adkh_s tarafından

Kadın mücadelesi dünyayı değiştirir!

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

24-KadinMücadelesiDünyayiDegistirirAvrupa Demokratik Kadın Hareketi  7 Temmuz 2013 tarihinde İsviçre’nin Basel kentinde kadınlarla buluştu. Kadın hareketinin örgütlenme noktasında yaşadığı sorunlar, kadınların pasif kalmalarının nedenleri ve kadınlara ulaşmak için yeni araçlar gibi konuları üzerinden tartışmalar açıldı. Söyleşi esnasında öne çıkan fikirler şu şekildeydi  :

Tarihsel gelişim içerisinde kadının rolü ve ikinci cins konumu, günümüzde  ve geçmişte kadın mücadelelerini ortaya çıkarmıştır ve bu mücadeleler devrim sonralarında dahi var olacaktır. 

ADKH’ nin  Avrupa’ya yönelik göçmen kadına dair kampanyalar belirlemesi ve kadının sendikal mücadelesi önerisiyle birlikte önümüzdeki süreçte örgütleyeceğimiz fuhuş kampanyamıza dair ise tüm dünyada fuhuşun esasen zorla ya da ekonomik koşulların sonucu kadınları vurduğu ve aynı zamanda  Avrupa’da yaşayan göçmen göçmen kadınlarıda vurduğu aktarıldı.  Kadının hayatını zincirleyen  gelenekler, feodal değer yargıları, örgütlü cephelerde dahi kadının görülmeyen emeği bir bütün olarak kadın hareketlerini ihtiyaç olarak ortaya çıkarmıştır. Somut olarak kadınların tüm demokratik kitle örgütlerinde sayıca az olması sistemli bir şekilde kadının siyasete kapalı tutulmasının sonucudur. İşte bu yüzden yeni araç ve yeni tarzlarla siyasetin erkek dili olduğu algılamasını ortadan kaldırmalı öte yandan kadının mücadelesini sınıf mücadelesinden soyutlamadan ele almalıyız ve kendimizi mücadele içerisinde eğitim çalışmaları aracıyla geliştirmeliyiz.

 Biz Kadınlar olarak içerisinden geldiğimiz  uzun sessizliği bozmalıyız. Kadınlara yüklenen  etiketlere kavramlara, kullandığımız üsluba karşı önce kendimizi değiştirip dönüştürmeliyiz.

 Kadın hareketi kadınların kendi somut çelişkilerini görüp toplumsal mücadeleye kanalize oldukları alanlardır. Özgürleşmek için, örgütlenmeliyiz. Her alanda kültür, sanat, politika da şıçrama yapmalıyız.

 Avrupa da elde edilen ekonomik özgürlük kazanımı sosyal devlet manipülasyonu ile kadın mücadelesi geri plana düşmüş ve bir çok kadını bu yönüyle olumsuz etkilemiştir.  Buna yönelik bölge bölge tartışmalar sürekli yapılmalıyız.Yöntem olarak ise kadını , kadının içinde özgürleştirmeli, onu bireylere endekslemeden var etmeliyiz. Yani Kadın bir kurtarıcı aramamalı, kendi kurtarıcısı olmalıdır. Aynılıklarımız, ortak sorunlarımız çerçevesinde sokaklara çıkmalıyız. Unutmamalıyız ki sistemin en çok korktuğu kadınların mücadelesidir. Çünkü bu mücadele dünyayı değiştirir.

Share
adkh_s tarafından

Londra’da E.A’ya destek gösterisi

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

25-LondradaEAyaDestekTürkiye’de gelişen halk hareketi yayılıp daha da güzelleşirken rejim ise kadına yönelik anlayışlarını tüm kurumlarıyla ve verdiği tecavüzcülerini koruyan kollayan yasalarıyla sürdürmeye devam ediyor.

Bingöl’de E A isimli genç kıza 8 askerin tecavüzünün yasalar tarafında meşrulaştırılmasını teşhir etmek E.A ve diğer kadınların sesi olmak icin Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Londra’nın Wood Green semtinde 1 saatlik oturma eylemi yaptı. Devleti ve kadına yönelik anlayışlarını teşhir eden dövizlerin yer aldığı eylemde dağıtılan bildiriler ve yapılan sohbetlerle devletin tecavüzcü askerlerini koruması ve bir tecavüz kültürü yaratarak kadınların özgürlügünü nasıl yok saydığı anlatıldı.
Eyleme 8 Mart Kadın Örgütü (Iran-Afganistan)’da katılarak destek verdi.

Share
adkh_s tarafından

Hamburg’da E.A. icin Protesto

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

26-HamburgdaEAicinProtestoBingöl’de 16 yaşındaki E.A isimli cocuga 2 yıl önce cinsel istismar ve tecavüz ettikleri icin, aralarında uzman çavuşların da bulunduğu toplam 8 asker Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanmış, daha sonra bir üst mahkeme tarafından salıverilmiş ve davaya da gizlilik kararı konulmuştur.

Hamburg’da  Rojbin Meclisa Jinen, Yeni Kadin,Sosyalist Kadinlar Birligi,Avrupa Demokratik Kadin Hareketi ve Bingöl Dernegi olarak oturma eylemi ile bu durum protesto edildi. (26.06.2013)

Share
adkh_s tarafından

Dün N.Ç. bugün E.A. ve daha niceleri…

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Kadına, kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ve tecavüzlerin “neredeyse günlük hayatın bir parçası” haline geldiği ve bu durumun normalmiş gibi sıradanlaştırıldığı bir sürecin içerisinde yer alan kadınlar olarak ağır ve dayanılmaz bir yükün altında olduğumuzu anlatmaya gerek var mıdır? Hemen her gün kadınlar olarak değişik şiddet biçimleriyle hayattan koparıldığımız ve hayatımızın yaşanılmaz hale getiriliği haberleri ortalığa saçılmaktadır. Erkek egemen sistemin erk bilinciyle karşı cinsine yabancılaştığı ve onu metalaştırdığı gerçek gündemden düşmeden devam ediyor.

09-HerTürlüSiddetinizleBarismayacagizNÇ isimli genç bir kıza 24 kişi tarafından yapılan tecavüz ve ona tecavüz edenlerin yasa yapıcıları tarafından aklamasının ardından bugün de EA isimli kız çocuğuna tecavüz eden 8 askerin mahkeme tarafından serbest bırakılması ve ancak kamuoyunun büyük baskısı sonucu sadece birini tutuklanmaya uygun bulmuş olması Türkiye devletinin kadını koruma yasaları ve söylemlerinde ne kadar sahte ve inandırıcılıktan uzak olduğunu göstermeye yetmektedir.

Tecavüz eden askerlerin serbest bırakılmaları durumunu gayet normal gören bu sistemin bir gerçeği de şudur ki, tecavüzcü askerlerin özel olarak korunmaya çalışılması bu erkek egemen gerici zihniyetin Türk askerinin böyle şeyleri yapmayacağı biçiminde ırkçı-faşist anlayışı savunmada nasıl da ısrarlı olduğunu gösteriyor. Tecavüz bir devlet politikası haline gelmiş durumda ve devlet kurumlarıyla tecavüzü ve tecavüz edenleri meşrulaştırarak korumaya devam etmektedir.

Kadınların kendilerinin cinsel istismara davet çıkardıklarını sürekli lanse eden gerici anlayış çocuk yaştaki genç kızların ise gönüllü birliktelik yaptıkları safsatasıyla olayın asıl faillerini kapatmak oyununu oynamaktadır (NÇ davasında olduğu gibi). Ama biz kadınlar bu oyuna gelmeyeceğiz. Bizleri özgürce yaşamımızdan alıkoymaya çalışan, bedenimiz üzerinde brifingler veren, horlayan, ötekileştiren bu sistemin daima karşısında olacağız.

Şunu çok iyi biliyoruz ki; erkek egemen sistemin dayandığı temel, özel mülkiyettir. Sadece eşyalar üzerindeki mülkiyet elbette değildir. Onun da ötesinde insanın insan üzerindeki mülkiyettir. Bunun ise en ağır biçimi biz kadınlar üzerinde olmaktadır. Kadını kendi malı olarak gören, Onu dövebilme, tehdit edebilme, susturabilme ve hatta öldürebilme gibi hakları kendinde gören erkeğin saçmalığının temeli tamda budur. Bu zihniyete karşı, çetin de olsa, mücadele esas olmalıdır. Bu mücadele ise ancak gerçek manada özel mülkiyete karşı tutum alanlar tarafından yürütebilir. Ama şu bir gerçektir ki bu savaşımın asıl gücü ve lokomotifi biz kadınlarız. Bu bakımdan kadınlar olarak bilinç devrimini köklü şekilde yaşamalıyız. Kendimizi sisteme endeksli yaşamlardan koparmalı, cins bilinciyle kuşanarak Gezi Parkında başlayan ve Türkiye’nin dört bir tarafına yayılan direnişinde olduğu gibi sokakları zapt ederek kendi savaşımızın savaşçısı da olabilmeliyiz aynı zamanda. Yaşadığımız her alanda her zaman sistemin kadın üzerindeki baskılarını, gerici anlayışlarını ve şiddetini teşhir etmeliyiz. Bundan başka yol yoktur.

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

HAZİRAN 2013

Share
adkh_s tarafından

9. Zilan Kadın Festivali gerçekleştirildi

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

28-9ZilanKadinFestivali-124.06.2013-Almanya/Dortmund: Bu yıl, 9 Ocak günü Paris’te katledilen 3 Kürt kadın devrimci Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e adanan 9. Uluslararası Zilan Kadın festivali Almanya’nın Dortmund kentinde22 haziran Cumartesi günü binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşti.

Festival, HDK’den Pervin Oduncu, Bask bölgesinden Iraide Lajaretta ile Kürt siyasetçi Gönül Kaya’nın konuşmacı olduğu “Çözüm sürecinde kadının rolü” konulu bir panelle başladı. Gönül Kaya, “Bizim savaşımız ataerkil zihniyete karşı kadın mücadelesini ortaya çıkarmıştır. Dünyadaki bütün savaşlarda kadınlar mağdur olmuştur. Ama Kürdistan’daki savaşta kadınlar kendini var etmiştir. Sömürgeciliğe karşı mücadele etmiştir, bir kimlik kazanmışlardır” diyerek “Barış süreci”nin kadın mücadelesi açısından bir bitiş değil, genişletilerek yayılmasının başlangıcı olduğuna vurgu yaparak, “Biz gerilemiyoruz, tam tersine yeniden dağlara ve meydanlara çıkacağız. Bizim mücadelemiz evrensel bir mücadeledir.” dedi. Sunumların ardından çeşitli kurumların ve kürt kadınları fikirlerini ifade ettikleri serbest tartışmaya geçildi.

28-9ZilanKadinFestivali-2Bremen Arame Dikran Çocuk Korosu’yla başlayan ve çeşitli müzik etkinlikleriyle devam eden sahne programının yanı sıra, gün boyunca ‘dengbej çadırı’ndan dengbejler okundu, halaylar çekildi. Yapılan konuşmalarda Paris’te katledilen üç kadın devrimcinin faillerinin katliamın üzerinden geçen 6 aya rağmen henüz bulunmadığı vurgulandı. Üç Kürt kadın devrimcisinin aileleri de, onların sadece kendi çocukları değil, bütün Kürt halkının çocukları olduğunu, dolayısıyla katliamın bir an önce aydınlatılması için bütün Kürtlerin ve kurumların katliamın sorumlularının açığa çıkartılması için mücadele etmesi gerektiğini dile getirdiler.

Avrupa’nın farklı ülkeleride faaliyet yürüten çeşitli kadın kurum ve kuruluşları, kurdukları çadırlardan kadınlara ulaştılar. Ayrıca festivale katılan Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Corage, BASK’lı kadınlar ve Sosyalist Kadınlar Birliği gibi kadın kurumları sahnede söz alıp birer konuşma gerçekleştirdiler.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) de açtığı çadırla festivalde yer aldı. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) adına sahnede söz alan konuşmacı, cins sorununun bütün yakıcılığıyla devam ettiğini, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, dünyanın her coğrafyasında töre cinayetlerinin, tecavüzlerin, kadına yönelik her türlü şiddetin, kadın bedeninin pazarlanması gibi vahşetlerin gittikçe artığına vurgu yaptı ve Cewlik Solhan’da 16 yaşındaki Kürdistan’lı genç kıza tecavüz eden 8 askerin birkaç gün önce serbest bırakılmasını hatırlatarak, erkek-egemen faşist devlet yasalarının kadına yönelik bu sömürüyü nasıl korumaya aldığına dikkat çekti.

Egemenlerin boş bırakılan her alanı, kadını daha fazla köleleştirmek için doldurduklarını söyleyen ADKH temsilcisi, ‘Taksim Gezi Parkı’ özgülünde Haziran ayını faşist egemen zihniyete karşı bir direnişe çeviren Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarından umutlanarak, kadının özgün örgütlülüğünün yaşamın bir parçası haline getirilerek hayatın her alanına yayılması gerektiğine ve kadına uygulanan her türden şiddet karşısında ortak mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

BDP Amed Milletvekili Emne Ayna’nin da bir konuşma gerçekleştirdiği festival, müzik ve çekilen halaylarla sonlandırıldı.

 

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH)

Share
adkh_s tarafından

Gezi Parkı izlenimleri

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

29-GeziParkiIzlenimleriArkadaşım bana Gezi Parkına gitme fikrini anlattığında , uzun zamandır başlamış olan bu eylemleri yerinde görebilme fırsatı beni çok heyecanlandırdı. Avusturya da yaşıyor olmamıza rağmen ülkemizde gelişen olaylardan kendimizi soyutlamamız cok güç. Hele bu olay Türkiye’nin geleceğini değiştirebilecek nitelikte bir toplumsal eylemse, daha da ilginç hale geliyordu Taksime gitmek. Avusturya delegasyonu olarak 9 kişi idik. Bir tane kabaretist, Yeşillerden eyalet ve ülke meclisinden birer vekil, yine eyalet ve genel basından üç kişi, iki sivil toplum kuruluşundan öğrenciler ve ben de yine demokratik kitle örgütlerinden biri olarak Avusturya Demokratik Haklar Federasyonu adına Türkiye’ye yola çıktık. Sınırdan içeri girdiğimizde herşey oldukça normal ve sakin gözüküyordu. 15 Haziran cuma gecesi otele vardığımızda saat gece 12 idi ve biz hemen Gezi Parkına gittik. Gezi parkında bize, eylemlere bir fiil katılan 4 genç eşlik etti ve onlar için bizlerin, özellikle Gezi Parkında olanlara gözlemci olarak Avusturya’dan gelmiş olmamız inanılacak gibi değildi. Meslek odaları, dağcılık klüpleri, transseksüel gruplar, illerden gelen sivil toplum dernekleri, sol gruplar, feminist kadın hareketleri, islamcı bir gruba kadar herkesin kendini rahatça ifade ettiği, aynı zamanda seyyar satıcıların da bol bulunduğu, bir köşede Karadeniz’den gelen grup horon teperken, diğer tarafta kürtce halayların oynandığı, kardeşçe yaşamın mesajlarını veren bir ortam yaratılmıştı gezi parkında. Yağmura rağmen oldukca temiz ve düzenli idi. Her gece 1500-2000 insan çadırlarda kalıyordu. Ortak bir sahne, bahçe, koordinasyon merkezi, yiyecek, içecek gazete dağıtım çadırı ve bir de kütüphanesi vardı. Buradaki insanlar bir nevi komün yaşamı kurmuşlar, hırsızlık ya da taciz gibi olayların asla yaşanmadığı. Gündüzleri toplantılar, konserler, açıklamaların yapıldığı, çeşitli gruplardan oluşan Gezi parkı dayanışma platformunun kararları toparladığı bir sistemle kendilerin idare ediyorlardı. Park içinde çeşitli dövizler, pankartlar entellektüel bir zeka ürünü olduğu göze çarpan duvar yazılarıyla alışılagelmiş eylemlerden farklı olduğunu hemen belli ediyordu. İnternet üzerinden cep telefonlarıyla yayın yapan bir radyo ve televizyon da vardı. Avrupa Demokratik Kadin Hareketi’nde yıllarca aktif çalışan biri olarak, gördüklerim beni oldukça etkiledi. Kendi kendime insanlarin istediğinde nasıl da barışcıl, ortak bir yaşamı örgütleyebildiklerini, kadınların ”Ben feministim” diye çadırlarının önüne afişlerini asabilmeleri, toplumun ”ötekileri” olmaktan gurur duyduklarını saklamadan, saklanmadan toplumun öncüleri olabilmeleri yaratmak istedigimiz dünyadan izler taşiyor diye düsündüm.

Taksim Meydanı’na çıktığımızda ise günde 12 saat piyano çalarak eyleme farklı bir renk katan Alman Piyanistin tuşlarından dökülen Çav Bella Marşını dinleyerek otelimize döndük. Benim için o anda bir kadın olarak gördüklerimin güzelliği, otelime gece 5 de dönerken yaşadığım kadın olarak kısıtlanmamış olmanın verdiği özgürlük duygusu muhteşemdi. Istanbul’da kadın olmak, şehrin muhteşem olanaklarının tadını çıkarmak çok güzel. Son yıllarda Istanbul’da kadın olmak daha da zorlasmaya-toplumun modern görünüşlü kadına bakış açısı, zaten geçmişten beri var olan ikinci sınıf vatandaş statüsü gerici anlayışın birleşiminden oluşan bakış açısıyla- özel hayata yasal ve ya pratik hayatta kısıtlamalar artmaya başladı. Bana gençlerin anlattığı ise, özellikle bunu yabancı basına söylemenizi istiyoruz dediler, iki haftadır tek bir kadına taciz veya hırsızlık olaylarının yaşanmadığı bir ortamdır Gezi Parkı.

Ertesi gün ise KESK başkanı ile yaptığımız söyleşide genel durum değerlendirmesi yapıldı. Değişik ülkelerden sendikacıların dayanışma taleplerine ilişkin fikir alışverişi yapılarak, aslında eylemin ülkede kişilerin özel haklarına artan müdaheleyi, sanatçılara yapılan baskıyı, sağlık sektöründeki özelleştirme, eğitim sistemindeki değişiklikler vs gibi pekçok alanda hayata yapılan müdaheleye verilen toplu bir yanıt olduğu söylendi.

BDP Milletvekileri ile yapılan toplantıda ise, seçimle iktidara gelen bu hükümetin seçimle gitmesi gerektiği, halkların kongresi yapılarak geniş bir kitle katılımı olan bir parti altında, kendi yönetimizi iktidara getirme şansımız olduğu belirtildi. Kadın, erkek, genç tüm toplumsal grupların bu eylemle birbirini tanıdığı ve ilerki süreçte birlikte çalışabilmenin tohumlarının atıldığı belirtildi.

Taksim platformu sekreteri ile yaptığımız görüşmede ise Almanya’dan gelen Linke Partisi Milletvekili, Stutgart’daki tarihi tren istasyonu yıkımına karşı başlatılan protestoların pasivize olma sürecini, referandum oyununa gelinmemesi gerektğini belirtti. Aynı anda Almanya, İsviçre, Avusturya ve İngiltere’den gelen delegasyonlarla toplantılar yürütüldü. Oradaki programda bize yardımcı olan Hayat TV çalışanlarına ise sonsuz teşekkürlerimi bildiriyorum.

Platform sözcüsü aldıkları kararla eylemin çok çadırdan merkezi birkaç çadıra indirileceğini, ama isteyen grupların aynı şekilde devam edebileceği şeklindeydi. Bu hareketin sivil itaatsizlik eylemlerine dönüştürülüp, hayatın içine akmasını istiyoruz dedi.

Bu açıklamalardan iki saat sonra meydanda bulundugumuz bir anda, yaklaşık 300 kişi kadar bir gruba polis dağılmaları gerektiğini söyledi. Meydana bakıldığında günlük hayat devam ediyor ve insanlar her tarafta koşuşturmaca içinde görünüyorlardı. Slogan atan gruba polisin saldırısıyla birlikte yüzlerce insan bir anda meydanda toplandı. O akşam meydanda olanlar Avusturya’lı arkadaşlarımı oldukça etkiledi. Ama en çok da eyleme katılan insanların korkularını aşmış olmasını, birbirlerine eylem anında sahip çıkıp kollamalarını, kadınların sayılarının dikkat çekici derecede cok olması, bazı otellerin sığınmak isteyen insanlara yardımcı olmalarını, meydanda ve Gezi parkındaki operasyon bitti gibi gözükürken bu sefer yan sokaklarda devam eden eyleme halkın evlerinden tencere ve tava korosuyla destek vermelerini Avusturya’ya döndüğümüzde anlatmakla bitiremediler. Ayrıca bu kadar kargaşa yaşanırken, aynı anda hayatın normal, devam etmesi, seyyar satıcıların hayatın her alanında bulunmaları, dükkan kepenklerinin günde bir kaç kez açılıp kapanması, insanların panzerlerin üzerine yürüme cesareti onlar için trajikomik bir tablo da oluşturmaktaydı.

Gezi Parkına müdahelenin başlamasının her anını gözlerimizle gördük. Platform sekreterinin açıklamalarına göre hükümet tarafından her hangi bir müdahelede bulunulmayacaktı. Fakat müdahalenin başlamasıyla Gezi parkının dağıtılması, ardından çöp arabalarının anında orada olup, çevreyi büyük bir hızla temizlemeleri, aslında herşeyin o gece için planlanmış olduğunu gösteriyordu.

İstanbulda 3 gece kaldık. İnanıyorum ki eylemdeki en önemli üç geceydi. Gezi parkına yapılan saldırı ve ardından tüm şehre ve ülkeye yayılan eylemler okun yaydan çıktığını gösteriyordu. Bu üç gün benim için çok öğretici, geliştirici oldu. İnsanın pratikle daha hızlı geliştiğini kendimizde gördük. Benimle gelen Avusturya’lı arkadaşların ise oldukça sağduyulu ve objektif değerlendirmelerine şahit oldum. Birilerinin çok kızdığı bu iyi niyetli ”dış mihraklar” aslında İstanbul’u ve halkını sevmiş, bu şehre yine gelmek istediklerini söylemişlerdi.

Eylemcilerin daha çok öğrenci, kadın üniversite ögrencileri, sanatçı, öğrenci, aydın ve toplumun ötekilerinden oluşması ilginçti. Politika ile bağı olmayıp da, aslında son 10 yıldır özel hayatlarına kadar varan kısıtlamalarla pasif politize olan kitlenin sahip çıktığı bir hareketti. Hareketin ilerici yönünü, modern yönünü gönülden destekliyorum. İnsanların tahammül sınırlarının olduğunu, gerektiğinde kendilerini yöneten sistem içi partilere mesaj verebileceklerini görmek, kadınların aktif olarak eylemde yer almaları beni umutlandırdı. Türkiye’nin geleceği daha aydınlık olacak mesajı aldım. Son yıllara baktığımızda kısmen elimizde var olan haklarımızın parça parça çekilip alındığını görüyor, yurtdışında yaşayan bir kadın olarak, her seferinde bu değişikliği daha yoğun hissediyorum. Şu anda ki sorun sistemi değiştirme değil, sistem içerisinde var olan haklarımızın elimizden gitmesini engelleyip, onlara sahip çıkma evresidir. Hareketin bundan sonraki aşamalarını de büyük bir umutla takip edeceğim,sizin de edeceğinize eminim.

Armağan Uludağ

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-Komisyon Üyesi

 

Haziran 2013

Share
adkh_s tarafından

ADKH; Direnişin Sesi Emekçilere Selam Olsun!

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

ADKH (5 Haziran 2013) Uzun dönemden beridir iktidarda olan AKP hükümeti, keyfince uygulamaya koyduğu yasaları, çıkar ilişkileri ve rantsal değişimlerine bir yenisini daha ekleyerek yola devam ediyor.

30-AdkhDirenisinSesiEmekcilereSelamİstanbul’un güzide kalmış yerlerinden biri olan Taksim ve Gezi park ve çevresinin düzenleme adi altında sermayedarlara peşkeş çekilmesine, bu doğa katliamına karşı ve dahası  tüm gerici uygulamalarına artik yeter demek için Taksim’de yakılan ateş tüm yurda yayılarak devam ediyor.

Halkın kadın, erkek, örgenci gençlik üzerinde her türlü yaptırım ve söz söyleme hakkını kendinde gören Sultan Tayyip, kendisine karşı direnen emekçileri ise bir grup çapulcu olarak tanımlama aymazlığı içinde.

Ilımlı Türk İslam maskesi altında Osmanlının katliamcılığını, yobazlığını, talancı ve işgalci zihniyetini yeniden hortlatma derdinde olan Tayyip ve hükümeti yapacaklarından geri durmayacaklarını da söylemeye devam ediyor.

Sokağa çıkan yüz binlerin üzerine tüm araçlarıyla faşizanca ve azgınca saldıran devlet ve onun kolluk güçleri onlarca insanı yaraladı ve yüzlercesini gözaltına aldı.

En son Hatay’da yapılan gösterilere katılan Abdullah Cömert’i de katletmekten geri durmadı.

Bu faşist sistemin unuttuğu bir şey var o da halkların öfkesinin nelere kadir olabileceğidir. Emekçiler ve ezilenler eğer sınıf bilincini kuşanırlarsa sadece AKP hükümetini değil, bugüne kadarki tüm faşist, gerici, insana yabancı, kadına düşman sistemi de alaşağı etme gücüne muktedir olabilirler. Son direniş bunu net olarak bir kez daha açığa çıkarmıştır.

Bizler ADKH olarak Taksimde başlayan ve bütün ülkeye yayılan faşizan baskıları kınıyor, halkımızın demokratik haklı isyanının yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Nerede topyekûn saldırı varsa orada da topyekûn isyan vardır. Halkımızın haklı isyanı şunu gösteriyor ki hiçbir faşizan zorbalık halka rağmen saltanatını sürdüremeyecektir. Faşist zorbaların silahı, tankı, topu varsa halkımızın da meydanlarda isyan ateşi vardır. İsyan ateşi bir kez alev alev yayıldı mı faşizminde zorbalığını küle çevirir.

Her gecen gün kadının üzerindeki baskıyı artırarak hiçleştiren, iradesini ve kararlarını yok sayan faşist zorbalığa karşı emekçi ezilen kadının örgütlü isyanıyla karşı duracağımızı  açıkça ilan ediyoruz.

“Her yer Taksim, Her Yer Direniş” sloganıyla sokaklara dökülen emekçilerin öfkesi faşizmi boğacaktır!

Direnen halklar ve emekçiler kazanacaktır!

Yaşasın her milliyetten emekçilerin birliği!

 Faşizme karşı omuz omuza!

 Yaşasın faşizme karşı direnen kadınların hakli mücadelesi!

 AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ 

5 Haziran 2013

Share
adkh_s tarafından

Gezi Parkı’na yeni bir saldırı daha

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

31-GeziParkinaYeniBirSaldiriTaksim Gezi Parkı’nın yıkılmasını engelleme mücadelesine geniş kesimlerden katılım ve destek dün geç saatlere kadar devam etti. Bu sabah saatlerinde parkta geceleyen yüzlerce eylemciye polisyine biber gazı ve TOMA’larla saldırarak parka giriş-çıkışı tamamen kapattı.

HABER MERKEZİ (31. 05. 2013)- Taksim Gezi Parkı’nın yıkılmasını engellemek için parkta nöbet bekleyen eylemcilere dün de gün içerisinde destek ziyaretleri gerçekleştirilmiş, aralarında sinemacı, tiyatrocu ve müzisyenlerin de bulunduğu çok sayıda sanatçı da dahil olmak üzere eylem geniş kesimler tarafından sahiplenilmişti.  Gezi Parkı’ndaki eyleme katılanlar arasında “Munzur’un dağları da bizim, Taksim meydanı da Taksim Gezi Parkı da” pankartıyla Dersim Dernekleri Federasyonu Munzur Koruma Kurulu, BDP Milletvekili Sırı Süreyya Önder, Kardeş Türküler, Hilmi Yarayıcı de bulunuyordu. Akşam saatlerinde giderek artan kalabalık polis şiddetine ve baskısına karşı parktan ayrılmayarak direnişe devam edecekleri noktasında ısrarlarını gösterdiler.

Sabahın erken saatlerinde yeni bir saldırı daha

Parkın yıkılmasını engellemek için nöbet bekleyen eylemcilere dün sabah bir saldırı düzenleyen polis bu sabah parkta bekleyen eylemcilere bir kez daha vahşice saldırdı. Polis sabah saat 04.00 sularında parkta bekleyen yüzlerce kişiye gaz bombaları ve tazyikli suyla saldırırken saldırından kurtulmak için bir duvarın üzerine çıkan yaklaşık 20 eylemci duvarın yıkımı sonucunda yaralandılar.  Eylemcilerin gecelemek için kurdukları çadırlar da zabıta önlüklü ve gaz maskeli kişiler tarafından söküldüler.  Yapılan polis saldırısına karşı direnerek alanı terk etmeyen eylemcilerse çevik kuvvet polislerince zorla parktan çıkarıldılar. Polis Gezi Parkına giriş-çıkışları tamamen yasaklarken park içerisinde bulunan çay bahçesi de mühürlendi.  Yaşanan saldırının ardından Taksim, Dolmabahçe ve Harbiye’de polis ve eylemciler arasında çatışmalar devam etti.

Redhack İstanbul Emniyet Müdürlüğünü hackledi

Öte yandan RedHack Taksim Gezi Parkı’nda nöbet tutan eylemcilere polis tarafından saldırı düzenlenmesini protesto etmek için Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün internet sitesi www.beyoglu.iem.gov.tr’yi hackledi.  RedHack hackleme haberini Twitter’da şöyle açıkladı:

“RedHack ★ ‏@TheRedHack Gaz muptelasi Beyoglu Ilçe Emniyet’i fisi çekmis http://beyoglu.iem.gov.tr/ 😉 via @DesertAnarchist #DirenGeziParkı”

“RedHack ★ ‏@TheRedHack : Dolarin yesilini Doganin yesiline tercih edenlere, yaz’i gaz’a boyayanlara karsi.. http://beyoglu.iem.gov.tr/ #DirenGeziParkı”

http://www.halkingunlugu.net/

Share
adkh_s tarafından

İDKH Kadının Sesi etkinliğinde buluşalım

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

İSVİÇRE DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ KADININ SESİ ETKİNLİĞİNDE BULUŞALIM

32-IsvicredkhKadininSesiEtkinligi

Share
adkh_s tarafından

ADKH 6. Kurultay Sunumu

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

33-Adkh6KurultaySunumuTARİHTEN GÜNÜMÜZE KADIN MÜCADELESİ VE DURDUĞUMUZ YER

Kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler. Bu sorunun bugünkü toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler… Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır. Sadece sosyalist toplumda, kadınların işçiler gibi haklarının tam sahibi olması mümkündür.”(24) Clara Zetkin

Tamamen, ekonomik sistemlerden kaynaklı her sistemin kendine özgü ortaya çıkardığı sömürü biçimleri var olmuştur ve her dönemin kendine ait, haksızlıkları eşitsizlikleri kendini göstermiştir.

Şu anda da dünyada emek sermeye çelişkisi, ezilen uluslar, ezilen inançlar, cins sorunu gibi eşitsizlikler, haksız savaşlar, işgaller, giderek yoksullaşan bir çoğunluk vb eşitsizlikler gündemdedir.

Ama bütün bu eşitsizliklerden bir tanesinin kesinlikle diğerlerinden ayırt edilip özenle incelenmesi gerekir ki, bu da ezilen cins olarak kadının toplumsal konumudur.

Cins sorununu özenle ele alınmasını gerektiren özelliği binlerce yıllık olması değil, aynı zamanda bugüne kadar değişik pencerelerden ele alınarak doğru bir çizgide mücadelesini verilmemesidir, her verilen mücadele anlamlı olduğu kadar eksiklikler ve hatalarda içerir.

Binlerce yıldır eşit olamamış bir cinsin, özgür olma mücadelesinden bahsediyoruz. Tabiatın, doğa koşullarının, çocuk doğurmanın vermiş olduğu doğal şekillenişten dolayı var olma mücadelesi veren kadın bir şekilde öne çıkmıştır ve bu öne çıkış aynı zamanda onun yaratıcılığını da geliştirmiş ve birçok işi deneme yanılma yöntemiyle bulmuş ve idare etmeyi öğrenmiştir. Ancak özel mülkiyetin ortaya çıkması, insan emeğinin ve özelde de kadın emeğinin görünmez kılınması, sınıfların ortaya çıkması ve yaşanan bütün sınıflı toplumlarda daha çok dibe çekilen bir kadın çığlığından bahsediyoruz.

Kadın; tarih boyunca din, ahlak, kültür, değer yargıları vb anlayışların hedefi durumunda olmuştur. Kadın olmasından kaynaklı biçilen tüm roller, gerici egemen ideolojiye tabi ve bir bütün olarak kadını yok sayan anlayışlardı.

Bu cendere altında kadın toplumsal gücünü yitirmiş bir cins olarak erkek egemenliğinin belirleyiciliği ve kadının zayıflığı anlayışıyla cins bilincini geliştirememiştir. Kendisine öğretilen cins bilinciyle sürekli edilgen babasına, eşine tabi olan, ailenin devamını sağlamakla yükümlü, korunmaya muhtaç, tek başına toplumda var olamayacağını düşünen düşün dürtülen bir kadın durumu var ortada. Yasa koyucuların en gerekli gücü olurken bir taraftan da kendisini yok etmiştir. Burjuva erkek egemen sistemin kadına yönelik anlayışlarını bir şekilde onaylamış ve yeri geldiğinde boyun eğmiştir. Aslında bu durumundan dolayı bir yönüyle bu sistemin devamcısı olma durumunda kalmıştır.

Bu durum günümüzde hala devam etse de kadının özgürlük mücadelesi için can bedeli sokağa dökülen kadın kitlelerinin bıraktığı miras bugün üzerinde yükseldiğimiz temeldir. Tarihe şöyle bir baktığımızda örgütlü mücadeleyi Fransız devriminden başlayarak ele almak, günümüze ışık tutacaktır.

İlk burjuva devrimi olan 1789 Fransız devriminde kadınlar tüm gücüyle devrimdeki yerini almış, büyük fedakârlıklar göstermiştir. En ön saflarda mücadele eden kadının devrimden sonra eski konumundan ileriye taşınabildiği söylenemez, sadece devrime katılmakla kalmayan kadınlar, kitlesel kadın eylemlikleri örgütlediler ve Fransa çapında kadın dernekleri kurdular. Cinslerin eşitliği istemi, kadın hakları ve özgürlüğü düşüncesini dillendirmeye başladılar. Devrim meclisi tarafından yayınlanan insan hakları bildirgesinin gerçekte erkek hakları bildirgesi olduğunu anlayan devrimci kadın önderler, buna karşın kadın hakları bildirgesi yayınladılar ve ’ kadının idam sehpasın çıkma hakkı varsa, kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır.’ diyerek toplumsal ve siyasal eşitlik talep ettiler. Burjuva devrimi bütün talepleri ret ederek ve bu talepleri dile getiren kadın önderleri giyotine yollayarak, tüm kadın örgütlerini kapatarak bu devrimin kadını özgürleştirmesi sorunu olmadığını ortaya çıkardı.

Kapitalizmin geliştiği ve buna karsı keskinleşen sınıf çelişkisinin sonucu olarak sınıfsal mücadelelerin yükseldiği 1800’li yıllarda, kadın sorunu, Marx ve Engels’in materyalist tarih anlayışı ile yeni bir perspektif sunduğu bir duruma ulaştı. Engelsin ‘ailenin özel mülkiyeti ve devletin kökeni’ yapıtı ile geniş detaylandırıldığı kadın sorunu toplumsal devrimin bir öznesi haline geldi. Ekim devriminde kadınların oynadığı rol ve bu şanlı mücadele tarihinde ortaya çıkan kadın önderlerin sayısı hiçte azımsanmayacak niteliktedir. Fabrikalarda başlayan direniş ruhu devrim sırasında en ileri cephelerde savaşa götürdü kadını. Clara, Rosa, Kollontai, Krupskaya, gibi kadın önderler, bugün elimizde meşale olarak tuttuğumuz kadının kurtuluşu yolunu aydınlatmışlardır. Fakat kadınlar savaş sonrası erkek egemen anlayışla yüzleşmek zorunda kaldılar. Faşizme karşı aynı cephelerde erkeklerle aynı koşullarda savaşan kadın zafer sonrası erkekler gibi hareket edemiyordu. Savaşa katılan kadınlara kötü gözle bakılıyordu birçok kadın yıllarca savaşa katıldıklarını ve kahramanlıklarını gizleyerek yaşadılar. Kadınlar yeni Sovyet’in yönetim organlarında yer almak yerine evlerine, çamaşırhanelere ya da bakım evlerine gönderildiler.

Çin’de ise devrimden önce adı bile olmayan, tüm feodal değer yargılarının kıskacı altında erkeğe bin bir ihtişamla sunulan bir kadın kitlesi vardı. Devrim mücadelesi sırasında kadınların ideolojik ve politik olarak eğitilmeleri sağlandı. Kadına bakıştaki erkek egemen anlayışı erkeklerinde kavraması noktasında eğitim verildi. Öncü kadın yaratma çalışmaları ve bilinci verilmeye çalışıldı ve kadının kadın olmaktan kaynaklı özgün sorunlarının giderilmesi noktasında adımlar atıldı. Bunların hepsi çok önemli çalışmalardı ama yine de tarihten gelen erkek egemen anlayışın değer yargıları ve içselleştirilmiş olan kültürü sürekli kadına kadın olduğunu hatırlatıyordu. Devrim mücadelesinde çok önemli rol oynayan kadınlar kazanımların ardından geriye itildiler. Sektörler göre konumlandırıldılar.

Bütün sosyalist devrimlerde erkeklerle beraber en ön saflarda savaşan, örgütlenen kadınlar, devrimden sonra cins devrimini tamamlamalarını sekteye uğratan politikalarla karşılaşmıştır. Fabrikaya, toplumsal üretim hayatına değil, eve davet edilmiştir. Entelektüel hayatta, toplumsal hayatta öne çıkması şöyle dursun, hayatın parçası olmasına dair bazı yönlerden geride bırakılmıştır.

Enternasyonal proletaryanın dünya çapında kazandığı mevzilerdeki yukarıda izah ettiğimiz ülkelerde ki devrimci iktidarlar döneminde kadını gerisin geriye geleneksel ilişkiler ağına geri itilmesi yeniden erkeğin gölgesinde bırakılması ve bu sosyalist ülkelerde ki yeni burjuvazinin iktidarı yeniden ele geçirmesi ve sınıf kutuplaşmalarının derinleşmesi nedeni ile, her bir iktidarın yıkılmasının bir sonucu olarak dünyada ki kadın hareketlerinin komünist devrimlere olan güven ve inancının zayıflamasına yol açtı. Bunun bir sonucu olarak kadın hareketleri dünya çapında mevcut gerici sistemleri ve özel mülkiyetçi ufku aşamayan liberal hareketlerin ve reformist hareketlerin etkisine girerek bu sınırlar içinde kalmıştır.

Bizler öncelikle geçmişten bugüne kadın mücadelelerini özümsemeli, geçmiş deneyimleri çizgilerini doğru sorgulayarak, doğru bir mücadele hattı ve çizgisi belirlemeliyiz. Buradan hareketle, değişik coğrafyalardaki kadın mücadelelerine gelirsek;

Başta Hindistan, Bangladeş, Endonezya olmak üzere birçok ülkede kadın ve çocuklar kurulan fabrikaların modern köleleri olarak çalıştırılmaktadırlar. Tayland, Kamboçça daha birçok ülkede sayıları giderek artan kadın fuhuş batağına sürükleniyor. 21. yüz yılda kadınlar orta çağ da ki gibi İran’da, Afganistan’da, Suudi Arabistan’da recim cezasına çarptırılıyor. Taciz ve tecavüz kurbanı kadınlar yasalarca korunmak bir yana azmettirmekle suçlanıyorlar. Yine yakın zaman da Türkiye Kuzey Kürdistan da olduğu gibi kendi bedenleri üzerindeki söz hakları Kürtaj vb. yasaklarla elinden alınıyor. Ezilen halklar cephesinde mücadele yürüten politik kadınlar faşist iktidarların hedefi haline gelerek işkencelere uğruyor, hapis cezalarına çarptırılıyorlar. Kadının mücadelesinin Kürt kadını özgülünde bugün geldiği yer önemli bir aşamadır ve Kürt kadının sesi bugün yankısını bulmaktadır. Paris’te katledilen üç yiğit Kürt kadının da bu özgürlük mücadelesinin en önemli sembolleri durumuna gelmiştir.

Orta Doğu’ya geldiğimizde Orta Doğu kendine has anlayışları, değer yargıları, din üzerinden kadın cinsinin hiçleştirildiği ve aynı zamanda da emperyalist işgalcilerin talan savaşları ile sürekli katliama uğrayan acılar çeken, sindirilen, bedeni üzerinde hiçbir hakka sahip olmayan kadınların yaşadığı bir coğrafya. İç içe geçen faktörlerin sarmaladığı farklı dinamikleri barındıran Orta Doğu bugün itibariyle emperyalist saldırganlığın planları doğrultusunda kaynayan bir kazana dönüşmüştür. Yıllardır diktatörlüklerini sürdüren bir zamanlar emperyalist egemenlerce iktidara getirilen diktatörler yine aynı egemenlerce tahtlarından alaşağı edilmiştir. Tam da bu savaş ortamında kadınlarda özgürlük talebiyle sokaklara dökülmüş ve isyana katılmış ve taleplerini dillendirmiştir. Ama gelin görün ki “Arap Baharı” olarak adlandırılan bu süreçlerde kadın adına bahar ne yazık ki gelmemiştir. Birkaç örnek verecek olursak Mısır’da, Tunus’da, Yemen’de ve Libya’da özgürlük için sokağa çıkan kadına yeni iktidarlar şeriat kanunlarının dayandığı anayasaları gündeme getirerek ve kadınların bazı ülkelerde temsil haklarını nerdeyse kaybettiklerini görmekteyiz. Ve yine şiddet artmış, kadın sünnetleri devam etmekte ve örtünen kadın sayısında artış görülmektedir. Yani sözün kısası Orta Doğu’da kadın olmak bıçak sırtında yaşamak demek.

Kadının demokratik mücadelesinde ve özgürleşme arayışında hareketler baktığımızda Feminizm gündeme gelmektedir. Feminizm burjuva demokratik devrimler sürecinde, burjuva demokratik bakış açısıyla şekillenen kendi döneminin kadının özgürlüğü için haklı ve gerçek bir kavga bayrağı olmuştur.

Feministlerin kendi içindeki farklı anlayışlar feminizmi çeşitli türlere bölmüştür. Tabi ki feminizmin dönemlere ve türlere ayrılmasında hiç kuskusuz ki toplumsal hareketin etkisi büyüktür. Fakat tarihte ve bugün yaygın olarak karsımıza çıkan liberal feminizm, sosyalist feminizm ve radikal feminizmdir…

Feminizmin en kısa tanımı ‘toplumda kadının yararlanacağı hakları çoğaltmak ve erkeğe göre eşit kılmak amacını güden bir düşünce akımıdır’ şeklindedir. Bu tanıma baktığımızda kadın erkek eşitliğini savunuyor, fakat nasıl bir eşitlik.

Feminist akım belli süreçlerde diğer toplumsal hareketlerle iletişim halinde bulunup, sol muhalif cephede yer alsa da, gerek kadın sorunu noktasında çözüm projeleri tartışılırken gerekse de sınıf ve tabaka farkı gözetmeksizin kadın sorununa yaklaştığı için, örneğin sadece kadın olduğu için Merkel’i destekleyen bazı feministlerin yaklaşımında olduğu gibi yürüttükleri mücadele ile en azından batı da belli hakların kazanımında önemli etki yaratmış ve başarı kazanmışsa da nihai çözümden uzaktır. Geldiği nokta itibari ile Avrupa da feminist hareketin genel kadın kitlesinden kopup marjinalleştiği, çevreci vs. harekete eklemlendiği ya da akademik çalışmalar ötesine geçmediği görülmektedir.

Avrupa ve ABD de kadın hakları doğrultusunda burjuva kadın hareketleri oluştu. Bunların talepleri kendi sınıf çıkarlarına zarar vermeyecek bir tarzda gelişti. Kadın hakları uğruna istemlerinin kendi sınıf konumları çerçevesinde sınırlayıp, güdükleştirdiler. Kadının özgürleşmesi ve kurtuluşu hedefi değil, yalnızca burjuva kadınının burjuva erkeği ile eşit medeni ve politik haklara kavuşması arzusuyla hareket ettiler.

Örneğin yaşadığımız Avrupa ülkelerinde kadınların ezici bir çoğunluğunun erkeklerle eşit ve özgür olduğunu ve bu durumun kanunlar çerçevesinde de sağlandığını savunmaları bu kültürel saldırının bir sonucudur. Nitekim cinsler arasında gelir dağılımındaki adaletsizlik, kadının uğradığı şiddet, karar mekanizmalarındaki kadın sayısı, kadın bedeninin sömürüsü, kadının istihdam edildiği alanlar vb. birçok konuda yapılan istatistiklere baktığımızda ya da her yıl dolup taşan kadın sığınma evleri, öldürülen kadın sayısını hesapladığımızda, kadının Avrupa toplumdaki statüsünün eşitlikle zerre kadar bağdaşmadığını görürüz. Avrupa da yaşayan kadın kitlelerinin görece dünyanın sömürge ve yarı sömürge ülkelerindeki hemcinslerinden elde ettiği haklar bakımından bir adım daha ileride olmaları, ikinci cins olarak ezilmedikleri yanılgısına bizleri düşürmemelidir.

…Tüm bu gelişmeler ışığında emperyalistlerin yaratmış olduğu sistemin bir diğer açmazı da bugün yaşanılan ve birçok ülkeyi etkileyen ekonomik krizdir. Kadının yaşadığı sıkıntıları bu sorundan bağımsız ele alamayız. Üretimde yer alan kadının erkekle aynı koşullara sahip olamamasının yanı sıra bugün özellikle kapitalizmin kendi yarattığı krizinin faturası, tüm emekçilere kesilirken, kadınlar bu krizden daha fazla etkilenmektedir. Kriz dolayısıyla kadının yaşam koşulları daha da ağırlaşmakta, eğitim de, sağlıkta ve günlük yaşamdaki kesintiler, kadına şiddetin bir diğer boyutu olan, ekonomik şiddet olarak dönmektedir.

Kadın mücadelesi, sınıf mücadelesinden ayrı ele alınamaz. Bütün çelişkiler ekonomik temel üzerinden yükselir ve gerçek özgürlüklerin kazanılması mülkiyet sisteminin değiştirilip, toplumsallaşması ile mümkündür. Bu ret edemeyeceğimiz bir gerçeklik olmasına rağmen bugüne kadar salt bu perspektifle ele alınan kadın sorunu sosyalistlerin sınıf indirgemeci bakış açısı eleştirisini almasına sebep olmuştur.

Toplumun ve onun yarısını oluşturan kadının sorunlarını birinden ayrı ele alarak üretilecek bir çözüm projesinin ayakları havada bir anlayış olacağını geçmişte yaşadıklarımız çok net bir şekilde gösterdi. Ama kökleri binlerce yıl ötelere giden deyim yerindeyse insanlığın genlerine işlemiş olan ataerkil anlayıştan kaynaklı, geleceğe yönelik yapılan tüm alternatif toplum projelerinde, ezilen cins sorununun temel konular içinde ele alınması gerektiği de bir o kadar kesinlik kazanmıştır.

Kadınlar bu mücadeleler içinde eşitlik, özgürlük, demokrasi kavgasının yükselmesi noktasında oynadığı rolle kendini göstermiştir.

Kadının ikinci cinsliğinin tarihi, mağduriyetinin tarihidir. Bizim için incelenmesi ve araştırılması gereken bir dönem olmakla beraber, asıl üzerinde durmamız gereken kadının mağduriyeti değil mücadelesidir. Ve bu mücadele yöntemleridir. Kadının yaşadığı sorunlara karsı tarihsel süreçten bugüne gerçekleştirmiş olduğu mücadele, kadının aynı zamanda tekrar toplumsallaşma ve dolayısıyla çözüm gücü olabilme mücadelesidir. Bu mücadelenin neresinde duruyoruz ve biz kadınlar işe önce nereden başlamalıyız sorusunu sormak gerekiyor.

 

BİZ’

Bu soruya verilecek cevap önce kendimizden başlayarak. Gerçek anlamda özgürlük mücadelesi veren ve bunun içinde egemenlerin özgürlük yanılsamalarına karşı mücadele eden bizlerin, festivalimizin sloganında da vurguladığımız gibi, önce kendi içindeki egemeni yenmesi gerekir. Örgütlü kadınlar olarak kendi açmazlarımızı düşünelim. Öz güven, güven sorunu, çözüm üretmedeki yetersizliklerimiz, gündeme yetişemememiz ve kadın olarak toplumsal mücadelede ki önceliklerimiz noktasında yaşadığımız tıkanıklık bizi edilgen ve pasif hale sokuyor. Bizler bu halimizle barışmalı mıyız yoksa bu durumun üzerine giderek mücadeleyi içselleştirerek sürekli değişerek ilerlemeli miyiz? Doğru olan ebetteki ikincisidir. Değişmeyen ve ilerlemeyen, kimseyi değiştiremez ve ilerletemez. Unutmayalım ki, en çok da değiştiricinin değişmeye ihtiyacı vardır. Bilinç unsuruna, bilincin oynayacağı role, siyasete titizlikle önem vermeliyiz. Geleneksel rollerimizi aynı şekilde sürdürmemiz bizim bu yaşama mahkûm olduğumuzu ortaya koyar. Bu durumdan sıyrılmak ve toplumsal mücadelenin öncüsü durumuna gelmemiz zorunluluktur. Çünkü bu aynı zamanda ezilen emekçi kadın yığınlarını kurtuluşa götürmede üzerimize aldığımız sorumluluğun da bir koşuludur.

Bu anlamda örgütlü kadınlar olarak örgütlü erkeklerin gerisinde değil yan yana mücadelenin öznesi olmalıyız. Erkeğe düşmanlaşmadan mücadele ederek yeni bir toplumu kendimizle birlikte yaratabiliriz.

Geldiğimiz toplumun sorunlarını ve kadın olmamızdan kaynaklı sorunlarımızı gözden kaçırmadan bir çalışma tarzı ile hareket etmeliyiz. Kendimize ve birbirimize yabancılaşmadan bir araya gelerek, sorunlarımızı tartışmak ve kadın dayanışmasını yaratacak ve büyütecek örgütlenmeleri yaratmalıyız. Kadının mağduriyeti üzerinden değil mücadelede ki kararlılığını esas alarak bir duruş sergilemeliyiz. Özgün sorunlarımıza karşı özgün araçlar yaratmalıyız. Yani bugün içinde yer aldığımız kadın hareketimizin dinamiklerini çoğaltmalı ve kadının potansiyelini açığa çıkarmalıyız. Bugün içinde bulunduğumuz örgütlenme kadının kurtuluşu adına ve yeni bir dünya yaratma adına bizce en doğru örgütlenmedir. Önemli olan bu örgütlenmeyi sahiplenmek ve kadınlar olarak bu cüreti göstermektir.

Kadın-erkek arasındaki çelişkinin çözülebilir bir çelişki olduğu temelinden hareket eden ve kadının özgürleşmesi konusunda çözüm projesini, ezilen sınıf ve halkların kurtuluşundan bağımsız olmadığı perspektifiyle hareket eden mücadele yöntemi bizim mücadelemizdir.

Kadın cinsi olarak kimlik sorunumuz olduğu ve varlığımız sadece cinsel kimliğimizle tanımlandığı sürece cins mücadelemizi sürdürmek zorundayız, ama sadece bu mücadeleyle sınırlama hatasına düşmemeliyiz. Aksi durumda bizi sadece cinsel kimliğimizle tanımlayan erkek egemen iktidarla ortaklaşmış oluruz. Bu nedenle özgürlük mücadelesi veriyor isek kadını sorun haline getiren her unsura karsı mücadele perspektifini taşımalıyız.

Mücadele alanlarının geliştirilmesinde daha fazla çaba harcamalıyız. Güçlü, merkezi bir gücü yaratamadığımız sürece, bu gücün kurumsal, kitlesel bir işleyişe kavuşması noktasındaki faaliyetin önemini ve aciliyetini duyumsamadıkça, geldiğimiz noktada bir adım daha atmamız mümkün olmayacaktır.

Bizler bir araya gelir ve bir araya gelişlerimizi örgütlersek ve bu örgütlenmeyi doğru bir zeminde ve pratikte örgütleme çabasına girersek örgütlenmeyi bir mağduriyet politikası aracına dönüştürmeden, örgütlülüğümüzü geniş kadın kitleleriyle buluşturma zorunluluğumuzu temel amacımız olarak belirler ve bu hedeften uzaklaşmamak için her adımda kendimizi sorgulayarak gerekirse her şeye yeni baştan başlayacak kadar bilinçli, öngörülü ve hedefine kilitlenmiş bir mücadele yürütürsek, kaderimizi alaşağı edebilir, üzerimizden yükselen egemenleri derinden sarsabiliriz. Tıpkı bir deprem gibi… Her şeyi yıkıp, farklı bir şey inşa edebiliriz.

Share
adkh_s tarafından

ADKH, bu yıl 8 Mart’ı alanlarda kutladı!

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

34-AdkhBuYil8MartiAlanlarda8 Mart Emekçi Kadınlar Günü Köln”de çoşkuyla sokakta kutlandı!

5 Mart 2011(Köln) tarihinde Kadının Kurtuluş Hareketi, ADKH(köln), Sosyalist Kadınlar Birliği, Frauenverband Courage ve MLPD(köln) ortak organize ettiği Miting ve Bilgilendirme standı sabah 11.00’da başladı. Kadın kurumlarının yanı sıra çeşitli uluslardan kadınlarda mitingte yerini aldı.

Etkinliğe Dünya Kadın Konferansını selamlayarak başlandı. Orada bulunan katılımcılara 8 Mart’ın ne anlam ifade ettiği soruldu: 8 Mart’ın 100.yılı olması vesilesiyle birlikte olmanın ve mücadeleye devam etmenin çoşkusunu yaşadıklarını ifade ettiler. Sonrasında çeşitli uluslardan(kürt, türk, iranlı, ıraklı…) kadınların Almanyadaki göçmen olmaktan kaynaklı yaşadığı sorunları anlatan kısa bir skeç oynandı. Skeç kitle tarafından yoğun ilgi gördü. Kadın kurumlarının konuşmaları ardından, canlı müzikler eşliğinde halaylar çekildi.

Etkinliğin olduğu sırada Venezuella gerçekleştirilen Dünya Kadın Konferansında gelen mesaj okundu. Eylem, katılan kitlenin Venezuella’da düzenlenen Dünya Kadın Konferansındaki ezilen dünya kadınlarına armağan niteliğinde balon uçurulmasının ardından sona erildi.

Mitingin sona erdirilmesinin ardından CENİ’nin düzenlemiş olduğu yürüyüşe katılındı. Yürüyüşe BDP Milletvekilisi Gülten Kışanak’ın yaptığı konuşmanın ardından başladı. Yürüyüş boyunca ‘Yaşasın 8 Mart’, ‘8 Mart Kızıldır Kızıl Kalacak’, ‘Yaşasın Enternasyonal Dayanışma’ gibi sloganlar atıldı. Ebertplatz’da başlayan yürüyüş Dom Kilisesinin önünde mitinge bıraktı yerini. Çeşitli kadın kurumlarının yaptığı konuşmalar ve müzik dinletisinin ardından sona erdirildi.

6 Mart (Duisburg): 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle dün Almanyanın Duisburg kentinde ‚1857’den 2011’e Bu Tarih Bizim‘ başlığıyla Kadının Kurtuluşu Hareketi ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ortak bir panel düzenlendi.

8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü’nün çıkışı, tarihsel önemi ve toplumda kadının rolüne panelistler tarafından değinildi. İlkel komünal toplumdan tutamlımda yaşadığımız emperyalist-kapitalist toplumda kadının yaşadağı sorunlar anlatıldı. 1857’ isyanın öğretileri ve bugünde yaşadığımız güncel sorunlarıyla birleştirilerek ilerletilmesi gerektiği konusunuda ayrıca panelistler tarafından vurgulandı.

Panelde bulunan katılımcılar ise: kadının yaşadığı güncel sorunlar ve çözümleri konusunda alternatiflerin yaratılması gerektiğini vurguladı.

Panelin ardından Kiwram grubunun müzik dinletisiyle etkinlik sonra erdirildi.

Hamburg’tan 8 Mart Çoşkulu bir şekilde kutlandı!

8 Mart 2011 (Almanya)Hamburg: Hamburg´da 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle düzenlenen yürüyüşe yaklaşık 300 kişi katıldı. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Kadının Kurtuluşu Hareketi, Sosyalist Kadınlar Birliği, Nujiyan Kürt Kadın Merkezi, Frauenverband Courage, Peru Kadın Komitesi, MLPD-Hamburg, İtalyan Kadın Grubu, Die Linke ve Şehrazat Transkültürel Kadın Merkezi’nin ortak düzenlediği yürüyüş, Sternschanze S-Bahn (tren istasyonunda) saat 16:30‘da mitingle başladı. Kadın kurumlarının 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili açıklamalarından sonra, yürüyüşe başlandı. Yürüyüş boyunca canlı bir şekilde slogan atılması göze çarpıyordu. Yürüyüş çoşkulu halaylarla son buldu.

8 Mart 2011 (Almanya)Frankfurt: bu yıl 8 Mart Almanyanın Frankfurt kentinde ADKH, Kadının Kurtuluşu Hareketi, Sosyalist Kadınlar Birliği, Bir-Kar, Bundesverband der Mirantinnen, DKP-Frankfurt, Die Linke-Frankfurt, Frauenverband Courage-Frankfurt, MLPD-Frankfurt, Montagsdemo(Pazartesi-yürüyüşü)-Fankfurt, Stadtfraueunkonferenz für die Weltfrauenkonferenz der Basisfrauen ve Werkkreis Literatur der Arbeitswelt Darmstadt’ın ortak düzenlediği yürüyüş saat 16.00’da miting ile başladı. 1 saat süren mitingin ardından yürüyüşü organize eden kurumların ortak açıklaması ve ADKH’nın yaptığı konuşmanın ardından yürüyüşe başlandı. Yaklaşık 200 kişinin katıldığı yürüyüşün oldukça canlı olduğu görülüyordu. Sürekli ortak sloganlar atıldı. Yürüyüş DGB(Alman Sendika Birliği)‘nin önünde sendikalılarla birleşerek son buldu.

HANNOVER`DE 8 Mart‘ta Kadın Örgütleri ve Politik Kurumlar Sokaktaydı:

Almanya`nın Hannover kentinde bulunan kadın örgütleri ve siyasi kurumların olusturduğu sekiz Mart İnsiyatifi tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü vesilesiyle bir yürüyüş gerçekleştirildi.

8 Mart 2011‘de saat 16:00‘da Hannover Ernst August Platz`ta insiyatifin ortak kaleme aldığı bildiri okundu. Bildiride 8 Mart‘ın tarihçesine, çıkış ruhuna, sosyalizm ve emek mücadelesinin bir parçası olduğuna vurgu yapılırken Venezuella Kadın Konferansı ve Ortadoğu‘daki son gelişmelere değinildi. Bildirinin okunmasının ardından Hannover Alevi Derneğinden bir kişinin Nazim Hikmet ´ten bir şiiri almanca okudu. Programdan sonra ikiyüzün üzerinde eylemci yürüyüşe geçti. Halaylar ,ezgiler ile Kırkbeş dakika süren yürüyüşün ardından bitiş noktasına dönen eylemciler halaylar ve ezgilerle eylemlerine son verdiler.

8 Mart 2011 Duisburg(Almanya): Duisburg’ta da 8 Mart diğer illerde olduğu gibi çoşkuyla kutlandı bu yıl. ADKH, Kadının Kurtuluşu Hareketi, Frauenverband Courage, MLPD-Duisburg, REBELL’in ortak düzenlediği miting saat 16.00’da Dünya Kadın Konferansını selamlamayla başladı. miting alanında çeşitli kurumlar bigilendirme standları açmıştı. Orda bulunan kitle yürüyüş yapmak üzere kortejler oluşturdular. Yürüyüşe geçen kitle oldukça çoşkuluydu. Davul-Zurna eşliğinde halaylar çekildi yürüyüş sırasında. ADKH’nın kortejinde sürekli ‚ 8 Mart Kızıldır Kızıl Kalacak‘, ‚Yaşasın 8 Mart‘ ve ‚Yaşasın Enternasyonal Dayanışma‘ sloganları atıldı.

Yürüyüşün ardından miting alanına tekrar geri dönen kitle, Courage’nin hazırlamış olduğu koronun seslendirdiği ‚Kadınlar Dünyayı birleştirir‘ ezgisiyle tekrar mitinge başladı. Mitinge katılan kitle dahil oldukça renkli olan mitinge dışardaki kitleninde ilgisini yoğundu. Kurumların 8 Mart’a dair açıklamaları okunduktan sonra kültürel bölüme geçildi. Bertha dans-tiyatrosu kadınların oynadığı tiyatro kitle tarafında yoğun ilgi gördü. Alman-tunus Cemaati’nden Tunuslu kadın Müzisyen seslendirdiği canlı ezgilerle ve tunuslu çocuk dans grubunun sergilediği oyunlarla eyleme destek verdiler.

Eylem, Venezuella Dünya Kadın Konferans’ından görüntülerin slayt gösteriminden sonra son buldu.

Share
adkh_s tarafından

Eylem YILDIZ ve DHF’lilere Özgürlük!

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Eylem_YildizDünyanın her yerinde devam eden egemen sistemlerin ezilenlerin demokratik- meşru mücadelelerine saldırıları, şiddetini arttırarak devam ediyor!

Türkiye, Kuzey Kürdistan da ezilen sınıf, ulus, inanç ve cinslerin demokratik taleplerini ve ortak mücadelelerini örgütleyen, bu yüzden oradaki gerici sistemin hedefi haline gelen Demokratik Haklar Federasyonu, Demokratik Gençlik Hareketi ve Demokratik Kadın Hareketi 13 Kasım 2012 günü birçok ilde eş zamanlı saldırıya maruz kalarak, 61 faaliyetçisi gözaltına alınmıştır. Bunlardan 31 i tutuklanarak hapishanelere konulmuştur.

Tutuklananlar arasında; 2011 Dünya Kadın Konferansı Türkiye delegasyonu, aynı zaman da Demokratik Kadın Hareketi temsilcisi Eylem YILDIZ da bulunmaktadır.

Bulundukları coğrafyada, kadına yönelik şiddetin, baskının, ayrımcılığın, karşısında; kadının örgütlü mücadelesini yürüten ve burjuva- feodal sistemin “yasadışı örgüt üyeliği“ maskesiyle tutukladığı DKH temsilcisi DGH ve DHF faaliyetçilerinin tutuklanmalarını kınıyoruz.

Bizler aşağıda imzası bulunan kurumlar ve kişiler olarak , Demokratik Kadın Hareketi temsilcisi ve aktivisleri şahsında tüm DHF faaliyetçilerinin de serbest bırakılmasını talep ediyor ve onların mücadelerini sahiplendiğimizi beyan ediyoruz.

Eylem YILDIZ ve Tüm Politik Tutsaklara Özgürlük! 

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!

9 Aralık 2012

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Share
adkh_s tarafından

ADKH Medyada Cinsiyetçiliğe “Dur” Demeye Çağırıyor

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi kadına yönelik şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı konusunda duyarlı olmaya çağrı yapıyor, kadınların reyting malzemesi yapılmadığı bir medya talep ediyor.

30-AdkhDirenisinSesiEmekcilereSelamAvrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) “Medyada kadına yönelik şiddete ve cinsiyet ayrımcılığına son” kampanyası başlattı.

ADHK Kadına yönelik şiddetin magazinleştirilmediği, kadın emeği ve bedeninin sömürülmesinin örtbas edilmediği, kadınların sevinç ve acılarının reyting malzemesi olarak kullanılmadığı bir medya talep ediyor.

Medyada cinsiyetçilik evrensel 

ADKH medyada kadına yönelik ayrımcılığın uluslararası boyutta olduğuna “Gazetelerin 3. ve arka sayfalarında çıplak kadın resimleri yayınlanması Alman Bild gazetesinden Hürriyete ortak yayın politikası” diyerek dikkat çekiyor.

“Geri kalmış ülkelerin medyası töre ve namus cinayetlerinde, törelerin ve “namus”un borazanlığını yaparak dinin bu cinayetler üzerindeki tetikleyiciliğini örtbas ederken gelişmiş ülkelerin medyası ise töre ve namus cinayetlerini din üzerinden işleyerek özellikle bugün islamiyeti hedefleyerek dinler arası çatışmayı körüklüyor.”

ADKH medyada kadın yönetici sayısının yok denecek kadar az olduğunu söylüyor.

“Medya üretimin en büyük payını üreten kadınların neden erkeklerden daha az ücret aldıklarını sormadığı gibi eğitimde, politikada, akademik ve bilimsel çalışmalarda neden erkeklerden az ya da hiç olmamalarının nedenleriyle ilgilenmiyor.”

Ayrıca ADKH Türk medyasının milliyetçi yapısının “terörist annesi” gibi kalıplarla kadınları damgalamaktan çekinmediğini de ifade ediyor.

“Medya savaşlarda en çok katledilen kadın ve çocukların sayısını borsa haberlerinden farksız yansıtırken, göç ederken sınırlarda uğradıkları tecavüz ve kaçırılmalardan hiç bahsetmez. Geldikleri ülkelerde ırkçı ve ayrımcı yasalarla düşük gelirli en kalitesiz işlerde yoğunlaştırılarak ekonomik, sosyal ve kültürel olarak geleceksizliğe doğru ikinci bir göçe zorlandıkları ne objektiflere takılır, ne manşet olur ne kalemler yazar ne de mikrofonlar söyler.”(EZÖ)

Share
adkh_s tarafından

Ve hayat sokağa indi

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Bazen sokak eğitici görevi görür.Daha önce direniş tarihlerimizde olduğu gibi;Gezi Parkı Direnişinde de meydanlar,sokaklar ve buna parklarda katılarak;”YETTI ARTIK!”diyen halkların demokratikleşme ve özgürleşme talebiyle birkez daha eğiticiliğini gösteriyor. Eğitirken değiştiriyor dönüstürüyor.Haftalardır süren pratiğin kızgın ateşinde; meydanların,sokakların korkunç devindirici gücünü görüyoruz. Hiçbir kitabın yapamadığını hayatın içinden en hızlı ve canlı yapan pratik güçtür aslolan. Bu pratik güçtür ki egemenliğin zorbalığını ters-yüz edecek olan bütün yürekleri birleştirir…

Yaşamın her katmanlarından halkımız sokaklarda, alanlarda kendini buluyor, kendini yaşıyor -yaşatmak istiyor ve kendisi gibi olmak istiyor. Kimbilir belkide yıllarca evinde kimseyle paylasmadığı eşyalarını alanlarda herkesle paylaşıyor.Yani alanlar bencilliği yıkarak paylaşmayıda öğretiyor.Ve bir kez daha Taksim tarihi fonksiyonunu oynayarak; sokağa özgürleşmeye,paylaşmaya paylaştırmaya,öğrenmeye öğretmeye,değişmeye degiğtirmeye,on yılların ölü toprapını ve küllerini pratiğin kızgın ateşinde savurmaya davet ediyor.

Sokak; kaygıları,kararsızlığı,hesapçılığı pratiğin canlı ateşinde küle çeviriyor. Bir yandan karanlığı küle çevirirken diğer yandan da direnenlerin olağanüstü yaratıcılığını ortaya koyuyor. İste bu yaratıcı güçtür ki haftalar boyunca can pahasına süren direnişin; nasıl her konuda olaganüstü zengin üretimde bulunduğunu apaçık gözler önüne sermiştir; Devrim Bakkalıyla, klasik sloganlarıda aşan; kıvrak-özgür ve bilimsel zekanın ürünü renga-renk sloganlarıyla,ortak eczaneleri,gönüllü doktorları,inadına direniş şarkılarını yaratan sanatçıları ve ağız dolusu gülüşleri çağıran mizahlarıyla ve dahası sayamadığımız meslek gruplarıyla, sokak renga-renk ve gürül gürül haykırdı:”direne direne kazanacağız!”. Ve her yer Taksim oldu, her yer Gezi, her yer Kızılay, her yer Gün Doğdu…

7’den 70’e herkesi kucaklayacak ve hiç kimsenin unutamayacağı bir destan yazdı Taksim Gezi Direnişi. Bugüne kadar yaşanmış direnişlerden çok farklılığı vardı; Türkiye halklarının bütün katmanlarını,bütün uç kesimlerini birleştiriyordu. Ve halkın bu birlikteliği gösterdiki bütün uç kesimlere rağmen, egemenlerin iddia ettiğinin aksine; “işte böyle yaşarız bütün farklılıklarımızla, bütün zenginliğimizle” diyerek örnek bir birliktelik ve anlayış sergilediler.

Bu direnişin bir başka özelliği de;başından sonuna kadar yine rengarenk türküleri,espirileri ve mizahlarıyla direnişin sanatsal ruhunu da muhteşem yaratıcılığıyla ortaya koymasıydı.Türkülerle direnmek, coşkuyla direnmek ancak bu kadar güzel olurdu. Faşizmin bütün baskı araçlarıyla; jopuyla, sopasıyla, gazıyla ve tazyikli suyuyla dalga geçerek paçavraya çevirmek ancak bu kadar güzel olurdu. Zalimlerin saltanatının nasıl kağıttan kaplan olduğu ve halk isterse üç haftada bile nasıl tuzla-buz olduğu ancak bu kadar guzel gösterilebilirdi…Tek bir kadın bedeninin bile tanklarından sıkılan tazyikli suyun önünde nasıl göğsünü siper edip dimdik durabildiği ancak bu kadar güzel gosterilebilirdi…Faşizmin anaları çocuklarıyla korkutmak istemesine karşılık; anaların meydanları, sokakları doldurarak nasıl çocuğuna ve davasına sahip çıktığı ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…Ve ezilen emekçi kadının asırlardır onu hapseden mutfakta kullandığı tencere-tavanın nasıl direnişe ses verdiği ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…Ve yine ancak bu kadar guzel gösterilebilirdi;60 yaşındaki bir kadının attığı sapanla faşizme karşı savasta yaşın sınırı olmadığı…Diğer yandan bir engellinin de; yeter ki iraden harekete geçsin, sağlığında bir Toma’nın,bir tankın önünde korkusuz ve tereddütsüz bir kaya olmaya engel olmadığı ancak bu kadar güzel gösterilebilirdi…Ve daha okula başlamadan hayatın okuluna atılan 5 yaşındaki bir çocuğun annesine: “anne ayakkabılarımı çabuk tak eylemi kaçıracağız” demesi, direnişi ancak bu kadar çocukça güzelleştirebilirdi…ancak bu kadar…

Bütün bu güzelliklerin ve değerlerin yanında; direnişin canlı pratiği söyleyecek fazla söze yer bırakmıyor. İşte bu yakıcı gerçeklikten “güneşli güzel günler”e çıkacağız! Bir dahaki sefere sokakların, alanların,meydanların ve parkların; canlı eğitici pratiğinde buluşmak dileğiyle…

 

OLGA

Share
adkh_s tarafından

Yeniden Merhaba diyeceğim güneşe

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Yeniden
merhaba diyeceğim güneşe
Gövdemde akan nehirlere
Bulutlar
gibi uzayıp giden düşünceme
Benimle birlikte kuru mevsimlerde

gecen
Bahçemdeki ağaçların hüzünlü büyümesine
Gecenin
kokusunu hediye eden kargalara

Yaşlılık biçimim olan ve aynada
yaşayan anneme
Tekrarlanan şehvetimle döllenen
yeryüzüne

Yeniden merhaba diyeceğim
Geliyorum, geliyorum,
geliyorum,

Saçlarımla: Yeraltı kokularının devamı
Gözlerimle:
Karanlık tecrübesiyle
Duvarların ötesinden kopardım
dallarımla,

Geliyorum, geliyorum, geliyorum,
Ve aşkla dolu
avluda bekleyen kıza
Yeniden merhaba diyeceğim.

Furüg  Ferruhzad
(İranlı Şair)

Share
adkh_s tarafından

Kadın

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Kadın

Ruhu düşleri kadar engin
Teni dağ esintilerinden ılık
Yüreği okyanus tınısı

yarınları yoğuran ellerinin her bir tırnağında ayrı bir hatıra
her bir tencerede yeni bir hatır
bakışının değdiği yerde umut
sesinin çınladığı her bir kulakta öğüt

kadın
nasırlı ellerinde bebesini yoğuran

kadın
ağıdıyla gülüşlü yarınları var kılan

kadın
işinde köle,

kadın
evinde hizmetçi

kadın
amelinde efendi

kadın

yarın..

 

(Aslı Şahin)

 
Share
adkh_s tarafından

Bende Kadınım

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Tarihlerde arıyorum kadınlığımı

ve yazılmış bir tarihi

kadının ellerinde bulmak istiyorum şimdi

yaşam çeşmesinde

avuçlarımda su istemem boşuna

Avuçlarım çatlamış

dönüyorum her defasında

yaşam çeşmesinden nicedir

 

Ben de kadınım

Ellerimle dokunuyorum

yüzüme, gözlerime

yüzümdeki maskeler

mavi, siyah ve…

ve bilmediğim nice renk

hiçbiri bana ait olmayan

Ellerimde yüzyılların kirletilmiş

gri renk tonları

 

Ben de kadınım

Kawa’nın demir seslerinde

Adule’nin aşk ezgisinde

Jan Dearc’ın yangın alevlerinde

İsa’nın çarmıhtaki sesinde sordum

“yok” yazıyordu tarihin cellatları

 

Ben de kadınım

kirletildi kölelik pazarında kadın yüreğim

Satılık bir candım artık

alanı da, satanı da memnun etmeyen

Ve tüm zamanların ötesinde

kimliksiz kalandım

Gözleri çekik, yüzü aydınlığa dönük

Çinli bir kadındım.

Tüm dünyaya pazarlanan Nataşa

Hindistan’ın haydut kraliçesi

Poolan Devi.

New York sokaklarında

Ve de,

Hollywood’da çıplaklığımı sunan.

Kürdistan’ın yaşam çarmıhında berdeldim.

 

 

Ben de kadınım

Zilan’la tarihin maskeli yüzünü

çıplaklığımla yırtandım

Kadınlığın onurunu koruyan

Uçurumlarda Beritan’dım

Güneş ışınlarıyla

ruhumdaki karanlıklarla savaşan

ellerimde kleşle

20.yy’da özgürlüğe sevdalı

bir militandım

 

Ben de kadınım

21. yy’da GÜNEŞ’ten aldığım ışıkla

özgürlüğü arayan.

 

Kulaklarımda bir türkü

Gözlerim büyülü bir resim izlemekte

saçlarım özgürlük rüzgarlarıyla

dansa tutuşup uçtu da şimdi

tarih denen

koca, yaşlı çınarın gövdesinde

büyütürüm kendimi.

Kutsal bin yıllık çınarın

egemenler gibi yıkılışını seyretmek

ve umudu yeşertmek istiyorum.

 

Özgürlük meyvesine gebe

ve güneşin

bambaşka doğup battığı bu coğrafyada

yüzüm güneşe dönük

bir özgürlük türküsü söylemek istiyorum

bu zamanlarda

 

Rozerin Dedar

Share
adkh_s tarafından

Hayal kurmalı kızlar…

Aralık 4, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

Hayal kurmalı kızlar..

yaşamın boynuna ölümüne asılmalı..

elbette beklemeli, atını şaha kaldırmış da geleni..

gözleri ufuktan ayırmamalı..

 

Belki masum bir yalandı;

hani o, ufuktaki beyaz atlı..

susuzluğumuzun serapı da masumdu..

avuç avuç kum yutturmadı mı ?

Ne prensler öptük be kızlar!

ayaklarımıza yeşil yeşil kurbağalar

dolanmadı mı?

 

Hayal kurmalı kızlar..

beklemeli ufuktan geleni.

Elbette bir atlı olmalı,

atının rengi al..

kollarının takısı kırılmış bir zincir olmalı..

heybesinde, binlerce yıllık özleminin

mor çiçekleri..

ve saçları, en az atının yelesi kadar uzun olmalı..

 

Hayal kurmalı kızlar..

yaşamın boynuna ölümüne asılmalı..

 

LEYLA DİLAN

Share
adkh_s tarafından

Yürüyüşe Çağrı

Aralık 30, 2013 de ARŞİV adkh_s tarafından

cagri

Share