direncini kıramadı, aksine yeni bir mücadele sürecini başlattı. Rojova ve
Güney Kürdistan’da IŞİD çetelerine ve işgalci Türk Ordusuna karşı sürdürülen mücadele,
enternasyonal kadın mücadelesine moral ve enerji verdi.
2021’i geride bıraktığımız şu günler de, yeni bir mücadele yılına Rosa’nın “Devrim daha yarın gümbürtüyle ayağa kalkacak” diyen coşkusu; yaşamı hep kavga olan, deniyimli, mücadeleci duruşuyla tüm kadınların gönlüne taht kurmuş Kürt halkının simgesi Sakina’nın kararlılığı ile, yeni bir mücadele yılına başlıyoruz.
Pandemiye rağmen sokakları terk etmeyen mücadeleci kadınları, dünyanın her yerinde tek bir sese dönen ırkçılığa, baskı ve sömürüye karşı birlikteliği, emperyalist işgale, kadını köle pazarına yeniden çekmeye çalışan IŞİD barbarlığına karşı savaşan, insanlığın kurtuluşu için mücadele eden tüm savaşçıları selamlıyoruz.
Kâr hırsıyla dünyayı talan eden emperyalist kapitalist barbarlığa karşı, ancak ortak mücadele ile zafer mümkün olur. Faşizme karşı mücadele, ancak birleşik mücadele ile zafere taşınabilinir.
Ortak zaferin örgütleyicisi ve müjdecisi olan Lenin, Lüksemburg ve Liebnecht’i, 12 Eylül
zindanlarının direngen, kızıl karanfili Sara (Sakina Cansız), yoldaşları Leyla ve Fidan’ı bir kez daha saygıyla anarken, 9 Ocak 2022 Berlin de Lenin, Lüksemburg, Liebnecht’i anmak için yapılacak olan “Kapitalist Barbarlığa Karşı Sosyalizm Yürüyüşü”nde ve 5 – 8 Ocak 2022’de birçok alanda gerçekleştirilecek olan Sakineleri anma yürüyüş ve mitinglerinde buluşalım..
Vardık, Varız, Var Olacağız!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Share
. tarafından

Lenin, Luxemburg ve Liebknecht Burjuvaziyi Korkutmaya Devam Ediyor!

Ocak 2, 2022 de ANASAYFA . tarafından

  • Lenin, Luxemburg ve Liebknecht
    Burjuvaziyi Korkutmaya Devam Ediyor!
     
    “Yalancılar ve iki yüzlüler, beyinsizler ve körler, burjuvazi ve yandaşları, genellikle özgürlük, genellikle eşitlik ve demokrasi konusundaki boş sözleri ile halkı aldatmak isterler. İnsanlara şunu söylüyoruz: Yalancıların maskelerini kaldırın, körlerin gözlerini açın.” V. İ. Lenin
    Yüzyıl öncesinden yapılan bu çağrı, bugün de geçerliliğini koruyor. Kâr hırsının sınır tanımazlığıyla bütün dünyanın pazarlarını kendi pazarı haline getirmek için her türlü hile,
    zulüm ve savaşa başvuran emperyalist burjuvazi; demokrasi, özgürlük ve eşitlik söylemini kullanmaktan da
    geri kalmıyor. Kendi aralarındaki pazar kavgasını, “özgürlük ve demokrasi götürmek”le açıklıyor. Birinci ve
    İkinci Dünya Savaşlarının baş aktörü olan Alman emperyalizmi, bugün hem dünya barışından yana olduğunu
    söylüyor; ama hem dünyada en fazla silah ve savaş araçgerecini satan ve hem de savaş örgütü NATO’ya en fazla
    katkıda bulunan ülkelerin başında geliyor. Afganistan, Irak ve Suriye’ye bombalarla, IS (DAİŞ) gibi faşist çete
    örgütlenmeleri aracılığıyla “demokrasi” götüren(!) Amerikan ve Avrupa emperyalist burjuvazisi; Hong Kong,
    Ukrayna ve Beyaz Rusya da kendi “demokrasi”lerini götürme uğraşı içindedir. Halkın refahını sağlamakta ve “sosyal devlet” olarak en iyi olduklarını iddia eden emperyalist burjuva devletlerinin, 2 yıldır gündemde olan Covid-19 Pandemisi karşısında özellikle sağlık alanında
    sınıfta kaldıklarına; halklar, kendi yaşamları pahasına tanık
    oldu. Dünyanın her köşesine kan kusan, insanı ve doğayı zehirleyen silahlarını gönderen emperyalistler; kendi egemen olduğu ülkelerin halklarının sağlık sorunlarının
    çözümünde bile çaresiz duruma düşmektedirler.
    Kapitalist burjuvazinin “demokrasi”, “özgürlük” ve “eşitlik” maskeli yüzünü açığa çıkarmak göreviyle; sosyalizm yürüyüşümüz sürmelidir!
    “Berlin’de asayiş sağlandı!” Ey kör zalimler! Sizin “düzeniniz” kumdan zemin üzerine kurulu. Devrim daha
    yarın “gümbürtüyle ayağa kalkacak yeniden” ve yüreklerinize korku salan borazanlarla ilan edecek: Vardım,
    varım, var olacağım!”Rosa Luxemburg
    Kadın hareketinin henüz daha yeni yeni örgütlenmeye başladığı bir dönemde; Rosa Luxemburg erkek egemenlikli kapitalist sistemin yıkılıp, yerine komünar dünyanın kurulması
    için ayağa kalkmış; burjuvaziye meydan okuyordu. Emperyalist burjuvazi, Rosa’nın bu meydan okuyuşu karşısında paniğe kapılmış; O’nun hem savaşın yıkıntıları altında ezilen Alman halkını devrime yönlendirebileceği ve hem de erkek egemenlikli kapitalist sisteme topyekün başkaldıracak bir kadın hareketinin gelişipgüçlenmesine öncülük edebileceği korkusuyla; bir an önce Rosa’nın katledilmesine karar vermiştir. Burjuvazi, Rosa Luxemburg’u katlederek Alman devrimine öncülük etmesine engel olmuş, ama dünya çapında kadın hareketinin gelişipgüçlenmesine engel olamamıştır.
    Bugün dünyanın bütün kıtalarında kadınlar, erkek egemenlikli kapitalist sisteme karşı ayakta ve Rosa Luxemburg’un burjuvaziye karşı; „Vardım, varım, varolacağım“ haykırışını meydanlarda haykırmaktadır. Rosa’nın burjuvazi karşısındaki kararlı duruşu ve düşünceleri, sosyalizm mücadelesini aydınlatmaya ve kapitalist burjuvaziyi korkutmaya devam ediyor.
    „Mümkünün son sınırlarına, imkansızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak. Gerçekleşmiş imkanlar,zorlanmış imkansızlıkların sonucudur.“ Karl Liebknecht
    Emperyalist-kapitalist barbarlığın egemenliği sonsuz değildir, ama son bulması da kendiliğinden olmayacaktır. Dağınık küçük grupların kendi başlarına hareketleriyle olacak iş
    de değildir. Kapitalist barbarlığa son verip komünar bir dünyaya yol almak mümkündür, imkansız gibi görünen bu sona ulaşmak için; özveri ile yoğunlaşan sonsuz çaba gösterilmek
    zorundadır.
    Bu yıl Lenin, Luxemburg ve Liebknecht anısına yenisi düzenlenecek olan yürüyüşte; farklılıklarına rağmen binlerce kapitalizm karşıtı insanın bir araya gelişi; zorlanmış  imkansızlıkların sonucudur. Küçük parçaların birleştirilerek güçlü örgütlenmelerin yaratılmasızordur ama imkansız değildir.
    Luxemburg, Lenin ve Liebknecht’in öngörü ve çağrılarının karşılığını bulduğu örgütlenmelerin ve mücadele birliklerinin yaratılması ile kapitalizme karşı zaferlerin kazanılması ve egemenliğine son verilmesi mümkündür. Bu bilinçle Luxemburg, Lenin ve Liebknecht’i saygıyla anıyor; mücadelemizde yaşatacağımızı bir kez daha haykırıyoruz!
    Luxemburg, Lenin ve Liebknecht Mücadelemize Işık Tutmaya Devam Ediyor!
    Kapitalizm Yenilecek, Sosyalizm Kazanacaktır!
    Avrupa Dermokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK)
    Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH)
    Sosyalist Gençlik Hareketi / Socialist Youth Movement (SYM)
Share
. tarafından

Hindistan’ın ‘kayıp’ kız çocukları

Ocak 2, 2022 de ANASAYFA . tarafından


Delhi’de ebeveynleri kız çocuklarının doğumunu benimsemeye teşvik eden bir reklam panosu kampanyası. Doğum öncesi cinsiyet belirleme 1994 yılında suç haline getirildi, ancak uygulama hâlâ yaygın. Fotoğraf: RAVEENDRAN/AFP

Laali ve Meenakshi’nin doğmamış bebekleri, ülkenin son 50 yıldaki ‘kayıp 46 milyon kız çocuğundan’ yalnızca ikisi

“Aileler ne pahasına olursa olsun erkek çocuk istiyorlar. Ne pahasına olurla olsun!” diyen Laali, ölmesi durumunda eşinin erkek çocuk umuduyla sabah erkenden bir kadınla evleneceğini söylüyor

Laali, kana bulanmış ayaklarını fark ettiğinde evde yalnızdı. Kanama 8 saat boyunca durmadı. Bilincini kaybetmeye başlayan 25 yaşındaki Laali, kaybettiği cenininin yanı başında öleceğini düşünüyordu.

Doğum öncesi cinsiyet testine götürülen Laali, 3 aylık hamileydi ve ‘bebeğimin kız olduğunu öğrendiğimde boğuluyormuş gibi hissetmeye başladım’ diyor. Doktor kontrolü olmadan boğazından aşağıya zorla itilen kürtaj hapı ve ardından gelen şikayetler Laali’nin hastaneye yatırılmasına neden oluyor. Gece taburcu olan Laali, ağlayarak uyuyor ve sabah tekrar işine dönüyor.

Doğmamış bebeği 50 yıllık süreçte Hindistan’nın 46 milyon ‘kayıp kız çocuklarından’ biri. Bu rakam Londra’nın kadın sayısının 10 katı. Derinleşen cinsiyet yanlılığı (gender bias), yaygın cinsiyet tercihli kürtajlar ve doğmamış kız çocuklarının öldürülmesi, Hindistan’ın küresel kayıp kadın doğumlarının neredeyse yarısını oluşturduğu anlamına geliyor.

Delhi Üniversitesi’nden emekli olan aktivist profesör Prem Chowdhry, “Geleneksel evlenme modeli ve töre Hindistan’da kadını aşağı bir pozisyona itiyor” diyerek, “çeyiz” ve bir kadını büyütmenin maliyetinin istenmeyen bir zorunluluk olduğunu ve cinsiyet tercihli kürtajın yaygın olduğunu belirtiyor.

1994 yılında cinsiyet tespitinin yasak olduğu Hindistan’da bu yasa sürekli olarak yok sayıldı. Tıp teknolojisinin gelişmesiyle zorla kürtajlar kolaylıkla yapılabilirken, daha fazla bölgeye yayıldı ve özel kliniklerde buna ulaşmak oldukça kolay.

Devasa şeker kamışı tarlalarıyla çevrili olan Laali’nin köyü, başkent Delhi’ye 40 mil uzaklıkta. Aktivistler bu köydeki her 3 haneden birinde kız çocuğu bekleyen kadınların zorla kürtaj olduğunu belirtiyorlar.

“Aileler ne pahasına olursa olsun erkek çocuk istiyorlar. Ne pahasına olurla olsun!” diyen Laali, ölmesi durumunda eşinin erkek çocuk umuduyla sabah erkenden bir kadınla evleneceğini söylüyor.

2009 yılında henüz 19 yaşındayken bir çiftçiyle evlendirilen Laali, ilk 3 yılda 2 kız çocuğu dünyaya getirdi. İkinci çocuğunu beklerken bir erkek çocuk dünyaya getirmek için geleneksel ilaçlara maruz bırakıldı.

İkinci bebeği de kız doğan Laali’nin ailesinden hiç kimse onu ve bebeğini hastanede ziyarete gelmedi. Eve dönüş çok daha kötüydü. Laali’nin öz annesi bebeğini görmek istemeyerek şu cümleleri kullanmıştı: Kız üstüne kız doğuruyorsun. Seninle nasıl ilgilenebilirim?

“Köyde birinin erkek çocuk doğurması benim için kabustu. Ailem kızlarımın gözü önünde beni azarlıyordu” diyor gündüz tarlada, gece yemek sofrasında aşağılanan Laali.

Hindistan hükümeti harekete geçmek konusunda isteksiz gözüküyor. Son dönem yapılan hükümet anketi ilk defa kadınların erkeklerden daha kalabalık olduğu gerçeğini gösterdi. Yine de sahadaki aktivistler ve uzmanlar ankete kuşkuyla yaklaşıyorlar. Delhi’de yaşayan araştırmacı ve aktivist Sabu George’ya göre, anketin asıl amacı üreme sağlığı ve aile refahını incelemekti, ülkedeki cinsiyet oranını değil.

Toronto Üniversitesi’nden Prabhat Jha, hükümetin gerçeği çarpıttığını belirterek, en güvenilir Birleşmiş Milletler kurumlarına göre de Hindistan’daki erkek nüfusunun giderek arttığını söylüyor.

2021 The Lancet araştırmasına göre, durum daha kötü bir hâl aldı. Araştırmaya göre 1987-96 yılları arasında kayıp kız çocuklarının (zorla kürtajla aldırılan) sayısı 3.5 milyondan, 2007-2016 yılları arasında 5.5 milyona yükseldi.

Erkek çocuk isteğiyle beliren cinsiyetçi önyargı toplumun tüm sınıflarında ve ülkenin her yerinde mevcut. Ağustos ayında Mumbai’nin ileri gelen ailelerinden birinin kızı olan 40 yaşındaki bir kadın, erkek çocuk için 8 kere kürtaja zorlandığını söyleyerek, 1500 hormonal iğnenin zorla kendisine yapıldığını polise şikâyet etti. Geçen yıl 28 yaşındaki bir kadın 3’üncü defa zorlandığı kürtaj ameliyatı nedeniyle yaşamını yitirdi.

Sonsuz taciz ve aşağılamalar Laali’yi psikolojik yardım almaya itti. Laali, yaşadıkları nedeniyle ilaç kullanırken, doktorlar kürtaj ve ameliyatlardan sonra kendisine hamile kalmaması tavsiyesinden bulundular.

Aile müdahalesi kadınlar için devasa bir strese neden olabiliyor. Chittorgarh bölgesinden 39 yaşındaki Bhavna Joshi, 11 yıllık evliliğinde sekiz hamilelik geçirdi ve yaşadıklarının verdiği acı nedeniyle, sadece bazı gerçekleri paylaşabiliyor: sayısız ‘şifacıya’ götürüldü, 3 defa zorla kürtaj ameliyatı yaşadı, 2 çocuğunu daha bebekken kaybetti. Ve bu acılar onun için bir erkek çocuk dünyaya getirene kadar devam etti. Joshi’nin oğlu şu an 5 yaşında.

“Bunun sonlanmasını istiyorum. Bana ilaçlar veriyorlar ve günlerce bir şey yiyip içemiyorum. Sadece bundan kurtulmak istiyorum” diyen Laali, geçirdiği 2 kürtaj operasyonuna rağmen bir erkek çocuk dilemeye devam ediyor.

Hindistan’da son 20 yılda cinsiyetçi nedenlerle zorla yaptırılan kürtajlardaki yaklaşım değişti. The Lancet’in araştırmasına göre toplumda daha fazla aile çekirdek aileye dönüşürken, zorla kürtaj 3’üncü hamilelikte daha fazla yaşanmaya başlandı. Kadına yönelik şiddetin Hindistan’da kültürel bir şey olduğunu söyleyen Jha, ailelerin 3’üncü hamilelik sırasında erkek çocuk konusunda emin olmak istediklerini belirtiyor ve ekliyor: Problem daha iyi bir hale gelmeden önce, çok daha kötü olacak.

İki kız çocuğu dünyaya getiren ve 3’üncü hamileliği sırasında eşinin ailesi tarafından cinsiyet tespiti için doktora götürülen 36 yaşındaki Meenakshi, yakalanmamak için gizlice röportaj veriyor. Meenakshi götürüldüğü yerin normal bir klinik olmadığını ve çok korktuğunu ifade ediyor ve 7 aydır hamile olduğunu söylüyor: eşim ve annesi bir erkek çocuk doğuracağım için çok mutlu gözüküyorlar. Aksi takdirde doğumdan önce onu öldürürlerdi.

Hindistan’ın derin ataerkil toplumunda kadınların cinsel ve üreme hakları hâlâ uzak bir hayal. Meenakshi gibi birçok kadın aile içerisinde kabul edilebilir olmak için mücadele ediyorlar.

Evlendikten sonra ailesinin kendisinden daha özgür olmasını beklediğini söyleyen Meenakshi, gözyaşları içinde her şeyin daha kötü olduğunu söylüyor.

Diğer yandan, Laali için taciz ve aşağılanma günlük hayatın bir parçası olurken, annesi 2 kez, kız kardeşi 3 kez zorla kürtaja maruz bırakıldı. (Annesi 2 kız çocuğunu zorla kürtajda kaybederken, Laali henüz 15 yaşındaydı).

Hem Laali hem de Meenakshi, herhangi bir duygusal destekten uzakta toplum içerisinde izole şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Gizlice anlattıkları deneyimler onları ağlatırken, kızları onlara destek olmak için sarılıyorlar. Ayrıca Laali ve Meenakshi, kızlarını benzer bir travmadan koruyamayacaklarından umutsuzca endişe duyuyorlar.

Meenakshi’nin büyük kızı, başlarının üzerinden geçen bir uçak görünce sevinçten havaya zıplıyor. Ve gözyaşlarını silen annesi “Kızım pilot olmak istiyor. Ağladığımda bana diyor ki: ‘Anne, her şey daha iyi olacak ve bir gün pilot olduğum uçakta birlikte uçacağız.’

*Çeviri: Mehmet İnanç

*Kaynak:http://https://www.theguardian.com/global-development/2021/dec/27/families-want-a-son-at-any-cost-the-women-forced-to-abort-female-foetuses-in-india

Share
. tarafından

BEN HERKESİM

Ocak 24, 2022 de ANASAYFA . tarafından


BEN HERKESİM
Rengimiz, dilimiz, şarkımız, kadınlığımız, sanatımız, hayatımız saltanat sahiplerini dil koparma noktasına getirip, huzuru kaçırmış ise kabahat “Havva ile Adem” de.!!
Sanatçıyı farklı kılan toplumun söyleyemediğini sesli söylemek, egemen dili, anlayışı, baskıyı, toplumsal olayları farklı bir pencereden icra edebilmeleridir. Sezen Aksu’ da kendine özgü sanatıyla her kesimin dinlediği bir üretkenliğe sahip.
Saray’ın fetvası camiden duyuruldu. Farklılıkları bir fabrikada eritip tek bir biçim de yeniden “üretmek”. Kadına, sanata, hayata dil uzatmak, yetmedi koparmak, tanıdık ama lanetlenmiş bir tarihi yeniden hatırlatmaktadır. İstenen sanat anlayışını sanatçılar üzerinden inşa etmek, halkı uyutmak için Ari ırkına hizmet eden “sanatçılara” yüklü maaşlar ödenir. Sansür devreye girer, resimler ve ressamlar ahlaki deliler ilan edilir, Yahudi sanatçılar sürgüne, onları dinleyenler toplama kampına gönderilir. Kitaplar yakılır, sanat yozlaştırılır, geri kalanlar korkuya boyun eğer. Lanetlilerin tarihi yine sanatla anlatılır dünyaya. Picasso’ nun Guernica’sı, Victor Jara’ nın parmaksız gitarı ve öldürülürken dilin de Venceremos’u mırıldanışı..
“bilmek acı çekmektir. Ve bildik” diyordu Pablo Neruda. “Sen beni üzemezsin/ zaten çok üzgünüm / nereye baksam acı” diyen Sezen’in bildiği de lanetli tarihin tanıdık acısıdır. Gülşen’in kıyafeti, Hadise’nin sözleri, Sezen’in şarkısı gazetecinin(Sedef Kabaş) sözü, akademisyenin itirazı, sosyalistin hayırı, Kürdün özgürlüğü. Hepsi toplumsal ahlaka ve iktidara itaat etmeyen, uymayan ya linç edilmeleri için saldırıya açık hala getirilen ya da tutuklanan kadınlar. Kutsallık da cennet de ayaklarının altından çekilip alınan kadınlar oldular. Her yerden kovmaya alıştıkları kadınlar da kadınlık da çoktan değişti. Sanatın, sanatçının kadının ve ezilenlerin ortak sloganı “ sen benim dilimi ezemezsin” Sanatın gücüyle dayanışma ve mücadele halkların diline işlendi . Herkes kendi dilinde sen beni ezmesin diyor.
Yaşasın Dayanışma
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Share