. tarafından

‘Erdoğan ekonomisi çökme tehlikesiyle karşı karşıya’

Mayıs 8, 2018 de ANASAYFA . tarafından

KÖLN – Başta Almanya olmak üzere, Türkiye ile sıcak ekonomik ilişkisi olan tüm ülkeler, Türkiye’nin her geçen gün zorlanan ekonomisinden dolayı endişeli analizler yapıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin apar topar 24 Haziran’a alınması, Cumhurbaşkanı’nın yeni seçim vaatlerinin ekonomiye etkisi ve elbette ki, Türkiye’nin kredi notunun Standard & Poor’s (S&P) tarafından düşürülmesi, yabancı ekonomistlerin yaptığı analizlerde, seçim öncesi ülke ekonomisinin darboğaza girdiğini ortaya koyuyor.

“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sadece iki ay önce, Recep Tayyip Erdoğan güvenli tarafta bulunmak istiyor ve vatandaşlarına pahalı ‘iyilikler’ dağıtıyor. Ama bunu karşılayamaz. Bu nedenle, onun ‘hediye fikri’ hemen cezalandırılır.” Bu cümleler Almanya’nın önemli gazetelerinden Die Welt‘in ekonomi departmanı yöneticisi Holger Zschäptz‘e ait. Bu yazının devamını oku →

Share
. tarafından

Nisan ayında 30 kadın katledildi

Mayıs 9, 2018 de ANASAYFA . tarafından

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Nisan ayı raporunu yazılı bir açıklamayla paylaştı. Bir önceki aya göre kadın cinayetlerinde yeniden artış olduğuna dikkat çekilen raporda, “Mart ayında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün etkisiyle kadın hareketinin yükselişi, kadınların meydanları doldurması ve tüm tarafların kadına ve çocuğa yönelik şiddeti kınaması bu düşüşte etkili olmuştu. Bu tutumun devam eden günlerde sürmemesi tekrar şiddeti arttırıyor. Nisan ayında kadınlar yine kendi hayatlarına dair karar almak istediği için öldürüldü. Bu ay içerisinde öldürülen 30 kadından 10’u bu sebeple öldürüldü. Bir önceki aya göre kadın cinayeti sayısında artış oldu” denildi.

Nisan ayında kadın cinayetinin en çok işlendiği illerin İstanbul, Adana, Antep, Kocaeli olduğu vurgulandı. 3 kadının da hala yaşam mücadelesi verdiği paylaşılan raporda şunlar belirtildi: “Adana’da barda oturan 19 yaşındaki Dilek K., kimliği belirlenemeyen bir erkek ile tartışmaya başladı. Aynı kişi tarafından pompalı tüfekle saldırıya uğrayan Dilek K. ağır yaralandı, kaldırıldığı hastanede yaşam mücadelesi veriyor. Tekirdağ’da evli olduğu erkeğe boşanma davası açan Hediye B., hakkında 6 ay uzaklaştırma kararı bulunan aynı şahıs Eyüp B. tarafından delici aletle ağır yaralandı. Kayseri’de Sibel İ., ayrıldığı erkek Fuat Duygulu tarafından kesici aletle ağır yaralandı. Sibel İ.’nin hastanedeki tedavisi sürerken sanık Duygulu tutuklandı.”

Çocuk istismarı tüm hızıyla devam ediyor

Raporda, basına yansıyan haberlere göre 51 çocuğun istismara maruz kaldığı bilgisine ulaşıldığı belirtilerek, 51 çocuktan 26’sının okulda, 10’unun ise evde istismara uğradığı aktarıldı. Çocuğa yönelik istismarın bu sayıdan çok daha fazla olduğu vurgulandı.

Raporda şöyle devam etti: “Nisan ayında öldürülen kadınlardan 10’u kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü; 10’unun ölüm nedeni cinayet şüphesi taşırken, 5’inin failinin neden öldürdüğü bilinmiyor. Ayrıca bu işlenen kadın cinayetlerinden 2’si kadın boşanmak istediği için gerçekleşirken; kadınlardan 2’si ekonomik nedenlerle ve 1’i ayrılmak istediği için öldürüldü. Kadınlar yakınları tarafından öldürülmeye devam ediyor. Kadınların 11’i evli olduğu erkek, 6’sı birlikte olduğu erkek, 1’i imam nikahlı olduğu erkek, 2’si oğlu ve 2’si akrabası tarafından öldürüldü.”

www.gazetepatika.com

Share
. tarafından

Ev içi emeğin, toplumsal rolleri(!)

Mayıs 9, 2018 de ANASAYFA . tarafından

Bianet

Share
. tarafından

Çiçek Otlu; “Katledilenlerin cenazelerine katılmam ilk görevimdir”

Mayıs 9, 2018 de ANASAYFA . tarafından

ESP Genel Başkanı Çiçek Otlu ve Genel Başkan Vekili Fadime Çelebi’nin de aralarında bulunduğu sosyalistlerin yargılandığı davaya Çağlayan’daki İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Savunma yapan Otlu, duruşmaya götürülmemesine tepki gösterdi, “Savunma hakkım kısıtlanmıştır” dedi.

İddianamede LİMTER-İş Eğitim Uzmanı Süleyman Yeter için, “Rahatsızlığından dolayı öldü” ifadesinin yer aldığını belirten Otlu, “Bu yanlış bir ifadedir. Süleyman Yeter karakolda işkence ile katledilmiştir ve katleden polis ceza almıştır. İddianame bunun gibi yanlışlıklar ile hazırlanmıştır” dedi.

Otlu, iddianamede suç olarak gösterilen devrimcilerin cenaze törenlerine katılması ile ilgili olarak şunları söyledi: “Suruç’ta katledilen düş yolcularının, Soma’da katledilen işçilerin, Rojava’da hayatını kaybeden devrimcilerin, katledilen kadınların cenazelerine katılmam ilk görevimdir. Eğer bunlara katılmamış olsaydım, başkanı olduğum sosyalist partimdeki görevimi yerine getirmemiş olurdum.

Bir sosyalist olarak yargılanıyor olmak bizim için onurdur. Ancak kadın katilleri, DAİŞ sanıkları üye olduklarını kabul ettikleri halde serbest bırakılmaktadır. Hukuksuzluğun, yargının durumu herkesi rahatsız etmektedir. Bu ülkede herkes adalet istemektedir.

Dosyadan suç iddiası değil, sosyalist hayat görüşü ve partimizin yasal ve demokratik faaliyetleri çıkar. Bu sebeple bu dosyada yargılanan tüm sosyalistlerin ve tarafımın derhal serbest bırakılması gerekmektedir.”

Otlu’nun ardından Ali Haydar Keleş savunma yaptı, “Suruç’ta, Rojava’da yaşamını yitirenler şehitlerimizdir ve O’nların cenazelerine ve anmalarına katılmayı borç bilirim” dedi. Hasan Ocak’ın katillerinin cezalandırılmadığını belirten Keleş, “Hasan Ocak’ı katledenler yargılanmazken, O’nu anmak suç olarak gösteriliyor. Hasan Ocak’ın kim olduğunu bilmeyen savcı Cumartesi Anneleri’ne, Gazi halkına sorsun” diye konuştu.

Otlu’nun da içinde olduğu 5 kişinin tutukluluğunun devamına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı 27 Eylül’e erteledi.

Kaynak/ETHA

Share
. tarafından

Feminist Forum’18 Ankara’da

Mayıs 9, 2018 de ANASAYFA . tarafından

Feminist Forum’18; Kadın Dayanışma Vakfı, Ayizi Yayıncılık, Kader Ankara, Gender ve Engelli Kadın Derneği’nin ev sahipliğinde düzenleniyor.

Forumda, cinsellik hakkındaki ikili düşünce sistemlerinin pek çoğunu karakterize eden tek bir ideal cinsellik olduğunu var sayan kimi özcü yaklaşımlar tartışmaya açılacak. Forum, feminizmin ve cinsellik tartışmalarındaki bazı sınırlılıklara, köçeklere, züppelere, erkek kıyafetinde kadınlara, zürefalara, norm dışılara odaklanıp yeni olasılıkları örgütlemeye davet ediyor.

Norm dışılara odaklanıp yeni olasılıkları örgütlemek Susan Hayes’ten alıntı ile başlayan çağrı metni şöyle: “İlk önce Sappho vardı (eski güzel günler). Daha sonra Antik Yunan’da kabul gören homo-erotizm ve Roma’nın aşırılıkları geldi. Sonra, iki milenyum atlandığında Oscar Wilde, sodomi, şantaj ve hapis cezası, Forster, Sackville-West, Redclyffe Hall, dönme, sansür; sonrasında panseksüeller, butchlar ve feminenler, nonoşlar (poofs), fag hagler, daha fazla sansür ve Orton. Derken Stonewall (1969), artık hepimiz eşcinseldik. Aynı zamanda feminizm de vardı ve bir kısmımız lezbiyen feministken ayrılıkçı lezbiyenlerimiz dahi oldu. Draglar, dyke’lar ve politikler … Derken AIDS geldi; AIDS üzerinden yapılan yoğun cinsel pratik tartışmaları (cinsel kimlik yerine) Amerika’da Queer hareketi doğuracaktı … İşte bunların çocuğu Queer ve şüphesiz ki problem çocuk.”

Susan Hayes (1994:14) “Cinselliğin “keşfi”yle bu konuya dair tartışmalar her zaman politikayla iç içe olmuştur. Ancak cinselliğin baskı kurma biçimindeki değişikliklerle beraber hem evrensel anlamda hem de yaşadığımız coğrafyada çok daha keskin bir biçimde politikleştiği tarihsel dönemlere tanıklık etmekteyiz. Feminist Forum’18 cinselliğe dair bu politik manevraların Osmanlı’dan Tanzimat’a, Erken Cumhuriyet’ten ve günümüze değin, sürekli yeniden müzakere edilen cinselliklere odaklanmaya, cinsellik hakkındaki ikili düşünce sistemlerinin pek çoğunu karakterize eden tek bir ideal cinsellik olduğunu var sayan kimi özcü yaklaşımları tartışmaya açmaya, feminizmin ve cinsellik tartışmalarındaki bazı sınırlılıklara, köçeklere, züppelere, erkek kıyafetinde kadınlara, zürefalara, norm dışılara odaklanıp yeni olasılıkları örgütlemeye çağırıyor.”

Programda neler var?

Forum 11 Mayıs’ta Gökçe Yiğitel ve Derya Bayraktaroğlu’nun “Bir S.C.U.M. tatbikatı” performansı ile başlayacak. Ardından 13. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nın ödül töreni aynı mekanda yapılacak. Forumun ikinci gününde Dr. Seven Kaptan ve Prof. Dr. Arşaluys Kayır’ın yürüteceği “Cinselliği Konuşmak: Mümkün Değil Konuşmadan Anlaşmak!” atölyesi yapılacak. Aylime Aslı Demir, “Feminizmlerin farklılaşan cinsellik kavramsallaştırmaları” başlıklı açılış konuşmasını yapacak. Mustafa Avcı, 19. Yüzyılda köçekler; Ezgi Sarıtaş Tanzimat sonrası dönemde heteronormativiteyi istikrarsızlaştıran anlatılar, Sevcan Tiftik ise Türkçe edebiyatta norm kıran cinsellikler üzerine konuşacak. Son oturumda Giovanna Camerton, “Lezbiyen İlişkilerde Patriyarkal İktidar ve Kontrolü Altedebilmek” başlıklı sunumunu yapacak. Forumun son gününde Zehra Tosun’un kolaylaştırıcılığında “Kadınlar arası ilişkilerde patriyarkal çemberin dışına çıkmak” atölyesi yapılacak.

Kaynak: Çatlak Zemin – https://catlakzemin.com/feminist-forum18-11-13-mayista-ankarada/

Share
. tarafından

Zeynep Direk ile Cinsel Farkın İnşası üzerine söyleşi

Mayıs 14, 2018 de ANASAYFA . tarafından

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ)’nde Prof. Dr. Zeynep Direk ile yeni çıkan “Cinsel Farkın İnşaası & Felsefi Bir Problem Olarak Cinsiyet” adlı kitabı üzerine söyleşi gerçekleştirilecek.

MSGSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nün düzenlediği etkinlik 17 Mayıs Perşembe günü saat 15.00’da Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek.

www.gazetepatika8.com

Share
. tarafından

Kadınlar AKP’ye annelik karnesini vermek için buluşuyo

Mayıs 14, 2018 de ANASAYFA . tarafından

Feminist Forum, 13 Mayıs Anneler Günü için yaptığı açıklamada “Doğuralım istiyorlar ama çocuğumuza başka türlü bir gelecek hayal etmeyelim, gönderecek okul kalmadı demeyelim, mahallede her okul İmam Hatip’e dönüştüğü için isyan etmeyelim. Savaşta ölmesin diye barış istemeyelim. Yetmiyor, bir anneyi diğerinden ayırıyorlar. Bazısının cennet ayaklarının altındayken bazısının yatacak yeri yok! Cenazesinde mezarından çıkarıyorlar, yuhalatıyorlar, çocuklar ölmesin dediği için suçlu ilan ediyorlar ve daha nicesi…

Gelin, 13 Mayıs Anneler Günü’nde; hayatı bize dar eden #AKPninAnnelikKarnesi’ni, bu düzeni değiştirmek için konuşmaya… Saat 17.00’de Kadıköy’deki Beşiktaş iskelesinde tefler, düdükler ses çıkaran envai çeşit aletlerimizle buluşuyor, foruma çağrı yaparak yürüyoruz; Saat 18.00’de Moda Çay Bahçesi’nin karşısındaki alanda (Potlaç alanı) forum yapıyoruz!

16 yıl oldu. Yine ve yeniden seçime giderken kime niye oy vermeyeceğimizi iyi biliyoruz. ‘Kadınlarımız’, ‘annelerimiz’ sözü alanları doldururken #AKPninAnnelikKarnesi’nde neler mi var? Ve biz bunun neresinde miyiz?” ifadeleri yer aldı.

www.gazetepatika8.com

Share
. tarafından

Cannes Film Festivali’nde kadınlar eşitlik için yürüdü

Mayıs 14, 2018 de ANASAYFA . tarafından

Bu yıl 71’incisi düzenlenen Cannes Film Festivali devam ediyor. Dün gece düzenlenen kırmızı halı geçidine kadınlar, Cannes Film Festivali jüri başkanı Cate Blanchett ile birlikte çıkarak yürüdü. Festival tarihinde bir ilk olan kadın geçidinde Salma Hayek, Claudia Cardinale, Kristen Stewart, Marion Cotillard, Léa Seydoux ve onlarca aktris, prodüktör, montajcı, dekoratör ve dağıtımcı yer aldı.

Jinnews’da yer alan habere göre Yönetmen Agnes Varda hükümetlere ve kamu yetkililerine çağrıda bulunarak ücret eşitliği yasalarını uygulamalarını istedi. Tüm kurumları karar mercilerinde eşitlik ve şeffaflığı aktif bir şekilde organize etmeye çağıran sinemacılar, “Profesyonel çevrelerimizde gerçek bir eşitlik ve çeşitlilik istiyoruz” dedi.

Organizatörler, festivalde bugüne kadar kadınlar tarafından yapılan 82 filmin yarışmaya dahil edildiğini bu nedenle kırmızı halıda da 82 kadının yer aldığını belirtti. 82 film, 70 yılı aşkın festival tarihi açısından yüzde 5’ten azını ifade ediyor.

Cate Blanchett ve Agnes Varda, “Kadınlar dünyada azınlıkta değiller, ancak endüstrimiz tersini söylüyor. Endüstrimizin tüm basamaklarının erişilebilir olmasının zamanı geldi” ifadelerinde bulundu.

Öte yandan festival bu yıl jüriyi çoğunlukla kadınlardan oluşturdu. Ancak cinsel taciz ve ayrımcılık konularında sessiz kalması dikkat çekti. 70 yılı aşkın festival tarihinde sadece 1993’te kadın yönetmen Jane Campion Altın Palmiye ödülünü alırken, Agnes Varda’ya 2015 yılında onursal palmiye ödülü verilmişti.

www.gazetepatika8.com

Share
. tarafından

Gökay Sofuoğlu: Bu seçimler yeni bir gelecek inşa etmek için yapılmıyor

Mayıs 14, 2018 de ANASAYFA . tarafından

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimleri için oy verme işlemleri Almanya’da 7 Haziran’da başlıyor. Almanya’da 13 gün boyunca vatandaşlar konsolosluklarda oy verebilecekler. Yurt dışı oyları tüm partiler için kilit rol oynuyor. Almanya’da seçim gündemini, Almanya’nın önemli sivil toplum örgütlerinden biri olan Almanya Türk Toplumu Başkanı Gökay Sofuoğlu, Alman kamuoyunun konuya nasıl yaklaştığını, burada yaşayan Türkiyelilerin eğilimlerini değerlendiriyor.

Türkiyeli siyasetçilerin Almanya’ya gelip burada propaganda yapmak isteyecekler diye endişelenilmesini ve bu konu etrafında tartışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tartışma kendi başına Türkiye kaynaklıdır. Türkiye hükümeti geçmiş dönemlerdeki bütün seçimlerde mutlaka bir düşman yaratarak, hedef göstererek seçim propagandası yaptı. Amacı bir mağdur psikolojisi yaratmaktı. Bunu da yurt dışı üzerinden başardı. Ama beni asıl ilgilendiren Alman siyaseti, Alman kamuoyudur. Daha ortada herhangi bir somut gelişme olmadan konunun üzerine tartışıyorlar. Alman medyası, siyasetçileri varsayımlar üzerinden yorumlar yapıyorlar. Sonrasında biz de bu varsayımları yorumlamak zorunda kalıyoruz. Ayrıca Almanya’nın net bir yasası var: Yabancı siyasetçilere kendi ülke seçimlerinden 3 ay önce Almanya’da siyasi propaganda yapmalarına izin verilmiyor. Gördüğüm kadarıyla Türkiye’den de zaten böyle bir talep henüz yok.

Sizce neden AKP’li siyasetçilerden Almanya’da bir toplantı yapmak için henüz bir talep yok?

Bunun iki nedeni var. Birincisi süre çok kısa. Almanya konusu Haziran’ın başı gibi gündeme gelebilir. İkincisi de Ramazan’ın başlamasıyla iftar programlarının gündemi nasıl olacak onu beklemek lazım. İftar programlarında Türkiye’deki seçimlere yönelik çalışmalar yapılacak mı bunu bilmiyoruz. Biraz üstü kapalı bir şekilde Türkiye’deki gelişmeler bekleniyor.

Yani Almanya’da var olan bu yasağı iftar programlarına katılma gerekçesiyle delebilirler mi diyorsunuz?

Olabilir tabi. Buradaki milletvekilleri katılabilirler. Bunu da yasaklamak mümkün değil. Kaldı ki geçtiğimiz referandum döneminde de böyle şeylere başvurmuşlardı. Kadınlar kahvaltısı diye bir şey yaptılar. AKP’nin lobi kuruluşu Avrupa Türk Demokratları Birliği’nin (UETD) genel kurulu toplantısı diyerek siyasetçiler geldi. Yine aynı yöntemleri kullanabilirler ama bu biraz da Türkiye’deki son kamuoyu yoklamalarına, buradaki oylara ine kadar ihtiyaçları olduğuna bağlı. Bir de gördüğüm buradaki Türkiyeli sivil toplum kurumları da Türkiye’deki seçimlere pek angaje olma niyetinde değil.

Hangi sivil toplum kurumları bunlar hükümete bağlı olanlardan mı bahsediyorsunuz?

Hepsinden. Dini örgütlenmeler kendi aralarında bir karar birliğine varmış değil. MHP, Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını destekliyor olmasına rağmen buradaki dernekler konuyla ilgili toplantılar henüz yapmadılar. En azından dışa yönelik toplantılar yapmıyorlar kendi içlerinde yapıyorlar. CHP birlikleri daha çok seçimlere katılımı arttırmak için toplantılar yapıyor. Yurt dışındakiler sanırım biraz daha hazırlıksız yakalandı. Önümüzdeki günlerde belki bu durum değişecektir ama henüz burada dışarıya yansıyan bir hareketlilik yok.

Bu duruma UETD’de dahil mi diyorsunuz?

UETD’de dahil ama onların çalışmaları daha çok gizli daha çok kendi çevresini etkilemeye yönelik onlar da artık kamuoyunda çok fazla dikkat çekmek istemiyorlar. Görünen şu anda seçime yönelik toplantı, hazırlık, parti propagandası henüz yapılmıyor.

Almanya ile Türkiye arasında ilişkiler daha yeni iyileşmeye başladı. Türkiye ekonomisinde ciddi sorunlar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu nedenle sessiz kalıyor olabilir mi? İlişkileri germek şu anda Türkiye ekonomisi açısından riskli mi olur?

Almanya ve Türkiye arasındaki siyasi ilişkilerin düzelmesi her iki ülkenin de yararına olacaktır. Her iki ülke de bu konuda ikna oldu. Türkiye’deki siyasetçilerden henüz Almanya ile ilgili bir demeç yok. Alman siyasilerden de henüz Türkiye seçimleri ile ilgili bir yorum gelmedi. En son Fransa ile ilgili herhalde Kuran’ın toplatılması konusu nedeniyle sert açıklamalar yapıldı ama Türkiye siyaseti henüz Avrupa ile ilgilenmiyor, daha doğrusu AKP henüz yurt dışı ile ilgilenmiyor.

Bildiğimiz kadarıyla 20 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan Saraybosna’da, UETD’nin olağan genel kurulu toplantısına katılacak. Bir de Belçika gündemde alternatif olarak.

Benim bildiğim kadarıyla Bosna hükümeti bu toplantıyı kabul etmedi. Sanırsam, ‘Bosna kamuoyunu Türkiye’deki siyasi gelişmelere alet etmeyin’ diye bir açıklama yaptılar. Belçika’da büyük ihtimalle aynı çizgide açıklama yapacak. Ama dediğim gibi belki ihtiyaç duyarlarsa bu yasaklar konusunu zorlarlar. Hollanda da yaşanıldığı gibi. Yasak olmasına rağmen bakan oraya gitmişti. Polis engellemesi vs. o görüntüler Türkiye’de iyi işlenmişti. Buna benzer resimleri tekrar Türkiye kamuoyunun önüne sermek isteyebilirler.

29 Mayıs’ta Solingen’de yapılan ırkçı saldırıda hayatını kaybedenler için düzenlenecek anma törenine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da katılması bekleniyor. Saldırıda yakınlarını kaybeden Genç ailesi bu anmaya siyasetin karıştırılmasını istemediklerini açıkladı. Yine de Çavuşoğlu’nun yapacağı ziyaret ilgili tartışılıyor. Çavuşoğlu sadece anmaya katılıp gider mi?

Bunun tartışılıyor olması bile beni üzüyor, özellikle Genç ailesi adına üzüyor. Çünkü Solingen Almanya’da ırkçılığın zirveye tırmandığı bir dönem ve ırkçı gelişmelerin bir dönüm noktasıdır. Ailesinin fertlerini kaybeden bir acılı aile var. 25 yıldır bu acıyı yaşıyorlar. Bu acının günlük siyasi çıkarlar için kullanılması kadar ayıp bir şey yok. Bu yapılırsa her türlü etiğe aykırı olur. Bu hem Almanya hem de Türkiye siyaseti için geçerli. Bizim asıl meselemiz, Türkiye’den kimin geleceği değil, Alman Federal hükümetinin bu konuya nasıl sahip çıkacağıdır. Alman Federal hükümeti oraya gidip, siz bizim vatandaşımızsınız, sizin güvenliğiniz bizim sorumluluğumuz altında, bundan sonra bu gibi olayların olmaması için elimizden geleni yapıyoruz çağrısını inandırıcı bir şekilde yapmadığı sürece Türkiye’den gelen siyasetçiler ister istemez rağbet görür. Bu nedenle Türkiye’den kimin geleceğinden ziyade Almanya’dan kimin geleceği önemlidir. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas geleceğini söyledi. Geçtiğimiz günlerde Berlin’de Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Annette Widmann-Mauz’da bana törene katılacağını söyledi. Hatta yaptığı negatif açıklamalarla izler bırakan İçişleri Bakanı Horst Seehofer’da katılmalı. Sonuçta Almanya’da olan bir saldırıda hayatını kaybedenlerin sorumluluğunun Almanya hükümetinin üyelerinde olması gerekir. Onların sahip çıkması gerekir. Türkiye siyasetini eleştirirsiniz o ayrı konu ama Türkiye’deki siyasetçilerin burada hayatını kaybetmiş vatandaşlarının acısını paylaşmak için anma törenine katılması kadar doğal bir şey yok. Ama tabi bunu yaparken de o ailenin onurunu rencide etmeyecek şekilde davranmaları gerekir. Ben böyle olacağı düşüncesindeyim. Gelecek kişi Genç ailesinin acısını başka amaçla kullanırsa buradaki insanların bunu affetmeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca Çavuşoğlu Solingen’e geldiği gibi Sivas katliamının anmasına da gitmelidir. Aynı duyarlılığı orada hayatını kaybedenler içinde göstermelidir. Sivas’ta insanlar farklı düşündükleri için farklı oldukları için yakıldı. Kaldı ki yıllardan beri Sivas’taki anma törenleri neredeyse yasaklanıyor, katılımcıların sayısı azaltılıyor. Siyasette güvenilir olmak için tutarlı olmak, çifte standarttan uzak olmak gerekiyor. Sivas’ı görmezden gelip Solingen’deki insanlara sahip çıkmak çifte standarttır. Beklentim Çavuşoğlu’ndan Solingen’e gösterdiği duyarlılığı Sivas’a da göstermesidir.

Anladığım kadarıyla siz bu yasakları ve bu engellemeleri, dış basının abartılı sayılacak yorumlarını iç politikada kullanılmasından dolayı doğru bulmuyorsunuz.

Evet, Alman medyası somut olmayan konular üzerinden yorum yapıyor. AKP’nin bütün milletvekilleri Almanya’ya akacakmış gibi bir psikoloji yaratıyorlar. Buradaki kamuoyu da bu konuyla ilgili yorum yapmak zorunda kalıyor. Örneğin Alman medyası bana da sordu. Ben de onlara birincisi böyle somut bir talep yok dedim. İkincisi de Türkiye’deki seçimlere şimdiden yorum yapmak insanın kendi aklıyla alay etmesi gibi bir şey. Biraz aklı olan insan Türkiye’deki seçimleri yorumlamakta zorlanır. Niye iki ay içerisinde, niye olağanüstü hal koşullarında, niye başkan adaylarına bu kadar kısa bir süre içerisinde 100 bin imza toplama zorunluluğu gibi o kadar çok ‘niye’ soruları var ki. Partilerden birisinin cumhurbaşkanı adayı hala cezaevinde. Bütün bunlar içerisinde bir seçim yorumu yapmak çok yanlış olan bir şeyi meşrulaştırma anlamına gelir. Şu anda Türkiye’de yapılan seçim bir şeyi kurtarma seçimi, ama geleceği inşa etme seçimi değil. Buna rağmen bir imkan yaratılmışsa oyunu bozmak için sandığa gitmek gerekir. Almanya Türk Toplumu olarak bizim burada çağrımız mümkün olduğu kadar insanın sandığa gitmesi ve değişimden yana oylarını kullanmasıdır. Ama şu adaya oy verin, şuna oy vermeyin gibi bir çağrımız yok.

Özel olarak desteklediğiniz bir aday veya ittifak yok mu?

İnsanlar Almanya Türk Toplumu’nun genel olarak demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti çerçevesinde yaptığımız açıklamalarına bakarlarsa ne söylemek istediğimizi anlarlar.

AK Parti ve onunla ittifak yapan partiler dışındaki partiler için soruyorum, sizce HDP ve CHP buradaki seçmenle doğru ilişki kurabildi mi? Eksik bıraktıkları neler var?

Bütün partilerin buradaki seçmene hitap etme şekilleri burada yaşayanların günlük yaşamından ziyade soyut konulardan oluşuyor. Türkiye’nin geleceğinin inşa edilmesi, Türkiye’nin nasıl yönetileceği, kimin yöneteceği konusu buradaki insanı duygusal olarak ilgilendiriyor ama bundan fazlası ilgilendirmiyor. Bundan dolayı partiler her ne kadar seçmene seslenmek isteseler de bundan dolayı zorluk çekiyorlar. Buradaki ikinci nesil, üçüncü nesil her ne kadar Türkiye’deki gelişmelere ilgili olsa da, bu gelişmelere müdahale edecek kadar kendisini etkin görmüyor. Bundan dolayı zaten geçtiğimiz dönem seçimlere katılma oranı yüzde 50’nin altında çıktı. Büyük bir ihtimalle bu seferde aynı şekilde olacak.

Daha çok ideolojik temelli sandıklara gidiyorlar diyebiliriz herhalde.

Tabi öyle. Keşke Almanya gibi demokratik kurumlaşmanın daha yoğun olduğu bir ülkede partilerin adayları, taraftarları birlikte toplantı yapabilseler. Bir araya gelseler birlikte konuşsalar. Bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi. Belki o zaman buradaki tartışma kültürü Türkiye’ye de yansırdı. Bu konu maalesef buradaki Türkiyeli parti örgütlerinin de gündeminde değil. Buradaki insanlara Türkiye’deki retorik ile Türkiye’deki konular üzerinden ulaşmak zor. Belki buradaki sorunları daha ön plana çıkarıp Türkiye-Almanya ilişkilerini daha nasıl ileriye taşıyabiliriz, Türkiye’nin AB sürecine nasıl katkı sağlayabiliriz, bunun için Türkiye’de nasıl bir yönetim olması gerekiyor, Türkiye’de nasıl bir sistem olması gerekiyor yani kendileri ile ilgili ağırlık noktaları bulunursa insanlara ulaşmak daha kolay olur diye düşünüyorum. Örneğin yıllardır Stuttgart’a yaşayan bir insan Çorum’da hiç tanımadığı bir insan için oy veriyor. Bu da çok yapıcı bir siyaset değil. Keşke yurt dışı da bir seçim bölgesi olsaydı ve yurt dışındaki insanlar kendi adaylarını seçmiş olsalardı. Bu İtalya, Yunanistan gibi başka Avrupa ülkelerinde mümkün. Yıllarca burada sivil toplum kuruluşlarında çalışmış insanlar mesela DİTİB’den Bekir Alboğa gibi eleştiririz veya eleştirmeyiz fakat yıllardır burada Alman kamuoyunun konuşmak içim muhatap aldığı insanlardan birisi buradaki görevini bırakıp AKP’den aday adayı oldu. Bunlar üzücü tabi. Yönünü buraya değil de Türkiye’deki siyasi gelişmelere dönen bir siyaset algısı burada bizim çalışmalarımızın önünde de engel olabiliyor.

Konu Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) gelmişken, geçtiğimiz günlerde camiler tekrar küçük çocuklara üniformalar giydirip onlara şehitliği yücelten oyunlar oynatılmasıyla gündem oldu. Almanya hala eleştirdikleri bu kurumla çalışmaya devam ediyor. Politikacılar, Türkiyelilere özellikle Türk-Sünni kesime camiler üzerinden ulaşabildikleri için DİTİB çalıştıklarını söylüyorlar. Sizce bu kolaycılık değil mi? Yaşadığımız yüzyılda Almanya gibi bir ülkede hala insanlara dini kurumlar üzerinden mi ulaşılmalı? Kaldı ki Türkiyeli bir çok sivil toplum örgütü var.

Almanya dini cemaatlerle onların dini cemaat statüsünden yola çıkarak birlikte çalışıyor. İslam dini Almanya’da maalesef var olan İslam örgütleri üzerinden tanımlanıyor. Var olan bu örgütlerin de Almanya’ya göre bir İslamı temsil etmeleri mümkün değil. Üç aşağı beş yukarı hepsi geldikleri ülkelerin yönetimleri tarafından bir şekilde kontrol ediliyor. Bu Faslılar için de geçerli, Bosnalılar için de geçerli, Araplar ve Türkler için de. Buradaki yaşamı gündemine alıp buradaki yaşama kendi İslami açısından katkı sunmak isteyen dini kuruluş sayısı neredeyse yok denecek kadar az. Almanya dini bir grupla çalışırken Katolik, Protestan kilisesi düzeyinde bir kurum arıyor. Bundan dolayı bizim Alman İslam Konferansı’nın önümüzdeki dönem nasıl inşa edilmesi gerektiği konusunda önerimiz oldu. Başka örgütlerin ve kişilerin de oraya çağrılması gerektiğini söyledik. Daha genişletilmiş daha kapsamlı bir tartışma yürütecek bir ortamın orada olması gerektiğini ifade ettik. Bu herhalde önümüzdeki dönem olacak. DİTİB şu anda beğenelim beğenmeyelim Almanya’daki en büyük dini çatı kuruluşu. Ancak insanların çoğu DİTİB’i bir çatı kuruluşundan ziyade cuma günleri namaza gittikleri yer olarak görüyor. Onun dışında DİTİB camileri genellikle boş. Bizim insanlarımız artık camilerde de kendilerinin yeterince temsil edildiklerini görmüyorlar. Sadece namaz kılmak için oluşan kurumlar artık insanları tatmin etmiyor. Alman siyaseti niye hala DİTİB’le çalışıyor, çünkü Alman siyasetinin çok fazla radikal değişiklikler yapmayı seven bir yapısı yok. DİTİB’i düzeltene kadar, DİTİB’le ortak işler yapana kadar herhalde DİTİB’le çalışacaklar. DİTİB’in genel yönetiminde mutlaka bir reform ihtiyacı var. O reform olmadığı sürece federal düzeyde DİTİB’le çalışmanın Alman siyaseti içinde gittikçe zor olacağını düşünüyorum. Ama DİTİB gerçekten Alman siyaseti ile birlikte çalışmak istiyor mu, buradaki yaşama katkı sunmak istiyor mu, buradaki derneklerinin güçlenmesi mi yoksa buradaki yaşamın zenginleşmesi mi doğrusu bu konularda DİTİB’in kafası çok karışık. Örneğin Almanya’da bir Yahudi düşmanlığı konusu var. Bu konuda DİTİB’in çok açıklama yaptığını görmedim. Fakat İslam düşmanlığına karşı Yahudi cemaatinin her seferinde çok sert açıklamalar yaptığını gördüm. Almanya’ya ait bir konuda DİTİB’in açıklama yapmıyor olması, farklı bir dinden insanların dışlanıyor olmasına sessiz kalması bu kurum hakkında kamuoyunda güvenilir bir intiba bırakmıyor.

Seçim sürecinde camiler Ankara ve hükümet endeksli propaganda merkezi mi olacaklar?

Olacak muhakkak. Bu camiler bizim insanımızın yoğunlukta gittiği yerler. Türkiye konusunda en fazla duyarlılığın, duygusallığın olduğu yerler. Oraya sanırım HDP dışında bütün partilerin örgütleri gidecekler en azından kendilerini gösterecekler. Ama siyasetçiler oralarda boy gösterir mi bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Umarım kimse böyle bir hata yapmaz. Zaten kamuoyunun hedefinde olan DİTİB araç olarak alt yapısını böyle bir hizmete sunarsa bu DİTİB için de iyi olmaz.

Henüz Avrupa’da seçim süreci hızlanmadı herkes henüz şoku atlatmaya çalışıyor. Bu seçimler biraz da tüm taraflar için dönüm noktası bir yerde. Bu nedenle parti taraftarları arasında Almanya’da sert çatışmalı bir seçim süreci olur mu?

Bu tehlike var tabi. Toplum her ne kadar geçtiğimiz referandum sürecinden dolayı yıpranmış olsa da Türkiye’deki olayların duygusallaştırılması bu potansiyelleri arttırabilir. Ama burada ben Alman siyasetinin nasıl bir tavır takınacağını önemli buluyorum. Bence Almanya, siyaseten şu anda en doğrusunu yapıyor ve Türkiye’deki gelişmeleri yorumsuz bırakıyor. Almanya şu anda Erdoğan’ı mağdur edebilecek yorumlardan kaçınıyor. Alman siyasetinin, Alman medyasının düşman gibi görülmediği bir ortamda seçim kampanyası artık Türkiyelilerin kendi arasında bir kampanya olarak kalır. Bu da herkesin kendi seçmenini sandığa motive etmesiyle ölçülüdür. Bu şekilde giderse bir sorun çıkmayacaktır.

www.gazeteduvar.com.tr

Share
. tarafından

HDP Kadın Meclisleri Kadın Beyannamesini açıkladı

Mayıs 22, 2018 de ANASAYFA . tarafından

HDP Kadın Meclisi, seçmen listelerinin deklarasyonunun ardından kadın beyannamesini açıkladı. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Ataerkil zincirleri kıra kıra geliyoruz. Dalga dalga saçlarımızla, başörtümüzle, heftrengimizle, egalimizle geliyoruz” dedi.

Deklarasyon sırasında, tutuklu kadın siyasetçilerin isimleri tek tek anons edildi. Ardından demokrasi ve devrim mücadelesinde yaşamını yitiren ve erkek şiddetiyle katledilen kadınların anısına saygı duruşunda bulunuldu. Sinevizyon gösterimi sonrası ise bildirge kamuoyu ile paylaşıldı.

Daha sonra HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, konuştu. “Biz kadınlar, irademiz, bedenimiz, kimliğimiz ve emeğimiz üzerindeki barajları her gün hissediyor, her gün bu barajlara karşı mücadele ediyoruz” diyen Buldan, “Kurallarını etrafımızdaki erkeklerin koyduğu bu dünyada, hayatımızın önüne konulan barajları, en iyi biz kadınlar tanıyoruz. AKP iktidara geldiği günden beri biz kadınlar zaten OHAL koşullarında yaşıyoruz. 16 yıldır uyguladığı kadın düşmanı, cinsiyetçi ve ayrımcı politikalar biz kadınlara ölüm, yoksulluk, baskı ve şiddet olarak geri dönüyor” şeklinde konuştu.

Bildirgede yayınlanan bazı maddeler şu şekilde:

  • Bizler, kadınlarla ilgili tüm sorunlara doğrudan kadınların ve kadın örgütlerinin çözüm geliştirdiği ‘Kadın Bakanlığı’nı kuracağız.
  • Kadınların uluslararası birlikteliğinin kutlaması olan 8 Mart’ı kadınlar için resmi tatil ilan edeceğiz.
  • Kadınların eşit, parasız, ulaşılabilir, nitelikli ve anadilinde eğitim ve sağlık hizmetine ulaşmalarını sağlayacağız.
  • Toplumsal, kültürel ve siyasal alanda LGBTİ+’lara karşı her türlü eşitsizliğin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını sağlayacak adımları atıp, eşit, özgür ve onurlu bir yaşam sürdürebilmenin koşullarını oluşturacağız.
  • Türkiye tarafından imzalanmış ve onaylanmış olan CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere tüm uluslararası sözleşmeleri etkin bir şekilde uygulayacağız.
  • Eğitimde ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe son vereceğiz.
  • Kadınların seçimle veya başkaca yöntemlerle oluşturulan karar mekanizmalarında eşit temsilini sağlayacağız.
  • Kadınlar eşdeğer işe eşit ücret alacak. Çalışma hayatının her alanında eşitliği sağlayacak politikaları hayata geçireceğiz.
  • Kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete karşı mücadele edeceğiz. Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin (İstanbul Sözleşmesi) derhal hayata geçirilmesi için gerekli tüm adımları atacağız.
  • Şiddete maruz kalan kadınların 7/24 arayabilecekleri, uzman personelin görevlendirildiği ALO Şiddet Hattı kuracağız.
  • Şiddet mağdurlarının kamusal sağlık ve sosyal destek sistemlerinden ücretsiz yararlanmaları sağlanacak.
  • Cinsel şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri ‘Tecavüz Kriz Merkezleri’ açılacak.
  • Hâkim, savcı ve avukatların toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi zorunlu hale getirilecek. Kadına yönelik şiddette başvuru, soruşturma ve yargılama süreçlerinde kadına yönelik şiddet alanında uzman kolluk güçleri ile hakim ve savcılar görevlendirilecek.
  • Kadın ve çocuklara yönelik her türlü cinsel ve fiziksel şiddet davalarına bakacak ihtisas mahkemelerinin kurulması sağlanacak.
  • Kreşlerin ulaşılabilir, ücretsiz, anadilde ve 24 saat açık hizmet vermeleri sağlanacağız.
  • Toplumsal cinsiyet eşitliği dersi zorunlu ders olarak müfredata eklenecek.
  • Kurulacak ‘Engelleri Kaldırma Bakanlığı’ bünyesinde hizmet verecek olan ‘Kadın Politikaları Daire Başkanlığı’ sadece engelli kadınların sorunlarıyla ilgilenecek ve çözüm politikaları geliştirilecek.
  • Kadınların tarım üretiminde ekolojik ve kadın merkezli bir çalışma ve değer yaratma anlayışıyla hareket ettiği ekolojik köyler, kooperatifler kurmalarını destekleyeceğiz.
  • Siyasi partiler yasası değiştirilerek eş başkanlığın sadece genel başkanlıkta değil bütün yönetim organlarında geçerli olması ve kadın kotasının uygulanması sağlayacağız.

www.gazetepatika8.com

Share
. tarafından

Asia Argento: “Bunların yanınıza kalmasına artık izin vermeyeceğiz”

Mayıs 22, 2018 de ANASAYFA . tarafından

71.’si düzenlenen Cannes Film Festivaline Asia Argento’nun sözleri damga vurdu. Argento sahneye çıkarak Harvey Weinstein’in kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu söyledi.

Argento konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Harvey Weinstein 1997 yılında bana Cannes’da tecavüz etti. 21 yaşındaydım. Bu festival onun av sahasıydı.

Bir öngörüde bulunmak istiyorum. Harvey Weinstein bir daha asla burada olamayacak. Bir zamanlar onun suçlarını örtbas edip, ona kucak açan film sektöründen uzaklaştırılmış olarak, utanç içinde yaşayacak.

Bu gece bile aranızda, kadınlara karşı yaptıklarının hesabını vermekle yükümlü kişiler oturuyor. Bu sektör ya da herhangi bir sektör için kabul edilebilir olmayan davranışları için…”

Argento konuşmasını şu çarpıcı sözlerle sonlandırdı: “Siz kim olduğunuzu biliyorsunuz, daha da önemlisi biz sizin kim olduğunuzu biliyoruz. Bunların yanınıza kalmasına artık izin vermeyeceğiz.

www.gazetepatika8.com

Share