Erdal Ataş’tan kadın tutsaklarla ilgili soru önergesi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Erdal Ataş, kadın tutsaklar Aysel Koç, Sevinç Sönmez, Alev Yarar, Evrim Konak ve Bahar Demir ile ilgili Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevaplaması üzerine soru önergesi verdi

erdal-atas-meclis

HABER MERKEZİ (07.03.2016) – Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Erdal Ataş, kadın tutsaklar Aysel Koç, Sevinç Sönmez, Alev Yarar, Evrim Konak ve Bahar Demir ile ilgili Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevaplaması üzerine soru önergesi verdi.

Kadın tutsaklarla ilgili verilen önergede şu ifadelere yer verildi;

“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde koruma altına alınmış temel insan haklarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kabul etmiştir. Son günlerde Türkiye hapishanelerindeki politik kadın tutuklular üzerinde kolluk güçlerinin baskıları artmıştır. Hapishanelerdeki politik kadın tutukluların demokratik haklarını kullanması engellenmektedir. Tıbbi tedavileri sırasında kelepçe dayatmasından sürgünlere, iletişim cezalarından disiplin cezalarına birçok ‘cezai’ işlem özelde kadın tutukluların genelde ise tüm politik tutukluların maruz kaldığı baskılardan sadece birkaçıdır.

Kasım 2015 tarihlerinde Elazığ E Tipi Hapishanesi’nde bulunan Sevinç Sönmez, Bahar Demir, Aysel Koç ve Alev Yarar’ın avukatlarından alınan bilgiye ve basında yer alan haberlere göre, kadın tutuklular hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ve talepleri dışında farklı hapishanelere zorla sevk edilmiştir. Dört kadın tutuklu sevk sırasında gardiyan ve jandarmaların şiddetine uğramışlardır. Yine basında yer alan haberlere göre; Aralık 2015 tarihlerinde Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde bulunan kadın tutuklular 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleşen Ankara Katliamı’nı sloganlarla protesto ettikleri gerekçesiyle adliyeye götürüldükleri sırada hapishane ikinci müdürü denetimindeki gardiyan ve jandarmaların saldırısına uğramış; su, yiyecek, kitap gibi temel insan hakkı olan gereksinimlerini karşılamaları engellenmiştir. Bu durumu kabul etmeyen kadın tutuklular yerlerde sürüklenerek zorla tekrar hücrelerine götürülmüşlerdir. Avukatlardan alınan bilgiye göre, Şubat 2016 tarihlerinde de Gebze M Tipi Kapalı Kadın Hapishanesi‘nde bulunan Evrim Konak diş muayenesi için götürüldüğü hastanede ring aracından inerken “Cizre’de Ölen İnsanlığımızdır!” şeklinde slogan attığı için askerler tarafından darp edilmiştir.  Sonrasında Evrim Konak, sürüklenerek doktora götürülmüş, doktorun kelepçenin çıkarılmasını istemesine rağmen, kolluk kuvvetleri keyfi bir şekilde doktoru baskı altına alarak doktorun talebini geri çekmesine neden olmuştur. Kelepçeli tedavinin bir işkence yönetimi ve insan hakkı ihlali olduğunu, kelepçelerinin açılmasını talep eden Evrim Konak yine darp edilerek ve yerde sürüklenerek tedavisi gerçekleştirilmeden hapishaneye götürülmüştür.

Bu bağlamda;

  1. 2002 yılından bu güne siyasi gerekçelerle kaç kadın tutuklanmış, kaçı hüküm almıştır?
  2. 2002-2016 yılları arasında işkence, keyfi uygulama, taciz vb. nedenlerle kaç kadın tutuklu, hapishanelerde görevli kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur?
  3. Hapishanelerde kadın tutuklulara yönelik keyfi uygulamalar, işkence, taciz,  zorla sevk iddialarıyla ilgili, hapishane yetkilileri hakkında herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Açılmışsa, ilgili personel hakkında hangi yasal işlemler yapılmış, hangi yaptırımlar uygulanmıştır, kaçı ceza almıştır?
  4. Özelde kadın tutuklular genelde ise politik tüm tutuklulara yönelik son dönemlerde artan baskının medyada ‘Çöktürme Planı’ olarak bilinen iç savaş planıyla ilgisi var mıdır?
  5. Hapishanelerde görevli kamu personelleri için insan hakları, davranış bilimleri ve çalışma etikleriyle ilgili eğitimler verilmekte midir? Verildiyse bu eğitimlerin içeriği ve nitelikleri nelerdir? 2002-2016 yılları arasında kaç hapishane görevlisine bu eğitimler verilmiştir?”

kaynak; halkingunlugu.net

Share

Dersim’de kadın tutsaklara mektup

Dersim’de Demokratik Kadın Hareketi ve Dersim Kadın Platformu 8 Mart dolayısıyla  kadın tutsaklara toplu mektup gönderdi

tutsaklara-mektup-dersim 1

DERSİM (07.03.2016) –  Demokratik Kadın Hareketi ve Dersim kadın Platformu saat 12.00’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla siyasi kadın tutsaklarla dayanışmayı büyütmek için mektup gönderdi.

Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;” Bizler dışarıda 8 Mart’ı alanlarda karşılarken, hapishanede tutsak tutulan siyasi tutsaklarla buradan dayanışmayı büyütmek için Dersim Kadın Platformu olarak mektup yolluyoruz. Son olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarız. ” denildi.

kaynak; halkingunlugu.net

Share

Eskişehir’de 8 Mart etkinliği

Ülkenin dört bir yanında olduğu gibi Eskişehir’de de kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir araya geldi

eskisehir-8-mart 1

ESKİŞEHİR (07.03.2016) – Eskişehir’de kadınlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir araya geldi.

Eskişehir Espark AVM önünde  15.00 ‘da  bir araya gelen aralarında Demokratik Kadın Hareketi’nin bulunduğu  yurtsever, devrimci, demokrat kadın örgütleri  saat 15.30’a kadar Espark AVM önünde bekleyişlerini sürdürdü. Kitle daha sonra  Espark AVM önünden Adalar Migros önüne yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık “ Kadınlar yürüyor mücadele sürüyor”, “Kürtaj haktır engellenemez”, “Kadın katliamları politiktir”, “Trans katliamları politiktir”, “Jin jiyan azadi”, “Kadın yaşam özgürlük”, “Şiddete karşı özsavunma haktır”, “İşçi kadınım en ezilenim”, “Cinsel ulusal sınıfsal sömürüye son” sloganları atıldı. Migros önüne gelen kitle burada basın açıklamasını okudu.

Basın açıklamasında; “8 Mart 159 yıl önce New York’lu dokuma işçisi kadınların yaşamları pahasına başlattığı isyanın bir mirasıdır. Biz bu mirası evlerde, işyerlerimizde ve sokaklarda büyüterek sürdürüyoruz. Şimdiye kadar verdiğimiz mücadele, bugün meydanlara taşan isyanımız, şiddetin her türlü biçimini ortadan kaldırma, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak bizi yok sayanlara karşı buradayız deme kararlılığımızın bir ifadesi. Bu irade sayesinde tüm renklerimizle meydanlardayız. Her gün akıllara zarar açıklamalar yaparak kadın katliamlarının, nefret cinayetlerinin, tacizin, tecavüzün ve kadına yönelik her türlü şiddetin sürmesini sağlayanlara karşı her gün büyüyen isyanımızla buradayız. Her gün 5 kadının öldürülmesine, onlarcasının tacize tecavüze uğramasına tahammülümüz yok. Adeta bir kadın mezarlığına dönen bu ülkede 2016 yılının ilk ayında 36 kadın erkekler tarafından öldürüldü.14 yıllık AKP iktidarı süresince kadın cinayetleri %1400 artış gösterdi. AKP iktidarı boyunca kadın bedenine yönelik cinsiyetçi söylem ve uygulamamalar kadın bedenine yönelik tahakkümcü erkek aklını  gözler önüne sermekte. Çok değil daha geçen hafta Kayseri de tabancayla intihar eden 12’nci sınıf öğrencisi 17 yaşındaki Cansel Buse K., matematik öğretmeni tarafından cinsel istismara uğradı. Gençlerin şiddet sarmalı ile beslendiği toplumsal yaşamdan ve kadın cinayetlerinden Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere AKP hükümeti sorumludur. LGBTİ bireyler, toplumun her yerinde ayrımcılığa uğruyor ve nefrete maruz kalıyor. Nefreti görünmez kılan devlet açık bir biçimde bu nefrete ortak olmakta, yasalar nefret suçlarının önünü açmakta ve körüklemektedir. Bizler sadece “kadın” oldukları için öldürülen Özge can Aslan ,Cansu Kaya ve yüzlerce kadının katlinden sorumlu olan  cinsiyetçi ve cinsel saldırıları körükleyen  zihniyetin değişmesi için her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz. ” ifadelerine yer verildi.

Basın açıklaması çekilen halaylar, horonlar ve zılgıtlarla son buldu .

kaynak; halkingunlugu.net

eskisehir-8-mart 2

?????????????

?????????????

eskisehir-8-mart 6

Share

İzmir’de 8 Mart: Yaşam hakkımız için direniyoruz

İzmir’de “Savaşa, şiddete, ataerkiye, muhafazakarlaşmaya karşı, barış, özgürlük, güvenceli iş ve yaşam hakkımız için direniyoruz!” sloganıyla 8 Mart mitingi yapan yüzlerce kadın, Bornova Stadyum’unun önünden Bornova Meydanı’na yürüdü

izmir-8-mart

İZMİR (06.03.2016) –  İzmir’de “Savaşa, şiddete, ataerkliye, muhafazakarlaşmaya karşı, barış, özgürlük, güvenceli iş ve yaşam hakkımız için direniyoruz!” sloganıyla 8 Mart mitingi yapan yüzlerce kadın, Bornova Stadyum’unun önünden Bornova Meydanı’na yürüdü.

Demokratik Kadın Hareketi’nin yer aldığı eylemde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere valilik tarafından ‘’yasaklanan’’ 8 Mart yürüyüşlerinde  direnen kadınlara selam gönderildi.

Cizre’de, Sur’da ve Kürdistan’da yaşanan katliamlara ilişkin sık sık ajitasyon çekildi.

Demokratik Kadın Hareketi’nin ‘’Kürdistan’da direnen kadınlar kazanacak!’’ dövizinin polis tarafından alana sokulmaması nedeniyle kısa bir gerginlik yaşandı.

Yapılan basın açıklamasında,’’Varto’da halkı için mücadele eden Ekin Wan’da ve Cizre’de olduğu gibi kadınların bedenleri teşhir edilerek bunun üzerinden yeniden bir savaş üretiliyor. Biz kadınlar bugünümüzden ve geleceğimizden endişe ediyoruz, evlerimizde bile güvende hissetmiyoruz. Mülteci kadınların yaşadıkları sorunlara da değinilen metinde, ülkemizin yanı başında yıllardır üretilen savaş ve IŞİD zulmü ile kadınların köleleştirildiğini, cinsel şiddete uğradığını, köle pazarlarında satıldığını gördük. Yaşadıkları topraklardan koparılıp mülteci olan kadınların gittikleri ülkede yaşadıklarını gördükçe, İzmir’in yanı başında kadınlar ve çocuklar her gün Ege Denizi’nde boğulurken; barış içinde yaşamak, gerçekleri konuşmak, tartışmak, bilmek hakkımız!’’ ifadelerine yer verildi.

Basın metnin okunmasının ardından MKM kadın korosu ezgileriyle sahnedeki yerini aldı. Çilem Doğan ve Cizre’den gelen mektup ve Kürdistan’daki bir çocuğun yazmış olduğu şiir okunarak miting sonlandırıldı.

kaynak; halkingunlugu.net

Share

Dersim’li kadınlar: Biz özgürlüğe sevdalıyız

Dersim Kadın Platformu çağrısıyla sanat sokağında toplan kadınlar, Belediye Yeraltı Çarşısı üzerine doğru yürüyüş gerçekleştirdi

DERSİM (06.03.2016) – Dersim Kadın Platformu çağrısıyla sanat sokağında toplan kadınlar, Belediye Yeraltı Çarşısı üzerine doğru yürüyüş gerçekleştirdi.

dersim-8-mart 1

Saat 13.00’da Dersim Kadın Platformu’nun çağrısıyla Sanat Sokağı’nda “Sömürüye, katliamlara, erkek devlete karşı, söylenecek sözümüz direnecek gücümüz var” pankartı arkasında toplanan kadınlar Belediye Yeraltı Çarşısı üzerine yürüyüş gerçekleştirdi.  Sık sık “ Yaşasın 8 Mart”, “Jin,jiyan, azadi”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Öz savunma haktır engellenemez” sloganları atıldı. Belediye Yeraltı Çarşısı üzerinde, saygı duruşunda bulunuldu.

Saygı duruşunun ardında konuşmalarda savaşların, yoksulluğun, sömürünün, farklı coğrafyalara sürülen yaşamların, kadın ve nefret cinayetlerinin sürdüğü ve aynı zamanda da önderleşen kadının savaş mevzilerinde, sokaklarda gericiliğe karşı belirginleşen mücadelelerinin ışığında bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olduğu belirtildi.  Yapılan konuşmalarda “Kadınlar olarak her türlü şiddete karşı her yerde olacağız ve direnişimizi sürdüreceğiz. Bu mücadele devrim mücadelesidir. Bu devrimi kadınlar gerçekleştirecek. Omuz omuza hep birlikte bu devrimin mücadelesini vereceğiz.” denildi.

Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de ve Dersim’de kadınların tarih yazmaya devam ettiğini belirterek, “Çünkü biz özgürlüğe sevdalıyız. Çünkü biz Zarifelerin evlatlarıyız” denildi.

kaynak: halkingunlugu.net

dersim-8-mart 4 dersim-8-mart 6 dersim-8-mart 7

 

Share

Ankara’da kadınlar Valilik yasağını tanımadı

Ankara Valiliğinin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kapsamında alanlara çıkacak kadınlara yasak getirmesine rağmen kadınlar yasak tanımadı. Tüm engellemelere rağmen, yasağı delip Sakarya Meydanı’na sloganlarıyla, pankartlarıyla yürüyerek ulaşan kadınlar coşkuyla 8 Mart’ı kutladı

ankara-8-mart

HABER MERKEZİ (06.03.2016) – Ankara Valiliğinin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kapsamında alanlara çıkacak kadınlara yasak getirmesine rağmen kadınlar yasak tanımadı. Tüm engellemelere rağmen, yasağı delip Sakarya Meydanı’na sloganlarıyla, pankartlarıyla yürüyerek ulaşan kadınlar coşkuyla 8 Mart’ı kutladı.

Kolej Meydanı’nda toplanmaya başlayan kadınların alana girişini “Yürüşünüz yasadışıdır” diyerek engellemeye çalışan polisin tüm uyarılarına rağmen kadınlar alanı terk etmedi. Kadınlar “Yasaklar sizin, 8 Mart bizim”, “AKP susacak, kadınlar konuşacak” sloganlarıyla yasak karına tepki gösterdiler. Kısa süreli yaşanan gerginliğin ardından, eylem komitesinin polislerle uzun süren görüşmeleri sonucu, kadınların yolu kapatmadan sloganları, pankart ve dövizleriyle Sakarya Meydanı’na yürümesi konusunda anlaşıldı.

“Yaşam, Barış, Emek, Özgürlük için Direnişteyiz” ana pankartı ardında yürüyüşe geçen kadınlar güvenlik kortejlerini kendileri oluşturarak zincir halinde kendi güvenliklerini de kendileri sağladı. Yol boyunca “Vali kaç kaç kaç, kadınlar geliyor”, “Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa” sloganlarıyla ve zılgıtlarla yürüyen kadınlar, ellerinde kadın cinayetlerinde ve bölgede süren çatışmalarda yaşamını yitiren kadınların resimlerini taşıyarak coşkulu bir şekilde Sakarya Meydanı’na ulaştılar. Kadınlar yol boyunca bölgede devam eden savaşa karşı da sloganlarıyla tepki gösterdiler. Devam eden yürüyüşe bisikletli kadınlar da eşlik etti. Üniversitelerden, liselerden genç kadınların kendi hazırladıkları pankart ve dövizlerle yoğun katılımı dikkat çekerken, yürüyüşe DİSK üyesi işçi kadınlar da pankart ve dövizleriyle katıldılar.

‘Sokakları, meydanları için boş bırakmıyoruz’

Sakarya Meydanı’na coşkulu bir şekilde ulaşan kadınlar, ses aracının alana girmesine izin verilmemesi üzerine kendi kürsülerini kurdu. Buradan seslenen kadınlar baskılara, yasaklara rağmen kendi yaşam haklarını savunduklarını dile getirerek, sokakları, meydanları boş bırakmayacaklarını ifade ettiler. Tüm yasaklamalara rağmen, alanları dolduran kadınlar “Barışta ve yaşamda ısrarcıyız” diyerek mücadele eden tüm kadınları alkışladılar.

Ankara Kadın Platformu adına basın metnini okuyan Serpil Parmaksız, “Bu 8 Mart’ta yaşamak için direniyoruz, hayatlarımıza sahip çıkmak için buradayız” dedi. Kadına yönelik şiddeti algıda seçicilik olarak tanımlayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na seslenen Parmaksız, “Boşanmaları dert edeceğinize, kadın cinayetlerini durdurun” dedi. Parmaksız, son dönemde kadına ve çocuğa yönelik şiddet, taciz ve tecavüze ilişkin yaptıkları açıklamalar ve fetvalarla gündeme gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’na ise “Fetvalarınız kadınları öldürüyor, kutsal aileniz, erkek egemen yargı sisteminiz, ahlakınız batsın” diyerek tepki gösterdi. Kadınların yaşamdan yana olduklarının altını çizen Parmaksız, “Emeğimiz için direniyoruz, erkeklerden ve sermayeden alacaklıyız” dedi.

‘Kadınlar savaşa hizmet etmeyecek’

Kürt halkının taleplerinin dikkate alınması ve çözüm sürecinin yeniden başlatılmasını talep eden Parmaksız, “Katliamcı zihniyetinize, tek adamın başkanlık sevdası için çıkardığınız savaşa asla hizmet etmeyeceğiz. Bombalar hayatlarımızın orta yerinde patlatılırken bize yaşattığınız tüm acılara rağmen biz barıştan yana olanları öldürmekle bitiremeyeceksiniz! Katlettiğiniz kadınların bedeni üzerinden teşhir ettiğiniz faşist zihniyetinize karşı var gücümüzle direnmeye devam edeceğiz” dedi.
Parmaksız, kadın emekçilerin esnek ve güvencesiz çalışmasının önünü açan torba yasayada tepki göstererek. “Torba yasalarınızı başınıza çalın. Ne sermayenin, ne erkeklerin kölesi olmayacağız” diye konuştu.

Sur’dan mektup

Basın metninin ardından Sur’da yaşayan bir öğretmenin gönderdiği mektup okundu. Öğretmen mektubunda “Bölgede devam eden katliamlara karşı sessiz kalınmayın. Ölen, sürgün edilen, hayatları altüst edilen bizleriz. Bir köşede oturup ölümü beklemek yerine çalışmak, üretmek istiyorum, Artık ben de herkes gibi yeni bir güne top sesleriyle değil, kuş sesleri ile uyanmak istiyorum” diyerek Ankara’daki kadın eylemini selamladı. Eylem kadınların halaylarıyla ve birlikte söylediği türkülerle sona erdi.

Evrensel

Share

İstanbul’da 8 Mart’a polis saldırdı, kadınlar direndi / Foto-Haber

İstanbul’da polis 8 Mart etkinliğinin yapılacağı İskele Meydanı’nı ablukaya alan polis, kadınlara saldırdı. Polis saldırısına saatlerce direnen kadınlar , Yapı Kredi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi

istanbul-8-mart 8

HABER MERKEZİ (06.03.2016) – 8 Mart yasaklarından birini de İstanbul Valiliği ilan etmişti. Valiliğin yasak kararının ardından İstanbul 8 Mart Kadın Platformu, Kadıköy’ün miting alanı olmaması gerekçesiyle yasak getirildiğini, ancak bunun bir bahane olduğunu, her yıl kutlamanın bu alanda yapıldığını açıklamış ve tüm kadınları Kadıköy İskele Meydanı’na çağırmıştı.

Saat 12.00’de başlayacak etkinlikler öncesi İskele Meydanı polis ablukasına alınmış durumda. Meydanın çevresinde çok sayıda gözaltı aracı bekletilmesi de dikkat çekti.

Kadınların yavaş yavaş İskele Meydanı’na geldiği bildirildi.

Tertip Komitesi’nin emniyet ile görüşme yaptığı öğrenildi. Görüşmeler devam ederken, polisin; “Basın açıklamasına izin veririz ancak, taşkınlık yapmayacaksınız, bölücü sloganlar atmayacaksınız” ifadeleri ise dikkat çekti.

11.20 Polis yetkilileri, alanda toplanan kadınları çembere aldı ve alanın boşaltılmasını istedi. Alandan gazeteciler de uzaklaştırılırken, polis gazetecileri de taciz ediyor. Ayrıca alana polis takviyesi yapıldığı öğrenildi.

11.30 Sivil polisler, vapur iskelelerinden çıkan çok sayıda kişinin üzerini ararken, ismi öğrenilemeyen bir kişinin gözaltına alındığı görüldü. Kadınlar sloganlarla bekleyişini sürdürüyor.

11.35 Polis ablukaya aldığı kadınları itekleyerek Kadıköy İskele Meydanı’na kadar getirdiği kadınlar Rıhtım Caddesi’ni trafiğe kapattı. “Biji berxwqedane Cizire”, “Kadınların öfkesi katilleri boğacak” sloganları atılıyor.

11.40 Polisin bir YDK’lı kadını gözaltına aldığı öğrenilirken, polis kadınlara saldırdı. Plastik mermilerle saldıran polis, “devletin gücünü göreceksiniz, size yasak olduğunu söylemiştik” dedi.

11.43 Polis muhabirimizi de tartaklayarak alandan uzaklaştırmak istedi. Bazı kadınların işkence ile gözaltına alındığı bildirildi.

11.48 Kadınların “Jin, jiyan, azadi” sloganları ile direnişi ve bekleyişi sürüyor.

11.53 Kadıköy’de polis alanda bulunan Demokratik Kadın Hareketi’ne de saldırdı. Kadıköy’de bulunan YÇKM Sinema Kolektifi üyesi Özkan Ulucan’ın da gözaltına alındığı öğrenildi.

11.57 Kadınlar iki iskele arasında bulanan otobüs durakları arasında halaylarla direnişe devam ediyor. “Kadınların öfkesi katilleri boğacak” sloganları atılıyor.

11.59 Polis halay çeken kadınlara saldırdı. Muhabirimiz, bir polis tarafından sistematik olarak taciz ediliyor.

12.05 Polisin en az 6 kişiyi gözaltına aldığı öğrenildi. Eylem Tertip Komitesi saat 13.00’da Kadıköy Boğa Heykeli’ne çağrı yaparak, burada bir basın açıklaması düzenleneceğini bildirdi. Polis Kadıköy İskele Meydanı etrafındaki kadınlara plastik mermiler ile saldırmaya devam ediyor.

12.19 Kadıköy’de kadınlar yeniden PTT önünde sloganlarla toplanıyor.

12.26 YÇKM Sinema Kolektifi üyesi Özkan Ulucan’ın provokatör olduğu iddiasıyla gözaltına alındığı öğrenildi.

12.29 Kadıköy PTT önünde toplanan kadınlar, 8 Mart eylemlerini sürdürüyor. Kadınlar Boğa Heykeli önüne doğru yürüyüşe geçti.

12.46 Tertip Komitesi’nin çağrısı üzerine kadınlar Kadıköy Boğa Heykeli çevresinde toplanmaya başladı. Polis ise Boğa Heykeli çevresini abluka altına aldı.

Bahariye Caddesi üzerindeki ikinci kolun yürüyüşüne devam ettiği öğrenildi.

12.54 Kadınlar Boğa Heykeli çevresinde toplanmaya devam ederken, polis “burada açıklama yaptırmayacağız” diyerek kadınları tehdit etti. Kadınlar, “Jin jiyan azadi” ve “Her yer 8 Mart her yer direniş” sloganları atıyor.

13.00 Gözaltına alınan 2 YDK’lının  Rahime Karvar ve Aysel Kaya olduğu öğrenildi.

13.02 Polisin tüm tehditlerine karşın kadınlar, Yapı Kredi önünde basın açıklaması yapacaklarını duyurdu ve yürüyüş başlattı.

13.08 Polis Bahariye Caddesi üzerinde kadınların yürüyüşünün önünü kesti. Kadınlar “Yaşasın kadın dayanışması” sloganları ile direnişe devam ediyor.

13.25 Bahariye Caddesi üzerinde bir araya gelen kadınlar, Yapı Kredi önünde basın açıklaması yaptı. Yapılan basın açıklamasında; “Biz neyi istediğimizi biliyoruz. Barış ve özgürlük istiyoruz. Bu yüzden mücadele etmeyi ve direnişi seçtik. Savaşa karşı barış için yaşam alanlarımız için, özsavunmamız için direndik,direnmeye devam edeceğiz.” ifadelerine yer verildi.

Kadınlar eylemlerini bitirdiklerini açıklarken, polis provokasyon yaparak “iki dakikada dağılmazsanız müdahale edeceğiz” şeklinde anonslar geçiyor.

13.28 Polis kadınların dağılmasını beklemeyerek, kalkanlarla kadınları itmeye başladı. Kadınlar polisin saldırısına “Jin, jiyan, azadi” sloganları ile karşılık veriyor.

13.35 Polis Bahariye Caddesi üzerinde kadınlara gaz bombası ve plastik mermiler ile saldırdı. Kadınlar slogan atmaya devam ediyor.

kaynak: halkingunlugu.net

8-mart-istanbul 6 istanbul-8-mart 7 istanbul-8-mart 10

Share

‘Kürdistan’daki saldırıların asıl amacı kadınları susturmak!’

Kürdistan’da yürütülen savaşın asıl amacının kadınları susturmak olduğunu söyleyen ADKH üyesi Sevim Aktağ, “Avrupalı kadınlar nasıl ki YPJ’yi sahiplendiyse aynı şekilde YPJ JIN’i de sahiplenecek” dedi

HABER MERKEZİ (06.03.2016) – Kürdistan’da yürütülen savaşın asıl amacının kadınları susturmak olduğunu söyleyen ADKH üyesi Sevim Aktağ, “Avrupalı kadınlar nasıl ki YPJ’yi sahiplendiyse aynı şekilde YPJ JIN’i de sahiplenecek” dedi.

sevim-aktag

Kadınlar öncülüğünde başlayan Rojava devriminin ardından Kuzey Kürdistan’da kadınlar özyönetim alanlarında YPS-JIN örgütlenmesine giderek kadınları savunuyor. Rojava’da YPJ’nin direnişi tüm dünyada hayranlık uyandırırken, YPS-JIN ile Kürt kadınları dünyada daha görünür hale geldi. Almanya’da çalışma yürüten Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) üyesi Sevim Aktağ, ulus devletlerin direnen kadınlara karşı bir düşmanlık beslediğini belirterek, her anlamda örgütlü kadına yöneldiklerini söyledi.

‘Amaçları kadınları susturmak’

Kürdistan’da yürütülen savaşın kadını susturmanın, yok etmenin ve toplumda görünmez hale getirmenin savaşı olduğuna dikkat çeken Sevim, “En çok rahatsız olunan nokta burası. Bu sebepten dolayı bu meseleyi böyle görüyoruz ve karşısında susmanın bir anlamı yok. Bu mücadeleyi yükseltmenin araçlarını arıyoruz. Kürdistan’daki savaş özellikle Kobanê sürecinde Avrupa’daki cins bilincine sirayet etti. Kobanê’de direnen kadınlar, anarşist kadınların da dikkatini çekti. Oralardan savaş alanına giden kadınlarda oldu bu nedenle. Kobanê direnişi bir kilit nokta oldu. Avrupa’nın mücadeleyi tanıması açısından Kobanê direnişi ile başlayan süreçte Kürdistan’daki bu direnişte de kadınların önde oluşu barikatlarda, metropollerde direnişlerini sürdürmeleri elbette onlar için önem arz ediyor. Aslında dünyanın gözü kulağı bu coğrafyada” diye belirtti.

‘Avrupalı kadınlar YPS-JIN’i de sahiplenecek’

Yaşanan saldırı ve baskılarda daha çok durumun mağduriyet yanı ile ele alındığına işaret eden Sevim, “Evet bunlar yaşanıyor ve bunları teşhir etmemiz gerekiyor ancak teşhirin ötesinde bu durumu ancak politikalar üretmek ve aslında direnişi ön plana çıkarmak bizim görevimiz. Bizler yardımlaşma vakıfları ile kendini var eden kurumlar değiliz. Bizim uzun vadeli öne çıkan bu mücadeleyi ortaya çıkaran perspektiflerimizin olması gerekiyor. Bu yönüyle direniş yanını öne çıkarırsak mücadelemizi daha çok güçlendirip ilerletebileceğimizi düşünüyoruz. Avrupa için YPS-JIN çok yeni ama YPJ’yi sahiplendikleri kadar YPS-JIN’i de sahipleneceklerine eminim” dedi.

JINHA

Share

İstanbul’da transfobik nefret cinayeti

  1. Bakırköy’de trans kadın Buse evinde uğradığı nefret saldırısı sonucu yaşamını kaybetti. Savcı’nın Buse’nin evindeki incelemeleri devam ediyor. Saldırganın kimliğinin tespit edilmesi için kamera görüntüleri incelenecek.

İstanbul Bakırköy’de trans kadın Buse yaşadığı evde ölü bulundu.

Kendisinden haber alamayan arkadaşları Buse’nin yaşadığı eve gitti. Kapı açılmayınca çilingirle açtıran arkadaşları Buse’nin transfobik nefret saldırısı sonucu hayatını kaybettiğini gördü. Buse’nin arkadaşları polise haber verdi.

Kesici bir aletle öldürülen Buse’nin bedeninin birçok yerinde darp izlerine rastlandı. Nefret saldırısının iki gün önce olduğu tahmin ediliyor. Saldırganlar hakkında henüz bir bilgiye ulaşılamadı.

Savcı’nın evdeki incelemeleri devam ediyor. Saldırganın genç bir erkek olduğu düşünülüyor. Katilin bulunması için kamera görüntüleri incelenecek.

İstanbul’da geçtiğimiz haftalarda da başka bir transfobik saldırı yaşanmıştı. Daha önce yerel seçimlerde belediye meclis üyeliğine aday olan Asya Özgür önceki gece çalıştığı Fındıkzade’de saldırıya uğramıştı. Özgür’ün sağlık durumu iyiye gidiyor.

Kaynak: Kaos GL

 

 

buseistanbul

Share

Dersim’de DKH’den afiş ve stant çalışması

DKH 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Dersim Merkez’de afiş çalışması gerçekleştirdi. Afiş çalışmasının ardından Seyit Rıza Meydanı’nda açılan stantta ile beraber bildiri dağıtılarak kadınlara 8 Mart’ta alanlara çıkma çağrısı yapıldı

dersim-dkh-afis-calismasi 1

DERSİM (02.03.2016) – Demokratik Kadın Hareketi Dersim Örgütlülüğü 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Dersim Merkez’de afiş çalışması gerçekleştirdi. Afiş çalışmasının ardından Seyit Rıza Meydanı’nda açılan stantta ile beraber bildiri dağıtılarak kadınlara 8 Mart’ta alanlara çıkma çağrısı yapıldı.

Dersim’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında çalışma yürüten kadınlara karşı geliştirilen faşizan uygulamalara, gözaltılara karşı ortak afiş çalışması yürüten Demokratik Kadın Hareketi (DKH), Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) ve Yeni Demokrat Kadın (YDK)’nın yapmış olduğu afişler kolluk güçleri tarafından sökülmüş ve saldırılara bir yenisi daha eklenmiştir. Tüm bu saldırılara karşı 8 Mart’ta faşizan uygulamalara karşı çalışmaları büyüteceğini ifade eden kadın kurumları bugün tekrardan Dersim’de sloganlar eşliğinde ortak afiş çalışması gerçekleştirdi.

Yürütülen afiş çalışmasının ardından Demokratik Kadın Hareketi Dersim Örgütlülüğü Seyit Rıza Meydanı’nda stant açarak bildiri dağıtımı gerçekleştirdi. Yürütülen çalışmada tüm kadınlara 8 Mart’ta alanlara çıkma ve mücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı.

Demokratik Kadın Hareketi Dersim Örgütlülüğü artan faşizan uygulamalara karşı 8 Mart çalışmalarını sürdüreceğinin altını çizdi.

dersim-dkh-afis-calismasi 2

????

????

????

????

www.halkingunlugu.net

Share

Kanatlarımızdan Çıkan Rüzgar Alaşağı Edecek Tüm Çirkinlikleri

Yazar Oscar Wilde der ki, “Özgür olmak istiyorsan, uzlaşmamalısın.”
Mesela kelebek doğayla uzlaşmaz, bir günlük yaşamını kırk güne çıkarmak adına uçmaktan, kanatlarından vazgeçmez.
Bizlere, ataerkil sistemle dayatılmak istenen işte bu, ‘UZLAŞMA’dır. Kanatlarını bırak, uçmaktan vazgeç!
Bu sistem bizim rüyalarımızı, düşlerimizi dahi zaptu rapt altına almayı hedeflemiş ve bunda da oldukça başarılı olmuştur.
İşte yine bir 8 Mart kapımızda ve yine eteklerimizde binlerce sorun. Sorunlarımız elbette siyasal, politik, ekonomikler ve çözmek birey hallerimizi aşıyor. Yine de bu sorunlara dair de tabii ki cümlelerimiz olacak, hatta var.
Ama asıl bu 8 Mart’ta yeni bir şey yapmak lazım o da, kendimize ait cümleler de kurmak olsun. Evet, kendimize; kadınlık hallerimize.
Ataerkil sistemin yarattığı tahribatları sadece kitaplardan, gazete köşe yazılarından okumak ve panellerde birilerinin saptamalarından duymak yerine, bir de bizler kendi içimizi-dışımızı kazdığımızda, neler buluyoruz bu sisteme dair, buna bakmalıyız.
Kendimize cesaretle ayna tutunca neler yansıyor bizden sistemin sathına.
En çok hangi hallerimizle uzlaşmışız bu sistemle?
Bizim hangi renklerimizi gri alanlara dönüştürmüş?
Aşık olma hallerimizi mi?, anneliğimizi mi?
En çok hangi mekanlara hapsetmiş bizi: Eve? Mutfağa? İşe?
Hangi duyguları doğal hallerimizmiş gibi içimize sindirtmiş mesela, kıskançlık? Hırs? Başarılı olmak ? Utanmak? Hükmetme?
Ya da hangi kirli düşünceleri normalmiş gibi kabul ettirmiş bizlere: Önyargı? Kime nasıl yaşayacağını söyleme hakkı? Sahiplenme?
Bu ve buna benzer birçok soruyu kendimize soralım ki, birey olarak gerçek özgürlük halimiz bizim nedir bulalım.
8 Mart sadece alanlara çıkmayla değil, kendi özgürlüğümüze dair cümleler kurdurtuyorsa, bir anlam kazanacaktır.
Uzlaştığımız ne varsa, onları tek tek bulup yok etmediğimiz sürece bizler özgür bireyler olamayacak ve özgür bir toplum oluşturamayacağız.
Ama öncelikle bu sistemden bağımsız varoluşumuzu bulmalıyız. Bizlere verilen KADIN rolünü bir kenara bırakıp, kendimize nasıl bir özgürlük hayali kuruyorsak, o hayalden başlayarak yeniden üretmeliyiz kendimizi.
Bu 8 Mart kendimizi dönüştürmenin de başlangıcı olmalı.
Bizler bir kelebek kadar başkaldıran olmazsak, 80 yıllık bir ömrün bir gününü bile kendimize ait yaşayamayacağız. Bir günlük özgürlüğü yaşamayı, 80 yıla tercih edeceğiz ki, dünya farklılıklarımızla renklensin.

Bahar diriliştir; doğanın tüm renklerini, tüm hünerini etrafa saçtığı, yaşama verdiği gücü değeri muştuladığı mevsimdir. Tam da bu nedenle bu bahar, bizlerin kendimizi kendi özgürlüğümüze adayacağımız hayatlarımızın başlangıcı olsun!
Kadın dayanışmasının doğuracağı tüm renkleri bu dünyaya katmanın, dünyayı kendi tuvalimize dönüştürmenin zamanı ve bu şans kapımızda.
Ataerkilliğe artık YIKIL diye bağırmamız gereken zamanlardayız. Kendimiz için, tüm insanlık için, doğa için…
Kanatlarımızdan vazgeçmeyecek, uzlaşmayacağız!
Bizler renk renk, farklı farklı ama bir arada uçacağız ve kanatlarımızdan çıkan rüzgar al aşağı edecek tüm çirkinlikleri.

Ayşegül Karakülhancı

Share

Çıplak bedenlerimizle örgütlü mücadeleyi büyütelim!

dkh_logoimage

Savaşların, yoksulluğun, sömürünün, farklı coğrafyalara sürülen yaşamların, kadın ve nefret cinayetlerinin sürdüğü ve aynı zamanda da önderleşen kadının savaş mevzilerinde, sokaklarda gericiliğe karşı belirginleşen mücadelelerinin ışığında bir 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününü, daha karşılıyoruz.
Emperyalist saldırganlık savaşının Ortadoğu’da yarattığı ortamda, kadim halkların yaşamak durumunda bırakıldıkları katliam ve sürgün, Ezidi kadınların köleleştirilmesi ve yine Türkiye-Kuzey Kürdistan’da AKP hükümetinin faşist saldırganlığı ile çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden katlettiği, cenazelerinin bile defnedilme olanağı tanınmadığı, bir ulusa topyekun saldırının yaşandığı bugünlerde, kazılan hendeklerle yaratılan direniş mevzilerinde direnen Kürtlerin mücadelesini sahipleniyoruz.
Bu süreçte özellikle katledilen kadın devrimcileri öldürme biçimleri, önderleşen kadından ne kadar korktuklarını gösteriyor bize. Sokakta teşhir edilen bedenlerimizdir mücadeleyi büyüten ve çıplaklığımızdır sarı sıcak güneş kadar parlak ve yol gösterici olan.
Her gün yeni bir fetva ile kadına dair hüküm veren AKP ve uşakları kadını hedefe alarak gerici ahlak anlayışlarına dayanan bir algı yaratmaya çalışıyor. Ana okullarına kadar indirilen kuran kurslarında kız çocuklarının özel hedef alınması uzun vadede yapılmak isteneni gözler önüne seriyor. Eril zihniyet kadın bedeni üzerinden tüm halklara karşı bir savaş sürdürüyor. Bu savaş sonucu yaşanan göç ve kadına yansımaları son süreçte gerek Türkiye-Kuzey Kürdistan’da gerekse de Avrupa’da farklı boyutlarda, insanlığın vicdanının almayacağı koşullarda yaşanıyor. Göç yollarında yitirilen ve Avrupa kapılarında başlayan yeni yaşamların önümüzdeki süreçlerde nasıl bir durum yaratacağını hep birlikte göreceğiz. Şu ana kadar 1 milyonu aşkın insanın Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gelmeleri ve bundan dolayı AB ülkelerinin başında bağırdıkları ‘welcome’ (hoş geldiniz) kültürü bu gün itibariyle ırkçılık hortlatılarak, göçmenlere karşı bir kabusa dönüştürülmüştür.Buna karşı duruş ise bulunduğumuz her cephede örgütlü mücadeleyi büyütmek olacaktır.

Kadına yönelik tüm bu saldırıların en savunmasınız hedeflerinden birini ise LGBTİ’ler özelliklede trans kadınlar oluşturuyor. Katiller ‘ağır tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimleri ile ödüllendirilirken Akp’li bakanların verdiği demeçlerle saldırıların önü açılıyor.

Yaşatılmak istenen dünyadan yaşanılası dünyayı yaratma azmi ve bilinciyle kuşanarak önderleşen kadındır özgür dünyaları yaratacak olan. Bizler bu yılki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde karanlığa mahkum edilmenin dayatıldığı bu günlerde aydınlığa birer meşale olmuş tüm kadınların kararlılığıyla sizleri alanlara çağırıyoruz

Yaşasın Kadınların Örgütlü Mücadelesi!
Jin, Jîyan, Azadî!
Çıplak ve Özgür Olan Bizler, Teşhir Olan Sizlersiniz!

DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ
2016

Share

“İnsanlık iktidar hırsı olmayanların iktidarı ile kurtulacak”

Çocuk doğurmayı vatani görevle aynılaştıran AKP ideolojisi kadının yerini, statüsünü, kimliğini kendi iktidarlarının bekası için bir kez daha hatırlattı. Vatana hayırlı evlatlar yetiştirmek kadının ömür boyu görevi olarak propaganda edilmesi tam da bu süreçte tesadüf olmasa gerek.

Kadınların “kadınlar iktidara, kadınlar yönetime”, “savunma ve öz yönetim” konularının burjuva iktidara alternatif olarak tartışıldığı bugünlerde “ana-vatan” ilişkisinin kutsallığının ne anlama geldiğini, kapitalist iktidar için evlatlarını kurban veren, evlat acısı yaşayan analar bilir.

Faşist iktidarın halkı taraf olmaya zorladığı ve Kuzey Kürdistan’da yaşananlara karşın söz söyleyen, yazan, her bireyi, gazeteyi, parti ve örgütü sindirerek sessiz seyirci pozisyonuna neredeyse getirdiğini söylemek abartılı olmaz. Yüz yirmi akademisyen barış talebinden dolayı görevlerinden alındı. Üniversiteler de ‘barış’, ‘demokrasi’ kavramlarını kullanmak tehlikeli bir hal aldı. Sanatçı ve aydınlar karanlığı aydınlatmak için cümle kurarlar, halkın söyleyemediğini sanatıyla, kalemiyle söyleyebilme özelliği ve birikimini taşıdıkları için aydınlığı ifade ederler. Bilginin aydınlığı AKP tarafından karartıldı.

Emine Ayna’nın kirli siyasete ortak olmama tavrı ‘dağa mı gidecek’ tartışmalarıyla siyaset ve iktidar alternatiflerini terörize ederek bastırma çabasında… İktidarının ve dolayısıyla kapitalizmin zarar görmemesi için gözünü karartan AKP politik kadınlara tahammülsüzlüğünü de her fırsatta gösteriyor. Son dönemde hedef gözeterek katledilen kadınların sayısı her gün çoğalıyor. Ve yine kadın bedeni üzerinden sınırsız tasarruf hakkını kendinde bulan eril anlayış sonucu, onlarca kadın öldürülüyor. Kadın bedeni direk ve dolaylı olarak erkek pazarına sunulmuş, ilk fırsatta saldırıya uğramaya hazır halde.

İktidar hırsı, talebi olmayan ama her kadın cinayetinde ilk fırsatta sokaklarda durumu protesto eden, duyarlılık ve farkındalık yaratmaya çalışan kadın kurumlarını görüyoruz. Hükümetin iktidarını daim yapma hırsı, hırs yapmayanların hayatını almaya devam ediyor.

Tam da bu noktada sokakta, evde, işte hayatın her alanında emek harcayan ama karşılığını ezilenlerin kurtuluşu için güce dönüştüremeyen kadınlar, kadının dilini, siyasetini, rengini halklar arasında bir köprü olacak gökkuşağına dönüştürmekle yükümlüdür.

Kuzey Kürdistan’da Kürt halkının desteğiyle sürdürülen savaşta sivil halkı öldürmekte tereddüt etmeyen devlete karşı ideolojik, politik ve kültürel olarak Sosyalist Halk Savaşı’nı örgütlemek gerekir. Eril bir kavram olan iktidar tam da bu süreçte kadınlaşmalı ve kadın sosyalist iktidarı hedeflemeli. Yani iktidar el değiştirmeli; ama mülksüzleşerek. Kaybedecek bir şeyi ve iktidar hırsı olmayanlar, politikleşerek özne ve öncü kadın kişiliğini sosyalist bir iktidar için örgütlemeli. Kadına biçilen kimlikleri reddedip, kadının mücadelede kazanacağı kişiliği önderleştirmeli. Çözüm ve yönetim gücünü kendi yaşamında somutlayarak, bilgiyi özümseyerek, yönetilenden çıkıp üreten, yöneten ve paylaşan, insanlığın ve kadının kurtuluş projesine aday olmalıyız. Sokaklar faşizme karşı örülen barikatlarla özgürleşecek. Göğün yarısı kendimiz için siyaset yaptığımızda, kendimiz için üretip yönettiğimizde bizim olacak. “Sen yoksan biz bir eksiğiz”i tamamlamak için çoğalmak zorundayız. Bizim iktidarımız bilgiyle süreklileşecek, bizim iktidarımız, dünyanın çarkını döndüren mülkün mülksüzlüğe dönüştüğü an özgürleşecek. Bu cümlelerin ajitasyondan çıkıp hayat bulması için egolarımızdan arınarak, gücü ezmek üzerine kuran anlayıştan bir an önce sıyrılmak için pratiğe geçmeliyiz. Sosyalist kolektifin yaşam bulması için gerekirse sosyalist kadın akademileri örgütleyerek kadının ve toplumun dönüşüm projelerini üretebilmeliyiz. Yüzyıldır öğretilmiş kadınlık ve erkeklik algısı ancak ve ancak toplumsal algıyı değiştirmekten geçer. Bunun için önce bizim algılarımız değişmeli.

Değiştirebilmek için tek bir silahımız var; bilgi…

 

Share

DKH 3. Kurultayı sonuç bildirgesi açıklandı

Demokratik Kadın Hareketi (DKH), 13-14 Şubat’ta Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiği 3. Kurultay sonuç bildirgesini yayınladı

????????????????????????????????????

İSTANBUL (22.02.2016)- DKH ‘Kadın Yönetime Kadın İktidara’ şiarıyla 13-14 Şubat’ta İstanbul’da gerçekleştirdiği 3. Kurultayın sonuç bildirgesini yayınladı. Yayınlanan bildirgeyi okurlarımızla paylaşıyoruz:

“Demokratik Kadın Hareketi olarak “Kadın Yönetime Kadın İktidara” şiarıyla 13-14 Şubat tarihinde Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde 3. Kurultayımızı gerçekleştirmiş bulunmaktayız. AKP iktidarı ile kadına yönelik saldırıların günbegün arttığı, yürütülen savaş konsepti politikaları içerisinde ilk olarak direnen ve militan kadınların hedef alındığı, emeği sermaye çarklarına sıkıştırılan kadınların esnek ve güvencesiz koşullarda çalıştırıldığı, devletin saygın tutum ve iyi hal indirimleriyle kadınların katlinin teşvik edilip meşrulaştırıldığı günümüz coğrafyasında Demokratik Kadın Hareketi olarak kadın mücadelesi cephesinden örgütlemiş olduğumuz 3. Kurultayımız başarıyla sonuçlanmıştır. Gerçekleştirdiğimiz Kurultay fikir öncümüz olan komünist kadın Berna Saygılı Ünsal başta olmak üzere, özelde Kürdistan coğrafyasında çıplak bedenleriyle mücadeleyi büyüten genel de ise devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesi içerisinde kadının cüretini ve mücadele azmini alanlara taşıyan tüm kadınlara atfedilmiştir.
Demokratik Kadın Hareketi olarak ‘Kadın Yönetime Kadın İktidara’ şiarı ile kadınların başta mücadele alanları olmak üzere yaşamın her alanında öncüleşme, önderleşme ve özgürleşme mücadelesini önemli bir adım olarak değerlendiriyor ve bir bütün kadın mücadelesi cephesinde önderleşme iddiamızı ve ısrarımızı 3. Kurultayımızla birlikte daha da güçlü vurguluyoruz.
İki gün süren Kurultay programımızda ilk günü DKH program tartışmalarına ayırırken, ikinci gün de ise “Güncel-Siyasal Gelişmeler”, “Medya ve Eril Dil” ve “Seks İşçiliği” olmak üzere üç ana başlıkta sunumlar gerçekleştirdik. Demokratik Kadın Hareketi Kurultay tartışmalarımız içerisinde tartışıp sonuca bağladığımız başlıca konularımız şöyle;
*Demokratik Kadın Hareketi’nin politik mücadele örgütü olduğu vurgusu yapıldı ve politik duruşunun ana ekseni sosyalizm olarak programlaştırıldı. Bununla birlikte eril zihniyete kaynaklık eden tüm toplumsal sistemlere karşı mücadelenin esas alındığı vurgulandı.
*Özel mülkiyet dünyasının yarattığı yoksulluk, işsizlik, hak ihlalleri vb. tüm sonuçlara karşı tavır alan; işçi ve emekçilerin, ezilen halk ve ulusların yanında saf tutan ve kendisini bu doğrultuda yürütülen toplumsal kurtuluş mücadelesinin öznesi olarak gören bir hareket olduğu ve kadınların ulusal kimliğinden ötürü baskı altına alınmasına karşı çıkarak ulusların kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz-şartsız kabul ettiği, bu hakkın çiğnenmesi durumunda her türlü ilhak ve işgale karşı çıkılacağı ifade edildi.
*Eril zihniyetin yaşam bulduğu tüm toplumsal koşullarda kadının kimliği üzerinden cezalandırıldığı, devletten, yargıdan, eğitim ve sağlık sisteminden tutalım da bir bütün olarak sistemi oluşturan tüm kurumların eril olduğu bir düzende kota ve pozitif ayrımcılığı uygulanması gereken bir yöntem olarak tartışıp, bu doğrultuda mücadele ettiği bütün alanlarda kadına yönelik kota ve pozitif ayrımcılık uygulamasını esas alacağını ve bunun pratikte hayat bulması için tüm koşulların zorlayacağı karar altına aldı.
*Demokratik Kadın Hareketi, programı çerçevesinde mücadele yürüttüğü bütün alanlarda kadın iradesini esas alan uygulamaların hayata geçirilmesi gerektiğini ve bu iradeyi bir biçimi ile yok sayan bütün erkek egemen anlayışlara karşı mücadelenin esas olduğunu belirtti.
*Homofobi ve transfobi üzerinden gerçekleştirilen tartışmalar sonrası LGBTİ’lerin hem toplumsal yaşamdan hem de politik alandan uzaklaştırıldığı ifade edilerek tüm örgütlülüklerinde LGBTİ’lere direk temsiliyet hakkının tanındığı programlaştırıldı.
*Zorunlu olarak seks işçiliği yapan kadınlara yeni meslek alanları açılmasını talep ederek; zorunlu seks işçiliğinin koşullarının ortadan kalkması ve bunun yanında seks işçiliğini bir işçilik biçimi olarak görerek alanda çalışanların sendikal taleplerinin destekleneceği ifade edildi.
* Erkek ve erkek devlet şiddetine karşı kadınların ve tüm ezilenlerin özsavunma geliştirmesini bir hak olarak görüp, bu hakkı koşulsuz-şartsız desteklediğini ve pratikleştireceğini tartışmalar sonucunda karara bağladı.
Program tartışmalarının yanı sıra Demokratik Kadın Hareketi olarak oluşturduğumuz dönemsel planlamamız ise şöyle:
*8 Mart’ta kadın örgütlülüğümüzün bulunduğu her alanda kadının rengini alanlara taşımak,

*Kürdistan’da yürütülen katliam ve imha politikalarına karşı kadın cephesinden eylemlilikler örgütlemek,
*Kadınların öz mücadelelerini yürütebileceği merkezi kadın meclisleri oluşturmak,
*Kadın bültenini tekrardan hayata geçirerek kadınların mücadele pratiklerine ve genel-güncel siyasete dair politikalar üretip geniş kitlelere ulaştırmak dönemsel planlamalar olarak deklare edildi.

Demokratik Kadın Hareketi olarak 3. Kurultayımızdan ve örgütlülüğümüzden aldığımız perspektif ve güçle; susmayacağımızı, yılmayacağımızı ve mücadeleden asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz. Bizler, özgür ve eşit dünya mücadelemizi bulunduğumuz her alanda sürdüreceğiz. Tüm kadınlara çağrımızdır; gelin birlikte omuzlayalım yüzyıllardır süren kavgamızı!

Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz

Kadın Yönetime Kadın İktidara

Jin, Jîyan, Azadî
Yaşasın Kadın Dayanışması

Demokratik Kadın Hareketi

www.halkingunlugu.net

Share

Bu kez Sur’da katlettikleri kadın bedenini ‘teşhir’ ettiler

Muş ve Cizre’de katlettikleri kadınların çıplak bedenlerini sosyal medyada”teşhir” eden zihniyet bu kez Sur’da kendini gösterdi. Dün Sur’a yönelik saldırılarda öldürülen Cahide Öztürk’ün çıplak bedeni JİTEM’e ait sosyal medya hesabında yayınlanarak “teşhir” edildi.

image

HABER MERKEZİ (21.02.2016) – Amed’in Sur ilçesindeki abluka 82’inci gününe girerken, dünkü saldırılarda katledilen biri kadın 2 kişinin çıplak bedeni JİTEM adlı Twitter hesabında yayınlayarak “teşhir” edildi. Katledilen kadının baş ucuna konulan kimlik de ise 1995 Nusaybin doğumlu Cahide Öztürk olduğu yazılıyor.

Daha önce Muş Varto ve Cizre’de ortaya çıkan teşhir zihniyeti bu kez ise kendisini Sur’da gösterdi.

Muş’un Varto ilçesinde çıkan bir çatışmada yaşamını yitiren YJA Star gerillası Kevser Eltürk’ün (Ekin Wan) çıplak bedeni sosyal medyada “teşhir” edilmişti. Geçtiğimiz günlerde de soykırım saldırılarının sürdüğü Cizre’de katledilen bir kadının çıplak bedeni aynı zihniyet tarafından “teşhir” edilmişti.

DİHA

Share

NADIA MURAD:ÖLÜMDEN BETERDİ!

Altı erkek kardeşimi annemin gözleri önünde öldürdüler. Ardından annemi başka bir yere götürüp onu da katlettiler. Ben zaten babasız büyümüştüm ve yetimdim; dünyada sahip olduğum tek kişi annemdi. Beni Musul’a götürüp orada sattıklarında, işte o anda annemi ve kardeşlerimi unuttum. Çünkü orada kadınlara yaptıkları, ölümden çok daha ağırdı.

nadia-murad-3-200x300

Reportaj:Suna Alan

Nadia Murad… 21 yaşındaki Nadia, Şengal’de DAİŞ tarafından kaçırılan Ezidi Kürt kadınlarından biriydi. Telafuzu zor işkencelere maruz kaldı. Bir süre sonraysa çetelerin elinden kurtulmayı başardı ve ardından Avrupa’ya geldi.

DAİŞ tarafından tüm ailesi katledilen Nadia Murad’ı, geçtiğimiz Aralık ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı konuşmadan hatırlayacaksınız. O konuşma, DAİŞ zorbalığının, Ezidi kadınların dünyanın gözleri önünde uğradığı zulmün en çıplak ifadelerinden biri olmuştu.

İngiliz parlamenterler ve insan hakları kuruluşları ile gerçekleştirdiği bir dizi görüşme kapsamında İngiltere’de bulunan Nadia Murad, gazetemizin sorularını yanıtladı.

DAİŞ tarafından köle olarak kaçırılması ardından altı erkek kardeşi ve annesinin katledilmesini unuttuğunu söyleyen Murad, “Çünkü” diyor, “orada kadınlara yaptıkları, ölümden çok daha ağırdı.”

Büyük bölümü özgürleştirilen Şengal’e dönmenin Êzîdîler için mümkün olup olmadığı sorusuna ise, hükümete güvenlerinin kalmadığını, benzeri bir soykırımı yeniden yaşamayı ise artık halk olarak kaldıramayacaklarını söyleyerek yanıt veriyor.
Irak Hükümeti tarafından cesareti dolayısıyla Nobel Barış Ödülü’ne önerilen Murad, “Beni Nobel’e aday göstermeden önce DAİŞ’in elindeki kadınları ve kız çocuklarını özgürleştirsinler” diyor.

En çok da çağrı yapıyor, genç kadın; herkesin DAİŞ’in elindeki kadınların özgürleştirilmesi ve kaçabilen kadınlara kamplarda destek olunması konusunda rol üstlenmesi gerektiğini söylüyor.

Evet, belki gündemleşiyor; bazen yoğun bir duygusallık da sarıyor etrafı; ama Murad’ın söylediğine göre, BM Güvenlik Konseyi’ndeki o konuşmadan bu yana hiçbir kadın kurtarılmadı ve talep edilen hiçbir şey gerçekleştirilmedi. Hala bekliyorlar…

Mart ayında BM’nin “kadın” konulu toplantısına da katılacak olan Murad, aynı konuda Avrupa’daki Kürt kadın örgütlerini de eleştiriyor, herhangi bir destek girişiminde bulunmadıklarını söylüyor.

Sorularımız ve Murad’ın yanıtları şöyle:

Senin yaşadıklarına benzer durumları yaşayan çok sayıda genç kadın var. Ancak sen mücadele etmeyi ve konuşmayı tercih ettin. Bu nasıl gelişti?

Şöyle başlayayım: Ben DAİŞ’in elinden kurtulduktan sonra Zaxo’daki Qazya Kampı’na geldim. Kadın ve kız çocuklarının ticareti, satılıp satın alınmalarına ilişkin ilk kez burada konuşmaya başladım. Bir ya da iki gazeteciyle konuşmanın ötesinde hiç kimse sorunlarımızı gidip dışarıda anlatmadı. Ne Irak hükümeti ne de Kürt hükümeti, rehabilitasyon, tedavi ve daha sağlıklı koşullar için ya da yurtdışına gitmemiz için hiçbir çabada bulunmadı. Benim pasaport ya da benzeri dokümanlarım yoktu, yurtdışına çıkmak için. Almanya benim durumumda olan bin genç kadını ülkesine kabul etti.

Geçen sene Eylül ayında buraya vardım. Devamında Yazda Vakfı’na üye oldum. Güvenlik Konseyi bu vakıfa ulaşarak DAİŞ‘in elinden kurtulmuş genç kadınlardan birini ağırlamak istediklerini belirtti. Vakıf, yaşadıklarımı orada paylaşmaya hazır olup olmadığımı sordu ve ben “evet” dedim.

Konuştuğumda sadece kendim, ailem ya da kendi toplumum adına konuşmadım. Savaş bölgesinde bulunan her kadın, her çocuk adına konuştum, konuşuyorum. Kampanya yürüttüğümden bu yana iki ay geçti ve sadece Êzîdîler değil, yerinden edilen herkes verilen mesajlardan dolayı memnundu. Taleplerime henüz herhangi bir yanıt almamış olsam da insanlar benim bu sorunları dile getirmemden memnundu.

Yaklaşık 5 bin 800 Êzîdî çocuk ve kadın, sözde İslam Devleti tarafından kaçırıldı. DAİŞ, Irak ve Suriye’de çok sayıda insanı öldürdü ve milyonlarca insanı yerinden yurdundan etti. Biz Êzîdîlere saldırdıklarında ise erkekleri katlettiler, kadın ve çocukları kaçırdılar. Onları Suriye ve Irak’ta bulunan kamp ve merkezlerinde tuttular. Tüm bu katliamlarını, tecavüz etmeleri, insanları zorla yerinden etme gibi bütün suçlarını, İslam dini adına yapıyorlardı.

Yönetime güvenmiyoruz

Kamplarda bulunduğunuz süreçte Irak hükümeti ya da Güney Kürdistan hükümetinin tedavi ve desteğini aldınız mı?

Aylarca Güney Kürdistan’da kampta kaldım ve DAİŞ’ten kaçan binlerce genç kadınla karşılaştım. Gerçek şu ki, bize neler olduğu, maruz kaldığımız zorluklar, satılıp satın alınmalar ve bize yaptıkları tüm o kirli şeyler ışığında, kimilerinin bizler için köklü bir şeyler yapmış olması gerekirdi. Bunun aksine kurtulabilenler ya da yakın zamanda kaçabilenler, bir çadır dahi edinemedi. Herkes için halihazırda ne bulunabiliyorsa, onun dışında yetkililer tarafından hiçbir şey yapılmadı. Hiçbir samimi yardım hayata geçirilmedi. Ne Irak hükümeti, ne de Kürdistan Yönetimi… Hiç kimse DAİŞ‘in elinden kaçan kadınlara destek olmadı.

Yetim kalan bu kadınların her türlü yardıma ihtiyacı var. DAİŞ’in elinden kurtulup kampa yerleştikten sonra üstümüze giyecek bir giysi dahi getirecek birilerine ihtiyacımız vardı.

Şengal’in bir kısmı özgürleştirildi. Buna rağmen Êzîdîler için geri dönmek mümkün müdür?

Bir buçuk yıl geçti ve Êzîdîlere yönelik soykırım hala devam ediyor. Her gün ölüyoruz. Tüm yaşamım boyunca unutmayacağım: Altı erkek kardeşimi annemin gözleri önünde öldürdüler. Ardından annemi başka bir yere götürüp onu da katlettiler. Ben zaten babasız büyümüştüm ve yetimdim; dünyada sahip olduğum tek kişi annemdi. Beni Musul’a götürüp orada sattıklarında, işte o anda annemi ve kardeşlerimi unuttum. Çünkü orada kadınlara yaptıkları, ölümden çok daha ağırdı. Düşünün ki, şu ana kadar bir buçuk yıldan fazla kadın ve en küçüğü 9 yaşından küçük olan kız çocukları kiralanıyor ve satılıyor. Düşünün, normal ve sakin bir yaşam sürdüren insanlar için böylesi bir şeyin ne kadar ağır olduğunu…

Biliyorum, bunları yaşamadınız, fakat ben gördüm ve yaşadım. Birçok kişi benim hikayemin çok zor olduğunu düşünebilir fakat hikayesi benimkinden daha kötü olan çok sayıda genç kadın var. Benim altı erkek kardeşimi katlettiler fakat on kardeşi katledilen kişiler var. Şu anda yaklaşık 3100 kadın ve çocuk DAİŞ‘in elinde. Bizim tek istediğimiz kadınlarımızın özgürleştirilmesidir.

Şengal’in geri alındığı doğrudur, ancak yüzde 40’lık bir bölümü hala DAİŞ’in elinde. Şu ana kadar 27’den fazla toplu mezar ortaya çıktı. Oraya geri dönmemiz mümkün değil. Bu sadece evlerin yerle bir edilmesinden değil; çünkü biz güvenimizi kaybettik. Başımıza gelenlerin yeniden yaşanıp yaşanmayacağından emin değiliz.

Biz hükümete güvenimizi kaybettik. Uluslararası koruma olmadığı müddetçe yurdumuza dönemeyiz. Geçmişte, yüzyıllar öncesinde de Êzîdîler yine soykırıma maruz kalmıştı, bunu daha fazla kaldıramayız.

Bizim, bu savaştan zarar gören Êzîdîlerin ve tüm toplulukların istediği, insanlığın DAİŞ ile yüzleşerek bunun karşısında birleşmesidir. DAİŞ, bölgedeki tüm topluluklar için bir tehlikedir. Sadece Irak ya da Suriye değil, DAİŞ üyeleri birçok ülkeden katılıyor. Ben hepinizden elinizden ne geliyorsa yapmanızı ve bu suçlara karşı birleşmenizi talep ediyorum. Bu savaştan etkilenen insanlara, herkesin en asgari düzeyde olsa bile yardım etmesi çağrısında bulunuyorum.

Şimdiye kadar bir şey yapmadılar

BM Güvenlik Konseyi toplantısı sonrasındaki gelişmelerden bahseder misin? Taleplere ne oldu? Somut adımlar atıldı mı?

Güvenlik Konseyi’nde yaptığım konuşmada ifade ettiklerimin hiçbiri sır değildi, herkesin bildiği şeylerdi. Sonrasında ABD Sekreteri John Kerry ve Michigan Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırma Enstitüsü Bilim Tarihi ve Uluslararası İlişkiler Departmanı’nda bilim insanı olan Susan Wright ile tanıştım. Onlara yardım etmeleri için ricada bulundum. Ellerinden gelen her şeyi yapacakları ve yardım edecekleri konusunda bana söz verdiler. Ancak şimdiye kadar hiçbir şey yapmadılar. Hala onların yardımlarını ve talebimize yanıtlarını bekliyoruz.

Şimdiye kadar kampanya çerçevesinde Mısır, Yunanistan, Kuveyt, Norveç, ABD ve şu anda da Britanya’da katıldığım toplantılarda ilk talep ettiğim şey köle olarak tutulan tüm kadın ve çocukların özgürleştirilmesidir. Diğer bir şey de toplu mezarların göz önünde bulundurularak soykırımın tanınması… Sadece Êzîdîlerin ya da sadece Müslümanların değil, her kesimden herkesin, her köşe bucakta ayağa kalkıp bu sorunla mücadele etmesi gerektiğini ifade ettim. Bu hepimize yönelik bir saldırıdır. Çok sayıda insanın yaşamına mal olan bir sorundur. Kadın ve kız çocuklarını kaybeden Êzîdî toplumu için durumun çok ağır olduğu gerçektir. Ancak birçok farklı topluluktan kişi, yaşamlarını ve yurtlarını yitirdi. Hepimiz için, onlara da söylediğim gibi, nihai hedef kadın ve kız çocuklarının kurtarılmasıdır. Savaş bölgesindeki durumun iyileştirilmesi için yardımdır. Yine gençlerin DAİŞ ve onun fikirlerinden etkilenmesini önlemeliyiz.

DAİŞ’in elinde bulunan kadınlar içinse… Beni kurtaran aile gibi onlara Irak ve Suriye’de yardım edebilecek çok sayıda aile var. Müslümanlara, kendi Müslüman topluluklarını arayarak bu kadınlara yardım etmelerini söylemelerini ve onları kurtarmalarını rica ettim. Öte yandan bu kadın ve çocukların yaşamını kurtarmak için kendi yaşamlarını riske atmaya, para karşılığında onları kurtarmaya hazır kişiler de var. Ancak bizim ailelerimiz onların istedikleri fiyatları verebilecek maddi imkanlara sahip değil. Çok sayıda aile, geçimlerini sağlayan aile üyelerini kaybetti. Kızlarımızı ellerinden almak için onlara verebilecek parayı sağlayacak kimsemiz yok. Bu nedenle maddi olarak Êzîdîlere her kim yapabiliyorsa destekte bulunsun diye talepte bulunduk. Sadece kamplarda yaşayan Êzîdîler değil, tüm Êzîdîler için.. Gıda ve temel gereksinimlere ihtiyaçları var, çok zor durumdalar.

Avrupa’daki Kürt kadın örgütlenmelerinden herhangi biri sana ulaşıp yardım etme talebinde bulundu mu?

Hayır, hiçbiri ulaşmadı.

Herkesin yardımını talep ediyorum

Gazetemiz aracılığıyla vermek istediğin bir mesaj var mı?

Daha önce söylediklerimin tekrarı olacak ancak Kürt, Müslüman, Hristiyan ya da başka kökenden, her ne olursa olsun herkesin, her insanın yardımına ihtiyacımız var. Bize yardım edebilecek her kim olursa olsun… Gelin, birbirimize yardım edelim. Gelin, bu barbarlıkla birlikte yüzleşelim. Bir buçuk yıl geçti ve halkımız hala çaresiz, aç ve bu vahşetin ortasında… Bu ülkelere geldik ve yapabilecekleri her türlü yardımı herkesten talep ediyoruz. Kadın ya da erkek, her ne olursa olsun, herkesin desteğini ve yardımını talep ediyorum.

Nobel’i boşverin, Êzîdî kadınları kurtarın!

Irak hükümeti sizi Nobel Barış Ödülü’ne önerdi…

Beni Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermeden önce DAİŞ’in elindeki kadın ve çocukları özgürleştirsinler.

Bin genç kadını kabul eden Almanya’ya geldiğimizde onlar bizi tedavi etti. Bize baktılar, konaklayabileceğimiz iyi yerlere yerleştirdiler ve aylık ödenek yardımında bulundular. Bize gerçekten yardım ettiler. Çaresiz kaldığımız ve çok acılar çektiğimiz bir süreçte bize sahip çıkacak, bu tür yardımlarda bulunacak insanlara ihtiyacımız var. Çünkü bir çoğumuz erkek kardeşlerini, babasını, annesini ya da yakınlarını kaybetti. O nedenle onlar için her ne yapabiliyorsanız yapmanızı talep ediyorum.

O KONUŞMA: Yalvarıyorum DAİŞ’i yok edin

Nadia Murad, Aralık ayında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde başından geçenleri detaylarıyla anlatmış ve şunları söylemişti:

“Tecavüz, kadın ve kızların bir daha normal hayat sürememesini sağlamak için bir silah olarak kullanıldı. DAİŞ, Ezidi kadınları satışı yapılabilen ete çevirdi. (Beni köyümden kaçırıp Musul’daki bir eve götürdüler. Birkaç hafta sonra giyinmemi ve makyaj yapmamı istediler. O gece o adam bana tecavüz etti. İşkence etti.) Beni muhafızlarla bir odaya kapadı. Bayılana kadar suçlarını işlemeye devam ettiler. Yalvarıyorum size, DAİŞ’i tamamen yok edin.”

Kaynak: www.telgraf.co.uk

Share

DKH 3. Kurultayı tamamlandı! / Foto-Haber

Demokratik Kadın Hareketi ‘’Kadın yönetime kadın iktidara’’ şiarıyla örgütlediği 3. Kadın kurultayını devrim ve sosyalizm mücadelesinde öncüleşen ve önderleşen kadınlara atfen kadının iradesini kuşanarak sonlandırdı

????????????????????????????????????

İSTANBUL (15.02.2016) – Demokratik Kadın Hareketi ‘’Kadın yönetime kadın iktidara’’ şiarı ile örgütlemiş olduğu 3. Kadın kurultayını iki günlük program ile sonlandırdı.

13 Şubat Cumartesi günü;

Demokratik Kadın Hareketi iradesi ile açılan kurultay devrim ve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşunun ardından Demokratik Kadın Hareketi adına yapılan açılış konuşmasında ”Demokratik Kadın Hareketi özel mülkiyet ile başlayan kadına yönelik her türden cinsel saldırı, baskı ve şiddete; kadınların ulusal ve sınıfsal kimliği gereği yaşadığı ayrımcılığa karşı kadınların ortak özgün mücadelesidir. Bizler Demokratik Kadın Hareketi olarak kadın katliamlarına, LGBTİ katliamlarına, yaşanan haksız savaşlara karşı kadının rengini alanlara taşımak adına yeni programımız ile mücadele yaşamımıza devam etmekteyiz. Bu bağlamda ele aldığımız 3. Kurultayımızda ”Kadın yönetime kadın iktidara” şiarı ile kadının rengini, bilincini alanlara taşımanın cüreti ile hepinizi selamlıyoruz” ifadelerine yer verildi.

DKH tarafından yapılan açılış konuşmasının ardından kurultay diğer komisyonlar tarafından selamlandı. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin selamlarının yer aldığı kurultayda devrimci kadın tutsaklar Evrim Konak ve Aysel Koç’un mektubu da okundu.

Kurultay selamlamalarının ardından Demokratik Kadın Hareketi’nin kadının bilincini, rengini, iradesini taşımak iddiası ile oluşturmuş olduğu yeni programı salona açılarak program üzerinden tartışmalar yürütüldü. İlk olarak Demokratik Kadın Hareketi’nin perspektifi, misyonu üzerine tartışmalar yürütüldü. Ardından kadın mücadelesi noktasında kadın temsiliyetlerinin önemi vurgulanarak kadın kotası uygulamasına vurgu yapıldı. Bunun yanı sıra feminizm, ekoloji, eğitim sistemi ve kadın, medya ve cinsiyetçi dil üzerine tartışmalar yürütüldü. Tartışmalarının olgunlaşması ile beraber DKH’nin talepleri, çalışma tarzı ve eylem birliktelikleri üzerine açıklamalarda bulunuldu ve fikir alışverişleri yapıldı. Yürütülen tartışmalar sonucu Demokratik Kadın Hareketi 3. Kurultayın ilk gününü sonlandırdı.

14 Şubat Pazar günü;

Demokratik Kadın Hareketi’nin selamlamasının ardından devrim ve sosyalizm mücadelesinde yitirdiklerimiz anısına saygı duruşunun ardından Demokratik Kadın Hareketi 3. Kurultayı başladı.

Saygı duruşunun ardından Demokratik Kadın Hareketi tarafından sunumlar gerçekleştirildi. Demokratik Kadın Hareketi Sözcüsü Dilşad Canbaz sunumunda Türkiye Kuzey Kürdistan’daki genel süreci ve bu süreç ile beraber gerçekleştirilen kadın katliamlarına, bedeni üzerinden onursuzlaştırılmaya çalışılan devrimci kadınlara değinerek “Nefret ve ayrımcı bir dille siyaset yaparak hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da kadınlara yönelik bir savaş gerçekleştirilmektedir ve bu savaş kadınlar şahsında bütün halklara yönelik gerçekleştiriliyor. Kadınlar ve halklar olarak mücadeleyi büyütme çağrısı yapıyor ve çözümün örgütlü mücadeleden geçtiğini biliyoruz. Bütün kadınlar olarak çıplak bedenlerimizle örgütlü mücadeleyi büyütelim” ifadelerine yer verdi.

Ardından Sancı Kültür Sanat Edebiyat Dergisi’nden Duygu Kıt ‘’Medya ve Eril Dil’’ üzerine sunum gerçekleştirdi. Yapılan sunumda kadın mücadelesi üzerine açıklamalarda bulunulurken yaşamın bulunduğu her alana nüfuz eden eril dil ve bu dilin aşılması üzerine açıklamalarda bulunuldu. Sunumda ‘’ Medyada ve toplumda kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran eril dili her alanda kapsamlı bir şekilde tartışmak gerekmektedir.  Erilliği sınırlamamak kadın mücadelesinin buz kırıcı bir yöntemidir. Devlet bulunduğumuz her alanda erilliği kurma üzerine çalışmakta ve  kadınlar uzun yıllardır buna karşı mücadele etmektedir. Haberler suçun unsurları ile donatılarak meşrulaştırılıyor. Devletlerin bu noktadaki konumu da üzerine giydiği gömlekler de kanlı” ifadelerine yer verildi.

Medya ve Eril Dil üzerine yapılan sunumun ardından Demokratik Kadın Hareketi Sözcülerinden Kıvılcım Arat da seks işçiliği üzerine sunum gerçekleştirdi. Kıvılcım Arat ise, seks işçisi kadınlara dönük yoğun bir şiddet politikasının olduğunu ve bu şiddetin giderek arttığını dile getirerek şunları belirtti: “Seks işçiliğine karşı hem dini hem sosyalist feminist felsefede yanlış bir yaklaşım var. Dini yaklaşımda kadını sadece bir erkeğe ait görmek ve meta olarak görme durumu var. Sosyalist feministler ise seks işçiliğini insan ticareti olarak değerlendiriyor. Sosyalistler ise bunun bir işçilik olmadığını iddia ediyor. Aslında kimse genel ahlaktan azade yaşamıyor. Bunun en belirgin özelliği ise erkek egemen zihniyetin bu kadar yaygın olması. Ve bununla birlikte seks işçiliği görmezden geliniyor. Bu durum da alanda çalışan kadını illegal alana itiyor ve kadınların illegal alana itilmesi ile birlikte taciz tecavüz olayları artıyor. Bulaşıcı cinsel hastalıkların yayılması artıyor. Yine devletin el altından para toplaması sağlanmış oluyor. Kimse kadınların ne istediğine ne hissettiğine önem vermemekte.’’ İfadelerine yer verdi

Yapılan sunumların ardından Halkın Günlüğü Gazetesi, DEDEF, İstanbul LGBTİ Derneği, Yeni Demokrat Kadın; Demokratik Kadın Hareketi 3. Kurultayını selamladı.

Yapılan sunumların ve selamların ardından kadın mücadelesine ve kurultaya dair fikir alışverişi yapmak, tartışmalar yürütmek adına serbest kürsü oluşturuldu. Serbest kürsüde yerini alan kadınlar kadın mücadelesinin önemine değinerek Demokratik Kadın Hareketi’nin bu mücadele içerisindeki önemini vurgulamakla beraber kadın kurultayını selamladı.

Serbest Kürsünün ardından Demokratik Kadın Hareketi’nin önümüzdeki süreçteki planlamalarına dair bilgilendirmeler yapıldı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün yaklaşmasına bağlı olarak 8 Mart’ta kadınların iradesini alanlara taşıma çağrısı yapıldı. Kürdistan’da halklara dayatılmış olan gerici savaş, imha ve inkar politikalarına karşı Kadınların özgün mücadele aracı olan DKH’nin Kürdistan’a dair eylem etkinlikler öreceği açıklandı. Demokratik Kadın Hareketi’nin önümüzdeki süreç içerisinde önüne koyduğu programlardan olan kadın bülteni ve kadın meclislerine de vurgu yapıldı.

Demokratik Kadın Hareketi kadının öncüleşme ve önderleşme mücadelesinde ‘’Kadın yönetime kadın iktidara’’ şiarı ile başlatmış olduğu 3. Kurultayını kadının bilincini ve rengini alanlara taşımanın önemi vurgu yaparken tüm kadınlara örgütlü mücadeleden yana çağrı yaptı.

Demokratik Kadın Hareketi’nin 3. kurultayı Grup Alamor Müzik Atölyesinin ezgilerinin eşlik ettiği halaylar ve zılgıtlar ile sonlandırıldı.

Kurultaya JİNHA, YDK ve KÖZ’de katılım sağladı.

dkh-kurultay-haber 2 dkh-kurultay-haber 3

????????????????????????????????????

dkh-kurultay-ilk-gun 2

 

 

????????????????????????????????????

dkh-kurultay-tamamlandi 3

????????????????????????????????????

????????????????????????????????????

halkingunlugu.net

Share

DKH ‘Çıplak bedenlerimizle örgütlü mücadeleyi büyütelim’

 

İSTANBUL- DKH tarafından düzenlenen kurultayda konuşan DKH Sözcüsü Dilşat Canbaz, “Nefret ve ayrımcı bir dille siyaset yaparak hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da kadınlara yönelik bir savaş gerçekleştirilmektedir. Çözümün örgütlü mücadeleden geçtiğini biliyoruz. Bütün kadınlar olarak çıplak bedenlerimizle örgütlü mücadeleyi büyütelim” dedi.

image

İstanbul Demokratik Kadın Hareketi (DKH), “Kendi Savaşımın Savaşçıyım, Benim Emeğim Benim Bedenim” şiarıyla, 3. Kurultayını gerçekleştirdi. Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde düzenlenen kurultaya, Avrupa ve Türkiye’nin çeşitli kentlerinden birçok kadın örgütü katıldı. Kurultayın yapıldığı salona, “Kadın yönetime kadın iktidara”, “Kadınım kendi savaşımın savaşçısıyım” pankartları ve “Jin jiyan azadi”, “Erkek devlet şiddetine karşı özsavunma”, “Yaşasın direnen savaşan baş eğmeyen özgür kadınlar”, “Gezi’deki barikat Kürdistan’daki hendektir” yazılı dövizler asıldı. Ayrıca Yeliz Eray, Şirin Öter, Arîn Mîrxan ile demokrasi mücadelesinde yaşamını yitiren kadınların posterleri asıldı. Kurultay demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlar anısına gerçekleştirilen saygı duruşu ile başlandı. Saygı duruşu ardından kadınlar hazırlamış oldukları sunumları aktardı.

‘İktidarın katliamları örtme pratiklerine yabancı değiliz

DKH Sözcüsü Dilşat Canbaz, Kürdistan’ın içerisinde olduğu zor süreçte kadın örgütlenmesi yaptıklarına dikkat çekerek, “Kadın üzerinden gerçekleştirilen şiddet ve katliamlar bizi her gün daha da zorlayan bir hal aldı. İçerisinde bulunduğumuz bu sürece karşı kadın iradesiyle karşı çıkmalıyız” dedi. Cizre’de sıkıyönetimin 62. günü olduğunu ve Cizre’de 62 gündür halklara yönelik katliam yaşatıldığını ifade eden Dilşat, “2 gün öne iktidar tarafından bir gerçeklik açıklandı. ‘Operasyon bitti’ diyerek vahşice katledilenler gizlenmeye çalışıldığı. Biz katliamların ve katliamları örtme pratiklerinin yabancısı değiliz” şeklinde konuştu.

‘Çözüm örgütlü mücadeleden geçiyor’

Siyasal iktidarın tekçi faşizan anlayışını her yerde sürdürmekte olduğuna dikkat çeken Dilşat, “Nefret ve ayrımcı bir dille siyaset yaparak hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da kadınlara yönelik bir savaş gerçekleştirilmektedir ve bu savaş kadınlar şahsında bütün halklara yönelik gerçekleştiriliyor. Kadınlar ve halklar olarak mücadeleyi büyütme çağrısı yapmak istiyoruz. Çözümün örgütlü mücadeleden geçtiğini biliyoruz. Bütün kadınlar olarak çıplak bedenlerimizle örgütlü mücadeleyi büyütelim” diye belirtti.

‘Devletin üzerinde giydiği gömlekler kanlı’
Medyada ve toplumda kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran eril dile ilişkin sunum yapan DKH üyesi Duygu Kıt, eril dili her alanda kapsamlı bir şekilde tartışmak gerektiğini belirtti. Erilliği sınırlamamak kadın mücadelesinin buz kırıcı bir yöntem olduğunu dile getiren Duygu, “Devlet bulunduğumuz her alanda erilliği kurma üzerine çalışıyor. Kadınlar uzun yıllardır buna karşı mücadele ediyor. Haberler suçun unsurları ile donatılarak meşrulaştırılıyor. Devletlerin bu noktadaki konumu üzerine giydiği gömlekler de kanlı” ifadelerinde bulundu.

‘Seks işçilerinin ne hissettiğine önem verilmiyor’

DKH İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği Sözcüsü Kıvılcım Arat ise, seks işçisi kadınlara dönük yoğun bir şiddet politikasının olduğunu ve bu şiddetin giderek arttığını dile getirerek şunları belirtti: “Seks işçiliğine karşı hem dini hem sosyalist feminist felsefede yanlış bir yaklaşım var. Dini yaklaşımda kadını sadece bir erkeğe ait görmek ve meta olarak görme durumu var. Sosyalist feministler ise seks işçiliğini insan ticareti olarak değerlendiriyor. Sosyalistler ise bunun bir işçilik olmadığını iddia ediyor. Aslında kimse genel ahlaktan azade yaşamıyor. Bunun en belirgin özelliği ise erkek egemen zihniyetin bu kadar yaygın olması. Ve bununla birlikte seks işçiliği görmezden geliniyor. Bu durum da alanda çalışan kadını illegal alana itiyor ve kadınların illegal alana itilmesi ile birlikte taciz tecavüz olayları artıyor. Bulaşıcı cinsel hastalıkların yayılması artıyor. Yine devletin el altından para toplaması sağlanmış oluyor. Kimse kadınların ne istediğine ne hissettiğine önem vermiyor.”

Sunumların ardından Gebze Cezaevi’nde tutsak bulunan kadınların, Halkın Günlüğü Kolektifi ve İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nin kurultaya göndermiş oldukları mesajlar okundu. Mesajın ardından “Devrimci tutsaklar onurumuzdur”, “Yaşasın devrimci dayanışma” sloganları atıldı. Kurultayın sonuç bildirgesinin ise birkaç gün içerisinde kamuoyu ile paylaşılacağı belirtildi.

JINHA

(sg-ce/ck/mg)

Share

Kadın bedeninin çıplak teşhiri BM’ye taşınıyor

İSTANBUL – ZEYNEP KURAY
ANF’ye konuşan Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Büro kurucusu avukat Eren Keskin, bu teşhir konusunda BM İşkenceyi Önleme Komitesi’ne başvuru yapacaklarını ve bu olayın araştırılması için Cizre’ye bir heyet gönderilmesini isteyeceklerini aktardı. Uluslararası hukukta kadına yönelik şiddetin savaş ve insanlık suçu olarak değerlendirildiğini hatırlatan Keskin, “Cenevre Konvansiyonu’na göre Türkiye açık bir savaş suçu işledi” dedi.

image

KADIN BEDENİNE SALDIRI AKP İLE DEVAM EDİYOR

Varto’da infaz edilen kadın gerilla Ekin Wan’dan sonra, bu kez de Cizre’de katledilen ve ismi henüz tespit edilemeyen bir kadının devlet güçleri tarafından soyularak sosyal medya hesaplarında çıplak teşhir edilmesine yönelik tepkiler büyüyor. Kadın bedenine bu saldırı sonrası harekete geçen Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu olayı BM’ye taşımaya hazırlanıyor. Büronun kurucusu avukat Eren Keskin, Türk devletinin Kürdistan’da 1990’dan bu yana kadına yönelik şiddeti bir savaş yöntemi olarak kullandığını vurguladı. İnsan hakları savunucuları olarak 1990’lı yıllarda gerilla kadınların cenazelerine yapılan işkenceleri bizzat otopsilere katılarak tespit ettiklerini belirten Keskin, “Bu gerilla kadınlar arasında bedenleri çıplak teşhir edileni, yine çıplak bir şekilde cenazeleri zırhlı araç arkasına bağlanarak sokaklarda dolaştırılanları vardı” dedi. Keskin, bugün AKP hükümetinin de aynı zihniyeti devam ettirdiğini vurguladı.

BM CİZRE’YE HEYET GÖNDERSİN

Uluslararası hukukta kadına yönelik şiddetin, özellikle Bosna ve Ruanda savaşlarından sonra, hem savaş hem de insanlık suçu olarak değerlendirildiğine dikkat çeken Keskin, Cizre’de katledilen bir kadının bedeninin yine çıplak olarak teşhir edilmesinin açık bir savaş suçu oluşturduğunu kaydetti. “Cenevre Konvansiyonu’na göre Türkiye açık bir savaş suçu işledi” diyen Keskin, “Biz, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu olarak, bu hafta BM İşkenceyi Önleme Komitesi’ne bu konuda bir başvuru yapacağız ve bu olayın araştırılması için Cizre’ye bir heyet gönderilmesini isteyeceğiz” dedi. BM’nin bu konu hakkında koyduğu açık hükümler ve aldığı kararlar olduğunu hatırlatan Keskin, bu hükümlerin sözleşmeye taraf olan Türkiye’de art arda ihlal edildiğini, bunun bir yaptırımı olması gerektiğinin altını çizdi. Keskin, “Bu sözleşmeler çocuk oyuncağı değil. Sadece süs olsun diye yapılmıyor. Bu sözleşmeleri imzalayan devletlerin onlara uyma yükümlülüğü var” şeklinde konuştu.

Teşhir olayının vali tarafından yalanlanmasına da cevap veren Keskin, “Biz zaten bunun tespit edilmesi için BM’den heyet gelmesini istiyoruz” dedi.

Kaynak: ANF

Share

YPS-JIN: Bedenlerimiz üzerinden kirli politikalara karşı özsavunma şart!

YPS-JIN komutanlarından Axin Besta, Cizre’de devlet güçlerinin katlettiği bir kadını, bedenini soyarak teşhir etmesine sert tepki göstererek, “Kadınların bedeni üzerinde uygulanan bu vahşet bütün Kürt kadınlarında bir intikam duygusu yaratmalı ve intikamla savaşmalıdır. Kadınlar bunu iyi bilemeli; eğer sen kendi savunmanı yapamıyorsan kirli zihniyete sahip devlet senin bedenin üzerinde politikalar uygular” dedi

image

HABER MERKEZİ (14.02.2016) – YPS-JIN komutanlarından Axin Besta, Cizre’de devlet güçlerinin katlettiği bir kadını, bedenini soyarak teşhir etmesine sert tepki göstererek, “Kadınların bedeni üzerinde uygulanan bu vahşet bütün Kürt kadınlarında bir intikam duygusu yaratmalı ve intikamla savaşmalıdır. Kadınlar bunu iyi bilemeli; eğer sen kendi savunmanı yapamıyorsan kirli zihniyete sahip devlet senin bedenin üzerinde politikalar uygular” dedi.

Kürdistan’da Temmuz ayından beri devam eden savaşta devlet güçlerinin özellikle kadınları hedef alması ve kadınların bedenleri üzerinden savaş politikası yürütmesine yönelik Şırnak YPS-Jin Komutanı Axin Besta, açıklamalarda bulundu. Axin, Kürt halkının tarihi bir devrim sürecinden geçtiğini belirterek, “Bu tarihi ve devrim aşamasında başta Rêber Apo ve şehit düşen yoldaşlarımızın ailelerini saygı ile selamlıyorum. Kürt halkı bu fırsatı değerlendirmese kendini kaybeder. Bu süreç kendini var etme ve yok etme sürecidir. Ölümde görsek katliamlarla da yüz yüze kalsak yine de mücadele etmemiz gerek. Kürt halkı ilk defa bu zülüm ve katliamlarla karşılaşmıyor. Yıllardır biz bu zulümle savaşıyoruz. Özyönetim ilanından sonra bu katliamlar daha çok göz önüne geldi. Bu savaşta katliamlar da olacak ama biz bununla mücadele edeceğiz Kürdistan’ı kurana kadar” diye konuştu.

‘Kadınların bedeni üzerinden politikalar YPS-JIN’i korkutamaz’

AKP Hükümetinin “Kobanê düştü düşecek” söylemlerini hatırlatan Axin, “Bu söylemlere rağmen Kürt halkı orda direnerek söylemlerini boşa çıkarttı. Dünyaya ispat ederek ‘ne olursa olsun kimse direnişin önüne geçemez” dedi. Bakurê Kürdistan’da, Sur, Silopi, Cizre ve Şırnak’ta bu direniş sürüyor. Ne kadar da devlet barbarca da saldırarak evleri yakıp kadın arkadaşların bedeni üzerinde teşhir edip taciz etse de bu Kürt halkını YPS ve YPS-JIN’i korkutamaz. Biz bunları ilk defa görmüyoruz psikolojik ve askeri baskıdır bu bizim irademizi asla kırmaz” şeklinde belirtti.

‘Kadınlar bir savaşta öncülük ediyorsa o yer özgürleşir’

Axin, tarih içerisinde kadınların özgürlük mücadelesini üstlenici rolünden bahsederek, “Kadınlar, Beritan’ların, Bese’lerin ve Sema’ların şahsından öncülük ederek savaştılar. Bugünde Ekin’in ve Roza’nın şahsında bir mücadele yürütülüyor ki faşist AKP devleti saldırıyor. Serok Apo’nun da dediği gibi: ‘kadın özgür olmadan toplum özgür olamaz’ bunun içindir ki faşist devlet tarihten bu güne savaşları hep kadın üzerinden yürütüyor. Devlet şunu iyi biliyor kadındaki devrim ruhu hiç kimse de yoktur. Kadın bir devrime öncülük ederse hiçbir kuvvet önünde duramaz. Bir kadının zılgıtı düşmanı psikolojik olarak yenilgiye uğratabiliyor. Kadınlar bir savaşta öcülük ediyorsa o yer özgürleşir. Bu günde Kürdistan’daki devrimde kadınlar öncüdür. PKK içerisinde kadının savaştaki yeri en önlerdedir. Bunun için en çok kadına yönelik bir saldırı hakim” ifadelerinde bulundu.

‘Kadının mücadelesini kimse kıramaz’

“Sema, Beritan’lar bu yolda kendilerini ispatladılar. Beritan ihanet karşısında kendini dağdan attı. Bu zulüm karşısında Heval Ekin ve Roza büyük bir mücadele verdi. Ne olursa olsun kadının mücadelesini kimse kıramaz. Bu gün ki sistem de en çok kadın çalıştırılıyor. Kadının bedeni ayrı ayrı tema olarak kullanılıyor. Neden şimdi düşman özellikle kadın üzerinde duruyor?” diye soran Axin, kadının başkaldırdığı yerde devrimin gerçekleşeceğinin bilinmesinden kaynaklı kadına yönelik bu tür saldırıların gerçekleştirildiğinin altını çizdi.

‘Kadının cansız bedeninden korkuyorlar’

Kürdistan’da gerçekleştirilen devrim iradesinin Ekin ve Roza’nın bedeni şahsında yıkılmaya çalışıldığına değinen Axin, “Şehit düşen arkadaşlarımızın intikamı için YPS ve YPS-JIN kuruldu. Arkadaşlarımızın intikamını alana kadar mücadelemiz devam edecek. Kürdistan’ı özgür kılana kadar da mücadele edeceğiz. Saldırılar da şehit düşen kadın arkadaşların bedeninden dahi korkan bir düşmanla karşı karşıyayız” dedi. Kürdistan kadınlarına çağrıda bulunan Axin, “Kürdistan kadınların bir mesajdır, eğer kadın arkadaşlar silahları ellerine alıp tecavüzcü AKP devleti karşısında savaşmazsa kadın bedeni üzerinde saldırıları devam edecektir. Onun için bu faşizme karşı hep birlikte savaşmalıyız” diye konuştu.

‘Yapılanlar intikam duygusu yaratmalıdır’

YPS-JIN’in kuruluş amacının tecavüzcü zihniyete karşı savaşarak kadın bedeni üzerindeki politikaları hiçe saymak olduğunu vurgulayan Axin, “Bütün kadınlar YPS-JIN saflarına katılarak bu politikaları hiçe saymalıdır. Katledilen bütün kadınların kanını yerde bırakmamak için mücadele ederek Ekin ve Roza şahsında mücadele etmeliyiz. YPS-JIN kadının öz savunma gücüdür. Kürdistan da YPS-JIN sonuna kadar kadını ve Kürt halkını savunacaktır. Kadın arkadaşlarımızın bedeni üzerinde uygulanan bu vahşet için bütün Kürt kadınların da bir intikam duygusu yaratmalı ve intikamla savaşmalıdır. Kadınlar bunu iyi bilemeli eğer sen kendi savunmanı yapamıyorsan kirli zihniyete sahip devlet senin bedenin üzerinde politikalar uygular” şeklinde ifade etti.

‘Devrime öncülük edecek kadınlardır’

Axin, kadınların kurtuluşlarını YPS-JIN içerisinde bulması gerektiğini dile getirerek, “Bu süreç kadınlar için tarihi bir fırsattır. Kadınlar için varoluş günüdür. Bu devrimde öncülük edecek kadınlardır. Kadın istediğinde yapamayacağı şey yoktur. Bakur’da ve dört parça Kürdistan’da gerçekleşen saldırıya baş kaldırmalı ve tarihi mücadele vermelidir. Devlete asla boyun eğmemelidir” dedi.

‘Kadın bedeni üzerinden psikolojik savaş yürütüyorlar’

Kobanê’de Arin Mirxan şahsında bir devrim gerçekleştirildiğinin altını çizen Axin, “Burada Ekin ve Roza şahsında faşist AKP devletinin uyguladığı savaş boşa çıkarıldı. Rojava’da kadının zılgıtı DAİŞ çetelerini korkutuyordu. Öyle ki kadınlar bizi öldürmesin diyorlardı. Kadın ismi bile düşmanın içinde kurşundan daha ağır iz bırakıyor. Psikolojik olarak da düşmanı alt edebiliyor. Göz önüne düşen nedir? Kadın arkadaşlar şehit düştüğünde kıyafetleri çıkartarak bedenini teşhir ediyorlar. Millet için önemli olan namus algısını ön plana çıkarmaya çalışarak, kadın bedenini ön plana çıkararak bedeni üzerinde oynayarak taciz ederek psikolojik savaş yürütüyorlar. Devletin ellinde bir şey kalmadığı için bu tür yollara başa vuruyor” diye kaydetti.

‘Nasıl ki Kobanê’de YPJ kazandı Bakure Kürdistan’da da YPS-JIN kazanacak’

Axin, Rojava’da Kobanê’de devrimin YPJ ile gerçekleştirildiğine dikkat çekerek son olarak şunları söyledi: “Bugünde YPS-JIN öncülüğünde Bakure Kürdistan özgürleşecek. Sur, Silopi, Cizre, Kerboran, Şırnak ve Nusaybin’de de kadınlar bu görev misyonlarını yerine getiriyor. Sonuna kadar da mücadele edeceğiz. Şehit düşen arkadaşlarımızı bıraktığı yerden devam edeceğiz. Kadının öncülük ettiği yerde her zaman devrim gerçekleşir.”

JINHA

Share

DKH 3’üncü Kurultayının ilk gününü tamamladı

Demokratik Kadın Hareketi (DKH) ”Kadın yönetime kadın iktidara” şiarı ile başlatmış olduğu 3. Kadın Kurultayını Demokratik Kadın Hareketi faaliyetçileri ile gerçekleştirdi.

İSTANBUL (14.02.2016) – Demokratik Kadın Hareketi (DKH) ”Kadın yönetime kadın iktidara” şiarı ile başlatmış olduğu 3. Kadın Kurultayını Demokratik Kadın Hareketi faaliyetçileri ile gerçekleştirdi.

Demokratik Kadın Hareketi iradesi ile açılan kurultay devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşunun ardından Demokratik Kadın Hareketi adına yapılan açılış konuşmasında ”Demokratik Kadın Hareketi özel mülkiyet ile başlayan kadına yönelik her türden cinsel saldırı, baskı ve şiddete; kadınların ulusal ve sınıfsal kimliği gereği yaşadığı ayrımcılığa karşı kadınların ortak özgün mücadelesidir. Bizler Demokratik Kadın Hareketi olarak kadın katliamlarına, LGBTİ katliamlarına, yaşanan haksız savaşlara karşı kadının rengini alanlara taşımak adına yeni programımız ile mücadele yaşamımıza devam etmekteyiz. Bu bağlamda ele aldığımız 3. Kurultayımızda ”Kadın yönetime kadın iktidara” şiarı ile kadının rengini, bilincini alanlara taşımanın cüreti ile hepinizi selamlıyoruz” ifadelerine yer verdi.

DKH tarafından yapılan açılış konuşmasının ardından kurultay diğer komisyonlar tarafından selamlandı. Selamlamalarda ”Emperyalizme, kapitalizme, şovenizme ve erkek egemen sisteme karşı kadınların öncüleşme ve önderleşme mücadelesinde ön açıcı mevziler yaratan Demokratik Kadın Hareketi’nin iradesini selamlıyoruz. Değişim cürettir. Rengini değişim dinamiğinden alarak yeni programı ile kadınların rengini alanlara taşıyan DKH iradesine mücadelemizde başarılar diliyoruz.” ifadelerine yer verildi. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin selamlarının yer aldığı kurultayda devrimci kadın tutsaklar Evrim Konak ve Aysel Koç’un mektubu da kurultayı selamladı.

Kurultay selamlamalarının ardından Demokratik Kadın Hareketi’nin kadının bilincini, rengini, iradesini taşımak iddiası ile oluşturmuş olduğu yeni programı salona açılarak program üzerinden tartışmalar yürütüldü. İlk olarak Demokratik Kadın Hareketi’nin perspektifi, misyonu üzerine tartışmalar yürütüldü. Ardından kadın mücadelesi noktasında kadın temsiliyetlerinin önemi vurgulanarak kadın kotası uygulamasına vurgu yapıldı. Bunun yanı sıra feminizm, ekoloji, eğitim sistemi ve kadın, medya ve cinsiyetçi dil üzerine tartışmalar yürütüldü. Tartışmalarının olgunlaşması ile beraber DKH’nin talepleri, çalışma tarzı ve eylem birliktelikleri üzerine açıklamalarda bulunuldu ve fikir alışverişleri yapıldı. Yürütülen tartışmalar sonucu Demokratik Kadın Hareketi 3. Kurultayın ilk gününü sonlandırdı.

image image image image

halkingunlugu.net

Share

DKH’den Okmeydanı’nda kurultaya çağrı

Demokratik Kadın Hareketi İstanbul Örgütlülüğü 14 Şubat’ta gerçekleştireceği kadın kurultayı için Okmeydanı’nda afiş ve ozalit çalışması gerçekleştirdi

image

HABER MERKEZİ (10.02.2016) – Demokratik Kadın Hareketi İstanbul Örgütlülüğü 14 Şubat’ta gerçekleştireceği kadın kurultayı için Okmeydanı’nda afiş ve ozalit çalışması gerçekleştirdi.

Demokratik Kadın Hareketi (DKH) ‘’Kadın yönetime, kadın iktidara’’ şiarı ile 14 Şubat’ta İstanbul, Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nde saat 12.00’da üçüncü kurultayını gerçekleştireceğini açıkladı. Bu bağlamda DKH İstanbul Örgütlülüğü Okmeydanı’nda afiş ve ozalit çalışması gerçekleştirdi.

Share

Demokratik Kadın Hareketi kurultaya hazırlanıyor

DKH Temsilcisi Dilşat Canbaz, düzenleyecekleri üçüncü kurultaya çağrıda bulunarak, “Kadının dilini, rengini ve tamamıyla kadın olmanın tüm hallerini yansıtacak bir kurultay programlıyoruz” dedi

image

HABER MERKEZİ (10.02.2016) – Demokratik Kadın Hareketi Temsilcisi Dilşat Canbaz, düzenleyecekleri üçüncü kurultaya çağrıda bulunarak, “Kadının dilini, rengini ve tamamıyla kadın olmanın tüm hallerini yansıtacak bir kurultay programlıyoruz” dedi.

Demokratik Kadın Hareketi (DKH) 3. Kurultayı’nı 13-14 Şubat tarihinde Yüz Çiçek Aşsın Kültür Merkezi’nde gerçekleştirmeye hazırlanıyor. “Kadınlar yönetime kadınlar iktidara” şiarı ile düzenlenecek kurultay öncesi Demokratik Kadın Hareketi Temsilcisi Dilşat Canbaz ile konuştuk. İlk olarak kurultayın çıkış noktasını anlatan Dilşat, politik kadınlara, LGBTİ bireylere ve Kürdistan halkına yönelik bir katliam politikasının olduğunu belirterek, “Bir bütün olarak erkek egemen algı politik kadınlara yönelik toplu bir soykırım uyguluyor. Bu gidişat bizim acil bir şeyler yapmamız gerektiği ihtiyacından ortaya çıktı” diye belirtti.

‘Kadın mücadelesinin yükselmesinin zamanı geldi’

En son 2007’de bir kurultay gerçekleştirdiklerini söyleyen Dilşat, “2007’den bu yana maalesef DKH, kadın mücadelesinde biraz atıl bir durumda kaldı. Takvimsel eylemliklerin çok da dışına çıkamadık. Son süreçle beraber AKP iktidarı dayattığı faşizmle kendisini içselleştirdi. Gerçekten içimizi acıtan bu süreçte artık kadın mücadelesinin yükselmesinin zamanı gelmişti. Kurultay fikri biraz da bunun etkisi ile oluştu” şeklinde konuştu.

‘Kadın iradesine dair konular konuşulacak’

Kurultayın genel çerçevesine değinen Dilşat, son dönemde yaşanan kadın katliamları, LGBTİ bireyler, Kürdistan’da katledilen kadınlara, özsavunma, özyönetime ve kadının iradesine dair tüm konuları ele alacaklarının bilgisini verdi. “Kadının dilini, rengini ve tamamıyla kadın olmanın tüm hallerini yansıtacak bir kurultay programlıyoruz” diyen Dilşat, Kürdistan, Avrupa ve Türkiye hattından kadınların kurultaya katılacağını dile getirdi.

‘Yan yana gelip tek ses olmalıyız’

Kürdistan’da kadına yönelik yürütülen kadın katliamı politikalarının aynı şekilde batıda da devrimci yurtsever kadınları hedef aldığını belirten Dilşat, “Yargı erkek, devlet erkek, polis erkek olduğu için kadın mücadelesine büyük ihtiyaç var. Bütün kadın örgütleri yan yana gelip bu süreçte tek ses olmalı” dedi. Dilşat son olarak, kadın mücadelesinin kolektif bir mücadele ile büyüyeceğini belirterek, “Ortak bir ses çıkarmak için tüm kadınları kurultayımıza davet ediyoruz. Kadının renginin, bilincinin,iradesinin ve kadının tarihini yazmak için buluşalım” diyerek çağrıda bulundu.

JINHA

Share

DKH ve YDAB: Kadın tutsaklar yalnız değildir

DHF’li kadın tutsak Evrim Konak’a hastanede uygulanan kelepçeli muayene ve sonrasında yaşanan işkence protesto edildi

image

HABER MERKEZİ (10-02-2016)- 9 Şubat Salı günü Gebze kapalı kadın hapishanesi önünde Demokratik Kadın Hareketi (DKH) ve Yeni Demokrasi Aile Birliği (YDAB) tarafından özelde Evrim Konak genelde ise tüm devrimci tutsaklara yönelik uygulanan işkence yapılan basın açıklamasıyla protesto edildi.

Dün Gebze hapishanesi önüne de bir araya gelen kitle burada “Devrimci kadın tutsaklara uygulanan baskı ve işkenceler son bulsun, devrimci tutsaklar yalnız değildir” pankartını açarak “Devrimci tutsaklar yalnız değildir”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur”, “Kürdistan halkı yalnız değildir” sloganlarını atarak tutsaklara yönelik saldırı ve Kuzey Kürdistan halkına dönük katliamları teşhir etti. Kolluk kuvvetinin yoğun bir yığınak yaptığı eylemde kitle sloganlardan sonra basın açıklamasını okuyarak eylemi sonlandırdı. Okunan basın açıklaması özetle şöyle: DHF’li tutsak evrim konak hastaneye götürülürken devletin Kürdistan’da ki vahşeti protesto etmek için “Cizre halkı yalnız değildir” sloganı attığı için kelepçesi açılmadan muayene dayatması yapılmıştır. Yaşanan hukuksuzluğu doğru bulmadığını ifade eden Evrim Konak direnmiştir. Hastanenin üçüncü katından ellerindeki kelepçelerinden tutularak sürüklenmiştir. Ring aracının önüne gelindiğinde ise tekmelerle devam eden işkence karşısında yoldaşımız meşru hakkı olan yaşam hakkını savunmuştur. Devrimci tutsakların Kürdistan halkına karşı başlatılan katletme politikasını protesto eylemine bizler de destek veriyor, Kuzey Kürdistan halkının onurlu direnişini sahipleniyoruz.”

halkingunlugu.net

Share

Adkh Paris’de Göçmenlik paneli gerçekleştirdi.

Paris (07/02/2016) Avrupa Demokratik Kadın Hareketi sürdürdüğü göç kampanyasının bir panelini daha Paris’de yaptı.

image

“Biz Buradayız Çünkü Siz Oradasınız” sloganıyla devam eden göç ve göçmenlik kampanyası çerçevesinde Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde yapılan panellerden biride ADKH Paris tarafından  Fransa’da yargıçlık yapan Kezban Kılıç ve Adkh temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirildi.

Saygı duruşuyla başlayan panel sonrasında sinevizyon gösterimi ile devam etti. Adkh temsilcisi yaptığı sunumda Türkiye Kuzey Kürdistan’da Akp/Erdoğan hükümetinin gerçekleştirdiği saldırılara değinildikten sonra göçün tarihsel gerçekliğini, topraklarından sürülerek başka coğrafyalara gelmek zorunda kalan insanların göç yollarında ve yine eğer hayatta kalmışlarsa yaşamak zorunda bırakıldıkları koşullar ve bunların yarattığı sonuçlara dair bir değerlendirme yaptı. Ortadoğu’da emperyalistlerin bölge halklarının başına bela olması amacıyla besleyip saldıkları gerici güruhların gerçekleştirdiği saldırılar sonucu o topraklada yaşama şansları kalmayan insanların ve özelliklede kadın ve çocukların durumlarına dair bilgiler veren Adkh temsilcisi, bundan sonraki süreçte de bu gelişlerin devam edeceği ve Avrupanın “hoşgeldiniz kültürünün” özünde gerçekçi olmadığı ve uzun vade de bu durumun göçmenler üzerinde daha katmerli baskılara dönüşeceğini ve bu durum üzerinden Avrupa’da yaşayan göçmenleri zorlayacak çeşitli yasaların önümüzdeki süreçte karşımıza çıkacağı belirtilerek, tüm bu uygulamalara ve yükselen ırkçılığa karşı göçmenler ve özgürlükten yana birey ve devrimci kurumlar olarak bu cepheyi güçlendirerek birlikte mücadele edilmesinin bugün daha da gerekli olduğuna dikkat çekti.

İkinci olarak söz alan yargıç Kezban Kılıç ise yaptığı sunumda, Paris saldırılarından sonra iltica prosedürünün değiştiğini ve yasaların daha da sıkılaşacağını belirtti. Fransız halkının hiçte alışık olmadığı bir durumun yaşandığını söyleyen Kezban Kılıç ” Aslında bu hiç normal değil, Fransız halkı hiç böyle sessiz olmamıştı ve yaşananlar sonrasında çıkarılan yasalara tepki vermemeleri bu yasaların daha çabuk geçmesini sağlıyor” dedi. Son dönemde güvenlik gerekçesiyle bir çok yasa değişikliğinin gündemde olduğu Fransa’da artık hiç kimsenin rahat olmayacağı, vatandaşlık almışların bile güvende olmadığını belirten Kezban Kılıç bir çok göçmenin haklarını bilmedikleri için birşey yapamadıklarını ve Suriye’den gelenlerin sadece can güvenliğinden kaynaklı Fransa yasalarına göre kalma hakları olduğunu söyledi. Bizleri zor günlerin beklediğini söyleyen Yargıç Kezban Kılıç, kitle örgütlerine yönelikte belli çalışmaların olduğu ve buna karşı önümüzdeki dönemde bunların görülebileceğini belirterek farkında olmanın önemli olduğuna vurgu yaptı.

Soru ve cevapların ardından panel sonlandırıldı.

Share

Tutsak Evrim Konak’a işkence

Gebze M Tipi Kadın Kapalı Hapishanesi’nde tutsak olan Evrim Konak’ın, hastanede Cizre ve Sur’da yaşanan katliamları protesto ettiği için sağlık hakkı engellendi. Kolluk güçleri bununla da kalmayarak Konak’a işkence yaptı

evrim-fotograf

HABER MERKEZİ (04.02.2016) – Kocaeli’de bulunan Gebze M Tipi Kapalı Kadın Hapishanesi’nde bulunan Evrim Konak Cizre ve Sur’da yaşanan katliamları hastanede teşhir ettiği için, kolluk güçlerinden işkence gördü ve sağlık hakkı engellendi.

Gazetemize gönderdiği mektupla durumu aktaran MKP dava tutsağı Aysel Koç, saldırının ardından Evrim Konak’ın mektup yazamayacak durumda olduğu için mektubu kendisi yazdığını aktardı. Koç mektubunda; ” Biz MKP ve TKP/ML dava tutsakları olarak bulunduğumuz her alanda Kuzey Kürdistan’da gerçekleşen katliamları protesto etmek için bir dizi eylem gerçekleştirme kararı aldık. Günlük slogan atmak ve kapı dövmenin yanı sıra bir aylık komün paramızı Kuzey Kürdistan’a göndererek hapishanelerin dışarıdaki zulümden bağımsız olmadığını vurgulamak istedik. Bununla beraber katliamlar sürdüğü müddetçe görüşe giderken ve gelirken Cizre’de diri diri ölüme terk edilen halkımızın yaşadığı zulmü teşhir etmek ve direnişlerine ortak olmak amaçlı slogan atma eylemini sürdüreceğiz” dedi.

Koç mektubunda batının yaşanan katliamlara daha fazla sessiz kalmaması için hastaneye geliş gidişlerde Cizre ve Sur’da ki faşist saldırıları teşhir ve protesto etmek için karar aldıklarını aktardı. Mektubunda yaşanan saldırıya ilişkin şu ifadeler yer aldı; ” 1 Şubat Pazartesi günü Evrim (Konak) Yoldaş diş muayenesi sebebiyle hastaneye gitti. Ringten iner inmez slogan atmaya başladı. Kolluk kuvvetleri sloganın Cizre’ye dönük atıldığını anlayınca Evrim Yoldaş’a saldırıp ağzını kapatmaya çalıştı. Evrim Yoldaş, “Cizre’de ölen bizim insanlığımızdır! Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarını atmaya devam etti. Gebze’de daha önce sağlık hakkının engellenmesi konusunda birçok sorun yaşansa da kelepçe hiçbir zaman problem olmamıştı. Evrim Yoldaş doktor muayenesinde kelepçenin açılmasını isteyince doktorda açılabileceğini ve problem olmadığını söylüyor. Ancak kolluk güçleri doktoru baskı altında bırakınca doktorda geri adım atıyor. Evrim Konak bunun üzerine bugüne kadar kelepçe konusunda hiçbir sıkıntı yaşanmadığını, uygulamanın attığı sloganlar nedeniyle dayatıldığını vurguluyor. Ancak “çık dışarı” cevabı alan Konak, sağlık hakkının engellenemeyeceğini ve muayene olmak istiyor söylüyor. Buna karşılık kolluk kuvvetleri Konak’ı merdivenlerden sürükleyerek ve işkence ederek ring aracına götürüyor.

Hapishaneye getirildiğini slogan atarak durumu teşhir eden Konak’a diğer tutsaklarda katılıyor. Konak’ın vücudunda kolluk güçlerinin işkencesine maruz kaldığını gösteren pek çok iz bulunuyor. Yanaklarında tırnak izleri bulunan Konak’ın, elleri de kelepçeden tutulup çekildiği için kan içinde kalmış ve vücudunun pek çok yerinde morluk bulunuyor.

Mektup şu ifadeler ile son buluyor; Bilinmelidir ki bugüne kadar bu ve benzeri faşist saldırılar bizleri yıldırmadı, geri adım atmadık bunda da geri adım atmayacağız. Hapishanelerde dahil bütün savaş siperlerinde Bakur Kürdistan’ın da yaşanan faşist saldırılara ve katliamlara karşı direnişimizi büyüteceğiz.

Her yer Sur, her yer Cizre, her yer direniş.. Hepimiz diri diri gömülenleriz. Bu katliama karşı sessiz kalmak insanlığı silikleştirir. Biz devrimci-komünistler Kuzey Kürdistan’da direnen halkımızın yanındayız. Son olarak ölümsüzleşenlerimizi saygıyla anıyor, mücadeleleri mücadelemizdir diyoruz.”

www.halkingunlugu.net

Share

Ocak ayında 36 kadın katledildi

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna göre, Ocak ayında 36 kadın erkekler tarafından katledildi

kadin katliami devam ediyor

HABER MERKEZİ (03-02-2016)- Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Ocak ayı kadın cinayetleri raporunu açıkladı. Rapora göre; Ocak ayında, 36 kadın erkekler tarafından katledilirken, cinayetlerin yüzde 50’si ise ateşli silahlarla işlendi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna göre; Ocak ayında, 36 kadın erkekler tarafından katledilirken, cinayetlerin yüzde 50’si ise ateşli silahlarla işlendi. Raporda, katliamların sebepleri olarak Diyanet’in kadınları hedef haline getiren fetvaları, Aile Bakanı’nın Diyanet fetvalarını normalleştiren ve kadına şiddeti ikinci plana iten açıklamaları, emniyetin tutarsız kadın cinayetleri verileri ve devletin kadınlara annelik rolünü dayatması gösterildi. Kadın katliamlarının azalmama nedeni olarak devletin kadınları korumak için görevini yerine getirmemesi, kadınların haklarına saygı göstermemesi, kadın düşmanı politikalar izlemesi ve kadın mücadelesi açısından zaruri olan barışa ortam hazırlamaması gösterilen raporda şu ifadeler dikkat çekti:

“Kadın cinayetlerinde, cinsel saldırılarda, kadına yönelik her türlü şiddette yaşanan bu artışa sessiz kalmıyoruz. Tekrar söylüyoruz. Kadın Cinayetleri Durdurulabilir. Ayrıca ekliyoruz: Durmuyorsa sebebi var ve kalem kalem bildiğimiz bu kadın düşmanı eylemlerin ve kadın lehine eylemsizliğin karşısında, kadınlar kurtulana kadar biz varız.”

Share

Avrupada Kadınlar, Göçmenler ve Kürtler

2015 yılında büyük göçler yaşandi ve devam ediyor. Göç alan ülkelerin insanları, trenlerle getirilen göçmenlere yardım edebilmek için Tren istasyonlarında bekleyenlerinden tutalımda götürüldükleri sığınma kamplarının kapılarına yığılan yiyecek ve giyeceğe kadar dayanışmada bulunan bir kültürde ortaya çıktı. Halklar arasında gelişen bu dayanışma ruhu ve sahiplenme hiç beklenilmeyen bir sonuçtu ve ürkütücüde. Almanya başta olmak üzere birçok ülkede göçmenlerin kamplarının yakılması, sokak ortasında arabayla üzerinden iki üç defa geçerek faşistler tarafından katledilmeleri kamuoyunun vicdanında devletleri sorumlu hale getirdi. Kapitalizm ile hümanizm karşı karşıya gelmeye doğru gidiyordu ve bunun önüne geçilmeliydi. „Almanya adalet bakanı Maas, Bild am Sonntag gazetesine Köln’deki taciz ve tecavüz olaylarıyla ilgili açıklamasında “Eğer kişi suç işlemek için böylesi vahşi bir gruba katılıyorsa, bu bir şekilde planlanmış bir şey gibi görünüyor. Kimse bunun kararlaştırılmış ve hazırlanmış bir şey olmadığını söyleyemez.”1 diyordu. Olaylar adalet bakanının dediği gibi planlanarak yapılmışta olabilir ama bunda göçmenlerin ve yardım eden kurumların zarar gördüğü ( devamı günlerde telefonla aranarak tehdit edildikleri basına yansıdı) bir gerçek. Irkçılık güçlenirken diğer yandan gelişen dayanışma ve sahiplenme zayıflatılmaya ve körleştirilmeye çalışılmıştır.
Yeni yılın ilk günlerinde Almanya tecavüz ve taciz olaylarıyla çalkalandı Köln’de yılbaşı gecesi 90 kadın taciz ve tecavüze uğradığına dair polise şikayette bulundu. Bu sayı bu kadarla sınırlı kalmadığı gibi Duisburg ve Hamburg’da da benzeri olayların yaşandığına ilişkin haberlerde Köln’de yaşananların yanı sıra açıklandı. Bu olayların sorumlularının daha çok Afrikalı ve Asyalı olduğu taciz ve tecavüze uğrayan kadınların polise verdiği ifadelerden tespit edilmiş. Tabii ki aralarında Alman, Amerika‘lı ve Sırplarında olduğu açıklansa da çoğunluğunu Afrika‘lı ve Asyalıların oluşturması sorunu kadına taciz ve tecavüz edilmesinin sorgulanmasından ve neden bir gecede böyle artmış olmasına dikkat çekilmesinden uzaklaştırarak bu suçu işleyenlerin çoğunluğunu göçmenlerin oluşturmasına hapsedildi. Bu suç Almanya‘da hiç işlenmiyor da göçmenlerin yarattığı bir suçmuş gibi lanse edildi.. O kadar çok üzgün ve perişan oldular ki Hiristiyan Demokratlar Birliği (CDU) hemen mecliste “Tehlikeli Göçmenlerin“ sınır dışı edilmesi için yasaları birkaç günde çıkardı.
Olaya, ertesi gün tepkiler yağmaya başladı. Önce kadınlar taciz ve tecavüz olaylarının gerçekleştiği katedralin önünde eylem yaptılar. Medya olayın nedenlerine yönelmektense göçmenler üzerine kilitlenmesinde önemli bir rol oynadı. Tüm bunlarla birlikte ırkçı ve ayrımcılığın örgütlü yeni versiyonu PEGİDA aynı yerde miting yapacağını açıkladı. Sonuçta devlet, medya ve ırkçılık elele göçmenleri tacizci ve tecavüzcü olarak toplumsal hafızaya kazımış oldu. Diğer yandan Paris’teki kitle katliamlarını IS gerçekleştirmiş olmasına rağmen bu olaylarda gözler bir şekilde göçmenlere döndü. Her iki olayda da terör ve tecavüzün kaynağı sorgulanması gerekirken göçmenler hedef alınarak göçlerin nedenleri olan yoksulluk ve savaşları üreten kapitalist-emperyalist sistem kendini masum ve kurban gösterebilmek için elinden geleni yaptı.
Tarih boyunca cins, inanç, ulusal ve etnik farlılıkları sömürü için, baskı ve savaş aracı olarak kullanan sistem günümüzde de savaşlarla Asya ve Afrika ülkelerinde ekonomi, eğitim sağlık ve kültürel yaşamları felç ederek toplumsal ilişkileri de dumura uğratmıştır. Kadın ve erkek arasında kendini gösteren toplumsal ilişkiler savaş koşullarında tamamen gerilere doğru savrulmaktadır. Bu savrulma Asya ve Afrikalı toplumlar için yoksulluk, din gericiliği ve milliyetçilik üzerinden savaşlarla karşılık bulsa da kaynağı emperyalizmdir. İnsanlar kendilerini, karar vermedikleri, seçmedikleri açlık, yoksulluk ve savaş koşullarından kurtarabilmek için göç ederlerken yanlarında savaşlardan önceki toplumsal ilişkileri bile değil, yoksulluk ve savaşlar içinde felç edilip dumura uğratılmış ilişkileri alıp gelmektedirler. Geldikleri ülkelerde yaşamlarına başlarken bu toplumların kadın bakış açısı üzerinden kendilerine yön vermektedirler.
Başta emperyalist ülkelerin en büyük gelir kaynaklarından birini fuhuş sektörü oluşturmaktadır. Bu konuda başı çeken ülkelerden biride Almanya’dır, fuhuş serbest ve yıllık 1.4-1.6 milyar Euro arası gelir elde edildiği bilinmektedir. 2006 dünya futbol şampiyonası Almanya‘da oynanırken en çok konuşulan konu futbol değildi. Fuhuş için getirilen 40 000 kadın ve Berlin, Köln ve Dortmund’da açılan genelevlerdi. Tecavüz ve taciz olaylarının en çok yaşandığı ilk on ülkeden İngiltere’de her yıl 85.000 kadın tecavüze, Almanya’da 2 milyondan fazla kadın cinsel istismara, ABD tecavüzün en yoğun yaşandığı ülke. …tecavüze uğrayanların %10’u erkek her 6 kadından biri ve her 33 erkekten biri tecavüze ve tacize uğramış vaziyette. Üstelik bu durum kurbanlar henüz 13-14 yaşlarındayken başlıyor. Önemli bir kısmı da aile içinde yaşanmış olaylar. Fransa’da 1980 yılına kadar tecavüz bu ülkede suç bile değildi. Yılda hala 75.000 kadın tecavüze uğruyor. Kadınları korumak için kanunları yetersiz kalıyor2. Bu rakamlarla anlatılan ise kadına tecavüz ve tacizin her toplumun kendi gerçekliği olduğudur. Göçmenlerin üzerine yıkarak kendi kadın gerçekliklerinin üstünü örterlerken diğer yandan kadının mağduriyetini dahi nesneleştirerek tehlikeli göçmenleri geri gönderme yasası çıkarttılar. Peki kendi tecavüzcü vatandaşları içinde aynı yasayı uygulayacak mı? Yoksa ceza yasaları mı ağırlaştırılacak? En başta Bild gazetesi olmak üzere yazılı ve görsel basında kadın bedenin kullanılmasının önüne geçilmesi için bir hazırlık var mı? Emeği üzerindeki ikili sömürüden eğitimdeki ayrımcılığa vb kadar haksızlıkları giderecek yasalarda hazırlanıyor mu? Evet cevapları olmayan bu soruları daha da çoğaltabiliriz ama kadının, Katedralin önünde erkekler tarafından tecavüze uğradığı kadar, parlamentoda siyaseten tecavüze uğradığı kesinleşmiştir.
Bu yılın Ocak ayı Kürtler için direnişin daha da büyümeye devam ettiği bir aya döndü. Cizire’de, Silopi’de ve daha birçok yerde direnen halk ve uluslararası dayanışma Kürtlerin taleplerinin kabul edilmesi için omuz omuza olmaya devam ediyor. Öz savunmalar artık kadın öz savunmaları olarak kadının mücadelesinin önemli bir mevzisine dönüştü. Diğer yandan Cenevre’de yapılamayan toplantıya Kürtlerin kabul edilmemesi için her türlü yolu deneyen Türk devleti Kürtlere yönelik katliamlarına devam etmektedir. Cenevre görüşmeleri olacak mı Kürtler katılacak mı diye tartışmalar bir yanda sürerken SYKES-PICOT anlaşması hatırlanarak süreç herkes tarafından anlaşılmaya çalışıldı. Bu anlaşma 1916 da dönemin süper güçleri Fransa ve İngiltere arasında Osmanlının nasıl parçalanacağı ile ilgili bir anlaşmadır. Fransa ve İngiltere 1916’da aralarında anlaşarak 1923’te Lozan’da kendi çıkarları doğrultusunda diğer devletlere kabul ettiriyorlar. Kısacası o dönemin süper güçleri Fransa ve İngiltere’nin kendi çıkarlarına göre Osmanlıyı parçalayıp Kürtleri dörde bölerek çizdikleri Ortadoğu haritası, bugüne kadar savaş alanı olmaktan öteye gidemedi. Bugün Cenevre’de Kürtlerin katılması ya da katılamaması durumunu Türk egemenleri kendi başarıları olarak lanse etseler de durum onların bu rüyalarını gerçek sanmalarından ibaret. Asıl mesele bugünün süper güçleri Amerika ve Rusya’nın aralarında anlaşma meselesidir. Diğer yandan Kürtlerin olmadığı bir toplantıda Kürtler ve bölge ile ilgili alınacak kararları Kürtler neden kabul etsinler yada o kararlar ne kadar Kürtlerin çıkarlarını temsil edebilir.
Tarihsel olarak bakıldığında dahi masada bir çözüm bulunmamaktadır. Ortaya çıkacak şey ise Lozan’da nasıl kendilerine uygun devletler ve sınırlar (Türkiye, İran,Irak ve Suriye vb gibi) çizdilerse bugünde hangi emperyalistler olursa olsun aynı amaçla sınırlar çizeceklerdir. Dolayısıyla o sınırların içi halkların hapishanelerine ve mezarlıklarına dönüşmeyeceğini kimse iddia edemez.
Diğer yandan Sosyalizmin alternatif olarak ulusal mücadelenin yanında gelişememesi yada bir güç olarak kendini var edememesi sürecin emperyalistlerce bu noktaya getirilmesinde belirleyici olmuştur. Bugün dayanışma, seçim ittifakı vb ile tanık olduğumuz devrimci hareketlerin sesi tamamen KUH içinde kaybolmuş kendi özgün güçlerini geliştirme ve özgün siyasetlerini belirleme koşullarını doğru tespit edip konumlanamamışlardır. Devrimci güçlerin bu süreçteki en önemli görevi şovenizme ve din gericiliğine karşı Kürtleri desteklemenin yanı sıra ayrı bir cephe açmaktır. Devrim ve sosyalizm mücadelesi sadece destekleme ya da yanında olmak demek değildir. Aksine İşçi sınıfı ve tüm emekçilerin birliği önündeki engellerin başında gelen milliyetçiliğe ve din baskısına karşı eşitlik ve adalet mücadeleleri örgütlemektir. Her sınıf kendi savaşını verir ama işçi sınıfı ( ve tüm emekçilerin birliği) tüm savaşların kaderini belirler. Ekim devrimi nasıl emperyalizme geri adım attırdıysa gelişecek olan devrimler de aynı adımı attıracaktır. Bunun için sol(devrimci ve komünistler) olarak Kürtleşmek değil, devrimci ve komünistler olarak asıl görevimiz işçi sınıfının ve emekçilerin birliğini engelleyen her türlü gericiliğe ve şovenizme karşı savaşmaktır. Açıkçası görevimiz KUH içinde kaybolmak değil sosyalizmin bayrağını yükseltmektir.
1 http://www.haberself.com/ Dünyada Tecavüz ve Taciz Olaylarının En Çok Yaşandığı 10 Ülke
2http://www.haberler.com/alman-adalet-bakani-maas-yilbasindaki-cinsel-taciz-8050742-haberi/
04.02.2016
SILA DOĞRU

Share

Küçükçekmece’de kadın katliamı

İstanbul Küçükçekmece’de 40 yaşındaki bir kadın silahla katledildi. 40 yaşındaki kadının adının Nurcan Aslan olduğu öğrenildi

nurcan-katledildi

HABER MERKEZİ (31.01.2016) – İstanbul Küçükçekmece’de 40 yaşındaki bir kadın silahla katledildi. 40 yaşındaki kadının adının Nurcan Aslan olduğu öğrenildi.

Atakent’te arkadaşlarıyla kahvaltı yapmak isteyen Nurcan Aslan’ın yolda yürüdüğü sırada kimliği belirsiz bir erkek tarafından saldırıya uğradığı ve vücuduna 10 kurşun isabet ettiği belirtildi. Aslan olayın hemen ardından yakında bulunan bir hastaneye kaldırılmasına karşın hayatını kaybetti.

Aslan’ı katledenin ise Melih B. olduğu, Melih B.’nin Aslan’la tartıştığı için silahla saldırdığı öğrenildi.

www.halkingunlugu.net

Share

Kadınlar: Sessiz kalmıyoruz, sokakları terk etmiyoruz

Cinsel saldırılara karşı Bağdat Caddesi’nde bir araya gelen yüzlerce kadın,  “Geceleri de sokakları da meydanları da terk etmiyoruz” sloganlarını haykırdı

kadinlar-taciz-protesto

 

HABER MERKEZİ (30-01-2016)- Sosyal medya üzerinden örgütlenen ve aralarında sanatçıların da olduğu yüzlerce kadın, geçtiğimiz gün Bağdat Caddesi’nde yaşanan cinsel saldırıya karşı Suadiye’de bir araya gelerek Bağdat Caddesi’nden Erenköy Işıklara yürüdü.

“Suça ortak olma” pankartının açıldığı eylemde, “Tecavüz edemezsin”, “Mutlu kadın mutlu yaşam” ve “Beni rahat bırak haklarımı ihlal etme” dövizleri taşındı. Eylemde sık sık, “Kadın yaşam özgürlük”, “Kadınlar artık susmayacaklar”, “Bedenimiz emeğimiz kimliğimiz bizimdir” ve “Geceleri de sokakları da meydanları da terk etmiyoruz” sloganları atıldı.

Yürüyüşün ardından kadınlar adına açıklama yapan avukat Tuba Torun, kadınların tacizle her an karşı karşıya kalabileceğini belirtti. Torun, “Çürümüş bir toplumda yaşamaya artık tahammül edemediğimiz için buradayız. Suç sıradanlaşıp, meşrulaştırıldığı için buradayız” dedi. “Kan kaybından insanlar, anne karnında bebekler, yarının büyükleri çocuklar öldüğü için buradayız. Ağaçlarımız köklerinden söküldüğü, hayvanlara işkence edildiği, toprak anaya beton dökmenin gurur kaynağı olduğu zamanlarda olduğumuz için buradayız” diye konuşan Torun, yaşama ve yaşatma hakkına tecavüz edildiği için eylemde olduklarını vurguladı.

“Bu sessizlik artık bizi çıldırttığı için buradayız. Tüm canlı türleriyle birlikte aynı ve farklılıklarımızla yaşayacağımız bir dünya inandığımız için buradayız. Sözümüz yarınlar için” diye ifade eden Torun, “Biz umutla gülümsemeye dirençle dik durmaya kararlı insanlarız. Sessiz kalmıyoruz, sokakları terk etmiyoruz, suça ortak olmuyoruz” diye belirtti.

Açıklamanın ardından eylem sloganlarla sona erdi.

 

Kaynak: ETHA

 

Share

ADKH’den “Göç ve Kadın” paneli

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Duisburg’da “ Göç ve Kadın” temalı Panel gerçekleştirdi.

image
“Sınırsız Avrupa’nın” Kanlı Tel Örgüleri başlıklı, Duisburg şehrinde yapılan panele ATİK-Yeni Kadın temsilcisi ve ADKH temsilcisi katıldı.
Panel değişen coğrafyalarda, katliamlarla, ekonomik koşullarla, savaşlarla ülkelerini terk etmek zorunda bırakılan, yaşamlarını yitiren, adını bilmediğimiz tüm insanlar adına saygı duruşu ile başlatıldı.
Bileşeni olduğu ADHK’ın ”Biz Buradayız, Çünkü Siz Oradasınız” şiarıyla başlattığı göç kampanyasının faaliyetini göçün kadınlaşması gerçekliğinde sürdüren ADKH, göçün etkilerinin birde kadına yansıyan bölümünü tartıştırmak istedi. Fransa’nın Calais şehrinde The Jungle adı verilen kampa yapılan ziyaretin resimlerinden oluşan sinevizyon gösteriminde; mülteci kamplarında, zorunlu olarak yola çıkan insanların, göç yollarında yaşadıkları ve Avrupa’nın merkezinde hangi koşullarda yaşandığı gösterildi. Sinevizyonun ardından ilk sözü alan ATİK-Yeni Kadın temsilcisi Göçün ne anlama geldiğine değinirken 1. ve 2. Emperyalist paylaşım savaşlarından bu yana Ortadoğuya dizayn vermek için çeşitli unsurları kullanarak orada yaşayan halklara göçü dayattıklarını. O ülkelerin gelir kaynaklarının kullanılmasına dair zalimce yönetimleriyle politik stratejilerine vurgu yaptı.
ADKH temsilcisi ise yaptığı konuşmada, göçün ekonomik, politik ve psikolojik açıdan yarattığı etkileri ve sonuçları üzerinde, güncel durumda göçün aldığı boyutu istatistikler ve gerek Türkiye Kuzey Kürdistan ve gerekse de Avrupa boyutuyla yaşadıkları sorunlar ve devletlerin politikalarına değindi. Kadınların kamplarda yaşadıkları duruma dair somut örnekler vererek, göçmen kamplarında yaşananlar ve gelişen ırkçılığa karşı bundan sonrasında yapılması gerekenler ve çözüm noktaları üzerine konuşan ADKH temsilcisi ” Yaşanan her türlü şiddet boyutu ile insanlığa reva görülen göç ve yarattığı yaşam, kapitalizmin hırsı adına insana ve doğaya karşı yarattığı bir talandır. Bizlerden dayatılan bu durumun kabul edilmesi beklenemez. Bu durumun kesinlikle bir ‘kader’ olmadığını haykırmalıyız. Bugün itibariyle avrupada körüklenen ırkçılığa ve akabinde geçirilen yasalara karşı ise bütünlüklü bir mücadele yürütmeliyiz. Biz buradayız çünkü onlar oradalar” diyerek konuşmasını tamamladı.
Karşılıklı soru ve yorumların yer aldığı panelde Son söz olarak nerede ırkçılık yükseliyorsa, orada kadınların daha çok zarar gördüğü, Avrupa’nın ötekisi olarak toplumun dışına itildiği vurgulanarak Devrimcilerin yapacağı göçmenlerin sesine ortak olmaktır ve mücadeleyi yükseltmektir denildi.

Share

DKH alt kurultay çalışmaları devam ediyor

DKH ‘Kadın yönetime kadın iktidara’ şiarıyla 3-14 Şubat tarihlerinde düzenleyeceği kurultayın, alt kurultay tartışmalarına devam ediyor

ESKİŞEHİR (24.01.2016)- Demokratik Kadın Hareketi (DKH), ‘Kadın yönetime kadın iktidara’ şiarıyla 3-14 Şubat tarihlerinde düzenleyeceği kurultayın, alt kurultay tartışmalarına devam ediyor.

image image

Demokratik Kadın Hareketi ‘Kadın yönetime kadın iktidara’ şiarıyla İç Anadolu Bölgesi’nde 3. alt kurultayını gerçekleştirdi. İlk olarak Kürdistan’da ve Marmara Bölgesi’nde gerçekleştirilen alt kurultayların ardından, bugün de İç Anadolu Bölgesi’nde kurultay gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen alt kurultayda program, tüzük tartışmalarının yanı sıra LGBTİ, sendikalaşma, seks işçiliği, vegan vejeteryan tutsaklara ve özelde kadın tutsaklara genelde ise tüm tutsaklara uygulanan hak ihlallerine karşı nasıl mücadele edebiliriz, ekoloji ve doğa talanlarına karşı nasıl mücadele edebiliriz, işçi kadınların yaşadıkları süt izni ve doğum izni sıkıntıları hangi zeminde ele alınıp ne tür reformlarla çözülebilir, gibi konular da ayrıntılı olarak ele alındı. Tarihsel süreç içerisinde kadın mücadelesi ve günümüz Türkiye- Kuzey Kürdistan coğrafyasında kadınların yürüttüğü mücadeleler ve özsavunma üzerinden sohbetler gerçekleştirildi. Yapılan tartışmalarının ardından alınan kararlarla İç Anadolu Bölgesi alt kurultayı sona erdi.

Share

DKH Marmara alt kurultayını gerçekleştirdi

Demokratik Kadın Hareketi ‘Kadın yönetime kadın iktidara’ şiarıyla Marmara Bölgesi’nde 2. alt kurultayını gerçekleştirdi

dkh-marmara-alt-kurultayi

İSTANBUL (20.01.2015)- Demokratik Kadın Hareketi (DKH), ‘Kadın yönetime kadın iktidara’ şiarıyla 3-14 Şubat tarihlerinde düzenleyeceği kurultayın, alt kurultay tartışmalarına devam ediyor.

İlk olarak Kürdistan’da gerçekleştirilen alt kurultayın ardından, bugün de Marmara Bölgesi’nde kurultay gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen alt kurultayda program tüzük tartışmalarının yanı sıra LGBTİ, sendikalaşma, seks işçiliği gibi konularda ayrıntılı olarak ele alındı. Tarihsel süreç içerisinde kadın mücadelesi ve günümüz Türkiye- Kuzey Kürdistan coğrafyasında kadınların yürüttüğü mücadeleler ve özsavunma üzerinden sohbetler gerçekleştirildi. Yapılan tartışmalarının ardından alınan kararlarla Marmara Bölgesi alt kurultayı sona erdi.

DKH önümüzdeki günlerde İç Anadolu ve Ege alt kurultaylarını da gerçekleştireceğini duyurdu.

 

Share

Sürgün işkencesi mağduru tutsak kadınların baş eğmezliğini selamlıyoruz!

Sürgün politikası, MKP davasından yargılanan dört tutsağa neredeyse tüm zindanları gezdirme biçiminde vuku bulurken, hasta tutsaklar şahsında ise bu sürgün politikası ölüme sürgün etme biçiminde gerçekleşmektedir

mkp-kadin-tutsaklar

HABER MERKEZİ (12-01-2016)- Gazetemizin 114 sayısında yayınlanan “Sürgün işkencesi mağduru tutsak kadınların baş eğmezliğini selamlıyoruz!” başlıklı köşe yazarı Bakış Can’ın yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.

MKP davasından yargılanan dört tutsağın neredeyse her hafta sürgün edildiği haberi gündeme gelmektedir. Gittikleri her hapishane idaresi, kadın tutsakları sürgün etme işkencesiyle üzerlerinde baskı kurmaya, somutta da adı geçen davadan tutsak kadınları sindirip teslim almaya çalışmaktadır. Kadın sorunu konusunda ahkâm kesen burjuvazinin gerçek yüzü bu sürgün işkencesiyle açığa çıkarken, kadın mücadelesi ilgili örgütlenmelerin vurdumduymazlığı da ayrı bir ironi olarak dikkat çekicidir…

Sınıf çatışmasının orada da son derece canlı ve yakıcı bir kuvvetle devam ettiği her açıdan görülmekte, bilinmektedir. Öyle ki, dört tutsak mümkün olan en kısa zaman diliminde o zindandan o zindana sürgün edilmekte, insanlık dışı muamelelere karşı direndikleri için yapılan işkence ve baskılara yeni eziyetler eklenmektedir. Sürgün işkencesi ile yalnızca ilgili kadın tutsaklara baskı yapılmamakta, imkânsızlıklar içindeki aileleri de büyük zorluklarla karşı karşıya getirilip aynı işkenceye maruz bırakılmaktadır.

Oradaki baskı, işkence ve zulüm elbette dört tutsağa yapılan sürgün işkencesi politikasıyla sınırlı değil. Hasta tutsaklara uygulanan politika da, zindanlarda yapılan işkencenin, baskının ve nihayetinde sınıf çatışmasının başka bir boyutu olarak yaşanmaktadır. Ağır hastalıklarına rağmen hapiste tutularak tahliye edilmeyen tutsaklar, bilinçli bir politikayla ölüme sürülmektedir. Sürgün politikası, MKP davasından yargılanan dört tutsağa neredeyse tüm zindanları gezdirme biçiminde vuku bulurken, hasta tutsaklar şahsında ise bu sürgün politikası ölüme sürgün etme biçiminde gerçekleşmektedir.

Kuşkusuz ki, zindanlarda yapılan işkence ve süren sınıf çatışması salt sürgün ve hasta tutsakların tedavilerini yapmama veya yapmaları için tahliye edilmemeleriyle sınırlı değildir. Bilakis, insanlık dışı en aşağılık uygulama ve işkenceler yapılmakta, bunlara karşı onurlu direniş tutumu nedeniyle sürgün peşine sürgün kararları verilip uygulanmaktadır. Yani sürgünden önce ve sürgüne de yol açan, faşist baskı, tecrit-tredman uygulayarak teslim alma, insan onuruna aykırı muamelelere tabi tutma ve daha farklı işkenceler yapma ile bütün bunlara karşı insanlık onuru ve siyasi kimliğin korunması adına direnme tavrının sergilenmesi vardır. Yani, sürgün sadece baskı, işkence ve zulmün sonucudur, elbette özel bir işkencedir, içkence politikasının yansımasıdır.

Klasik işkence ve insan onuruna aykırı tüm baskılarla yetinmeyen ya da çare bulamayan hapishane yöneticileri ve elbette siyasi iktidar, çareyi sürgün işkencesinde aramakta, kadın tutsakların onurlu direniş tavrı karşısında acizleşerek keyfi sürgünlere başvurmaktadır. Toplumsal yaşamda olduğu gibi, zindanlarda da sesi yeterince duyulmayan kadınların sesi olup onlarla dayanışmada bulunmak görevdir. Bu görev sadece tutsak kadınların yoldaşlarının değil, insanlık onurundan yana olan herkesin, her aydın, demokratın da görevidir. Gerçek duyarlı tavır; salt isim sahibi popüler şahsiyetlere karşı hassasiyet gösteren değil, ayrımsız olarak mazluma, ezilene, zulme uğrayana, işkence ve haksızlığa maruz kalana ve özellikle de zindana hapsedilerek işkencenin alasını yaşayan tutsak kadınlara, hastalanma koşullarında tutularak hasta edilen ve kendi başına bakımlarını yapamayacak düzeyde hasta olup tedavilerini yapabilmeleri için tahliye edilmeyip ölüme itilen tutsaklara karşı gösterilen duyarlılık ve hassasiyettir. Dolayısıyla ikiyüzlü burjuva tutuma karşı, gerek kronik sürgün işkencesinden geçirilen kadın tutsaklarla ve gerekse de bilinçli politikayla tahliye edilmeyerek ölüme itilen hasta tutsaklarla dayanışmayı büyütmek, bu dayanışmayı tüm tutsaklara yayarak gündemleştirmek devrimci görevdir.

Bu görevin bir ayağı da, hasta tutsakların tahliye edilmelerini engelleyen yönetici ve sorumlular ile kadın tutsakları aşağılık uygulama ve işkencelere tabi tutmakla birlikte, bununla yetinmeyip sürgün işkencesi uygulayan yönetici ve sorumlulardan hesap sorma tavrıyla yerine getirilmek durumundadır. Hasta tutsakları ölüm yatağına yatıranlar huzur içinde yatmamalıdır. Kadın tutsakları her türlü işkence ve onur kırıcı muameleden geçirip yetmiyormuşçasına bir de sürgün işkencesinden geçirenler elbette evlerinde rahat etmemelidirler! Yoldaşlarımıza sahip çıkmak ve yoldaşlarımıza uygulanan zulüm sahiplerinden hesap sorma ötelenemez zorunlu bir görevdir!

www.halkingunlugu.net

Share

Köln tacizcilerinden mülteciler yasası değişikliğine

Mülteci sorununa gerici bir çözüm üretmenin aracı olarak kadın bedenini kullanmakta tereddüt etmeyen egemenlere; onların açtığı bu ırkçı yolda yürümeyeceğimizi ilan ediyoruz! Bununla birlikte kadınlar olarak, nerede ve hangi koşullarda olursa olsun, kadını sosyal yaşamdan izole etmeye hizmet eden her türlü davranış, saldırı, sataşma ve tacizlere karşı sonuna kadar mücadele edeceğimizden hiç kimse şüphe duymasın!

rima-gunes-yazisi

HABER MERKEZİ (10.01.2016) – 2015’in muhasebesi yapılırken, yeni yılın yani  2016 yılının kaçınılmaz olarak kadınların mücadele yılı olacağı bütün kadın örgütleri tarafından deklare edilmişti.

Demokrat, sol-sosyalist cenahta 2016’nın bütün mücadele takvimleri oluşturulurken; şu an yakıcı, akut ve acil sorunlar olan Kürdistan’da ki devlet kıyımı, Orta Doğu’nun savaşlarla yakıp kavrulan coğrafyası ve bu coğrafyayı terk etmek zorunda bırakılan mültecilerin  sorununun yanı sıra kadın mücadelesi de takvimlere dahil edildi.

Bir tarafta daha 2016’ya girilen ilk dakikalarda Almanya’nın Köln kentinde yılbaşı kutlamalarına katılmak isteyen kadınlara, organize bir şekilde uygulanan tacizler ve tecavüz girişimleri haberleri gündeme düştü. Diğer tarafta ise 4 Ocak’ta Şırnak’ın Silopi ilçesinde DBP PM üyesi Sêvê Demir, Silopi Halk Meclisi Eşbaşkanı Pakize Nayır ve KJA aktivisti Fatma Uyarın T.C devleti tarafından katledilmesi. Sadece bu iki olay dahi bu yılın kadınlar için mücadele yılı olarak ilan edilmesinin ne kadar haklı ve isabetli bir karar olduğunu ortaya koyuyor.

Devletin katliamcı özü ile bu özü besleyip gün be gün üretmeye devam eden erkek egemen zihniyet, kadın ve kadın bedeni üzerinde tahakkümü bir hak olarak görmeye devam ediyor.

Kadına uygulanan baskılar, tehditler, aşağılamalar, ayrımcı-cinsiyetçi politikalar, taciz-tecavüz girişimleri bir bütün olarak fiziki veya psikolojik şiddet, niteliği ve dozu ne olursa olsun asla kabul edilemez.

Kadınlara sırf kadın olduklarından dolayı uygulanan şiddet hangi sosyal kesimden, dinsel-inançsal aidiyetten veya sınıfsal katmandan gelirse gelsin aynı nefretle kınanmak ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmek zorundadır. Zira kadınlara reva görülen baskı ve şiddetin hiç bir haklı gerekçesi olmayacağı gibi bu tür suçlara göz yumulması veya şiddet uygulayıcı faillere kimseyi tatmin etmeyen hafif cezaların verilmesi, şiddettin sürekliliğini sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Şu sıralar Avrupa ve özelde de Almanya gündemini meşgul eden Köln’deki taciz olaylarının kabul edilemezliği ortadayken; bu olayların gündeme getiriliş biçimi ve arka planındaki devlet politikasına mercek tutmakta fayda var.

Almanya’daki taciz-tecavüz istatistiklerine bir göz atıldığında; özellikle toplu eğlenmelerin gelenek haline geldiği yılbaşı, Oktober Fest, karnaval gibi etkinliklerde kadınlara karşı sözlü ve fiziki tacizlerde ve tecavüzlerde bir artış olduğu görülür.

Bugün itibariyle polis kaynaklarına dayandırılan verilere göre bu yılbaşında da ortalamaya vurulduğunda, her yıldakine yakın taciz ve tecavüz vakasının yaşandığı belirtiliyor. Bu seneki yılbaşı kutlamalarında da diğer yıllara oranla taciz olaylarında gözle görülür büyük bir artış saptanmamakla birlikte, olayların tek tek erkek bireyler tarafından değil de erkek toplulukları tarafından, organize bir şekilde yapılması dikkat çekici. Organize çetelerin, kadınlara tacizlerden başka, telefon ve cüzdan hırsızlıklarına da giriştikleri anlaşılıyor.  Bu noktada hatırlatmak isteriz ki; milliyeti ne olursa olsun hiç kimse kriminal eylemlere meyilli, cezaevlerinde yaşamaya can atan bir birey olarak      doğmaz. Söz konusu suç çetelerini yaratan da ötekileştirici, yabancı düşmanı, ırkçı politikalarıyla bu sistemin bizzat kendisidir.

Taciz faillerinin büyük oranda teşhis edilememesine rağmen, kuzey Afrikalı-Arap olduklarının tahmin edilmesi, aylardır mültecileri Avrupa’dan uzak tutmaya çalışan ırkçı  kesimin ekmeğine yağ sürmüşe benziyor.

Mültecileri bir bütün olarak kadın düşmanı, abazan, barbar, tacizciler topluluğu olarak sunan zihniyet Alman medyasında kendine taraftar bulmakta gecikmedi.

Almanya Başbakanı Merkel’in, mültecileri ülkesinden uzak tutması şartıyla  R.T. Erdoğan’ın eline saydığı 3 milyar Avro’nun karşılığını alma zamanı geldi anlaşılan. Emperyalist talan ve savaşlarla cehenneme döndürdükleri Ortadoğu’dan şimdiye kadar kerhen de olsa mültecileri kabul eden AB ülkeleri, bundan böyle artık mülteci almamanın  bahane arayışına girmiş bulunuyorlar.

Irkçı ve emperyal düşüncelerini maskeleyebilecek en iyi gerekçenin kadın bedeni üzerinden üretilmesi bizi hiç şaşırtmadı. Taciz davalarında kendi ülke vatandaşlarına komik para cezaları veren AB ülkelerinden Almanya, Köln olaylarının faillerinin mülteci olduklarını vurgulayarak, mültecileri sınır dışı etme koşullarının kolaylaştırılması gerektiği tartışmalarını ortaya attı. Ortaya atmakla kalmadı bir anda mülteci yasasının revize edilerek ağırlaştırılması meclis gündemine alındı.

Taciz, tecavüz ve bir bütün olarak kadınlara karşı işlenen cinsel suçlarda faillerin ırk, din, milliyet veya coğrafi kökenlerine göre ayrılarak ceza verilmesi, kadınları düşünmekten çok, ırkçı siyasetleri hayata geçirme çabasının bir ürünü olarak görülmelidir.

Kadınlar olarak, Köln tacizcilerine hak ettikleri en ağır cezaların uygulanmasını, cezalarla birlikte caydırıcılığı artırıcı önlemlerin alınmasını, gelecekte bu tür suçların önlenmesine yönelik en başta ailelerde sonra da okullarda  gerekli eğitimlerin verilmesini talep  ediyoruz. Tacizcilerin bu iğrenç saldırıları üzerinden, güdük bir mülteciler yasası oluşturulmasına karşı çıkıyoruz.

Mülteci sorununa gerici bir çözüm üretmenin aracı olarak kadın bedenini kullanmakta tereddüt etmeyen egemenlere; onların açtığı bu ırkçı yolda yürümeyeceğimizi ilan ediyoruz!

Bununla birlikte kadınlar olarak, nerede ve hangi koşullarda olursa olsun, kadını sosyal yaşamdan izole etmeye hizmet eden her türlü davranış, saldırı, sataşma ve tacizlere karşı sonuna kadar mücadele edeceğimizden hiç kimse şüphe duymasın!

            Rima Güneş

www.halkingunlugu.net

Share

DKH Kürdistan alt kurultayını gerçekleştirdi

Demokratik Kadın Hareketi ‘’Kadın Yönetime Kadın İktidara’’ şiarı ile başlatmış olduğu 3. Kurultay kapsamında Kürdistan alt kurultayını Dersim’de gerçekleştirdi

image

DERSİM (10.01.2016) – Demokratik Kadın Hareketi (DKH) ‘’Kadın Yönetime Kadın İktidara’’ şiarı ile başlatmış olduğu 3. Kurultay kapsamında Kürdistan alt kurultayını Dersim’de gerçekleştirdi.

Demokratik Kadın Hareketi ‘’Kadın Yönetime Kadın İktidara’’ şiarı ile başlatmış olduğu 3. Kurultayı kapsamında Kürdistan Alt Kurultay’ını Dersim’de gerçekleştirdi. Demokratik Kadın Hareketi olarak program ve tüzük tartışmaları yürütülürken aynı zamanda yeni örgütlenme modelleri üzerine fikir alışverişleri yapıldı. LGBTİ ve seks işçiliği üzerinden sunumların gerçekleşmesi ile beraber kadın mücadelesi, Demokratik Kadın Hareketi’nin çalışma tarzı ve bu bağlamda eylem birliktelikleri, kısa-orta-uzun vadede somut plan programların tasarlanması cephesinden tartışmalar yürütüldü.

İki gün süren toplantılar dahilinde Demokratik Kadın Hareketi Kürdistan alt toplantısı sonlandırdı.

Dersim’de panel düzenlendi

Demokratik Kadın Hareketi ‘’Kadın Yönetime Kadın İktidara’’ şiarı ile başlatmış olduğu 3. Kurultay çalışmaları kapsamında Dersim’de ‘’Toplumsal cinsiyet ve ikili cinsiyet sisteminin yeniden inşası ve eğitim farkındalık atölyesi’’ başlıklı panel gerçekleştirdi.

Demokratik Kadın Hareketi temsilcisi sunumunda ; ‘’ Toplumsal cinsiyet eşitliği, bütün toplumların sorunudur. Eşitliği sağlayıp geliştirmeyi sadece “kadınların ve LGBTİ’lerin sorunu” olarak görmemek gerekir. Bu, elbette kadınların ve LGBTİ’lerin önünün açılmasını ve özerkliklerinin arttırılmasını içerir ama aynı zamanda toplumsal rollerdeki kalıcı değişimleri, aile kurumunu tekrardan tartışmayı, örgütsel pratiklerin ve alışkanlıkların değişmesini de kapsar. Dolayısıyla, LGBTİ’leri ve kadınları olduğu kadar toplumun bütününü ilgilendirir” ifadelerine yer verdi.

DKH temsilcisi konuşmasında, emek eksenli kadın hareketlerinin Heteroseksizm gibi güçlü bir ideolojiyi tartışmadığı ve kadınlık, erkeklik rollerini her gün yeniden üreten bu ideolojiye karşı mücadelenin LGBTİ’leri olduğu kadar, kadın ve erkekleri de özgürleşeceğini vurguladı.

Son olarak, Türkiye- Kuzey Kürdistan’da toplumsal cinsiyet eşitliği uçurumunu görmek için; kadın ve LGBTİ milletvekili sayısı, yerel yönetimlerde kadın ve LGBTİ istihdamı (kendi belediyelerimiz de dahil olmak üzere) mesleklerde kadın-erkek dağılımı, trans ve na-trans kadınların istihdam edilmesi ve eğitim seviyelerine bakmanın yeterli olacağını belirten DKH temsilcisi, Transgender Europe’nin trans cinayetleri raporunu paylaşarak sunumunu bitirdi.

www.halkingunlugu.net

Share

ENTERNASYONAL MÜCADELENİN ADI; ROSA, BARBARA ve SAKİNE

image

15 Ocak 1919’da Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht işkencede katledildi.
Polonya’da bir yahudi, öteki ve kadın.. Almanya’da ise devrimci mücadelenin önderlerinden. Rosa; üreten, sorgulayan, kendi fikirlerini cesurca savunan, Batı Avrupa’da sosyalizmin teorisyeni ve eylemcisiydi.
9 Ocak 2013 Paris’te üç kürt kadın siyasetçi; Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan katledildi. 1970’lerin Kürdistan’ında kadın gerilla olmak, milli zulme ve toplumsal yaşama damgasını vuran tüm feodal ilişkilere meydan okumak demekti.
Rosa Lüksemburg işçi sınıfı içindeki teorisyen, örgütçü ve militan yönüyle tarihte yerini alırken, Sakine Cansız Kürt ulusal mücadelesinde kararlılığı ve direngenliğiyle öne çıkmıştır.
Faşizme karşı kampüste, işkencehanede, zindanda, gerillada yaşamın olduğu her yerde direnen ve mücadele eden kadınlar…
“Beni siz değil, enternasyonal proletarya yargılar.” diyen Barbara’dan “Ben kadınım demek yürek ister” diyen Berna Ünsal’a kadının devrim yürüyüşü bugün de Günay Özarslan, Yeliz Erbay, Şirin Öter ve niceleri ile sürüyor.
Bugün Kuzey Kürdistan’da faşizmin tüm pervasız saldırılarına, yediden yetmişe herkesin hedef gözetilerek katledilmelerine, günlerce süren sokağa çıkma yasaklarına, açlığa ve ölüme karşı direnen, savaşan Kürt ulusu nice Sakine’leri kadın müfrezelerinde ve öz savunma birliklerinde yaratmaya devam ediyor..
Paris’te üç kürt kadın siyasetçinin katledilmesinde payını sürekli inkar eden T.C faşizmi bugün Silopi’de aynı dönemde Fatma Uyar, Pakize Nayır ve Seve Demir’i katlederek aleni bir itirafta bulunmuştur. Bu katliamlardaki benzerlik tesadüf değil faşizmin bilinçli mesajıdır. Bu mesaj sadece kürt kadınlarına değil, Kürt ulusal mücadelesine omuz veren eşitlik ve özgürlük savaşçısı tüm kadınlaradır.
Bir yandan haksız savaşlara ve göçlere zorlanan başta Ortadoğu halkları olmak üzere, diğer yandan ekonomik krizlerle yoksulluğa mahkum edilen işçi sınıfı ve tüm ezilenler için sosyalizmden başka bir kurtuluş yolu mümkün değildir. Rosa’nın sınıfsız-sömürüsüz bir dünya düşü ile Sakine’nin direngenliği ve millitanlığını birleştirerek tüm insanlığın eşitlik ve özgürlük mücadelesinde Rosa’nın şiarıyla Kürdistan’daki direnişi selamlıyor ve faşizme karşı her alanda omuz omuza diyoruz;

Vardık, Varız, Var Olacağız!
Kahrolsun Faşizm ve Her Türden Gericilik!
Yaşasın Ulusların Tam Hak Eşitliği!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

Share

Silopi’de 3 Kürt kadın siyasetçi katledildi: Sêvê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar

Şırnak’ın Silopi ilçesinde dün akşam saatlerinde Karşıyaka Mahallesi zırhlı araçlarla uzun süre yaylım atışa tutulmuştu. Açılan ateşte yaşamını yitiren 4 kişinin cenazesi Silopi Devlet Hastanesi Morgu’na kaldırılmıştı. Cenazelere ilişkin bilgi almak için hastaneye giden HDP’li vekilleri Aycan İrmez ve Ferhat Encü devlet güçlerince engellenmişti.

image

Akşam saatlerinde 3 cenaze Şırnak Devlet Hastanesi Morgu’na gönderildi. Hastaneye giden HDP Şırnak Milletvekili Leyla Birlik ve HDP Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan savcılıkla görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeden sonra bilgi veren Birlik, cenazelerin DBP PM üyesi Sêvê Demir, Silopi Halk Meclisi Eşbaşkanı Pakize Nayır ve KJA aktivisti Fatma Uyar’a ait olduğunu ifade etti. Birlik, 1 erkek cenazesinin ise yüzü tanınmaz halde olduğu için kime ait olduğunu bilinmediğini kaydetti.

Dün akşam Karşıyaka Mahallesi’nin taranmasından sonra 3 Kürt kadın siyasetçi Nayır, Demir ve Uyar ile ismi öğrenilemeyen 1 yurttaştan haber alınamıyordu.

9 Ocak 2013’te Paris’te de 3 kadın siyasetçi katledilmişti. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in MİT tarafından katledildiği ortaya çıkmıştı.

siyasihaber.org

Share

IŞİD, Rakka’dan haber geçen kadın gazetecinin kafasını kesti

Independent’ın haberine göre Hasan’ın idam edilmesiyle birlikte ekim ayından bu yana IŞİD’in katlettiği gazetecilerin sayısı beşe yükseldi.

image

Hasan, Suriye’nin Rakka şehrinden örgüte dair haber geçen ilk kadın gazeteci olarak biliniyordu.

‘Rakka Sessizce Katlediliyor’ adlı insan hakları örgütü de kadın gazetecinin ölümünü doğruladı.

‘Onların aşağılamalarıyla yaşamaya tercih ederim’

Daha önce defalarca tehdit aldığını söyleyen Hasan, Facebook hesabından yaptığı son paylaşımlarında “IŞİD’in kafamı kesmek istediğini biliyorum. Başımı kesmelerini, onların aşağılamalarıyla yaşamaya tercih ederim” demişti.

Hasan’ın ailesi, gazetecinin, casusluk suçlamasıyla tutuklandıktan sonra başı kesilerek idam edildiğini söyledi.

siyasihaber.org

Share

Ayvalık’ta hayatını kaybeden sığınmacı sayısı 36’ya yükseldi

image

Balıkesir’in Ayvalık ilçesi açıklarında sığınmacıları taşıyan botun batması sonucu hayatını kaybedenlerin sayısının 36’ya yükseldiği belirtildi.

Anadolu Ajansı’nın (AA) Sahil Güvenlik Komutanlığı’na dayandırdığı haberine göre, dün saat 08.06’da Altınova Mahallesi Madra Çayı sahilinde jandarma tarafından cesetler alındığı ihbarı üzerine görevlendirilen Sahil Güvenlik botu, denizden ve kayalıklar üzerinden 5 göçmeni sağ kurtardı, 7 sığınmacının cesedini buldu.

Bölgede, jandarma birimleri tarafından yapılan kıyı taramalarında da 7 sığınmacı kurtarıldı, 29 sığınmacı cesedine ulaşıldı.

Sahil Güvenlik Komutanlığına ait bir helikopter ile 3 botun yaptığı arama kurtarma çalışmaları sürüyor.

Teknede bulunanların Irak ve Cezayir uyruklu olduğu belirtildi.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2015 yılında dünya çapında 5 bin 350’nin üzerinde sığınmacının hayatını kaybettiğini, bunlardan 3 bin 770’inin Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışırken hayatını kaybettiğini açıklamıştı.

siyasihaber.org

Share