Hamburg’da ADKH 10.Kurultay Hazırlık Toplantısı Gerçekleştirildi

HAMBURG(12.06.2017) – 17-18 Haziran tarihinde Köln’de gerçekleştirilecek olan ADKH 10.Kurultayının hazırlık kapsamında, Hamburg örgütlülüğü olarak bugün biraraya gelinerek kurultay hazırlık toplantısı gerçekleştirildi. Belirlenen gündemler doğrultusunda ele alınan toplantıda esas olarak kurultayın siyasal taslağı tartışıldı.“Ekim Devriminin 100.Yılında Kadın Mücadelesinin Özgünlüğü ve Zorunluluğu,Ya Sosyalizm Ya Barbarlık” şiarıyla örgütlenen kurultayın sunumu okunarak, değerlendirmeler ve öneriler yapıldı. ADKH üyeleri tarafından yapılan değerlendirmeler, merkezi örgütlenmeyi kapsadığı gibi aynı zamanda bölge örgütlenmesinin ve bir yıllık faaliyetinin de muhasebe edilerek nasıl daha ileriye taşınacağı yönünde oldu.

Share

17-18 Haziran’da ADKH 10. Kurultayımızda Buluşalım

ADKH (01.06.2017)-  “EKİM DEVRİMİNİN 100.YILINDA KADIN MÜCADELESİNİN ÖZGÜNLÜĞÜ VE ZORUNLULUĞU, YA SOSYALİZM YA BARBARLIK”  şiarıyla gerçekleştireceğimiz  10.Kurultayımızda birleşelim, mücadele edelim.

10 yıl önce “Baskının ve zulmün olduğu her yerde isyan da vardır ve meşrudur” sözleriyle yola çıkan ADKH;  “Gökkubenin yarısı olan kadınlar dünyayı istiyor” perspektifi ile, kadın mücadelesini ilerleterek  günümüze geldi.

Sosyalizm ve kadın mücadelesinin ışığında ; 10.yılımızda,kadın mücadelesinin dünü,bugünü ve yarınını tartışmak istediğimiz bu kurultayımızda, sınıf bilinçli cins mücadelesiyle örgütlenerek özgürleşme anlayışını sizlerle buluşturmak istiyoruz.

Emperyalist-Kapitalist sömürü ağının tüm coğrafyalardaki yıkım ve zulüm politikalarının devam ettiği günümüzde, karanlığa ve geriye karşı aydınlığı ve ileriyi temsil eden sosyalizme sarılmak, tüm ezilen sınıf-ulus-inanç ve cinsler için daha da önemli hale gelmiştir. Sınıfsız-sınırsız topluma gidecek olan yolumuzun ilk durağı olan sosyalizmi, yüz elli yıllık tarihinden dersler çıkararak bilince çıkarmak ve o bayrağı daha yukarılara çıkarmak, biz ezilen kadınların kurtuluşu için bir elzemdir. Kadınlar olarak ; Paris Komünarlarından Ekim Devrimine ve günümüze kadar olan sosyalist deneyimler- sosyalizm ve kadın gibi konuları tartışıp daha da ileriye yükseltmek zorundayız.

ADKH kurucu yoldaşlarımızdan Berna Saygılı şahsında 17’lerin dağ patikalarına bıraktıkları o yalın ve bilge duruşlardan öğrenerek devam ettiriyoruz kadın mücadelemizi. 17 Haziran vesilesi ile daha da anlam bulan kurultayımız, tam da bu karanlık süreçte 17’lerin tükenmeyen kavga ısrarlarına sarılma zorunluluğundandır. Rosa’dan günümüze tarihi yazanlar, sözünü eyleme aktaran kadınlar oldular hep.

Haziran ayı vesilesi ile ;  Türkiye-K.Kürdistan 1971 devrimci çıkışına zemin hazırlayan, egemenlere karşı direnişe sarılan işçi sınıfının 1970 Haziran işçi mücadelesini bir kez daha selamlıyoruz. Ve onlarca yıl sonra 2013 te yine haziran ayında, mavi düşleri uğruna sokakları kuşatan, barikatlarda umudun ateşini tutuşturan, bir kez daha “Başka bir dünya mümkün” diyen Gezi Ayaklanmasını da anımsayarak, Gezi’nin ruhunu, Sur ve Cizre’nin kararlılığını tüm Ortadoğu coğrafyasına taşıyan kızıl fularlı güzel gülüşlü yoldaşımız Ayşe Deniz Karacagil’in bıraktğı yerden devam ediyoruz.

Kadın mücadelesinin mütevazi ve kararlı bir ayağı olan ADKH’yı daha da büyütmek, Avrupa başta olmak üzere tüm coğrafyalardaki kadın mücadelesini yükseltmek için, 17-18 Haziran 2017’de Almanya Köln’de yapacağımız 10.Kurultayımıza tüm yoldaş ve dostlarımızı davet ediyoruz.

Yaşasın Kadınların Birleşik Mücadelesi!
Rosa’dan Berna’ya , Berna’dan Deniz’e Sürüyor Bu Kavga!

                                                                                 AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

                                                                                                              1 Haziran 2017

 

 

Share

ADKH İsviçre Örgütlülüğü, Eğitim Kampıyla Kurultay Hazırlık Toplantısını Gerçekleştirdi

İSVİÇRE (30.05.2017)-  26-28 Mayıs tarihleri arasında 3 günlük düşünülmüş planlama çercevesinde, İsviçre Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin çoğunluğunun sağlandığı  İsviçre  Avrupa Demokratik Kadın Hareketi  kurultay hazırlık toplantısı ve eğitim çalışması Alplerde  gerçekleştirildi. Eğitim çalışması bir açılış konuşması ile başlatıldı. Açılış konuşması, içinden geçilen süreci ve planlanmış merkezi kurultayın örgütlenmesi anlayışıyla bölgelerde  kurultay hazırlık toplantılarının  ele alındığı meselelerine vurgu yapıldı. Birinci gün göçmenlik konusu üzerine görsel materyaller eşliğinde sunum gerçekleştirilerek konu özgülünde sohbet edildi.

Etkinliğin ikinci günü ise ADKH merkezi kurultayına hazırlık şeklinde ele alınarak şu gündemler konuşuldu;

– Siyasal Taslak tartışması

  1. Sosyalizmde Kadın
  2. ADKH nın 10 yılında Perspektifimiz ne olmalı
  3. Kurultayda ADKH nin her üyesi neden Delegedir

-Faaliyet Raporu, Mali Rapor

-Komisyonun görevi ve önerilenler

-Merkezi Kurultayımızın planlaması

 

Siyasi taslak ile ilgili merıezi Konsey tarafından hazırlanmış çerçevede bir sunum yapılarak  üyeleri ile tartışılmak üzere ele alındı. Üyeler bu taslağa yönelik fikirlerini sundular, genel sunum ve taslak esas olarak olumlu görüldü. Kadının ezilmişliği, cinsler arası eşitsizlik, sınıflar toplumuna geçişin ilk durağıdır. Dolayısıyla sınıfsız topluma geçis ve insanlığın gerçek anlamda özgürleşmesi mücadelesinde, cinsiyetciliğe karşı mücadele temel önemdedir. Bu anlamda kadınların kurtuluşun sınıfsız toplum mücadelesinin önemli bir öznesidir, bu perspektifle özgün kadın örgütlenmelerinin her açıdan  sosyalizim ve sınıfsız toplum mücadelesinin bir mevzisi olarak ele alınmasına işaret eden ve demokratik kadın hareketimizin on yıllık sğrecinide neleri hedeflediği ?olumlulukları ve eksiklikleriyle  tartışıldı. Bu doğrultuda hazırlanmış perspektif ve sunum kurultaya katılan kadınlarımızın bilinçlerinde teşvik edici rol oynadı.

Avrupa Demokratik kadın Hareketinin on yıllık kuruluş serüveninin genel bir muhasebesi ve derslerinin de ele alındığı kurultayımızda çıkış temelimiz, tarihi bir önemde görüldü ve bugüne kadarki gidişatın birikimlerinin ideolojik, siyasi ve örgütsel pratik birikimlerini tecrübelerimizden öğrenerek daha ileriye taşınmasına dikkat çekildi, ve isviçre ülke kurultayımızın bu konuda çok önemli bir dinamik olarak sahnedeki rolüne ve bunun diğer yoldaşlara taşınması meselesi üzerinde duruldu.

Çalışmamız başarılıydı, hem canlı bir siyasal tartışma hem gelecek açısından daha iyi bir planlama hem bu planlamayı uygulamada daha cürettkar bir örgütlenme şevki ve hemde genel ideojik, siyasi ve sosyal paylaşım ve dayanışma kültürünü teşvik etti. Alplerin bizler açısından imgesel düşsel derin ütopik ve ama gelecek açısından gerçek olan unutulmaz teması vardır. Barbara Anna Kistler bu coğrafyada evrensel bir kavganın bayrağı olarak Munzurlarda yükselmişti. Mücadele içinde sembol isimlerden biri olan Barbara Anna Kistler politik kadın bilincimizde daha da anlamlı bir yerde durmakta. Etkinlik kapsamında kolektif doğa yürüyüşü de gerçekleştirildi.

 

Share

ADKH ve ADHK’dan Nuriye ve Semih’le dayanışma için açlık grevi!

Almanya’nın Hamburg kentinde ADHK ve ADKH tarafından tutuklanan akademisyenlerin serbest bırakılması başta olmak üzere OHAL ve KHK’ların kaldırılması için iki günlük açlık grevi başlatıldı

HAMBURG (26.05.2017) – Ankara’da Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanması başta olmak üzere, OHAL ve KHK’ların kaldırılması talepleri ile Almanya’nın Hamburg kentinde Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu(ADHK) ve Avrupa Demokratik Kadin Hareketi(ADKH) iki günlük açlık grevi başlattı. Açlık grevi saat 15.00’te yapılan basın açıklamasıyla devam ettirildi. Daha sonra ATIF temsilcisi de söz olarak bir konuşma gerçekleştirdi. Etkinlik yapılan müzik dinletileri, Şiir ve yapılan sohbetlerle canlı bir şekilde devam ettirildi. ATİF“in destek verdiği ve birçok kurum ve insanin ziyaret ettiği açlık grevi canlı bir atmosferde devam etmektedir. Açlık grevi eylemine dair ADHK ve ADKH tarafından okunan basın açıklaması şu şekilde;

‘’ Mayıs ayı içerisinde yitirdiklerimiz şahsında  insanca bir yaşam için sokak ve hendek başlarında, barikatlarda ve dağ doruklarında ölümü küçülterek yenenleri anarak sizleri selamlıyoruz.

Emperyalist-kapitalist egemenlik sistemi uyguladığı sınırsız ve dizginsiz sömürü politikalarını yoğunlaştırarak saldırılarını tırmandırmaktadır. Bu emperyalist saldırganlık genelde tüm dünyada olmakla birlikte, özellikle Ortadoğu’yu adeta kan gölüne çevirmiş durumdadır. Ortadoğu’daki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürebilmek için İŞİD gericiliği tarafından burayı kan gölüne çevirenler birçok insanı göç yoluna sürüklemiş yerlerinden yurtlarından etmiştir.

Köklerimiz olan Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yaşanan saldırılar da bu emperyal politikalardan bağımsız değildir. Katliamcı ve soykırımcı geleneğini Osmanlı’dan devralan ırkçı, tekçi faşist TC devleti, bugün en basit ve en ufak demokratik hakları bile askıya alıp başta Kürt Ulusu olmak üzere tüm toplumsal güçlere ve dinamiklere karşı topyekün bir saldırıya geçmiş durumda. Deyim yerindeyse kendinden olmayan ve kendisine karşı olan tüm kesimlere yönelik bir sürek avı başlatmıştır. Özellikle 7 Haziran seçimleri süreciyle başlatılan ve 15 Temmuz sözde darbe girişimi sonrası fütursuzca arttırılan saldırılar, uygulamaya koydukları OHAL ve KHK’larla birlikte başta Kürtler olmak üzere devrimci, sosyalist ve ilericilere saldırıların artması, insanların sokak ortasında katledilmesi, Alevi mahallelere saldırılması, eğitim emekçilerinin görevlerinden alınması, devrimci tutsaklara uygulanan baskı, aydın yazar gazetecilerin tutuklanması, halk tarafından seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması ve yerlerine kayyumların atanması, yine halk tarafından seçilen milletvekillerinin tutuklanması, demokratik dernek ve kurumların kapatılması ülkemizde var olan faşizmin geldiği boyutu göstermektedir. Son olarak tek adam diktasının hayata geçirilmesi için anayasanın 18 maddesinin değiştirilerek kurulduğu günden günümüze devam eden saldırı, katliam ve ölümleri yani özcesi var olan açık faşizmi meşrulaştırılarak yollarına devam etmekteler.

Bu haksız ve hukuksuzluğa karşı ülkenin çeşitli yerlerinde protestolar ve eylemler büyüyerek devam etmekte. Akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın  haklarını geri kazanmak için başlattıkları 120 gün boyunca Ankara’nın Yüksel Caddesinde İnsan Hakları Anıtı önünde onlarca gözaltı ve işkencelere rağmen sessiz oturma eylemleri de bunlardan biri. Daha sonra işlerini geri istedikleri için mücadele yöntemlerini değiştirerek bedenlerini süresiz açlık grevine yatırdılar. Açlık grevlerinin 75.gününde sözde grevin ölüm orucuna dönüştürülmesi, tekel ve gezi eylemleri gibi yaygınlaşmasını önlemek için gözaltına alınarak tutuklandılar. Şüphesiz korkuları yersiz değil, dayanışma eylemleri  ülkenin ve dünyanın her yerinde dalga dalga yayılarak büyümektedir. Son olarak ülkenin birçok yerinde Kaypakkaya anmaları öncesi ev baskınları yapılarak ve yapılan eylemliliklere saldırılarak   birçok yoldaşımız ve dostumuz işkence yapılarak gözaltına alınmıştır.

Ama nafile bundan önce bu saldırılara karşı nasıl direnip mücadele ettiysek bugün de yaşanan baskı, zulüm ve ölümlere karşı direnerek ve mücadele ederek  insanca bir yaşam için mücadeleyi yükselteceğiz.  Bunun bilinciyle bulunduğumuz her alanda yaşanan bu baskı, zulüm ve ölümlere karşı mücadele alanlarında olacak ve  bu köhne düzen yıkılana kadar mücadele edeceğiz. Bu bilinçle hakları  ve gelecekleri  için direnen başta eğitim emekçileri olmak üzere  tüm ezilen halkların haklı ve meşru direnişlerini  selamlıyoruz’’ İfadelerine yer verildi.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça onurumuzdur!

Devrimci tutsaklar onurumuzdur!

Yaşasın devrimci dayanışma!

Devrim mücadelesinde düşene dövüşene bin selam!

Share

Avrupa’da işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı alanlarda selamladı

AVRUPA (02-05-2017) Enternasyonal proleteryanın birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da, kapitalist sömürüye, emperyalist barbarlığa, hak gasplarına, cins ve ulus baskısına ve doğa katliamlarına karşı kitlesel ve coşkulu bir atmosferde kutlandı

Fransa, Mulhouse

Enternasyonal proleteryanın birlik, dayanışma ve kavga günü1 Mayıs Fransa’nın Mulhouse şehrinde 1.500 kişinin katılımıyla coşkuyla kutlandı.

Saat 10.00’da şehir merkezinde place de la bourse’ta da bir araya gelen kalabalık, kortejler oluşturarak kutlamaların yapılacağı alana doğru yürümeye başladı.  Yürüyüşe Fransa’daki sendika ve örgütlerinden CGT, NPA, ANTIFASCISTE, CFDT, LO’nun yanı sıra Türkiye/Kuzey Kürdistanlı örgüt ve partilerden ADHK, SYM, ADKH, ATIK, PARTIZAN, PKK, MLKP, HDK-A, DIDIF, AKM (Alevi Kültür Merkezi) ve Halk Cephesi de katıldı.

MKP ve Partizan Halk Güçlerinin flamalarının da bulunduğu yürüyüş esnasında sık sık “Yaşasın 1 Mayıs”, “Biji Yek Gulan”, 1 Mayıs Kızıldır Kızıl Kalacak”, “Yaşasın Partimiz Maoist Komünist Partisi”, “Önderimiz İbrahim, İbrahim Kaypakkaya”, “Yaşasın Kadın Mücadelemiz”, “Jin Jiyan Azadi”, “Kürdistan Faşizme mezar olacak”,”Yaşasın devrimci dayanışma” sloganlarının yanı sıra fransızca sloganlar atıldı. 1 Mayıs alanına gelindiğinde program saygı duruşuyla başladı. Örgütler sırayla 1 Mayıs’ın anlamı ve önemi üzerine konuşmalar yaptı.

Alanda ADHK adına yapılan konuşmada, konuşmasına uluslararası işçi sınıfının, kapitalizmin ücretli kölelik düzenine, bunu tanzim eden vahşi yasalarına karşı, her ülkenin özgünlüğünden doğan mücadeleler içinde girmekte olduğunu, enternasyonal proletaryanın tarihte yarattığı şanlı kavga günlerinin, yeni koşulların belirlediği yeni deneyimlerle güncellenmekte olduğunu vurgulayarak başlayan konuşmacı, “Geçtiğimiz aylarda en son Fransa’da çalışma bakanının adıyla anılan “El Khomri” yasalarına karşı, işçi sınıfı ve yoldaşlarının sokakları tutuşturan öfkesi en taze örnek olarak hafızamızdaki yerini koruyor. Kapitalizm, yarattığı sömürü düzeninde hiçbir toplumsal sorunu çözebilecek yetenekte olmadığını, her günün yeni pratik sonuçları üzerinden göstermekte, emperyalist talan ve saldırganlıkla ötelemeye çalışmakta ancak başarılı olamamaktadır.”, “Bu temel gerçekleri 1 Mayıs’ın emperyalizmi yargılayan kahraman duruşu ve cesaretiyle bir kez daha hatırlatıp, dünya gericiliğine karşı her alanda direnen halkları yoldaşça duygularımızla selamlıyor, Mutlaka Kazanacağız diyoruz.” vurgusuyla konuşmasını bitirdi. Miting folklor gösterisi, çekilen halaylar ve atılan sloganların ardından  sonlandırıldı.

Avusturya, İnnsbruck

Uluslararası ișçi  sınıfı ve emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, Avusturya’nın İnnsbruck kentinde tüm demokratik kitle örgütlerinin, Avusturyalı kurumların ve alevi derneklerinin ortak katılımıyla coşkulu bir biçimde kutlandı.
Avusturya Demokratik Haklar Federasyonu bu yıl “Yaşasın 1 Mayıs, Biji yek gulan, ES LEBE DER ERSTE MAİ” yazılı pankartlar ile günün önemine ilişkin pankart ve flamalarla kortejdeki yerini aldı. Yürüyüș öncesi ADHK’nın 1 Mayıs’a ilişkin çıkarmıș olduğu Almanca-Türkçe bildiriler  yaygın bir sekilde d yüğıtıdı. Yürüyüşün başladığı yer olan Landhausplatz’da toplanan kitle Almanca Türkçe sloganlarla yürüyüşe geçti. Bu yıl 1Mayıs komitesinin önerisiyle kortej olușturulmadan ortak bir șekilde gerçekleşen yürüşte ADHF taraftarları coşkulu sloganlarla yürüyüşte yerini aldı. “Hoch die internationale solidarität”, Faşizme karşı omuz omuza, yaşasın devrimci dayanışma”şeklinde sloganlarla şehrin ișlek caddelerinden geçilerek tekrar aynı yere gelindi. Burada yeșiller milletvekili Berivan Aslan bir konușma gerçekleștirdi. Sendika ve kurumlar adına yapılan konuşmalarda, emperyalistlerin  mülteci politikarı, ekonomik kriz, emperyalist işgal ve savaşlarla ilgili egemenlerin politikaları teşhir edildi.

İsviçre, Zürich

Zürich’de 1 Mayıs komitesinin çağrısıyla yapılan yürüyüşe, sol, sosyalist sendika ve partiler ile MKP, PKK, MLKP, TKPML, PARTİZAN, YDG, YDK, ADHK, İDHF, ADKH, AUFBAU-SYKP gibi kurumlar katıldı.

Yürüyüşte emperyalist savaşların kitleleri yüz yüze bıraktığı sonuçları, göç yollarındaki ölümler ve kadına yönelik şiddetin teşhirine dönük dövizler taşıyarak bu yönde açıklamalar yapan İDHF tarafından, ADHK’nın çıkartmış olduğu değişik dillere çevrilen bildirisi dağıtıldı.

Yoğun yağmura rağmen katılımın yüksek olduğu gözlemlenen yürüyüşte sık sık “1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak”, “Katil Erdoğan”, “Kürdistan faşizme mezar olacak”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Direne direne kazanacağız” sloganları atıldı. Yürüyüş sonrası toplanma alanında, sol, sosyalist, demokratik kurumların konuşmalarının yanı sıra, şehit düşen 4 BÖG savaşçısı için bir de anma gerçekleştirildi.

Toplanma alanında her yıl olduğu gibi gerçekleştirilen politik çalışmalar kapsamında, bu yıl Türkiye’den davet edilen gazeteci Fehim Taştekin ve HDP milletvekili Mithat Sancar, ülkedeki  referandum süreci, Ortadoğu ve Kürtlerin durumu hakkında bilgi ve değerlendirmelerde bulundular.

Almanya, Hamburg

Hamburg’da ADHK-Hamburg örgütlülüğünün de içerisinde yer aldığı Anti- emperyalist Blok saat 11:00’de Rodingsmarkt’ta bir araya gelerek Fischmarkt’a doğru bir yürüyüş gerçekleştirdi. Üç dilde yaşasın 1 Mayıs pankartının açıldığı yürüyüşte geçmiş yıllara nazaran katılımın yüksek olduğu gözlendi. Genel katılımın yüksek olduğu yürüyüşte Türkiye-Kuzey Kürdistanlı kitlelerin katılımı ve 1 Mayıs coşkusu hakimdi.

Kurumlar adına konuşma ve açıklamaların yapıldığı eylemde ADHK temsilcisi tarafından ADHK’nın yayınladığı açıklama okundu. Yürüyüş alanında ADHK’nın 1 Mayıs ile ilgili Almanca ve Türkçe bildirileri dağıtıldı. Etkinlik çekilen halaylar ve atılan sloganlarla coşkulu bir şekilde sonlandırıldı.

Wuppertal

Enternasyonal proletaryanın birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs bu yıl Wuppertal’da yapılan yürüyüş ve mitingle karşılandı. Saat 11:00’de Unterbarmen garından başlayıp şehir merkezindeki  miting alanı olan Laurentiusplatz’a kadar devam yürüyüşe, DGB, Ver-di, MLPD, Courage, Die Linke, ADHK, ATİK, Bir-Kar, DİDF gibi işçi ve emekçi sendikaları ile devrimci-demokrat birçok kurum katıldı.

Bu yılki 1 mayıs gündeminde, özel olarak emek alanındaki sömürünün günceldeki durumu, gün geçtikçe artış gösteren taşeronlaştırma ile ekonomik krizin işçi ve emekçilerin yaşamlarında artan etkileri, ırkçılık ve yaklaşan eyalet seçimleri olurken, genel olarak ise emperyalist-kapitalist sömürü ve savaşlar ile Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki faşist diktatörlüğün katliam ve baskıları gibi konular vardı.

Gerçekleştirilen yürüyüş boyunca bu gündemler ekseninde yapılan konuşmalar ve atılan sloganlarda, işçi sınıfı ile toplumun diğer bütün ezilen kesimlerinin sistem eksenli yaşadığı bütün sorunlar konusunda kazanımlar elde edilebilmesi için birleşik mücadeleyi yükseltmelerinin gerekli olduğu yönünde çağrılar yapıldı.  Yürüyüş ve miting alanında ADHK’nın 1 Mayıs ile ilgili Almanca ve Türkçe bildirileri dağıtıldı.

Yürüyüş, Laurentiusplatz’ta yapılan mitingde sendika, politik kurum ve parti temsilcileri tarafından gerçekleştirilen konuşmaların ardından sonlandırıldı.

Stuttgart

Stuttgart’ta 1 Mayıs yağmura rağmen kitlesel ve coşkulu bir şekilde kutlandı. ADHK kitlesi ve bileşenlerinin de hazır bulunduğu demokratik kurum ve partilerin kitlesinin de içinde olduğu kitle sabahın erken saatlerinde yürüyüş başlangıç noktasında toplandı. Saat 10’da başlayan yürüyüş sloganlar eşliğinde şehir merkezine kadar devam etti. Daha sonra Demokratik Güç Birliği-Stuttgart tarafından alternatif bir Mayıs kutlaması gerçekleştirildi.

Köln

Köln de 10 binlerin katılımıyla 1 mayıs coşkulu bir şekilde kutlandı. Yağmurun aralıksız yağması mitinği ve yürüyüşü etkilesede 10 binlerce kitle miting alanını doldurdu. Kurumumuz ADHK ve ADHF/ Köln, SYM, ADKH Filama ve bayraklarıyla sol sosyalist kurumumların oluşturmuş olduğu alternatif 1 Mayıs kordejinde yerini aldı. Miting alanında yapılan konuşmalarla 1 Mayıs köln kutlaması son buldu.

Duisburg

Enternasyonal proletaryanın birlik, mücadele ve dayanışma günü Duisburg’da kitlesel katılım ile kutlandı. ADHK, ADKH, ve SYM bayarak ve pankratlarıyla yürüyüşte yerini aldı. Yürüyüşte, ATİK, AveG-Kon, Naw-Dem, MLPD, Haziran, vb. siyasi parti ve kitle örgütleri katılım sağladı. Yürüyüş boyunca Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz, 1 Mayıs Kızıldır Kızıl Kalacak, Yaşasın Enternasyonal Dayanışma sloganları atılarak miting alanıda 1 Mayıs kutlaması sonuçlandı.

Londra

Enternasyonal proleteryanın Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü Londra’da kitlesel olarak kutlandı. Tarihi Marks kütüphanesinin bulunduğu Ferington bölgesinde başlayan yürüyüş, Trafalgar meydanına kadar sürdü.

Britanya sol guruplarının, sendikaların ve özellikle Türkiye-Kuzey Kürdistanlıların yyer aldığı yürüyüş oldukça renkli, müzikli ve yoğun sloganlar altında yapıldı. Maoist komünistlerin kendi bağımsız pangatlarıyla yer aldıkları 1 Mayıs yürüyüşü, ” işçiler ve ezilen dünya halkları emperyalizme, faşizme, gerici savaşlara karşı birleş ve savaş” Üç ayrı dilde “yaşasın 1 Mayıs” sloganlarının yanı sıra parti sloganlarını da haykırdılar.

Frankfurt

İşçi sınıfının uluslar arası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs  Frankfurt’ta coşkulu geçti. Sendikalar  ve çeşitli kitle örgütlerinin çağrısıyla  Frankfurt Güntersburgpark  toplanma alanında bir araya gelen çeşitli Miletlere mensup işçiler,emekçiler,devrimciler buradan 9.30’da yürüyüşe geçti. ADHK ve bileşen örgütleri, ADKK, SYM ‘  Almanca ‘’Başka Bir Dünya Mümkündür’ pankartı arkasında kortejini oluşturarak  yürüdüğü yürüyüş boyunca  1 Mayıs’a vurgu yapan ve emperyalist –  kapitalist sistemi teşhir eden sloganlar atıldı,konuşmalar yapıldı. Havanın  yağmurlu olmasına rağmen katılımın önceki  yıllara göre  daha fazla olduğu gözlenen  1 Mayıs  yürüyüşü  tarihi Römer meydanında miting biçiminde devam etti.  Mitingden sonra  İnternationlales Zentrum’un  organize ettiği   alternatif enternasyonal 1 mayıs  sokak  şenliği için derneğin önüne geçildi.  Burada Gece saat 10.30 kadar  devam eden  etkinlik boyunca ,1 mayısın devrimci özüne uygun konuşmaların yanı sıra, kentsel dönüşüm ve artan ev kiralarına ilişkinde  konuşmalar yapıldı. Yine  Meksika, Brezilya ve Türkiye  üzerine workshoplar yapıldı.  Türkiye’de yapılan referandum üzerine workshop  ilgiyle ve yoğun tartışmalı geçti. Etkinlik gün boyu süren yağmura rağmen  ilgiyle  10.30 kadar devam etti.

Share

ASIL ‘HAYIR’I SOKAKLAR HAYKIRACAK

16 Nisan Referandumuna dair söylenecek çok şey var elbette. OHAL ortamında yapılan seçim, Hayır kampanyası yürütecek olanların seçim öncesinde tutuklanarak engellenmeleri, medyası-yargısı-kolluk kuvvetleri ile yürütülen “evet” çalışmaları, çalınan oylar ve mühürsüz “evet” oyları geçerli sayan YSK gibi…

Bizlere düşen, tüm bu olanlara şaşırmak  mı acaba? Ermeni soykırımı, kürt-kızılbaş-rum-süryani vb. katliamları yapan, burjuvazisini dahi katlettiği ulusların mal varlığını çalarak oluşturan bir devlet. Emeğimizi çalan, ana dilimizi çalan, çocukların ve kadınların yaşamlarını çalan bir sistemin oy çalacağına mı şaşırmalıyız!

Tüm imkânları, tüm devlet gücünü ve kurumlarını denetim altına alan AKP ve temsil ettiği burjuvazi, var olan faşizmi daha da kurumsallaştırmak için gittiği referandumda tüm hileleri kullanarak, kendine yarayacak bir sonucu çıkardı. Kendi yaşamlarını ve kısmi de olsa demokratik haklarını tehlikede gören, hayır oyunu kullanan milyonlarca insanın itirazına rağmen, YSK eliyle açıkça hilesini yaptı. Mühürsüz “evet” oylarının çoğunluğunu  şehirlerini yaktığı-yıktığı, ölülerini buzdolaplarında saklamak zorunda bıraktığı Kürdistan coğrafyasından göstererek hile yapması ise tarihin bir ironisi olarak karşımızda duruyor.
Yaşanılan bu hileli sürecin karşısında CHP vb. gibi burjuvazinin temsilcileri değil, sokağa çıkan halkların itirazlarıdır, yarına dair bizlere umut veren.       

ADKH olarak; emeğe, kadına, çocuğa, doğaya, ezilen ulus ve inançlara düşman olan bu sistemi ve onun hileli seçimini kabul etmediğimizi ilan ediyor, bu sisteme yapılacak en anlamlı itirazın sokakları zapt etme olacağını beyan ediyoruz.

Her şeyi çalan kapitalizm ve faşizm, mücadelemizi ve umudumuzu asla çalamaz!
Başta kadınlar olmak üzere, tüm ezilenlerin meşru mücadelelerini yükseltme vakti gelmiştir!

-Yaşasın Sokakları Örgütleyen Direniş!
-Hayır Bitmedi, Kapitalizme ve Faşizme Karşı HAYIR!

 

                                                            ADKH
Nisan 2017

Share

YENİ BİR KATLİAM DAHA! BARIŞ KEREM VE OĞUZHAN ERKUL KATLEDİLDİLER!

Özel infaz timlerinin tasarlanmış planlı pusudaki polisleri Gazi mahallesi Kent Ormanı civarında 14 Nisan 2017 gece saatlerinde bir aracı durdurup, içindekileri gözlemledikten sonra taradılar. Araçtaki gençlere yağdırılan kurşunlar sonrası 2 genç canımız katledildi. Diğerleri yaralandı. Katledilen gençler, Barış Kerem ve Oğuzhan Erkul’un bilinçli hedef seçildikleri açıktır. Zira araç önceden durdurulmuş, camları açılarak içerdekiler ve durumları teşhis edilmiştir. Pusu önceden kurulmuş, araç adeta beklenmiştir. Tepeden tırnağa teçhizatlı, yargısız infaz timlerinin aracı durdurma önlemleri-tasarımları- uygulamaları olmadı. Araç, içindekilerle kurşun yağmuruna tutuldu. Gazi’liydiler, Solcuydular, Aleviydiler. Katledilmeleri için bu egemenler açısından yeterli sebepti!.. Aileleri de biliniyordu. Bu, öldürülmeleri için yeterliydi..İcra edilen infaz; direnişi ve devrimci ayaklanmaları ile bilinen Gazi Halkına, Ezilen Kürt Ulusu ve inanç gruplarına, tüm emekçilere gözdağı-sindirme-hedef oldukları ve izlendikleri, boyun eğmezlerse katledilecekleri mesajıydı. İslami Faşizm’in ordu-polis-mafya -Osmanlı Ocakları gibi resmi ve paramiliter güçlerinin tehdit-şantaj ve katliamları, stratejik haksız savaş seferberliklerinin, özel savaş rejimlerinin birer halkalarıdır. Olağanüstü (OHAL) ile tahkim edilmiş açık faşist diktatörlük için gençlerimizin katlinde olduğu gibi her şey “meşru”dur, “yasal” dır.

Binlerce katledilen Sur-Cizre-Nusaybin-Yüksekova ezilenleri, bodrumlara kapatılan cansız çocuk bedenleri, Belden yukarı yarı çıplak -silahsız özgürlük haykırışındaki Diyarbakır Nevroz’unda katledilen Kemal Kurkut’ lar, Bakkala ekmek almaya giderken kuşatılıp başından vurularak öldürülen Berkin Elvan’larımız Türk egemen sınıflar devletinin katliamcı-soykırımcı tarihsel karekteristik yapısal özelliklerinin yeni bir tescilidir. Barış Kerem, Oğuzhan Erkul gençlerimizin katledilmeleri de öyle!..

Aslı’ya aşk misali Kerem’ce halk sevgimiz ve bağlılığımızı öldüremeyeceksiniz. Yine Gazi semalarında olacağız. Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın Bahar çicekleri olarak halklarımızı selamlayacağız. Pet şişeli sularımızla Newroz’larda özgürlük halayına duracağız. Elvanca gülüşlerimizi solduramayacaksınız. Bodrumlarda can ve tenlerimizi yaksanızda, suçüstü yakalanmış durumdasınız.

Sultangazi Emniyet Müdürü, katlettikleri gençlerimizin ailelerini baskı altına almakta, ” örgüt avukatları” diye avukat yasakları koymakta, basınla görüşmemelerini, röportaj vermemelerini “emret”mektedir. Suçunuz açıktır. Suçlu devlettir. Hesap verecektir. Gazi, Madımak, Okmeydanı gibi onlarca planlı katliam icraatıyla bilinen, Yavuz’cu ittihatçı ecdatların yeni Osmanlıları, döktüğünüz kanda boğulacaksınız!

 

-Barış Kerem, Oğuzhan Erkul ölümsüzdür!
-Kahrolsun Faşist Diktatörlük!

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
Nisan 2017

Share

TUTSAKLARIN DIŞARIDAKİ SESİ OLALIM, BİJİ BERXWEDANA ZİNDANE!

Hak ihlalleri, keyfi uygulamalar, tecrit ve işkencenin tescilli adreslerinden Türkiye-Kuzey Kürdistan hapishanelerinde 15 Şubat tarihinden bu yana belirli taleplerle başlatılan açlık grevleri, geldiğimiz şu günlerde ölüm sınırına dayanmış bulunmaktadır. İlk olarak Şakran Hapishanesi’nde başlatılan grevlerini, toplamda 29 hapishane ve 278 siyasi tutsağın iradesinde yayılarak süresiz-dönüşümsüz eylemleri ile 63. Gününü karşılıyoruz.
Özellikle OHAL sonrası süreçle beraber tutsaklar nezdinde en ufak hakkın dahi yasaklarla karşılık bulduğu, görüş haklarının ihlalinden işkenceye, hücre-sürgün cezalarından tacize kadar azgınca artan devlet terörü, “dışarıda”ki zulüm politikalarına eş güdümlü olarak “içeride” de tutsaklara yönelik uygulanmaktadır. Direnişleriyle dışarıda yaşanan gelişmeleri de protesto eden tutsakların talepleri ise İHD (İnsan Hakları Derneği)nin sunmuş olduğu rapora göre şöyle;

– Sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan kentlerdeki yıkımın son bulması
– Cezaevlerindeki insani koşulların iyileştirilmesi ve keyfi uygulamaların son bulması.
– Düşünceleri ve siyasi çalışmaları nedeniyle aralıksız olarak sürdürülen gözaltı ve tutuklamaların sona erdirilmesi, halka yönelik askeri ve siyasi baskının son bulması.
– Mevzuata aykırı olarak sürdürülen Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin bir an önce sona erdirilmesi ailesi ve avukatları ile görüşlerin başlatılması.

Açlık grevindeki tutsakların dönem dönem sürgüne maruz kalması, ölüm sınırına gelmiş olanların boğazlarından gelen kanlar, verilmesi yasaklanan B1 Vitaminleri de düşünüldüğünde hapishane yönetimleri şahsında devletin tutsakların taleplerini karşılamak şöyle dursun; ölümlere kapı aralayacak saldırılarını yoğunlaştırmaktadır. Bir yandan genel saldırılar arttırılırken Kadın tutsakların kaldığı hapishanelerde ise bu durum daha da katmerleşmektedir. „İnce“ „derin“ arama adı altında çıplak arama dayatmaları,özel yaşam alanlarına ait yerlere zorla kamera konuması, ring aracında tacizler bu uygulamalara örnek olarak gösterilebilir.

Gelişmeler bağlamında birkez daha vurgulamak isteriz ki tarihin hemen her döneminde ezenlerin ezilenlere karşı en önemli baskı aracı olagelmiş hapishaneler,uygulanan zulümlere paralel direnişi de beraberinde getirmiştir. Zira İsrail hapishanelerinde tutsak olan Filistin’li bin 500 politik mahkum uygulanan hapishane koşullarını protesto etmek amacıyla bugün(18.04.2017) açlık grevine başlamışlardır. Yine KHK lar ile birlikte işinden atılan 140 bin kamu emekçisinden Nuriye Gülmen ve Semih Özakça Ankara’nın kalbinde aylar süren direnişlerini bir ayı aşkındır açlık grevine evriltmiş durumdalar. Bu anlamıyla gücünü haklı mücadelesinden alan direnişleri sahipleniyor, bulunduğumuz her alanda „HAYIR bitmedi, mücadeleye devam“ şiarını yükseltiyoruz.

Bütün bu uygulamalar şahsında bizler Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak hapishanelerde devrimci-demokrat-yurtsever tutsaklara yönelik bilinçli bir siyasetin ürünü olarak uygulanan tecrit,işkence,sürgün ve hak ihlallerine karşı “içerideki“ tutsaklarımızın „dışarıdaki“ sesleri olduğumuzu bir kez daha ilan ediyor başta avrupa’da yaşayan üyelerimiz olmak üzere tüm devrimci-demokrat kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz. Açlık grevlerine ses vermek,sahiplenmek amacıyla dünyanın dört bir yanında gösterilen dayanışmayı yükseltmek hepimizin görevidir.

İçerde Dışarda Hücreleri Parçala!
Hayır Bitmedi, Daha Yeni Başlıyor!
Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hepberaber Ya Hiçbirimiz!
Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük!
Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!

                                                                                               Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Nisan 2017

Share

ADKH’nin 10. Mücadele Yılı Merkezi Etkinliği Almanya’da Gerçekleştirildi

ADKH (19.03.2017)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin “Tarihin Sessizliğine Işık Tutan Kadınlara” atfen düzenlemiş olduğu 10.yıl etkinliği Almanya’nın Frankfurt kentinde 18 Mart 2017 tarihinde gerçekleştirildi.

Devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesinde yitirilenler anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başlatılan program, ADKH adına dönem temsilcisinin açılış konuşmasıyla devam etti.Yapılan açılış konuşmasında Newrozun selamlanmasıyla başlanarak “Baskı ve zulme karşı devrimci Kawa´nın yakmış olduğu ve bugünlere dek ezilen halkların elinde bir direniş silahına dönüşen Newrozun coşkusuyla Avrupa Demokratik Kadın Hareketi 9. Dönem Komisyonu adına hepinizi devrimci duygularımızla selamlıyoruz.Newroz Piroz be!“ denildi. Etkinliğin gerçekleştirilmesine de vesile olan,ADKH’nin 10 yıllık kurumsal-örgütlü mücadele tarihi de anlatılarak „Bundan tam 10 yıl önce kadının dilini,tarzını,yüreğini,bilincini ve eylemini özgürlük kavgasına katmak için Avrupa Demokratik Kadın Hareketini hep birlikte inşa edelim sözleriyle yola çıktık.Asırlardır biz kadınların söz söyleme ve itiraz etme hakkı elimizden alınarak,erkek egemen-ataerkil sınırlar içinde yaşamaya mahkum edilip günümüze kadar gelindi.Tüm baskılara rağmen sisteme karşı yürütülen mücadelede,ezilen sınıf,cins,ulus ve kimliklerin örgütlü cephesinde yer alsak da geçmiş ve günümüz mücadelesi göstermiştir ki kendi özgün sorunlarımıza çözüm üreterek öncüleşemediğimiz müddetçe,tüm insanlığın kurtuluşundan ve toplumsal değişimden bahsetmek zordur.Bunun için biz kadınlar,önce içimizdeki egemeni,sonra tüm ezenleri tutuşturarak,hareket temelimiz olan sosyalist bilimi içselleştirerek,sürekli değişerek ve değiştirerek ilerleyen bilincin oynayacağı rolle,yeni bir toplumu kendimizle birlikte yaratmalıyız-yaratabiliriz“ denildi.

Yapılan açıklamada 18 Mart’ın aynı zamanda „Politik Tutsaklarla Uluslararası Dayanışma Günü“ olduğu da hatırlatılarak „bu anlamlı etkinliğimizi gerçekleştirmekte olduğumuz 18 mart tarihi aynı zamanda dünya genelinde,zulmün zindanlarında esir tutulan politik tutsaklarla dayanışma günüdür.Bugün,başta Türkiye-Kuzey Kürdistan‘da olmak üzere dünyanın dört bir yanında onbinlerce politik tutsak ağır bir tecrit işkencesi altında teslim alınmaya çalışılıyor.Sömürü,baskı ve zulme karşı sürdürülen mücadele esnasında tutsak düşen bütün devrimcileri-demokratları ilericileri sizler şahsında birkez daha selamlıyor,bütün zindanlari yıkana dek mücadelemize devam edeceğimizi haykırıyoruz.“ denildi. Ekim devriminin 100. Yılı’nın da selamlandığı etkinlikte „İnsanlık tarihinde bir tekrarının yeniden yaşanabilmesi çin yüzyıldır feyiz alarak mücadele ediliyor. Ezilenlerin şöleni.. dünyanın ilk proleter Devleti.. ilk proleter demokrasinin ilanı.. proleter ekonominin inşası, yani işçi devleti..
Özel mülkiyeti yerle bir ederek yeni bir toplumu mümkün kılan proletaryanın Devleti.
Sovyet iktidarı toplumun inşasında kadının kurtuluşunu, erkeğin kadın üzerindeki egemenliğini, köklü ele alarak kadın işçilerinin ve tüm alandaki kadınlar için özgün çalışmalar ve politikalar ürettiler. “Bütün iktidar sovyetlere” sloganıyla kadın kitlesini devlet yönetimlerine almasını sağlayarak kadının kurtuluşunu sosyalizmle taş kaldırmıştır. Böylece tarihte ilk kez kadının politik, ekonomik ve hukuksal eşitliğini sağlamış oldu. Bunu bolşevik parti programına da alarak kalıcı hale getirmeyi amaçlamıştır. Tüm insanlığın kurtuluşu, özgür bireylerin ve toplumun müjdecisi olan Ekim Devrimi‘ni yüzüncü yılı vesilesiyle selamlıyoruz.. Paris komünü deneyiminden Sovyet deneyimine dek uzanan insanlığın kurtuluşunun adı olan Sovyet Devrimini coşkuyla selamlıyoruz. Kadın tarihinin önderleri olan ve devrimle sembolleşen Nadya Krupskaya, Aleksandra Kollontai, İnnesa Arman ve onlarca önder kadını mücadelemizin coşkusuyla yeniden selamlıyoruz Yaşasın Ekim devrimi..“ denildi.

Genel güncel gelişmelere de değinilen açıklamada kurumsal olarak referanduma ilişkin “Hayır„ tavrı ifade edilerek açıklama sonlandırıldı.
Etkinlik programı,Dünya Kadın Konferansı’ndan, enternasyonal seçim birliğinden ve MLPD’den temsilcilerin enternasyonal mücadeleyi yükseltme çağrısı eşliğinde etkinliğin selamlanmasıyla devam etti. HDP Milletvekili Tuğba Hezer’in de konuşma gerçekleştirdiği program, direnen kürt kadınlarının mücadele tarihi ve kadınların ortak mücadele vurgusuyla devam etti, referandum gündemine de değinilen konuşmada kitleler güçlü,coşkulu,inançlı ve umutlu olarak hayır demeye çağrıldı.

Ezidi Meclisi’nden temsilcinin de konuşmasıyla devam eden programda yapılan konuşmada „elimizdeki son verilerle halen 21.yüzyılda 7 bin Kadının DAİS in elinde tecavüz ve işkenceye uğruyor,bu durum dinler arasındaki tahammülsüzlüğün bir sonucudur“ denilerek toplumun değişim mücadelesine olan acil ihtiyacın altı çizildi. Şengalli ezidi kadınların geliştirdikleri özsavunmaya da değinilen konuşmada artık Şengalli kadınların politik ve askeri olarak orgütlendiklerini, bir ordusu bir partisi olduğu, böylece kendi kaderlerini aşirete, abiye, babaya dayıya teslim etmediklerini ve DAİS elindeki kadınların kurtulması için de mücadele yürütüldüğü ifade edildi.Geçmiş gelenekte tecavüze uğrayan kadının bizzat kendisinin suçlanarak saçlarının kesilmesinin ardından „intihar“ etmesi istenir ve yapılırken; bugün kendisine zulmedenlere özsavunma hakkıyla örgütlü cevap verilen bir kadın bilinci olduğu ifade edilerek konuşma ortak mücadele çağrısıyla sonlandırıldı.

Avrupa’da yaşayan mülteci kadınlara dair çalışmalar yürüten Women in Exil örgütünün temsilcisinin de yapmış olduğu konuşmada çalışmalara dair bilgiler verilirken; aynı zamanda avrupada yaşayan mültecilerin somut sorunları da ifade edildi.

Sosyalist Gençlik Hareketi ve Yeni Kadının sahnede selamladığı etkinliğe aynı zamanda ADHK ve SKM de dayanışma mesajları gönderdiler.
Flamenko dans grubu ve Frankfurt Erbane grubunun performanslarını sergilediği etkinliğin Kültür-Sanat bölümünde aynı zamanda Grup Alamor,Trio Mara,İpek Rençber,Necla Saygılı da kitleyle beraber ezgilerini seslendirmelerinin ardından ADKH adına yapılan kapanış konuşmasının
ardından etkinlik sonlandırıldı.



 

Share

Düisburg’ta 8 Mart Selamlandı

DUISBURG(13.03.2017)- 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Almanya’nın Duisburg kentinde kadın örgütleri tarafından düzenlenen bir miting ile kutlandı. Duisburg çarşısında bir araya gelen kadınlar yürüyüş öncesinde yaptıkları konuşmalar ve taşıdıkları pankartlarla 8 Mart’ın kadın mücadelesindeki yerine dikkat çektiler.Konuşmalardan sonra Duisburg’un caddelerinde sloganlarla seslerini haykırıp yürüyüs gerceklestirdiler. Kadın örgütlerinin ortak açtıkları bilgilendirme çadırı önünde müzik eşliğinde dans edildi.
Tüm kadın örgütlerinin çadırlarının olduğu alanda. Kadının rengi alandaydı.Yürüyüş ve bilgilendirme çadırı Duisburg Kürt Kadın Hareketi, Yeni Kadın, Avrupa demokratik kadın hareketi, SKB, MLPD, Uluslararası Dayanışma Duisburg, DKP, VERDI sendikası Kadın Grubu, Pazartesi Yürüyüşü Duisburg, freis forum tarafından organize edildi.

Share

8 Mart İsviçre’de Coşkuyla Selamlandı

ZÜRİH (12.03.2017)- 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle Zürih’te Avrupa Demokratik Kadın Hareketinin de içinde yer aldığı yüzlerce kadının katılımıyla bir yürüyüş gerçekleştirildi. 11 Mart Cumartesi  günü saat 13.30’da, Zürih Hechtplatz’da  başlayan ve Helvetia Platz ‘da sonlandırılan yürüyüş programı içinde bir çok noktada durularak her kadın hareketi kendi mesajını Almanca- Türkçe sundu. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Yeni Kadın, Beritan Kadın Meclisi, Aufbau Frauenstruktur, Frauen Lesben Kasama, Frauen Lora, Frauen Kafi in der RAF Kochareal gibi örgütlerin katılım göstermiş olduğu eylemde, yaşasın 8 Mart, jin jiyan azadi, Faşizme, Hak Gasplarına, Irkçılığa Hayır, Yaşasın Kadınların Birleşik Mücadelesi, Cinsel, sınıfsal, ulusal ve ırkçı sömürüye hayır diye atılan sloganlarla yürüyüş coşkulu bir şekilde sonlandırıldı.

Share

Paris’te Coşkulu 8 Mart

PARİS(10.03.2017)- Dünya emekçi kadınlar günü için bir hafta önceden, bizi bize tanıtıp yakınlaştıran,bizi tarihe götürüp geçmiş ile bugünde buluşturan,gururlandıran,emeğin,dayanışmanın,direnişin ruhu ile alanlarda buluşma çağrılarımızın eşliğinde başladı 8 Mart.

8 Mart çarşamba günü,çalışma günü ve havanın yağmurlu olmasına rağmen République (cumhuriyet) meydanında,binlerce kadın ve dayanışmada bulunan erkekler ile yürüyüşe başlandı. Her renk ve kültürden,grup ve bireylerden oluşan,dünyanın mozaik renkliliğini yansıtıyordu adeta.

Yürüyüşün herbir korteji ayrı bir renklilikteydi.8 Mart’ın grev günü olsun diye haykıranlar,eşit işe eşit ücret diye haykıranlar,diktatörlere ve onların yarattığı savaşlara hayır diyenler ve erk şiddetine hayır diyenlerin  sesleri bir armoni oluşturuyordu yağmurun altında. Paris ADKH nında içinde yer aldığı La voıx des Femmes (kadınların sesi)kortejinde çoşku doruktaydı.”Birisi oy peşinde/Öteki rant işinde/Kıyamet değilse bile/Birşey kopmalı/ Birşey yapmalı/ Hey birşey yapmalı…”Birşeyler yapmanın can alıcı istek ve coşkusu ile bir  8 Martı daha geride bırakırken,birbirlerinin seslerine uyanan kadınların,bir daha uyumama umudu ile kutlu olsun!

 

Share

Hamburg’da 8 Mart Coşkulu Bir Şekilde Kutlandı!

HAMBURG(09.03.2017) Hamburg‘da ADHK-Hamburg örgütlüğünün  de içerisinde yer aldığı Hamburg Kadın Ağı dün saat 17:30’da St Pauli Bahnhofun’da bir araya gelerek bir yürüyüş gerçekleiştirdi. Etkinlik, yağmurun yoğun yağmasına rağmen coşkulu bir şekilde gerçekleştirildi.

Bir çok kurumun açıklama yaptığı etkinlikte ADKH temsilcisi de bir konuşma gerçekleştirdi. Açıklamada Ekim devriminin 100. Yılı selamlanarak 8 Mart’ın önemine değinildi. Kadınların yaşamın her alanında yaşadığı sorunların ancak örgütlü mücadeleyle yok edileceği vurgulandı.Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yaşanan baskı,zulüm ve ölümlerin nedenleri ifadelendirilerek 16 Nisan’da yapılacak referandumda neden hayır denilmesi gerektiği açıklandı ve konuşma sonlandırıldı. Etkinlik müzik dinletisi ve atılan sloganlarla coşkulu bir şekilde sonlandırıldı.

Aynı zamanda Hamburg Kadın Hayır Platformu dün saat 15:00’te Hamburg Alevi Derneginde bir araya gelerek basın toplantısı gerçekleştirdi. İki  dilde okunan basın metninde  kadınların Turkiye-Kuzey Kürdistan’da yapılacak referandumda neden hayır dedikleri açıklandı. Açıklamada“ Türkiye ve Kürdistan’dan göç etmek ve ekonomik,politik nedenlerle sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış çeşitli ulusal kimlikte insanlardan ve sosyalist olan biz kadınlar coğrafyamızda saray darbecilerinin OHAL  ve KHK larına karşı tek adam diktatörlüğüne hayır diyoruz denilerek bunun için hayır kampanyası örgütleme çalışmalarını sürdürecekleri dile getirildi.

Share

8 Mart Fransa’nın Mulhous Kentinde Selamlandı

MULHOUSE(09.03.2017)-8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle Fransa’nın Mulhouse kentinde Türkiye-Kuzey Kürdistan ve Fransız kadınlarının ortak katılımıyla bir yürüyüş düzenlendi. Mulhouse Kadın İnisiyatifinin düzenlediği yürüyüşe yüzlerce kişi katıldı. Yürüyüşe Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) ,Kürt kadın hareketi ,  Yeni Antikapitalist Parti (NPA), İnsan Hakları Ligi, Planning Familial, CGT, Yeni Kadın Atik, HDK-A katılım gösterdi ve çeşitli siyasi parti, sendika, dernekler de destek verdi.

Yürüyüş boyunca üzerinde Avrupa Demokratik Kadın Hareketi amblemi ve Fransızca, ‘Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadınlar özgür olamaz’ yazılı bir pankart taşındı. Yürüyüş boyunca kadınlar sık sık Jin Jiyan Azadi, Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Enternasyonal Kadın Dayanışması , 8 mart kızıldır kızıl kalacak Fransızca, Türkçe ve Kürtçe dillerinde sloganlar atılarak marşlar eşliğinde yürüyüş gerçekleşti. 8 mart’ta “Kadınlar her dilde isyan her dilde Hayır diyor”, “8 Mart her dilde kavga her dilde mücadele demek” dövizleri ve Berna Ünsal, Meral Yakar, Barbara Anna kistler, Zekiye Alkan, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in yanı sıra Roza lüksemburg, Clara Zetkin, Figen Yüksekdağ ve bir çok Kadın posterlerinin de taşındığı yürüyüş sonrasında, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ve çeşitli kurum temsilcileri tarafından konuşmalar yapıldı. Konuşmalar ardından çekilen halay ve zılgıtlarla yürüyüş sonlandırıldı.

8 Mart Berlin’de Selamlandı

BERLİN (09.03.2017) – 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, dün Berlin’de yapılan çeşitli yürüyüşler ve mitingle selamlandı. Çeşitli ulus ve milliyetlerden kadın ve erkeklerin saat 17:00’de Hermannplatz meydanında bir araya gelmesiyle başlanan etkinlikte eşitlik ve özgürlük taleplerini içeren dövizler taşındı.
ADKH’nin 8 Mart gündemli almanca bildirilerinin de dağıtıldığı eylemde aynı zamanda çeşitli göçmen örgütlerinin Nisan ayında gerçekleştirilecek Referandum gündemine ilişkin de bildirileri kitleye ulaştırıldı.
Yapılan yürüyüş, Oranienplatz’da diğer yürüyüşten kadınlarla buluşularak mitingle sonlandırıldı.
 

Share

Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) kuruldu

HABER MERKEZİ(07.03.2017)-Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde kuruluşunu ilan etti.

DKP-Kadın Komünarlar Birliği, Maoist Komünist Partisi, MLKP-Komünist Kadın Örgütü (KKÖ), PAJK, THKP-C/MLSPB’den oluşan KBDH, düzenlediği basın toplantısıyla kadınların 8 Mart’ını kutladı.

Kürtçe ve Türkçe olarak okunan basın açıklamısının tam metni şöyle:

Başta kadınlar olmak üzere, tüm ezilen cinsel kimliklere ve halklarımıza!

KBDH olarak bundan tam 160 yıl önce 8 Mart’a tarihi anlamını kazandıran New York’taki işçi kadınların direniş ateşini, o günden bugüne örgütlenerek, direnerek ve mücadele ederek yükselten tüm kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin 8 Mart’ını kutluyoruz!

Yaşamı özgürlük, eşitlik ve sevgi temelinde yeniden yaratan Türkiye ve Kürdistan’daki tüm mücadeleci kadınları coşkuyla selamlıyoruz!

Emperyalist-kapitalist dünya gericiliğine, erkek egemen zihniyete, faşizme karşı savaşan kadınlar olarak, Kadınların Birleşik Devrim Hareketi’ni bu anlamlı günde kadınlara ve halklarımıza ilan ediyoruz!

‘Birlikteliğimiz kadınları için özgürlük inancı, faşizm için korku’

Dünyaya hükmeden kapitalist ve barbar sistemin coğrafyamızdaki temsilcisi faşist TC, ezilen sınıf, ulus, inanç ve farklı cinsel kimliklere karşı saldırılarını arttırmış ve kendi sınırlarını aşarak Ortadoğu’ya savaş ithal etmeye başlamıştır. Böylesi bir süreçte kuruluşunu ilan ettiğimiz devrimci birlikteliğimizin, kadınlar için özgürlük inancı, ezilenler için umut, faşizm için korku olacağının bilincindeyiz.

Toplumun ve tarihin esas yaratıcısı olan bizlerin özgürlüğe cesaret etmesi bilinçli, birleşik örgütlenme ve mücadeleyi koşullamaktadır. Güçlerimizin parçalı ve dağınık oluşu, eril faşizmi yenerek, ellerimizle kuracağımız demokratik ve özgürlükçü sisteme ulaşmada önemli bir engel teşkil etmektedir. Tüm bu engelleri aşmak için, birleşik örgütlenme ve mücadele bayrağını yükselterek geliyoruz.

Umudumuz, cesaretimiz ve kararlılığımız, önümüze gelebilecek tüm zorlukları alt etmeye muktedirdir. Toplumda kadına uygulanan erkek egemen devletin bütün faşist politikalarını ortadan kaldırmak için, meşru tüm mücadele biçimlerini geliştirerek devrimci savaşımızda öncü olma kararlılığındayız.

Bu temelde beş bin yıllık bir tarihe sahip olan erkek egemen sistemin tüm ideolojik, politik, ekonomik, fiziki, psikolojik saldırılarına karşı mücadele etmeyi varlık ve mücadele gerekçemiz olarak görüyoruz.

‘Kadın emeğinin sömürüsüne karşı mücadele etmeyi alıyoruz’

Güncel olarak AKP-MHP ittifakıyla geliştirilen faşist saldırılara, OHAL uygulamalarına, kadına ve çocuklara dönük tecavüzcü, istismarcı uygulamalara, kadın emeğinin sömürüsüne karşı mücadele etmeyi esas alıyoruz.

Milliyetçi, halkları birbirine düşüren, düşmanlaştıran, iç savaşa sürükleyen tüm politikalara karşı kadının bütünleyici rengiyle mücadele etmeyi, bu doğrultuda tüm özgürlükten ve eşitlikten yana kadınlarla bir araya gelmeyi hedefliyoruz.

Ve yine eril zihniyetin içinde yaşadığımız dünyayı, doğayı, tüm canlıları, ormanları, soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, üzerine bastığımız toprağı kirleten, yok eden, doğaya da tecavüz eden saldırılarına karşı mücadele etmeyi esas alıyoruz.

Tüm bunlarla birlikte dönemsel olarak halklarımızın önüne konulan faşist anayasaya karşı ‘Hayır’ demeyi de dönemin devrimci bir görevi olarak görüyoruz.

‘Farklı kimlikleri taşıyan kadınlara mücadele çağrı’

Bu esaslarda Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) olarak, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Süryani, Romen, Ermeni, Arap, Alevi, tüm farklı kimlikleri taşıyan kadınları faşizme ve erkek egemen sisteme karşı başkaldırmaya çağırıyoruz! İşçi, köylü, öğrenci, işsiz, memur, ana olan kadınlarımızı, artık nefes bile aldırtmayan bu sisteme karşı birleşmeye, birleşerek devrim yapmaya çağırıyoruz!

Özgürlük bilinci, birleşik örgütlenme ve devrimci eylemsellik biz kadınların gücünü birleştirecek ve yaşanılır bir dünyayı yeniden yaratacaktır. Faşist sistemin ve soykırımın birincil hedefi olan biz kadınların sömürü ve zulme karşı birleşik örgütlü devrimci savaşı, gerçek zaferin şimdiden habercisidir. Sistem içi tüm çözümsüzlüklere alternatifimiz olan devrim, kadın eliyle gerçekleşecek özgür ve demokratik yaşamdır. Kadınlar, sınırsız ve sınıfsız toplumun da gerçek yaratıcısı olacaktır.

Bugünden bunun mücadelesini Rojava’da, Medya Savunma Alanları’nda, Şengal, Maxmur-Kerkük alanlarında, zindanlarda, şehirlerde ve dağlarda veren kadın özgürlük savaşçılarını selamlıyoruz! Yine dünya genelinde bedel ödeyen, mücadele veren tüm kadın özgürlük savaşçılarını selamlıyoruz!

‘Faşizmi ve erkek egemenliğini yeneceğiz’

Bu bilinçle Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ne (HBDH) bağlı örgütlü savaşçılar ve özgürlük arayışı olan kadınlar olarak, Türkiye, Kürdistan ve dünyadaki tüm devrimci demokratik güçlerle yoldaşlaşmak için birlikteyiz. KBDH olarak yükselttiğimiz bayrakla, aynı zamanda bir kadın soykırım sistemi de olan faşizme karşı, ‘faşizmi yeneceğiz, halklarımız kazanacak’ şiarını bir adım daha ileri taşıyor ve tüm kadın devrimci savaşçıları ‘faşizmi ve erkek egemenliğini yeneceğiz’ şiarıyla birleşik mücadeleye çağırıyoruz.

Mücadelemiz aynı zamanda şehitlerimizin hayallerini gerçekleştirme mücadelesidir. Saraların, Saryaların, Berçemlerin, Serpillerin, Eylemlerin, Bernaların Sefagüllerin, Lalelerin kutsal devrimci miraslarına sahip çıkarak, kadının emeği, bedeni, kimliği özgürleşene kadar kararlılıkla savaşacağız. Bu temelde tekrar devrim şehitlerimizin çizgisinde devrimci kadınları birleşik mücadeleyi yükseltmeye, savaşı güçlendirmeye çağırıyoruz.”

Kaynak:ETHA

Share

Londra’da 8 Mart Etkinliği Gerçekleştirildi

LONDRA(07.03.2017) Dünya emekçi kadınların mücadele günü olan 8 Mart Londra’da yapılan etkinlikle 5 Mart Pazar günü kutlandı. Saygı duruşu ile başlayan etkinlik Avrupa Demokratik Kadın Hareketinin yayınladığı 8 Mart bildirisinin okunması ile devam etti. Bildiride “Emperyalistlerin ,iktidarı erkek egemen sistemin ,toplumun yarısını oluşturan kadınlara, LGBTİ bireylere yönelik toplumsal bakışı-sömürüsü-şiddeti değişmedikçe, bizlerde ezilenler tarafı olarak ,toplumsal mücadelede cins mücadelesini yükseltmeyi hedeflemekteyiz. Sınıflar gerçeğiyle ortaya çıkmış özel mülk dünyasının ana sonuçlarından biri olan cinsiyet ayrımının özü, erkek egemen sistemin bağrında yattığına göre kadının kurtuluş mücadelesi de tam olarak ,ancak insanlığın kurtuluşu ile gerçekleşecektir. İçerisinde bulunduğumuz sosyalist ekim devriminin 100.yıl dönümünde kadınlar olarak mücadele deneyimi açısından daha iyi bir noktada bulunmaktayız. Elde edeceğimiz kazanımlar ve eşit-özgür yeni bir dünyanın yaratılması bakımından mücadeleyi yükseltmek dünden daha acildir.Çünkü insanlık son yılların en acı, en zor ve hüzün dolu dönemlerini yaşamakta.Egemenlerin kendi çıkarları için çıkardıkları savaş yıkım ,beraberinde göç ve ölümleri getirdi.Faturası en ağır ,okyanuslarda yollarda savunmasız olan çocuklara çıkartıldı.Mülteci kamplarında yaşanan zorluklar bir yana bir de günümüz Avrupa’sında artarak boy gösteren ırkçılık  gün geçtikçe daha belirgin bir hal almakta.Bununla beraber yine yaşadığımız Avrupa coğrafyasında da kadınlara yönelik tacizin,tecavüzün,katliamların arttığı dönemdeyiz.” denildi.
ADKH’nın 10. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle yürüttüğü kampanyanın da tanıtıldığı etkinlikte sinevizyon gösterimi yapıldı ve şiirler okundu. Etkinlik sonunda HAYIR çalışmalarına dair bilgilendirme yapılarak kadınların bu süreçte rolü ve mücadelesinin önemine dikkat çekilerek, 11 Mart 2017 Cumartesi günü yapılacak merkezi yürüyüş çağrısı yapılarak etkinlik sonlandırıldı.

Share

CİNSİYETÇİ AYRIMCILIĞA HAYIR! KADINLAR MÜCADELEYE

ADKH-Dünya ölçeğinde eşitsizliğin,baskının,sömürünün ve emperyalist saldırganlığın giderek arttığı ve bu zulme yanıt olaraksa eşitlik talebinin,isyanın,direnişin yükseltildiği ayrı coğrafyalarda ama aynı göğün altında ortak taleplerle birleşen kadınlar olarak “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü karşılıyoruz.

*8 mart 1857… Daha iyi bir yaşam talebiyle canlarını ortaya koyan fabrika işçisi kadınların greviyle, kadın mücadelesine adanan tarihtir!
*Kadın emeğinin gün yüzüne çıktığı gündür 8 Mart…
*Emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz üzerindeki baskı, sömürü ve şiddete son vermek üzere sürdürdüğümüz özgürlük mücadelesinin en önemli günlerinden biridir.
*Sadece bir anma ve eğlence gününden öte kadının cinsel-sınıfsal-ulusal sömürüye başkaldırısının ifadesi ve dolayısıyla dünya kadınlarının mücadele günüdür 8 Mart!

Emperyalistlerin ,iktidarı erkek egemen sistemin ,toplumun yarısını oluşturan kadınlara, LGBTİ bireylere yönelik toplumsal bakışı-sömürüsü-şiddeti değişmedikçe, bizlerde ezilenler tarafı olarak ,toplumsal mücadelede cins mücadelesini yükseltmeyi hedeflemekteyiz. Sınıflar gerçeğiyle ortaya çıkmış özel mülk dünyasının ana sonuçlarından biri olan cinsiyet ayrımının özü, erkek egemen sistemin bağrında yattığına göre kadının kurtuluş mücadelesi de tam olarak ,ancak insanlığın kurtuluşu ile gerçekleşecektir. İçerisinde bulunduğumuz sosyalist ekim devriminin 100.yıl dönümünde kadınlar olarak mücadele deneyimi açısından daha iyi bir noktada bulunmaktayız. Elde edeceğimiz kazanımlar ve eşit-özgür yeni bir dünyanın yaratılması bakımından mücadeleyi yükseltmek dünden daha acildir.Çünkü insanlık son yılların en acı, en zor ve hüzün dolu dönemlerini yaşamakta.Egemenlerin kendi çıkarları için çıkardıkları savaş yıkım ,beraberinde göç ve ölümleri getirdi.Faturası en ağır ,okyanuslarda yollarda savunmasız olan çocuklara çıkartıldı.Mülteci kamplarında yaşanan zorluklar bir yana bir de günümüz Avrupa’sında artarak boy gösteren ırkçılık  gün geçtikçe daha belirgin bir hal almakta.Bununla beraber yine yaşadığımız Avrupa coğrafyasında da kadınlara yönelik tacizin,tecavüzün,katliamların arttığı dönemdeyiz.

Elbette bu saldırılara karşılık eylemlerle,grevlerle çeşitli araçlarla seslerini yükselten,başkaldıran,aktif direniş gösteren kadınların sayısı da gün geçtikçe artıyor. Polonya,İzlanda,Latin Amerika,Rojova,Türkiye-Kuzey Kürdistan, yükselen bu direnişin,kazanımların görüldüğü coğrafyalardan önde gelenler.

Bizler Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak, kendi kadın kitlemizle daha güçlü buluşmak, bilinçle, azimle ve kararlılıkla ileriye diyerek ve tüm mücadele alanlarında güçlü bir ses ve iradeyle şiddeti taciz ve tecavüzü meşru kılan tekçi zihniyete,faşizme,diktatörlüğe karşı hayır diyerek 8 Mart’ta  tüm üye ve taraftarlarımızı alanlara çağırıyoruz. Aynı zamanda 8 Mart’ta dünyanın bir çok ülkesinde kadın örgütleri kadınlara Grev çağrısında bulunuyorlar.Bu anlamlı çağrıya  bizler de bulunduğumuz ülkenin koşullarına göre iş bırakma , iş yavaşlatma vb. eylemleriyle karşılık verelim.Dayanışma en güçlü silahımızdır!

Yaşasın 8 Mart! Jin Jiyan Azadi!
Cinsel sınıfsal sömürüye HAYIR!
Faşizme, Hak Gasplarına, Irkçılığa HAYIR !
Yaşasın Kadınların Birleşik Mücadelesi!
Yaşasın Avrupa Demokratik Kadın Hareketi!

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi
28  Şubat 2017

 

 

Share

Avrupa’da yaşayan Göçmen Kadınlar ‘HAYIR’ Platformu’nu Kurdu

HABER MERKEZİ (19.02.2017) – Almanya’nın Köln kentinde bir araya gelen,aralarında ADKH’nin de yer aldığı Türkiye- Kuzey Kürdistan’lı ve Kürdistanlı kadın örgütleri, Kadın Hayır Platformu’nu kurdu. Köln’de bir basın açıklaması yapan kadın örgütleri, “Avrupa’da yaşayan Türkiyeli ve Kürdistanlı biz göçmen, işçi, emekçi tüm kadınlar 16 Nisan’da yapılacak referandumda ‘Hayır’ diyoruz” açıklamasında bulundu.

Avrupa Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB), Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E), Avrupa Yeni Kadın, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH), Yaşanacak Dünyadan Kadınlar, Almanya Kürt Kadınlar Birliği (YJK-E), Êzidî Kürt Kadınları, Alevi Kürt Kadınları, CİK-Kadın, Genç Kadın, Kadın Barış Bürosu’ndan (CENİ) oluşan Kadın Hayır Platformu’nun açıklaması şöyle:

“Biz kadınlar, 7 Haziran gibi seçim süreçlerinde Avrupa’da eşitlikten, özgürlükten, barıştan yana cinsiyetçiliğe, tekçiliğe, ırkçılığa ve kadına yönelik şiddete, kapitalist erkek egemen sistemin saldırılarına karşı oyumuzu kullandık. Avrupa’daki eylemlerimizle İslam’ı kirli siyasal çıkarları için kullanan faşist AKP ve diktatör Erdoğan’ın katliamlarına, baskılarına ve kadın düşmanı politikalarına karşı kadın iradesi ve kadın dayanışmasıyla sokakları yalnız bırakmadık. AKP’nin IŞİD zihniyeti ile kadınların yaşam tarzına müdahale ettiği, Kürt halkını katlettiği, Alevileri ve inanç kimliklerini yok saydığı, doğaya, yaşama ve Rojava’daki kadın devrimine dair ne varsa saldırdığı her duruma sessiz kalmadık.

Anayasa değişiklik maddelerini meclisten hızla geçiren, başkanlık sistemi ile tüm yetkileri cumhurbaşkanlığı etrafında toplanmak için referanduma başvuran AKP iktidarına ve evetçilere hayır diyoruz!

NEDEN ‘HAYIR’ DİYORUZ

Türkiye ve Kürdistan’dan göç etmek ve ekonomik, politik nedenlerle sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış çeşitli ulusal kimlik ve inançlardan olan biz kadınlar coğrafyamızdaki saray darbecilerine, OHAL ve KHK’cilere karşı tek adam diktatörlüğüne hayır diyoruz.

AKP’li bakanlardan, Erdoğan’a Türk İslam sentezci, gerici, şeriatçı tüm iktidar odaklarının günlük yaşamdaki söylevlerine karşı hayır!

Tek adam diktatörlüğü, devleti, yargıyı, polisi ve erkeği daha fazla güçlendirecek, kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü, kadın cinayetlerini ve kıyımlarını arttıracaktır. Şiddet üreten faşist rejime hayır!

Başkanlık sistemi, diktatörlük rejimi ile kadın haklarının gasp edilmesine, kadınların sokakta özgürce dolaşmasının engellenmesine, laik yaşam tarzına müdahaleye hayır.

Olağan Üstü Hal ile yükselen kadına dönük nefret söylemleri ve şiddete hayır!

Kadını eve kapatan politikalara hayır!

Kaç çocuk doğuracağımıza karar verilmesine hayır!

Kürtaj hakkımızı engelleyen, bedenimiz üzerinde söz sahibi olmak isteyenlere hayır!

Eş başkanlık, eşit temsiliyet hakkımızın hedef alındığı, HDP’li vekillerimizin, belediye eşbaşkanlarımızın tutuklanmasına hayır!

Cinsiyetçi, ırkçı, kadın düşmanı anayasaya hayır!

Erkeğin şiddetine karşı caydırıcı ceza vermeyen yargıya ve onun adaletsizliğine hayır!

Kanun Hükmünde Kararnamelerle kadın derneklerimizi kapatarak, kadını gericiliğe, erkek egemenliğine boyun eğmeye çağıran, milyonlarca kadının örgütlü gücünden korkanlara hayır!

Tecavüzcüleri serbest bırakan yasayı çıkartmak isteyen, çocuklara tecavüz edenleri savunarak ‘bir kerecikten bir şey çıkmaz’ diyen AKP’nin IŞİD’çi zihniyetine hayır!

LGBT’lilere karşı nefret cinayetlerine ve şiddeti diline hayır!

Egemenlerin savaşına karşı barış, savaş değil halkların kardeşliği diyen, çocuklarımız ölmesin, Kürt halkının haklı talepleri tanınsın diyen anneleri, kadınları desteklemek için, savaş çığırtkanlarına hayır!

Alevi inancı ile Suni inancından emekçileri birbirine kırdırtmak isteyen AKP rejimine karşı kendi inancına ve kültürüne sahip çıkarak mücadele eden Alevi emekçisi kadınların taleplerini sahiplenmek için ‘tek inanç’ diyen iktidara hayır!

Adil, demokratik, onurlu barış diyen Kürt halkı ile Türk halkını düşmanlaştırmak isteyen, çıplak kadın gerilla bedenini sokaklarda sürükleyen, tecavüz eden savaşı kadın bedeninde galibiyete dönüştürmek isteyen insanlık düşmanı faşizme hayır!

Kadın kitapları yazan, kadın programları yapan, kadın haklarını savunan gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin tutuklanmasına hayır!

Türkiye’den Avrupa’ya suikastlar planlayarak üç devrimci kadını Sakine, Fidan ve Leyla’yı katledenlerden hesap sormak için hayır!

Suruç’ta, Ankara ve birçok yerde AKP ve IŞİD gericiliğinin bombalarıyla yaşamını yitiren kardeşlik ve barış çağrısı yapan Hatice, Polen ve Saadetlerin hesabını sormak için hayır!

Türk İslam sentezli rejimin mezhepçi, milliyetçi, kadın düşmanlığı demeçleri ile gerici muhafazakar söylemleri meşrulaştırarak toplumsal cinsiyetçiliği, ayrımcılığı körüklemesine hayır!

Hayır demek için oldukça fazla sebebimiz var. Biz kadınlar ‘hayır’ kampanyasını bir özsavunma hakkı olarak görüyoruz. Kadın cephesinden güçlü kadın dayanışmasını Avrupa’dan Türkiye ve Kürdistan’a yayarak yükselteceğiz.

Geçmiş yüzyıl deneyiminde, faşist diktatörlüklere karşı halkların, kadınların militanca, cesurca direndiklerini diktatörlüklerin saltanatlarına son verdiklerini gördük. Bu saltanata karşı sandık başında ‘hayır’ oyumuzu kullanacağız. Ancak faşist saltanatın yıkılması sadece sandıktan geçmeyecektir. Referandumdan hayır çıkarsa diye faşist tehditler savuranlara karşı direniş cephesini daha fazla büyüteceğimizi bir kez daha buradan açıklıyoruz.

Büyük bir ‘HAYIR’ kampanyası örgütlemek tarihi görevimizdir. Bunu kendimiz ve gelecekteki kız kardeşlerimiz için mutlu, eşit, özgür ve kardeşçe bir yaşam için yapmalıyız. Avrupa’daki kadın örgütleri olarak ‘Hayır’ cephesini güçlü bir kadın cephesine dönüştüreceğiz.

8 Mart’ın isyan çağrısıyla yanıtlayacak ‘HAYIR’ diye haykıracağız.

16 Nisan’da yetkilerin tek adam diktatörlüğünde, Erdoğan’da toplanmasına ‘HAYIR’ demek için sandık başına!”

Kaynak:ANF

Share

Totalitaryanizmi Sokakta Alt Edebilmek…[*]

“kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor.”[1]
SİBEL ÖZBUDUN(07.02.2017)- Yıllar önce, başbakanlığı sırasında Süleyman Demirel’in, sonradan bir “özdeyiş” hâline gelen bir sözü olmuştu. Sokak gösterilerinin, protestoların zirve yaptığı günlerdi. “Yürüsünler, demişti Demirel. “Yürümekle yollar aşınmaz.”
Kimileri tarafından bir “demokratlık gösterisi” olarak alkışlanmıştı bu sözler. Bence değil. Demirel’in “demokrat”lığındansa, o yıllar egemenlerin kendilerine olan güvenlerinin göstergesiydiler. “Sokaktakiler ne derse desin, biz işimizi yürütürüz” güveni.
Geçtiğimiz günlerde Ankara valiliği, OHAL’e dayanarak Ankara’daki her türlü sokak gösterisini 30 gün süreyle yasakladığını açıkladı. Yine geçenlerde, Cumhurbaşkanı, muhtarlarla artık mu’tadlaşan toplantılarından birinde, “başkanlık rejimi” oylaması sırasında Barolar Birliği, TMMOB, KESK, DİSK, Haziran gibi örgütlerin Meclis önünde düzenlediği ve kimi vekillerin katıldığı protesto gösterisini “terör örgütlerinin eylemi” olarak niteledi.
Bu, yani kendine yönelik itirazları “terör eylemi” olarak kriminalize etme girişimi ise, “Her türlü özgürlük Batı’da olmadığı kadarıyla burada vardır” yaygarası eşliğinde, bir paranoyaya, “egemenlerin paranoyası”na işaret etmekte.
Demirel’li günlerin özgüveninden, sokakta dile getirilen her türlü itirazı “terör eylemi” olarak kriminalize eden paranoyaya… Rejimin ne kadar kırılganlaştığının, ülkenin nasıl “yönetilemez” hâle getirildiğinin göstergesi.
Bunda hiç kuşkusuz günümüz iktidarının, AKP’nin bu ülkenin ezilenlerinin, sömürülenlerin, dışlananların, itirazlarını dile getirebilecekleri, “Hayır!”larını haykırabilecekleri tek mekânın sokak olduğunun bilincinde olmalarının payı vardır.
“Burjuva demokrasisi” dediğimiz yönetimin klasik biçiminde, iktidarı etkilemenin bir sürü biçimi var. “Burjuva demokrasisi” yurttaşların seçimden seçime sandığa gidip oy verdikleri, sonra da işlerine-güçlerine döndükleri bir “sürü gütme” rejimi değildir. Gazete çıkartır, TV kanalı kurar, görüşlerinizi seslendirebilirsiniz. Siyasal partiler ve kitle örgütleri aracılığıyla kitleleri etkilemeye çalışabilirsiniz. Ya da lobiler, baskı grupları aracılığıyla iktidar üzerine basınç uygularsınız… Tabii paranız ve pozisyonunuz el veriyorsa… Veya yurttaşlar çıplak varlıklarını sokağa sürerek dile getirirler talep ve itirazlarını.
Peki, bir ülkede medya malî oyunlar ve baskılar, yasaklar aracılığıyla hemen tümüyle iktidarın denetimine geçmişse? Muhalif partilere mensup milletvekilleri cezaevlerine kapatılmışsa? Kitle örgütleri kararnamelerle birbiri ardısıra kapatılıyor, ağzını açan, dizginlerinden boşanmış polis baskısıyla susturuluyor ya da “sürülürüm, meslekten atılırım, cezaevine düşerim” korkusuyla sindirilmiş, bağımsızlığını tümden yitirmiş yargıçların bir kalem darbesiyle içeri atılıyorsa… “Çoğulculuk” seçimlerde sağladığı çoğunluğa dayanarak tüm muhalifleri susturabileceğini düşünen otokratların elinde kendi karikatürüne, “çoğunlukçuluğa” dönüşmüşse? Rejim, adına “demokrasi” denilen bir totaliterliğe dönüşmüşse?
Bu durumda sokak, ezilenlerin, sömürülenlerin, dışlananların itirazlarını dile getirebilecekleri, “Hayır!” larını haykırabilecekleri tek mekân hâline gelir. Baskılarla ya da malî manipülasyonlarla denetim altına alınabilecek, susturulabilecek diğer ifade biçimlerinin (medya, siyasi partiler, kitle örgütleri vb.) tersine sokak, yurttaşların kendilerini doğrudan ifade edebilecekleri, duruşlarını, muhalefetlerini en çıplak biçimiyle sergileyebilecekleri, iktidarın her türlü baskı ve manipülasyonuna karşı durabilecekleri, meydan okuyabilecekleri alandır.
Çünkü sokak gücünü anonimleştirici etkisinden alır: Sokakta bir araya gelenler, iktidarların kendilerini yalnızlaştırma çabalarını boşa çıkartır, böylelikle de korku duvarlarını aşar. Hiçbir lidere, hiçbir yorumcuya, hiçbir dolayıma, hiçbir aracıya: ne başkana, ne komutana, ne patrona, ne reise ne de imama gereksinim duymadan. Sokak, katılımcılarını görünür kılar, eşitler, benzeştirir, anonimleştirir. Bir bakıma, özgürleştirir de…
Bu nedenledir ki sokak, son yıllarda bu ülkeyi yönetenlerin en çok korktukları yer hâline geldi…2013 Haziran ve 2014 Kobanê eylemlerinde zirve yapan bir korku… AKP iktidarı bu korkuyu üç şekilde dengelemeye çalışıyor: İlki, kolluk marifetiyle  “sokağın kriminalizasyonu”… En küçük sokak eyleminin polis marifetiyle bastırılıp eylemcilerin “terörist” olarak damgalanması: İşini geri almak için iki ayı aşkın süredir Yüksel caddesinde üç kişilik bir eylemi sürdüren akademisyen Nuriye Gülmen ve arkadaşlarının geçtiğimiz gün polisler tarafından tekme tokat, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmasında olduğu gibi.
İkinci yol ise sokağın bombalar aracılığıyla “terbiye edilmesi”: AKP iktidarı engelleyemediği, belki de engellemek istemediği -Reina saldırısını gerçekleştiren IŞİD’çinin selfie’leri medyada dolaşıma düşmüşken, adı, sanı, uyruğu, adresi belliyken oğlunu alıp kaçabilmesini bunu düşündürüyor insana- bombalı saldırıları, insanları sokağa çıkmaktan men etmek üzere kullanıyor. Nitekim Ankara Valiliği’nin sokak yasağı, “terörist saldırı” ihtimaline dayandırılıyordu.
Ve nihayet, AKP iktidarı sokağı kendi yandaşlarını “sokağa dökerek” temellük etmeye çalışıyor: 15 Temmuz’daki darbe girişimi ertesinde bir ay boyunca, iktidar partisi bütün imkânlarını daha önce yurttaşlara yasakladığı meydanları kendi yandaşlarıyla doldurmak için seferber etmedi mi? Ve daha vahimi, AKP tabanının silahlandırıldığına ilişkin medyada son zamanlarda sıkça rastladığımız haberler[2] iktidarın olası sokak eylemlerini karşı (ve korkarım ki silahlı) eylemlerle bastırmaya hazırlandığını düşündürmüyor mu?
Demokrasinin, meşruiyetini şaibeli bir çoğunluk oyları söylemine dayayan bir totalitaryanizme dönüştüğü durumda, sokak, gerçekten de muhaliflerin itirazlarını dile getirebilecekleri tek mekân hâline geldi. Ancak, imkânları olduğu kadar riskleri de içeren bir mekân.
Muhalif güçler, ezilenler, sömürülenler, yani işçiler, Kürtler, Alevîler, laikler, kadınlar, çevreciler… kendi aralarındaki anlaşmazlıkları ikinci plana itip sokakta kitleselleşmeyi başarabildikleri ölçüde “risk”leri bertaraf edip iktidar partisi tarafından dayatılan “başkanlık sistemi” ucubesini engelleyerek bu ülkede demokratikleşmenin önünü açma “imkânı”nı hayata geçirebilirler…
13 Ocak 2017 11:30:56, Ankara.

 

N O T L A R
[*] Newroz, Şubat 2017…
[1] Nâzım Hikmet, Nisan 1948.
[2] Ekim 2016’da twitter’da “AkSilahlanma” hashtag’iyle bir kampanya başlatılmış, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın yanısıra “Osmanlı Ocakları” gibi ne idüğü belirsiz örgütler de kampanyayı desteklediklerini açıklamışlardı. (“AkSilahlanma provokasyonu, Cumhuriyet, 21 Ekim 2016.)
Share

ADKH Solingen’de Kampanya Tanıtımı Gerçekleştirdi

SOLINGEN (05.02.2017)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin  BEN KADINIM DEMEK YÜREK İSTER YÜREĞİNİ DİRENİŞLE ÖRGÜTLE şiariyla yürütülen kampanyası Solingen Alevi Derneği üyeleri kadınlarıyla buluşturuldu. Otuza yakın kadının bulunduğu tanıtım toplantısında, kadının örgütlenmesi ile özgürleşeceği üzerine durulurken, kadın örgütlenmesinin sınıfsal, ulusal mücadeleye göre en kolayı olması gerektiği,örgütlenmemiz için her geçen gün artan şiddetin  dahi tek başına bir sebep olduğu vurgulandı.

ADKH’nın programının konuşulduğu toplantıda, kendi özgül sorunlarımızdan yola çıkarak  örgütlenmenin, değişip dönüşerek katkıda bulunmanın, politik yaşamda olmanın önemiyle ADKH olunduğu dile getirildi.

ADKH’nın pratik faaliyetlerinin de konuşulduğu toplantıda eğitim kampları oldukça ilgi gördü. Ve katılmak isteyenler ADKH ile kontakta olmak istediklerini belirttiler.

18 mart ADKH merkezi etkinliğinin tanıtımının da yapıldığı buluşmada bilet dağıtımı da gerçekleştirilirken, katılabilenler için ulaşım organizasyonuna ilişkin çözümler de sunuldu.

Kadınların Alevi Derneğinde yönetimde yer almasının önemi ortaya çıkarken, pratik adımlarının en kısa zamanda atılması için fikir birliği sağlandı. Kadınlar, örgütlü mücadelenin önemiyle kimlik sorunu olduğu müddetçe cins mücadelesi vermenin de zorunlu olduğunu belirterek toplantıyı sonlandırdı.

Share

ADKH 18 Mart Etkinliği Hazırlık Çalışmaları Devam Ediyor

DUISBURG(04.02.2017)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Duisburg faaliyetliliği, 18 Mart etkinliği hazırlık kapsamında gerçekleştirdiği toplantılarla çalışmalarına devam ediyor.

Yapılan çağrıyla bugün kadınların bir araya gelmesiyle sohbet gerçekleştirilmiş ve Mart ayında gerçekleştirilecek merkezi etkinliğin propagandası yapılarak etkinliğe katılım çağrısı yapıldı.
“BEN KADINIM DEMEK YÜREK İSTER, YÜREĞİNİ DİRENİŞLE ÖRGÜTLE” şiarıyla başlatılan kampanyaya dair de kısa bir tanıtımın ardından, kampanya materyallerinden broşürler dağıtılmıştır.

Güncel siyasal gelişmelere dair tartışmaların da yoğun olduğu buluşmada, özelde, anayasa refarandumu ve ADK’nin tavrı üzerine fikir tartışması yürütülmüş ve referanduma dair “HAYIR” kampanyasına destek olunması icin, faşizme karşı direnme için mücadeleyi büyütmenin önemi üzerine durulmuştur.Yapılan sohbetlerin ardından toplantı sonlandırıldı.

Share

ANAYASA REFERANDUMU VE TAVRIMIZ

Demokratik bir anayasa, Saraylarda, Saraya Noter parlemontalarda değil, fabrikalarda, tarlalarda, varoşlarda, amfilerde, işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, kadınların, LGBTİ’lerin, aydın ve sanatçıların kolektif kalemiyle yazılır Bunun için HAYIR diyoruz !

ADHK-SYM-ADKH (31-01-2017) Türkiye K. Kürdistan coğrafyasında yaşayan halklarımız faşist diktatörlüğün en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Özellikle 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’ndan bu yana, Türk İslam sentezli faşizmin, adım adım yuvalanmasıyla iktidarı ele geçirdiği bugünlere gelindi. Ve şimdi şeriat rejimine doğru atmak istedikleri adımlara halklarımızı da ortak etmek istiyorlar. Belki de içinden onlarca yıl çıkılmayacak kör bir kuyuya halkımız kendi “onayı” ile hapsedilmek isteniyor.

Yıllardır toplu katliamlarla, yıkım ve kıyımlarla, açlık ve sefaletle halka korku salarak saltanatlarını sürdürmeye çalışan bu Türk İslam sentezli faşist güruh, elbette ki emperyalist efendilerinden ayrı hareket etmemektedir. Kan, barut, işkence ve zindanlarla örülü faşist T.C. tarihinde ender görülen bu süreç, emperyalistlerin pazar dalaşları ve “Büyük Orta Doğu Projesi”nden ayrı bir süreç olarak düşünülemez. Emperyalist efendilerinin bir dediğini iki etmeyen faşist AKP iktidarı da bu gidişattan, “Yeni Osmanlıcılık” adına saltanat rejimini kurmak ve faydalanmak gayretkeşliği içindedir.

Bu faşist devlet, komünistleri, devrimcileri, yurtseverleri, aydın ve sanatçıları, akademisyenleri, farklı inanç topluluğu mensuplarını kısacası kendisinden olmayan, iktidarına biat etmeyen her kesim ve herkesi bir yandan katliamlar, işkenceler ve zindanlarla susturmaya çalışırken, bir yandan da bütün bu olup bitenlerden kitleleri bihaber kılmak için ne kadar muhalif ve alternatif basın ve madya varsa hepisinin kapısına kilit vurarak orta çağ karanlığına bir adım daha yaklaşmak istiyor. Kadınlar ve LGBTİ’ler üzerindeki baskının giderek artması, okullardaki islami eğitim, demokrasi düşmanlığı, yaşamın her alanına islami yaşam biçiminin nüfuz etmesi şeriat rejiminin ayak seslerinden başka bir şey değildir. İşte tam da böylesi bir süreçte, halktan gizleyerek yangından mal kaçırırcasına kendilerinin yazıp, kendilerinin gece yarılarında onayladığı tek adam diktatörlüğüne dayalı sözde anayasa değişikliğini halka onaylatmak için referanduma gidiyorlar.

Bu durumda tavrımız ne olmalı;

Biz ADHK olarak, federasyonlarımız, derneklerimiz, komitelerimiz ve bileşenlerimiz Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-ADKH ve Socialist Youth Movement-SYM (Sosyalist Gençlik Hareketi) olarak, ne geçmiş anayasaların ne de bugün, 12 Eylül Askeri Faşist Anayasasının, faşist tek adam diktatörlüğüne uyarlanarak pekiştirilmesiyle halkımıza dayatılan anayasa değişikliklerinin halklarımızın çıkar ve menfaatlerini temsil etmediğinin bilinci içerisindeyiz. Devrimci – demokratik, sosyalist bir anayasayla sömürünün, talanın, halklar arasında ekilen düşmanlık tohumlarının ve zulmün kısacası emperyalist-kapitalist sistemin dayattığı tüm eşitsizliklerin ortadan kalkacağı gerçeği bizler açısından tartışmasızdır. Proleteryanın ve onun öncüllerinin elbetteki bir anayasası vardır ve o anayasa, “herkesin emeğine, herkesin ihtiyacına göre” şiarını temel alarak halklarımıza sunulmuştur. Bu bildiride madde madde sunmak durumunda değiliz. Ancak bunun bir devrimle taçlandırılacağının da bilincindeyiz.

Devrim, ancak uzun soluklu, binlerce, onbinlerce taktik mücadelenin ve nicel birikimlerin sonucu olabilir ve ancak kitlelerin eseri olarak nitel bir değişimle hayat hakkı bulabilir. Söz konusu nitel değişim için, somut şartların somut tahlilini doğru yaptığımız oranda nitel değişime daha da yakınlaşma şansını elde edebiliriz. Sadece genel doğrulardan hareketle, mevcut durumu göz ardı ederek çıktığımız yolda, yolu yarılamak bile mümkün değildir. Yani, stratejik doğrularımız, taktik doğrularla buluşmuyorsa, stratejik doğrularımızın pek bir anlamı olmayacaktır.

Bugün Türkiye K. Kürdistan coğrafyasında devrimci durum mevcut olmasına rağmen, devrimin subjektif şartları ne yazık ki buna uygun değildir. Ekonomik kriz ve paralelinde işsizliğin hızla yükseldiği ve daha da önemlisi Orta Çağ karanlığına doğru ciddi bir sürüklenişin olduğu böyle bir süreçte, kitlelerin önemli derecede dağınık ve örgütsüz olması, devlet teröründen ötürü bu örgütsüz ve dağınık kitlenin ciddi bir panik ve korku içinde olması, demokratik mevzilerin ve sendikaların neredeyse dibe vuran bir durumda olması  gibi gerçeklikler, nasıl bir taktik mücadele izleyeceğimizi belirleyen etmenler olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumda biz devrimcilerin, yurtseverlerin, aydınların önünde iki seçenek var. Ya geniş kitlelerin desteğini alarak mevcut durumu devrimci mücadeleyle ters yüz edeceğiz, ki bu aktif bir boykot demektir, ya da kitleler ve subjektif önderlik buna hazır değilse, en azından geriye doğru gidişatı engellemenin, durdurmanın başka taktik mücadele biçimlerini devreye sokacağız. Önümüzde somut pratik bir durum var. “Boykot” mu edeceğiz, “Hayır” mı diyeceğiz, “Evet” mi diyeceğiz.

Yukarıda özetle ifade ettiğimiz gerçeklikte Boykot taktiği, ne kitlelerin ruh haliyle uyuşan, ne de somut durumla bağdaşana bir yerde durmaktadır. İçinde bulunduğumuz süreç özel bir durumu ihtiva etmektedir. Yani ortaya koyulacak taktik mücadele biçimiyle ya kitlelerin birazcık da olsa nefeslenmesini sağlanacak, ya da iyiden iyiye köleleşmesi. Eğer boykot her halükârda pratik olarak halka bir kazanç sağlamıyorsa, daha da kötüleşmesinin önünü açıyor demektir. Bu anlamıyla “boykot” bizler açısından mevcut duruma cevap verecek bir taktik eylem biçimi olarak durmamaktadır. “EVET” ise bizler açısından tartışma götürmez bir biçimde, doğrudan doğruya şeriat yasalarının altına mühürü basmak ve geçmişin mücadeleleriyle elde edilerek sistemin aygıtları tarafından kabul edilmek zorunda kalınan belli kazanımların bir diktatöre teslim edilmesi anlamına gelmektedir.

Bir diğer cephede ise, çok farklı nedenlerden ötürü “Hayır” diyen bir cephe mevcuttur. CHP, Vatan Partisi ve benzerleri esas olarak ırkçı, milliyetçi kaygılardan hareketle hayır derlerken; devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin, demokrat aydınların ise esas olarak Türk İslam sentezli faşizmin, halklarımızı tıpkı İran’da, Afganistan’da olduğu gibi daha da koyu bir karanlık döneme sokulmasının önünde set oluşturmak için “HAYIR” taktiğini hayata geçirmeye çalıştıkları bilinen bir gerçek. Peki bu ne kazandırır. Her şeyden önce, eğer “Hayır” taktiği etkili olursa, korku duvarı yıkılarak halkın kendine olan güveni gelişir, önümüzdeki devrimci mücadele için yeni kanallar açılır, kendiliğindenci sürecin yerini örgütlü, iradi bir devrimci süreç doldurabilir, kadını cendereye sokan ve kadın üzerinde yüzde beşyüzlere varan şiddet, taciz ve tecavüzler geriletilebilir. Hâkim sınıflar arasındaki çelişki derinleşir, özellikle AKP kanadında ciddi çözülmeler meydana gelebilir. İktidardakiler can havliyle daha çok belki de daha katmerli saldırılara girişebilir, ancak bu, halkta oluşacak olan güven karşısında fazla işe yaramayacaktır. Hatta devrimci durumun yükselişine vesilesi bile olabilir. Belki de yeni bir anayasa hazırlanışı yeniden gündeme gelebilir ve bu durumda bir kısım demokratik hakların yasallaşmasının olanakları doğabilir. Elbette bunlar halklarımız için kurtuluş değil, fakat devrime bir adım daha yaklaşmak anlamına gelir. Tersi durum, somut durumla uygunluk arz etmeyen boykot takdiği de dahil, devrimi onlarca yıl geriletmenin ötesinden başka bir işe yaramaz.

– Demokratik bir anayasa, Saraylarda, Saraya Noter parlemontalarda değil, fabrikalarda, tarlalarda, varoşlarda, amfilerde, işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, kadınların, LGBTİ’lerin, aydın ve sanatçıların kollektif kalemiyle yazılır. Bunun için HAYIR diyoruz !

– Hiçbir “yüce” kişi, “büyük adam”, “Şef”, “Reis” Cumhur’un Başı, Halktan Büyük Değildir. Bunun için HAYIR diyoruz !

– Halklar, uluslar, inançlar, cinsler tek adam diktatörlüğüyle bastırılamaz. Onu ve onu yaratan gerici sistemi gerileterek soluklanır.Yenerek özgürleşir. Bunun için HAYIR diyoruz !

– Ezilen halkları, Ulusları, Sınıfları, İnançları, Cinsleri öteleyip, Saraydaki padişah için, diktatörlüğünü onaylayan bir “babayasaya” karşı olduğumuz için HAYIR diyoruz !

– Tüm uluslar için tam hak eşitliği, tüm inançlar için özgürlük, bunu güvenceleyen gerçek bir laiklik, kadının, gençliğin, aydınların ve tüm bir halkın demokratik haklarını ilan eden demokratik bir Anayasayı savunduğumuz için HAYIR diyoruz.

-Sermayenin çıkarlarını temel alarak dayatılan ve giderek bilimsellikten uzaklaşıp merkezileştirilmek istenen tekçi faşist, cinsiyetçi ve antibilimsel eğitim sistemine, buna karşı mücadele eden öğrenciler ve eğitim emekçilerine uygulanan gözaltı, tutuklama ve ihraçlara karşı, “Eşit-parasız-bilimsel-anadilinde eğitim” için HAYIR diyoruz.

Bütün bunlardan ve söylenebilecek pek çok nedenden ötürü HAYIR diyor ve halkımızı kendi geleceği için HAYIR demeye çağırıyoruz.

31 Ocak 2017

Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu- ADHK

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-ADKH

Socialist Youth Movement-SYM (Sosyalist Gençlik Hareketi)

Share

AYCAN SOLMAZ: Yükselen faşizme karşı birleşik direnişi büyütelim

emekci-kadinlarEzilen emekçi yığınları ve örgütlü mücadele yürüten devrimci demokrat ilerici kesimi genel saldırı açısından önümüzdeki günlerde daha nelerin beklemekte olduğunu en son haliyle OHAL ve KHK’lardan bu yana az çok tahmin etmekteyiz. Toplumsal dinamikleri son kertesine kadar saldırarak bastırmaya devam eden iktidar, bu yolda karşılaştığı basıncı da kendi hukuk ve yasalarını dahi tanımazlıktan gelerek kendi gerici çıkarları temelinde çözme yoluna gidiyor.

AYCAN SOLMAZ (24-01-2017)- Faşist diktatörlük sultası, iktidar ve gerici işbirlikçileriyle yasama-yargı-yürütmeyi tek elde toplama çalışmalarının, fiiliyattan “yasal” hale getirilmeye çalışıldığı, meclisten genel oylamayla da geçirilerek yerini önümüzdeki aylarda gerçekleşecek olan referanduma bıraktığı süreçten geçiyoruz. Meydanlarda bu durumu “hamdolsun” edasıyla karşılayan zat, tez elden “halkı”nı gece gündüz demeden evet için çalışmaya çağırdı. Biraz öncesinde ise “karne heyecanı yaşayan minik öğrenci” spikerin büyüyünce ne olacaksın/neler yapacaksın sorusuna karşılık cumhurbaşkanı olup anayasayı değiştireceğim ve idamı getireceğim yanıtını verdi. Sosyolojik ve psikolojik açıklamalar bir yana, durumun vahameti bu sıradan(!) örnekle de anlaşılacağı üzere, toplumun en küçük fertlerinin “müfredatına” sızacak kadar işleyen-işletilen bir faşist kuşatmanın olduğu süreçten geçiyoruz.

Ezilen emekçi yığınları ve örgütlü mücadele yürüten devrimci demokrat ilerici kesimi genel saldırı açısından önümüzdeki günlerde daha nelerin beklemekte olduğunu en son haliyle OHAL ve KHK’lardan bu yana az çok tahmin etmekteyiz. Toplumsal dinamikleri son kertesine kadar saldırarak bastırmaya devam eden iktidar, bu yolda karşılaştığı basıncı da kendi hukuk ve yasalarını dahi tanımazlıktan gelerek kendi gerici çıkarları temelinde çözme yoluna gidiyor.

İşçi-emekçilerin yasaklanan grevleri, kapatılan mücadele mevzileri, tutuklanan on binlerce devrimci, demokrat, ilericiden eğitim ve basın emekçisi, milletvekili ve parti yöneticileri, hapishanelerde işkenceye uğrayan tutsaklar, işinden atılan emekçiler, kapatılan gazete, dergi ve kanallar, Kuzey Kürdistan’da adeta haritadan sildikleri, yakıp yıktıkları şehirlerden şimdi de zorla göç ettirilmeye çalışılan halk, iktidar döneminden ama en fazla da bu süreçten alınan yasal cüret ve güvencelerle otobüste tekmelenen kadın, sokak ortasında katledilen Werde, tecavüz edilen çocuk, geri salıverilen tecavüzcüler, Cizre’de panzer altındaki Hakan, gericiliğe karşı bildiri okuduğu için tutuklanan genç kadın ve hayalinden idamı geçirmek zorunda bırakılan “minik öğrenci”… şimdi her zamankinden daha çok mücadeleyi yükseltme gerekçemiz olarak karşımızda durmaktalar.

Saldırılar en geniş anlamda artsa da buna karşı gelişen araçlarla mücadele de artacaktır. İnsana-canlıya dair olan yaratıcı her ses dört duvar tanımadığı gibi yasak ve sınırlılık da tanımaz. Halkın haklı mücadelesi var oldukça kitleler kendi imkanlarını ve araçlarını yeniden-yeniden yaratmanın yollarını bulacaktır-bulmuştur da. En ufak hak talebinin dahi tahammülsüzlükle bastırılıp kitlelerin sindirilmeye çalışıldığı, toplumun en geniş kesimlerine yönelik her türden faşist saldırıların giderek arttığı böylesi bir süreçte mücadeleyi en geniş ileri örgütlü-örgütsüz kesimlerle buluşturup birleşik direnişin mevzilerini arttırmalı, ortaklaşmanın yollarını zorlamalıyız. Kullanabildiğimiz ve var olduğumuz bütün alanlarda mevcut gerici düzene karşı itirazlarımızı, reddettiklerimizi ve taleplerimizi en örgütlü birleşik gücümüzle, en geniş halk kitlelerine ulaşarak sesimizi çoğaltmamız gerekiyor.

Erkek egemen sistemin sınıfsal-cinsel-ulusal anlamda her türden ve her alanda yapılan saldırılarından fazlasıyla “nasibini” alan kadınlar buna karşılık mücadeledeki yerini de aktif şekilde kuşanmalıdır. Çünkü yaşamın içerisinde değişim-dönüşümde ısrar eden kadın, sınıf bilinçli duruşuyla mücadeleyi de aynı şekilde toplumsallaştıracaktır. Geri olana karşı ileri; karanlık olana karşı aydın; dogmatik olana karşı bilimsel; eski olana karşı yeni bir toplum-yeni bir insanı yaratma yolunda değişimi şimdiden başlatalım. Ödenen bedellerle elde edilmiş haklarımızın budanmasına elbette izin vermeyeceğimiz gibi, şimdiden mücadelesini yürüteceğimiz demokratik haklarımızı yarına da ertelemeden görevlerimize sahip çıkmalıyız. Ne ki bütün bu kazanımların hizmet edeceği uzun vadeli amacımız olan Marksist-Leninist-Maoist ideolojinin önderliğinde hayat bulacak o gelecek toplum projemizi, kadınların köklü kurtuluşunun ve gerçek özgürleşmesinin başlayacağı Sosyalist ve nihayetinde Komünist toplum projemizi mücadele içerisindeki kitlelere bugünden en yalın-en açık haliyle taşıma, anlatma görevimizi de bir kenara bırakmamalıyız. Alternatif dünya sistemini belki tüm detaylarıyla bugünden somutlayamayacağız fakat kitlelere de öyle tamamen soyutlamalarla da gitmeyeceğiz. Elle tutulur gözle görülür tarihi belgelere, gözlemlere dünya üzerinde yaşanmış sosyalizm deneyimlerine sahibiz. Tarihte devrim süreçlerini yaşamış olan toplumlardan,toplumsal pratikleri bizzat yaşamış olan kadınlardan somut örneklerle, kadına dair muazzam gelişmelerin yaşandığı, yaşamın içerisinde özne olduğu, haklarının bugünün toplumuyla kıyaslanamayacak düzeyde tanındığı, eşit görüldüğü, söz-yetki-karar mekanizmalarında varlık gösterdiği devrim süreçlerinden örneklerle-eksikliklerden de dersler çıkartarak- anlatabilmeliyiz. Neleri istemediğimizi, nelere itiraz ettiğimizi ve nelere karşı mücadele ettiğimizi söylerken aynı zamanda bu karşı koyuşlarımızı da devrimci mücadelemizin birer parçası haline getirmeliyiz. Ancak o zaman kazanımlarımız kalıcı bir çözüme hizmet eder ve özgün mücadelede özne olan kadınlar genel mücadelenin aktif birer parçası haline dönüşebilir. Ve yine ancak o zaman, bugünden direnen kadının rengini vereceği yeni bir dünya mümkün kılınabilir. Yazımızı bu iki mücadele kanalının kopmaz bağını ve bütünlüğünü en özlü şekilde şiarlaştıran Berna Yoldaşın sözleriyle noktalıyoruz: “Yaşasın kadınların kurtuluşu yaşasın insanlığın kurtuluşu o özgür Altınçağ mücadelesi”.

 

Kaynak:Halkın Günlüğü Gazetesi

Share

Viyana’da ADKH 10.Yılına Atfen Etkinlik Gerçekleştirildi

IMG-20170116-WA0011VİYANA(18.01.2017)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Viyana örgütlülüğü olarak 15 Ocak 2017 tarihinde ADKH’nın “Rosalardan ,Mirabel kardeslerden Bernalara, mūcadele sūrūyor sūrecek” şiarıyla yūrūtūlen 10. kuruluş yıl dönūmū vesilesiyle viyana derneğinde etkinlik düzenlendi. Yaklaşık 25 kişinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte Rosa lūxemburgun ,Mirabel kardeşlerin,ve Berna ūnsal saygılının yaşamları ile ilgili belgesel film birlikte seyredildi. Film gösteriminin ardından 18 Mart 2017’de ADKH’nin 10. kuruluş yıl dönūmū etkinliğine çağrı yapılarak program sonlandırıldı.

IMG-20170116-WA0012

Share

İsviçre’de ADKH Merkezi Kampanya ve10.Yıl Etkinliği’ne dair Panel gerçekleştirildi

screenshot_2017-01-08-20-48-16-1İSVİÇRE(08.01.2017)-Avrupa Demokratik Kadın Hareketi İsviçre örgütlülüğü tarafından İsviçre’nin Solothurn kentinde “Ben Kadınım Demek Yürek İster, Yüreğini Direnişle Örgütle”, “Rosa’dan Berna’ya Bu Kavga Bitmedi Devam Ediyor” şiarıyla panel gerçekleştirildi. ADKH,İsviçre Demokratik Haklar Federasyonu (İDHF) ve diğer devrimci-demokrat kurumların  üye ve taraftarlarının katılımıyla gerçekleşen panele ilgi de yoğundu. ADKH’nin merkezi olarak bu yıl yürütmekte olduğu kampanya ve ardından 18 Mart 2017 tarihinde gerçekleştirilecek olan “Tarihin karanlığına ışık tutan kadınlara” 10.Yıl etkinliği kapsamında yapılan panelde Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin geçmiş mücadele ve örgütlülük tarihi anlatılırken aynı zamanda gelecek döneme ilişkin perspektifleri de sunularak kitle ile paylaşıldı. Panel sunumunun ardından müzik dinletisine geçilerek, sanatçı Serenat Ezgican’nın söylediği ezgilerle etkinlik sonlandırıldı.

Share

2016 Yılında Kadın Özgürlük Mücadelesinden Kesitler

HABER MERKEZİ (05.01.2017)- Eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren kadınların sokaklarda yaktığı isyan ateşi, kadın kırımına karşı deneyimlediği öz-savunma pratikleri ve kürtaj hakkı, eşit ücret mücadelesi için başlatılan kadın grevleri, patriyarkaya karşı kadınların topyekün direnişe geçtiğini gösteriyor. Bu derlemede yer veremediğimiz nice kadın eylemi ile erkek egemen yapı çatırdamaya başlarken kadınlar kendi tarihlerini yazıyorlar…

Asya

Erkek egemen ana akım sendikaların kadın işçilerin sorunlarını görmezden gelmesi üzerine Hindistanlı kadınlar kadın sendikası kurarken[1] ev içi şiddet, zoraki evlilik ve kadın sömürüsüne karşı saçlarını kazıtan Tibetli rahibeler evde, kırsalda ve manastırda eşitlik mücadelesi başlattılar.[2] Erkek kardeşi tarafından namus cinayetine kurban giden feminist bir kadın için ayağa kalkan Pakistan kadın hareketi ‘öldürmekte namuslu bir taraf yok’ diye haykırırken,[3] artan şiddete ve tacize karşı öz savunma birlikleri kuran Bangladeşli kadınlar, bundan sonra ataerkiye boyun eğmeyeceklerini ve kendilerini koruma pratiklerini geliştireceklerini söyleyerek[4] kadınlara yönelen şiddet dalgasına karşı “Direniş Hareketi” başlattıklarını kamuoyuna açıkladılar.[5] Güney Koreli kadınlar kürtaj yasağına karşı direnişe geçerken,[6] Japonya’da ise binlerce kadın Amerikan üssündeki tecavüz rezaleti için sokağa çıkarak, Amerikan üslerini ve tecavüzcü askerleri protesto etti.

5Avrupa

‘Benim bedenim, benim kararım’, ‘Rahmimden elini çek’ yazılı pankartlar taşıyan binlerce Polonyalı kadın kürtaj yasaklarına karşı kadın grevi örgütledi[7] ve hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Tepeden tırnağa siyah giyinen kadınların ülke çapındaki grevine olağanüstü katılım, patriyarkaya karşı mücadele veren tüm dünya kadınlarının mücadele azmini perçinledi. Cinsel saldırılara, cinsiyet ayrımcılığı karşıtı hareketin suçlu ilan edilmesine ve şiddetin toplumsal olarak teşvik edilmesine karşı yürüyen binlerce İspanyol kadın “Şiddetinize Karşılık Vereceğiz” sloganı ile meydanları doldurdu.[8] İzlanda’da ise eşdeğer işe eşit ücret talebiyle iş bırakan kadınlar cinsiyet eşitsizliğine karşı isyan ettiler.[9] İzlandalı kadınların eyleminden aldıkları ilhamla Fransız kadınlar da %15’lere varan ücret farkı için sokağa çıkarak eşit ücret talebini yükselttiler.[10] Avrupa’yı sarsan kadın grevleri gelecek dönem ataerkiye karşı dünya çapında kadın eylemlerinin artacağının habercisi niteliğinde…

Ortadoğu

Ortadoğuyu kan gölüne çeviren kirli savaş politikaları kadınları ve çocukları alınıp satılan bir meta haline getirirken erkek vesayetine karşı kampanya başlatan Suudi Arabistanlı kadınlar bir “şey” olarak görülmek yerine “tam bir vatandaş” olarak kabul edilmek için mücadeleye hazır olduklarını belirtiyorlar. Bahreynli, İranlı insan hakkı savunucusu muhalif kadınlar, tutuklamalarla, işkenceyle sindirilmeye karşı dimdik ayakta durmaya çalışıyorlar.[11] Tutuklanma sebebi olduğu halde İranlı kadınlar başörtüsü olmadan kamusal alanda yer alma mücadelesi veriyorlar. Türkiye’de de getirilmeye çalışılan tecavüz yasasının bir benzerinin uygulandığı Lübnan’da kadınlar “beyaz elbise tecavüzü örtmez” şiarıyla yasanın iptal edilmesi için kampanya yürütüyorlar. Rojava’da inşa edilmeye başlanan ekolojik temelli Jinwar Özgür Kadın Köyü ise çölün ortasında yeşil bir vaha gibi kadınların kendi kararlarını alabilecekleri, kadın yaşam alanlarını geliştirmeyi hedefliyor.[12]

63822Afrika

Mini etek ve tayt yasaklarına karşı direnişe geçen Ugandalı kadın öğrencilerin mücadeleleri hükümete geri adım attırdı ve liseli öğrenciler için bir çözüm bulmak için okullar 10 gün tatil edildi.[13] Nijerya’da ailelerinin geçimini sağlamak için pazarda tezgah açan kadınlar, pazar tahtalarının kaldırılmasına karşı otobanı işgal ettiler ve yolu trafiğe kestiler. Kadınların direnişi sonrası bu uygulamadan vazgeçildi.[14] Kenya’da ise taciz ve tecavüze karşı nineler, karate öğrenerek kendilerini korumaya ve özsavunma teknikleriyle saldırganları bertaraf etmeye çalışıyorlar.[15] Güney Afrika’da siyahi kadın öğrenciler siyahlara özgü saç modellerini istemeyen okul yönetimine karşı başlattıkları direnişle ırkçı dayatmalara boyun eğmeyeceklerini gösterdiler. Kadınların hayatlarını, ekmek teknelerini, yaşam biçimlerini korumaktaki kararlılıkları mücadelenin de giderek sertleşeceğinin altını çiziyor.

Latin Amerika

‘İlk kez cinsel tacize uğradığım an’ hastagi ile bir araya gelen kadınlar, Meksika genelinde 42 eyalette sokağa çıkarak kadına yönelik şiddeti kınadılar. Meydanları dolduran kadınlar, sadece kendilerine saldıranların değil aynı zamanda yasaların, yetkililerin, medyanın ve tacizi normalleştiren insanların da cinsel şiddet ve tacizin artmasında etkili olduğunu söylediler.[16] Yine Meksika’da isyancı anarşist feminist kadınlardan oluşan Anti-Otoriter Hareketin Enformel Feminist Komutanlığı – (COFIAA) tekelci danışmanlık firması ofislerine bombalı eylem düzenledi.[17] Kadına yönelik şiddete ve ayrımcılığa karşı Peru’da Ni una menos (bir kadın daha eksilmeden) platformu kuruldu ve ayrımcılığa uğrayan kadınlara hukuksal ve psikolojik destek vermeye başladı. Platform aynı zamanda büyük kadın yürüyüşü düzenleyerek kadınların, kadın düşmanı yasaları ve gelenekleri sorgulamasını sağlamaya çalıştı.[18] Arjantin’de de kadınlar ‘Eğer birimize dokunursanız, hepimiz karşı koyarız’, ‘Bir kadın daha ölmeyecek’ sloganları atarak yasal, ücretsiz kürtaj hakkı için sokaklara çıktı.[19] Karalar giyen Arjantinli kadınlar kadına yönelik şiddete karşı Kara Çarşamba eylemi düzenlediler, Arjantinli kadınların mücadelesine Paraguay, Peru, Ekvador, Bolivya, Uruguay, Şili, Guatemala, Kolombiya, Brezilya ve Meksikalı kadınlar destek eylemleriyle dayanışma gösterdiler.[20] Kara Çarşamba eylemi, kadınların mücadeleyi ortaklaştırması, özel olanın politikasını dünya çapına taşıması ve kadın mücadelesinin tüm kıtayı sarsacak düzeye eriştiğini göstermesi bakımından önemli. Kadına yönelik şiddetin artmasıyla birlikte kadınlar kendi feminist örgütlerini kurarak[21] bir yandan kadın dayanışmasını yükseltiyorlar bir yandan da öz-savunma grupları inşa edip tarih boyunca kendilerine dayatılan kırılgan, narin varlıkların ötesine geçerek fiziksel güçlerinin farkına varıyorlar…

Kaynak: isyandan.org

Share

ADKH İsviçre Örgütlülüğü 8 Ocak’ta Panel Gerçekleştirecek

kadin-cagri-2
İSVİÇRE(21.12.2016)- Avrupa Demokratik Kadın Hareketi İsviçre örgütlülüğü olarak 8 Ocak 2017 tarihinde ADKH’nin 10.yılında düzenlenecek etkinliğe atfen bir panel gerçekleştirilecektir.Panelde ADKH’nin dünü-bugünü ve yarınını içeren tanıtım sunumları yapılacaktır.

TARİH:
08.01.2017
SAAT:
13.00
ADRES:
Altesspital,Oberwinkel 2,
4500 SOLOTHURN
İsviçre

Share

İngiltere’de son dönemde 8 binden fazla kadın sünnet edildi

92949402_91aae466-c270-4c86-8bab-082d43d6db43İngiltere’de bir yardım kuruluşu, ülkede başkent Londra dahil bazı şehirlerinde kız çocuklarının ‘sünnet partilerine’ götürüldüğünü iddia etti.
HABER MERKEZİ(20.12.2016)- 
Black Health Initiative adlı kuruluş, Afrika’dan İngiltere’ye getirilen ebelerin kız çocuklarını topluca sünnet ettiğini öne sürdü.

İngiltere’de Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) güncel verilerine göre, sünnet edilen kadınların sayısı 8 binden fazla.

Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü, kadın sünnetini, ‘genital bölgenin dış çeperinin bir bölümü ya da tamamının kesilmesi’ olarak tanımlıyor.

BİRÇOK POLİS KADIN SÜNNETİNİN NE OLDUĞUNU BİLMİYOR

Kadın sünneti, İngiltere’de yasadışı sayılıyor ve suçlu bulunanlar 14 yıla kadar hapis cezası alabiliyor.

Black Health Initiative’in yöneticisi Heather Nelson, “Eskiden kız çocukları sünnet için başka ülkelere götürülürken, artık uçakla buraya getirilen ebelerin kızları aynı anda sünnet ettiğini, ardından da bir kutlama yapıldığını öğrendik” dedi.

8 YAŞINDAKİ KIZ, YAŞADIĞI ACI YÜZÜNDEN OKULDAN KAÇIYORDU

8 yaşındaki bir kız çocuğunun derslere gitmemesi ile ortaya çıkan bir olayda, çocuğun sünnet edildiği için okuldan kaçtığı ortaya çıktı.

Nelson, “Kızın okuldan kaçmasının asıl nedeni, tuvaletini yapmasının bir saat sürmesi ve yaparken yaşadığı acının büyüklüğüydü” diye konuştu:

“İnsanlar neden bu sünnet partilerinden haberiniz olmasına rağmen polise gitmediğinizi soruyor. Ancak polisi aradığınızda, birçoğunun kadın sünnetinin ne olduğunu bilmediğini fark ediyorsunuz.”

Kadın sünneti mağdurlarının en fazla Londra, Manchester, Birmingham ve Bristol gibi şehirlerde görülüğü ifade ediliyor.

KENDİMİ KADIN GİBİ HİSSETMİYORUM

Sünnet edilen 10 yaşındaki kız çocuğu Fatima, “Bir gün teyzem eve gelip beni kesecekleri yere götürdü. Oraya gittiğimizde beş tane kadın beni sıkıca bağladı” diye anlattı.

Fatima, “Sonrasındaysa enfeksiyon kaptım. Bu, çocuğum olmayacak demek” dedi ve ekledi:

“Kendimi bir kadın gibi hissetmiyorum çünkü hiçbir şey hissedemiyorum. Her gün bunu düşünüyorum ve çok öfkeleniyorum.”

ULUSAL BİR SKANDAL

İngiltere İçişleri Bakanlığı yetkilileri, ülkede kadın sünneti yaptığı için hakkında başarılı bir şekilde dava yürütülen hiç kimsenin olmamasını bir “ulusal skandal” olarak niteledi.

Londra’daki City Üniversitesi’nin 2015’te yayımlanan araştırmasına göre, İngiltere ve Galler’de bugüne dek 137 bine yakın kadın sünnet edildi.

NHS yetkilileri, geçen yılın Nisan ayından beri kaç kız çocuğu ve yetişkin kadının hayatlarının herhangi bir döneminde sünnet olduğu hakkında veri topluyor.

Kaynak: bbctürkçe

Share

Hayat Paylaşıldıkça Çoğalır, Mücadeleyle Özgürleşir!

adkh-amblemADKH- 25 Kasım kadına yönelik şiddeti protesto ve mücadele ayında, Paris’te yine bir kadının ölümüyle karşılaştık. Zeynep Tüm’ün hayatına son vermesi, bütün zamansız ölümler gibi hepimizi çok sarstı. Bir insanın canına kıyması ebette ki nedensiz değildir. Bir nedenler zincirinin sonucunda ortaya çıkan bu tür hazin sonuçlar, kadın mücadelesi ve dayanışması açısından daha da önemli olmaktadır.

Bizler ADKH olarak, bir kadının intiharını sadece tek bir nedene bağlayarak, yüzeysel olarak ele alıp değerlendiremeyiz. Kadını çaresizliğe sürükleyen, nedenleri çok komplike ve çok boyutlu sebeplerin sonucunda oluşan bu sorunu toplumsal yapıdan bağımsız ele alamayız. Zeynep’i genel olarak da kadını bu duruma sürükleyen gerici kapitalist egemen sistemin yaratmış olduğu sonuçlar ve sorunlar olarak görmeliyiz. Zeynep’in ya da benzer durumda bir kadının kendi hayatına son vermesinin nedenlerini irdelerken; sosyal, kültürel, ekonomik, içinde yaşanılan aile koşulları, kadının toplumdaki rolü,  şiddet, baskılanma, göç, yoksulluk, bireyin yaşamış olduğu fiziksel veya psikolojik hastalıklar ve buna benzer daha birçok sorunu sebepleriyle birlikte ele alıp doğru bir yöntemle değerlendirmeliyiz.
Günümüzde dünyanın birçok coğrafyasında yaşanan katliamların, çocuk tecavüzlerinin ve istismarlarının, cinsel saldırıların, savaşların ve göçlerin,  kadın intiharlarının birincil nedeni; ataerkil sistemin kadına yönelik toplumsal veya bireysel ürettiği şiddetidir. Bu bilinçten hareketle; kadınların örgütlülüğünün önemini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.  Bizler ADKH olarak, kadına yönelik her türlü şiddetin insanlığa yönelik ve insanlık suçu olarak algılanmadığı, bu mesele cinsler arası toplumsal bir sorun olarak görülmediği müddetçe çözüm yöntemlerinin eksik kalacağını savunuyoruz. ADKH olarak, amacımız tüm yanlış anlayışları, kadın üzerindeki her türlü şiddeti, karşımıza alarak ortadan kaldırmaktır. Yaşadığımız ekonomik-toplumsal sistem içerisinde bu anlayışın alt yapıdan üst yapıya, devletten onun toplumdaki en küçük birimi olan “kutsal aile” ye kadar, toplumun bütün katmanlarında yansımaları olduğu gerçekliğini de biliyoruz. Bu yansımalar somut olarak yaşamdaki uygulayıcılarıyla hayat bulur. Dolayısıyla bu egemen anlayışın, (kurumlarımız da dahil) yaşamımızda şiddetin çeşitli biçimlerinde kendisini gösteren pratiklerine karşı sessiz kalmanın, şiddeti gizlediğini özellikle vurgulamak isteriz. Şiddeti gizlemenin ya da ona karşı sessiz kalmanın ona ortak olmak ve onu yeniden üretmek olduğunu biliyor; „kadına yönelik şiddeti deşifre etmek/teşhir etmek ve buna karşı toplumsal olarak mücadele vermek başta cins örgütlenmeleri olmak üzere, bütün duyarlı insanların sorumluluğudur“ düşüncesiyle hareket ediyoruz. Ancak cins mücadelesi yürüten bizler, karşısında durduğumuz anlayışla mücadele ederken, niyetten bağımsız onun bir parçası haline gelmemeye özen göstermeliyiz. Siyaset dilimizde, açıklamalarımızda ve bir bütün olarak pratiklerimizde, bu erk(ek) egemen anlayışın karşısında durduğumuzu mücadele ettiğimiz her alanda yansıtmalıyız.

Emperyalist-kapitalist sistemin ürettiği şiddetin sonucu olarak yaşamına son vermek zorunda bırakılan Zeynep Tüm nezdinde, toplumda şiddete karşı duyarlılık ve ortak mücadele alanları yaratmak amacını taşırken, karşısında durduğumuz eril anlayışın argümanları ve kavramlarıyla sorunu ortaya koymamalı ve bizleri farkında olmadan bu eril dilin ve anlayışın bir parçası haline getirmesine ve amacımızı gölgede bırakmasına izin vermemeliyiz. Kadının dilini, siyasetini ve rengini tam da bu noktada net bir ayrımla ifade etmeliyiz. Buradan yola çıkarak yaşamımızın her alanında hâkim olan eril dil ile toplumda kadına ve erkeğe biçilen “kadınlık” ve “erkeklik” rollerini hep birlikte deşifre etmeliyiz ki kadının hayatına, mücadelesine can suyu olabilelim.

Bizler açısından esas olan; çeşitli sebeplerle birlikte, nihai olarak ölüme sebebiyet veren erk(ek) egemen şiddet gerçekliği ve buna karşı mücadele etme zorunluluğumuzdur. İnsanlık tarihi kadar eski olan kadın sorununun başında gelen ve günümüzde de artarak devam eden bir şiddet pratiği varsa, kadın hareketi olarak bizlerin tarafı, tartışmasız olarak net bir şekilde bu pratiğin karşısında durmaktır.
– Jin Jiyan Azadi !

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi   (ADKH)
20 Aralık 2016                                                                                           

Share

Tarihin Sessizliğine Işık Tutan Kadınlara, ADKH 10.Yıl Etkinliğinde Buluşalım

2017-etkinlik-afis
” Uzun bir sessizlikten geliyoruz.”

Ortaçağ karanlığından, feodal beyler ve ağaların köle çiftliklerinden, modern köleliğin fabrika yollarından geliyoruz. Her coğrafyada farklı isimlerden diktatörlerin faşizmine, işgaline, zulmüne direnerek geliyoruz. 21.yüzyılda Doğunun ortasında köle pazarlarına direnerek, “modern batının” emek sömürüsüne karşı mücadeleden geliyoruz.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yaratılan korku imparatorluğuna karşı; karanlığı aydınlatan “politik savaşın” orta yerinden geliyoruz.

Kapitalizmin üzerinde bir hayalet gibi dolaşan Ekim devriminden geliyoruz…
Kollantai’nin, Roza’nın, Clara’nın mücadele deneyimiyle devrimin rengi olmaya devam edeceğiz…

Onuncu yılımızda patriarkal sisteme karşı mücadelemizi bir kez daha ilan ediyoruz. Tüm mücadeleci kadınları 18 Mart 2017 tarihinde Frankfurt’ta yapacağımız etkinliğimize davet ediyoruz.

Yaşasın Kadınların Birleşik Mücadelesi!

                                                AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

 

Share

ADHK: 19 Aralık Katliamını Unutmadık, Unutturmayacağız! ATİK Aktivistlerine ve Tüm Politik Tutsaklara Özgürlük!

atik-tutuklulari19 Aralık katliamı ve buna karşı gösterilen görkemli direnişin yeni bir yıl dönümünün yaklaştığı bugünlerde, dün Türkiye-Kuzey Kurdistan hapishanelerinde birlikte omuz omuza direndiğimiz ATİK’li 10 devrimcinin 19 Aralık 2016 tarihininde Münih’te yapılacak olan mahkemelerine katılarak, onlarla geçmişte ördüğümüz siper yoldaşlığını, yeniden örmek ve güncellemek üzere karşılamaya hazırlanıyoruz.

ADHK (07-12-2016)- 19 Aralık 2000 tarihinde, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da bulunan 28 hapishaneye eşzamanlı ve eşgüdümlü gercekleştirilen operasyon sonucu, 30 devrimci tutsak kalleşce katledildi. 30 devrimciyi katleden faşizm, bu operasyonun adına da “Hayata Dönüş” dedi. Bundan kastettikleri, teslim almak, yola getirmek ve biat ettirmekti. Ama başaramadılar!

Her hapishane, direnişin teslim olmayan birer onur siperi haline geldi. Tarih bir kez daha, ezilen halkların çocuklarının kanlarıyla yazıldı. Orada, katliamın vahşiliğiyle birlikte, gözü dönmüş faşist zulmün saldırganlığı da, halka, devrime ve ideolojik politik ilkelerine bağlı devrimci tutsakların direnişi de zirve yaptı. Devrimci tutsaklar teslimiyeti dayatan faşist zulme, direnişin doruklarından kahramanca cevap verdiler.

Faşist Türk devletine “F Tipi” aklı ve silahı ihraç ederek, devrimcilerin teslim alınması stratejisini sunan batılı emperyalist efendiler, uşaklarının her türlü zulmüne boyun eğmeyerek, bu stratejiyi boşa çıkartan devrimcileri bu kez de emeperyalist-kapitalist Alman devletinin mahkemelerinde tam 2 yıldır sınamaya calışıyorlar.

MÜSLÜM  ELMA, SEYİT  ALİ  UĞUR, HAYDAR  BERN, ERHAN  AKTÜRK, MUSA  DEMİR, BANU  BÜYÜKAVCI, SİNAN  AYDIN, SAMİ  SOLMAZ, MEHMET  YEŞİLÇALI  ve  DENİZ  PEKTAŞ 2 yıldır Alman Emperyalizminin adaletsizliğiyle cezalandırılıyor.

Onların şahsında yargılanmak istenenin tüm devrimciler olduğunu iyi bilen tutsak 10 ATİK’li devrimci, kendilerine isnad edilen tüm suçlamalara cevaben, devrimciliğin haklı ve onurlu öfkesiyle, faşizme ve emperyalizme karşı direnen bir devrimciliğin suç olmadığını, kriminalize edilerek itibarsızlaştırılamayacağını ve yargılanamayacağını haykırarak, onları yargılayanları yargılayan bir devrimci iddianameyi tarihe yazmışlardır.

Evet yargılanması gerekenler faşizme, emperyalizme ve dünya gericiliğine karşı direnen devrimciler değil, dünya halkarını savaşlarla katliamlardan geçiren, sürgün yollarında toplu katliamların yaşandığı göçmen trajedilerinden sorumlu olan, eli kanlı tekelci diktatörlükler ve emperyalizmin insanlık tarihine yazılan suçlarıdır.

Yargılanması gerekenler, DAİŞ denilen şeriatçı faşist katilleri besleyip büyüten, işbirlikçisi Erdoğan eliyle sınırları açtıran, Orta Doğu’da ve Avrupa metropollerinde masum insanların bombalarla parçalanmasında politik sorumluluğu olan, işbirlikçileri ve efendileriyle tüm egemen sınıf bloğudur.

Bu bilinç temelinde 19 Aralık 2000 tarihinde emperyalizm destekli, Faşist Türk Devleti egemenleri eliyle gercekleştirilen katliama karşı öfkemizi kuşanıyor, bu sürecin direniş saflarında alnının akıyla sınavını vermiş ATİK’li devrimcilerle dayanışmayı güncel bir görev olarak önümüze koyuyoruz. Bu temelde, tüm duyarlı kişi ve kurumların da bu görevle karşı karşıya olduklarını hatırlatıyoruz.

Katliamın ortaklığında geçmişte birleşen, bugün “düşman kardeşler” rolüyle cilveleşen Alman ve Türk egemen sınıf güçlerine karşı, 19 Aralık 2016 duruşma gününde, mahkeme önünü birleşik öfkemizin siperleri olarak tutmalıyız. 19 Aralık 2000’de yükseltilerek, direnişin doruklarında bayraklaştırılarak bize devredilen dayanışmayı ve siper yoldaşlığını kıymetli bir miras olarak sahiplenelim.

Unutmayalım, tüm saldırılarla eskitilmeye ve unutturulmaya çalışılan dünya halklarının özgürlük ve sosyalizm geleceği için direnen ve savaşanların siper yoldaşlığı, tarihin pırlantası olarak dayanışmanın ellerinde yeniden parlatılacak ve baskının ve zulmün olduğu her yerde birleşik direnişin surları yüreklerimizle örülecektir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan hapishanelerinde kurşunların, bombaların ve faşist çakal sürülerinin üzerine yürüyen ölümsüz yoldaşlarımızın güne vasiyeti budur.

Bu temelde 19 Aralık’ta ölümsüzleşen devrimci tutsakları, eylemine ve anılarına pratikte bağlılığın devrimci sorumluluğuyla bir kez daha anıyor ve bu bilinçle 19 Aralık katliamının yıl dönümünde, 19 Aralık 2016 günü Münih’te görülecek olan ATIK’li 10 devrimcinin mahkemesine duyarlı herkesi katılmaya, mücadelelerine güç ve omuz vermeye davet ediyoruz.

19 Aralık Katliamını Unutmadık, Unutturmayacağız!

ATİK Aktivistlerine ve Tüm Politik Tutsaklara Özgürlük!

Devrimcilik Suç Değildir, Yargılanamaz !

Yaşasın Devrimci Siper Yoldaşlığı !

Miting:

Tarih: 19 Aralık 2016 (Pazartesi)

Saat: 11.00

Yer: Oberlandesgericht

Nymphenburger Strasse 16

80335 München

ADHK (Avrupa Demokratik Haklar Kanfederasyonu)

Aralık 2016

Share

19 Aralık’ta Münih’te Buluşalım!

afis19-22 Aralık 2000 tarihinde faşist „TC“ Devleti tarafından 20 Hapishaneye yönelik „Hayata Dönüş“ adıyla eş zamanlı yapılan operasyonlarla, 28 devrimci tutsağın katledildiği vahşice katliamın 16. yılına girdiğimiz bu günleri; bu kez de emperyalist-kapitalist Alman Devleti’nin faşist “TC“ ile işbirliği sonucu 2012 yılında başlattığı ve 2015 yılında 10 ATİK Aktivistinin tutuklamalarıyla sonuçlanan ve Alman devletinin mahkemelerinde tam 3 yıldır „sınanmaya“ çalışılan devrimci dostlarımızın haklı direnişi ve iradesiyle karşılamaktayız.

Esas olarak Avrupa’daki devrimci-demokratik mücadelenin sindirilmesinin hedeflendiği, mevcut hak alma mücadelesinin kriminalize edilmek istendiği, devrimci iradeyi teslim alma saldırılarına karşı, bizler, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak tecrite, devrimcilerin tutuklanmasına ve hak gasplarına karşı devrimci-demokrat-ilerici başta bütün üye ve taraftarlarımız olmak üzere herkesi birleşik direnişi daha da yükseltmeye çağırıyoruz.

“Banu Büyükavcı ve ATİK’li Devrimcilere Özgürlük!“ diyerek, 19 Aralık 2016 tarihinde Münih’te yapılacak olan mahkemeye ve ardından yapacağımız mitinge tüm üye ve aktivistlerimizi katılmaya çağırıyoruz.

*Yaşasın Kadınların Birleşik Direnişi!
*ATİK Aktivistlerine veTüm Politik Tutsaklara Özgürlük!
*Devrimci Tutsaklar Yalnız Değildir!
*Yaşasın Kadının Örgütlü Mücadelesi!
*Yaşasın Devrimci Dayanışma!

MİTİNG

Tarih: 19 Aralık 2016
Saat: 11.00
Yer: Oberlandesgericht
Nymphenburger Strasse 16
80335 München

           
ADKH (Avrupa Demokratik Kadın Hareketi)

Share

ÇOCUKLARIMIZ, KÖR ZİHNİYETİN VE ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜN EĞİTİM KURUMLARINA TESLİM EDİLEMEZ!

adkh-amblemADKH – İlk olarak aile içerisinde, sonraları ilkokul, ortaokul, üniversite, iş ve meslek yaşamı gibi alanlarda sosyalleşen insan, yaşadığı toplumdaki sosyal, ekonomik, kültürel ve eğitim alanlarında şekillenerek sosyal bir varlık olarak toplumdaki yerini alır. Esas olarak bu şekillenmenin asıl ayağını oluşturan okul ve mesleki eğitimlerdir ki bu tür kurumlara ve dolayısıyla da eğitim politikalarına yön veren iktidarlar ve sistemlerin kendileridir.

Dünyanın farklı ülkerlerindeki eğitim sistemlerini şöyle bir analiz ettiğimizde karşımıza farklı eğitim sistemleri çıkmaktadır. Otoriter, Antiotoriter, Demokratik, „hoşgörülü“, ihmal eden eğitim sistemleri vb…Türkiye‘de uygulanan eğitim sistemi, otoriter ve baskıcı bir eğitim sistemidir.

Öğrencilerin, eğitmenlerin ve velilerin haklarını gasp eden ve her gün biraz daha sindiren bu otoriter ve aynı zamanda baskıcı olan sistem de gerici AKP hükümetinin resmi ideolojisidir. Dolayısıyla Türkiye`de gerici otoriter eğitim sistemiyle yetişen nesillerin ise, demokratik eğitim sisteminde yetişen nesillerin aksine haklarını savunmayan, faydacı, itaatkar, bilimsel düşünmeyen nesiller olarak yetişmesi de kaçınılmazdır. Buradan yola çıkarak gerici Türk-islam sentezli muhafazakar AKP hükümetinin kurmuş olduğu eğitim sisteminde, kız ve erkek çocuklarının okudukları okulların yurtlarında, dini ağırlıklı eğitimlerin verildiği, tarikatçılarca özelleştirilen (Fettullahçılar, Süleymancılar vd…) iktidarın dünya görüşünün yeniden üretildiği ve ögretildiği ideolojik birer merkezler halini almaması da kaçınılmazdır. Dolayısıyla çocuklara rekabetin, kıskançlık, nefret, çekememezlik gibi duygu ve düşüncelerin öğretildiği bir nesil yaratılarak ve  ayrıca muhafazakar bir toplumun temelleri atılarak , bu yurtlarda ve okullarda çocuklarımızın geleceklerinin karartılmasına ya da son olarak yaşanan Adana‘da bir öğrenci yurdunda olduğu gibi yanarak ölmelerine en açık ifadeyle katledilmelerine sebebiyet veriyorlar.

Adana`nın Aladağ ilçesinde bulunan „Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Orta Öğretim Kız Öğrenci Yurdu“nda çıkan yangında 11‘i öğrenci 1’i görevli olmak üzere 12 kişinin  yanarak ölmesine sebebiyet verenler yine Süleymancılar tarikatına ait bu kız öğrenci yurdundaki yetkililer,  sorumlular ve onlara bu yurtları özelleştiren gerici AKP hükümetidir. Kendi siyasi çıkarları uğruna insan yaşamını hiçe sayan, denetimden kontrollere ticari rant kaygısıyla nice işçi katliamlarına „imza atarak“ rüştünü ispatlayan katliamcı AKP Hükümeti, bunun yanı sıra bir bütün olarak dinci-gerici politikalarını yaşamın her alanına uygulayarak topluma nüfuz ettirmeye çalışmaktadır. Özelleştirme politikalarıyla da her bir karış rant alanına çevrilirken; daha da yoksullaştırılan ezilen-emekçi ailelerin çocuklarına devlet eliyle cemaat-tarikat vb. dinci örgütlenmelerin “yurtları“ işaret edilmektedir.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak devrimci-demokrat-yurtsever-ilerici duyarlı herkesi, kokuşmuş ve çürümüş bu dinci-gerici düzeni ve AKP Hükümetini, tecavüzcü-katliamcı eğitim politikalarını teşhir etmeye çağırıyoruz. Öğrenci gençliğin sağlıklı ve güvenli barınma haklarını da içeren Bilimsel- Parasız-Eşit-Anadilde Eğitim talebini haykıralım.

                                   AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

 

Share

FİDEL İÇİN SANCAĞI YARIYA İNDİRMEYİN, DAHA DA YÜKSELTİN!

“Fidel çok insan bir dev
Ağarmış saçları sakallarıyla
Karlı bir dağ.
Gözlerinde güleç
Kardelenler açıyor,
Sesi titremeyen bir ses
Umudun sesi.”[1]

 

SİBEL ÖZBUDUN/TEMEL DEMİRER – Edith Wharton, “Işığı yaymanın iki yolu vardır; ya ışık olursun ya da onu yansıtan ayna,” demişti ya; “ışık” oldu O kolayına kaçıp, “ayna olmak” yerine…

Kolay mı? “Köstebeği beklemeyen devrimci”ydi[2] Fidel…
Çünkü “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” sorusuna verdiği yanıtta, “1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin” diye ekler Nâzım Hikmet: “yalansız hürriyetin eli/ Fidel’in sıktığı el”dir…
O el ki, Camilo Cienfuegos’lu, Che’li Küba Devrimi’dir
“Şeref ya da onur için değil adil olduğuna inandığımız fikirler için mücadele ediyoruz…
Yurdumuzun tarihi uzak geçmişlere dayanmaz, ama yiğitlik dolu devrim savaşımlarıyla zengin bir tarihtir bu…
Ben bir Marksist Leninistim ve yaşamımın son anına kadar da böyle kalacağım…
Devrim için savaşmayana komünist denmez…
Beni suçlayabilirsiniz, sorun değil: Tarih beni aklayacaktır…
Biz yenilirsek kalkar yine deneriz, diktatörler yenilirlerse sonları olur…
Devrim hareketine 82 kişiyle başladım. Eğer bunu tekrar yapmak zorunda kalsaydım yanıma 10 ya da 15 sadık insan alırdım. Eğer sadıksanız ve hareket planınız varsa ne kadar küçük olduğunuzun hiçbir önemi yoktur…
Soygun felsefesine son verirseniz, savaş felsefesi de ortadan kalkar…
Bir katilin, bir hırsızın başbakan olduğu bir cumhuriyette, dürüst kişilerin yerinin ya mezar, ya cezaevi olduğunu anlayabilmek zor bir şey olmasa gerek…
Gelmiş geçmiş en büyük ahlâksızlık, emperyalizm ve kapitalizmdir…
Yukarı yarım kürenin, aşağı yarım küreyi ezmesine küreselleşme denir…
Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorunda kalsın?
İşçi sınıfı yaratıcı sınıftır. İşçi sınıfı bir ülkede maddi refahın gerektirdiği her şeyi üretir, iktidar işçi sınıfının elinde olmadığı sürece, işçi sınıfı, iktidarın sömürücü toprak sahiplerinin, haksız kazanç sağlayanların, tekellerin, yerli ve yabancı çıkar gruplarının elinde kalmasına izin verdikçe, silahlar işçi sınıfının değil de, çıkar gruplarına hizmet edenlerin elinde oldukça, bu çıkar gruplarının ziyafet sofralarından dökülmesine göz yumduğu kırıntılar ne denli çok olursa olsun, işçi sınıfı yoksul bir hayat sürmeye zorlanacaktır,” diye haykıran vazgeçmeyen -dim dik- duruştur!
Küba Devrimi, başkaldıran insan(lık) tarihinin en has ürünlerindenken; – Gabriel García Márquez’in deyişiyle- “Bizim Fidel” de onun mimarıdır.
Yedi iklim dört bucakta “bizim” diye sahiplenilen; her yerde adıyla seslenilen O; Nâzım Hikmet’in ‘Havana Röportajı’ndaki destandı:
“Fidel de içlerinde 82’nin 12’si sağ kalmıştı/ Fidel de içlerinde 12 kişiydiler 56’nın kasımında/ Fidel de içlerinde 150 kişiydiler aralığında 56’nın/ Fidel de içlerinde 500 kişiydiler şubatında 57’nin/ Fidel de içlerinde 1000 oldular 5000 oldular/ Fidel de içlerinde/ Fidel de içlerinde bir milyon yüz milyon bütün insanlık oldular”
* * * * *
Emil Michel Cioran’ın, “Yaşamı tutkuyla sevenler dışındakilere ölüm hiçbir anlam ifade etmez. Ayrılacağı bir şeyi olmayan biri nasıl ölebilir ki?”[3] saptaması ortadayken; Onun için sakın bayrakları yarıya indirmeyin, ölenler için yapılır bu; oysa Fidel yaşıyor; bayrakları yükseltin; O hâlâ bizimle; yerkürenin tüm Sierra Maestra’larındadır; her daim orada olacaktır…
“Hastalığımın kesinleştiğini anladığım anda, başkanlık görevlerime son vermeye tereddüt etmedim,” diyen Fidel, 87. yaşgünü vesilesiyle kaleme aldığı makalede, “Hâlâ yaşadığına şaşırdığını” belirtip;[4] Goldberg’in “Hastalığınız Tanrı’nın varlığı konusunda fikrinizi değiştirdi mi” sorusunu “Üzgünüm hâlâ bir diyalektik materyalistim,”[5] diye yanıtlarken; Ursula K. Le Guin’in, “İzlenen yolda yol yitirilir,”[6] sözlerini anımsatıyordu…
Hâl böyleyken; yani Vassilis Vassilikos’un ifadesiyle, “Ölüm, tamamlanmayan her şey”ken; 25 Kasım 2016 günü saat 22.29’da bizi -dönmek üzere- bırakıp giden Fidel Castro Ruz, “Zafere kadar, daima!” haykırışının devrimci praksisidir…
Kolay mı? Yakın zaman önce, “Yakında 90 yaşında olacağım. Yakında ben de diğer önderler gibi gideceğim. Elbette hepimizin zamanı gelecek. Ancak Kübalı komünistlerin idealleri, inançları bu dünya için, insanlık için fayda sağlamaya devam edecek. Bu idealler için savaşmaya devam etmeliyiz,” diyen Fidel için “Marksist Leninist olmak bir sorumluluktur”…[7]
* * * * *
Siz bakmayın ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın, “Zalim bir diktatör”;[8] Nagehan Alçı’nın, “Halkını sömüren diktatör”;[9] -Küba Devrimi’nde Castro ve Che’nin yanında mücadele edip, ardından da Miami’de yaşayan rejim karşıtına dönüşen- Huber Matos Benitez’in, “Castro düzenbazdı, gücünü kullanmaktan zevk alıyordu. O kadar akıllı biriydi ki Hollywood aktörlerinin kabiliyeti onun aktörlüğünün yanında sıfır kalırdı. Dünya tarihinde onun kadar maskara biri henüz çıkmadı. Hayatımda karşılaştığım en kötü huylu ve sapık kişiydi. Ama şunu size söyleyebilirim; Castro hem Küba’dan hem de Kübalılardan nefret ediyor. Ama kendisini öyle pazarladı ki kendini Küba halkına ‘Her şeyi Küba için yapan kral’ olarak gösterdi,”[10] türünden zırvalarına!
“Fidel, geceleri aç yatılmayan eşit bir dünya umududur”;[11] “Fidel’in Küba’sı dünyanın her yerinden 80 bin doktor yetiştirendir”![12]
Kolay mı? Küba en yoksul dönemlerde bile bilim ve araştırmadan vazgeçmedi. En büyük mucize de sağlık alanında oldu. Tahmini ömür süresi 80 yıl, ABD’den fazla. Bebek ölümleri bazı yerlerde sıfır! Hastaneler herkese bedava. Ama esas bomba, kanser aşısı Cimavax. Japonya ve Avrupa’dan sonra Amerika da klinik testlere başladı![13]
* * * * *
Hem nasıl unutabilirsiniz, unutturabilirsiniz?
Küba, 1958 Devrimi öncesi gayriresmi bir Amerikan sömürgesiydi.
Amerika’nın kumar merkezi hatta “genelevi” denirdi.
Al Capone, Lucky Luciano, Meyer Lansky gibi mafya liderleri diktatör Batista’yı maaşa bağlamıştı.
Devrim bu çürük düzeni hedef aldı. Küba Devrimi haklı bir devrimdi.
Amerikan mafyası, CIA ile ortak çalışarak Fidel Castro’ya defalarca suikast girişiminde bulundu.
Kübalı göçmenler Amerika’nın desteğiyle adayı işgal etmeye çalıştı…
Çok zor koşullarda, Kübalıları gururlu, başı dik bir toplum yaptı;[14] “Latin kanıyla sosyalizm birleşirse ne olur? Cevap: Kübalı olur,”[15] saptamasındaki üzere…
* * * * *
Hikâyeyi bilmeyen var mı hâlâ? Varsa ne yazık!
26 Temmuz 1953: Yaklaşık 100 kişilik bir gerilla grubu Moncada Kışlası’na saldırdı. Çoğu hayatını kaybetti. Fidel Castro ve Raúl Castro’nun da içlerinde olduğu sağ kalanlar yakalandı. Fidel 15 yıl ceza aldı.
1955: Batista, yurtiçi ve yurtdışından gelen baskılar üzerine, tüm siyasi mahkûmları serbest bıraktı. Castro kardeşler Meksika’ya sürgün edildiler. Orada Che Guevara ile tanıştılar. Meksika’da, İspanya İç Savaşı’na katılmış olan eski askeri lider, devrimci Alberto Bayo tarafından eğitildiler. “26 Temmuz Hareketi” burada kuruldu.
Kasım 1956: Meksika’da eğitim gören 82 kişi Küba’ya gitmek üzere, Fidel Castro önderliğinde Granma yatına bindiler.
Aralık 1956: Karaya çıktıktan sonra düştükleri pusuda pek çok gerilla hayatını kaybetti. Sağ kalan 12 kişi Sierra Maestra’ya varıp buluşmayı başardılar. Fidel Castro, Che Guevara, Raúl Castro ve Camilo Cienfuegos da aralarındaydı.
1957-Haziran 1958: Dağlarda Batista garnizonlarına küçük çaplı saldırılar. Kentlerde Batista’nın misilleme olarak uyguladığı baskı.
Temmuz 1958: Küba ordusunun Verano operasyonu. Castro kuvvetlerinin direnişi.
1 Ağustos 1958: Geçici ateşkes görüşmeleri.
Ağustos 1958: Castro güçleri karşı saldırıya geçer.
Kasım 1958: Che Guevera, Camilo Cienfuegos ve Jaime Vega komutasındaki üç kol Santa Clara’ya doğru ilerledi. Jaime Vega kolu yok edildi.
30 Aralık 1958: Camilo Cienfuegos, Yaguajay’ı aldı.
31 Aralık 1958: Cienfuegos ve Guevara’nın kuvvetleri Santa Clara’ya girdi.
1 Ocak 1959: Bu haberleri alan ABD destekli diktatör Fulgencio Batista uçakla Dominik Cumhuriyeti’ne kaçtı.
l2 Ocak 1959: Castro kuvvetleri Santiago de Cuba’ya, Che Guevara ve Cienfuegos da Havana’ya girdiler.
l6 Ocak 1959: Fidel Castro, Havana’ya geldi.
1961: CIA’in organize ettiği ABD’deki Kübalılar silahlanarak, Küba’daki Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaptı. Ancak plan başarısızlıkla sonuçlandı. Aynı yıl ABD Küba’ya yönelik yaptırımlara başladı.
1962: Sovyetler Birliği’nin Küba’ya füze yerleştirdiğinin ortaya çıkmasıyla, üçüncü dünya savaşının eşiğine gelindi. Kriz, Küba’daki füzelerin kaldırılmasıyla sona erdi.
1977: Küba-ABD ilişkileri normalleşmeye başladı. İki ülke karşılıklı olarak ‘çıkar ofisleri’ açtı.
1996: ABD’nin yürürlüğe soktuğu Helms-Burton Yasası’yla ambargo daha da ağırlaştırıldı.
1999: ABD’ye götürülen Kübalı Elian Gonzalez adlı çocuk, iki ülke arasında diplomatik kriz yarattı. Baba Gonzalez’in baskısıyla ABD altı aylık krizi sonlandırarak Elian’ı Küba’ya iade etti.
2002: Eski ABD Başkanı Jimmy Carter Küba’yı ziyaret etti.
2013: ABD Başkanı Obama ve Kübalı mevkidaşı Castro, Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’nın cenazesinde el sıkıştı.
2014: ABD Başkanı Obama ve Küba Devlet Başkanı Castro, iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmek için görüşmelere başladılar.
* * * * *
Nihayet, siz bakmayın “Fidel Castro sonrasında Küba’da nelerin değişebileceği konusu pek çok Kübalının kafasındaki gizli soru… ‘Küba rüyasının sonunu Obama mı getirecek’ sorusu yankılanıyor kafamda,”[16] türünden ucuzluklara!
“ABD’yle normalleşme” mi dediniz?
Eski ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’yi, George Bush döneminde terör şüphelileri üzerinde uygulanan şiddet içerikli sorgulama tekniklerini savunmakla suçlayarak, “İşkenceyi, bir bilgi alma yöntemi olarak görüyorlar… Terörizm gökten inmedi; yöntemleri 1959’daki Küba Devrimi ile mücadele edebilmek için ABD tarafından oluşturuldu,”[17] diyen Fidel Castro, ABD-Küba görüşmeleri için ABD’ye güvenmediğini belirtip, bunun çatışmaların barışçıl bir biçimde çözülmesini reddettiği anlamına gelmediğini söylerken;[18] ABD ve İsrail, 28 Ekim 2016 tarihinde BM Genel Kurulu’nda gerçekleştirilen abluka oylamasında çekimser oy kullandı.
BM Genel Kurulu’nda konuşan Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodriguez Parrillo ise ablukanın etkilerine değindiği uzun konuşmanın sonlarında şu ifadelere yer verdi: “Kültürümüze ve tarihimize yabancı rüyalara ihtiyacımız yok. Küba Devrimi her gün gençler tarafından bir kez daha inşa ediliyor. Kübalı gençler tıpkı anne babaları, tıpkı nine ve dedeleri gibi yurtsever ve antiemperyalistler. Bizim kendi değerlerimiz ve sembollerimiz var, bunları savunmaya ve zenginleştirmeye devam edeceğiz, ama bu değer ve semboller daima Kübalı olmaya devam edecekler. Bunları başka değer ve sembollerle değiştirmeyeceğiz, egemen ve sosyalist bir ulus olmak için mücadele etmeye devam edeceğiz. Kapitalizme geri dönmeyeceğiz.”[19]
* * * * *
Manuel Cabieses Donoso’nun, “Küba Devrimi’nin en önemli özellikleri, onuru, acılar karşısında gösterdiği bitmez tükenmez dayanışması ve diğer halkların ihtiyaçlarına duyduğu ilgidir,”[20] biçiminde formüle ettiği Fidel’in özgürlük rüyası mutlaka tamamlanacakken; ve bizler sınıfların ve sömürünün tümüyle ortadan kalkacağı bir dünya kurulana kadar yolumuzu aydınlatanlardan Fidel’e borçlu kalacağız; “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/ Hiçbir yere gitmiyor,” dizeleri eşliğinde Edip Cansever’in…
* * * * *
Son bir şey daha: Küba Destanı’nın “Virtus omnia subter se habet/ Kahramanlık her şeyi arkasında bırakır,” diyen ve Arthur Schopenhauer’ın, “Mutlu bir hayat olanaksızdır; insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır,” saptamasını doğrulayan(lardan)dı Simón Bolívar’ın torunu, José Martí’nin oğlu, Che’nin yoldaşı “Bizim Fidel”…
27 Kasım 2016 22:31:58, Ankara
N O T L A R
[1] Can Yücel, “Fidel’in Gelişi Gidişi”, 1996.
[2] Soner Torlak, “Fidel Castro Ruz: Köstebeği Beklemeyen Devrimci”, Halkın Sesi, Yıl:10, No:237, 22 Temmuz 2015, s.22.
[3] Emil Michel Cioran, Gözyaşları ve Azizler, Çev: İsmail Yerguz, Jaguar Kitap, 2015.
[4] “Hâlâ Yaşadığıma Şaşırıyorum”, Milliyet, 15 Ağustos 2013… http://dunya.milliyet.com.tr/-hala-yasadigima-sasiriyorum-/dunya/detay/1750317/
[5] “Castro’dan İran’a Acı Tavsiyeler”, Radikal, 9 Eylül 2010, s.13.
[6] Ursula K. Le Guin, Yanılsamalar Kenti, Çev: Meltem Tayga, İmge Yay., 3 Baskı, 2016, s.104
[7] “Fidel: Marksist Leninist Olmak Bir Sorumluluktur”, 26 Kasım 2016… http://haber.sol.org.tr/dunya/fidel-marksist-leninist-olmak-bir-sorumluluktur-177022
[8] “Trump Tek Cümlelik Açıklamasının Devamını Getirdi: ‘Castro Zalim Bir Diktatördü’…”, 26 Kasım 2016… http://ilerihaber.org/icerik/trump-tek-cumlelik-aciklamasinin-devamini-getirdi-castro-zalim-bir-diktatordu-63726.html
[9] Nagehan Alçı, “Halkını Sömüren Diktatörün Ülkesi Küba”, Akşam, 26 Temmuz 2012, s.13.
[10] “Che Guevara iyi, cesur bir savaşçıydı ama maceraperestti. En kötü yanı vahşeti sevmesiydi. Binlerce idamın nedenidir. Yazılarını okuduğunuzda onun bir devrimci ruha sahip olmadığını görürsünüz.” (Nevsal Elevli, “Huber Matos Benitez: Castro Düzenbazdı Che Vahşeti Severdi”, Milliyet, 13 Mayıs 2012, s.24.)
[11] Barış İnce, “Fidel, Geceleri Aç Yatılmayan Eşit Bir Dünya Umududur”, Birgün, 26 Kasım 2016… http://www.birgun.net/haber-detay/fidel-geceleri-ac-yatilmayan-esit-bir-dunya-umududur-137113.html
[12] “Fidel’in Küba’sı Dünyanın Her Yerinden 80 Bin Doktor Yetiştirdi”, Birgün, 26 Kasım 2016… http://www.birgun.net/haber-detay/fidel-in-kuba-si-dunyanin-her-yerinden-80-bin-doktor-yetistirdi-137114.html
[13] Çınar Oskay – Sebati Karakurt, “İnsanlığa En Büyük Hediye Küba’dan mı Geliyor?”, Hürriyet, 13 Eylül 2016, s.2.
[14] Çınar Oskay – Sebati Karakurt, “Geleceğin Lideri Canel Devrimin Mirasını Taşıyabilecek mi?”, Hürriyet, 14 Eylül 2016, s.2.
[15] Melek Aldemir, “Küba: Ortaya Karışık Liberalizm”, Radikal, 22 Nisan 2011, s.30-31.
[16] Elçin Poyrazlar, “Gerçek Havana Sokaklarda”, Cumhuriyet, 13 Eylül 2009, s.10.
[17] “Castro, Cheney’yi Suçladı”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2009, s.11.
[18] “Fidel Castro’dan Küba-ABD Görüşmeleri Yorumu: ABD’ye Güvenmiyorum”, Gündem, 28 Ocak 2015, s.12.
[19] “ABD Küba Ablukası’nın Kaldırılmasına Çekimser Oy Kullandı”, 28 Ekim 2016… http://direnisteyiz3.org/abd-kuba-ablukasinin-kaldirilmasina-cekimser-oy-kullandi/
[20] Manuel Cabieses Donoso, “Küba, Seni Seviyoruz….. ”, Sendika.Org, 15 Aralık 2009… http://sendika12.org/2009/12/kuba-seni-seviyoruz-manuel-cabieses-donoso/
Share

Köln’de 25 Kasım’da Ortak Eylem

15220191_1214404011953058_6053051216567395286_n
KÖLN(28.11.2016)-
25 Kasım Cuma günü Wallrafplatz da Saat 16:30 da ADKH‘nin de bileşeni olduğu Mücadeleci Kadın Platformu (Kämpferisches Frauenbündnis Köln)’nun çağrısı ile bir miting gerçekleştirildi.

Özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşen kadınların şahsında bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan mitinge ADKH dışında, Yaşamevi Kadın Komisyonu, Atik Yeni Kadın, Kürt Kadın Kurumu CENî, SKB, Rebell, Courage Frauenverband, MLPD ve Zora da konuşmalarıyla yer aldılar.

ADKH’nın „Ben kadınım demek yürek ister, yüreğini direnişle örgütle!“ şiarıyla çıkarmış olduğu bildiri ADKH temsilcisi tarafından okundu. Temsilci özellikle konuşmasında 25 Kasım dan bir gün önce bir kadının Köln de katledilmesini lanetlerken, akabinde Gizem Peker, Tuğçe Albayrak, Hameln şehrinde şu an Koma da olan Kader şahsında Avrupa da yaşananlara sessiz kalınmaması çağrısında bulundu. Devamında  Kapitalist sistemin yaratmış olduğu şiddete, ondan beslenen zihniyete karşı umutsuz ve çaresiz olmadığımızı, örgütlenerek kadın mücadelesini güce dönüştürmenin ve birlikte hareket etmenin gerekliliğini dile getirdi. Iş yerinde, okulda, sokakta hayatın olduğu her yerde kapitalist sistemi ve faşizmi teşhir etmemiz gerektiğinin vurgusu yapıldı.  Almanya (Avrupa) da Banu Büyükavcı ve Gülaferit Ünsal şahsında tüm politik tutsaklara sahip çıkmaya ve § 129 a-b ye karşı meydanlara mücadele çağrısı ile konuşma sonlandırıldı.

Kültürel bölümde ise Mücadeleci Kadin Platformu`nun korosu yer alırken, Kadın Grubu Koma Denge Xwezaye kadın mücadelesi içerikli şarkı ve stranlarını seslendirdi.

Daha sonra Lila Frauenbündnis Köln (Mor Kadinlar Platformu) düzenlemiş olduğu mitinge Mücadeleci Kadin Platformu olarak bizlerde ortak mücadelenin gerekliliği ruhu ile dahil olduk. Yüzlerce kadının bir araya gelip eylemin ortaklaştırılmasının önemi meydan da da konuşmalarda dile getirildi. Alman, göçmen, mülteci kadın kurumlarının hep birlikte „Jin, Jîyan, Azadî!“ – „Faşizme karşı omuz omuza!“ sloganlar atıldı. Alanda kadınların şiddet görmesine karşı sembolik olarak yüzlerce balonlar havaya uçuruldu. Sloganlar, müzik, dans ve renkler eşliğinde kadınlar hep birlikte yürüyüşe geçti. Rudolplatz meydanına gelindiğinde son konuşmalar yapıldı. Halaylarla miting sonlandırıldı.
img_0436 img_0439

Share

Düsseldorf’ta 25 Kasım Gündemli Panel Gerçekleşti

20161126_165012_1480249565988
DÜSSELDORF (27.11.2016)-
 Ceni Kürt Kadın Barış Bürosu, Gülümseyen Kadınlar Platformu, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) ve YJK-E Duesseldorf Kadın İnisiyatifi tarafından Duesseldorf Medya Kültür Evi’nde düzenlenen panele, katılım oldukça fazlaydı.

Konuşmacı olarak Kürt Kadın İlişkiler Merkezi (REPAK) Başkanı Meral Çiçek, Demokratik Kadın Hareketi Dönem Sözcüsü ve LGBTİ aktivisti Kıvılcım Arat ve sosyolog Songül Kaya Karlıdağ yer aldı.

Mücadelede ve hayatın içinde şiddete maruz kalarak yaşamını yitiren kadınların anısına yapılan saygı duruşu ardından ilk söz hakkını alan Meral Çiçek, Dünya Kadın konferansında dikkatini çeken bir olgu üzerinden konuşmasına başladı. Dünyanın her yerinde kadınlara, kapitalist sömürünün şiddetinin, sistematik bir biçimde, nasıl yoğunlaşarak yaşatıldığını vurguladı. Tarihin hiçbir döneminde kapitalist sistemdeki kadar sömürülmediğine dikkat çeken Meral Çiçek “Kadına karşı saldırıları sadece yereldeki bir güç yürütmüyor, bu evrensel bir olgudur. Bu yüzden kadınların mücadelesi evrensel olmak zorundadır” sözlerini dile getirdi. Rojava’da verilen Mücadelenin sadece Kürt Kadınları için değil, Dünya kadınları için mücadeledir cümlelerinin ardından Konuşmasını DAIŞ ile AKP zihniyetinin farksız olduğu  sözleriyle tamamlarken, Kadınların öz savunmayı güçlendirmeleri gerektiğini vurguladı.

İkinci sunumu yapan Kıvılcım Arat ise konuşmasında, devlet kaynaklı cinsel şiddet üzerinde durdu. Cinsel şiddetin sistematik bir araç olarak kullanıldığı savaşlardan örnekler vererek başlayan Kıvılcım Arat, Devletin Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kadınlara karşı kullandığı cinsel şiddete dair örneklerle, katledilen YPS militanlarının cinsel organına onlarca kurşun sıkıldığını belirtti.

Günümüzde yaşananların 80’li ve 90’lı yılları aştığını söylerken, devlet kaynaklı cinsel şiddete maruz bırakılan kadınlar için çalışma yürütecek bir platformun kurulması gerektiğini vurguladı.

Son konuşmacı  Songül Kaya Karlıdağ ise, aile içi şiddeti değerlendirdi. Kaya Karlıdağ, konuyla ilgili yürüttüğü akademik çalışmalarında ulaştığı sonuçlardan örnekler verdi. Kadına yönelik şiddetin aşılmasında bilinçlenme ve güçlenme çalışmalarının yaşam bulduğunu belirtirken, öncelikle kadının şiddete ‘dur’ demesi gerektiğini vurguladı.

Konuşmaların ardından, katılımcıların tartışmalara katılarak, karşılıklı soru cevap şeklinde gerçekleşen panel, oldukça beğenildi.  Kadın hareketlerinin ortak yaratmış olduğu panellerin vurgusuyla, alkış ve zılgıtlarla sonlanırken. Tüm kadınlar birlikte fotoğraf çekilerek panel sonlandırıldı.

20161126_172222_1480249566291

Share

Hamburg’da Kadınlar Şiddete Karşı Alanlardaydı

20161126_151722
HAMBURG (26.11.2016)-
25 Kasım ” Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü ” vesilesiyle Hamburg’da Avrupa Demokratik Kadın Hareketinin de içinde olduğu Hamburg Kadın Ağının örgütlediği bir Meeting gerceklestirildi. Yapılan etkinlikte , dünya, Avrupa ve Türkiye – Kuzey Kürdistan’ da kadına yönelik her türlü şiddet ve buna karşi mücadelenin önemi üzerine vurgu yapıldı. Cinsel istismarcıları cezasızlıkla ödüllendirmeyi amaçlayan yasa teklifinin ve çocuk yaşta evliliklerin meşrulaştırılmasına karşı dayanışmayı yükseltmeye çağrı yapıldı.İki saat süren Meeting, kültürel etkinliklerle sonlandırıldı.

Share

Hollanda’da Kadınlar 25 Kasım’da Alanlardaydı

fullsizerender
HOLLANDA(27.11.2016)-
Hollanda’daki Hollandalı ve göçmen kadın örgütleri Rotterdam şehrinde 25 Kasım dünyada kadına karşı şiddeti protesto etmek amacıyla meşaleli yürüyüş düzenledi.
Aralarında, Avrupa demokratik kadın hareketinin de olduğu ,bir cok kadın örgütü dün akşam  önce bınnenwegplein de  bir araya gelerek meşaleli yürüyüş düzenledi. Coşkulu gecen yürüş ,sloganlar ve ortak bildiriden kesitler okunarak  salona kadar sürdürüldü. Etkinlik salonda sarya kadın gurubu ve Hollandalı ların dillendirdıklerı  Ezgiler le son buldu.

Share

Zürih’te ADKH ile Birlikte 25 Kasım Yürüyüşü Düzenlendi!

zuruh
ZÜRİH(26.11.2016)-
25 Kasım Uluslararası kadına yönelik şiddete Karşı Mücadele günü vesilesiyle Zürih’te Avrupa Demokratik Kadın Hareketinin de içinde yer aldığı yüzlerce kadının katılımıyla bir yürüyüş gerçekleştirildi. 25 Kasım Cuma günü saat 19.00’da, Zürih Kunst Haus önünde başlayan ve Langstrasse ‘de sonlandırılan yürüyüş programı içinde 8 ayrı noktada durularak her kadın hareketi kendi mesajasını Almanca- Türkçe sundu. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Mulhaous ADKH’nin de katılımı ile, Yeni Kadın, Beritan Kadın Meclisi, Aufbau Frauenstruktur, FrauenLesbenKasama, Frauen Lora, Frauen Kafi in der RAF Kochareal gibi örgütlerin katılım göstermiş olduğu eylemde, “Kadına yönelik her türlü şiddet, Cinsel istismar ve çocuk yaşta evlilikleri meşrulaştıran son yasa önerisi” İsviçrede’ki yürüyüşte teşhir edildi.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı dünya üzerinde hüküm süren Emperyalist- Kapitalist sömürü düzeninin ve onun getirmis oldugu savaşların, yıkımın, bütün coğrafyalarda kadına yönelik her türlü şiddetle saldırıların artığı bir dönemde, kadın olarak çaresiz ve umutsuz olmadığımızı, kadına yönelik bütün baskı ve şiddeti ortadan kaldıracağımızı, yeni bir dünyayi kendi ellerimizle kuracağımızın mesajının ardından diğer demokratik kadın hareketlerinin ve grupların konuşma ve mesajlarıyla sonlandırıldı.

2

 

 

Share