. tarafından

Polonya’da kadınlar kürtaj yasağına karşı grevde

Ekim 3, 2016 de ANASAYFA . tarafından

6d12eb2759ac954fed3c63923ab8889c

Polonya’da kürtajın tamamen yasaklanmasına karşı başlatılan “siyah protesto” ülke genelinde devam ediyor. Yasağa karşı sokaklara çıkan kadınlar, siyah bayraklarıyla kürtaj yasağına karşı ses çıkarıyor

HABER MERKEZİ(03.10.2016)-  Polonya’da kadınlar kürtaj yasağına karşı bu gün grevde. Ülkenin 60 kentine yayılan grev için kadın aktivistler, herkesi siyah giysileriyle sokağa çağırıyor.

Avrupa Birliği ülkelerinden Polonya’da kürtajın tamamen yasaklanmasına karşı kadınlar eylemlerini artırıyor. Çoğunluğu Katolik olan ülke genelinde, zaten sınırlı olan kürtaj hakkı hastalık ve cinsel saldırı durumlarda bile kullanılamayacak.

Kadın işçiler de haklarını almak ve yasaya dikkat çekmek için bu gün ülke genelinde greve gidiyor. “Siyah protesto” olarak bilinen grev 60 farklı kentte düzenlenecek. En büyük eylemin ise başkent Varşova’da parlamento binası önünde gerçekleşmesi bekleniyor. poland003

Eylemin çağrıcılarından aktivist Anna Blumsztajn, karar vericilerin kadınların hayatları ve bedenleri hakkında yasalar çıkarmasına öfkeli olduğunu söyledi. Anna, kendi bedenleri üzerine söz söyleme hakkının sadece kadınlarda olduğunu belirterek, greve katılımın yoğun olacağına dikkat çekti.

Daha önce alınan grev kararına uyan kadınlar, siyah giyerek sokaklara çıkarken, ülke genelinde gerçekleşen eylem “siyah protesto” olarak adlandırıldı.

Öğrenciler okulları boykot ederken, ev kadınları ev işlerini reddederek greve çıktı, bazı restaurant ve iş yerleri de greve destek vererek kepenk kapattı.

A woman holds a placard in an abortion rights campaigners' demonstration to protest against plans for a total ban on abortion in front of the Palace of Culture in Warsaw, Poland October 3, 2016. REUTERS/Kacper Pempel

Öte yandan sosyal medya üzerinden de dünya çapında birçok kadın örgütü ve kadınlar Polonya’daki eylemlere #CzarnyProtest ve #BlackMonday hashtagları ile destek oluyor. Avrupa ülkelerinden yaklaşık 6 milyon kadının eyleme dayanışma için katılacağı bekleniliyor.

Yasağa karşı sokaklara çıkan kadınlar, siyah bayraklarıyla kürtaj yasağına karşı ses çıkarıyor. Varşova’da ve diğer şehirlerde kadınlar sokaklara çıkıp yasa tasarısını protesto ediyor. Eylemcilerden biri olan 34 yaşındaki Agnieszka Kryztopolska işini bırakıp boykota katılmış. Agnieszka, “İki çocuğum var, radikal bir feminist değilim ama benim ve çocuklarımın sağlık hakkından bizi mahrum eden hiç kimseye katılmıyorum. Bence bu yasa tasarısı tehlikeli” diyor.

28 yaşındaki Magdalena Gwozdz ise okulu boykot edip eyleme gelmiş. Magdalena, “Bu kadınların seçimi olmalı ve tecavüz veya anne karnındaki ceninin zarar görmesi durumunda kürtaja izin verilmelidir” diye belirtiyor. Ayrıca, Polonya’nın en Katolik olan şehri Czestochowa’da belediye kadın çalışanlarının yüzde 60’ının işe gelmediğini bildirildi.

Kaynak: Jinha.com

Share
. tarafından

ADKH Eğitim Kampı Tamamlandı

Ekim 10, 2016 de ANASAYFA . tarafından

dsc_0225Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak her yıl Avrupa çapında örgütlü bulunduğu ülkelerden kadınların katılımıyla düzenli olarak gerçekleştirmeye çalışılan ADKH Eğitim Kampı bu yıl Almanya’nın Büddingen kentinde 7-9 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirildi
HABER MERKEZİ(10.10.2016)-
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak her yıl Avrupa çapında örgütlü bulunduğu ülkelerden kadınların katılımıyla düzenli olarak gerçekleştirmeye çalışılan ADKH Eğitim Kampı bu yıl Almanya’nın Büddingen kentinde 7-9 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Yaklaşık 50 kadının katılım gösterdiği kamp Cuma akşamı başlatılıp Pazar günü öğlen saatlerinde bitirilerek 3 günlük bir program kapsamında ele alındı. ADKH 9.Dönem Temsilcilerinin kampa ilişkin yapmış olduğu konuşmayla açılış gerçekleştirilirken; üç günlük kamp programı da gelen kitleye sunuldu.Akşam saatlerinde programa başlanarak Güncel gelişmelerin sunumu gerçekleştirildi.

“Güncel Siyasal Gelişmeler ve Sorumluluklarımız” Geniş Katılımla Tartışıldı

Sunuma başlanırken 7 Ekim tarihinde yaşamını yitiren şair Sennur Sezer ve yine 5 Ekimde Kobane’de şehit düşen Suphi Nejat Ağırnaslı şahsında Sennur Sezer’in kaleme aldığı
Bir ses arıyorum
Yeni bir şarkı için
Çocukların ilk sözcüğü gibi umutla,
Sevinçle duyulacak bir ses,
Çünkü umutsuzluk yasaktır
Don vuran ağaç sürgün verecek,
Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir
.” Dizelerine yer verildi.

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Sorusunun bugün dünya üzerindeki en geniş halk kitlelerini derinden etkileyen güncel bir soru olması gerçekliği ve buna paralel insanlık tarihinin verdiği mücadeleyle “yeni bir dünya mümkün” yanıtının vurgusuyla giriş yapılan sunumda, dünyadaki emperyalist-kapitalist sistem gerçekliği, emperyalistlerarası çelişki ve çatışmalar ve bu doğrultuda cereyan eden güncel gelişmeler olarak emperyalist bloklar arasında gerçekleşen stratejik planlamalar ve bunun bir parçası olarak NATO zirvesi,İngiltere’nin AB’den ayrılığı,avrupada yükselmekte olan ırkçı dalga ve yine avrupada yaşayan emekçilere dönük hak gaspları ile Ortadoğu coğrafyasındaki işgal-savaş ve sömürü gerçekliğinde vücut bulan gelişmeler,Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında son süreçte yaşanan gelişmeler ve ezenler-ezilenler nezdinde her baskının karşıtını büyüttüğü/Zulmün isyanı doğurduğu toplumsal pratik doğrultusunda dünyada gelişen direniş ve kazanım örnekleriyle değerlendirme yapılarak, iki bölümde ele alınan sunumlar sonlandırıldı.
Yapılan sunumun ardından değerlendirmeye geçilerek kadınların çoğunluğu tarafından konuya ilişkin fikirler belirtildi.Verimli tartışmaların yürütüldüğü konu özgülünde kadınların böylesi etkinliklerde daha çok kadın eksenli konuları işlediği;ancak dünya üzerindeki gelişmelerden kadınların muaf olmadığı düşünüldüğünde kadınların bu konulara dair de bir değerlendirmesinin ve perspektifinin olması gerektiği,kendini kurtarmak isteyen kadınların dünyayı kurtarmayı göze alması gerektiğinden ve her eğitim kampında ilk konulardan birinin genel-güncel gelişmelerin tartışılıp değerlendirilmesi ihtiyacına vurgu yapıldı.Yapılan değerlendirmenin ardından ilk gün sonlandırıldı.

“Ben Kadınım Demek Yürek ister Yüreğini Direnişinle Örgütle”

Eğitim kampına, ikinci gününde yapılan ADKH’nin önümüzdeki dönemde gerçekleştireceği kampanya tanıtımı ve Depresyon ve Kadın başlıkları olmak üzere iki sunumla devam edildi.
ADKH’nin kuruluşunun 10. Yılını doldurmuş olması vesilesi ile ele alınacak olan kampanya ve ardından mart ayında Almanya’da gerçekleştirilecek olan 10.yıl etkinliği kapsamında iki bölümde sunumlar yapıldı.Yapılan sunumlarda ADKH’nin kuruluş yıllarından bugüne oluşum seyri ve politikaları,ele aldığı kampanyalar,yapmış olduğu kurultaylar dünden bugüne anlatılarak kampanyanın nasıl ele alınacağı hakkında bilgilendirmeler yapıldı.Bugüne kadar ele alınan kampanyaların özelde her birinin, dünya gerçekliğinde hala güncelliğini en yakıcı haliyle koruduğu belirtilerek; bu kampanya sürecinin aynı zamanda ADKH’nin on yıllık sürecinin de değişim-dönüşüm temelinde muhasebesi şeklinde ele alınacağı ifade edildi.
Yapılan sunumların ardından değerlendirmeye geçilerek nasıl bir kadın hareketi olması gerektiği,kitleselleşme noktasında eksik kalındığı-nasıl çözülebileceği,Kadının örgütlenmedeki sorunlarının nasıl aşılması gerekeceği,örgütlülük ve siyasetin nasıl güçlü kılınacağı,yapılan kampanyaların ne kadar başarılı olabildiği,Hangi derslerin çıkartılması gerektiği gibi soru ve görüşlerle hemen herkesin fikrini belirttiği ve yapılacak Kampanya ve 10.Yıl etkinliğine dair de önerilerilerin sorularak alındığı verimli tartışmalar yürütüldü.
Kamp programına “Depresyon ve kadın” konusuyla devam edilerek, kamp komitesi adına kısa bir açıklama yapılarak; sunumu yapacak arkadaşın gelememesinden kaynaklı akademik ve biyolojik verilerle ele alınamayacak olsa da sadece toplumsal-sosyal açıdan sohbet havasında yine de bu konunun işlenmek istediği ifade edildi.Karşılıklı fikir-alışverişinin yürütülmesi amaçlanan bu bölümde kapitalist-emperyalist sistemi ve insanı kendine emeğine yabancılaştıran özel mülkiyet sistemini anlamadan,kısacası bireyin yaşadığı toplumsal koşullar anlaşılmadan bireyin yaşadığı sıkıntı,stres,bunalım,çöküntü de doğru anlaşılamayacağı gibi buna dönük çözümler de üretilemez denildi. “Modern çağın hastalığı” olarak tanımlanıp karşımıza çıkan bu çöküntü halinin sistemin sınırları içerisinde yaratıldığı ve yine sistemin doktoru “uzmanı” tarafından sistem teşhiri yapılmadan sınırlar içerisinde bir “iyileştirme”nin sunulduğu gerçekliğinin gözardı edilmemesi gerektiği vurgulanırken ifade edilen diğer fikirler arasında ise; ilaç endüstrisinin bu “hastalık”larla doğrudan ilişkisi, her stres halinin depresyon diye tanımlanmaması gerektiği,bir yirmi yıl önce bu hastalığın adı-sanı bilinmezken neden son yıllarda sık sık duyar olduğumuz,belki yarın da bunu unutup yeni “hastalık”ların önümüze çıkarılacağı gerçekliği, “depresyon”un da her sınıf için aynı anlamı ifade etmediği bir işçi kadınla bir burjuva sınıfına mensup kadının “depresyon sebepleri” birinde “estetik” kaygısı olarak karşımıza çıkarken diğerinde açlık ve yoksulluğun gerekçe olacağı,yeni insan-yeni kadının yaratılmasının önemi vb. fikirler yer aldı.Yapılan sunumların ardından kültür-sanata ayrılan akşam saatlerinde ise kadınlar türküler söyleyip sohbetler gerçekleştirdi.

Eğitim kampı son gününde tutsaklara kart gönderme ve değerlendirmeyle sonlandırıldı.
ADHK‘nın Türkiye-Kuzey Kürdistan hapishanelerinde bulunan yeni demokrasi dava tutsaklarıyla başlatmış olduğu kampanya kapsamında kısa bir açıklama yapılarak konfederasyon bileşenlerinden ADKH nin de bu kampanyanın bir parçası olduğu ve bu kapsamda hapishanelerde bulunan başta kadın tutsaklarla dayanışma göstermenin önemi vurgulandı.Komisyon tarafından hazırlanan posta kartları dağıtılarak kadınlar tarafından mektuplar yazıldı.
Ardından ADKH’nin eğitim kampı anlayışı ve verdiği önem ifade edilerek üç günlük değerlendirmelerin yapılmasına geçildi.Yapılan değerlendirmelerin çoğunda, kampın siyasal ve sosyal açıdan önemli olduğu vurgusuyla genel olarak olumlu bulunduğu ifade edildi.Genel olumlulukların yanı sıra kamp boyunca kampın örgütlenmesinden-siyasal içeriğine kadar görülen eksikliklerin de eleştirilerle ifade edilmesiyle nasıl daha iyi olabilir’e dair öneriler getirildi.Yapılan değerlendirmenin ardından eğitim kampı sonlandırıldı.

dsc_0257 dsc_0247 dsc_0236

 

 

Share
. tarafından

Almanya’da 8 bin 991 çocuk sığınmacı kayıp

Ekim 20, 2016 de ANASAYFA . tarafından

multeciler_polis_kb_aa4_1
Alman Federal Emniyet Teşkilatı’nın (BKA) verilerine göre, Almanya’da 8 bin 991 kayıp çocuk sığınmacı bulunuyor ve bu istatistik, yılın başından bu yana neredeyse ikiye katlandı
HABER MERKEZİ(20.10.2016)- 
Almanya Federal Emniyet Teşkilatı, ülkelerindeki savaş ve çatışmalardan tek başlarına Avrupa ülkelerine kaçan çocuk sığınmacılarnın Almanya’ya ulaştıktan sonra, tanıdık ve akrabalarının yanına gitmek için kaçmaya devam ettikleri ve kaybolduklarını belirterek, 8 bin 991 kayıp çocuk sığınmacı bulunduğunu açıkladı. Kayıp çocukların büyük bir çoğunluğunun akıbetinin ise bilinmediği kaydedildi. Osnabrücker Zeitung gazetesinin sorusuna yönelik açıklama yapan BKA’ya göre kayıp çocukların sayısı bu yıl, 2015 yılı toplamına oranla arttı. 4 bin 749 çocuğun kayıp olduğu kayıt altına alınan bu yılın ilk aylarına göre ise artık iki kat daha fazla.

‘KAYIP VAKALARININ ÇOĞU SUÇLA BAĞLANTILI DEĞİL’

Federal Emniyet Teşkilatı kayıp olarak kayıt altına alınan çocuklardan 8 bin 46’sının 14 ile 17 yaş grupları arasında olduğunu, 867’sinin 13 yaş altı ve 78’inin ise 18 yaş üstü olduğunu belirtti. Teşkilat, kayıp vakalarının çoğunun suçla bağlantılı olmadığını belirtti.

‘ÇOCUKLARIN SUÇ ÇETELERİNİN ELİNE DÜŞTÜĞÜNE DAİR SOMUT KANITLAR YOK’

Federal Emniyet Teşkilatı’nın elinde, kayıp çocuk sığınmacıların suç çetelerinin eline düştüğüne dair somut kanıtlar olmadığı belirtildi. Bir BKA sözcüsü, çocukların çoğunlukla bir plan dâhilinde, farklı kent ve Avrupa ülkelerindeki ebeveyn ve akrabalarına ulaşmak için kaçmaya devam ettikleri bilgisini verdi. Çocuklar aile ya da akrabalarına ulaştıklarında yetkililere bilgi verilmediği ve çocuklar kayıp olarak kayıt altında kalmayı sürdüğü için de sayının yüksek olduğuna dikkat çekildi. Aynı zamanda sığınmacılar farklı noktalarda yeniden kayıt altına alındıkları, isim hataları olabildiği için de birden fazla kayıt altına alınma işlemi nedeniyle de yine sayının yüksek olduğu ifade edildi.

‘SAYI ŞUBATTAN BU YANA YÜKSELDİ’

Avrupa genelindeki çocuk ve genç sığınmacılara yönelik net bir veri bankası bulunmuyor. Avrupa Polis Teşkilatı Europol, Şubat ayında Avrupa’ya ulaştıktan sonra yaklaşık 10 bin kayıp çocuk ve genç sığınmacı olduğunu tahmin ediyor. Sayının şubat ayından bu yana yükseldiği, birçoğunun ailelerinin korumasında olduğunun tahmin edildiği ancak yine de tehlikenin göz ardı edilemeyeceği bilgisi verildi.

Kaynak:  sputniknews.com

Share
. tarafından

Sistemle Savaşmadan Hiçbir Kötülüğü Durduramayız

Ekim 23, 2016 de ANASAYFA, SİZDEN GELENLER . tarafından

brezilya_kadin_eylem
Dünyanın her yerinde ezen, sömüren sistemin yöneticileri; halka karşı,  özellikle halkın aydın, ilerici, devrimci kesimine karşı kullandığı en ağır silahları yine halkın kendisine onaylattırmış… Ve bu onaylatma önce halkın en hassas değerlerine basarak, saldırarak meşrulaştırılmış
SİZDEN GELENLER (23.10.2016)- 
“Çocuk İstismarcılarına İdam!” Bu çözüm mü?
Şimdilerde sağcısı, solcusu, muhafazarı çok haklı bir öfke ile bunu bağırıyor. Çünkü canımız çok yanıyor. Çünkü süt kokulu masum bebeklere kadar uzandılar ve çok acımasızca kıyıyorlar… Çünkü korkuyoruz hepimiz paranoyak olduk…
Dünyanın her yerinde ezen, sömüren sistemin yöneticileri; halka karşı,  özellikle halkın aydın, ilerici, devrimci kesimine karşı kullandığı en ağır silahları yine halkın kendisine onaylattırmış… Ve bu onaylatma önce halkın en hassas değerlerine basarak, saldırarak meşrulaştırılmış… Tarihe bakın sadece tarihi filmlere göz atın yeter. Tüm medeniyetlerde idam açık alanda halkın seyri ve tezahüratı ile yapılır… Günümüzde İran, Afganistan gibi islam ülkelerin de idamın halka teşhir edilerek uygulanmasının yanı sıra ABD de de idam sadece kurban yakınlarına izlettiriliyor… İntikam duygusunun dinmesi için!
Demem o ki; şimdi hep bir ağızdan canımızın yangısıyla bu aşağılık barbar yaratıklar için idam diyoruz ya… İşte o idamı getirmelerinin yolunu açıyoruz, istiyoruz… Fakat o ip önce kimin boynuna geçecek! İşte orayı unutuyoruz!
Artı daha dün kadına tecavüze, şiddete karşı yasayı hafifleten, kendi vakıflarında çocuklara yaşatılan tecavüz skandalını külleyen, sapıklara sahip çıkıp teşhir edeni cezalandıran bu iktidar, bu kadar yoz, ahlaksız, barbar bir toplumun baş mimarıdır…

Cellatan ip istiyoruz!

İki üç ayda bir sosyal medyada bağırıyoruz! “Çocuklara tecavüz edilen dünya batsın” diye…Batıyor mu? Oysa dündü kundaktaki Suriyeli bebeğe kara pis ellerini uzattıkları o sabi de hastahanede acılar içinde öldü! Bugün üç yaşında ki başka bir masuma kıydılar ve yine çıldırdık…  Minicik bebeklere, çocuklara el uzatanlara hiç bir indirim ve af tanımaksızın en ağır müebbet hapise kadar ceza veren yasa tasarısı hazırlanması ve kabul edilmesi için her yerde mücadele etmek ağlamaktan daha somut adımdır… Bunun için tüm muhalifleri, DKÖ lerini harekete geçirmeliyiz… Ciddi bir kamuoyu yaratılmalı! Bu çürümüşlüğü, bu yozluğu, bu insafsız alçakça ahlaksızlığı yaratan besleyen sistemle savaşmazsak önüne geçemeyiz…
Çocuk istismarcılarının hiç bir iyi hal, indirim, af olmaksızın ve kesinlikle diğer hükümlülerden tecrit edilerek (iki ay sonra başka adli hükümlüler adamı şişliyor daha doğrusu şişlettiriliyor bizim de gazımızı alıyorlar yeni bir vakaya kadar rahatlıyoruz) müebbet hapis cezası ile yargılanmaları için hep beraber her yerde-gerekirse sokaklara dökülüp mücadele etmeliyiz…
Başka yolu yok!

Banu Güdenoğlu
2016

Share
. tarafından

Şiddet ve ölümün kıskacındaki Mazlumlar!

Ekim 23, 2016 de ANASAYFA . tarafından

thanatos-erosİyinin ve kötünün diyalektiğinden bahsederken, Eros-Thanatos ikileminde ölümün ve yaşamın dinamiklerinin anlatıldığı, insan varlığının toplumsal düzeydeki çatışmalarının, katliamlarının, öldürmenin ve şiddetin, yani insanın kendisini yok etme içgüdüsünün bu kadar yoğun yaşandığı günümüzde, Eros’un Thanatos’a teslimiyeti ne yazık ki içler acısıdır Genel olan bu acı tablonun, direnen halklar ve Mazlum uluslar şahsıda, özgürleşme tutkusuna dönüşmesi, tabi ki tarihin asıl ilerleyişidir. Bu gün Ortadoğu’da, Kürt ulusu gibi, kaderini tayin etmede bir dinamik olarak duran Ezidi’leride böyle tanımlamak durumundayız
HABER MERKEZİ (23.10.2016)-İnsandaki tüm yıkıcı, öldürücü dürtüleri temsil eden Thanatos, yapıcılığı, yaratıcılığı ve sevgiyi temsil eden Eros’un tamamen karşıtıdır.1930 yilinda Freud ölüm ve yasamin dinamiklerini Thanatos ve Eros olmak üzere iki temel dürtü enerjisiyle insanin dünyaya geldigini ve bu iki temel dürtünün birbirleriyle insanoğlunun doğduğu ilk günden beri sonsuz var olma mücadelesi ve yok olma mücadelesinin ortak noktalarina değinmistir. Erosu, yeme, içme, cinsellik gibi yaşamı devam ettirmeye yarayan bütün ihtiyaclarını karşılama ve hayatta kalma yaşam dürtüsü olarak tanımlarken, Thanatosu  ise dövüşme, öldürme, kendine acı ve zarar verme davranışlarının yok edici ölüm iç güdüsü olarak tanımlamıştır Sigmund Freud. Agresyon içgüdüsü doğuştan var olan bir enerji ise ve bu enerji kendisini saldırgan veya vahşi davranış biçimi şeklinde sonuçlanan davranış eğilimleri ile ortaya çıkıyorsa bu durumunun doğal bir olgu olmaktan çok, toplumsal ve tarihsel yanını da ele almakta fayda vardır. İnsan, Thanatos öldürücü dürtüler eşittir agresyon, eşittir şiddet denklem içgüdüleriyle sosyal, psikolojik ve biyolojik varlık olarak dünyaya gelir. Fakat insanın toplumsal bir varlık olmasından kaynaklı bu tür toplumsal yok olma ve yok etme mücadelesinin yani şiddetin, öldürme içgüdüsünün, şiddetli yaşandığı günümüzde bu durumun tarihsel, toplumsal, kültürel, ekonomik ve evrensel yanınında olduğunun hatırlatmakta fayda var.

Yaşadığımız şu anki dünyada emek sermaye çelişkisi, ezilen uluslar, ezilen inançlar, kadın sorunu, eşitsizlikler, haksız savaşlar, işgaller, giderek yoksullaşan çoğunluğun, kadına uygulanan şiddetin, tecavüzlerin, çocuk ölümlerinin, katliamların ve bütün bunların Faili,(güncel anlamıyla emperyalist-kapitalist sistem ve onun gerici işbirlikçileri) Thanatostur. Tarih boyunca din, ahlak, kültür ve değer yargılarının hedefi haline gelen, Kadın olmasından kaynaklı gerici egemen sisteme göre şiddeti ve ölümü hakeden, kadına uygulanan şiddete karşı bu şiddeti meşrulaştıran ve şiddeti uygulayanları koruyan Thanatostur.  Ortadoğuda kaynayan kazanda, emperyalist işgalcilerin talan savasları, din üzerinden kadının hiçleştirildiği, sürekli katliama uğrayarak acı çekenler, yerini yurdunu terkedenler, sindirilen ve bedeni üzerinde hiç bir hakka sahip olmayan kadınların ve çocukların çektiği bunca acılar, Thanatosun dövüşme, öldürme, kendine ve başkasına acı ve zarar verme davranışlarının, yok edici ölüm içgüdüsüdür. Bizim coğrafyamızda gerici sistemin devreye soktuğu savas konsepti ile bircok katliama imza atan, demokratik hakları engellenen, yargısız infazların, kadına şiddetin ve katliamlarının önünü açan, „ Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir“ ifadelerinin kullanıldığı ve bu şiddeti katliamları meşrulaştıran zihniyetin tek suçlusu Thanatosdur. 2010-2015 yillari arasinda Türkiye’de 5 bin 406 öldürülen kadının katili Thanatosdur.

Günümüz Dünyasında Şiddetin ve akabinde öldürmenin, doğuştan var olan bu içgüdünün, evrilmiş halini görerek, Kadın çocuk, yaşlı, genç demeden oluk oluk kanların akıtıldığı ortadoğu cografyasında, Irak’ta, Afganistan’ta Suriye’de, Mısır’da ve Türkiye- Kuzey Kürdistan’da, Emperyalist katillerin toplu katliamlar yaptığı bu coğrafyalarda, bu sorunu toplu şiddet, toplu öldürme, toplu katliam olarak görmek ve bu olguyu bireysel bir sorun olarak ele almak yerine, sosyal, ekonomik, kültürel, sosyolojik, psikolojik etmenleri içeren toplumsal olgu yanlarıyla ele alıp değerlendirmek gerekir.  Ya savaş Mağdurları, yerlerini yurtlarını terketmek zorunda kalan ve güvenli bölgelere yetişmek icin Avrupa yollarına düşen, denizlerde boğulan, kaybolan, öldürülen kadınlar ve çocuklar.. Toplu katliamlardan kurtulanlar..savaşın en acı şiddetini yasayanlar, yerini yurdunu kaybeden, aynı zamanda yaşadığı toprağı, evini, kendisi icin “güvenli” olan sosyal düzenini, arkadaşlarını, aile fertlerini kaybedenler. …Güvenli atmosferi, ceşitli korkuları, dokunuşları, kaybedenler, ileride ulaşabildikleri yerlerde, onlara herşeyin yabancı olduğu yerler büyük bir güvensizlik duygusu yaratmayla, beraberinde, isolasyonu ve kocaman bir boşluğu oluşturur ve hergün onlara yabancı olan şeylerlerle yaşamak, kendine yabancılaşmayı da getirir beraberinde. Yaşadıklarının ve alıştıklarının dışında,  farklı elbiseler giymek, farklı yemekler yemek, farklı bir dil ve davranış sergilemek, şeytan üçgenini dolaşmanın ta kendisidir. Kendine güvensizligi ve agır bir yükü taşımak zorunda olan bu savaş mağdurları,  kendine güvensizlik ve aşırı yabancı şeylerle karşılaşmanın ve yaşamanın yükünü taşıyarak, ruhsal problemler yasamaya başlarlar. Yani savaştan kurtulsalar da, gittikleri yerlerde hergün ölümün ve thanatosun içgüdülerini, şiddetli bir biçimde taşırlar içlerinde… Bütün bu olanların sorumlusu olarak şiddetin ve öldürmenin, içgüdüsellikten evrilerek Emperyalist katillerin planları diye görüp thanatosu mahkum etmek ve, Emperyalist katillerin ve onun isbirlikçi yerel katillerinin planları diye algılamak, görmek ve onları mahkum etmek en dogrusudur.

İyinin ve kötünün diyalektiğinden bahsederken, Eros-Thanatos ikileminde ölümün ve yaşamın dinamiklerinin anlatıldığı, insan varlığının toplumsal düzeydeki çatışmalarının, katliamlarının, öldürmenin ve şiddetin, yani insanın kendisini yok etme içgüdüsünün bu kadar yoğun yaşandığı günümüzde, Eros’un Thanatos’a teslimiyeti ne yazık ki içler acısıdır Genel olan bu acı tablonun, direnen halklar ve Mazlum uluslar şahsıda, özgürleşme tutkusuna dönüşmesi, tabiki tarihin asıl ilerleyişidir. Bu gün Ortadoğu’da, Kürt ulusu gibi, kaderini tayin etmede bir dinamik olarak duran Ezidi’leride böyle tanımlamak durumundayız.

Rivayete göre Melek Tavus’un “cennetten” kovulması,”Tanrıya” olan itirazın bir sonucudur. Ve Ezidi’ler, Tavus’a inançları gereği, Tanrı’nın, Hristiyan’ların, Müzlümanlar’ın nazarında “lanetlendiler”.Melek Tavus, cennetten kovulurken  teslimiyete boyun eğmedi.Ve bugün Melek Tavus’un halkları,emperyalist saldırganlık patentli İŞİD’in saldırılarından,sığındıkları Şengal dağlarından,yani Lalesa Nuraniye’den,teslim olmama ve kaderlerini direnişlleriyle ellerine alma iradeleriyle sürece anlam katacaklardır.Tanrı,melek Tavus’u cennetten kovdu ama,Ortadoğu’yu hegomonya şavaşının cehennemine çeviren emperyalistler ve bölgesel işbirlikçisi vahşi gericilikler,mazlum olan Bu halkı,coğrafyalarından kovamayacaklardır.

Bir Halkın Günlüğü Okuru

Kaynak: www.halkingunlugu.org

 

Share
. tarafından

Gülten Kışanak ve Fırat Anlı Derhal Serbest Bırakılsın

Ekim 26, 2016 de ANASAYFA . tarafından

adkh-amblemadhk-logo-yeni-300x300

ADKH-ADHK- Faşist  askeri  cuntalara  rahmet  okutan, katliamlar, işkenceler, gözaltı  ve  tutuklamalar  Türk – İslam  sentezli  Faşist  AKP  İktidarınca  bütün  hızıyla  devam  ettiriliyor

Devlatin  bekası  adına, AKP  hırsızlarının  ve  saray  soytarısınn  işledikleri  bireysel  ve  toplumsal  suçlarının  örtbas  edilmesi  için  genelde  devrimci demokrat – sosyalistlere, özelde  Kürt  ulusuna  yönelik  saldırılarda  sınır  tanınmamaktadır. Bunun  için  ırkçı  faşist  MHP’ye de  özel  tavizler  verilmektedir.

İmha  ve  inkar  politikalarının  bir  devamı  olarak  25  Ekim  2016  tarihinde  Amed  Büyük  Şehir  Belediyesi  Eşbaşkanları  Gülten  Kışanak  ve  Fırat  Anlı gözaltına  alındılar. Sarayın  borazanı  durumundaki  savcıların  hayali  suçlar  ürettiklerini  sağır  sultan  bile  biliyor  artık. Benzer  hayali  suçlamaların  KAYYUM  atamalarında, diğer  bütün  gözaltı  ve  tutuklamalarda  yapıldığı  ve  devam  ettirileceği  belliydi. Bunlar  ne  ilk  ne de  son gözaltı ve  tutuklamalar  olacaktır. Bizler  bunun  bilincinde  ve  mücadelemizi de  bu  bilinçle  kararlı  bir  şekilde  devam  ettireceğiz. Ta ki  faşizmi  döktüğü  kanda  boğana  ve  halkın  kendi  iktidarını  kurana  dek.

AKP’nin  açık  açık  kendi  tabanını  silahlandırma  suçuna  göz  yumanlar, ama  halkın  iradesiyle  seçilmiş  ve  barış, özgürlük  sözünü  dilinden  düşürmeyen halkın  vekillerini  suçlayanlar  işledikleri  suçun  bedelini  mutlaka  ödeyeceklerdir. Bu  cehennem  ateşini  yakanların  o  ateşde  yanıp  yanıp  kül  olacakları  zaman  o  denli  uzak  değildir.

Halkımızın  kendi  özgür  iradesiyle  seçtikleri  GÜLTEN  KIŞANAK  ve  FIRAT  ANLI Derhal  Sebest  Bırakılsın!

Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu(ADHK)

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi(ADKH)

Ekim 2016

Share
. tarafından

FAŞİZME KARŞI HALKLARIN ORTAK MÜCADELESİNİ YÜKSELTELİM

Ekim 27, 2016 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

yeni-microsoft-powerpoint-presentation

Faşizmin, Kürt ulusunun tüm yaşam alanlarına yönelik terörü, doksan yıldır olduğu gibi bugün de devam ediyor. Başta Kürt ulusu ve alevi inancı olmak üzere onlarca ulus ve azınlıkların mezarları üzerinden inşa edilen “TC” Devleti, yıllardır bu haksızlığa direnen ve savaşan Kürt ulusunun mücadelesi karşısında acizleşmeye devam ediyor.

Zindanlarda, dağlarda, sokaklarda bastıramadığı Kürt ulusunun, kadınların bu direniş dalgasını, bu kez de kendi burjuva hukukunu dahi çiğneyerek uyguladığı politikalarla bastırmaya çalışıyor. Bu yüzden ilk önce halkın iradesine, halkın iradesi ile seçtiklerine saldırıyorlar! Bir yandan yüzsüzce “halkın iradesinin seçtiği, gayri meşru darbelerle götürülemez” diyen diktatör diğer yandan halkın çoğunluk iradesiyle gelenleri darbeyle görevlerinden alıyor!

Kuzey Kürdistan kentlerinde halkın seçtiği belediyelere atanan kayyum ile beraber aylardır HDP ve DTP li siyasetçilere yönelik gözaltı, tutuklama terörü hızını kesmiyor. Ve dün faşist “TC” devleti Amed Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’ yı göz altına alarak bir kere daha Kürt ulusunun nabzını yokluyor! Dün akşamdan itibaren Amed Büyükşehir Belediyesi abluka altında! Daha önceki belediyelere yaptığı gibi bu sefer de önce kayyum atamayan AKP iktidarı ani bir operasyonla belediye başkanlarını gözaltına almıştır…

Dün geceden beri sokakta olan Amed halkı bugün de HDP’nin yaptığı direniş çağrısıyla faşist teröre karşı Amed Büyükşehir Belediyesi önünde toplandı… Tüm kentte elektrik, telefon, internet iletişimini kesen valilik polisi halkın üzerine saldırmaktan geri kalmadı… Yüzlerce insan gözaltında! Öyle ki halkın seçtiği HDP milletvekilleri dahi yerlerde sürüklenerek polis copundan “nasiplerini” aldılar…
“Bana sapladığın bıçağı kahkahaya çevireceğim” diyen Gültan Kışanak Amed’ in kanlı zindanlarını bilir! İşkenceyi bilir, zulmü bilir, direnmeyi bilir… Gözaltı, tutsaklık ile yıldırılamayacağını 12 Eylül faşizminin kanlı zindanlarında ispatlamıştır… O tepeden gelmiş bir bürokrat değil; Amed’in zindanlarından çıkmış Amed halkının oyuyla seçilmiş yiğit bir Kürt kadınıdır. O kendisine saplanan bıçağı kahkahaya çevirmiştir. Mücadelesiyle  kürt kadınını ezilmişliğini direnişe çeviren, kadının ve halkının özgürlüğü için faşizme direnen kadınlar..Kimliksizleştirmeye, karşı kadını kendisi için siyaset yapma noktasına getiren ve her gerici iktidara karşı dik durmayı bilen kadınlar..Bunun için AKP iktidarı her türlü işkenceyi reva görüyor.

Nerede olursak olalım her alana kadının rengini ve mücadelesini taşımalıyız.Eğer bu saldırıyı direnişle geri püskürtmezsek bunun arkası çok daha kıyıcı bir şekilde gelecektir.Bizler, Sosyalist Kadınlar Birliği, Avrupa Alevi Kadınlar Birliği, Yekitiya Jinên Kurdistan, ATİK Yeni Kadın  ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak başta kadınlar olmak üzere Avrupa’da yaşayan devrimci-demokrat-ilerici bütün kurum ve kişileri bulunduğumuz her alanda faşizme karşı birleşik mücadeleyi yükselterek Kürt ulusuna yönelik saldırganlığı boşa çıkarmaya ve halkların ortak mücadelesini kuşanmaya çağırıyoruz!
– BERXWEDAN JİYANE!

– AMED HALKIYLA, TÜM KÜRT ULUSUYLA BİRLİKTE FAŞİZME ve ERKEK EGEMEN SÖMÜRÜ DÜZENİNE KARŞI; SOKAKLARA DÖKÜLELİM!

– JİN JİYAN AZADİ!
– HALKIN İRADESİ TESLİM ALINAMAZ!
– GÜLTAN KIŞANAK ve FIRAT ANLI DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!
– YAŞASIN DEVRİMCİ DAYANIŞMA!
– KAHROLSUN FAŞİZM!

Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB)
– Avrupa Alevi Kadınlar Birliği (AAKB)
– Yekitiya Jinên Kurdistan (YJK-E)
– Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH)
-ATİK Yeni Kadın

27 Ekim 2016

Share