. tarafından

Cinsel sömürüye sessiz kalma, diren mücadele et!

Aralık 4, 2013 de AÇIKLAMALAR . tarafından

Share
. tarafından

TUTUŞAN SAÇLARIMIZIN KÜLLERİ BİZİ YENİDEN YARATACAK

Şubat 15, 2015 de AÇIKLAMALAR . tarafından

“ Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu.

Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. “

 

TUTUŞAN SAÇLARIMIZIN KÜLLERİ BİZİ YENİDEN YARATACAK

 

Özgecan Aslan şahsında, daha bir ayyuka çıkan kadın katliamlarının gün geçtikçe arttığı ve kadınların en vahşi şekilde öldürüldüğü bir süreçteyiz. Türkiye’nin kadınla barışık olmayan tarihi Akp iktidarı döneminde daha da katlanarak yaşanmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanından en kenardaki bakanına, din adamlarından kadın gazetecilere, sokaktaki insanından sanatçısına herkesin diline doladığı kadına dair söylemleri ile yaratılmak istenen “makul” kadın tipi, bugün bize yönelik şiddeti arttırarak ve vahşi biçimlerde katlederek pratiğe geçiriliyor. “Fıtratında bir türlü sistemi memnun etmeyen” bir kadın cinsinin Türkiye’de var olma savaşı sürüyor.

2015 yılının daha ilk ayında 29 kadının yaşam hakkı elinden alındı ve Özgecan Aslan’da Şubat ayı rakamlarına girdi. 20 yaşında bir genç kız evine gitmek için bindiği toplu taşıma aracında tecavüze uğradı ve sonrasında ise yakılarak öldürülecek kadar akıl almaz bir şiddete maruz kaldı ve yaşamdan koparıldı. Sürekli eril söylemlerle sistemin devamlılığının sağlanması için her şeyin mübah olduğu Türkiye’de kadının her türlü şiddet yöntemiyle öldürülmesi meşru hale getirilerek, doğal bir durum algısı yaratılmaya çalışılıyor.

Bizler, kadınlar olarak Özgecan Aslan’ın katledilmesi karşısında yasda değil, isyanda olacağız. Erkek egemen, kadına düşman zihniyetin dağıtılması için sokaklarda olacağız ve hesap soracağız. Tecavüzcü sistemle barışmayacağız.

Tutuşan saçlarımızın külleri bizi yeniden yaratacak ve VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ!!

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Şubat 2015

 

 

Share
. tarafından

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin Feminizm Anlayışı

Haziran 2, 2015 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

Feminizmin Tanımı

Toplumsal cinsiyet hiyerarşisi, sınıf çelişkisinin ve ulusal/etnik ya da ırka dayalı egemenlik biçimlerinin yanı sıra toplumları biçimlendiren temel hakimiyet biçimlerinden biridir. Patriarkanın ve kapitalizmin dinamikleri birbirine indirgenemeyecek ama birbirini besleyen dinamiklerdir. Bu feminist tahlile göre erkek egemenliği, kadınların ezilen, erkeklerin ezen taraf olduğu başka bir ifadeyle biri hakim diğeri tabi iki toplumsal grubun karşı karşıya geldiği bir toplumsal ilişkidir.

Feminizmin Çıkışı

Kadınların ezilen bir toplumsal grup olma bilincinin tarihsel ön koşulu eşitlik kavramıdır: Toplumun düzenlenmesinde temel ölçü hak eşitliği olduğunda, insanların her tür farklılıkların ötesinde eşit hak sahibi yurttaşlar oldukları ilkesi yerleşik hale geldiğinde, kadınlar bir toplumsal grup olarak ayırıma uğradıklarının bilincine varır ve buna karşı kollektif bir isyan başlatırlar. Herkes için geçerli olduğu savunulan bir toplumsal ilke kendilerini kapsamamakta, temel toplumsal ölçü açısından kendilerine karşı ayırım yapılmaktadır. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin doğal kaynakları olmadığı varsayımına dayanan genç burjuva ideolojisi, kadınları içinde bulundukları ikincil konumun kaynağını toplumda aramaya yöneltir.

Feminizmin ortaya çıkışı ve tarihçesi aynı zamanda kadının mücadele güncesinin bir parçasıdır. Bundan dolayı ” feminizmden ne anlamalıyız” sorusuna cevap aramaya çıkmadan önce, feminizmin tarihteki gelişimine bir göz atmak gerekiyor.

Oldukça geniş bir gelişim yelpazesine sahip Feminizmin tarihçesini dolayısıyla ana ve alt akımlarını, bütün yönleri ve detaylarıyla ele almak uzun soluklu ve uzman elden bir dökümantasyon çalışmasını gerektirir. Bu nedenle burada genel başlıklarla bir kronolojı ve ardından bir değerlendirmeye yer vereceğiz.

Sosyal gelişmenin ancak kadınlara verilecek daha fazla özgürlükle mümkün olabileceği” düşüncesinin sahibi Charles Fourier (1772–1837) ‘feminizm’ kavramını tarihte ilk olarak kullanan kişidir. Feminizmin düşünce olarak bu sade savunusundan sonra, feminizm akımı ile ilgili ilk yaklaşımlar 17. yüzyılda (insan haklarının da desteğiyle) Marie Le Jars de Gourney’ın yazılarında ortaya çıkmıştır.

Bunun yanı sıra Christine de Pizan, Olympe de Gouges, Mary Wollstonecraft ve Hedwig Dohm’un da eserleri feminizm felsefesinin ilkleri arasındadır.

Teori olarak feminizm, ilk olarak 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarına denk gelen zaman aralığında, temel haklar kategorisinde dünya sahnesine çıkmıştır. O zamana kadar ataerkil bir toplumda temel hakların sahibi sadece erkeklerdi. İnsan Hakları olarak görünen “Erkek Hakları”nın 17 maddesinin kadınlara uyarlanması gerektiğini savunan Olympe de Gouges, 1793 yılında Fransa da kadınların da temel insan haklarına sahip olmasını sağlayan girişimi başlatmıştır. Fransa’da elde edilen bu temel insan hakları kadınlar için bir ilktir.

Bu tarihsel ön koşullar feminizmin birinci dalgası olarak anılan ve kadınlar için oy hakkını savunan sufrajet hareketini hazırlamıştır. 19. yüzyılın son yıllarına doğru birçok Avrupa ülkesinde; ABD ve Avustralya’da kitlesel bir dalga olarak başlayan kadın hareketlerinin, “erkeklerle politik olarak eşit haklara sahip olma isteği, aynı iş için erkeklerle eşit ücret alma isteği ve kadınların da üniversiteye gidip her işte çalışabilme isteğiyle” ortaya çıktığını görüyoruz. 19. yüzyılın sonlarına kadar birçok ülke, kadınların bu kitlesel hak arama hareketinden etkilenmişlerdir.

Feminizmin Dalları ve Örgütlenmeleri

Batı Avrupa’da ve ABD’de ( ve oradan esinlenerek Türkiye’de) , feministler feminizmin tarihini iki temel dalga şeklinde kavramlaştırırlar : Merkezinde oy hakkı mücadelesinin yer aldığı birinci dalga ve 1960’ların ikinci yarısında başlayan ve yeni feminizm olarak da anılan ikinci dalga. İkinci dalga feminizmin birinci dalga feminizmden esas farkı, kadın-erkek eşitliği perspektifinin ötesine geçerek, bizzat bu eşitliği sağlamanın ancak patriarkal sistemin aşılmasıyla  mümkün olacağını öne sürmesidir. Bu yeni feminizmi birinci dalganın çalışma hayatına ve yurttaşlığa ilişkin eşitlik taleplerini sürdürmekle birlikte gündemine yeni sorun kümelerini dahil eder : Cinsellik, beden, kadınlara yönelik şiddet ve kadınların görünmeyen ev emeği, bunların başlıcalarıdır. Aslında bu yeni mücadele alanları feminizmin politika alnının yeniden tanımlanması anlamına gelmektedir : ‘ Özel ( ya da kişisel) olan politiktir !’ sloganıyla feministler o güne kadar politika – dışı olarak görülen sorunları politikleştirdiklerini ilan etmektedirler. Evlilik- içi tecavüz, kadınların görünmeyen ve karşılıksız emeği gibi yeni adlandırmalarla, kişisel ilişkilerin ve özel alanın doğallaştırıla gelmiş çeşitli boyutları üzerindeki doğallık peçesi böylece sıyrılır. Kadın erkek ilşkilerinin bu vecheleri sistematik bir hakimiyet ilişkisinin çeşitli boyutları olarak kavramlaştırılmaya başlanır. Aradan geçen yıllarda, evlilik içi tecavüz, işyerinde cinsel taciz vb. Hukuksal düzenlenmenin konusu haline gelir, ev emeği ölçümeye başlanır ve tazmini için çeşitli talepler geliştirilir.

Öte yandan ikinci dalga feminizmin bir ilkesi de erkeklerden ayrı örgütlenmek ve faliyetlerin büyük bölümünü erkeklere kapalı olarak sürdürmektir. Ezilenlerin kurtuluşunun ancak kendi mücadelelerinin eseri olacağı bilgisinden hareketle geliştirilen bu ilke ile, hem erkeklerin kadınlar adına konuşmasının önü alınmış olur, hem de bizzat mücadele süreci kadınların kendilerini dönüştürdükleri bir süreç haline gelir. Bilinç yükseltme toplantıları, feminizmin tek değilse de öncelikli çalışma yöntemlerinden birisidir. Özel- kişisel olanın politik olduğu sloganı bu toplantılarda somut içeriğine kavuşur.

İkinci dalga feminizmin kadınların kurtluş mücadelesinin örgütlenme ilkelerine yaptığı bir başka katkı ise, hiyerarşik olmayan, esnek, küçük gruplar anlayışıdır. Bu ilke kadınların ezilme biçimlerinin çeşitliliğinden kaynaklanır. Kadınların tümü bir toplumsal egemenlik ilişkisinin tarafıdırlar, ama bu ezilmeyi farklı farklı biçimlerde yaşarlar, dolayısıyla da öncelikleri farklıdır. Kadınların patriarka içindeki somut konumlarını ve ezilme biçimlerini belirleyen bir yandan sınıfsal/ ulusal/ ırksal aidiyetleridir. Öteyandan, özellikle Türkiye gibi kamusal alana katılımlarının önünde çeşitli engellerin olduğu ülkelerde kamusal alanla kurdukları ilişki kritik bir önem taşır. Bunun dışında, cinsel yönelimleri, evli olup olmadıkları, anne olup olmadıkları, tam zamanlı ev kadınlığı yapıp yapmadıkları da tayin edici etmenlerdir. Bu çeşitliliği hiyerarşik, merkezi, geniş bir yapıda, temsile dayalı bir ilişki biçimiyle kucaklamak mümkün değildir. Bu çekirdek yapıların birlikte davranması kampanyalar yada koordinasyonlar aracılığıyla sağlanır.

Farklı  Feminizm Türlerinden Bazıları

* Eşitlikçi,

* Kadın merkezli

* Baskının ataerkillikten kaynaklandığını kabul eden

* Baskının kapitalizmden kaynaklandığını kabul eden

* Ayrımcı

* Batı dışı formlar

Eşitlikçi formlar:

* – Eşitlikçi feminizm – Önde gelen feminist liderleri de içeren çoğunluk bunun feminizmin gerçek bir formu olmadığını öne sürmektedir.

* – Bireyci feminizm – (liberteryen feminizm olarak da bilinir) Yukarıdakiyle aynıdır.

* – Liberal feminizm

Kadın merkezli (gynocentric) formlar:

* – Kültürel feminizm

* – Cinsiyet feminizmi

* – Pop feminizm

* – Radikal feminizm

*

Baskının ataerkillikten kaynaklandığını kabul edenler:

* – Anarko-feminizm

* – Radikal feminizm

* – Fransız feminizm

* – Seks radikal feminizm

*

Baskının kapitalizmden kaynaklandığını kabul edenler:

* – Marksist feminizm

* – Sosyalist feminism

Ayırımcı (segregationalist):

* – Lezbiyen feminizm (lezbiyen ayrıkçılığı/lesbian separatism) )

* – Ayrılıkçı feminizm/seperatist feminist

Afrikan-Amerikan

* – Siyah feminizm / Black Feminism

* – Kadıncılık/Womanism

Batı-Dışı :

* – Üçüncü Dünya feminizm

* – Sömürge sonrası feminism

Alt feminizm dalları – Ekofeminizm – Fransız Feminizmi – Radikal Feminizm – Liberal Feminizm – Lezbiyen Feminizm – Marksist Feminizm – Sosyalist Feminizm – Pop Feminizm – İslamcı Feminizm – Ruhsal Feminizm – Maddi Feminizm – Postmodern Feminizm – Varoluşçu Feminizm – Pro-seks Feminizm(seksüel açıdan liberal feminizm, seks-pozitif feminizm diye de bilinir) – Post-Kolonyal Feminizm – Amazon Feminizm – Kültürel Feminizm – Anarko-Feminizm – Üçüncü Dalga Feminizm – Kadınizm/Kadıncılık (Womanism) – Bireysel Feminizm

Toplumsal algi olarak feminizm nasıl ele alındı?

Feminizim toplumdaki algılanışı tarihsel süreçlerden ve toplumsal iş bölümünden ayrı ele alınamaz. Feminizmin, ortaya çıkış döneminde kadının toplumdaki durumundan bağımsız değildi. Hem bu durumun nedeni hem de sonucudur diyebiliriz. Yani tarihsel olarak bir yandan feminist kadın hareketleri, kadının kendi iradesine dayalı öz örgütlülükler ile ataerkil sistemi aşabilecek araçlar olarak ortaya çıkmış, öte yandan pratik mücadele içerisinde bulunan kadın aktivistlerin sol örgütlerde hakim olan ataerkil görev dağılımı ve alt konumlandırmaları sonucu feminizme ve beraberinde kadın öz örgütlülüğüne yönelmişlerdir. Toplumda feminizm erkeğe düşman, erkek cinsine karşı olarak algılanır. Feminizm, ataerkil sisteme karşı geliştirilmiş cins teorisi olarak görülmemekte, aksine kadını ötekileştirerek hatta aşağılayan bir hakaret olarak ele alınmaktadır.

Bunu çeşitli sokak röportajları, anketler ve sosyal blog üzerinden yürütülen tartışmalardan görebilmekteyiz. Feminist, toplumda erkek düşmanlığı ile bütünleştirilmekle birlikte bunun yanısıra problemli, bencil kadınlar, lezbiyenler, kadın hakimiyeti gibi kavramlar ile tanımlanmaktadır. Kadının siyasetle ilgilenmesini pek makbul gören bir durum olmadığını da hesaplarsak feminist teori erkeğe karşısında duran radikal bir karşı duruş olarak algılandı. Hayatın her alanında, aile içinde, eğitim kademelerinde, iş yaşamında, politikada hatta zihnimizde o kadar çok hakim olan ataerkillik, feminizme yönelik algısının ‘sorunlu’ olması bu yüzden şaşırtıcı olmasa gerek. Genel olarak feminizm algısının doğru anlaşılması için bir hesaplaşmanın olmaması, toplumun ataerkil yapısının sistematik bir biçimde sürekli yeniden üretilmesi, feminizmin kitlelere bilimsel bir şekilde tartıştirilmasinin sağlanmaması geri olan bu yaklaşımı genel mentaliteye dönüştürmüştür. Bu noktada ataerkil yapiyi ve mentalitisini değiştirmek, dönüştürmek isteyen feminist kurumlar da kitlelere ulaşmakta zayıf kaldı diyebiliriz.

ADKH nasıl ele aldı?

Genel olarak feminst kadin kurumlarini kitlelere ulaşma noktasında zayıf kaldı dedik. Ancak kendimizin de içinde yer aldığı, kendini anti- kapitalist, anti-emperyalist olarak tanımlayan birçok kadın kurumu olarak sol oportünizmin etkisi ile feminizmi sistem içi mücade olarak tanımlayıp, feminizmin savunularını, ezilen cins adına ve cinsel yönelimler adına yürüttüğü demokratik haklar mücadelesini sahiplenemedik ve bu noktada feminist teorileri anlamada, tartışmada toplumsal algının ötesinde hareket edemedik. Sosyalist hareketler feminizmi bir kadın tarihi olarak görmek yerine, sınıf mücadelesine direk hizmet etmeyen düzen içi akım olarak gördü. Öyle ki kadının bireysel isyanı dahi feminist olarak damgalnıp ‘hizaya’ getirmenin adı olabildi. Bu yaklaşımlar kadın hareketlerine de yansıdı. Ataerkil anlayışa karşı yapılan çıkış örgütsel hiyereşiye uymuyorsa en basit yöntemle ‘siz feminist misiniz’ sorusu ile kadınların gücünün parçalanmasına neden olabildi. Kadınlar bu kez de feminist olmadıklarının ispatının peşine düşüyorlardı. Bu ikircikli tutum feminizmle araya sınır çekmeyi ‘doğallığında’ getiriyordu. Kadın mücadelesine çektiğimiz her sınır bizi ( özelliklede sosyalist mücadele veren kadın hareketlerini) kısır döngü içerisinde kendini, tekrarlayan ya da bitiren hareketlere dönüştürdü. Hayatı değiştirme çabasını bir karınca yolu gibi özenle dizen kadın emeğini görmezden gelmek kadın tarihi açısından kayıp emek olarak görmek gerekir. “Kadının en bilimselinden en ilkeline dek tüm mücadele araçlarının savunan’’ kadın hareketimizin bu anlayışı bizi feminist tarihle yüzleşmeye götürdü. Feminizm kadın tarihidir biz bu tarihin bir parçası olarak bunu sahipleniyoruz. Sınıf mücadelesinin nihai hedeflerinde, sömürünün ortadan kaldırılması ve özgürlük mücadelesi kadar, cinsler arası hak ve fırsat eşitliğinin sağlanması da varsa; nihai hedefe ulaşılana kadar sınıf mücadelesi bileşeni kadınların feminizmi sosyalist içeriği ile savunması doğaldır. Bizde bu doğalık içerisinde uzağında durduğumuz bu tarihin içinde buluyoruz kendimizi.

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ- MART 2015

Share
. tarafından

Yeryüzünün Renkleri Yok Edilemez!

Haziran 14, 2016 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

ablem-inci-150x150

ABD’nin Florida Eyaletinin Orlando şehrinde eşcinsellerin gittiği bir gece kulübünde 50 kişinin öldüğü ve yine 50‘den fazla yaralının olduğu bir saldırı gerçekleştirildi. 2014 yılında aynı dönemlerde Ezidi halkını katliamdan geçiren ve bölge halklarının başına dini kılıf edinerek cellat kesilen emperyalizm ve bölge devletleri tarafından beslenen İŞİD bu saldırıyı yaptığını açıkladı.

Emperyalistler tarafından beslenen IŞİD gibi uluslararası bir suç örgütü, Ortadoğu‘da Ezidilerle başlayan katliamları Kobane ve Rojava’dan, Suruç, Diyarbakır, İstanbul, Paris ve şimdi de Amerika’nın Orlando şehrinde eşcinsel bir kulübe kadar uzandı.Farklı inançlardan, ulus ve kültürlerden ve farklı cinsel  yönelime sahip olanları katleden, katletmediğini, özellikle de kadınları cinsel köleler olarak kullanan, satan İŞİD aslında bu sistemin din üzerinden dünya genelinde kazanılmış hak ve özgürlüklere saldırıların son biçimidir. Binlerce yıl önce Atina demokrasisinde hoş karşılanan övülen ve yaşamın bir parçası kabul edilen eşcinsellik tıpkı kadın hak ve özgürlükleri gibi  her dönemin çıkarlarına göre baskı altına alınmış veya sınırları çağın otoritelerince gevşetilmiştir.1969 yılında Stonewall ayaklanması eşcinsellere uygulanan devlet baskısına karşı gelişti ve bu ayaklanmanın yıldönümü vesilesiyle yapılan onur yürüyüşleri olarak tarihe geçen LGBTİ direnişi ve kazanımları insanlığın toplumsal adalet ve özgürlüğünün temel taşlarıdır.

Halkların, kendi hak ve özgürlüklerini savunmak ve toplumsal yaşamlarını garanti altına almak için  ulus, kültür, inanç, cins ve cinsel yönelimler gibi bin yılları kapsayan mücadelelerini bastırmak ve kazanımlarını yok etmek için günümüzde tüm emperyalistler kendilerinin bir fiil karışmadığı ama kendi çıkarlarına hizmet eden suç örgütleri oluşturmaktadırlar. Hizbullah, Bin Ladin vb. gibilerinin varlığının kaynağı da budur. Fakat günümüzde islamiyet üzerinden geliştirilmesi de yine dinlerin tarih boyunca özel mülkiyet sistemini nasıl koruyup kolladığının açıklamasıdır. Ve her din farklı inançlara, kadınlara ve cinsel yönelimler aynı yaklaşmıştır. Hırıstiyanlık tarihi aynı zamanda kadınlara ve farklı cinsel tercihlere karşı  baskı ve katliamlar tarihidir. Orta çağın Cadı Avları insanlık tarihinin en uzun savaşıdır. Bugün de islamiyet üzerinden aynı şekilde emperyalizm kendi tarihini tekerrür etmektedir. İslamiyetin kendi içinde bir bütünlüğünün olmaması, mezhepler ve tarikatlar olarak parçalanmışlığı hatta devletlerin tek din, tek mezhep üzerinden örgütlenmiş olmaları bile kendi aralarındaki ve içlerindeki farklılıkların düşmanlaşmalarına neden olan çelişkilerdir. Her koşulda bireye ya da topluluğa karşı baskı ve katliamların gelişmesi kaçınılmaz ve kitlelerin hiç sorgusuz sualsiz yaşananları görmezden gelmeleri, kabul etmeleri ve hatta histerik bir şekilde parçası olmaları sistemin din ile toplumlara yaptığı zulüm ayinleridir. Artık dünya genelinde en temel hak ve özgürlüklerimizi  egemenler sadece yasalarla değil besledikleri kiralık katil örgütlerle katletmektedirler. Bir yandan da silah, uyuşturucu, fuhuş ticaretinin en büyük seyyar pazarı olan futbol şampiyonaları ile de milliyetçiliği, erkek egemenliğini vb. gericilikleri yeniden üretmeye devam etmektedir. Öyle ki onlarca insanın katledilmesi ve yaralanması 22 futbolcunun 90 dakikası kadar haber olmadığı da gerçek.

19 Haziran’da gerçekleştirilecek olan 7.Trans onur yürüyüşü ve yine 26 Haziran tarihinde yapılacak 14.Onur yürüyüşünü karşıladığımız şu günlerde artan nefret söylemleri ile birlikte yapılacak olan yürüyüşleri protesto açıklamaları ve tehdit mesajları yayınlanmaktadır.LGBTİ birey ve kurumlara dönük gerçekleştirilmeye çalışılan bu saldırılara basın açıklamaları ile yanıt veren kurumların, bu tehditlerin iktidarın politikaları sonucu oluştuğu yönlü ifadeleri ve „Daha önceden de milliyetçiler saldırdı, onları püskürttük. Bu tarz çağrılara pabuç bırakmayacağız. Demokrasi güçleriyle, transfobi karşıtlarıyla, LGBTİ’lerle orada olacağız” çağrıları ile Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ve Demokratik Kadın Hareketi olarak dayanışma içerisinde olduğumuzu beyan ediyor; yaşanan katliamı protesto ve artan bu saldırılara karşı dayanışmayı yükseltmeye,bütün demokrasi güçlerini yapılacak eylemlere katılım göstermeye çağırıyoruz.

-Gökkuşağını solduramayacaksınız!

DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

14. Haziran 2016

 

Share
. tarafından

Özgürlüğe Olan Sevda, Eylem İle Buluştuğunda Anlam Kazanır!

Temmuz 1, 2016 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

ADKH--300x300Tarih; egemen sınıfların katliam, soykırım ve yıkımlarına tanıklık etmeye devam ediyor. Ve tüm bunların karşısında boyun eğmeyen, direnen isyancıların savaşı da sürüyor. Bilinçlerini örgütleyerek, kendisini zincirleyen tüm baskı araçlarını parçalayıp kavgaya tutuşan güzel insanların ellerinden ilerliyor gerçek tarih.

Her direniş kendi rengini de yaratıyor aynı zamanda. Kobane direnişi;  kadınların öncüleşmesi ve yaşamda özneleşmesi pratiğini Sevda ve Eylem şahsında bir kez daha anlatıyor bizlere. Sevda Çağdaş ve Eylem Ataş IŞİD barbarlığına karşı savaşta Minbic operasyonunda ölümsüzleşti.  Türkiye- Kuzey Kürdistan’da ezilenlerin mücadelesini örgütlerken, Ortadoğu’daki işgal ve katliamlara karşı savaşmayı kendilerine görev sayan devrimcilerden iki yoldaşı daha yitirdik.

Sevda ve Eylem’in ölümsüzleştiği günlerde IŞİD’in İstanbul’da da onlarca sivili katletmesi, onların savaşının anlamını bir kez daha öğretiyor. “T.C”nin de desteğinde tüm Ortadoğu coğrafyasında farklı uluslar ve inançlar üzerinde katliam uygulayan bu gericiliğe karşı savaşan kadınlar, aydınlığı temsil eden birer yıldıza dönüşmüştür.

Bizlere; geleceğe olan inançlarını ve mücadeledeki kararlılıklarını miras bırakan tüm insanları saygıyla anarken, ADKH olarak amaçlarını ve kavgalarını sahipleniyoruz.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

2016

indir eylem-atas-BÖG-3-400x260

 

Share
. tarafından

Nefret Cinayetleri Politiktir! Hande’nin Katili Gerici Sistemdir!

Ağustos 19, 2016 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

dkh-amblem-300x225
(ADKH)-
Dünya genelinde gericiliğin, ırkçılığın, milliyetçiliğin, cinsiyetçiliğin, sömürünün ve baskının her geçen gün daha da artması, Kadın ve LGBTİ’ler olarak her birimizin bir yerlerde ölümle, şiddetle karşılaşma durumunu da aynı şekilde artırmaktadır.

Daha iki ay önce Orlando’da  eğlence Kulübünde yaşanan katliam ve ardından LGBTİ’lerin İstanbul’da yaptıkları basın açıklamasına yapılan saldırılar ve devamında Onur Yürüyüşüne yönelik milliyetçilerin,cemaatçilerin ölüm tehdidi gölgesinde yapılan saldırıların üzerinden çok geçmedi.

Ardarda gelen bu olaylar, geçtiğimiz hafta Hande’nin vahşi bir biçimde yakılarak katledilmesi ile ölümlerin ve şiddetin insanı insana düşmanlaştıran  bir sistemin hem nedenleri hem de sonuçları olduğunu bir kez daha gösterdi.

İnsana ve ona dair olan tüm kimliklere kendi ihtiyacına göre roller verip  konumlandıran ve bunları gelenek-görenek ve tanımladıkları “ahlak” anlayışlarıyla, dinlerle, hukukla ve yasalarla hayatın her alanında toplumsal bir hiyerarşiye dönüştüren gerici sistem her geçen gün hak ve özgürlükleri daha fazla gasp etmektedir. Fetvalarla topluma ”ayar” veren, kadını, kız çocuklarını tecavüzcüsüyle evlendiren, kendisinden olmayanı ötekileştiren ve toplumsal saldırıya, linç ettirmeye açık hale getiren iktidar ,yakıp yıkmaya, tutuklamaya devam ediyor.

Bugün Türkiye-Kuzey Kürdistan özgülünde muhafazakar demokratlık gibi bir manipülasyon ürünü olan  AKP iktidarının LGBTİ’lere yönelik homofobik, transfobik, heteroseksist gerici ideolojisiyle toplum içinde, LGBTİ ve kadın katliamlarının ve nefret suçunun yaygınlaşmasına ve bu cinayetlerin “bir travestiyi temizledim” gibi eril söylemleri medya aracılığı ile toplumda yeniden üreterek, kadın hak ve özgürlüklerinden hem çokça bahsettiği hem de  yasalarda ve hukukta hak ve özgürlükleri çokça gasp ettiği bir  dönemdeyiz.  Toplumsal ilişkileri kadına biçtiği roller ve konumla denetime almaya çalışması ve kadını imgeleştirirken erkekliği de kutsayarak tecavüzlerin, şiddetin ve cinayetlerin artmasının  zeminini oluşturmakta ve toplumsal bilinçte bu cinayetleri ve her türden şiddeti meşrulaştırmaktadır.  LGBTİ’lerin toplumdan dışlanması ve katledilmelerinin temelinde  otoriter, cinsiyetçi, sadece eril zihniyetle topluma ve bireye  kendini dayatan gerici sistem vardır. Hande’yi yakarak katleden, Soma’da isçileri göçük altında bırakan, Maraş, Madımak, Cizre, Sur, Suruç ve hendeklere kadar sokak sokak, ev ev bombalayarak, kurşunlayarak ve yakarak  katleden aynı nefretle dolu olan yine aynı gerici sistemdir.

Bizler Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak başta kadınlar ve LGBTİ ler olmak üzere bulunduğumuz her alanda herkesi cinsel-ulusal-sınıfsal baskı ve zulmü dayatanların her türden ayrımcılık ve nefret oyunlarına karşı ve diğer Hande’lerin ölmesini engellemek için gerici düzene karşı birlikte örgütlü mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.

Sessiz Kalma Suça Ortak Olma!
Translar Vardır!
Trans Cinayetleri Politiktir!
Hande’nin Katili Gerici Sistemdir!
– Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

Ağustos 2016

Share
. tarafından

Cumartesi Anneleri Yalnız Değildir; Sen de Haykır Sen de Ses Ver Bu Çığlığa!

Eylül 20, 2016 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

dkh-amblem-300x225
ADKH(20.09.2016)-
1, 2,3..5..7..9, 100..380..543..586…600. haftasında  Plaza de Mayo’dan Galatasaray Meydanı`na kadar uzanır bu sessiz çığlık…Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybettirilen yakınlarının akıbetini ve hesabını sormak için  600. kez haykıracaklar evlatlarının , kayıplarının ve yakınlarının isimlerini. 27 Mayıs 1995’ten bugüne Galatasaray Lisesi önünde her Cumartesi oturma eylemlerine katılanlar,  çocukları kaybolanlar değil; çocukları ve yakınları gözaltında  kaybettirilen anneler, kadınlar ve erkeklerdir. Faşist “TC” devletinin sokaklarda, gözaltında,hapishanelerde, gözaltında, işkenceyle katlederek “kaybettirdiği” faillerinin belli olduğu fakat cinayetlerin ve faili belli olanların hiç bir zaman sorgulanmadığı bir ülkenin anneleri, kadınları,erkekleri ve çocuklarının çığlığıdır her Cumartesi İstiklal’den Cizreye, Sur’a, Suruç’a, Amed’e, Batman’a, Yüksekova’ya , Antep’e oralardan da dünyanın herbir yanına Arjantin’e, Şili’ye yansıyan.

AKP hükümeti ve onun güruhunun “ne iş yaptıkları belli olmayan bir topluluk” olarak lanse ettikleri Cumartesi Anneleri, bugün Türkiye-Kuzey Kurdistan’da yaşanan kadın-erkek-çocuk-yaşlı demeden yapılan katliamların, cinayetlerin, ırkçılığın, milliyetçiliğin, sömürünün, fail-i belli cinayetlerin ve baskının arttığı coğrafyamızda katil devlet sistemine karşı duruşun bir sembolüdür.

Cumartesi Anneleri hak savunucularıdır “failleri belli olan” yakınlarının ve çocuklarının akıbetinin ne olduğunu açığa çıkarmaya çalışan, bu kaybetme suçunu işleyen gözü dönmüş katil ve güruhunun hesap vermesini, göz altında kaybetme suçunun tekrarlanmasını engellemek için başta yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiği baskıcı düzenin ve bu  cinayetleri işleyen zanlıların korunduğu bir ülkede , hukuktan ve demokrasiden uzak bu uygulamaların karşısında duran, yıllardır Galatasaray Lisesi önünde ve Sanat Sokağında  direnenlerin sesleridirler..

Ve bir Bandista şarkısının içindeki satırlardaki çığlıklardır Cumartesi Anneleri ve onların kayıp olan yakınları, çocukları;

cumartesi-anneleriBenim annem pazarları uyandırmaz yavrusunu
Benim annem pazartesi demlikte bir çay tanesi
Benim annem salı günü ya hüzün ya düğün tülü
Benim annem bir çarşamba görmesen de sen aldanma
Benim annem perşembeyi iyi bilir işkenceyi
Benim annem cumaları gezer bütün kuytuları
Benim annem cumartesi her bir dilde çıkar sesi
Benim annem cumartesi elinde solmuş bir resim
Benim annem cumartesi hesap soracak öfkesi
Benim annem cumartesi benim annem Cumartesi

Kimliğimizden, milliyetimizden,  sistem karşıtı düsünceye sahip olmamızdan ve duruşumuzdan dolayı, bir dönem “beyaz toroslara” bindirilip, ağır işkencelerden geçirilerek gözaltında kaybedilenlerin ve şuan bu gerici devletin ve sistemin Türkiye-Kuzey Kürdistan’da açık açık gerçekleştirdiği bu fail-i belli cinayetlere ve katliamlara karşı mücadeleyi büyütmeli ve örgütlenmeliyiz.

Bizler Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak; avrupada yaşayan başta bütün üye ve taraftarlarımız olmak üzere devrimci-demokrat kurum ve kamuoyunu 24 Eylül Cumartesi günü,Cumartesi Annelerinin yapacağı 600.Haftasındaki eyleme, bulunduğumuz her yerden destek olmaya,dayanışmayı yükseltmeye çağırıyoruz.
Cumartesi Anneleri Yalnız Değildir!

Gözaltında Kaybetme Ağır İnsanlık Suçudur!

– Gözaltında Kaybedilenlerin Sorumlusu Devlettir , Katil Devlet Hesap Verecek!

 AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
Eylül  2016

 

Share
. tarafından

ADKH Eğitim Kampında Buluşalım

Eylül 23, 2016 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

 ADKH EĞİTİM KAMPINA ÇAĞRI

7-8-9 Ekim‘de Büdingen‘de bir araya geleceğimiz ADKH Eğitim Kampında buluşalım !

2016-adkh-egitim-kampi-afis
Binlerce yıldır süregelen ve kadının yaşamını her yönlü tahakküm altına alan erkek egemen sistemle mücadelemizde; aynı zamanda birer araç olarak gördüğümüz, onlarca kadının bir araya gelerek fikir tartışması yürüttüğü, kültürel etkinliğin, kolektif yaşamın ön plana çıktığı bu eğitim kampımıza siz kadınları davet ediyoruz.

Eğitim çalışmamızda bu seneki konularımız şöyle;

  • Güncel siyasel gelişmeler ve sorumluluklarımız
  • Depresyon ve Kadın

Kadınların erkeklere oranla 3 kat daha fazla depresyon yaşıyor olması tesadüf müdür? Buna toplumsal şartlar mi sebeptir.

  • Kampanya Sunumu
    “Ben KADINIM demek yürek ister, yüreğini direnişle örgütle!“ Şiarı ile gerçekleştireceğimiz kampanyamızın sunumu ve 10. Yıla atfen düzenleyeceğimiz şenliğin programını sizlerle paylaşarak kolektif tartışma ve üretim.

Bilince ve pratiğe yön veren teorinin önemi gereğince buluşacağımız eğitim kampına tüm dostları bekliyoruz.

 

TARİH:
7-8-9 Ekim 2016

ADRES:
DJH Jugendherberge
Richard-Schirmann-Weg 1
63654 Büdingen (Hessen)

ÜCRET:
Kişi başı/gece
28,50 € (toplam 57,-€)

 


dkh-amblem-300x225
Avrupa Demokratik Kad
ın Hareketi
9.Dönem Komisyonu                     

 

Share
. tarafından

FAŞİZME KARŞI HALKLARIN ORTAK MÜCADELESİNİ YÜKSELTELİM

Ekim 27, 2016 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

yeni-microsoft-powerpoint-presentation

Faşizmin, Kürt ulusunun tüm yaşam alanlarına yönelik terörü, doksan yıldır olduğu gibi bugün de devam ediyor. Başta Kürt ulusu ve alevi inancı olmak üzere onlarca ulus ve azınlıkların mezarları üzerinden inşa edilen “TC” Devleti, yıllardır bu haksızlığa direnen ve savaşan Kürt ulusunun mücadelesi karşısında acizleşmeye devam ediyor.

Zindanlarda, dağlarda, sokaklarda bastıramadığı Kürt ulusunun, kadınların bu direniş dalgasını, bu kez de kendi burjuva hukukunu dahi çiğneyerek uyguladığı politikalarla bastırmaya çalışıyor. Bu yüzden ilk önce halkın iradesine, halkın iradesi ile seçtiklerine saldırıyorlar! Bir yandan yüzsüzce “halkın iradesinin seçtiği, gayri meşru darbelerle götürülemez” diyen diktatör diğer yandan halkın çoğunluk iradesiyle gelenleri darbeyle görevlerinden alıyor!

Kuzey Kürdistan kentlerinde halkın seçtiği belediyelere atanan kayyum ile beraber aylardır HDP ve DTP li siyasetçilere yönelik gözaltı, tutuklama terörü hızını kesmiyor. Ve dün faşist “TC” devleti Amed Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’ yı göz altına alarak bir kere daha Kürt ulusunun nabzını yokluyor! Dün akşamdan itibaren Amed Büyükşehir Belediyesi abluka altında! Daha önceki belediyelere yaptığı gibi bu sefer de önce kayyum atamayan AKP iktidarı ani bir operasyonla belediye başkanlarını gözaltına almıştır…

Dün geceden beri sokakta olan Amed halkı bugün de HDP’nin yaptığı direniş çağrısıyla faşist teröre karşı Amed Büyükşehir Belediyesi önünde toplandı… Tüm kentte elektrik, telefon, internet iletişimini kesen valilik polisi halkın üzerine saldırmaktan geri kalmadı… Yüzlerce insan gözaltında! Öyle ki halkın seçtiği HDP milletvekilleri dahi yerlerde sürüklenerek polis copundan “nasiplerini” aldılar…
“Bana sapladığın bıçağı kahkahaya çevireceğim” diyen Gültan Kışanak Amed’ in kanlı zindanlarını bilir! İşkenceyi bilir, zulmü bilir, direnmeyi bilir… Gözaltı, tutsaklık ile yıldırılamayacağını 12 Eylül faşizminin kanlı zindanlarında ispatlamıştır… O tepeden gelmiş bir bürokrat değil; Amed’in zindanlarından çıkmış Amed halkının oyuyla seçilmiş yiğit bir Kürt kadınıdır. O kendisine saplanan bıçağı kahkahaya çevirmiştir. Mücadelesiyle  kürt kadınını ezilmişliğini direnişe çeviren, kadının ve halkının özgürlüğü için faşizme direnen kadınlar..Kimliksizleştirmeye, karşı kadını kendisi için siyaset yapma noktasına getiren ve her gerici iktidara karşı dik durmayı bilen kadınlar..Bunun için AKP iktidarı her türlü işkenceyi reva görüyor.

Nerede olursak olalım her alana kadının rengini ve mücadelesini taşımalıyız.Eğer bu saldırıyı direnişle geri püskürtmezsek bunun arkası çok daha kıyıcı bir şekilde gelecektir.Bizler, Sosyalist Kadınlar Birliği, Avrupa Alevi Kadınlar Birliği, Yekitiya Jinên Kurdistan, ATİK Yeni Kadın  ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak başta kadınlar olmak üzere Avrupa’da yaşayan devrimci-demokrat-ilerici bütün kurum ve kişileri bulunduğumuz her alanda faşizme karşı birleşik mücadeleyi yükselterek Kürt ulusuna yönelik saldırganlığı boşa çıkarmaya ve halkların ortak mücadelesini kuşanmaya çağırıyoruz!
– BERXWEDAN JİYANE!

– AMED HALKIYLA, TÜM KÜRT ULUSUYLA BİRLİKTE FAŞİZME ve ERKEK EGEMEN SÖMÜRÜ DÜZENİNE KARŞI; SOKAKLARA DÖKÜLELİM!

– JİN JİYAN AZADİ!
– HALKIN İRADESİ TESLİM ALINAMAZ!
– GÜLTAN KIŞANAK ve FIRAT ANLI DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!
– YAŞASIN DEVRİMCİ DAYANIŞMA!
– KAHROLSUN FAŞİZM!

Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB)
– Avrupa Alevi Kadınlar Birliği (AAKB)
– Yekitiya Jinên Kurdistan (YJK-E)
– Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH)
-ATİK Yeni Kadın

27 Ekim 2016

Share
. tarafından

Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur

Haziran 5, 2022 de AÇIKLAMALAR, ANASAYFA . tarafından

   Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur! 

İktidarlar her dönem yönetimden hoşnutsuz olan halkların muhalefetini susturmak için devlet politikası olarak halkın öncülerini işkencelerden geçirmiş hapishanelerde tutsak etmiştir. Tutsak etmekle de yetinmemiş, pervasızca çeşitli işkence yöntemleriyle devrimci politik iradelerini teslim almak için saldırmaya da devam etmiştir.
Bizler çok iyi biliyoruz ki; her saldırı, her şiddet çözümsüzlüğün çaresizliğin eseridir. Tutsaklara saldırı muhalefete, demokrata, sosyaliste, yurtsevere, sanatçıya alternatif yaşam isteyen her kesime gözdağı vermenin aracıdır.
Yönetenler, yönetemez hale geldikçe önce hapishanelere halkın örgütlü ve ileri kesimine saldırarak muhalefeti, itiraz edenleri susturmayı hedef almışlardır. Kadına, aileye, sanata, sanatçıya, boyun eğdirmek için yasak, sansür, tehdit yetmez ise tutsaklıkla ayar verme çabası devam ediyor.
Onun için sosyalist ve Kürt halkının mücadelesini temsil eden halkın vekilleri, siyasetçiler, rehine olarak tutulmaktalar. Kadın mücadelesini bastırmak için 8 Mart’ta zıpladıkları için kadınlar tutuklandı. Sanat yasaklandı, sanatçılar tehdit edildi.
Sağlık sorunları giderek kötüleşen Aysel Tuğluk zamana yayarak sessiz ölüme mahkum edilmiş durumda. Yine kadın tutsakları kadınlık kimliği ve bedeni üzerinden itibarsızlaştırma çabaları eril egemen devlet zihniyetinin bir parçası olarak devrede.
Bir başka işkence ve izolasyon yöntemi olarak sürgün politikası.
F tipi hapishanelere geçiş ile birlikte dışarıyı susturmanın aracı olarak yeni ceza yasası ve hapishaneleri “yönetebilir” hale getirmek için daha güçlü tecrit ve disiplin cezaları uygulanmaya konuldu. İtaat etmeyen tutsaklara yönelik disiplin cezaları verilerek dışarı çıkma hakları gasp ediliyor. İçerde tutsakların iletişimini engellemek, dışardan tutsakları sahiplenen yakınlarını ekonomik olarak mağdur etmek için sürgün politikası devreye giriyor. Yıllık rutin sürgünlerin yanı sıra kimi tutsaklara yönelik daha “özel” cezalar işletiliyor. Hücre cezası, bir çok kez sürgün bunların bir parçası. Kadın tutsaklar dan Nuray Çelik Elazığ hapishanesin den Diyarbakır’a sürgün edilmesinin ardından, Edirne hapishanesin de devrimci tutsaklara yapılan saldırının ardından Özgür Çelik, Abidin Kahraman ve 18 tutsak Sincan hapishanesine sürgün edildiler. Yıldırma, iletişimi azaltarak yalnızlaştırmayı amaçlayan bu politikalara karşı halkların özgürlüğü için mücadele eden tüm tutsakların mücadelesi sahiplenilmeli.
Tarihsel deneyim ve birikimler göstermiştir ki hapishaneler devletlerin “kanayan yarası” olmaya devam edecek. Çünkü baş eğmezliğin defalarca kez ispatlandığı alandır. Ve yine deneyimler göstermiştir ki direniş ve örgütlü mücadele kazanmanın tek seçeneğidir. Faşist iktidarlar da bu deneyime sahip oldukları için saldırılarına özel yöntemlerle devam ediyorlar.
Kadınlara yönelik her cinsiyetçi söyleme,LGBTİ +yapılan her saldırıya, Gezi direnişini karalayan, değersizleştiren her operasyon, ceza ve hukuksuzluğa karşı, daha güçlü direniş, daha coşkulu kadın mücadelesi, daha sahiplenilen Onur Haftası yürüyüşleri düzenlenerek cevap olundu.
Bunun için olduğumuz her yerde tutsakların mücadelesini sahiplenelim. Sürgün ve tecrit politikalarını teşhir edelim.

Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur Umudumuzdur.
Onurumuza Umudumuza sahip çıkalım..
İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek..
Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi.

Share