. tarafından

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi 10.Kurultayı Gerçekleştirildi

Ekim 2, 2017 de ANASAYFA . tarafından

ADKH (02.10.2017) – “Ekim devriminin 100.yılında kadın mücadelesinin özgünlüğü ve zorunluluğu, Ya Sosyalizm ya Barbarlık” şiarıyla 10.yıl kurultayını geçtiğimiz haziran ayında gerçekleştirmeyi planlayan ADKH, her üyesinin -kadının doğrudan temsiliyeti perspektifiyle- aynı zamanda delege olduğu iradesinin salt çoğunluğunu saylayamaması sebebiyle ikinci bir çağrı yaparak 30 Eylül -1 Ekim tarihinde Almanya’nın Ludwigsburg kentinde gerçekleştirdi.

Almanya,İsviçre,Fransa,İngiltere ve Avusturya’dan gelen delegelerin ve misafirlerin katılım gösterdiği kurultay, siyasal ve örgütsel tartışmalar eşliğinde iki günlük program çerçevesinde planlandığı şekliyle yürütüldü.

Kurultayın başlangıcında salonda bulunan delegeler, dönem komisyonu tarafından Ankara’nın Yüksel caddesinde devam eden ve tutsak edilmelerine rağmen 200 günü aşan Nuriye ve Semih’in açlık grevi direnişi selamlandı. Selamlamanın ardından kurucu önder Berna Saygılı Ünsal başta olmak üzere, Dersim’de ölümsüzleşen Sevda Serinyel ; yıldönümü vesilesi ile 26 Eylül 1999 tarihinde Ulucan hapishanesinde katledilen on komünist-devrimci ; geçtiğimiz günlerde ölümsüzleşen Kaypakkaya geleneğinin emekçilerinden Serdar Can ; Güzel Ana ; Hatun Tuğluk şahsında halk demokrasisi,devrim,sosyalizm ve komünizm mücadelesinde yitirdiklerimiz adına bir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi.

Saygı duruşunun ardından delege tespiti ve divan seçimi yapılarak ADKH 9.dönem komisyonu adına dönem temsilcisi tarafından açılış konuşması gerçekleştirildi.

Yapılan konuşmada Ekim devriminin 100. yılında Kadın Mücadelesinin Özgünlüğü ve Zorunluluğu  Ya Sosyalizm Ya Barbarlık temalı 10. Kurultayı selamlanarak

„…Kadınların kurtuluş mücadelesi günümüz dünyasında daha da zorlaşırken, herşeye rağmen mücadeleyi bulundukları her alanda yükselten, cüret eden, öne çıkan kadınlarımızı Meral Yakar, Berna Ünsal, Aycan Tato ve Sevda Serinyel özgülünde selamlıyor ve saygıyla anıyoruz. „ denildi.

Genel-güncel gelişmelere de değinilen konuşmada kurultay gündemine ilişkin olarak ise „ Ekim devriminin 100. yılındayız. İnsanlığın kurtuluş mücadelesinin mihenk taşlarından olan, proleterya birçok deney, tecrübe ve dersler bırakan tarihsel bir kesittir Ekim devrimi. Emekçilerin ve özelde de kadınların özel mülkiyet dünyası ve onun tüm araçlarının ve kültürünün alaşağı edilmesiyle gerçek kurtuluşun olacağı bilincini  öğretti bize. Kölelerin kölesi olan kadının kurtuluş mücadelesinde yeni nitel bir çığır açtı. Dünya kadınlarına Başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösterdi.“ ifadelerine yer verildi.

Sovyetlerde Kadının Durumu ve Günümüzde Kadın Mücadelesinin Özgünlüğü ve Zorunluluğu

Açılış konuşmasının ardından, tarihsel süreçte kadınların değişen durumuyla beraber 100.yıldönümü vesilesi ile özelde Ekim Devrimi’nde kadınların kazanımları,deneyimleri ve kadın mücadelesinin özgünlüğü ve zorunluluğu temelinde onuncu mücadele yılını geride bırakan ADKH’nin ideolojik-politik-örgütsel süreci olmak üzere iki bölümde planlanan kurultay sunumları gerçekleştirildi.

Toplumlar tarihinde kadının evrimleşmesi sürecinin ikinci cins konumuna düşürülmesinin , kadının üretimle olan ilişkisiyle olan doğrudan bağı ve özel mülkiyetin tahakküm ilişkilerine değinilerek sosyalist toplumla gerçekleşecek değişime kısaca vurgu yapılan sunumda, dünya devrimci hareketleri ve halkları açısından en ileri pratikleri deneyimleme laboratuarı olan SSCB’de kadın eksenli hayata geçirilen uygulamalara yer verildi.Çarlık Rusyası dönem koşullarına da değinilerek devrimle beraber kadınların toplumsal yaşama eşit koşullarda katılmalarına dair Üretim, Politika, Hukuk ve aile, Sağlık, Kültür-Sanat gibi kimi alanlarda hayata geçirilen pratiklerin kısaca anlatıldığı sunumda sosyalizm deneyiminin kadın cephesinden anlam ve önemine yer verildi. Bu deneyimler içerisinde devrim sonrası kadınların karşılaştığı bazı yasaklama ve objektif olarak geri olan uygulamaları bilimsel sosyalistler olarak hata ve yanlış olarak ders çıkarabilmek adına sahip çıkılmasının deneyimleri ilerletmek açısından önemine vurgu yapılarak sonlandırıldı.

Yapılan ilk sunumun ardından ikinci sunuma geçilerek sosyalizm ve kadın mücadelesi deneyimleri ışığında, 10.mücadele yılında nasıl bir ADKH sorusuna yanıt aranarak dünden bugüne gelinen süreç kısaca değerlendirildi.Aynı zamanda örgütlenme olarak kadının doğrudan temsiliyeti deyince ne anlaşıldığı ve yıllardır uygulanmaya çalışılan her üyenin delege olmasıyla kadınların yaşamda ve siyasette özne olabilmesinin,söz-yetki-karar sahibi olabilmesinin anlamına vurgu yapıldı. Faaliyet alanlarındaki çalışma tarzına yönelik kimi anlatımların da yapıldığı sunumda kadın çalışmalarında kitlelerle bütünleşmek için eğitim, birleşik mücadele ve enternasyonal ilişkilere dair perspektifler de ifade edildi.

Sunumların ardından tartışmaya geçilerek kurultay delegeleri söz alarak konuya dair çeşitli görüşler ifade etti. Kurultay konusunun kapsamının oldukça geniş olduğu ifade edilerek değinilemeyen bir çok meselenin eksikliğine dikkat çekildi. Eksik bulunulan kimi konular da tamamlanılarak bu anlamıyla bu konunun kadın hareketi tarafından geniş olarak kampanya şeklinde bölgelerinde işleyebileceği önerisi getirildi.Kadınların yaşamlarında birer özne olma ihtiyacına da vurgu yapılan görüşlerde kadın mücadelesinin kadınlar açısından örgütlenme olduğu kadar aynı zamanda bir yaşam biçimi olması gerektiği de belirtildi. Örgütsel anlamda ADKH üyelerinin rolüne ve etkinliğine de değinilen görüşlerde daha nitelikli bir hareketi yaratmak için getirilen ideolojik-politik-örgütsel öneriler de oldu.

Sibel Özbudun: Dünyayı ve yaşamımızı değiştirmeye azimli kadınlar olarak yolumuz uzun ve çetin

Yapılan planlama doğrultusunda faaliyet raporu ve denetim raporunun okunup oy birliğiyle kabul edilmesinin ardından kurultayın ilk günü tamamlanarak ikinci güne geçildi. Akademisyen,Antropolog,sosyalist yazar Sibel Özbudun’un kurultaya göndermiş olduğu mesajın okundu. Kadınların gözünden dünyadaki gelişmelere ve sınıf mücadelesine değinilen mesajda son olarak „…Kapitalizm, bütün sömürü ve tahakküm biçimlerini, çözülemez bir biçimde kendi varlığını sürdürmede vazgeçilmez olan tekil bir sömürü biçimiyle, sermayenin emek üzerindeki sömürüsüyle bağlantılandırdı. Her türlü ezme/ezilme ilişkisini yeniden biçimlendirerek kendi varlığına içkinleştirdi. Bu nedenledir ki, küresel kapitalizme karşı mücadeleyi öngörmeyen, gündemine almayan bir kadın mücadelesi, kof bir oyalanmadan ibaret kalmaya mahkumdur.Çünkü bugünün ataerkisi, kapitalizmdir… Kadınların emeğini de, bedenini de,kimliğini de hiçleştirdikçe semiren, yeryüzünü devasa bir ahtapotun kolları gibi sarıp sarmalayan kapitalizm….Dünyayı ve yaşamımızı değiştirmeye azimli kadınlar olarak yolumuz uzun ve çetin.Kurultayınızın bu yolda önemli bir dönemeç olması dileğiyle, hepinizi yürekten selamlıyor, kucaklıyorum.Öfkeniz, umudunuz ve coşkunuz hiç eksik olmasın!“ denildi.
Mesajın okunmasının ardından ADHK temsilcisi de kurultayı selamlama konuşması gerçekleştirdi.

Bir önceki gün delegeler tarafından getirilen delegelik anlayışı ve ilgili tüzük maddesine ilişkin konu tartışmaya açılarak, yeni dönem komisyonunun önüne görev olarak konularak meseleyi ele alıp sonuçlandırması kararına varıldı. Ardından mali raporun okunup oylanması ve yeni dönem komisyonunun seçimi yapılarak kurultay sonlandırıldı.

 

 

Share
. tarafından

Liebe Monika Gärtner-Engel

Ekim 6, 2017 de ANASAYFA . tarafından

Liebe Monika Gärtner-Engel,

liebe Bewohner der Hauses in der Hauptstraße in Gelsenkirchen und People-to-People-Laden,

lieber MLPD Kreisverband Gelsenkirchen und Freunde des Treff International,

Wir Frauen vom Kämpferischen Frauenbündnis in Köln haben mit Empörung von den feigen faschistischen Morddrohungen gegen euch gehört und verurteilen sie auf das Schärfste!

No Pasaran! Keinen Fußbreit den Faschisten! Wir dürfen uns nicht einschüchtern lassen. Die übergroße Mehrheit in Deutschland ist links von der AfD – trotzdem dürfen diese offenen Rassisten nicht unterschätzt werden und sollten wir unsere Aufklärungsarbeit und die Bildung einer starken antifaschistischen Einheit verstärken.

Es ist kein Zufall, dass Monika als führende Repräsentantin der internationalen revolutionären Bewegung und Frauenbewegung angegriffen wird. Monika hat die Weltfrauenkonferenz der Basisfrauen angestoßen, woraus weltweit eine engere Zusammenarbeit der Frauen und Bündnisse wie auch unser Kämpferisches Frauenbündnis hervorgingen. Nun kann sich Monika sicher sein, dass diese kämpferische Frauenbewegung voll hinter ihr steht!

Wir verurteilen entschieden, dass soziale Netzwerke missbraucht werden für solche feigen faschistischen Anstiftungen zum Mord! Wir fordern die strafrechtliche Verfolgung der Täter – SOFORT!

Wir werden unsere Arbeit und besonders den 25. November als Tag gegen Gewalt an Frauen nutzen, diese ungeheuerlichen Angriffe bekannt zu machen und verstärkt das Verbot aller faschistischen Organisationen zu fordern.

Mit solidarischen, kämpferischen Grüßen!

Eure Frauen vom Kämpferischen Frauenbündnis (beim heutigen Treffen einstimmig beschlossen von Frauen von: ADKH, Courage Köln und Leverkusen, IG Metall, MLPD Südliches Rheinland, YJKE)

Share
. tarafından

DERİN BAKIŞLI DİRENÇ ÇİÇEĞİ ZEYNEP YOLDAŞ

Ekim 19, 2017 de ANASAYFA . tarafından

İnce uzun boyluydu, gözleri ile şafağı gözlerdi Derge yoldaş. Büyüleyici bir kitap okursun, kahramanı hep kafandadır. Derge yoldaşta bu hikayenin kahramanıydı. Sabırla dinleyen, usulca soran, titizlikle açıklayan, anlatandı.

Gözünü tay dağından daha yükseklere diken Zeynep yoldaş,  kadının özgürleşme bilincini yüreğine sararak mücadeleye katılır. Toplumsal eşitsizliklerin kadına yansıması Diyarbakır zindanlarında daha kaba bir şekilde O’ nun yaşamında kendisini gösterir. Kadın yoldaşlarıyla Zeynep’te Diyarbakır 5 Nolu bölümünde kalır. 1981′ de faşizmin en azgın yüzünü ve saldırılarını Zeynep ve yoldaşları da kararlılıklarıyla püskürtürler. İnsanlıktan uzak en kötü koşullarda kaldıkları hücrede askerlerin her türlü işkence, taciz, falaka, cop ve bir dolu psikolojik saldırılarına maruz kalır.

O cehennemde de mertliği ve duruşu ile sağlam bir yoldaştı Zeynep.

1983’de serbest kaldığında yılmamıştı ve yüzünü dağlara çevirmişti. Azmin ve kararlılığın önünde hiçbir gücün duramayacağını biliyordu. Yaşamı yeniden filizlenmenin zamanındaydı ve ilk tohumu sarp kayalara serpiyordu Derge yoldaş. Fakat O’nun zindanlarda gördüğü amansız işkenceler ve sağlıksız koşullar sağlığını bozmuştu. 1984 yılında Avrupa’ya gelen Zeynep yoldaş, mücadelesine Avrupa’da  hayatın her alanında devam etti. Kansere yakalanan Zeynep yoldaş sağlığının el verdiği ölçüde alanlarda ve yaşamın içinde olmaya devam etti. Kadın ve devrim mücadelesinde deneyim ve birikimleriyle etrafındaki kadınlara destek oldu. Gelişen olaylara karşı her daim yerini aldı.

Zeynep gitti aramızdan. Değerli yaşamı miras kaldı bizlere. Yüzünde yaşamın yorgunluğu olsada, gülüşü umut veren bir yoldaştı. Yılların ağırlığını, özlemini içimizden çeker alırdı. “Hoşgeldin yoldaş, Merhaba” deyişi bütün sıcaklığıyla kucaklardı bizi.

Zeynep yaşamı maviliklere sunarak gitti. Ondan kalan cesaret, cüret, ileri çıkma, yoldaş sıcaklığı ile anacağız  O’nu.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak  Zeynep yoldaşımızın anısı önünde saygıyla eğiliyor yıldızlar yoldaşı olsun diyoruz.

Güle Güle Derge Yoldaş!!

 

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

19 Ekim 2017

 

Share
. tarafından

Kapitalist Sömürü Sistemi Ve Kadın’ın Görünmeyen Emeği

Ekim 31, 2017 de ANASAYFA . tarafından

Cinsler arası güç ilişkisi kapitalist sermayenin ayrılmaz bir parçasıdır. Ücret karşılığı bir işte çalışsın ya da çalışmasın tüm kadınların ev içi iş yükleri görünmeyen emektir. İş, karşılığı ödensin ya da ödenmesin amacı insan ihtiyaçlarını gidermek olan mal ve hizmetlerin üretiminde zihinsel ve fiziksel çaba harcanmasını gerektiren bazı eylemlerin yapılmasıdır. Ev içi emeğini bir fabrikada çalışan işçi ile karşılaştırarak örneklendirmek gerekirse şu şekliyle açıklayabiliriz; fabrikada çalışan bir işçi günün 2 veya 3 saatinde ücretli çalışır ve günün geri kalan saatlerinde ürettiklerini işveren alır yani geri kalan saatlerde ücretsiz olarak, patron için  çalışır. Günün yalnızca bir bölümü için verilen ücret tüm güne verilen ücret olarak gösterilir ve bu sömürü oranı bizim ‘irademize rağmen’ gerçekleşir.  Ücret ilişkisi sadece işçi ile işveren arasındaki iktidar ilişkisi değildir.  Ev içi emeğinin tamamen özel alan sorunu olarak algılanmasının sebebi işçi ile işveren arasındaki gibi bir para takasının olmamasıdır. Fakat işçilerin yaptığı nasıl zorunlu işse ve sattıkları sadece emek gücü değil aynı zamanda öğrenme, keşfetme, yaratma gibi işlere ayrılan vakitleriyse, emeğini ücret almadan vermesiyse ev içi emeğinde de durum tam olarak budur.

Kadın tüm ihtiyaçlarını ev içinde karşılıksız olarak  sunduğu hizmetlerden yararlanarak sağlar. Bu hizmetlerden çoğunlukla kapitalizm de karlı çıkmaktadır. İşgücü piyasasında düşük ücretlerle sömürülen kadın emeği, ev içinde de karşılıksız olarak sömürülmektedir.

Kadının denetim altına alınan söz konusu emeği üzerine farklı yaklaşımlar ortaya konmuştur. Örneğin, Christine Delphy ev içi üretim tarzını temel alarak kadını, ekonomik ve toplumsal temellere sahip ayrı bir sınıf olarak tanımlamaktadır. Kadınların ev içi üretimlerinin değişim değeri olduğunu ve mübadele piyasasından dışlananın kadınların üretimleri değil; kadınlar olduğunu dile getirmektedir. Delphy: ‘Kadınların üretimlerinin değişim değeri olduğuna şöyle bir örnek verilebiliriz: Geçmişte ev içi faaliyetlerinin bir kısmını oluşturan ekmek, salça yapımı gibi işlemler sanayileştirildi. Yani, fırıncılar, konserve fabrikaları eskiden kadınların karşılıksız olarak sundukları emeği satıyorlar. Bunlar artık üretim olarak nitelendiriliyor ve ulusal gelir içinde resmi olarak hesaplanıyor’ (Kadının Görünmeyen Emeği. s.84)

Temelde Marksizmin ana ilkelerini ve yöntemsel olarak tarihsel maddeciliği kabul eden Sosyalist Feministler  kadınların ezilmesinin kaynağını, emeklerinin denetlenmesi ve bu emeğe el konulması süreçlerinde aramak hem de bu süreçle kapitalist üretim tarzı arasındaki ilişkiyi deşifre etmek için çalışmalar yürütmüştür. Bu şekilde, erkeklerin nesnel süreçlerden kaynaklanan ayrıcalıklarının ve çıkarlarının ortaya konması, feminizmin politik bir hareket olmasının önünü açacağını ileri sürmüşlerdir. Kadınların ev-içi emeği dolayısı ile yeniden üretim sürecindeki konumlarının sorgulanmasıyla da artık erkeklerin karşılıksız hizmet görme, hasta akrabalarının bakımını karşılıksız sağlama ve en önemlisi işgücü piyasasında ayrıcalıklı konumda olmalarının altı oyulmuş olacağını söylerler…

Sosyalist feministlerin geliştirdikleri iki sistemli teori ile (patriyarka/kapitalizm- patriyarkal kapitalizm) ailenin bir tüketim birimi olmasının yanı sıra bir üretim birimi olduğu da vurgulanmış, kadınların dünyaya “ev kadını” gözlükleri ile bakması yerine “ev emekçisi” olduklarını görmeleri sağlanmaya çalışılmıştır.

Bu ve benzeri birçok feminist kuramlar ve kadın aktivistleri ev içi emeğini farklı açılardan yorumlayarak politika üretmişlerdir. Fakat öne sürülen tüm görüş ve çalışmalarda aynı ortak yerde buluşuluyor. Ataerkil sistemin dayattığı toplumsal roller.

Kadınların ev işlerini bir üretim faaliyeti olarak adlandıramayıp bunu politik bir sorun olarak gündem haline getirememelerinin önemli nedenlerinden biri bu işlerin bir “sevgi ilişkisi” içerisinde görülüyor olmasıdır. Kadının evde yaptığı iş doğal bir görev olarak algılanır ve toplum tarafından da yok sayılır. Evli olmasa da yalnız yaşasa da bütün kadınlar sözde kadın doğası olarak atfedilen bu toplumsal yargıdan paylarını alırlar. Bu durum bütün yaşam alanlarına sirayet eder. Kadının hayatının büyük bir çoğunluğunu ev içi işlere ayırmasına, bu durumun onun için çok yıpratıcı olmasına ve yaptığı işin ekonomi içinde çok büyük bir yer kaplamasına rağmen emeği görülmez.

Ev ve bakım işlerinin karşılıksız emekle sağlandığı toplumdan, bu tür emeğin ortadan kalktığı topluma geçiş için yalnızca özel alanın dönüşümünü sağlamak yeterli değildir. Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin büyük oranda uygulandığı kamusal alanda da kadınların konumlarını güçlendirmeleri gerekir. Aile, din, yasal sistem, medya, eğitim kurumları ve diğer tüm kurumlar incelendiğinde hepsinin ataerkil bir doğaya sahip olduğunu gözlemliyoruz. Bunun bir sonucu olarak da, kadın ve erkek arasında paylaşılan toplumsal rollerle hayatı algılamak, esas hale gelmekte.

Toplumsal cinsiyet rolleri ile dayatılan aile kurumunda ev içi emeğinin yok sayılması emeğimizin, bedenimizin, kimliğimizin gasp edilmesidir. Emeğimiz ev içinde dayatılan roller ve emeğin görünmezliği ile yok sayılıyor. Bedenimiz kaç çocuk yapıp kürtaj hakkımıza el uzatmalar ve cinsel hayatın erkeğin isteği ile var olmasıyla tahrip ediliyor, metalaştırılıyor ve sömürüye maruz kalıyor. Kimliğimiz bütün alanlarda karşımıza çıkan ve bize dayatılan roller ile toplumda birinin annesi birinin “karısı” olarak ifade edilmemiz ile elimizden alınıyor. Tüm bunların yanında ev içi emeğinin politik söylemler dışına çıkılarak kadının doğal görevi kılıfına büründürülmesi bir bütün kadının yaşamına dönük saldırıdır. Ev içi emeğine yönelik politikalar üretilmez ise ev içi emekçileri sömürülmeye devam edilecekler. Bu nedenle yürütülen tartışmaları çok boyutlu ele alarak incelenip analiz edilmesi önemlidir..

Yürütülen tüm feminist görüş ve çalışmaların da işaret ettiği gibi ataerkil sistemin her alanda kendini göstermesi kadınların nihai kurtuluşu kapitalizmin ve ataerkil sistemin yıkılmasıyla ve bu noktada kadının özel ve kamusal alanda yani yok sayılıp sömürüldüğü her alanda birlikte mücadelesi ile gelecektir.

Haz. Demiryontan, S. ve Acar, G. Kadının Görünmeyen Emeği: Maddeci Bir Feminizm Üzerine. İstanbul: Kardelen Yayınları, 1992.

James, S. Cinsiyet, Irk, Sınıf, İstanbul: bgst Yayınları, 2010.

Kaynak: www.halkingunlugu1.org

Share
. tarafından

Feminist sanat tarihçisi Linda Nochlin 86 yaşında hayatını kaybetti.

Ekim 31, 2017 de ANASAYFA . tarafından

“Feminist sanat tarihi, feminizmin kendisi gibi, karşılıklı alışveriş, konuşma ve dinlemenin bir ürünüdür.”

Linda Nochin

Nochlin, 1971’de yayınladığı “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” başlıklı makalesiyle, yüzyıllar boyunca kadınların sanat alanında başarı kazanmasının toplumsal ve kurumsal olarak nasıl engellendiğini irdelemişti. Makale feminist sanat tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştu.

Nochin, Maura Reilly’ye verdiği bir röportajda şöyle demişti: “Feminist sanat tarihi diye bir şey yoktu: tarihi söylemin tüm formlarında olduğu gibi, bunun da oluşturulması gerekti. Yeni materyaller bulundu, teorik bir temel inşa edildi, bir metodoloji geliştirildi.”

Nochlin hakkında

Linda Weinberg 30 Ocak 1931’de ABD’de Brooklyn’de doğdu. Vassar College’da felsefe bölümünden mezun oldu, Yunan tarihi ve sanat tarihi konusunda ise yan dal yaptı. Columbia Üniversitesi’nde İngilizce yüksek lisansı yaptı. Ardından New York Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde sanat tarihi doktorası yaptı.

Feminist sanat tarihi çalışmalarının yanısıra Realizm ve Gustav Courbet çalışmalarına, empresyonizm ve post-empresyonizm çalışmalarına da katkıda bulundu.

1953’te sanat tarihi profesörü Philip H. Nochlin ile evlendi ve bir kız çocukları oldu. Philip H. Nochlin 1960’da hayatını kaybetti. Linda Nochin, 1972’de mimarlık tarihi üzerine çalışan Richard Pommer evlendi. Pommer da 1992’de hayatını kaybetti.

 

.

Nochlin sanatçılar tarafından da sevilen ve takdir gören bir sanat tarihçisiydi. Philip Pearlstein, Alice Neel, Deborah Kass ve Kathleen Gilje gibi birçok sanatçı, Nochlin’in portrelerini çizdiler.

Nochlin Realism (1971), Women, Art, and Power, and Other Essays(1988), The Politics of Vision (1991), The Body in Pieces: The Fragment as a Metaphor of Modernity (2001), ve Bathers, Bodies, Beauty (2006) adlı kitapları yazdı.

“1550’den 1950’ye Kadın Sanatçılar”, “Küresel Feminismler: Güncel Sanatta Yeni Yönler” gibi sergilere de imza attı.

Nochlin, 29 Ekim 2017’de hayatını kaybetti.

Kaynak: Bianet

Share