. tarafından

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ETKİNLİKLERİMİZ SÜRÜYOR

Aralık 6, 2020 de ANASAYFA . tarafından

 

Stuttgart yerel mahkeme önünde, AKD birleşenleri; SKB, Yeni Kadın, YJK-E ve ADKH ( Avrupa Demokratik Kadın Hareketi), yaşadığımız kapitalist sistemin barındırdığı erkek egemenlikli zihniyetin, Kadına yönelik şiddetini ve kadınları öldürmelerini protesto etti.

Haziran 2020‘de kavga sonrası evden ayrılan Alje Shoyaje, evine yakın olan tren istasyonunda eşi tarafından defalarca bıçaklanarak ağır yaralandı. Yaralı olarak kaldırıldığı hastahanede 2 gün yaşam mücadelesi verdi, ancak ne yazıkki kurtarılamadı  

Alye Shoyaje 2015 yılında  eşi ve çocuklarıyla birlikte Afganistan’dan mülteci olarak  Almanya’ya gelmişti. Burda; sürekli eşi tarafından uygulanan ve bir türlü bitmek bilmeyen şiddete karşı çıkarak boşanmak istemişti. O’nunki de; öldürülen binlerce kız kardeşimizin yaşam mücadelelerine benzer.

Alye Shoyaje’nin katilinin duruşması vardı ve biz kadınların sesi olmaya çalışan kurumlar olarak bu cinayet karşısında sessiz kalamazdık. Bu davayı izlemeli ve tepkimizi dile getirmeli ve öfkemizi haykırmalıydık. Bu katil şahsında sistemin şiddetine karşı susmayacağımızı göstermeliydik. Mahkeme önünde yapılan eylem; AKD birleşenlerinin açıklamasıyla başladı. Couragın’da destekçi olarak katıldığı miting sonrasında, kadınlar toplu halde duruşmaya katıldı. Dava 22.12.2020 ertelendi. Biz kadınlar eşit, kar payı üzerinde kurulmayan bu sistemin değiştirilip, daha adil, daha güzel bir dünya yaratılıncaya kadar; din, ırk, dil ayrımı yapmadan mücadelemizi sürdüreceğiz. Özel mülkiyetin korunması amacıyla oluşturulan şiddet aygıtları (ordu, polis, mahkeme, cezaevleri, istihbarat örgütleri ve benzeri) eğitim sistemi, kültürel şekillendirme; sisteme egemen olan ve kadını kendi mülkü, „namusu” olarak gören erkeğin; kadını  „elinde tutmak”, „başkasına yar etmemek”, „terbiye etmek için” başvurduğu şiddet, kadın cinayetleri “kırım” noktasına kadar ulaşmıştır.

Bizler, ADKH olarak  şiddetle korunan kapitalist sistemin neden olduğu,  cinsiyetçi, ayrımcı ve kadınların  öldürülmelerine sessiz kalmayacağız. Almancada Feminizd diye adlandırdığımız patriarkal  egemen zihniyetin öldürdüğü kız kardeşlerimizin sesi olmaya devam edeceğiz!

 

 Yaşasın kadın mücadelesi!  

Yaşasın Kadın dayanışması!

 ADKH Stutgart

Share
. tarafından

AVRUPA KADIN DAYANIŞMASI; BASINA VE KAMUOYUNA!

Aralık 10, 2020 de ANASAYFA . tarafından

Bizler Avrupa Kadın Dayanışması olarak; bu diktatörlük rejimi buyruğunda geçen her anın bir kadının daha yaşamını kararttığını, çaldığını biliyoruz. Bunu derinden duyumsuyoruz. Bu yüzden tarihte diktatörlere meydan okuyan tüm kadınlar gibi bizlerde tam da diktatörün karşısında duracağız, hesap soracağız.

Tüm dünyada toplumsal cinsiyetçi politikalar derinleşmekte. Kadın haklarına ve kadın varlığına yönelik dünya genelinde cinsiyetçi bir saldırı söz konusu. Ata-erkil sistem çözümsüzlüğe saplandıkça kadına dönük politikalarında toplumsal cinsiyetçiliğe ağırlık vererek kendini kurumsallaştırmak istemektedir. Bu nedenle sürekli kadınların emekleri ve direnişleri sonucu elde ettiği birçok hakları, faşist rejimler tarafından ya kısıtlanmak yada yok edilmek isteniyor. Bunun içindir ki; kadınlar kapitalist sermayenin ucuz iş gücü, esnek ve ücretsiz işçisi, emeği sömürülen bir varlık olarak politik saldırılara uğruyor. Sadece bununla da sınırlı kalmayan erkek egemen sistem şiddeti, tacizi, tecavüzü ve kadın kırımını günlük olarak uyguluyor.

Özünde insanlık tarihi, toplumu, tarihsel ve sistemsel çelişkisi nedeniyle kadını hedef alan diktatörler ve ona karşı mücadelelerin tarihidir. Bizler bugün Avrupa’nın farklı coğrafyalarında yaşıyor olsak ta, bu ikili karakterin yaşam bulduğu coğrafyaların birinden geldik. AKP faşist iktidarı toplum kırımını, en fazla da kadın kırımıyla hayata geçiriyor. Erkek egemenliğinin zirve hali olan faşizm, varlığını sürdürebilmek için ideolojik olarak baş düşman gördüğü kadınları hedef alıyor. Kadınları katlediyor, tecavüz ediyor, sömürüyor, iradesini gasp ediyor, emeğini hiçe sayıyor, kadın kimliğini içeriğinden boşaltıyor. İşgal ettiği topraklarda kadınlar kaçırılıyor, köle olarak pazarlarda satılıyor. Bu politikaların bugün en fazla uygulayıcılarından birisi de, diktatör Erdoğan ve onun faşist rejimidir. Erdoğan’ın yaptıklarının tarih boyunca gelmiş geçmiş diktatörlerden bir farkı olmadığı gibi, verdiği fermanlar, aldığı kararlar ve talimatlarıyla tam bir vahşet sergiliyor. Tarihin lanetlediği diğer dünya örneklerinden geri kalmayarak, günümüzün en azılı diktatörlerinden biri olmakta.

Bunun içindir ki; diktatöre başkaldırı, onun faili olduğu tüm suçların teşhiri, bu suçların yargılanması, mahkum edilmesi bugün faşizme, erkek egemenliğine karşı mücadelenin birincil görevleri arasında yer alıyor. Hitler nasıl ki sadece Hitler değildiyse, Erdoğan da bugün bir sistemin, bir zihniyetin uygulayıcısı olup, kadın katliamlarının baş faillerindendir.

Kürt Kadın Hareketi, 25 Kasım’da Mirabel Kardeşler’in diktatörlüğe, faşizme karşı mücadelesine denk düşecek biçimde Erdoğan diktatörlüğüne karşı bir kampanya başlattı. “Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden” başlığıyla yürütülecek bu kampanyanın hedefi; Erdoğan’ın 18 yıllık iktidarı boyunca dünyanın gözleri önünde işlediği savaş suçlarından yargılanması ve soykırım düzeyine varan kadına dönük katliamların cezasız kalmamasıdır. Aynı zamanda femicide’nin uluslar arası alanda insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanınması da kampanyanın önemli hedeflerindendir.

Bizler Avrupa Kadın Dayanışması olarak; bu diktatörlük rejimi buyruğunda geçen her anın bir kadının daha yaşamını kararttığını, çaldığını biliyoruz. Bunu derinden duyumsuyoruz. Bu yüzden tarihte diktatörlere meydan okuyan tüm kadınlar gibi bizlerde tam da diktatörün karşısında duracağız, hesap soracağız. 18 yıl adım adım dikta rejimini kurarken, kadınları katletmeyi hedefleyen bu faşist düzenden hesap soracağız. İşte o zaman bu baharı kadınlar için gerçek bir bahara dönüştüreceğiz.

Aynı zamanda bu kampanya vesilesi ile bir kez daha uluslar arası kurumları, diktatör Erdoğan’ın tüm dünyanın gözleri önünde işlediği suçlardan kaynaklı yargılanması için, harekete geçmeye çağırıyoruz.

Paris’te alçakça katledilen Saralar’ın, AKP’nin suç örgütü olarak sahaya sürdüğü DAİŞ eliyle katledilen Ezidî kadınların, çıplak bedeni sokaklarda sürüklenen Ekin Wan’ın, Gezi direnişinde, Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da katledilenlerin, cenazesi günlerce sokak ortasında bekletilen Taybet Ana’nın, evinde vurulan Dilek Doğan’ın, Kader Ortakaya’nın, savaş uçaklarının Güney Kürdistan’da katlettiği Solin bebeğin, Mexmur’da Türk savaş uçaklarının saldırısıyla can veren 73 yaşındaki Asya ananın, Cizre bodrumlarında yakılarak katledilen Berjinler’in, Rojava’da suikastle hedef alınan Hevrin Xelef’in, Efrin’de kaçırılarak katledilen Medya Khalil’in ve ismini sayamadığımız daha nice kadınların, hapishanelerde politik tutsak kadınlara reva görülen özel cinsiyetçi işkence metotlarının, cinsel istismara maruz bırakılıp dünyaları karartılan çocukların hesabını soruyor, diktatör Erdoğan yargılansın diyoruz!

Share
. tarafından

DOĞRU BULMUYORUZ!

Aralık 19, 2020 de ANASAYFA . tarafından

Günlerdir kamuoyu gündemini meşgul eden #uykularinkacsin eyleminin içerisindeyiz. Yazar Hasan Ali Toptaş’ın cinsel saldırıda bulunduğu yirmiden fazla kadının cesaretine tanıklık ediyoruz ve bu cesareti yaymak için uğraşıyoruz. Bunlar yaşanırken de çeşitli erkek dayanışmalarına şahit oluyoruz. Toptaş bunlardan güç almış olacak ki kabul ettiği iddiaları beşinci gün reddetti.

Toptaş’la birlikte diğer birkaç yazar da kadınlar tarafından ifşa edildi ve çeşitli şekillerde protesto edildi. Erkek şiddetinin her türlüsüne maruz kalan bütün kadınlarımızı bu cesaretten ilham almaya ve erkek şiddetini teşhir etmeye çağırırken biz de Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak bu süreçte neyi doğru, neyi yanlış bulduğumuzu üye, aktivist, taraftar kadınlarımız ve kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Taciz-tecavüz ve her türden erkek şiddeti hiç bir zaman  gündemden düşmedi maalesef. Çünkü erkek egemen zihniyet ve eril dil, erkek şiddetini gün be gün üretmeye devam ediyor. Milyonlarla ifade edilen erkek şiddeti vakaları, bugünümüzün en yakıcı sorunu olmaya devam ediyor.

H. A. Toptaş ifşasıyla, sorunu görece aşmış zannedilen entellektüel sınıfın içerisinde de var olan erkek şiddetinin sonsuza kadar saklanamayacağını gördük.

Edebi maharetler ve eril dilden dökülen ‘cins eşitliği’ diskurlarının tacizlerin üstünü örtmeye yetmeyeceğini gördük.

Erkek şiddetine karşı kadın dayanışması örülürken, yer yer birbirilerini koruma telaşına düşen erkeklerin cins dayanışmasını da gördük.

Bütün gördüklerimiz ve bildiklerimiz ışığında;

– Her türden erkek şiddetinin tam karşısında duruyor, kadın ve LGBTİ düşmanlığına hizmet eden her türlü eylem ve söylemi red ediyoruz!

– H. A. Toptaş ve benzerlerinin, “ya kadın yalan söylüyorsa” gibi samimiyetsiz duyarlıklarla korunup-kollanmasını red ediyoruz.

– Kadının beyanı esastır ilkesi gereği, (sadece iki kişinin var olduğu bir ortamda,  taciz suçunu kanıtlamanın zorluğunu da göz önünde bulundurarak) tacizle suçlananın, suçsuzluğunu kanıtlamasını savunuyoruz ve talep ediyoruz.

– Komün Tv’nin bir programında M. Oruçoğlu’nun yazarların kitapları ve kişiliklerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği vurgusunu kısmen doğru saymakla birlikte sorunlu da buluyoruz. Çünkü biz, burjuva yargısı ve eril hukuktan kadın lehine bir adalet çıkmayacağını  pratikte deneyimleyerek öğrendik.

-Elimizde yaptırım gücü olan başka bir yargı mekanizması da henüz yokken;  bir yazarın eril şiddetine karşı yaptırım gücümüzü ortaya koyabilecek belki de en hafif enstrümandır kitaplarını almayarak protesto etmek. Bu bir tercih değil, zorunluluktur.  Yoksa kitabı sorun olarak görme absürtlüğünde değiliz.

-Yine programın sonunda ve akabinde sosyal medyada, Oruçoğlunun bir tweet ile dile getirdiği “beni kadın düşmanı olarak da görse, mücadele eden kadınları öperim” olarak özetlenebilecek söylemini sorunlu buluyoruz.  Hiçbir niyet okuması yapmadan diyoruz ki; kadın vücudunun cinsel obje olarak kategorize edildiği eril dünyada, bu söylemin ‘sözlü taciz’ olarak addedilebileceğini hesaba katmak zorundaydı. Kendisi cinselliği tabulaştırmanın karşısında yer alsa da, kadının cinsel özgürlüğünü savunsa da bu özgürlük ancak kadının mücadelesi ile kazanılırsa gerçek anlamını bulacaktır. Bunun için defalarca dile getirdik yine söylüyoruz; ilişkilerde erişkin bireylerin, özgür iradeleriyle karşılıklı rızaları esas aldığımız temel kriterdir. Bunun için farazi de olsa, ironi de olsa karşılıklı rıza olmadan kimse kimseyi öpemez!

-Erkek şiddetinin vahameti ve sorunun aciliyeti düşünüldüğünde söz konusu programın kapanışında program sunucusunun lakayt tavırlarını sorunlu ve eril buluyoruz ve bir özür bekliyoruz.

 Ayrıca;

 -Söz konusu programın akışı içinde Oruçoğlu, aile içi ilişkilerde (yani partnerler-eşler arası ilişki içinde) bir taraf istemese de ‘hayırhah’ bir tutumla birlikte olunmasını tecavüz olarak nitelemesine  ve aile içi tecavüzlere vurgu yapmasına rağmen;

Ya programın tam olarak izlenmemesinden veya tam olarak anlaşılmamasından olacak ki; bu söylemin bağlamından kopartılarak ve cımbızlanarak “Oruçoğlu tecavüzde kadının hayırhah onayı vardır” dedi şeklinde çarpıtılarak ifade edilmesini ve bu ifadenin linç çağrılarına gerekçe yapılmasını doğru bulmuyoruz!

-“Kadının cinsel özgürlüğü savunusu üzerinden Oruçoğlu’nun, tacizler için kendisine alan açmaya çalıştığı” söylemini  satır aralarında ‘namus’ kavramına sığınarak açıklanmasını gerici buluyoruz.

-Yayın pratiği ile ezilenlerin sesi olmayı başarmış Komün Tv’nin yapımcı ve yöneticilerine seviyesi yoruma açık bir jargonla “yavşaklar” denmesini, bizatihi eril dilin bir tezahürü olarak görüyoruz!

-Her türlü muhalif sesin susturulduğu, iktidarın borazanı olmayı rededen bütün alternatif iletişim kanallarının bir bir kapatıldığı, sosyal medyanın dahi yasaklanmayla yüz yüze kaldığı zamanlardayız. Böylesi bir kuşatılmışlık altındayken; 50 yılı aşkın kan, can pahasına verilen mücadeleyle kazandığımız bir mecranın, özgürlükçü ve eşitlikçi yayın ilkeleriyle ezilenlerin sesi ve serbest kürsüsü olmuş kanalın, kısır tartışmaların odağına oturtulmasını, linç edilerek heba edilmesini doğru bulmuyoruz!

– Hürriyet gibi bir paçavraya demeç vermekten ar etmeyen, ana akım medyayı arkasına alan sözde entellektüellerin, canlı yayında  ve neticede bireylerin kendilerini bağlayan söylemlerini bahane ederek Komün Tv’yi hedef göstermesini doğru bulmuyoruz.

 Doğru bulmadığımız bunca şeye rağmen; dünyanın her bir noktasındaki kız kardeşlerimizle birlikte, kurtuluşumuz için mücadele etmekten ve kız kardeşlik ruhununu örmeğe devam etmekten asla vaz geçmeyeceğiz!

Erkek şiddeti yeryüzünden silinene kadar buna karşı her alanda mücedele vermekten asla geri durmayacağız!

Mücadelemizde önümüze çıkan veya çıkartılan bütün engelleri, kadın mücadelesi ve dayanışmasının devrimci-dönüştürücü enerjisi ve gücüyle aşacağız.

Bütün canlıların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı birlikte kuracağız.

Özgür bir dünyayı kurma yolculuğumuzda kırılan kol yen içinde kalmayacak! Tedavisi mümkün olmayan kangrenlenmiş bir organı kesip çöpe atmakta asla tereddüt etmeyeceğimizin de bilinmesini isteriz.

 AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

DEMOCRATIC WOMEN MOVEMENT in EUROPE

DEMOKRATİISCHE FRAUENBEWEGUNG in EUROPA

TEVGERA JINÊN DEMOKRATÎK li EWROPAYÊ

MOUVEMENT DEMOCRATIQUE des FEMMES en EUROPEA

Web sitesi: www.adkh.org, Facebook: ADHK-Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Twitter:@ADKH

Share
. tarafından

TUTSAKLARA SES, TECRİTE DİRENİŞ OL!

Aralık 19, 2020 de ANASAYFA . tarafından

 
“Ben Devrime Güzelliğimi Verdim

Yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen hafızalardan  silinmedi “diri diri yaktılar” görüntüsü. Lime lime edilen tutsaklar “hayata dönüş” operasyonu ile katledildiler. Devletin denetiminde olan  20 hapishane de eş zamanlı başlayan kanlı operasyonun bilançosu  ağır oldu.  İçeriyi ve dışarıyı teslim almak, her alan da tek tipleştirme, dönemin IMF politikalarını uygulama operasyonuydu. Devrimci mücadelenin en diri yanı olan hapishaneler her dönem için faşizmin “kanayan yarasıdır” Devletin, İzolasyon ve  kurallarla birleşen “pişmanlık” politikalarının sonucu olan F tiplerin’de süren ölüm orucu direnişi teslim olmamanın simgesi oldu. 19 Aralık hayata dönüş operasyonu kanlı bir katliamdır, ama aynı zaman da devrimci tutsakların baş eğmez direnişidir de.

“Devrim çok güzel olacak, çünkü ben ona güzelliğimi verdim” diyen ateşsiz diri diri yanan kadın ve erkek tutsakların  direnişi, bugün hapishaneler de devam ediyor. Bugün daha da ağırlaştırılmış olan tutsaklık koşullarına dışardan içeriye, içerden dışarıya  bir pencere açmak zorundayız. Saray iktidarının farklılıkları hapsettiği, dışarıyı açık cezaevine, içeriyi de soluksuz bırakarak yalnızlaştırma politikalarını sürdürdüğü bu koşullar da tutsakların sesi, katledilen, taciz ve tecavüze uğrayan  kadınların sesi olmak için dayanışmayı büyütelim. “İçerde ve dışarda hücreleri parçala” tam da bugün çok somut ifadesini buldu. Yirmi yıl önce bugünü ön görerek toplumsal duyarlılığın ve muhalefetin oluşması için  ölümüne direndiler.

Şimdi yalnızlaştırılan devrimci tutsaklar için TUTSAKLARA SES, TECRİTE DİRENİŞ OL! Çağrısıyla Demokratik Kadın Hareketi (DKH)  ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) olarak  devrimci tutsaklarla dayanışma kampanyası başlatıyoruz. Tecritin kırılması için, başta iletişim kurmak, hapishanede yaşatılan saldırı ve işkenceyi görünür kılmak ve farkındalık yaratmak için duyarlılığa ve sahiplenmeye çağırıyoruz..  

Share
. tarafından

19 Aralık Katliam Olduğu Kadar Direnmenin Adıdır!

Aralık 19, 2020 de ANASAYFA . tarafından


İstanbul’da ambulansa bindirilirken “Bizi diri diri yaktılar“ diyordu yanmış yüzüyle, eski halinden eser kalmamış genç bir siyasi tutuklu kadın. 20 cezaevine eşzamanlı düzenlenen operasyonla yapılan katliamı halka naklen kendi yalanları eşliğinde izletilmişlerdi. İlk kez katliama uğrayanların sesi “Bizi
diri diri yaktılar“ sözcüğüyle bu genç kadının sesinden dünyaya yayıldı.
19 Aralık bir gündür; Bir yıldönümü… Takvimde bir yaprak… Muktedirlerin kan bayramı… 19 Aralık 2000 sistem içi hayatlara dönülmesi ve celladın hayranlıkla takip edilmesi için sallanan sopadır.
Yirmi zindana yirmi bin asker, yirmi bin gaz bombası, yirmi bin dipçik, binlerce mermi çekirdeği, kırk bin postal, onlarca iş makinesi ve ceset torbasıyla girişilen bir seferdir 19 Aralık. “Sahte Oruç Kanlı İftar” manşetiyle şakşaklanan bir dezenformasyondur.
Bütün güler yüzlü liberal maskelerin çıkarılıp keskin dişlerin gösterildiği bir tören alayıdır. “Hayata Dönüş” yaftasıyla piyasaya sürülen bir gözdağıdır. 19 Aralık devlettir. 19 Aralık katliamdır. ”Faşizmin ikiyüzlülüğünü çok iyi yansıtan “Hayata Dönüş” olarak adlandırılan bu saldırı sırasında, değişik cezaevlerinden toplam yirmi dokuz devrimci tutsak, kullanılan fosfor bombaları sonucu yanarak, kurşunlanarak ya da operasyona engel olma düşüncesiyle bedenini tutuşturarak ölümsüzleşti. Yüzlercesi ise yaralandı ve bunların çoğu sakat kaldı.
Görünürde yakılmak istenen devrimci tutsaklardı. Daha arka planında dışardaki sisteme karşı direnme azmini yakmayı hedeflemişlerdi. Kadınlar, gençler, emekçiler, Kürt Halkı ve bütün direnme dinamiklerinin mücadelesini geriye püskürtme misyonunu biçmişlerdi. Görünür gerekçesini ve hedefini cezaevleri ve cezaevlerindeki devrimci tutsaklar oluşturuyordu fakat onların ölümüne direneceğini asla teslim olmayacağını bilmezler mi? Bu belkide en iyi bildikleri şeylerden birisidir. Daha önceki cezaevleri direnişlerinden, katliamlarından onlar devrimci tutsakları iyi tanırlar. Faşizmin F tipi saldırısının asıl amacı, “Dışardaki yaşamın hücreleştirilmesiydi”. Bunu başarabilmek için, ‘devrimci öncülük ve önderlik’ boşluğunu derinleştirmenin yanında, devlet teröründen korku ve teslimiyet eğilimlerini körükleyecek bir ‘şok’ yaratma istemidir.
Katliamın siyasi sorumlusu dönemin başbakanı Ecevit’in, “Cezaevlerinde F tipi düzenine geçemezsek IMF programlarını uygulayamayız” sözü saldırının nedeni ve arkasında yatan amacı daha ne kadar açık itiraf edebilirlerdi ki.
Fakat 19 Aralık ve sonrası, asıl olarak tüm bu Nazilere rahmet okutan vahşete rağmen; sürüklendikleri çamurları daha sonra biriktirip, içilen limonlu suyun çekirdeğinden limon yetiştiren kadın tutsakları anlatır. Gazdan hepsi yerlere serilmiş elli kadar kadın tutsaklardan ilk kendine gelenin Enternasyonal marşını başlatması, her kendine gelenin ona eşlik etmesidir. Ve yüzlerce direniş öyküsünün de adıdır. Bu anlamda 19 Aralık katliam olduğu kadar, en elverişsiz koşullarda dahi direnme ruhunun kuşanılmasını anlatır. Ve ne içerde tek kişilik hücrelerde dahi yaşamları hücrelere hapsedebilmişlerdir, geçici durgunluk ve geri çekilmeler olsa da ne de dışarda “Yaşamları hücreleştirebilmişlerdir“
19 Aralık Cezaevleri Katliamını unutmadık! Unutturmayacağız! 19 Aralık Devrimci Tutsakların direnişi de unutulamaz!

Share
. tarafından

KADIN CİNAYETLERİ İSYANIMIZDIR!

Aralık 30, 2020 de ANASAYFA . tarafından


Genelde tüm dünyada özelde de Türkiye Kuzey Kürdistan’da sistematik hale gelen ve her geçen gün onlarca kadının vahşice katledilmesiyle sonuçlanan kadın katliamları hız kesmeden artarak devam ediyor.
Erkek egemen gerici zihniyetin ve sistemin ürünü olan kadın katliamları sistematik olarak sürerken son olarak Türkiye’de vahşice işlenen üç kadın cinayetiyle bir kez daha sarsıldık. Bin kez daha öldük… Öfkeliyiz, isyandayız… Adları Aylin,Selda, Vesile, Betül, Yasemin…
Maltepe’de Kemal Delbe tarafından önce vahşice boğazı kesilerek sonrada yakılarak katledilen öğretim görevlisi Aylin Sözer, Malatya’da evli olduğu erkek Mehmet Taş tarafından Katledilen Selda Taş, Antep’te oğlu tarafından katledilen Vesile Dönmez, İzmir’de katledilen Betül Tuğluk ve Fransa’nın Strasburg şehrinde bir ormanda öldürülmüş olarak bulunan Yasemin Çetindağ… Mesleki durumu, eğitimi, dili,dini, milliyeti, ülkesi, yaşı ne olursa olsun, gerekçeler aynı; katleden erkek egemen gericilik, katledilen KADIN! Katileri koruyan erkek egemen devlet.

İsyandayız, eylemdeyiz!
İşlenen kadın cinayetleri tüm çıplaklığıyla ve aleni bir şekilde devam ediyorken, faşist devletin, sokakta işlenen kadın cinayetlerine karşı isyana duran kadınlara yönelik saldırısı erkek egemen devlet-erkek işbirliği olarak katileri cesaretlendirmekte, işlenecek yeni cinayetlere yol vermektedir. Erkçi egemen faşist devlet kadını koruyan maddeleriyle bilinen ve kadın mücadelesiyle kazanılan İstanbul sözleşmesini iptal etmeye çalışması kadın düşmanı gerçekliğinin günceldeki en somut ifadesidir.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) olarak tüm kız kardeşlerimizle birlikte kadına yönelik katliamlara ve her türden şiddete karşı kadın isyanını ve sesini alanlarda daha güçlü bir şekilde haykıracağız.
Kadın cinayetleri politiktir.!
Katledilen kadınlar isyanımızdır!

.

Share