. tarafından

Kadınlar Leyla Güven için imza kampanyası başlattı, Güven: 8 Mart özgürlüğün müjdesi olacak

Mart 3, 2019 de ANASAYFA . tarafından

­

Birçok kadın örgütünün de aralarında bulunduğu çok sayıda kadın, Leyla Güven’e destek olmak amacıyla “Leyla ile dayanışan ve ses veren kadınlar” sloganıyla bir araya geldi. Toplantıya mesaj gönderen Leyla Güven, “Yeni  8 Mart’lar daha özgür günlerin müjdeleyicisi olacak” dedi.

“Leyla ile dayanışan ve ses veren kadınlar” sloganı etrafında bir araya gelen kadınlar, İmralı tecridinin kaldırılması talebiyle 114 gündür açlık grevinde olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven için topladıkları imzaları İstanbul Taksim’de bulunan bir otelde düzenledikleri toplantıyla açıkladı. “Leyla’ya ses veriyoruz, hayatı savunuyoruz” pankartının asıldığı toplantı salonunda Leyla Güven’in fotoğrafları da yer aldı. İlk olarak Leyla Güven’in kadınlara gönderdiği mesaj okundu.

GÜVEN: yeni 8 Martlar özgürlüğün müjdecisi olacak

Güven’in kadınlara gönderdiği mesaj şöyle: “Merhaba sevgili kadınlar, öncelikle 8 Mart haftasındayız. Bütün dünya kadınlarının ve sizlerin 8 Mart direniş gününü kutluyorum ve inanıyorum ki her gelen yeni gün, yeni 8 Mart’lar daha özgür günlerin müjdesi olacak. 8 Martlarda bizler kadınların yani toplumun taleplerini alanlarda haykıracağız. Her gün direnişi yükselterek kadının toplum içerisindeki haklarını ve hukukunu en üst seviyeye ulaştıracağız. Bundan hiç şüphemiz yok. Hapishanelerde yüzlerce arkadaşımız da böyle diyor. Tarih boyunca demokrasinin özgürlüklerin artması kadının hak ettiği yere gelebilmesi için kadınlar birçok eyleme öncülük yapmışlardır. Ben de böyle bir eylemin öncülüğünü yapmaktan onur duyuyorum. Ben birçok kimlik taşıyorum ve çoğunu ben seçmedim. Ben kendim karar veremedim birçok konuda. Hayatıma dair bütün kararları kendim almadım. Örneğin feminist olmak kararını kendim aldım. Eylem kararını da kendim verdim. Kendi kafamda tasarlayarak her şeyi tek başıma adeta ilmek ilmek ördüm ve bu greve öyle başladım. Hala da ruhen kendimi iyi hissediyorum. Fiziğim zorlasa da beynim bana moral veriyor. Kendi kararımı kendim verdim. Sizlerin bir araya gelmesi çok değerli. Kadın mücadelesi çok anlamlıdır. Kadın ziyaretçiler bana ayrı bir coşku veriyor. O açıdan biz diyoruz ki bir kadın şiddet görüyorsa bütün kadınlar şiddet görüyordur. Bir araya gelen bütün yüreklere ve canlar sevgilerimi iletiyorum. Başarmaya çok yakınız. Kendimi şanslı hissediyorum değerli arkadaşlarım ve yoldaşlarımdan dolayı. Gelecek 8 Martlarda olacağımızın umudunu taşıyorum. İyi ki ben de sizin arkadaşınız ve yoldaşınızım. Hoşçakalın.”

Güven’in mesajı ardından 525 kadın örgütü ve kadın tarafından hazırlanan ortak basın metni yazar Ayşegül Devecioğlu tarafından okundu.

Ortak metin şöyle: “Duymak ses vermek yaşatır. Depremlerden hatırlarız ‘Orada kimse var mı’ diyen sesi. Can kurtarmanın çabasıdır o ses. Bir ses gelsin diye umut ederiz. Yaşamın sesidir o. Leyla Güven orada Diyarbakır’da. Hayata sahip çıkmak için açlık grevinde. Uzun yıllar Türkiye’de kadın mücadelesi yürütmüş, belediye başkanlığı yapmış seçmenin yüzde 71 oyunu alarak Hakkari milletvekili olmuş, barış ve demokrasi mücadelesinin uzun yol koşucusu Leyla Güven orada. Barış istiyor sadece. Bedeniyle. Duymadık, görmedik bilmiyoruz diyemeyiz. Leyla Güven orada Diyarbakır’da. Ölümlerden yorulmadık mı? ‘Başkanlarının hayatından daha değerli değil hayatım’ diyen bir seçilmişim diğerkâmlığından etkilenmedik mi? Hayatın gücü yaşatabiliyorsak bir güç. Zaman daralıyor. Yakın tarihimiz elimizden kayan yüzlerce yaşamla dolu. Yeni kayıpları taşımaya gücümüz yok. Biz kadınlar hayatı savunuyor Leyla ile dayanışıyoruz.”

Okunan metin ardından Güven’i ziyaret eden kadınlar kısa konuşmalar yaptı.

‘O yaşadığında barışın yolu açılacaktır’

Barış aktivisti Nimet Tanrıkulu, “Leyla’nın eylemine barış yolcuğuna çıkma olarak baktım. Leyla eyleme kendisinin karar verdiğini ve en fazla kadınların tecrit altında olduğunu söyledi. Yaşadığımız süreç çok zorlu bir süreç ve Leyla bunu kendi bize düşen yaşamı savunmak ve Leyla’ya ses vererek bunu savunmak. Kadınların çok şey yapması gerekiyor. Onun içinde bir araya gelelim. O yaşadığında barışın yolu açılacaktır. Leyla’ya söz olalım” dedi.

‘Işık saçan yüzü ile tanıdım’

Güven’i yapılan ziyaret sonucu tanıdığını belirten Demokrasi İçin Birlik (DİB) Girişimi’nden Nesteren Davutoğlu, “Solmuş bedeni ve ışık saçan yüzüyle tanıdım. Sarılasım geldi ve kendimi zor tuttum. Türk kulağıyla dinledim. Oradan öyle bir çıktım ki bu benim bir kardeşimdir ve yasalar uygulanmalıdır. Bu hepimizin altında duracağı şemsiye olmalıdır diye düşünüyorum. Hakkımızı alalım diye Leyla bize öncü oldu” dedi.

‘Yüz yüze görmek büyük güç verdi’

Tarihçi Ayşe Erzan da Leyla Güven’i yüz yüze görmekten çok büyük bir güç aldığını söyleyerek, “Leyla’nı çağrısı sadece bize değil. Bu savaş artık bitmeli ve bu haksızlıklar sona ermeli. Bu yasal hakları savunmak, barış mücadelesinin de kendisidir. Leyla Güven ‘hadi diyor’ bize. Herkesin bu talebi dile getirmesini ve bu hakların ihlal edilmemesini duyarlılığı arttırmayı istiyor. Bir kadının kendi elindeki tek en kıymetli şeyi yani yaşamı ortaya koyuyor. Bunu anlamasını istedi ve hepimiz onun sesi olmalıyız” diye belirtti.

‘Mücadeleye ses olmamız gerekiyor’

HDK Eş Sözcüsü ve HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ise şunları ifade etti: “Güven’le çok fazla mesaimiz oldu. Bu süreç toplamda hukuksuz bir süreç diyordu. Tahliye dahil olmak üzere talebi olmamıştı. Talep çok yalın. Hukuksuzluğun kalkmasını istiyor. Bu kadar açık ve yasadan kaynağını alan bir talep ve ne yazık ki 114 gündür bir açlık grevi devam ediyor. Bugün itibariyle bütün siyasi tutsaklar bedenlerini açlık grevlerine yatırdılar. Bu talebi sahiplenmek çok önemli. Biz kadınlar barış olsun istiyoruz ve kendimizi özgür hissedeceğimiz bir ülke olsun istiyoruz. Bizim de bu mücadeleye ses olmamız gerekiyor. Leyla’nın taleplerini görünür kılmak gerekiyor. Sessizliğe bürünmek öldürür.”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı

Share
. tarafından

İHD: “Hapishanelerde 18 yaşından küçük 3 bin çocuk var”

Mart 3, 2019 de ANASAYFA . tarafından

İHD İzmir Şubesi Kadın Komisyonu, hapishanelerde anneleriyle birlikte kalan çocuklara dikkat çekerek, “Türkiye hapishanelerinde 18 yaşından küçük 3 bin çocuk var. Çocukların hapishanelerde kalmaları, gelişimleri açısından olumsuzdur. Bu anlamda çocukların hapishanelerde olması, gelişim hakkının ihlali anlamına geliyor” dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Kadın Komisyonu, hapishanelerde anneleriyle birlikte kalan çocuklara ilişkin şube binasında basın toplantısı düzenledi. Açıklamayı Kadın Komisyonu Üyesi Cemile Karakaya yaptı.

Hapishanelerde 743 bebeğin var olduğunu belirten Karakaya, çocukların çığlıklarını ve annelerin ninnilerini kimsenin duymadığını söyledi. Karakaya, “Hapishaneler bir ülkenin demokrasi alanındaki gelişmişliğini gösteren aynadır” dedi. İHD tespitlerine göre, hapishanelerde 18 yaşından küçük 3 bin çocuğun var olduğunu dile getirerek, “Bunlardan 743’ü 0-6 yaş grubunda, 37’si ise altı aylıktan daha küçüktür. Toplam hamile kadın sayısı ise 35’dir. 743 bebeğin annesi ile hapishanede olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Çocukların hapishanelerde kalmaları, gelişimleri açısından olumsuzdur. Bu anlamda çocukların hapishanelerde olması, gelişim hakkının ihlali anlamına geliyor” dedi. Anneleriyle tutulmak zorunda kalan çocukların gelişimlerine ve üstün yararlarına uygun şartların yaratılması gerektiğini sözlerine ekleyen Karakaya, “Konuyla ilgili Adalet Bakanlığının meslek elemanları, sivil toplum örgütleri ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte çözüm üretmesini talep ediyoruz” dedi.

www.gazetepatika8.com

Share
. tarafından

İki ayda 11 kadının öldürüldüğü Portekiz’de yas ilan edildi

Mart 3, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Portekiz’de, iki ayda 11 kadının öldürülmesi üzerine bir günlük ulusal yas ilan edildi.

Kadınlara yönelik son dönemde artan şiddet olayları hükumeti harekete geçirdi. Bu yılın ilk iki ayında 11 kadının öldürülmesi üzerine ülkede ulusal yas ilan edilmesine karar verildi.

Bayraklar yarıya indirilecek

Buna göre, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden bir gün önce ülkede bayraklar yarıya indirilecek. Yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip ülkede 2017 yılında toplam 12 kadın öldürülmüştü

2018 yılında Türkiye’de 440 kadın öldürüldü

2018 yılında Türkiye’de erkekler 440 kadını öldürdü
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 3 Ocak’ta açıkladığı rapora göre, Türkiye’de 2018 yılında, 440 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 317 kadın ise cinsel şiddete maruz kaldı.

gazetepatika8.com

Share
. tarafından

Plaza de Mayo Annesi Cortinas, açlık grevindeki Leyla Güven’i ziyaret etti

Mart 3, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Plaza de Mayo Anneleri’nden Nora Morales Cortinas, 115’nci gününde açlık grevi direnişini sürdüren DTK Eş başkanı Leyla Güven’i ziyaret etti. Okuduğu şiirle Güven’e destek veren Cortinas, direnişi Arjantin’de anlatacağını dile getirdi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyle Güven,  Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 8 Kasım 2018’de başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi direnişi 115’nci gününde sürdürüyor. Diyarbakır merkez Bağlar ilçesine bulunan evinde açlık grevini sürdüren Güven’e ulusal ve uluslararası dayanışma ziyaretleri sürüyor.

Arjantin’de kaybedilen çocukları için adalet arayışında dünyaya simge olan Plaza de Mayo Anneleri’nden Nora Morales Cortinas ve beraberindeki 3 gazeteci, Leyla Güven’i ziyaret etti.

Duygulu anlar yaşandı 

Cortinas, ziyaret esnasında Güven’e atfedilen bir şiir okudu. Güven ile Cortinas’in sımsıkı ele ele tutuşması duygusal bir atmosfer yaşattı.

‘Sizin için çalışma yürüteceğiz’ 

Ziyaret esnasında Güven’e duygularını dile getiren anne Cortinas, dayanışma amacıyla geldiğini vurguladı. Cortinas, bundan sonra da başta Güven olmak üzere açlık grevindeki tüm tutuklularla dayanışma içinde olacaklarını ifade etti. Leyla Güven’in eyleminin önemi ve anlamını Plaza de Mayo anneleriyle paylaşacağını ve bunun için çalışmalar yürüteceğini belirten Cortinas, “Ülkemizdeki savaştan ben de kendi oğlumu kaybettim ve hala cenazesi kayıptır. Sizin buradaki eylemleriniz gibi halen adalet ve arayış mücadelemiz sürüyor. Hiçbir zaman oğlumun fotoğrafını boynumdan çıkartmadım. O benim için semboldür. Bu nedenle sizin eyleminin önemi ve anlamı çok iyi anlıyorum” diye konuştu.

Güven: acını paylaşıyorum 

Güven ise, Plaza de Mayo Anneleri’nin acılarını paylaştığını dile getirerek, savaşın olduğu coğrafyalarda acıların ortak olduğunu ve savaşa karşı barışı savunan anneler olarak her zaman dayanışma ve birlik içinde olacaklarını söyledi.

Cortinas’tan Güven’e Kürtçe kitap 

Cortinas, kapağında gazeteci-ressam Zehra Doğan’ın çizimi olan “Gulê Gulîstan” adlı Kürtçe kitabı Güven’e hediye etti.

MA / Bilal Güldem

Share
. tarafından

Cumartesi Anneleri 727. haftada: Gözaltına alınan Cüneyt Aydınlar nerede?

Mart 3, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 727’nci haftasında gözaltında kaybedilen Cüneyt Aydınlar’ın akıbetini sordu. Aydınlar’ın kardeşi Emrah Aydınlar, “Mezarımız olan Galatasaray Meydanı için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bir gün mutlaka Galatasaray Meydanı’nda olacağız” dedi.

Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 727’nci haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmek isteyen Cumartesi Anneleri, bir kez daha polis tarafından engellendi. Polisin engellemesi üzerine Cumartesi Anneleri, her hafta toplandıkları İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdiler. İHD’nin olduğu sokak polisler tarafından ablukaya alındı.

Cumartesi Anneleri, üzerinde kaybedilen yakınlarının fotoğraflarının bulunduğu tişörtler giyerek, ellerinde kayıp yakınlarının fotoğrafları ve kırmızı karanfiller taşıdı. Eyleme, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Zeynel özen, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, tarihçi Erdoğan Aydın ile çok sayıda kişi destek verdi.

Bu haftaki eylemde, 27 Şubat 1994 tarihinde İstanbul’da gözaltında kaybedilen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Cüneyt Aydınlar’ın akıbeti soruldu.

1996 yılından Güçlükonak katliamında yaşamını yitiren Ahmet Kaya’nın torunu Fatma Kaya, dedesi için kaleme aldığı şiiri okudu.

‘Özgürlüklerin yolu hakikatten geçer’ 

Bu haftaki basın açıklamasını ise 1995 yılında gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun yaptı. Hakikate gözlerini kapamış bir toplumun adalete ve özgürlüklere ulaşamayacağını belirten Tosun, “Çünkü adaletin ve özgürlüklerin yolu hakikatten geçer. Hakikatin açığa çıkması için mücadele etmek ve bu mücadeleyi desteklemek onurlu yurttaşlar olarak hepimizin görevidir” dedi.

‘Bize yaşatılan zulümdür’

25 yıldır “gözbebeğim” dediği oğlundan bir haber alma umuduyla yaşayan Menekşe Aydınlar’ın “Bize yaşatılan zulümdür. Devlet ‘oğlun firar etti’ demişti. Buna inanmadım ama kaçtıysa gizlice gelir mi diye yedi yıl boyunca geceyi gözümü kırpmadan kapı önünde geçirdim” sözlerini hatırlatan Tosun, bu sesin insanlara ulaşması için bir araya geldiklerini söyledi. Aydınlar’ın 20 Şubat 1994 tarihinde Bakırköy, İncirli’de terörle mücadele polisleri tarafından gözaltına alındığını sözlerine ekleyen Tosun, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gayrettepe’deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen Cüneyt’in gözaltına alındığı 7 gün boyunca inkar edildi. 27 Şubat 1994 tarihinde kaydı yapıldı ve gözaltında olduğu resmi olarak kabul edildi. Ancak Cüneyt’le gözaltında tutulan 14 kişi savcılığa çıkartıldığında aralarında Cüneyt yoktu. Bu kişiler 17 Mart 1994 tarihinde avukatları aracılığıyla kamuoyuna yaptıkları açıklamada; Cüneyt Aydınlar’ın 20 Şubat 1994 tarihinde gözaltına alındığını ve 2 Mart 1994 tarihine kadar birlikte gözaltında tutulduklarını, Cüneyt’in başına geleceklerden Gayrettepe Terörle Mücadele Şubesi’nin sorumlu olduğunu söylediler.”

‘Bilmeye hakkım var oğluma ne yaptınız’

“Cüneyt’e ağır işkence yapıldığına, yürüyemez ve hareket edemez halde olduğuna dair çok sayıda tanık vardı” diyen Tosun, “Ancak İstanbul Emniyet Müdürlüğü onu soran ailesine oğullarının 28 Şubat 1994 tarihinde yer göstermek için götürdükleri Beyoğlu Çukurcuma’da ‘Dur’ ihtarına uymayarak kaçtığını söyledi” dedi.  Aydınlar’ın akıbetini açığa çıkartacak, onu kaybedenleri yargılayarak ceza adaletini sağlayacak idari ve adli bir süreç işletilmediğinden söz eden Tosun, “Aydınlar dosyası evrensel hukuka aykırı bir biçimde zaman aşımı gerekçe gösterilerek kapatıldı. 25 yıllık talebimizi bir kez daha tekrarlıyoruz: Cüneyt Aydınlar için adalet istiyoruz. Menekşe Aydınlar’ın ‘Bilmeye hakkım var oğluma ne yaptınız?’ sorusuna adli ve idari makamlardan cevap istiyoruz” diye belirtti.

‘Cüneyt ağır işkencelere maruz kalıyordu’

Daha sonra ise İstanbul dışında olduğu için gelemeyen tanık Onur Emre Yağan’ın gönderdiği mektup okundu. Aydınlar’la hiç karşı karşıya oturup konuşamadığını ancak 25 yıldır tanıdığını dile getiren  Yağan, “Henüz 15 yaşında bir öğrenciydim. Cüneyt’le 1994 yılının Şubat sonunda Gayrettepe Terörle Mücadele Şubesi’nde gözlerimiz bağlanmış bir şekilde bekletilirken yan yana düştük. Gözlerimiz bağlı olduğu için Cüneyt’in, sadece bezin altında kalan boşluktan görebildiğim kıvırcık saçlarını çok iyi hatırlıyorum. Birbirlerini çorbacı, saatçi, boksör gibi isimlerle çağıran ve suratlarını sürekli olarak bizden gizlemeye çalışan terörle mücadelenin polisleri gözaltına aldıkları herkese işkence yapıyordu. Bazılarına kaba dayak veya hakaret, bazılarına ise daha ağırı; Filistin askısı, elektrik, falaka. Cüneyt bu ağır işkencelere maruz bırakılıyordu. Bitkin, yürüyemez, dudaklarını dahi kıpırdatamaz halde benim kucağıma getirilip bırakıldığında ayağa kalkamayacak, yemek yiyemeyecek ve yürüyemeyecek durumdaydı” dedi.

‘Cüneyt’le 2 gün geçirdik’

Aydınları’n belli aralıklarla alıp götürüldüğünü ve bir süre sonra tekrar geri getirildiğini vurgulayan Yağan, “Her seferinde daha bir bitkin, yürüyemez ve acı içinde geri getiriliyordu. Cüneyt’e çok ağır işkence yapıldığını anlayabiliyordum. Cüneyt’le iki gün geçirdik birlikte” dedi. İki günün sonunda Aydınlar’ın alındığını ve bir daha yanına geri getirilmediğini belirten Yağan, Aydınları o zaman kim olduğunu bilmediğini ancak daha sonra gazetede çıkan bir ilan ile kim olduğunu öğrendiğini söyledi.

‘Galatasaray meydanı için mücadele edeceğiz’

Yağan’ın mektubunun ardından Aydınların kardeşi Emrah Aydınlar konuştu. 25 yıldan beri kayıp olan ağabeyinden haber alamadıklarını ifade eden Aydınlar, “727 haftadır her cumartesi burada toplanıp kayıplarımızı arıyoruz. Devlet sürekli annelerimizin acılarını, acılarla terbiye ediyor. Kaçtığı iddia ediyor ama ağır işkencelerden geçen Cüneyt’in yürüyemeyecek halde olduğunu dair tanıklar var. Annem 7 yıl boyunca kapının önünde yattı Cüneyt geldi diye” diye konuştu. Aydınlar konuşmasını, “Mezarlığımız olan Galatasaray Meydanına gitmek için mücadelemiz devam edecek. Bir gün mutlaka tekrar mezarımız olan Galatasaray Meydanı’nda olacağız” diye sonlandır.

gazetepatika8.com

Share
. tarafından

Viyana’da 8 Mart yürüyüşü

Mart 9, 2019 de ANASAYFA . tarafından

8 Mart Dūnya Emekçi Kadınlar Gūnū Viyana’da coşkuyla kutlandı.
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ve Avusturya’lı demokratik kadın kurumlarının birlikte dūzenlediği 8 Mart yürüyüşü toplanma yerinde yapılan konuşmalarla başladı.
Ardından yūrūyūşe geçildi yūrūyūş boyunca atılan sloganlarda birlik mūcadele ön plandaydı.
ADKH’nin çıkardığı Almanca bildiri kadın arkadaş tarafından okundu ilgiyle dinlenen bildirinin sonunda alanda bulunan tūm kadınlar jin jiyan azadi sloganıyla destek verdiler. Bir 8 Martı daha geride bırakırken Şan olsun 8 Mart’ı yaratan kadınlara!
Emeğimizin gaspı Hayatımızın gaspıdır!
Tarihi direnişten zafere yūrūyoruz!
ADKH Viyana.

Share
. tarafından

Köln 8 Mart yürüyüşü

Mart 9, 2019 de ANASAYFA . tarafından

8 Mart vesilesiyle  Köln merkez garı önünde saat 17:00’de binlerce kadın buluştu.  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü için farklı fraksiyonların yer aldığı platformda  ADKH’de yerini aldı. Kısa bir mitingin ardından yürüyüşe geçilirken bir gurup kadın ön saflarda arkasında bir blok boş bırakılarak  bedenen aramızda bulunamayan kadınları temsilen bir blok oluşturuldu. Yürüyüş coşkulu bir şekilde geç saatlere kadar Köln sokaklarında devam etti.

Share
. tarafından

Mulhouse’da 8 Mart yürüyüşü

Mart 9, 2019 de ANASAYFA . tarafından

 

ADKH Mulhouse’da; Yeni Kadın -Alevi Kadınları -Kürt Kadın Hareketi -Action Antifasciste-I’UD CGT 68 -Femmes Giles Jaunes du 68 -Le front Social -Generation S Mulhouse Agglo -la LDH-Le NPA-Le PCF -Le Planning familial 68 kurumlarıyla ortak bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Franklin meydanında okunan ortak bir bildiride; kadınların birliğinin önemi üzerinde durulurken, Avrupa ülkelerinde de kadınların sorunlarının ortak olduğu ve her renkten kadının sözünü söylemesi gerektiği vurgulandı.
Kadınların sözünü daha güçlü söylemeye başladığı bu yıllarda; geçtiğimiz günlerdeki Paris’ te yükselen “Mor Dalga” nın etkisi görülür gibiydi…
Ve emekçi kadınların birlikte olmaktan başka çaresinin olmadığı, dahası bunun önemsendiği de alanlara yansımıştı.
“Kadının direnişi Kadına mirastır” sözü alanlarda anlam buluyordu.
“Isyan Ateşi “müziği ve zılgıtlarla başlayan yürüyüş boyunca; “Jin Jiyan Azadi” “Yaşasın 8 Mart ” “Kadınlar Birlikte Güçlü ” ve fransızca sloganlarla coşkulu devam eden yürüyüş; bir başka zaman da kadınların ortak mücadelesinde görüşmek dileğiyle sonlandırıldı.

Share
. tarafından

”Cumartesi Anneleri; “Gözaltında Kaybedilen Kadınların Unutmayacağız”

Mart 10, 2019 de ANASAYFA . tarafından

28 haftadır Galatasaray Meydanı’na çıkmalarına izin verilmeyen Cumartesi Anneleri bu hafta da İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nin bulunduğu Beyoğlu Çukurlu Çeşme Sokak’ta buluştu. 728’inci eylemlerini polis ablukası altında gerçekleştiren kayıp yakınları gözaltında kaybedilen kadınların akıbetini sordu.

Bu hafta basın açıklamasını kayıp yakını kadınlar okudu.

Dün İstiklal Caddesi’nde gerçekleşen polis saldırını hatırlatan kayıp yakınları, “Dünyanın her yerinde kadınlar; eşitlik ve özgürlük taleplerini ortaklaştırarak meydanlara çıktılar. Baskıya ve eşitsizliğe karşı mücadele ve dayanışma kararlılıklarını yükselttiler. Biz de bu kararlılığa, insan onurunu zedeleyen cezasızlığa ve adaletsizliğe karşı sesimizi yükselterek katılıyoruz. 8 Mart’a kadına yönelik devlet şiddeti ve Cumartesi Anneleri’ne Galatasaray’ın polis zoruyla yasaklanmasıyla girdik. 28 haftadır açıklamalarımızı kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’da gerçekleştiremiyoruz” dedi.

728. haftalarında Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle “gözaltında kaybedilen kadınları unutmadık” diyerek buluşan Cumartesi Anneleri gözaltında kaybedilen kadınların kaybediliş hikayelerini anlattı:

• 1991 yılında Cizre’de gözaltına alındıktan 18 yıl sonra yol yapım çalışması sırasında kemikleri bulunan Makbule Ökden’i unutmayacağız!
• 27 Temmuz 1992 tarihinde Dersim’de gözaltına alındıktan 8 gün sonra işkenceden tanınmaz haldeki bedeni Elazığ Karşıyaka Kartepe’de gömülü bulunan, Ayten Öztürk’ü unutmayacağız!
• 14 Ağustos 1992 tarihinde Mardin Derik’te 2 kişi ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdda Yavuz’u unutmayacağız!
• Eylül 1993 tarihinde Hizbullah tarafından Nusaybin ilçesinin Selahaddin Eyyubi Mahallesi’nde başına çuval geçirilerek kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Sedika Dal’ı unutmayacağız!
• 24 Aralık 1993 tarihinde Bitlis/Tatvan/ Wanik köyündeki evlerinden kardeşi Ramazan ile birlikte askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hamide Şarlı’yı unutmayacağız!
• 24 Eylül 1994 tarihinde Dersim/ Mirik’te köye yapılan askeri operasyon sonrası kendilerinden bir daha haber alınamayan Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve onun 3 yaşındaki kızı Dilek Serin’i unutmayacağız!

• 05 Ekim 1994 tarihinde İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Lütfiye Kaçar’ı unutmayacağız!
• 17 Ekim 1994 tarihinde Muş’un Hasköy ilçesine bağlı Ortaç köyünde hayvanlarını sağmak İçin gittikleri yaylada askeri bir operasyonun ortasında kalan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan Gülnaz Tatu ve Kadriye Tatu’yu unutmayacağız!
• 24 Ocak 1995 tarihinde Ankara’da gözaltına alınan, işkence görmüş bedeni 76 gün sonra Kırıkkale Kimsesizler Mezarlığı’nda “kimliği meçhul kişi” olarak gömülü bulunan Ayşenur Şimşek’i unutmayacağız!
• 1 Mayıs 1995 tarihinde Diyarbakır/BismiI’de gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hatice Şimşek’i unutmayacağız!
• 07 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır/ Bağlar ‘da bulunan bir eve Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı sivil polisler tarafından yapılan baskında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Şükran Daş’ı unutmayacağız!
• 28 Kasım 1996 tarihinde Diyarbakır’da eşi Mahmut ile birlikte gözaltına alınan ve 2 yıl sonra kimsesiz olarak defnedildiği Cizre Asri Mezarlığı’na “kimliği meçhul kişi” olarak gömüldüğü anlaşılan ancak mezarına hala ulaşılamayan Fahriye Mordeniz’i unutmayacağız!
• 26 Eylül 1997 tarihinde Kulp-Diyarbakır yolunda otomobilleri durdurularak eşi Orhan ile birlikte beyaz Toros İle kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Zozan Eren’i unutmayacağız!
• 31 Mart 1998 tarihinde İzmir/Çeşme/Alaçatı’da 3 arkadaş ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Neslihan Uslu’yu unutmayacağız!
• 16 Temmuz 1998 gecesi derin devlet bağlantılı Hizbullah tarafından Mersin’de kaçırılan, 21 Ocak 2000 tarihinde İşkence edildikten sonra Konya Meram’daki bir villanın bodrumunda cansız bedenine ulaşılan Konca Kuriş’i unutmayacağız!

FERSUDE – Bengisu Kömürcü

Share
. tarafından

17. Feminist Gece Yürüyüşü’ne polis saldırısı

Mart 10, 2019 de ANASAYFA . tarafından

17. Feminist Gece Yürüyüşü için saat 19.30’da İstiklal Caddesi’nin Taksim girişindeki Fransız Kültür Merkezi önünde toplanan kadınlara polis saldırdı.

Eylem öncesi İstiklal Caddesi’ne giren bütün sokakların polis tarafından ablukaya alınmasına karşın bir araya gelen kadınlara polis saldırdı.

Kadınlar yürüyüşe başlayabilmek için polis barikatlarının kaldırılmasını talep etti.  Uzun süren bekleyişin ardından gece yürüyüşü için toplanan binlerce kadına polis biber gazı ile saldırdı. Polisin saldırısı sonrası ara sokaklarda yürüyüşler devam ediyor.

Polis, kadınlara tazyikli su ve biber gazı ile müdahalede bulundu. İstiklal Caddesi’nde Gece Yürüyüşü’nü engelleyen polis ara sokaklarda kadınlara müdahale etti. Kadınlar, biber gazı ve plastik mermiye tepki gösterdi. Kadınlar, müdahale sonrası Mis Sokak’ta toplandı.

Mis Sokakta toplanan kadınlara saldırı devam ediyor.

gazetepatika8.com

Share
. tarafından

8 Mart vesilesiyle, yaşamı aydınlatan komünist perspektifle yeni ufuklara yürüyoruz!

Mart 10, 2019 de ANASAYFA . tarafından

31 Mart’ta yapılacak olan mahalli seçim çalışmalarına her sınıf kendi anlayışı doğrultusunda devam ediyor. AKP iktidarı adına ‘beka’ dediği ‘ölüm kalım’ meselesine çevirdiği bu seçimler, diğer seçimler gibi halkı manipüle eden, korkutan veya birbirine kışkırtan hamleleriyle sürdürüyor. Toplumu yeniden tektipleştirmede 17 yıldır sürdürülen değişim, muhaliflerin devlet tarafından terörize edilmesi, gözaltına alınması, fişlenmesi ve hapishanelerde devrimci tutsakların tecrit edilmesi, ekonomik kriz durumu ve kadınlara uygulanan şiddetin yoğunlaşarak artması ve daha sayamadığımız birçok baskı biçimleri altında yerel seçime doğru ilerliyoruz.

Yerel seçimler genel seçimlere göre adayların daha zor belirlendiği bir süreç. Genel seçimlerde milletvekili adayları esasen egemenlerin atadığı veya belirlediği çevrelerden geliyor ve bunlar sadece seçim döneminde aday oldukları illere dair bir iki okkalı cümleden sonra çoğu kere o alanlara bir daha uğramıyorlar bile. Meclis çatısı altında “gözümü kaparım vazifemi yaparım” diyerek bir dahaki seçimi bekliyorlar, tabi bu arada elde edilen rantlar, üstü kapalı gelirler ve üstünlük kapma yarışı gırla gidiyor. Bu anlamıyla genel seçimler sadece oy kapmak için halkın karşısına çıkılan seçimler oluyor ve dolayısıyla genel seçimleri bu yönünden dolayı bir kenara koyarsak asıl ve önemli olanın yerel seçimler olduğu doğalında ortaya çıkmış oluyor. Yerel seçimler direk köy, mahalle, ilçe, il muhtar ve belediye adaylarının belirlenmeye çalışıldığı, belli büyükşehirlerde aday olan elit kısmın dışında daha çok yerel halkın bildiği adayların seçime sokulmaya çalışıldığı bir süreç ve bu anlamıyla yerel seçimleri daha sağlıklı ele almayı gerekli kılıyor. Komünistler için halkın doğrudan kendisinin yönetime dahil olduğu, ‘söz, yetki, karar” bizzat halkın kendisinde olduğu bir halkçı belediyecilik anlayışını savunduğumuz için, doğrudan halk ile birlikte hareket edebilme olanaklarını sağladığı için ve çok daha önemlisi en başta çocuk, kadın ve üretenlerin dahil olduğu bir anlayış üzerinden şekillendiği için önemsiyoruz yerel seçimleri. Bugün tektipçi egemen zihniyetin baskı koşulları altında bunun ne kadar yapılabileceğini aklımızın bir köşesinde tutarken, tüm bu baskıların hükmünü sürdüğü şartlarda bile yapılabileceklerin en iyisinin yapmayı amaçlayarak ve yaşamı aydınlatan bir ışık gibi yola düşüyoruz.

8 Mart günlerindeyiz ve bu süreçte kadının Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasında yaşadıkları noktasında henüz istediğimiz köklü değişime ulaşmış değiliz. Yol uzun ve kahırlıdır, biliyoruz. Ocak ayında 46, Şubat ayında yine 31 kadın erkekler tarafından katledildi. Hapishanelerde tutsaklara ve özelde kadın tutsaklara yönelik baskılar katmerleşerek devam ediyor. Dünya genelinde yine kadınların aleyhindeki ağır şartlar devam ediyor. Bu tespitten yola çıkarak hiçbir şey yapılamaz, her şey karanlık gibi sonuç çıkarmayın sakın! Biz sınıf bilinçli kadınlar zulme karşı dünya çapında kazandığımız tüm hakların bir bedelle koparılıp alındığını biliyoruz ve bundan sonra da ufukta doğan güneşin sıcaklığını ülkemize ve tüm dünyaya hakim kılana kadar yine bu bedeli ödeyerek örgütleneceğiz ve ilerleyeceğiz. Kadın ile gerçek toplumsal hayat birbirine ulaşıp doğallaştığında ve bu doğal yaşam noktasına ulaşmak için kadın gerekli devrimci bilince ve cürete ulaştığı taktirde kendisinin ve tüm toplumun özgürleşeceğini çok iyi biliyoruz ki, kadın özgürleşmeden, kadın dünyasını sarmalayan zincirler parçalanmadan ne emek ne de emekçiler ve ne de insanlık asla ve asla özgürleşmeyecektir. Tam da bu nedenle kadınların devrimci bilinçle donanarak, örgütlenerek alanlarda yer alması tek çaredir. Kadının yer almadığı, içinde emeği olmadığı devrimci örgüt/parti/iktidar organlarının işlevinin kötürüm kalacağını bilen ancak bunu daha henüz yeterince bilince çıkarmayan biz kadınların ve erkek yoldaşlarımızın daha gideceği çok yol var. Belirlediğimiz bu bilimsel perspektif mücadelemizin can damarıdır. Bu çizgiyi bir an bile akıldan çıkarmadan hareket etmeliyiz.

Buradan yola çıktığımızda şu an gündemimizde olan yerel seçimlerde Dersim’de SMF ve Dersim Demokratik Halk Dayanışması saflarında aday gösterilen üç kadın yoldaşımızın ve çevrelerinde yer alan yüzlerce emekçi kadının “bizde varız” şeklindeki yükselttikleri devrimci parolalarını yürekten selamlıyoruz. Ovacık modeli olarak da anılan ve kadın istihdamının sağlandığı, kadınların meclislerde yönetici olduğu, kadının emeğiyle var olduğu ve bu emeğin somuta dökülerek görünür kılındığı bir alanda daha fazla kadının böylesi yönetimlerde yer alması ve üretime katılması uzun vadede kadının yetkinleşmesi, tıpkı ezilen ulusların kendi kaderini tayin etmesi gibi, kadının kendi kaderini eline alması anlamında çok önemli ve anlamlı bir yerde duruyor. SMF ve Dersim Demokratik Halk Dayanışması, %50 kadın kotası gibi devrimci bir çizgi uyguluyor olması yereldeki kadının önderleşmesi ve öncüleşmesi noktasında önemli bir politikadır. “Söz, yetki, karar halka” şiarının yaşam bulması büyük bir değişimdir. Burada, 8 Mart vesilesiyle biz yaşamını hayatı değiştirmeye adayan komünist kadınlar için bu doğru devrimci parolanın yanına şu şiarı ekliyoruz, “Söz yetki karar kadına” “Kadın yaşamın şah damarıdır” diyerek atılan her pratik adımın toplumsal değişimi hızlandıracağının bilincindeyiz. Tüm mücadele sahalarında olduğu gibi açık sahada, Ovacık ile başlayan, yarın Dersim ve giderek ülke çapında daha derinden hayat hakkı bulacak olan komünist dünya görüşü ışığında kadının söz, yetki ve karar verebilmesi ile burjuva temsili demokrasi aşılarak, doğrudan halk demokrasisi ile kadın, gerçekten olması gereken düzeye adım adım varacaktır. Bu coşkuyla, bir kez daha şan ve onur olsun 8 Mart’a diyoruz!

Share
. tarafından

Akademide Kadın Olmak-2: ‘Mobbinge dayanamayınca intihar girişiminde bulundum

Mart 10, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Öğrencisi tarafından öldürülen Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Ceren Damar’ın anısına…

DUVAR – Türkiye’de, her alanda olduğu gibi, ne akademi ne de akademik çevrelerde kurulan ilişkiler toplumsal cinsiyet kodlarından azade… Özgür ve özerk olması gerekirken sayısız sorunla boğuşan üniversiteler, yeri geldiğinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve cinsiyetçi kavramların yeniden üretildiği yerler olabiliyor. Gazete Duvar’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle “kendilerine ait bir odaları” olsa da, akademisyen kadınların maruz kaldığı cinsiyetçi tavır ve davranışları, kimi zaman da tacizleri açığa çıkaran anlatımlar* okuyacaksınız.

MELEK: GURURUM, ONURUM, KİŞİLİĞİM ZEDELENDİ

Karadeniz Bölgesi’ndeki bir üniversitede akademisyen olan Melek, genç yaşında atandığı sosyoloji bölümünün ilk kadın araştırma görevlisiydi. Erkek meslektaşları tarafından pek ciddiye alınmıyor, “küçük kız” muamelesi görüyordu.

Bölümde yardımcı doçent olarak görev yapan erkek bir akademisyen tarafından bir gün odasına çağrıldı. Melek odaya gittiğinde yardımcı doçent olan meslektaşını kanepede uzanır vaziyette buldu. Rahatsız hissettiği için içeri girmek istemedi. Kapı girişinde bekleyerek dediklerini dinledi. Sonrasında rektörlüğe verdiği şikâyet dilekçesinde, “Bu davranış beni bir kadın olarak oldukça rahatsız etti” diye yazacaktı.

Bu olaydan bir süre sonra aynı meslektaşı tarafından öğrencilerin yaptığı bir etkinlikle ilgili suçlamalara maruz kaldı. Melek, konuyla ilgisi olmadığını söylese de inandıramadı. Yardımcı doçentin bu olaydan sonra tavırları daha da saldırganlaştı.

Bir gün Melek’e, kendi dersinin sınav kâğıtlarını çoğaltmak zorunda olduğunu, bu isteğini yerine getirmezse hakkında idari disiplin soruşturması açtıracağını söyledi. Melek, görev tanımı kapsamında olmadığını ifade etti ve isteneni yapmadı. Bunun üzerine sosyal medyada oldukça rahatsız edici paylaşımlarla karşılaştı: Erkek meslektaşı Melek hakkında diğer çalışma arkadaşlarının yanı sıra öğrencilerinin de göreceği şekilde hakaret dolu ifadelerde bulunmuştu.

SİNİR KRİZİ GEÇİRDİ, ACİLE KALDIRILDI

Melek, rencide olmuştu. Konuyla ilgili olarak üniversite yönetimine şikâyette bulundu ama herhangi bir sonuç alamadı. Yardımcı doçentin saldırıları henüz son bulmamıştı. “Akademik geleceğini bitireceğim, akademik olarak ilerlemeni engelleyeceğim” ifadeleriyle Melek’i tehdit etti. Diğer yandan da sosyal medyadan itibarsızlaştırıcı açıklamalarını sürdürmeye devam etti. Melek, savcılığa giderek tehditten suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldı. Çalışma arkadaşlarından, “Kadın haliyle benimle mi uğraşacak” dediğini duyuyordu. Yardımcı doçent olan akademisyenin başka kadınlara da ağır mobbing uyguladığını sonradan öğrendi.

Bölümde yapılan bir toplantıda tansiyon iyice yükselmişti. Gergin bir ortam vardı. Melek yine hakaretlere maruz kalıyordu. Yardımcı doçent tarafından diğer meslektaşlarının önünde hakarete uğramaya başlayınca sinir krizi geçirdi. Acile kaldırılan Melek’e doktorlar dört gün rapor verdi.

Melek, yaşadıklarından dolayı anksiyete bozukluğuyla boğuşuyordu. Psikolojisi bozulduğu için tedavi görüyordu. Bir akşam fakülteden eve geldiğinde ağlama nöbeti geçirdi. Ardından intihar girişiminde bulundu. Arkadaşları bilinci kapalı halde buldukları Melek’i hastaneye yetiştirebilmişlerdi. İki gece yoğun bakımda kaldı. Fakülte sekreteri Melek’e okula döndüğünde, “İntihar meselesi duyulsa ne yapardık” demişti.

Herkes tanık, herkes suskundu.

Melek, rektörlüğe verdiği dilekçede yaşadıklarını üç cümleyle şöyle özetlemişti:

“Bugüne kadar bölümle ilgili görevlendirildiğim hiçbir işi yapmamazlık etmedim. Yaşadığım sistematik baskı ve mobbing nedeniyle şikâyetçiyim. Gururum, onurum ve kişiliğim zedelendi.”

DERYA: İŞ İÇİN ODASINA ÇAĞIRAN DEKAN SORUYOR, ‘EVLİ MİSİN? ÇOK GÜZELSİN!’

İstanbul’da bir vakıf üniversitesinde idari personel olarak çalışan Derya’nın, fakülte dekanı olan erkek profesörle henüz tanışıklığı yoktu. Akademik çevrelerde oldukça tanınan bu profesör, fakültedeki eksikler konusunda Derya’yla görüşmek üzere çalıştığı birime geldi. Ancak o sıra telefonu çalıp da birimden ayrılmak zorunda kalınca Derya’yı odasına çağırdı.

Derya odaya girince yarım açık kalan kapıyı kapatmasını istedi. Kapıyı kapattığı sırada profesörün, “Boyun ne kadar uzunmuş senin” dediğini duydu. Derya, ne diyeceğini bilemedi. Çok anlamsız bir yorum olarak düşünse de, “İletişim kurmaya çalışıyor herhalde” diyerek üzerinde durmadı ve “Evet hocam” deyip yerine geçti.

Ardından bir soruyla karşılaştı:

“Evli misin?”

Derya, dekan ile arasında geçen konuşmanın içeriğine şaşırsa da, “Hayır hocam” demek durumunda kaldı. Ancak ikinci bir soru daha geldi:

“Erkek arkadaşın var mı?”

Sohbetin alakasızlığı nedeniyle rahatsız olmuştu ama o an ne yapacağını bilemediği için bu soruya da, “Hayır” yanıtını verdi.

Profesör bu tacizkar sohbeti devam ettirmekte kararlıydı:

“Boyun uzun tabii, bulmak zordur.”

Derya yüzüne zoraki bir gülümse yerleştirdi. Sohbetin gidişatından giderek daha fazla rahatsız oluyordu ve üstelik daha işle ilgili konuşmaya başlayamamışlardı! İşi şakaya vurup konuyu kapatmak istedi:

“Evet hocam, ben de basket maçlarına gidiyorum ama yine de bulamıyorum!”

Sohbet son bulmadı, dekan bey bir espri (!) daha patlattı:

“Boyum müsait ama yaşım müsait değil!”

Derya bu kez sustu. Hiç cevap vermedi. Kalakalmıştı. Nihayet işle ilgili sorunların konuşulması kısmına geçebilmişlerdi.

Dekan, konuşma bittikten sonra Derya’yı kapıya kadar uğurladı. Tokalaşmak için elini uzattıktan sonra iki eliyle Derya’nın ellerini sardı:

“Çok güzelsin!”

Derya, teşekkür etmekten başka bir şey yapamadı. “Niyet mi okuyorum” diye düşünmeye başlamıştı. Olayı, kadın bölüm başkanına anlattı. Aldığı cevap, “Bu niyet okuma falan değil, alenen sözlü taciz” oldu.

Derya ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Fakültede çok fazla göz önünde olmamaya, dekanın olduğu ortamlara girmemeye ve severek giydiği elbiseleri, etekleri giymemeye başlamıştı. Ancak sonra, “Ben neden yapıyorum bunları” diye düşündü ve birkaç hafta sonra rutinine geri döndü. Ancak maruz kaldığı tacizden epey etkilenmişti.

Yalnız olmadığını sonradan öğrenecekti. Dekan olan profesörün bir zamanlar asistanlarıyla ilişki yaşadığına, kadın akademisyenlere sözlü tacizde bulunduğuna dair hikâyeler duyar oldu.

Profesör kişi üniversiteden ayrıldıysa da bir süre sonra geri geldi. Derya, onun yerine dekan olan akademisyene bu geri dönüş üzerine başına geleni anlattı. Yeni dekan hiç şaşırmamıştı:

“Flörtöz tavırlarının çok fazla olduğunu ben de duydum. Tacizde bulunduğunu da… Bir kadın akademisyen de seninle benzer bir şikâyette bulundu.”

Yeni dekan durumu anlıyordu ama mevzu bahis profesör oldukça nüfuzlu olduğu için kimse kendisine karışamıyordu. Derya başlarda yaşadığını fakültede kimseye anlatmayı düşünmemişti ancak sonra fikrini değiştirdi:

“Kafanızdan senaryo kurmaya başlıyorsunuz. ‘Bir daha böyle bir şey olursa şunu demeliyim’ gibi… Şu an bizim fakültede yaklaşık 10 kişi biliyor. Anlatmıyordum aslında ama anlatmam gerektiğini düşündüm ve anlatıyorum artık. Bir şey yapılmasa da insanlar bilmeli.”

* İsimler değiştirilmiştir

gazeteduvar.com.tr

Share
. tarafından

Stuttgart 8 Mart mitingi “Kadınlar durursa dünya durur”

Mart 10, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Dünyada gelişen Kadın hareketi bu yıl Almanya’da vücut buldu. 25 yıl önce, yani 1994 senesinde Almanya’da en son yaşanmış kadın grevi yeniden Kadın örgütlerinin “Kadınlar durursa, dünya durur” çağrısında yer buldu. Stuttgart’ta çeşitli dillerden olan ve 13 kadın örgütünden oluşan kadın ağı / Frauenbündnis ( ADKH, FAU Stuttgart, Courage, Frauenkollektiv Stuttgart, HDKA-A Stuttgart, MLPD , Yeni Kadın, Cumartesi Anneleri, SKB, YJK-E, Zusammen Kämpfen Stuttgart, Yasanacak Dünya, Rahai Zan ) örgütleri gün boyu etkinliklerde bulundular.

8 Mart sabahında işe giden kadınlara çiçek dağıltıldı ve saat 12 ye beş kala Almanya çapında “sandalyeni kap otur meydana” eylemi gerçekleştirildi. Saat 16:30 da miting alanında bir araya gelen kadınlar (Frauenbündnis) halaylar ve kadın örgütlerinin konuşmalarıyla başlayan  miting coşkuyla gerçekleşti.  Kadınların hâlâ erkeklerle eşit ücret alamadıkları ve günde 100 saniye fazla çalışmaları gerektiğinden saat 17’de Almanya’nın 40 ayrı şehirinde “küresel isyan” çağrısını 100 saniye bağırarak ve düdüklerle isyan gürültüsü yapıldı. Saat 17:30 da yürüyüşe geçen 900 civarındaki kitle yürüyüş boyunca, kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığına ve sermayenin yaratığı savaşlara karşı sloganlar eşliğinde yürüyüş saat 19:30 da halaylarla bitirildi.

Share
. tarafından

Zürih’te coşkulu 8 Mart!

Mart 11, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Zürihte 8 mart Dünya Emekçi kadınlar Günü vesilesiyle bir yürüyüş gerçekleşti.


İsviçrenin Zürih kentinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle 9 Mart Cumartesi günü Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Yeni Kadın, Sosyalist Kadınlar Birliği, Mor-kızıl Kollektiv, Özgür Kadınlar Platformu, Aufbau Fraunstruktur, Frauenlesben Kasama, Frauen Lora, Frauen Kafi inder RAF gibi çeşitli Demokrat kadın kurumlarının öncülüğünde binlerce kadının katılımıyla yürüyüş düzenlendi. Polis yürüyüşü engellemek için bir çok geçiş noktasına barikat kurdu.Havanın soğuk ve yağışlı olmasına rağmen kadınlar barikatlara karşı direnerek uzun bir süre alanı terk etmedi ve kadınların kararlılığı karşısında barikatlar açılmak zorunda kaldı.

Hecht Platzda başlayan yürüyüşde kadın kurumları belli noktalarda söz alarak  konuşmalar yaptı. Konuşmalarda özellikle cezaevlerindeki tecrit ve hak gasplarına karşı başlatılan açlık grevlerine vurgu yapılarak, Leyla Güven ve diğer tutsakların direnişi selamlandı. Yürüyüş çoşkulu bir şekilde son nokta olan Helveitia Platza kadar yüründü ve burada kapanış konuşması yapılarak yürüyüş son buldu.Yürüyüş son bulmasına rağmen polisin hâlâ bir çok noktada beklemeyi sürdürdüğü gözlemlendi.

Share
. tarafından

İnnsbruck’da 8 Mart yürüyüşü!

Mart 11, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin de  yer aldığı, yaklaşık 20 kurumdan oluşan Kadın Ağı Innsbruck platformunun örgütlediği yürüyüş çok hareketli, coşkulu ve yüksek katılımla gerçekleşti. Son yılların en iyi yürüyüşű olarak değerlendirilen yürüyüşde, Avusturyalı genç kadınların yüksek katılım oranı ilgi çekti.

Share
. tarafından

Şimdi bizim olan kente geri dönüyoruz/Duygu Kıt

Mart 13, 2019 de ANASAYFA . tarafından

MA BE XER Dİ

“Körler ülkesinde bir gözü gören kişi kral değil, seyircidir.” (Geertz)

Evet, körler ülkesindeyiz. Körler ülkesinde önce ellerimiz gözümüzdü. Gözümüzü verdiklerinde beyler, bedenlerimizde yaratmaya başladık direnişi. Şimdi olmasa da gözümüz, binlerce kadın yan yana, bakarak yarına, yaratıyoruz geleceği. Bizim esas görevimiz bu. Sanılan ve dayatılanın aksine biz kadınların görevi temelde bu. Doğa ve insanlık için üstümüze alacağımız bu! Varın siz konuşun ağalar, beyler, biz artık göze muhtaç olmadığımız, göz olduğumuz yerdeyiz.

Hepinizi kucak dolusu özlemle kucaklıyorum sevgili kadınlar. Bilincinize, yaratıcılığınıza saygıyla, en çok sizlerle olmak istediğim için mütevazı önerilerimi ve taleplerimi sunacağım. Düzenlemiş olduğunuz çalıştayın heyecanını ve coşkusunu dört duvar arasından taşırdığımı bilin. Gözüm sizin bilin. Herkesi tekrardan 8 Mart’ın coşkusuyla selamlıyorum.

Mart sonunda yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Yaz sürecinde beraber çalışıp, beraber tohumunu attığımız çalışmalar meyve vermeye hazırlanıyor. Kadınlar olarak yaşadığımız kente, köye, mahalleye talibiz. Bu talebimiz ne 31 Mart’ta başlayacak ne de 31 Mart’ta bitecek. Dersim’de dört mevsim boyunca yaşamı ortaklaştırmaya, haklarımızı almak için çalışmalar yapmaya, daha yaşanılır bir kent için talepler sunmaya ve bu taleplerin örgütleyicisi olmaya devam edeceğiz.vc

Nasıl çalışmalı, kadın çalışmasını nasıl ele almalıyız?

Kucağımızdaki çocukla, elimizdeki çapayla, hamurla, yaşamlarımızla birlikte bugün bir aradayız. Bulunduğumuz her yerde ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel iyileştirme ve düzenlemeleri talep etmeli ve toplumsal cinsiyet eşitliğini denetleyen mekanizmalarda yer alan kadın, LGBTİ+ katılımını sağlayacak ve koruyacak politikaların takipçisi olmalıyız. Çünkü toprağı filizlendiren bizler, yufkada, hizmet sektöründe ter dökenler, yani dünyayı döndürenler nasıl ayrı görebiliriz ki kendimizi bir kenti yönetmekten?

Kadınlık, içinde yaşadığımız toplumsal sistemde, eğitim, statü, kültür gibi değişkenlerden azade olup erkek ve ev üzerinden tanımlanıp geleneksel rollerin sürekliliği için her gün medya ve siyaset gibi kanallara yeniden üretilir. Siyasetteki heteroseksist erken egemen sömürüsü en çok kadınların temsiliyeti üzerinden kendini göstermektedir. Konumuz üzerindeki yerel yönetimlerdeki kadınların temsiliyet oranı yok denilecek durumda olmasına karşın engellenmeye çalışılıyor. Bu da başta dediğimiz gibi kadınlara dayatılan rollerin evle sınırlandırılıp, erkeklerin ise kamusal alanda yer alıp, siyasal, toplumsal ve ekonomik olarak günün erilleştirilmesinden ileri gelmektedir.

Siyasetteki erkek egemenliği, kadınların engelleniyor olmasının esas kaynağıdır ve bu aynı zamanda bir sınıfın tezahürüdür. Bu anlamda pozitif ayrımcılık ve kadın kotası, siyasetteki, yönetimdeki erkek egemen politikaları değiştirmek için oldukça önemlidir. Bu yüzden her alanda en az %50 kadın kotasının uygulayıcısı ve denetleyicisi olmaya devam etmeliyiz.

Kadın çalışmamızın güçlenmesi, taleplerle kurumsallaşması ve örgütlenerek yerelleşmesi gerçekliği ve ihtiyacı bakımından yerel yönetimler muazzam olanaklar sunmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı politikaları yaygınlaştırmak için en verimli anı bulundurmakta aynı zamanda yaratmaktadır. Bu nedenle gittiğimiz her yerde kadınların kente, köye, mahalleye dair taleplerini alıp takipçisi olacağımız bir talep haline çevirmeliyiz. Erkek egemen ‘değerleri’ toplumsal bir kural haline getirip savunan eril siyaseti zayıflatmak için kadın meclislerini yaygınlaştırmak ilk hedefimiz olmalı. Bugünden geriye dönüp baktığımızda kadınların oy ve temsiliyet hakkını elde edişinden bugüne bir karşılaştırma yapmak dahi bu örgütlü çalışmanın izahı olacaktır.

Peki, biz kadınlara göre durum nasıldır? Durumun kendisi özenle mücadeleyle açıklanmaya muhtaçtır. Zira hiçbir temsiliyet ya da kazanım bize verilmiş bir hak değildir. Yüzlerce yıl öncesine dayanan talep ve mücadelelerin ürünüdür. Bugün daha da ilerideyiz. Kadın meclislerini oluşturup, kadına yönelik şiddetle, istismarla, ekonomik şiddetle, ayrımcılıkla mücadele ettiğimiz daha güçlü bir dönemdeyiz.

Zaten tüm bunlar cinsiyet ilişkilerini tahlil etmek ve bu ilişkilerin dönüştürülmesini hedefleyen, politik yaklaşımlar geliştirmek isteyen bizler için oldukça önemlidir. Çünkü bulunduğumuz alanlarda kadınların erklik ve yaşamla kurduğu ilişkilerin niteliğini anlamak, gündelik yaşamımızdaki güçlenme ve politik kazanımlar için önemli ve gereklidir. Bu nedenle çalıştığımız her yerde, bulunduğumuz her yerde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan ve cinsiyetçi politikaları teşhir eden bir hatta çalışmalar gerçekleştirmeli, eril politikalarla yabancılaştırdığımız emeğimize daha fazla sahip çıkmalı ve hatırlamalıyız. Zira erkek egemen sistem toplumsal denetim kanallarında, üretim ilişkileri ve araçlarında kurumsallaştırdığı ve süreklileştirdiği cinsiyet temelli politikaların tümüdür. Biz de bunu unutmayarak güne başlamalı, sokakları arşınlamalı, sömürge olan evleri yıkmalıyız. Belediyenin, muhtarlığın her daim bizlerin ellerinde olduğunu unutmamalı, her gün yarın için talepler sunmalı, toplumsal iyileştirmeyi destekleyecek politikaların takipçisi ve örgütleyicisi olmalıyız. Biz dururken hak vereceklerini mi sanacağız? Asla! Çünkü kadınları eve kapatmaktan oldukça memnunlar.

Peki, neler talep etmeliyiz?

Daha uygun ve gerçekçi bir iyileşme için Dersim merkez tüm ilçelerin demografik, sosyolojik, ekonomik, kültürel bir haritası çıkarılarak yalnızca insanların değil doğanın da ihtiyaçlarını ve haklarını karşılayacak somut bir çalışma programı oluşturmalıyız. Mesela Ovacık’ta kaç kadın var, kadım emeğini değerlendirmek için neler yapabiliriz, yaşam kalitesini arttırmak için nasıl düzenlemeler yapabiliriz, tüm bunları belirginleştirip bir yol haritası çıkartmalıyız. Yaşam için emek veren herkesin katılımı ve söz hakkı yerel yönetimler politikamızın can suyudur. Yerel yönetimlerle ilişkimiz her şeyden çok irade gerçekliği ve zorunluluğuyla ilintilidir. Cinsiyetçi eşitsizlikler ancak böyle gerileyecektir çünkü. Önerilerimi muhakkak ki eksiklikleriyle şöyle sıralayabilirim:

Belediye ve tüm birimlerde çok dilli hizmetle birlikte:

* Kreş (karma eğitimciler)

* Toplumsal cinsiyet eşitliği birimleri

* Kadın evleri

* Kadın sendikaları

* Kadın kooperatiflerin yaygınlaştırılması

* Kadın emeği pazarları

* Toplumsal cinsiyete duyarlı istihdam

* Düzenli sağlık kontrolleri(meme ve rahim ağzı kontrolü), ücretsiz ped

* Belediyelerde ve bütün işletmelerde %50 kadın kotası ile birlikte eşit işe eşit ücret uygulanması

* 8 Mart, 25 Kasım, 20 Kasım’ın ücretli tatil kapsamına alınması

* Regl döneminde ücretli izin aynı zamanda gebelik dönemi ve sonrasında ebeveyn izinleri

* Yaşlı, engelli bakım evleri(karma eğitimciler)

* Ev içi emeğini komünleştirme çalışmaları

* Şiddet ve nefret suçunu önleyici çalışmalar

Son olarak bizlerin bu alanda önemli deneyimleri mevcut. Aynı zamanda eksikliklerimizden yola çıkarak güçlendirdiğimiz deneyimler bunlar. Tüm bunları söylemişken şu eleştirimi de sunmak istiyorum. Tüm adayların belirlenme süreçlerinde en az %50 kadın kotası uygulanmalıydı. Bunu bir daha ellerimizden kaçırmayalım. Kadınların ikinci cins olarak görüldüğünü, ayrımcılığa uğradığını, yerel yönetimlerden daha doğrusu tüm yönetsel süreçlerden dışlandıklarını elbette ki iyi biliyoruz. Kadınların bu kadar geriye itilmeye çalışılmasının nedenini toplumsal cinsiyet rollerinin geleneksel bir kural haline getirilmesine daha yakından bakıp sorgulamalı ve teşhir etmeliyiz. Çünkü kadınlar için öncelikle erk sistemden kaynaklanan sorunlara yönelmek hizmet politikası açısından yaşamsal değerde olacaktır. Kadın ve erkek eşitliği için eğitimler, toplumsal cinsiyet birimleri, ayrımcı politikalar ve ekonomik tahakküme karşı çözümler yerel yönetimlerin her fırsatta öncelik vereceği konular olmalı.

Bizim her alanda eşitlikçi, politikalarında ve yönetsel mekanizmalarında cinsiyetçiliğin yarattığı eşitsizliklerin farkında olan yerel yönetimlere ihtiyacımız var. Bu nedenle kadın meclislerimiz her yerde aktif bir şekilde kadınların katılımı için çalışmalı ve üretmeli. Şiddete, istismara, cinsiyetçi iş bölümüne dair söyleyecek çok şeyimiz var. Yan yana gelmeli ve yürümeliyiz yalnızca.

“Yeterince gömüldük, görülmedik, yeterince kirli bulaşık yıkadık, yeterince kirli lavabo temizledik, saçlarımızı yeterince süpürge ettik, bir çocuğun sorumluluğunu yeterince tek başına üstlendik, yeterince çifte sömürüye maruz kaldık.” Şimdi bizim olan kente geri dönüyoruz. Tüm Dersimli ve Dersim dostu kadınları bir kez daha selamlıyorum. Çalışmalarda olamayacağız ancak önerilen tüm platformlarda yer alacağız. Şimdi koyamadığımız ellerimiz için bir boşluk bırakan, ellerimiz muhakkak orada olacak. Attığımız her adım daha iyi bir kadın politikası ve daha yaşanılır bir kent için olacak. Dersim sizlerle güzeldi, sizlerle daha da güzelleşecek. Hepinizi tekrardan 8 Mart’ın coşkusuyla selamlıyorum/z. Başarılar…

Ez ji jinên  azad re silav dikim /Ma be xer di ciniken azad!

gazetepatika8.com

Share
. tarafından

Londra 8 Mart etkinliği

Mart 20, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Britanya’nın 8 Mart vesilesiyle düzenlediği     ‘8 Mart ve son siyasal süreç’ konulu paneli gerçekleştirildi. Panel saygı duruşu ile başladı.
Sosyalist Meclisler Federasyonu ve HDP milletvekili Dilşat Canbaz Kaya’nın katıldığı programda, 8 Mart özgülünde kadın mücadelesi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kadınlar üzerinde mevcut iktidarın gün geçtikçe artan baskıları ve karşısında gelişen direniş ruhuna değinilerek aynı zamanda Leyla Güven şahsında hapisanelerdeki devrimci tutsakların sesi olunmasına dair bilgilendirmeler yapıldı. Yerel seçimlerin de ele alındığı programda milletvekili Kaya’nın açıklamaları şöyleydi;

Biz ne zaman çoğalırsak o zaman sıkıntı başlar

“ Bugün devam eden bir tecrit var ve Leyla Güven şahsında tüm tutsaklara dair olan temel hakların verilmesini isteyen bir talep var. Bizler için tecrit parlementoda, vekiller olarak, Aleviler olarak, Sosyalistler olarak, Cumartesi anneleri olarak zaten bizler tecrit altındayız.
3. havalimanında işçilerin haklarının gözardı edilmesi bir tecrit, basının susturulması, sokağa çıkmama durumu bir tecrit. Bizler daha yaşanılır bir ülke için mücadele ediyoruz ve kadınlar olarak bunun neresindeyiz derseniz tam da ortasındayız. AKP 17 yıllık iktidarında gerici politikaları sonucu birçok yasa çıkardı ve bu yasalar öncelikle kadınları ve çocukları vurdu. Güvencesiz yaşıyoruz sendikalarda, yönetim mercilerinde, parlementoda sesimizi kıstılar. Kadın erkek eşitliği komisyonu var parlementoda fakat yarısından fazlası erkek bu anlamıyla bir çok yasayı çıkarma şansınız olmuyor. AKP’den bu yana binlerce kadın katledildi. 12 Eylül’de kadına yönelik taciz ve tecavüz hep saklandı ve biz bunları sonradan kitaplardan öğrendik. Ama bugün bizlere yönelik tecavüzü dillendir- sekte yasalarla bunu meşrulaştırdılar. Şunu akıldan çıkarmamak lazım biz ne zaman çoğalırsak o zaman sıkıntı başlar.

Bir ezan sesi meselesi başlattılar. Binlerce kadının toplandığı Taksim meydanında kadınların gücünden korkan iktidar, ‘ezanı yuhladılar’ diyerek bize yöneldiler. Sonrasında Kürt halkı üzerinde genel bir saldırının devam ettiği bu süreçte bu saldırının adresini bilinçli değiştirip din üzerinden gerici faşist bir çevreyi kışkırtmaya çalıştılar ve bunuda kadınlar üzerinden yaptılar. Bu gerici odakları sokaklara saldılar. İstanbul HDP İl binasına saldırı düzenlediler. Ondan değilseniz Alevi, Kürt, kadın, doğa ile ilgili iseniz size düşmanlar. “ ben varsam siz varsınız, yoksam yoksunuz” tehditleri yapıyorlar.

Bizim  kadınlar olarak halklarla bir sorunumuz yok. Bizim sistemle sorunumuz var bu yüzden örgütlülüğü önemsiyoruz.
Bu saldırılar daha artarak devam edecek. Onlarca gazeteci, yüzlerce siyasetçi içeride, bir partinin genel başkanları içeride ve böylesi bir ortamda yine bir seçime gidiyoruz. Her iki yılda bir seçim yaşanıyor ülkede. Ama bu seçim egemenler tarafından medyası tüm baskı araçları ile topyekün bir savaşla bizlere karşı yürütülüyor. Bizlerin sesini kısarak medya araçlarını kullanmamızı engelleyerek yapıyorlar.
Bu seçim sürecinde bir tarafta Millet ittifakı bir tarafta Cumhur ittifakı var ve bu ittifakları oluşturan tüm partiler bu ülkenin tarihine katliamlar bırakmış partiler. Bu durumda halk biz bunları nasıl göndereceğiz sıkıntısı içinde. Ama biz sosyalistler biliyoruz ki Orta Doğu’da hiç bir diktatörlük seçimle gitmemiştir. Bu nedenle yapılması gereken mücadelenin yükseltilmesidir.

Kadın Yönetime, Kadın İktidara

Bu seçimin bizler açısından neler getireceği oldukça önemlidir. Özellikle partilerin biz kadınlara, gençlere, çocuklara ve çevreye dair politikaları yoksa, geleceğe dair politikaları yoksa birşey başaramazsınız. Bu anlamıyla yerel yönetimler anlayışımız doğrultusunda ‘Kadın yönetime, Kadın iktidara’ şiarımızla Dersim’de aday olan üç kadın Birgül, Derya ve Sabahat yoldaşlarımıza buradan selam yolluyoruz.
Bu arada saldırılar aralıksız devam ediyor. İki gün önce Sosyalist Meclisler Federasyonundan 8 yoldaşımız gözaltına alındı. Bize şiddeti, tutsaklığı kanıksatmışlar. Korkutmuşlar, sindirmişler. Ama bunu tersine çevirebiliriz. Yeniden birşeyleri inşa edebiliriz. Yeni insan, yeni yaşam söylemimiz ileridir ve geçmiş tarihimizden öğrenerek yeniyi yaratmalıyız. Demokratik Kadın Hareketi olarak biz diyoruz ki; kadınlar olarak önce kendimizi sonrada dünyayı değiştirebiliriz” diyerek konuşmasını sonlandırdı. İkinci bölümde gelen soruların ve yorumların ardından cevaplandırma yapılarak etkinlik sona erdi.

Share
. tarafından

Innsbruck’da 8 Mart ve Son Siyasal süreç konulu panel

Mart 23, 2019 de ANASAYFA . tarafından

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin 8 Mart vesilesiyle düzenlediği panellerden biride Avusturya Innsbruck’da gerçekleştirildi. 

Innsbruck ‘ta yapılan Panelde, 8 Mart ve Türkiye’deki siyasal süreç konuşuldu. ADKH’nın düzenlediği panelde konuşmacı olan HDP-SMF milletvekili Dilşad Canbaz Kaya; Tecrit, Cezaevlerinde tutsakların durumu ve özelde kadın tutsakların durumu, kadın katliamları, Ortadoğu’daki genel durum, Türkiye’de rejim değişikliği ve yerel seçimler üzerine konuşmasını yaptı. 

Konuşmanın ardından, gelen sorular yanıtladı. Konukların ilgi ile izledikleri panel yaklaşık 3 saat sürdü.

Share