AND OLSUN Kİ, SAÇLARIMIZDA ÖZGÜRLÜĞÜ DALGALANDIRACAĞIZ !


Asırlardır yaşamı omuzlayandı kadın..
Acılarını, sevinçlerini, özlemlerini ve umutlarını asırlar boyu taşıdı…
Emek deryasında en önde gidendi..
Yaratan, değiştiren, dönüştüren ve her koşulda, her zaman hayatın döngüsünü en ağır bedeller ödeyerek ileri taşıyan oldu hep…
Ama aynı zamanda yarattığına yabancılaşan, yarattığından uzaklaşan da oldu..
Ne yazık ki yaşamı yaratanlar kendi yaşamında söz sahibi olamadılar.
Çünkü güçlerinin farkında değillerdi, yarattıklarının farkında değil..
Onlar durunca hayat dururdu, ama farkında değillerdi..
Fakat hayat hep böyle devam edemezdi.
Emeğinin farkında olan kadın kendinin de farkında olmaya başladı..
Ve o günden beri, en büyük çabası; “kendi olma çabası” oldu kadının..
“Hayır!”ları arttıkça, sorguladıkça,karşı çıktıkça şiddete uğradı..
Ve artık “Hayır!!” bir uyanış, bütün kötülüklere, her türlü ötekileştirmeye bir karşı koyuş oldu.
Sömürüye, baskıya, zulme hayır.. Eşitsizliğe, adaletsizliğe hayır..Dedi kadın.
Kişiliksizleştiemeye, kimliksizleştirmeye hayır..Dedi kadın.
Bedenimiz, seçimlerimiz, irademiz bize aittir.
Geleneklerinizle, adetlerinizle, bağnaz kokuşmuş inançlarınızla bizi esir alamazsınız.
Öfkemizi kuşandık, isyanımız yıllardır sokaklarda..Hayır !! dedik bir kez..
“Bedelini ödediğimiz bu hayatın akışına da yön vereceğiz.
Her kaybımız isyandır şimdi..
Bütün renklerimizle bütün emeklerimizle hayatı yeniden var edeceğiz.
Mahsa AMİNİ isyanımızdır.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi.

Share

Yaşasın Enternasyonal Kadın Dayanışmamız…

Tunus’da 3. gerçekleşen Dünya Kadın Konferansına toplam 42 ülke, 93 delege ve 450 katılımcı kadınla gerçekleşti.
Dünyanın dörtbir yanından gelen kadınlarla her renkten, her dilden bayraklarımızla, pankartlarımızla 4 Eylül Pazar günü Arap baharının başladığı 14 Ocak meydanındaydık, diğer adıyla Devrim Meydanında..
Diğer gruplar gelene kadar alanda el ilanlarımızı dağıttık ve bütün grupların gelmesiyle birlikte coşkulu bir yürüyüş gerçekleşti. Bütün kadınların coşkusunu görmeye, yaşanmaya değerdi.
Binlerce kadındık..
Binlerce sınırları aşan..
Binlerce idealleri ortaklaştıran..
Binlerce özgürlük, eşitlik ve adalet hedefine yürüyen…
Öncelikle enternasyonal ruhun coşkusu yaşanmaya değerdi…
–« Jin Jiyan Azadi ! »
« Dünya Yerinden Oynar, Kadınlar Özgür Olsa »
El Pueblo Unido Jamas Sera Vensido ! (Halkların birleşik mücadelesi asla yenilmez.) »
So so Solidarité Avec les Femmes du Monde Entier »(Da- da- dayanışma bütün dünya kadınlarıyla.)
« Vive la Solidarité Internationale des Femmes »(Yaşasın Enternasyonal Kadın Dayanışması)

Fransız devrimci kadınlarının « Debout debout debout (Ayağa kalk !) »şarkısı da ayrıca anlamlıydı.. Yürüyüş bittikten sonra da tiyatro önünde Sloganlarımız devam etti…
Ardından Che Guevara (Comandante Che) şarkısı eşliğinde coşkulu bir açılış akşamı gerçekleştirdik…
5-6 Eylül de 31 atölye ile çalışmalar başladı.
5 Eylül’de biz de ADKH olarak Fransız grupla birlikte « Göçmenlik ve Küreselleşme » çalışmasını gerçekleştirdik. Özellikle Arfikalı göçmen kadınlarının anlattıkları hikayeleri, kendi ülkelerinde de bir göçmen olmaları ve göç bölgesin de yaşadıkları zolukların boyutu gösteriyor ki iç yada dış göçün sonuçları oldukça ağır yaşanıyor. Emperyalizmin küresel saldırıları arttıkça bu göçlerin daha da artarak devam edeceği ve buna karşı kadının kendi kurtuluşunun destekçisi değil öznesi olması gerektiği ve sınıfsal kurtuluşuna katılması gerektiği de anlatıldı.
Odalar da tartışılan diğer başlıklar ise ; Kadın emeğinin görünür kılınması.. Öz Savunma haktır- Kadın beyanı esastır, ispatı erkeğe aittir..Toplumsal cinsiyet eşitsizliği… Sendikalarda kadın ötgütlenmesinin zorluğu..
İşçi kadınlar.. Genç Kadınların örgütlenmesi..
Sosyalizm, kurtuluş perspektiflerimiz ve opotinizm kılıflı feminizm..
Savaş krizi, gıda krizi, işgal, göç ve ekoloji..
Tabandan köylü kadınların durumu..
Rojova kadın devrimi..gibi konular tartışıldı ve oldukça kıymetli deneyimler sunuldu.
Konferans da her gün kültür akşamları da gerçekleşti..Her kıtadan kadınların şarkıları dansları sahnede yerini aldı..Filistinli sanatçının uzun süredir Fransa’da tutsak olan devrimci George Abdallah üzerine konuşması salondakilerin « Politik Tutsaklara ÖZGÜRLÜK « sloganıyla karşılık buldu.
Bu arada ev sahipliği yapan Tunuslu emekçileri de geçmemek gerekir.
Bir öğlen yemeğinde yöresel Tunus grubunun şarkısı çok anlamlıydı.
7-10 Eylül’ de ise konferansın genel kurul çalışması devam etti.
7 Eylül de önce delegeler söz alarak ülke raporlarını sundular, ardından katılımcılar söz hakkı aldı ve ülkelerine dair konuştular. Kısa özetlersek ;

Meksika: “ şiddet aile içinde başladı biz Marks’ın teorisine inanıyoruz. Öz savunma devrimle olacak. Mao’nun dediği gibi kadınlar göğün yarısıdır. Meksika’da günde 10 kadın öldürülüyor. Yıllarca öğrenci komitesinde erkek yoldaşlarla tartıştık ve erkek yoldaşların saygısını kazandık. Emperyalizm her yerde bizi takip ediyor. Takibe karşı mücadele geliştirmeliyiz. »
Almanya: “ Almanya’da Taciz yada tecavüze uğrayanlara 24 saat içinde hastanelere gidin deniliyor. Bu tek başına bir çözüm değil.Genç kadınların çok problemi var. Tunus’da gördük 2010 da, öncün yoksa isyanlar yeterli başarıya erişmiyor. Temizlikte %70 kadınlar çalışıyor ve dünyadaki tüm temizlikçilerle çalışmak istiyoruz. »
Afrika : size Afrika kadın konferansını tanıtayım, dünya kadın konferansından ortaya çıktı Tongo’da 2010 yılında gerçekleşti. 2017’de ikincisi 2018’de 3. Afrika kadın Konferansı gerçekleşti. Almanya’dan iki kadın katıldı. Hindistan’da yapılan teorik seminere katıldık.
Güney Afrika: Apartheid sistemi hakim. Biz erkeklerle el ele mücadele etmeliyiz. Bizi biz kurtarabiliriz. Ölen kadınların mücadelesini sürdürmemiz gerek.
Kamerun : kaldığımız ülkede (Almanya) haklarımız var, ama geldiğimiz ülkede haklarımız yok. Anglofon insanları dışlanıyor, hapiste doğan çocuklar var. Neden hapiste olduğunu bilmeyenler var. Hapis değil toplama kampı. Birçok insan kaybediliyor. Anneler çocuklarıyla işe gitmek zorunda kalıyorlar. Göçmenlikte kadınlar çoğaldı. Çok tecavüz var orda. Kadın pazarı var. Ailenin parası yoksa genç kızlarını pazarda satıyorlar. Sadece yaşamak için savaşıyorlar. Bilmediğimiz savaşlar var dünyada.
Polonya : değişim için mücadele ediyorum Ocak 2021’den itibaren kürtaj yapılmıyor yasak. Bir arkadaşım var ikiz doğurdu kafası yapışıktı kadın ne yapacağını bilemediği için intihar etti. Neden başkaları bizim bedenimiz hakkında karar veriyor. Biz bugün birlikte güçlüyüz.
İsviçre : « İsviçre Haidi ülkesi. Çikolata ülkesi. Ama çok sorun var. Emeklilik gibi, çocuk sorunu gibi. Evet grevler vardı. Ama önceden kadınlar greve daha güçlü katılıyordu. Ev içi şiddette İsviçre’ de de erkekler çok ceza almıyor. Genç Kadınlara ulaşmalıyız.Perspektife ihtiyacımız var. »
Yeni Kadı Dünyası : İşçi kadınları da örgütlemeliyiz. İşçi kadroları az.
Ortadoğu : “ Ortadoğu ve Afrika’da 40’a yakın örgüt var. Yüzlerce kadın bu oluşum içinde. Kadın Komisyonu uluslararası komisyona ulaşmış düzeyde.

İspanya : » Pandemi sürecinde biz Kadınlar hayatı idame ettirdik. Biz temizlikçi kadınlar güçlüyüz. Biz tabandan kadınlar olarak örgütlenmeliyiz. »
Eritre : kadınlar erkekler gibi savaşa gittiler. Kadın sünneti ve çocuk evliliğinde başarılar elde ettik. Sünnet gizlice yapılıyor. Pratik yeraltına geçti. kadınlar doktora gidemedi ve öldü. Özgürlük diyoruz.
Gaban (Afrik) : sorunlar aynı, Tunus Afrika’dır. Artık siz buradasınız kendimizi güvende hissediyoruz. Bir su nehir gördüğünüzde orada bir hareketlilik yoksa, durgunsa içinde ne olduğunu bilemezsiniz. Afrika’yı ön plana almalısınız.
Tunus : Karl Marks’ın sözü gibi bir ülkenin durumunu merak ediyorsanız kadınların durumuna bakmalısınız. Kadınlar vücutlarına, güzelliklerine göre seçiliyorlar, yeteneklerine göre değil. Aile içinde baba tarafından çok şiddet var, kararlara kadınlar dahil edilmiyor. Tunus’da da silahlara karşı mücadele ediyoruz. Komünist Partisi kadınları desteklemeye çalışıyor..
Peru : Uzak olan ve çok çeken bir ülkeden geliyorum. Sorun erkeklerden kaynaklanmıyor, sistemi değiştirmemiz gerekiyor.
Zimbabve : Bazı kız çocukları anneleri tarafından pazara bırakılıyorlar. Çünkü çok çocukları var ve bakamıyorlar. Bizi destekleyecek kadınlara ihtiyacımız var.
Etopya : Tecavüz olayları çok oluyor. Çocuklar çok ölüyor. Bunu konuşmak zor ama, konuşmak zorundayım. Etnik bir mücadele var. Kadın katliamları var. Savaşta kadınlar daha çok sorun yaşıyor. Savaşın bitmesi için çağrıyı desteklersek iyi olur.
Filistin : Filistinli kadınlar sömürgecilik yaşıyorlar emperyalizme karşı mücadele etmek istiyorsanız Filistin’e bakınız, bütün sömürgeciler Filistin’e giriyor, ama ben kendi ülkeme gidemiyorum. Yoksulluk kadındır.
Batı Sahra : Örgütçülere teşekkür ediyorum. Batı Sahra İspanya tarafından sömürülüyor. Ulusal eylem planı oluşturmalıyız. Bir kız vardı 7 yaşında şarkı söyle dediler devrimci şarkı söyledi ve kızı dövdüler. Tabii ki umudumuz var. Ben de bu işkenceye karşı savaşmak istiyorum.
Afganistan : Miran’ın sözü : Afgan kadınlar aslan gibiler, bir eyleme geçtilermi kimse onlara engel olamaz. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını istiyoruz. Afgan ve İranda kadınları kapatıyorlar buna karşı mücadele ediyoruz.
Leyla Ezidi : Bizim orda kadınlar 2014 yılında bir katliam yaşadı. Devlete erkeklere hiç güvenimiz kalmadı. Devletlere, hükümetlere karşı baskı oluşturun. Biz sadece kadınlara güveniyoruz.

Koordinatörler küçük bir bilgilendirme de yaptılar kurul sonunda : Konferansın en yaşlısı 74 yaşında İranlı bir kadın, en genci 21 yaşın da Almanya’dan ortalama yaş 35 şeklinde gözlemlendi.
Konferansın son gününde bazı değişimler ve eklemekerle birlikte sonuç bildirgesi onaylandı. Kadın kurumlarının önergeleri asıldı ve delegelerin imzası toplandı. Bizim önergemizde delege çoğunluğu tarafından imzalanarak kabul edildi.
Bizler açısından da konferansın kendisi bir paylaşım alanıydı..Sorunlarımızı, yaşadıklarımızı, çözüm alternatiflerimizi paylaşmanın alanıydı. Her çalışma atölyesinde bizlerin hikayesi dile geldi. Deneyimlerimizi, kimi yerde de acılarımızı, sevinçlerimizi ve birarada olmanın mutluluğunu da paylaştık.
Ve yine gördük ki « Kadınlar Birlikte Güçlüyüz « sözü yaşamı omuzlayan ama kendi yaşamında söz sahibi olamayan kadınlar için can alıcı bir yerde duruyor. Tam da bu noktada yine diyoruz ki en çok kadınların Enternasyonal çalışmaya, enternasyonal mücadeleye ihtiyacı var. Ve en çok kadınlar hakediyor Enternasyonal ruhu Enternasyonal coşkuyu…
Selam olsun Tunus’da Dünya Kadınlarını buluşturan UMUDA !!!

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

.

Share

3.Dünya Kadın Konferansı Coşkulu Bir Şekilde Devam Ediyor


3 -10 Eylül arasında yapılması planlanan üçüncü Dünya kadın konferansı startını verdi. 3 Eylül 2022 günü başkent Tunus’ta (Tunis) Devrim Meydanı’nda mitingle başladı. Bu meydan; 2011 Arap Baharına ev sahipliği yaptığı için Devrim Meydanı olarak tanımlanıyor.

3.Dünya Kadın Konferansının Tunus’ta yapılma nedeni de Arap Baharı’ nin yaşanmış olmasıdır. Konferans yeri toplumsal olayların aktif yaşandığı ülkeler olarak belirleniyor. Tunus Devrim meydanda konferansın startı verilmiş oldu.
Sabah saatlerinde 45 ülkeden delege ve katılımcılarla başlayan, tüm renkleriyle meydanı dolduran kadınlar kendi dilleri, pankartları,sloganları, şarkı ve dansları ile devrim meydanını mücadeleci kadınların renkleriyle doldurdular.
Çeşitli dillerde pankart ve flamaların yanı sıra el ilanları da dağıtıldı.

Yapılan mitingin ardından yürüyüşle konferans alanına gidildi.
Yürüyüş güzergahı boyunca özellikle ağırlıklı olarak sivil polislerin etrafta bulunduğu ve komitenin belirlediği görevliler üzerinden kitleyi dar bir caddeye yönlendirmek için baskı oluşturdular.
Polis baskı oluşturarak göz korkutmaya çalıştı. Özellikle Tunuslu kadınların ev sahipliği yapması gerici iktidarı rahatsız etti.
Ancak Tunuslu Kadınların öfkeli ama bir o kadar da coşkulu haykırışları güçlü bir cevap oldu.
Afrika, Avrupa, Latin Amerika ve Ortadoğu’dan renklerin yansıdığı yürüyüşte Kürdistanlı özellikle Rojavalı kadınlar oldukça dikkat çekti. Kadınların güçlü mücadele alanı olan Rojava ‘dan katılan delegeler basının yoğun ilgisini çekti. Türkiyeli ve Kürdistan’lı kadınlar
“vardık varız var olacağız!”, “ yaşasın enternasyonal dayanışma“, „ Jin Jiyan Azadi!“, „ Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa!” gibi sloganlarla yürüdüler.
Yürüyüş sırasında taşınan pankartlar renkleri ile ve yazdıkları sloganlarla oldukça farklılık gösteriyordu. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin “Sessizlik Şiddeti Gizler” İngilizce pankartı da basının ilgi odağı oldu.
Yürüyüşün bitiş noktası aynı zamanda konferans açılışının yapıldığı tiyatro binasının önüne gelindiğinde görülmeye değer bir coşkuyla açılış salonuna geçildi.

Açılış ve Selamlama

Sahneye Ernesto Che Guavera ’nın fotoğrafı konularak Hasta Siempre Comandante Che Guavera şarkısı İle yapılan açılış yapıldı. Kadınlar dans ederek şarkıya eşlik ettiler. Açılışı Filistin ve Tunuslu kadın aktivistler yaptı.
Organizatörlüğünde yer alan Tunuslu kadın hareketi aktivistleri, konferansın
Tunus’ta yapılmasına karar verilmesinden dolayı koordinatörlere teşekkür ederek ve aynı zamanda böyle bir etkinliğin bu zor koşullarda burada yapılmasının kendilerini onurlandırdığını gururlandırdığını dile getirdiler.

Filistinli aktivist halkların yaşadığı baskı ve zulmün emperyalistler tarafından desteklendiğini, kapitalizmin bunun suçlusu olduğunu, dolayısıyla emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadelenin birlikte geliştirilip yükseltilmesi gerektiğine dikkat çekti. Filistin halkının yaşadıkları ile Rojava ‘da halkın yaşadıklarının aynı olduğunu ve bu “kaderin” değiştirilmesi için emperyalizme karşı ortak mücadelelerin geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekti.”Öfkemizi örgütleyip bunlara karşı mücadelemizi geliştirmeliyiz. Büyük toplumsal değişimlerin olması için kadının özgür olması gerekir” sözünü hatırlattıktan sonra konuşmasına son veren Filistinli kadın aktivist coşkuyla selamladı..

Monika Gärtner: ” Pekin’de BM ( Birleşmiş Milletler) yaptığı kadın konferansına katıldım. O konferansta erkekler baskın geldi ve bizim adımıza kararlar almaya çalıştılar.
Biz buna boyun eğmedik, Kadınlar kendi geleceğini kendileri ele almalı. O günden sonra kendi konferansımızı yapmaya karar verdik, diyerek Ukrayna savaşına değindi.

“Dünya’nın her yerinde enflasyon, işsizlik, kadına karşı şiddet, insan ve doğa sömürüsü, baskıyı yaşıyoruz. . Biz neden patriyarkal bir sistemin bizim hayatimizi yönetmelerine izin verelim. Biz kadınların özgürlüğünü, doğa ve insan sömürüsünün son bulmasını istiyoruz. Ve çocuklarımız sosyalizmi istiyor. Bunun için sürekli öğrenmek öğrenmek ve öğrenmemiz lazım, kendimizi ve etrafımızı değiştirmemiz için.” Diyerek konferansı selamladı.

Demokratik Kadın Hareketi Tunus: “ biz daha iyi bir dünya için savaşacağız, dayanışma için birarada olacağız. Bunun icin dünyadaki bütün kadın hareketleriyle tanışmalıyız. Farklılıklarımıza rağmen ortaklaşmalıyız. Patriyarkal sistemi, emperyalizmi devirmek icin ortak mücadele etmeliyiz. Eşitlik için birleşmeliyiz. Sosyal çelişkiler değişti dünyada, sadece isçi ve kapitalistler değil artık mesele, sadece sınıf sorunu yaşamıyoruz, fakirlik büyüdü. Biz Demokratik Kadın Hareketi Tunus olarak buradaki mücadelemiz, aynı zamanda kapitalizme ve emperyalizme karşı olan mücadelenin parçasıdır. Sessizliği bozmamız lazım.. Biz kadınlar eşitlik istiyoruz, bütün cinsler icin eşitlik, eşit işe eşit ücret istiyoruz.
Önümüzde zor bir mücadele süresi var, engelleri aşmak, zorlukları yenmek, ve ileri gitmek istiyoruz. Eşit bir dünya, sömürgeciliğe karşı, Sosyalizm icin mücadele edelim! “ Tunus Demokratik Kadın Hareketinin bu Mesajı coşkuyla karşılandı

Topraksızlar Hareketi; “kapitalizme, faşizme, patriyarkaya karşı Rosa Luxemburg şahsında ve tüm devrimciler adına devrimci mücadele etmemiz lazım. Umudumuzu büyütelim, dünya çapında büyütelim.”

Bu iki konuşmacıdan sonra söz alan kadınlar da genel olarak kadın sorununun çözümünün mücadeleden geçtiğini ve birlikte mücadelenin örgütlenmenin önemini gerekliliğini herkes tarafından kavranması gerektiğine dikkat çektiler. Öncelikle Örgütsüz olan kadın, her türlü baskıya uğrar; dolayısıyla örgütlenmeli ve erkek egemenliğinde ki kapitalist sisteme karşı mücadele etmelidir. Kadın, hayatın her alanındadır dolayısıyla hayatın her alanında yaşanan eşitsizlikleri birebir kadın yaşar. O halde kadının örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka çaresi yoktur mesajları verildi.
Günün finali yapılan konuşmaların ardından kültürel etkinlik başladı. Kadınlar özgürce dans edip
şarkı söylediler.

Atölye Çalışmaları

Atölyelere tartışmalar devam ediyor. Farklı başlıklarla yapılan atölyelerin ardından akşam saati ortak kültürel etkinlikle devam edildi. Atölye çalışmasından çıkan sonuçlar konferans bildirgesi şeklinde yayınlanarak kadın hareketlerinin ortak perspektifi olarak

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi


Share

İSVİÇRE’DE KADINLAR GREVDE!!

Eşit hak talebiyle ilk defa 14 haziran 1991 tarihinde greve giden kadınlar bu yılda 14 haziranda İsviçre’nin Bern, Zurich,Basel,Winterthur,Luzern,Cenevre,Lozan,şehirlerinde eşit işe eşit ücret, her türden cinsiyet ayrımcılığına, kadına yönelik şiddete ve ırkçılığa karşı kadınlar sokaklardaydı. Hafta içi işgünü olmasına rağmen aralarında Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ,Yeni Kadın ,Sosyalist Kadınlar Birliği,Beritan Kadın Meclisi,Lila solitäritet,Anti faşistler,Feminist kadın örgütleri ve adını sayamadığımız bir çok göçmen kadın kurumları renkleriyle alanlarda yerini aldı.
Grevin izinli olmasına rağmen “güvenlik” adi altında bir çok noktaya polis yerleştirildiği de göze çarpıyordu, Basel şehrinde kadın grevine polisin müdahale edip dağıtmak isteminde bulunmasına karşın kadınlar direnişleriyle polislerin bu müdahalesini boşa çıkartıp alanları terk etmeyerek greve devam ettiler.. Her alanda kadınlar ortak taleplerini gerek sözlü gerekse çekilen halaylar, zılgıtlar ve sloganlarla dile getirdiler .Kadın grevi coşkulu bir şekilde son buldu.

Share

KAPİTALİSTLERİN EMEK SÖMÜRÜSÜNE KARŞI KADINLAR GELECEĞİMİZ İÇİN GREVDE!

12 Haziran Pazar günü Avusturya’da kadınlar; eşitsizliğe ,kadın emeğinin görünmezliğine, değersizleştirilmesine ,Patriarkaya karşı “ Kadınlar Grevde” diyerek Graz, innsburck ve Viyana’da sokaklardaydılar. Avusturya’da kadınlar eşdeğer iş için erkeklerden ortalama %16 daha az kazanıyor. Bu gerçekliğe kadınların yarı zamanlı, esnek çalışma sistemlerinde aldıkları ücretlerin daha da fazla düşmesi ve evde harcanan görünmeyen emek te eklendiğinde, Avusturya’da cinsiyete göre toplam gelir farkı %44,9’u bulmaktadır. Bu da kadınların, eşdeğer işte çalışan erkeklerden yılda 46 milyar Euro daha az kazandığını gösteriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın emeğinin ucuz ve yedek işgücü görülmesinin sonucu olarak, Avusturya’da kadınların 1 Ocak’tan 12 Haziran’a kadar hiçbir karşılık almadan çalışması anlamına geliyor. Bu nedenle kadınlar ilk yıl önce Viyana ve Graz’da 12 Haziran’da “Eşdeğer işe eşit ücret” şiarı ile greve çıkmışlardı. Bu yıl 12 Haziran’da Viyana ve Graz’a İnnsbruck ta eklenerek üç şehirde kadınlar greve ciktilar..

Kadınlar grev için ARNE-KARLSSON-PARK 9.cu Viyana da saat 16:00’da buluştular. Örgütleme komitesinin ortak hazırladığı açılış konuşmasının okunmasıyla start verilen mitinge, AKD ve katılımcı bir çok kurumun açıklamalarının okunmasıyla devam edildi.


Konuşmaların akabinde yapılan müzik coşkuyu arttırdı. Akabinde bir kadın “ kadının görünmeyen emeğini ve kadına yönelik şiddetì protesto eden” pandomim oyunu ile eyleme renk kattı. Saat 18:30’da kortej oluşturularak Fraun Zentrum a dogru yürüyüşe geçildi. Yürüyüş boyunca yapılan konuşmalar, atılan sloganlara çevreden alkışlarla yoğun ilgi gösterildi. Saat 19:00’da Fraun Zentrum da müzik dinletisi ve Kadın mücadelesini anlatan Film gösteriminin ardindan etkinlik sona erdirildi..

Share

Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur

   Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur! 

İktidarlar her dönem yönetimden hoşnutsuz olan halkların muhalefetini susturmak için devlet politikası olarak halkın öncülerini işkencelerden geçirmiş hapishanelerde tutsak etmiştir. Tutsak etmekle de yetinmemiş, pervasızca çeşitli işkence yöntemleriyle devrimci politik iradelerini teslim almak için saldırmaya da devam etmiştir.
Bizler çok iyi biliyoruz ki; her saldırı, her şiddet çözümsüzlüğün çaresizliğin eseridir. Tutsaklara saldırı muhalefete, demokrata, sosyaliste, yurtsevere, sanatçıya alternatif yaşam isteyen her kesime gözdağı vermenin aracıdır.
Yönetenler, yönetemez hale geldikçe önce hapishanelere halkın örgütlü ve ileri kesimine saldırarak muhalefeti, itiraz edenleri susturmayı hedef almışlardır. Kadına, aileye, sanata, sanatçıya, boyun eğdirmek için yasak, sansür, tehdit yetmez ise tutsaklıkla ayar verme çabası devam ediyor.
Onun için sosyalist ve Kürt halkının mücadelesini temsil eden halkın vekilleri, siyasetçiler, rehine olarak tutulmaktalar. Kadın mücadelesini bastırmak için 8 Mart’ta zıpladıkları için kadınlar tutuklandı. Sanat yasaklandı, sanatçılar tehdit edildi.
Sağlık sorunları giderek kötüleşen Aysel Tuğluk zamana yayarak sessiz ölüme mahkum edilmiş durumda. Yine kadın tutsakları kadınlık kimliği ve bedeni üzerinden itibarsızlaştırma çabaları eril egemen devlet zihniyetinin bir parçası olarak devrede.
Bir başka işkence ve izolasyon yöntemi olarak sürgün politikası.
F tipi hapishanelere geçiş ile birlikte dışarıyı susturmanın aracı olarak yeni ceza yasası ve hapishaneleri “yönetebilir” hale getirmek için daha güçlü tecrit ve disiplin cezaları uygulanmaya konuldu. İtaat etmeyen tutsaklara yönelik disiplin cezaları verilerek dışarı çıkma hakları gasp ediliyor. İçerde tutsakların iletişimini engellemek, dışardan tutsakları sahiplenen yakınlarını ekonomik olarak mağdur etmek için sürgün politikası devreye giriyor. Yıllık rutin sürgünlerin yanı sıra kimi tutsaklara yönelik daha “özel” cezalar işletiliyor. Hücre cezası, bir çok kez sürgün bunların bir parçası. Kadın tutsaklar dan Nuray Çelik Elazığ hapishanesin den Diyarbakır’a sürgün edilmesinin ardından, Edirne hapishanesin de devrimci tutsaklara yapılan saldırının ardından Özgür Çelik, Abidin Kahraman ve 18 tutsak Sincan hapishanesine sürgün edildiler. Yıldırma, iletişimi azaltarak yalnızlaştırmayı amaçlayan bu politikalara karşı halkların özgürlüğü için mücadele eden tüm tutsakların mücadelesi sahiplenilmeli.
Tarihsel deneyim ve birikimler göstermiştir ki hapishaneler devletlerin “kanayan yarası” olmaya devam edecek. Çünkü baş eğmezliğin defalarca kez ispatlandığı alandır. Ve yine deneyimler göstermiştir ki direniş ve örgütlü mücadele kazanmanın tek seçeneğidir. Faşist iktidarlar da bu deneyime sahip oldukları için saldırılarına özel yöntemlerle devam ediyorlar.
Kadınlara yönelik her cinsiyetçi söyleme,LGBTİ +yapılan her saldırıya, Gezi direnişini karalayan, değersizleştiren her operasyon, ceza ve hukuksuzluğa karşı, daha güçlü direniş, daha coşkulu kadın mücadelesi, daha sahiplenilen Onur Haftası yürüyüşleri düzenlenerek cevap olundu.
Bunun için olduğumuz her yerde tutsakların mücadelesini sahiplenelim. Sürgün ve tecrit politikalarını teşhir edelim.

Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur Umudumuzdur.
Onurumuza Umudumuza sahip çıkalım..
İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek..
Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi.

Share

107. YILINDA, ERMENİ VE AZINLIKLAR SOYKIRIMINI NEFRETLE KINIYORUZ


24 Nisan 1915’te, Osmanlı İttihat ve Terakki yönetimi altında başlatılan soykırım’da, Ermeni, Asuri – Süryani – Keldani, Pontus, Ezidi ve Rum halkları vahşice katlediler.
Osmanlı’nın soykırım politikası, geçtiğimiz yüzyılın başında olduğı gibi, bugün de hala halklara reva görülen siyaset anlayışı olarak devam ediyor.
Osmanlı, Kadınlar Üzerinden Bir Halkın Tarihinin Köklerine Saldırmıştı!
Osmanlı İmparatorluğunun Ermenilere uyguladığı soykırım politikası, savaşabilecek yaşta ve güçteki erkeklerin yok edilmesiyle başlamış ve halkın kalan kısmının Suriye çöllerine sürülmesiyle devam etmiştir. Kervanlarda yaşlıların, kadınların, çocukların olduğu ve Tehcir adı verilen bu hareket, bir süre sonra “ölüm yolculuklarına” dönüştü. Yollarda yaşlılar ve çocuklar başta olmak üzere açlık, susuzluk, yorgunluk ve hastalıktan birçok insan yaşamını yitirdi. Sayısız Ermeni kadın, Osmanlı askerleri ve Kürt çeteleri tarafından kaçırılıp alıkonuluyor, direnenler ise öldürülüyordu. Yüzlerce kadın, asker veya çetelerin eline düşmektense çocuklarıyla birlikte intiharı tercih ettiler.
Kaçırılan ve müslümanlaştırılan kadınlar, yıllarca ailelerinden uzak tutulup, zorla kimlikleri unutturularak ana dillerini konuşamaz hala getirildiler. Bir kısmı haremlere verilerek cariye yapıldı, bir kısmı sex köleleri olarak satıldılar. Kadınlara hem yakınlarının, hem de kendi hayatlarının karşılığında, İslamiyeti zorla kabul ettirdiler. Müslümanlaştırılan kadınlar daha sonra zorla müslüman Türk, Kürt ve Arap erkekleri ile evlendirilip isimleri ve kimlik belgeleri değiştirildi. Dünyaya gelen çocuklarına Türk, Kürt ve Arap isimleri verilirken, kadınlar ise kendilerine işkence ve tecavüz edenlerin kanına sahip çocukları dünyaya getirdikleri için, hem yaşamları boyunca utanç hissettiler, hem de kendi halkı tarafından soyutlandılar.
Kadınlar bu vahşeti ve uzun döneme yayılan acılarını yüzyıl boyunca sessizce içlerine gömdüler.
1915 Soykırımı sadece 1,5 milyon Ermeni, Süryani, Keldani, Ezidi ve Rum halkının katledilmesi değildir. Soykırım sırasında tecavüzler, rutin bir saldırı olarak kadın bedeni üzerinden, bir toplumun dilinin, tarihinin, kültürünün izlerinin dahi tamamen yok edilmeye çalışılması, tüm ekonomik ve kültürel varlıklarının Osmanlı tarafından yağmalanmasıdır.
Dolayısıyla TC devleti hala bu soykırım ile yüzleşmediği için, yara kanamaya devam ediyor.
Biz Avrupa Kadın Dayanışması olarak;
Bu soykırımda Ermeni, Asuri – Süryani – Keldani, Nasturi, Pontus ve Anadolu Rum, Ezidi ve halklarına yönelik soykırımın başlatıldığı 24 Nisan 1915’in 107. Yılında soykırım uygulayan Osmanlı/ İttihat Terakki, Cumhuriyet kadrolarını ve işbirlikçilerin ilanetliyor, TC Devleti’ni soykırımları kabul etmeye, halklarımızı soykırım gerçekliğiyle yüzleşmeye davet ediyoruz.
Ayrıca bu soykırımda, kadınlara yaşatılan acıları unutmayacağız! Unutturmayacağız!
Adalet arayışımızı sürdüreceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

Share

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi(ADKH)’nin 13. Kurultayı Başarı ile Sonuçlandı


“Kadının Direnişi Örgütlü Mücadeleyi Büyütüyor!” şiarıyla Fransa’nın Mülhouse kentinde 16 Nisan günü toplanan Avrupa Demokratik Kadın Hareketi 13. Kurultayı, 17 Nisan 2022 günü başarılı bir şekilde sonuçlandı.


Kurultayın açılışını bir şiirle yapan Avrupa Demokratik Kadın Hareketi; yeterli sayıda delegenin katılımıyla Kurultayın belirlenen gündemini görüşmeye geçti. Divan seçimi yapıldıktan sonra, Kurultay gündeminin belirleyici teması olan “Yükselen Kadın Mücadelesi ve Perspektifimiz” başlıklı sunumun alt başlıklarından “Latin Amerika’da Kadın Hareketi” ile ilgili sunuma geçildi.


“Üç yüzyıl boyunca İspanyol sömürgeciliğinin baskı ve zulmünü ve ekonomik, siyasi ve kültürel şekillendirme politikasını yaşayan Latin Amerikalı halklar, birbirine yakın toplumsal reflekslere sahiptir.
“… isyan ve direniş geleneğine sahip Latin Amerika halklarının mücadeleci ruhu, konumuz özgülünde kadını da şekillendirmiştir. Latin Amerikalı halkların özgürlük ve kurtuluş mücadelesinde, kadın, belirleyici rol oynamıştır.” Ön girişiyle yapılan sunumda; son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde gelişen kadın mücadelelerine ve dünya kadın hareketine kazandırdığı deneyimlere değinildi.


“Bugün mücadeleci kadınların ortak birleştiği/birleşmesi gereken payda patriyarkal kapitalist sisteme karşı küresel örgütlenmedir. Latin Amerikalı kadınlar bunu daha iyi noktalarda formüle ederek tartışmalara yön vermektedir. ‘Kesişimsel’, epistemoloji yöntemiyle ve kolektif bir irade ve akılla tartışıyor/tartıştırıyorlar. Bizler de epistemoloji ile düşünsel yöntemimizi güçlendirmeliyiz.” Belirlemeleri ile sonlandırılan sunumdan sonra diğer alt başlıklar; “Avrupa’da Gelişen Kadın Mücadelesi”, “Orta-doğu ve Rojava ‘da Kadın Mücadelesi” sunuldu.


Komisyon üyesi 2 Kadın arkadaşın sunumlarından sonra Demokratik Kadin Hareketi Temsilcisi Dilşat Canbaz Kaya tarafından yapılan sunumda; “Türkiye ve Kürdistan’daki ekonomik ve siyasal kriz ve kadının yaşadıklarına ve son dönemde devrimci-demokratik kamuoyunun gündemini işgal eden Türkiye hapishanelerindeki uygulamalara ve hasta tutsakların tedavi edilmemesi ve ölüme terkedilmesi politika ve uygulamalarına dikkat çekildi.
Sunum yapanlar; “erkek egemenlikli kapitalist sistemin zulmünden, sömürü ve şiddetinden tamamıyla kurtulmanın tek yolunun örgütlenmekten ve sosyalizm için mücadeleden geçtiğinin ortak belirlemesini yaptılar..

Sunumlardan sonra Kurultaya sunulan mesajlar okundu/sunuldu. Kurultaya; Yeni Kadın, Rojava’dan savaşçı kadınlar tarafından videolu mesaj gönderildi. SYM(Socialist Youth Movament ) temsilcisi tarafindan sözlü olarak mesaj sunuldu ayrıca ADHK (Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu) temsilcisi tarafından sözlü mesaj sunuldu.
Bu mesajlardan sonra, 12.Dönem Komisyonunun Faaliyet Raporu okunarak tartışıldı ve oybirliği ile kabul edildi.
Gündeme alınan Tüzük değişikliğinin gerçekleştirilmesinden sonra birinci günün oturumu kapatılarak; müzikli etkinlik yapıldı.
Kurultayın 2. Gününde Denetleme Raporu okundu. Mali Raporun da okunup onaylanmasından sonra 13. Dönem Komisyon üyelerinin seçimi yapılarak; Kurultay başarılı bir şekilde sonuçlandırıldı

IMG_6939

IMG_6940

Share

ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYİ BÜYÜTÜYORUZ

AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ 13. KURULTAYINDA BULUŞALIM

Share

İsviçre’de 8 Mart Etkinliği

 


İsviçre’nin Bern bağlı  Biel bölgesinde Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ve Yeni Kadın’ın  ortak düzenlediği 8 Mart emekçi kadınlar  günü etkinliği gerçekleşti.

Etkinlik Clara Zetkin ve Roza Lüksemburg şahsında devrim, sosyalizm, ve kominizim mücadelesinde yitirdiklerimizin anısına saygı duruşuyla başladı.  Ardından 8 Mart’ın  anlam ve önemi üzerine  açılış konuşması yapıldı. konuşmada gerek geçmiş deneyimlerimiz gerekse bugünkü somut koşulara baktığımızda  faşizme karşı mücadeleyi ortaklaştırmanın, bir zorunluluk olduğu vurgusu yapıldı. Etkinliğimize  dost kurumlardan da katilan sosyalist öğrenci hareketi, ve Kürt kadın Hareketi adına mesajlar okunurken, KHK’larla görevden alınan  binlerce kamu emekçileri için başlayan Yüksel Direnişine destek verdiği için  8 yıldır cezaevinde tutulan ve  bu hukuksuzluğa karşı ölüm orucuna başlayan Sibel Bulaçin’in hapishaneden  gönderdiği  mesaj ilgiyle dinlendi.

Avrupa Demokratik  Kadın Hareketi ve Yeni Kadın’ın düzenlediği etkinlikte serbest kürsü bölümünde söz alan kadınlar, kadının özgürleşmesi, kadınların yaşadığı sorunlara  değinerek mücadelenin ortaklaştırılmasının önemine vurgu yaptılar. Ortak mücadele alanlarının yaratılması için  daha özel çaba gösterilmesi gerektiğine vurgu yapıldı.

Etkinlikte yapılan  şiir dinletisini   kitle ilgiyle dinledi. Ardından da   koro Lorin ve grup Umuda Haykırış sahne aldı. Grup Umuda   Haykırış’ın   çoşkulu  dinletisinin ardından çeklilen  halaylarla devam edildi.

Avrupa Demokratik  Kadın  Hareketi/ İsviçre

Share

PARİS’TE 8 MART ÇOSKUSU


8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarına ve kadın mücadelesiyle sembolleşen 8 Mart’a Paris’te onbinlerce kadın katıldı.
Gare du Nord’da saat 14:00 de başlayan yürüyüş Nation bölgesine kadar sürdü.
Yürüyüş boyunca kadın örgütleri , cinsiyet ayrımcılığına, kadına yönelik her türlü şiddet ve gericiliğe, savaşa ve sömürünün her biçimine hayır dedi.

IMG_6789

Kadınların kendi dilleriyle, kimlikleriyle, siyasal perspektifleriyle renklerini alana taşıyıp propaganda yaptıkları mitinge, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’de
“Grevle direnişe, direnişle özğürlüğe” pankartıyla katıldı.
Bu yıl özellikle hafta içinde 8 Mart’ı kutlamaya çağıran kadın örgütleri grev çağrısında bulunarak, 8 Mart’ın tatil ilan edilip kadınların bir kazanımının daha tarihe geçmesini istediler.
Çoşkuyla süren 8 Mart kutlaması yapılan konuşmalar, haykırılan sloganlar, söylenen marşlar ve ezgilerle saat 18:00 de sonlandı.

Share

Grevle Direnişe, Direnişle Özgürlüğe

165.yılında emeğin  sömürüsüne, eşitsizlizlige, cinsiyet  ayrımına karşı,  mücadele eden kadın emekçileri selamlıyoruz.

Kapitalist patrikal sistem, kadının ücretli ücretsiz emeğini doğal bir iş alanıymış gibi “ normalleştirerek” sömürüyor. Mutfak ve çocuk bakımını, annelik duygusunu dahi pazara bağlayarak kadının bütün yaşamını kontrol altında tutuyor. Kadın emeğinin görünmezliğini görünür kılmak için “ dünyayı yerinden oynatabilecek “ örgütlü bir  yaşam kapitalizmi alt ederek kadınları özgür kılar.

Yoksulluğa isyan edenlerin sesleri son yıllar da her coğrafya da yükseliyor. Şili, Lübnan, Fransa, Kolombiya’da ve daha bir çok ülke de kadınlar bu protestoların en önünde yerini aldı. Bugün Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da  işçi ve emekçilerin yaşam koşullarının gittikçe zorlaştığı, ekmeğe muhtaç hale getirildiği şu günler de  sokaklar da Migros, Yemek Sepeti, Trend Yolu, Flormar işçileri, direniyor.

Son yıllarda kadın hareketleri, işçi sınıfının oldukça bilindik bir yöntemi olan grev hakkını, dünya çapında yeniden bir araç haline getirdiler. Kadın grevleri özellikle de ekonomik kriz koşullarında, güçlü bir mücadele biçimi olarak Dünya’nın bir çok ülkesinde hayat buldu. Bu grevler de  neoliberal ve Patriyarkal  politikaların sonuçları protesto ediliyor. Bu politikalar altında piyasanın çıkarları için ucuz, esnek, güvence gerektirmeyen emeğe dönüştürülüyor. Ev içinde çalıştıkları onca saat görmezden geliniyor.Kadınlar ücretli ve ücretsiz emek kıskacında giderek yoksullaştırılıp aileye daha bağımlı kılınıyor.

Sömürülen,ezilen,şiddete ve baskıya ugrayan emekçi kadınlar, eşitsizlizliktennemalanan patronlarla kadınların tarihsel kazanımlarına göz diken gericilerle,kadınları öldürenleri onların emeğini sömürenleri koruyan sisteme karşı baş eğmiyor direnişle özgürlük mücadelesini daha  da yükseltiyorlar. Bu anlam da her 8 Mart kadınların emek sömürüsüne karşı grev gününe dönüşmeli. 8 Mart Kapitalizmin emek sömürüsünü ve karanlığını kabul etmeyen, sistemin  baskı ve şiddetine karşı duran dünya emekçi kadınlarının günüdür. Egemen sınıfın baskısına karşı  boyun eğmeyen asırlardır mücedele eden kadınların direniş ve mücadele günüdür.

Yaşasın 8 Mart!

Yaşasın Enternasyonal Kadın Mücadelemiz

Share

Birsen Kars Ölümsüzdür


Birsen Kars Ölümsüzdür
Devletin en büyük kanlı operasyonlarından biriydi. Adına “ hayata dönüş” dedi, ama hayatları, kurşun, bomba ve gazla yok ederek yada yaralı bırakarak, dönüşü olmayan hastalıklar yarattı. Hayata Dönüş operasyonu bir canımızı daha aldı.
Güzelliğini Devrime veren 6 kadından biriydi Birsen Kars. TC devletinin devrimci tutsakları teslim alma operasyonunda diri diri yaktılar.
19-22 Aralık hapishaneler katliamın da Bayrampaşa kadın koğuşuna atılan kimyasal gazla yakılan kadınlardan biriydi. Kanlı operasyonun boyutunu ilk fırsatta kamuoyuna duyuran ilk sesti. Sesi, görüntüsü, direnişi hafızalarımızdan silinmedi. Bu katliamı asla unutturmayacak Ses oldu.
Operasyon da kullanılan ve hala ne olduğu bilinmeyen yanıcı maddeler sonucu vücudun da derin yanıklar oluştu. Uzun süren tedaviye bir yenisi daha eklendi. Direnmeye devam etti.Ancak fiziki olarak vücudu yenik düştü. Birsen Kars tedavi gördüğü hastane de 6 Şubat günü yaşama veda etti.
Yapılan katliamın direngen sembol yüzlerinden biriydi. Adı, mücadelesi ve haykırışı daima bizimle olacak. Mücadeleci ve direnişçi bir kadın olarak anısı önünde saygıyla eğilirken, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak ailesine ve yoldaşlarına baş sağlığı diliyoruz. Mücadelesi mücadelemizdir.
# Birsen Kars ölümsüzdür.
# Birsen Kars’ın katili TC devletidir.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Share

BEN HERKESİM


BEN HERKESİM
Rengimiz, dilimiz, şarkımız, kadınlığımız, sanatımız, hayatımız saltanat sahiplerini dil koparma noktasına getirip, huzuru kaçırmış ise kabahat “Havva ile Adem” de.!!
Sanatçıyı farklı kılan toplumun söyleyemediğini sesli söylemek, egemen dili, anlayışı, baskıyı, toplumsal olayları farklı bir pencereden icra edebilmeleridir. Sezen Aksu’ da kendine özgü sanatıyla her kesimin dinlediği bir üretkenliğe sahip.
Saray’ın fetvası camiden duyuruldu. Farklılıkları bir fabrikada eritip tek bir biçim de yeniden “üretmek”. Kadına, sanata, hayata dil uzatmak, yetmedi koparmak, tanıdık ama lanetlenmiş bir tarihi yeniden hatırlatmaktadır. İstenen sanat anlayışını sanatçılar üzerinden inşa etmek, halkı uyutmak için Ari ırkına hizmet eden “sanatçılara” yüklü maaşlar ödenir. Sansür devreye girer, resimler ve ressamlar ahlaki deliler ilan edilir, Yahudi sanatçılar sürgüne, onları dinleyenler toplama kampına gönderilir. Kitaplar yakılır, sanat yozlaştırılır, geri kalanlar korkuya boyun eğer. Lanetlilerin tarihi yine sanatla anlatılır dünyaya. Picasso’ nun Guernica’sı, Victor Jara’ nın parmaksız gitarı ve öldürülürken dilin de Venceremos’u mırıldanışı..
“bilmek acı çekmektir. Ve bildik” diyordu Pablo Neruda. “Sen beni üzemezsin/ zaten çok üzgünüm / nereye baksam acı” diyen Sezen’in bildiği de lanetli tarihin tanıdık acısıdır. Gülşen’in kıyafeti, Hadise’nin sözleri, Sezen’in şarkısı gazetecinin(Sedef Kabaş) sözü, akademisyenin itirazı, sosyalistin hayırı, Kürdün özgürlüğü. Hepsi toplumsal ahlaka ve iktidara itaat etmeyen, uymayan ya linç edilmeleri için saldırıya açık hala getirilen ya da tutuklanan kadınlar. Kutsallık da cennet de ayaklarının altından çekilip alınan kadınlar oldular. Her yerden kovmaya alıştıkları kadınlar da kadınlık da çoktan değişti. Sanatın, sanatçının kadının ve ezilenlerin ortak sloganı “ sen benim dilimi ezemezsin” Sanatın gücüyle dayanışma ve mücadele halkların diline işlendi . Herkes kendi dilinde sen beni ezmesin diyor.
Yaşasın Dayanışma
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Share

Hindistan’ın ‘kayıp’ kız çocukları


Delhi’de ebeveynleri kız çocuklarının doğumunu benimsemeye teşvik eden bir reklam panosu kampanyası. Doğum öncesi cinsiyet belirleme 1994 yılında suç haline getirildi, ancak uygulama hâlâ yaygın. Fotoğraf: RAVEENDRAN/AFP

Laali ve Meenakshi’nin doğmamış bebekleri, ülkenin son 50 yıldaki ‘kayıp 46 milyon kız çocuğundan’ yalnızca ikisi

“Aileler ne pahasına olursa olsun erkek çocuk istiyorlar. Ne pahasına olurla olsun!” diyen Laali, ölmesi durumunda eşinin erkek çocuk umuduyla sabah erkenden bir kadınla evleneceğini söylüyor

Laali, kana bulanmış ayaklarını fark ettiğinde evde yalnızdı. Kanama 8 saat boyunca durmadı. Bilincini kaybetmeye başlayan 25 yaşındaki Laali, kaybettiği cenininin yanı başında öleceğini düşünüyordu.

Doğum öncesi cinsiyet testine götürülen Laali, 3 aylık hamileydi ve ‘bebeğimin kız olduğunu öğrendiğimde boğuluyormuş gibi hissetmeye başladım’ diyor. Doktor kontrolü olmadan boğazından aşağıya zorla itilen kürtaj hapı ve ardından gelen şikayetler Laali’nin hastaneye yatırılmasına neden oluyor. Gece taburcu olan Laali, ağlayarak uyuyor ve sabah tekrar işine dönüyor.

Doğmamış bebeği 50 yıllık süreçte Hindistan’nın 46 milyon ‘kayıp kız çocuklarından’ biri. Bu rakam Londra’nın kadın sayısının 10 katı. Derinleşen cinsiyet yanlılığı (gender bias), yaygın cinsiyet tercihli kürtajlar ve doğmamış kız çocuklarının öldürülmesi, Hindistan’ın küresel kayıp kadın doğumlarının neredeyse yarısını oluşturduğu anlamına geliyor.

Delhi Üniversitesi’nden emekli olan aktivist profesör Prem Chowdhry, “Geleneksel evlenme modeli ve töre Hindistan’da kadını aşağı bir pozisyona itiyor” diyerek, “çeyiz” ve bir kadını büyütmenin maliyetinin istenmeyen bir zorunluluk olduğunu ve cinsiyet tercihli kürtajın yaygın olduğunu belirtiyor.

1994 yılında cinsiyet tespitinin yasak olduğu Hindistan’da bu yasa sürekli olarak yok sayıldı. Tıp teknolojisinin gelişmesiyle zorla kürtajlar kolaylıkla yapılabilirken, daha fazla bölgeye yayıldı ve özel kliniklerde buna ulaşmak oldukça kolay.

Devasa şeker kamışı tarlalarıyla çevrili olan Laali’nin köyü, başkent Delhi’ye 40 mil uzaklıkta. Aktivistler bu köydeki her 3 haneden birinde kız çocuğu bekleyen kadınların zorla kürtaj olduğunu belirtiyorlar.

“Aileler ne pahasına olursa olsun erkek çocuk istiyorlar. Ne pahasına olurla olsun!” diyen Laali, ölmesi durumunda eşinin erkek çocuk umuduyla sabah erkenden bir kadınla evleneceğini söylüyor.

2009 yılında henüz 19 yaşındayken bir çiftçiyle evlendirilen Laali, ilk 3 yılda 2 kız çocuğu dünyaya getirdi. İkinci çocuğunu beklerken bir erkek çocuk dünyaya getirmek için geleneksel ilaçlara maruz bırakıldı.

İkinci bebeği de kız doğan Laali’nin ailesinden hiç kimse onu ve bebeğini hastanede ziyarete gelmedi. Eve dönüş çok daha kötüydü. Laali’nin öz annesi bebeğini görmek istemeyerek şu cümleleri kullanmıştı: Kız üstüne kız doğuruyorsun. Seninle nasıl ilgilenebilirim?

“Köyde birinin erkek çocuk doğurması benim için kabustu. Ailem kızlarımın gözü önünde beni azarlıyordu” diyor gündüz tarlada, gece yemek sofrasında aşağılanan Laali.

Hindistan hükümeti harekete geçmek konusunda isteksiz gözüküyor. Son dönem yapılan hükümet anketi ilk defa kadınların erkeklerden daha kalabalık olduğu gerçeğini gösterdi. Yine de sahadaki aktivistler ve uzmanlar ankete kuşkuyla yaklaşıyorlar. Delhi’de yaşayan araştırmacı ve aktivist Sabu George’ya göre, anketin asıl amacı üreme sağlığı ve aile refahını incelemekti, ülkedeki cinsiyet oranını değil.

Toronto Üniversitesi’nden Prabhat Jha, hükümetin gerçeği çarpıttığını belirterek, en güvenilir Birleşmiş Milletler kurumlarına göre de Hindistan’daki erkek nüfusunun giderek arttığını söylüyor.

2021 The Lancet araştırmasına göre, durum daha kötü bir hâl aldı. Araştırmaya göre 1987-96 yılları arasında kayıp kız çocuklarının (zorla kürtajla aldırılan) sayısı 3.5 milyondan, 2007-2016 yılları arasında 5.5 milyona yükseldi.

Erkek çocuk isteğiyle beliren cinsiyetçi önyargı toplumun tüm sınıflarında ve ülkenin her yerinde mevcut. Ağustos ayında Mumbai’nin ileri gelen ailelerinden birinin kızı olan 40 yaşındaki bir kadın, erkek çocuk için 8 kere kürtaja zorlandığını söyleyerek, 1500 hormonal iğnenin zorla kendisine yapıldığını polise şikâyet etti. Geçen yıl 28 yaşındaki bir kadın 3’üncü defa zorlandığı kürtaj ameliyatı nedeniyle yaşamını yitirdi.

Sonsuz taciz ve aşağılamalar Laali’yi psikolojik yardım almaya itti. Laali, yaşadıkları nedeniyle ilaç kullanırken, doktorlar kürtaj ve ameliyatlardan sonra kendisine hamile kalmaması tavsiyesinden bulundular.

Aile müdahalesi kadınlar için devasa bir strese neden olabiliyor. Chittorgarh bölgesinden 39 yaşındaki Bhavna Joshi, 11 yıllık evliliğinde sekiz hamilelik geçirdi ve yaşadıklarının verdiği acı nedeniyle, sadece bazı gerçekleri paylaşabiliyor: sayısız ‘şifacıya’ götürüldü, 3 defa zorla kürtaj ameliyatı yaşadı, 2 çocuğunu daha bebekken kaybetti. Ve bu acılar onun için bir erkek çocuk dünyaya getirene kadar devam etti. Joshi’nin oğlu şu an 5 yaşında.

“Bunun sonlanmasını istiyorum. Bana ilaçlar veriyorlar ve günlerce bir şey yiyip içemiyorum. Sadece bundan kurtulmak istiyorum” diyen Laali, geçirdiği 2 kürtaj operasyonuna rağmen bir erkek çocuk dilemeye devam ediyor.

Hindistan’da son 20 yılda cinsiyetçi nedenlerle zorla yaptırılan kürtajlardaki yaklaşım değişti. The Lancet’in araştırmasına göre toplumda daha fazla aile çekirdek aileye dönüşürken, zorla kürtaj 3’üncü hamilelikte daha fazla yaşanmaya başlandı. Kadına yönelik şiddetin Hindistan’da kültürel bir şey olduğunu söyleyen Jha, ailelerin 3’üncü hamilelik sırasında erkek çocuk konusunda emin olmak istediklerini belirtiyor ve ekliyor: Problem daha iyi bir hale gelmeden önce, çok daha kötü olacak.

İki kız çocuğu dünyaya getiren ve 3’üncü hamileliği sırasında eşinin ailesi tarafından cinsiyet tespiti için doktora götürülen 36 yaşındaki Meenakshi, yakalanmamak için gizlice röportaj veriyor. Meenakshi götürüldüğü yerin normal bir klinik olmadığını ve çok korktuğunu ifade ediyor ve 7 aydır hamile olduğunu söylüyor: eşim ve annesi bir erkek çocuk doğuracağım için çok mutlu gözüküyorlar. Aksi takdirde doğumdan önce onu öldürürlerdi.

Hindistan’ın derin ataerkil toplumunda kadınların cinsel ve üreme hakları hâlâ uzak bir hayal. Meenakshi gibi birçok kadın aile içerisinde kabul edilebilir olmak için mücadele ediyorlar.

Evlendikten sonra ailesinin kendisinden daha özgür olmasını beklediğini söyleyen Meenakshi, gözyaşları içinde her şeyin daha kötü olduğunu söylüyor.

Diğer yandan, Laali için taciz ve aşağılanma günlük hayatın bir parçası olurken, annesi 2 kez, kız kardeşi 3 kez zorla kürtaja maruz bırakıldı. (Annesi 2 kız çocuğunu zorla kürtajda kaybederken, Laali henüz 15 yaşındaydı).

Hem Laali hem de Meenakshi, herhangi bir duygusal destekten uzakta toplum içerisinde izole şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Gizlice anlattıkları deneyimler onları ağlatırken, kızları onlara destek olmak için sarılıyorlar. Ayrıca Laali ve Meenakshi, kızlarını benzer bir travmadan koruyamayacaklarından umutsuzca endişe duyuyorlar.

Meenakshi’nin büyük kızı, başlarının üzerinden geçen bir uçak görünce sevinçten havaya zıplıyor. Ve gözyaşlarını silen annesi “Kızım pilot olmak istiyor. Ağladığımda bana diyor ki: ‘Anne, her şey daha iyi olacak ve bir gün pilot olduğum uçakta birlikte uçacağız.’

*Çeviri: Mehmet İnanç

*Kaynak:http://https://www.theguardian.com/global-development/2021/dec/27/families-want-a-son-at-any-cost-the-women-forced-to-abort-female-foetuses-in-india

Share

Lenin, Luxemburg ve Liebknecht Burjuvaziyi Korkutmaya Devam Ediyor!

  • Lenin, Luxemburg ve Liebknecht
    Burjuvaziyi Korkutmaya Devam Ediyor!
     
    “Yalancılar ve iki yüzlüler, beyinsizler ve körler, burjuvazi ve yandaşları, genellikle özgürlük, genellikle eşitlik ve demokrasi konusundaki boş sözleri ile halkı aldatmak isterler. İnsanlara şunu söylüyoruz: Yalancıların maskelerini kaldırın, körlerin gözlerini açın.” V. İ. Lenin
    Yüzyıl öncesinden yapılan bu çağrı, bugün de geçerliliğini koruyor. Kâr hırsının sınır tanımazlığıyla bütün dünyanın pazarlarını kendi pazarı haline getirmek için her türlü hile,
    zulüm ve savaşa başvuran emperyalist burjuvazi; demokrasi, özgürlük ve eşitlik söylemini kullanmaktan da
    geri kalmıyor. Kendi aralarındaki pazar kavgasını, “özgürlük ve demokrasi götürmek”le açıklıyor. Birinci ve
    İkinci Dünya Savaşlarının baş aktörü olan Alman emperyalizmi, bugün hem dünya barışından yana olduğunu
    söylüyor; ama hem dünyada en fazla silah ve savaş araçgerecini satan ve hem de savaş örgütü NATO’ya en fazla
    katkıda bulunan ülkelerin başında geliyor. Afganistan, Irak ve Suriye’ye bombalarla, IS (DAİŞ) gibi faşist çete
    örgütlenmeleri aracılığıyla “demokrasi” götüren(!) Amerikan ve Avrupa emperyalist burjuvazisi; Hong Kong,
    Ukrayna ve Beyaz Rusya da kendi “demokrasi”lerini götürme uğraşı içindedir. Halkın refahını sağlamakta ve “sosyal devlet” olarak en iyi olduklarını iddia eden emperyalist burjuva devletlerinin, 2 yıldır gündemde olan Covid-19 Pandemisi karşısında özellikle sağlık alanında
    sınıfta kaldıklarına; halklar, kendi yaşamları pahasına tanık
    oldu. Dünyanın her köşesine kan kusan, insanı ve doğayı zehirleyen silahlarını gönderen emperyalistler; kendi egemen olduğu ülkelerin halklarının sağlık sorunlarının
    çözümünde bile çaresiz duruma düşmektedirler.
    Kapitalist burjuvazinin “demokrasi”, “özgürlük” ve “eşitlik” maskeli yüzünü açığa çıkarmak göreviyle; sosyalizm yürüyüşümüz sürmelidir!
    “Berlin’de asayiş sağlandı!” Ey kör zalimler! Sizin “düzeniniz” kumdan zemin üzerine kurulu. Devrim daha
    yarın “gümbürtüyle ayağa kalkacak yeniden” ve yüreklerinize korku salan borazanlarla ilan edecek: Vardım,
    varım, var olacağım!”Rosa Luxemburg
    Kadın hareketinin henüz daha yeni yeni örgütlenmeye başladığı bir dönemde; Rosa Luxemburg erkek egemenlikli kapitalist sistemin yıkılıp, yerine komünar dünyanın kurulması
    için ayağa kalkmış; burjuvaziye meydan okuyordu. Emperyalist burjuvazi, Rosa’nın bu meydan okuyuşu karşısında paniğe kapılmış; O’nun hem savaşın yıkıntıları altında ezilen Alman halkını devrime yönlendirebileceği ve hem de erkek egemenlikli kapitalist sisteme topyekün başkaldıracak bir kadın hareketinin gelişipgüçlenmesine öncülük edebileceği korkusuyla; bir an önce Rosa’nın katledilmesine karar vermiştir. Burjuvazi, Rosa Luxemburg’u katlederek Alman devrimine öncülük etmesine engel olmuş, ama dünya çapında kadın hareketinin gelişipgüçlenmesine engel olamamıştır.
    Bugün dünyanın bütün kıtalarında kadınlar, erkek egemenlikli kapitalist sisteme karşı ayakta ve Rosa Luxemburg’un burjuvaziye karşı; „Vardım, varım, varolacağım“ haykırışını meydanlarda haykırmaktadır. Rosa’nın burjuvazi karşısındaki kararlı duruşu ve düşünceleri, sosyalizm mücadelesini aydınlatmaya ve kapitalist burjuvaziyi korkutmaya devam ediyor.
    „Mümkünün son sınırlarına, imkansızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak. Gerçekleşmiş imkanlar,zorlanmış imkansızlıkların sonucudur.“ Karl Liebknecht
    Emperyalist-kapitalist barbarlığın egemenliği sonsuz değildir, ama son bulması da kendiliğinden olmayacaktır. Dağınık küçük grupların kendi başlarına hareketleriyle olacak iş
    de değildir. Kapitalist barbarlığa son verip komünar bir dünyaya yol almak mümkündür, imkansız gibi görünen bu sona ulaşmak için; özveri ile yoğunlaşan sonsuz çaba gösterilmek
    zorundadır.
    Bu yıl Lenin, Luxemburg ve Liebknecht anısına yenisi düzenlenecek olan yürüyüşte; farklılıklarına rağmen binlerce kapitalizm karşıtı insanın bir araya gelişi; zorlanmış  imkansızlıkların sonucudur. Küçük parçaların birleştirilerek güçlü örgütlenmelerin yaratılmasızordur ama imkansız değildir.
    Luxemburg, Lenin ve Liebknecht’in öngörü ve çağrılarının karşılığını bulduğu örgütlenmelerin ve mücadele birliklerinin yaratılması ile kapitalizme karşı zaferlerin kazanılması ve egemenliğine son verilmesi mümkündür. Bu bilinçle Luxemburg, Lenin ve Liebknecht’i saygıyla anıyor; mücadelemizde yaşatacağımızı bir kez daha haykırıyoruz!
    Luxemburg, Lenin ve Liebknecht Mücadelemize Işık Tutmaya Devam Ediyor!
    Kapitalizm Yenilecek, Sosyalizm Kazanacaktır!
    Avrupa Dermokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK)
    Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH)
    Sosyalist Gençlik Hareketi / Socialist Youth Movement (SYM)
Share

Rosalardan Sakinelere; Kadınlar Direnişi Büyütüyorlar

Rosalardan Sakinelere; Kadınlar Direnişi Büyütüyorlar
Polonyalı bir Yahudi, “öteki” ve kadın.. Almanya’ da devrimci mücadelenin önderlerinden olan Rosa Lüksemburg; üreten, sorgulayan, kendi fikirlerini cesurca savunan biri olduğu gibi, Batı Avrupa’da sosyalizmin teorisyeni ve eylemcisiydi de.
Güçlü teori ve pratiği ile “O bir Kartaldı” diyordu Lenin. Yoldaşı Liebnecht ile birlikte sadece Almanya’yı değil, sonuçları ile kıta Avrupa’yı da sarsacak devrimin örgütleyicisi iki güçlü
komünist, burjuvazi tarafından 15 Ocak 1919 da katledildiler. Onların yaşamlarını
yitirmeleriyle Almanya devrimi yenildi. Ama yüzyılı aşkın zamandır her yıl anılmaya, hatıraları ile sosyalizm özlemini canlı kılmaya devam ediyorlar.
9 Ocak 2013 Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi; Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan
katledildi. Türk devleti ve emperyalistlerin ortak operasyonu ile yapılan bu suikast, militan Kürt kadınların direncini kıramadı, aksine yeni bir mücadele sürecini başlattı. Rojova ve
Güney Kürdistan’da IŞİD çetelerine ve işgalci Türk Ordusuna karşı sürdürülen mücadele,
enternasyonal kadın mücadelesine moral ve enerji verdi.
2021’i geride bıraktığımız şu günler de, yeni bir mücadele yılına Rosa’nın “Devrim daha yarın gümbürtüyle ayağa kalkacak” diyen coşkusu; yaşamı hep kavga olan, deniyimli, mücadeleci duruşuyla tüm kadınların gönlüne taht kurmuş Kürt halkının simgesi Sakina’nın kararlılığı ile, yeni bir mücadele yılına başlıyoruz.
Pandemiye rağmen sokakları terk etmeyen mücadeleci kadınları, dünyanın her yerinde tek bir sese dönen ırkçılığa, baskı ve sömürüye karşı birlikteliği, emperyalist işgale, kadını köle pazarına yeniden çekmeye çalışan IŞİD barbarlığına karşı savaşan, insanlığın kurtuluşu için mücadele eden tüm savaşçıları selamlıyoruz.
Kâr hırsıyla dünyayı talan eden emperyalist kapitalist barbarlığa karşı, ancak ortak mücadele ile zafer mümkün olur. Faşizme karşı mücadele, ancak birleşik mücadele ile zafere taşınabilinir.
Ortak zaferin örgütleyicisi ve müjdecisi olan Lenin, Lüksemburg ve Liebnecht’i, 12 Eylül
zindanlarının direngen, kızıl karanfili Sara (Sakina Cansız), yoldaşları Leyla ve Fidan’ı bir kez daha saygıyla anarken, 9 Ocak 2022 Berlin de Lenin, Lüksemburg, Liebnecht’i anmak için yapılacak olan “Kapitalist Barbarlığa Karşı Sosyalizm Yürüyüşü”nde ve 5 – 8 Ocak 2022’de birçok alanda gerçekleştirilecek olan Sakineleri anma yürüyüş ve mitinglerinde buluşalım..
Vardık, Varız, Var Olacağız!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Share

Şiddete Karşı Özgürlüğü Örgütlüyoruz

Üç kadın, üç kız kardeş faşizme karşı Clandestina Hareketini kurdular. Diktatörlüğe karşı mücadelenin örgütlenmesine önderlik eden bu üç kadın diktatörlüğün hedefi haline geldiler. Üç kız kardeşin önderliğinde yükselen Clandestina Hareketini geriletmek için kız kardeşi aileleri ile cezalandırdılar. Ataerkil sistem, aile ve ekonomik baskı üzerinden Mirabel kardeşlere geri adım attıramayınca, tecavüzü üç kadının bedenine yönelik öldürücü bir silah olarak kullandı. Geleneksel aile anlayışı ve ekonomik baskı bugün hâlâ kadınların maruz kaldığı baskı biçimidir. Toplumsal cinsiyet rolleri sistemin kadın ve erkeği dizayn ettiği güçlü araçlarından biridir. Bu anlam da diktatörlüklerin şiddetine karşı, kadının özgürlük mücadelesi Mirabel kardeşlerle simgeleşti.
Patriarkal kapitalist sistemin baskı ve sömürüsüne “ hayır” çıkışını yükselten örgütlü kadın mücadelesi sınırları aştı. Kadın mücadelesi sadece cinayetleri görünür kılmakla sınırlı değil. Patriarkal erk sistemine, devlet şiddetine, ekonomik sömürüye ve eşitsiz ekonomik dağlıma, ücret eşitsizliğine karşı da mücadele sürüyor. Kadına şiddeti durdurmak adına, aynı zaman da mücadeleyi denetimine almak isteyen burjuva demokrasisi önce Avrupa Konseyi Sözleşmesini (İstanbul Sözleşmesi ) ilan ederken, diğer yandan çekilme hakkını saklı tutarak kadınlar üzerinde bir tehdit aracı olarak duruyor. Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi, Polonya ve Hırvatistan’ın tartışmaya açması pratik olarak sözleşmenin işlevsizliğinin de ilanıdır. Şiddeti üreten kapitalist sisteme cevabımız Şiddetinizle Barışmayacağız.
Emperyalistlerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ekonomik ve askeri işgali zorunlu göçü sağladı. Deniz kıyıların da yüzlerce cansız beden, göç yolların da kayıp binlerce çocuk, ve Avrupa’ya ulaşmak için bedenleri sermayeye dönen sayısız kadının öyküsüne tanıklık ettik. Selefilere teslim olmayarak yaşamına son veren Ezidi Kadınlarını tüm dünya basını yazdı. Afganistanlı kadınların çığlıklarını duymayan kaldı mı? Göç edemeyen Afganistanlı kadınlar dinle “terbiye” edilmeye karşı seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Ayrı coğrafyalar da da olsak kadına bakış açısı aynı. Kapitalizm, Patriarkalı her koşulda üreterek kadın üzerinde bir baskıya dönüştürdüğü bu sisteme karşı, kadın mücadelesi de coğrafyaları aşarak ortak, güçlü bir kız kardeşliğe dönüşüyor. Kapitalizme, hegemonyacı erkek sisteme karşı küresel çapta örgütlenmemiz elzemdir. Okun sivri ucunu her tür şiddeti üreten erkek egemen sisteme, sistemi güçlendiren geleneksel aile ve ahlaka, kadını terbiye eden ilkel anlayışlara yöneltmek zorundayız.
Pandemi ile daha da sömürülen ve yoksullaştırılan bununla birlikte şiddete uğrayan kadın sayısı istatistiklerle ifade ediliyor.
Kadın cinayetleri yaşadığımız Avrupa kıtasın da da basın da yerini alıyor. Kadın mücadelesini görünür kılmak, toplumsal değişimi zorlayacaktır. Çünkü mücadele ve dayanışma şiddet gören tüm kadınları birleştirir. Birleşik bir mücadele kadınların özgürlüğüne, insanlığın da kurtuluşuna giden devrimi yakın kılar.

Artan eşitsizlikler, geçim sıkıntısı, sistemin yarattığı adaletsizlik ve umutsuzluk, toplumsal hayatı giderek katlanılmaz hale getirirken kadınlar çok yönlü bir şiddetin odak noktası haline getiriyor.
Dayanışma ve mücadelenin anlamı olan 25 Kasım Mirabel kardeşlerden bugüne örülen kız kardeşliğin, mücadele yoldaşlığının adıdır. 25 Kasım hegemonyacı erk sistemine karşı mücadeledir. Şiddetin üretilmediği, özgür bir dünya yaratmak için cüret edelim.
Yaşasın Kadın Dayanışması Yaşasın Enternasyonal Mücadele
Avrupa Demokraatik Kadın Hareketi

Share

“Kadınların Öfkesi Katilleri Boğacak!”

“Kadınların Öfkesi Katilleri Boğacak!”

VIYANA – 15.11.21/   Avusturya’da kadın katliamları durmak bilmiyor. Ama kadınlar da katledilen kadınların isyanı olmaktan vaz geçmiyorlar.

8.11.2021 Pazartesi günü Avusturya Schwaz’da katledilen 24. kadın için, 14.11.2021 Pazar günü, Viyana’da kadınlar yine sokaklarda, yine isyanlardaydılar. Ancak 8 Kasım günü katledilen kadının duyulmayan çığlıkları, isyanı olmak için saat 18.00’de Karsplaz’daki buluşma alanına gelindiğinde, Viyana Floridsdorf’ta bir kadının daha katledildiği haberi geldiğinde kadınların isyanları daha da büyüdü… Hep birlikte “Kadınların öfkesi katilleri boğacak” diye haykırdılar.

Kadın kurumları yaptıkları konuşmalarda; “Avusturya’da son bir hafta içinde iki kadının katledildiğine, 4 kadının şans eseri ölümün kıyısından döndüklerine” vurgu yaptılar.. Konuya ilişkin AKD ve KOMintern’in de açıklamalarından sonra yürüyüşe geçildi.

Yürüyüş güzergâhı boyunca yapılan konuşmalarda; “Dünyanın her yerinde, kadın katliamlarına bu kadar sesiz kalınmasının, sorunun çözümü için yeterli çabanın harcanmamasının nedeni ‘erk’ek egemen sistemin kendisidir. Örneğin Avusturya’da pandemi krizi boyunca, başta sağlık ve eğitim sektörleri olmak üzere yaşanan tüm yetmezliklerin yarattığı boşluklar, kadınların omuzlarına yüklenerek telafi edilmeye çalışılırken, göçmenlere yönelik yükseltilen ırkçı politikaların da en büyük faturasını göçmen kadınlar ödemekteler. Emperyalizmin her krizinde olduğu gibi, pandemi krizinde de kadınların omuzlarındaki yükler daha ağırlaşıp şiddetin çeşitli türevleri olarak kadına geri dönerken, diğer taraftan da ev içinde erkeğin şiddeti altında yaşamlarını yitirmekteler. Bu durumun sonucu olarak, 8 milyon nüfusu olan Avısturya’da 10,5 ayda 25 kadın katledildi, onlarcası ölümün kıyısından şans eseri geri döndüler. Bu nedenle; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde tüm kadınları sokağa, şiddete uğrayan, katledilen kadınların sesi olmaya çağırıyoruz. Unutmayalım; Birlikte Güçlüyüz!” dediler…

Saat 19:30’da, bir diğer adı da  “İnsan Hakları Meydanı” olan Museumsqutier’a gelindiğinde eylem son buldu

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi Viyana

Share

ADKH EĞİTİM KAMPI BAŞARIYLA SONUÇLANDI!

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin her sene düzenli yapığı eğitim kampını bu senede 5,6,7 Kasım tarihleri arasında Almanya’nın Göppingen şehrinde başarıyla gerçekleştirdi..
Dünya çapında yaşanan pandemi koşularından kaynaklı insanların evlere kapatıldıldığı ve bu durumun en büyük ve en ağır sonuçlarını kadınların yaşadığı gerçekliği kadın ve kadına dair mücadeleninin önemini dahada hayati kıldığı bir tarihsel süreçte, ADKH’nın Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden kadın aktivistleriyle bir araya gelip gerçekleştirdiği eğim kampı oldukça anlamlı bir yerde durmaktadır.
Eğitim kampının birinci gününde serbest kürsü gündemli ‘’Pandemi ve pandemi nin iş, ev ve sokakta kadınların karşılaştıkları zorlukları ve bunun kadın mücadelesine yansımaları’’ tartışıldı. Oldukça canlı ve verimli geçen bu gündemin ardından ikinci gün ’’ sosyal medyanın toplum ve kadın üzerindeki etkileri ve kadın mücadelesindeki yansımaları’’ temalı konu işlendi. Sunum için hazırlık yapıp sunumlarını yapan kadın arkadaşların sununumunun ardından, konuya dair tartışmalara geçildi. Bu konu üzerinden de oldukça canlı ve verimli tartışmalar yürütüldü. ADKH Eğitim kampımız eğitim konusu olana politik gündemlerin bitiminden sonra, kültürel, sosyal ve doğa gezisiyle katılımcı kadın arkadaşların anlamlı paylaşımlar yaptığı, kadın mücadelesinde ‘ kız kardeşliği’ ruhunu ve coşkusunu yaşayarak ve bunu tüm yaşam alanlarında kadın rengiyle yaşatma bilinciyle eğitim kampımız başarıyla sonlandırıldı.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Share

İSVİÇRE’DE KADIN GREVİNİN 30. YILINDA 120.000 KADIN SOKAKLARDA TALEPLERİNİ HAYKIRDI


15.06.21 – ZÜRİH : İsviçre’de kadınlar 7 Şubat 1971’de oy hakkını elde ederek toplumsal eşitlik temelinde önemli bir kazanım elde etseler de, Anayasa’ya eşitlik kavramının girmesi, 14 Haziran 1981’de mümkün olur. Ancak uygulamada gereği gibi yaşama geçirilmediğinden “eşit işe eşit ücret” başta olmak üzere, kazanılan hakların tüm boyutları ile yaşama uygulanabilmesi için, 14 Haziran 1991’de 700 bin kadın ülke genelinde yaşamın bütün alanlarında greve çıkarak hayatı durdurdular.


Bu büyük grevden sonra, 01 Temmuz 1991’de “Eşit Haklar Yasası” yürürlüğe girdi. Esas olarak “kadın erkek eşitliğinin yasalarla güvence altına alınması ve bir cinsin ayrımcılığa uğratılmasının yasaklanması” anlamına gelen bu yasa, 2019’a gelindiğinde hala pratik yaşamda bütünlüklü olarak karşılığını bulamamıştı. 28 yıl aradan sonra 14 Haziran 2019’dan itibaren “eşit işe eşit ücret” ve “kadınların görünmeyen ev içi emeğinin görünür kılınması”, “toplumsal cinsiyet eşitsizliği” talepleri başta olmak üzere, kazanılan hakların tüm boyutları ile yaşama uygulanması talebini, sürecin güncel talepleriyle de bütünleştirerek üç yıldır 14 Haziran’da İsviçre genelinde bir günlüğüne yaşamı durduruyor kadınlar.

Bu yıl bir kez daha kadın grevlerinin 30. Yıldönümünde, 14 Haziran Pazartesi günü, İsviçre genelinde 120.000 civarında kadın sokaklarda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, buradan kaynaklanan ücret eşitsizliğini ve kadın emeğinin görünmezliğini / değersizleştirilmesini protesto ettiler.
“Eşitlik ve Saygı İstiyoruz; Geleceğimiz İçin Grevdeyiz!” şiarıyla, kimliklerine ve emeklerine sahip çıktılar.

IMG_4950


Basının verdiği bilgiye göre, Bern 30.000, Lausanne 25.000, Zürih 20.000, Cenevre 20.000, Lozan 10 000, Basel 6.000, Fribourg 3.000, Neuchatel 3.000, Luzern 2.000, Ticino 1.000, Winterthur 1.000, Biel 800, Jura 500, Solothurn 500, St. Galen 500, Chur 400, Zug 150, Thun 50 olmak üzere İsviçre genelinde birçok şehirde toplam 120.000 katılım sağlanmıştır.
Ulusal Kadın Grevi kapsamında birçok şehirde birden saat 11.00 gibi eş zamanlı start verilen grev, açılan standlar, yapılan konuşmalar ve müzik eşliğinde danslarla saat 18.00’e kadar sürdü. Saat 18.00’de ise birçok kentte yine eş zamanlı yürüyüşler gerçekleştirildi.
Zürih’te kitlesel katılım;
Birçok alanda eş zamanlı gerçekleştirilen grevlere kitlesel katılımın sağlandığı alanlardan birisi de Zürih idi. Her yerde olduğu gibi Zürih’te de binlerce kadın ve LGBTİQ+, kadın grevinin 30. yılında taleplerini sokağa taşıdılar. Bu yılın ana sloganını kadınların görünmeyen emeği oluşturdu. Erkek egemen sistemin kadınların omuzlarına yüklediği, hiçbir karşılığı olmayan, ama kadınların ömür törpüsü olup, dolaylı olarak büyük bir sömürü ağı olan ev içi işler, görünmeyen emek olarak adlandırılmakta.

Artık kadınlar ev içi işlerin ve ev içinde çocuk, hasta, yaşlı bakımının cinsiyetçi bir iş bölümü olduğunu görüyorlar ve itiraz ediyorlar. Ev içindeki bütün işlerin, ev içinde yaşayan bütün bireylerin sorumluluğu olduğunu söyleyip bu görünmeyen emeğin görünür kılınmasını talep ediyorlar.
Diğer taraftan bir başka itirraz edilen nokta; hastanelerde, çocuk ve yaşlı bakım evlerindeki emekçilerin çoğunu kadınların oluşturduğu ve özellikle pandemi sürecinde önemi daha da açığa çıkan bu iş alanlarının ağır iş koşulları olduğu gündemleştirildi.
Bu talepler çerçevesinde kadın grevi 13 Haziran Pazar gecesi araba ve bisiklet konvoyu ile başlatıldı. Zürih sokaklarında onlarca araba ve yüzlerce bisiklet ile kadınlar bir gün sonra gerçekleşecek grevin çağrısını yaptılar. Grev günü ise gün boyunca küçük gruplar halinde şehrin çeşitli yerlerinde renkli gösteriler ve çeşitli etkinlikler gerçekleşti. Şehrin merkezi alanlarına kurulan stantlarda pikniklerde ve açık kürsülerde hem sohbet, tartışma ve bilgilendirmeler gerçekleşti hem de akşamki yürüyüş için hazırlıklar tamamlandı. Kadın katliamlarına dikkat çeken ünlü «el violador en tu camino» dansı ile saat 18:00`da yürüyüş başlatıldı. Çeşitli bloklar halinde organize olan yürüyüşte, Yeni Kadın olarak enternasyonal blok`ta kendi sloganlarımızla yerimizi aldık. “Kadın ve LGBTİ+ katliamları durdurulsun”, “İstanbul Sözleşmesi uygulansın” ve “emeklilik yaşının yükseltilmesine hayır” gibi dövizlerle hem İsviçre hem de Türkiye`deki kadınların talebini dile getirdik. 20.000`e yakın katılımla gerçekleşen yürüyüş korteji Ni Una Menos (eski adıyla Helvetiaplatz) meydanına geldiğinde burada yapılan konuşmalar ve müzik dinletisi`nin ardından grev sona erdi.

Share

BÜYÜK SOYGUNA KARŞI KADINLAR AVUSTURYA’DA GREVDE KOMÜN’ÜN İZİNDE GELECEĞİMİZ İÇİN GREVDEYİZ!


13.06.2021 – VİYANA : 12 Haziran Cumartesi günü Avusturya’da kadınlar; toplumsal eşitsizlik ve kadın emeğinin görünmezliğine, değersizleştirilmesine karşı “Büyük Soyguna Karşı Kadınlar Grevde” diyerek Graz, innsburck ve Viyana’da sokaklardaydılar.
Avusturya’da kadınlar eşdeğer iş için erkeklerden ortalama %16 daha az kazanıyor. Bu gerçekliğe kadınların yarı zamanlı, esnek çalışma sistemlerinde aldıkları ücretlerin daha da fazla düşmesi ve evde harcanan görünmeyen yoğun emek te eklendiğinde, Avusturya’da cinsiyete göre toplam gelir farkı %44,9’u bulmaktadır. Bu da kadınların, eşdeğer işte çalışan erkeklerden yılda 46 milyar Euro daha az kazandığını gösteriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın emeğinin ucuz ve yedek işgücü görülmesinin sonucu olarak, Avusturya’da kadınların 1 Ocak’tan 12 Haziran’a kadar hiçbir karşılık almadan çalışması anlamına geliyor. Bu nedenle kadınlar ilk kez geçen yıl Viyana ve Graz’da 12 Haziran’da “Eşdeğer işe eşit ücret” şiarı ile greve çıkmışlardı. Bu yıl 12 Haziran’da Viyana ve Graz’a İnnsbruck ta eklenerek üç şehirde kadınlar greve çıktılar ve bu yıl gerçekleştirecekleri grevi, şanlı Paris Komünü’nün 150. Yılı vesilesiyle Paris Komünü’ne atfettiler.



Paris Komününden Bugüne Kadınlar Barikatları Terketmiyorlar
Kadınlar grev için 10. Viyana’da Viktor – Adler – Markt’ta saat 13:00’te buluştular. Örgütleme komitesinin ortak hazırladığı açılış konuşmasının okunmasıyla start verilen mitinge, AKD açıklamasının okunmasıyla devam edildi. “Komün’ün İzinde Geleceğimiz İçin Grevdeyiz!” diye başlayan açıklamada, “Grevler aynı zamanda geçmişimizden geleceğimize bir köprü. Avusturya Kadın Grevi Paris Komünü’nün 150. yıldönümü nedeniyle Paris Komünü kahramanlarına, Göğe Şaha Kalkan Komünarlara adanıyor.” denildi
Konuşmaların akabinde yapılan müzük ve hep birlikte söylenen ezgiler mitingte coşkuyu arttırdı. Kadın örgütlerinin yaptıkları konuşmalar arasında, Paris Komünü’nü anlatan güzel bir şiirden sonra, Yeni Kadın’ın açıklaması okundu. Açıklamada 42 yıldır yürürlükte olan eşitlik yasasına rağmen hala eşitliğin gerçek anlamda pratiğe uygulanmaması, cinsiyete dayalı ücret eşitsizliğinin hala sürgit devam etmesine vurgu yapılarak, “Paris Komününden Bugüne Kadınlar Barikatları Terketmiyor” denildi.
Miting halaylar ve müzükle devam etti. Akabinde bir kadın “kadına yönelik şiddet ve katliamları protesto eden” müzikal pandomim oyunu ile eyleme renk kattı. Miting alanındaki katılımcı kadınların da dans ederek o ana iştirak etmeleri, etraftakiler tarafından büyük bir ilgi ile izlendi. Saat 19:00’da kortej oluşturularak yürüyüşe geçildi. Yürüyüş boyunca yapılan konuşmalar, atılan sloganlara çevreden ve evlerin camlarından alkışlarla yoğun ilgi gösterildi. Saat 20:00’de miting alanına geri gelen kadınlar, türkülerle eylemi sona erdirdiler.

Jin Jiyan Azadî
Komünarlar Mücadelemizde Yaşıyorlar!
İstanbul Sözleşmesi İmzacı Bütün Ülkelerde   Eksiksiz Uygulansın!

 

Share

“Kadınları her türlü şiddete karşı ortak hareket ederek mücadele etmeye davet ediyoruz”


Geçen yıl 1 Mayıs’ta Kalender Erdoğan adlı erkek, eski eşi Meryem, on yaşındaki oğlu ve 12 yaşındaki kızlarının yaşadığı eve girerek onları katletmek istemişti. Yanında götürdüğü bıçakla önce Meryem’i boyun bölgesinden defalarca bıçaklamış daha sonra da Meryem ve 10 yaşındaki erkek çocuğun üzerine yanında getirdiği benzini dökerek yakmıştı. Meryem’in kızı kendini balkona kapatarak fiziksel olarak yaralanmamış ancak Meryem ve oğlu ağır yaralı olarak haftalarca yoğun bakımda hayat mücadelesi vermiş ve defalarca ameliyat masasına yatmışlardı. Her ikisi de hayat mücadelesini kazandı. Hala fiziksel ve psikolojik tedavileri devam ediyor. Yaşadıkları ağır travmanın etkilerini en aza indirgemek için mücadele ediyorlar.
Avrupa Kadın Dayanışması-Hamburg vahşet gününden itibaren Meryem ve çocuklarını yalnız bırakmadı. Birçok kadın kurumunun destek verdiği eylemler organize edildi, mahkeme sürecinin başlamasıyla Hamburg Sievekingplatz’ta bulunan Ağır Ceza Mahkemesi önünde caninin hakettiği cezayı alması talebi ile Meryem ve çocuklarına destek amaçlı eylemler yapıldı.
-4 Mayıs 2021-, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen dava karara bağlandı. Savcının sanığa müebbet hapis cezası verilmesi talebine karşı sanık avukatı 9 yıl ceza talebinde bulundu. Heyet sanık Kalender Erdoğan’ın dinlenen tanıklar, şahsa ait dijital aletlerde toplanan deliller ve bilirkişi raporlarına dayanarak karar aldıklarını açıkladı. “Erdoğan’ın toplu cinayet girişimine neden olabilecek psikolojik bir probleminin olmadığı, sanığın bıçak ve yanıcı madde temininde delil ve tanıkların ifadelerine göre planlı hazırlık yaptığı, olay günü rutin olarak işine gittiği, mesai bitiminden sonra ikamet ettiği eve giderek önceden hazırladığı öldürücü aletleri yanına alarak mağdurların yaşadığı eve giderek kasten ve planlı öldürme girişiminde bulunduğu şüpheye yer bırakmayacak açıklıktadır” denildi. K. Erdoğan’ın mahkemede verdiği ifadelerin suçunu hafif gösterme amacı taşıdığı eklendi. Ağır Ceza hakimleri K. Erdoğan’a ömür boyu hapis cezası kararı aldı. Almanya yasalarına göre verilen ceza 15 yıla tekabül ediyor.
Bugün karar duruşması öncesi saat 09:30’da kadın kurumları mahkeme  önünde eylem yaptı. Yapılan açıklamada Meryem ve çocuklarına yaşatılan vahşet ve Almanya’da kadın ve çocuklara yönelik şiddetin özellikle pandemi döneminde alınan karantina kararlarıyla arttığı, buna karşı patrikal egemen sistemin kadın, LGBTİQ+ ve çocuklara yönelik her türlü şiddeti bilinçli politik tutumlarıyla meşrulaştırarak, pratikte somut adımlar atmayarak ve İstanbul Sözleşmesi’nin imzacı ülkeleri olmalarına rağmen yükümlülüklerini yerine getirmediklerine dikkat çekildi. “Bizler kadın ve çocuklara yönelik her türlü şiddete karşı koruma önlemlerinin alınmasını ve faillere hak ettikleri cezanın verilmesini talep ediyoruz. Kadınları her türlü şiddete karşı ortak hareket ederek mücadele etmeye davet ediyoruz” denildi.
Sol Parti Hamburg Parlamentosu milletvekili Cansu Özdemir yaptığı açıklamada yaşanan şiddet olaylarının arttığını, pandemi döneminde devlet kurumlarının şiddet mağdurlarını korumakta yetersiz ve isteksiz olduğunu vurguladı. “Bugün hala kadınlar Almanya’da eşit işe eşit ücret talep ediyor” diyerek kadınların yoksullaştığını belirterek ekonomik şiddetin altını çizdi.
Saat 10:30’da başlayan duruşmayı çok sayıda basın mensubu, Cansu Özdemir ve kadın aktivistler takip etti.
AKD
Share

İrademizi ve gücümüzü birleştirip güçleneceğiz ve geri adım atmayacağız

Tirol Demokratik Kadın Platformu ve AEP( değişik ülkelerden kadınların çalışma grubu) ortaklaşa düzenlendiği mitingde; Kadın katliamları ve İstanbul sözleşmesi iptali kararına tepkiler ülkelerin yıpratıcı kadın politikaları kadın çocuk ve lgbt+ üyelerine yapılan şiddetin dile getirilen konuşmalar yapıldı. Sık sık sloganların atıldığı eylemde katılan kadın kurumlarının ortaklaşa düzenlediği bildiri okundu.
Yapılan konuşmalarda Kadınların ne sözleşmelerle, ne hukuk, nede onların uyduruk adaleti ile kurtulabileceği vurgulandı. “Kadın Kurtuluş ve Özgürlük Mücadelesinden” ilham alarak İslam Hukukuna göre recme kurban giden, tecavüze uğrayıp, idam edilen; tecavüzcüsü ile evlendirilen, çocuk yaşta evlendirilen, sünnet ettirilen, ezilen, sömürülen erk egemenin bir meta olarak gördüğü kadınlar için,
İrademizle gücümüzü birleştirip güçleneceğiz ve geri adım atmayacağız denildi.
Soğuk hava ve pandemi koşulları altında yapılan eylem sloganlar atılarak bitirildi
Avusturya Demokratik Kadın Hareketi

( Innsbruck)

Share

İstanbul Sözleşmesi’nin feshine Stuttgart’ta da kadınlar tepkilerini gösterdiler

24 Mart 2021 – Stuttgart /: Erdoğan’ın; bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’ni fesh ettiğini açıklaması, Türkiye’de ve Avrupa’nın birçok coğrafyasında kadınları sokaklara döktü. Stuttgart’ta da

başta kadın örgütleri olmak üzere birçok kurum, 24 Mart Çarşamba günü Schlossplatz’da, “İstanbul Sözleşmesini Savun, Evrensel Kadın Dayanışmasını Büyüt!” şiarıyla, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADHK), Yeni Kadın, Frauenblick, Die Linke, Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB), Avrupa Kürt Kadın Birliği (YJK-E), Baden Württemberg Alevi Örgütü, Kadın Gözüyle, Frauenkollektiv Stuttgart, 8 Mart Eylem Birliği, Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu DİDF, Zusammen Kämpfen Stuttgart, Silahsız Yaşama Örgütü (OTKM), Frauen Helfen Frauen ve Zukunftsforum olmak üzere 15 kurum, bir miting gerçekleştirdiler. Miting alanında Courage ve Solidarität İnternasyonal, ATİK, Partizan da döviz, flama ve pankartlarıyla yer aldılar.

Saat 17 – 18 arası gerçekleşen mitinge, örgütleyici 14 kurumun ortak bildirisinin okunmasıyla start verildi. Ardından çeşitli kadın örgütlerinin yaptıkları konuşmalarla, dağıtılan bildirilerle Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesinin sözde  ”nedenleri“ ve yaratacağı tehlikeler, kadınların neden endişelendikleri ve öfkelendikleri Stuttgart kamuoyuna anlatılmaya çalışıldı.

IMG_3785

Konuşmaların ardından, “Kahrolsun Faşizm, Kapitalizm, Yaşasın Evrensel Dayanışma!’’, ‘’Jin Jiyan Azadi!’’ sloganlarıyla  miting sona erdi.

Share

Susmuyoruz, Korkmuyoruz, itaat Etmiyoruz!

Kadın, LGBTİ+ katillerini ve Çocuk tecavüzcülerini koruyan faşist TC ve AKP iktidarı gece yarısı operasyonuna devam etti. Hiç pratiğe geçirilmemiş olsa da İstanbul Sözleşmesi gece yarısı yasadan kaldırıldı. Kadınların öfkesi sokaklara yansıdı.
Frankfurt’ta, Yeni Kadın, ADKH, Amara, SKB, Zora kadın grubu Türkiye’de gece vakti geri çekilen İstanbul sözleşmesinin yürürlüğe girmesi için miting ve yürüyüş gerçekleştirdi. Miting de, her kurum mesajlarını okuduktan sonra AKD Almanca ve Türkçe mesajları okundu. Ilgiyle izlenen mitingin ardından sokak aralarında yapılan coşkulu yürüyüşte, Almanca, Kürtçe, Türkçe sloganlar atıldı. Yaşasın Enternasyonal Dayanışma
Jin Jiyan Azadi
Kadınlar Savaşa, Kapitalizme ve ataerkillige karşı mücadele ediyor sloganları atılarak sone erdi.

Share

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ FESHEDİLEMEZ, GERİ GELECEK!


‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen ve 2011 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin de imzaladığı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, 19/20 Mart’ta gece yarısı,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla “feshedildi.”
Kadınların İradesi Gasp Edilerek Alınan Karar Yok Hükmündedir
Milyonlarca kadının iradesi gasp edilerek alınan bu karar yok hükmündedir, kadınlar olarak kararı tanımıyoruz. Kadınların, çocukların, LGBTİ+ bireylerin yaşam haklarını ve İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam edeceğiz.
Son yıllarda bütün dünyada ciddi bir görünürlülük kazanmış olan kadın mücadelesi, R.T.Erdoğan’ın gözünü çok korkutmuş olmalı ki, tıpkı yaptıkları darbeler, çıkarttıkları savaşlar, evlere yapılan operasyonlar gibi bir geceyarısı kararıyla, kendi yaptıkları Anayasa’yı dahi ayaklar altına alarak feshettiğini açıkladı.
TC faşizminin bugünkü temsilcisi R.T.Erdoğan ve şürekası AKP + MHP iktidarı; kadın düşmanı olduklarını, kadını ev içine hapsetmeye çalışan gerici, cihatçı zihniyet sahibi olduklarını bir kez daha tescillediler… Bilinmelidir ki kadınların, çocukların, LGBTİ+ bireylerin yaşam haklarının hiç kimsenin iki dudağı arasından çıkacak bir karara bağlanmasına; hükümetin başta HDP olmak üzere Kürt halkına yönelik saldırılarını gündemden düşürmek, yaşadığı siyasi ve ekonomik krizi örtmek için, yaşam hakkımızı malzeme yapmalarına izin vermeyeceğiz.
İstanbul Sözleşmesi Geri Gelecek!
Kadınlardan korkuyorlar ve korkmakta da çok haklılar… Ancak geceyarısı alınan kararlarla kadınlara biat ettirebileceklerini, kadın mücadelesini engelleyebileceklerini düşünüyorsalar müthiş bir şekilde yanıldıklarını bilmeliler… Nasıl ki Ortaçağ karanlığında “CADI” diye adlandırarak binlerce kadını diri diri yakmalarına rağmen bitiremediyseler, unutmasınlar ki biz o bitiremedikleri cadıların torunlarıyız, bize de diz çöktürmeyecekler…
Avrupa Kadın Dayanışması olarak; Kadınların iradesi gasp edilerek alınan karar, bizim için yok hükmündedir diyoruz ve İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirinceye kadar sokaklardan çekilmeyeceğimizin altını birkez daha çiziyoruz. Bugüne kadar bütün haklarımızı sokaklarda kazandığımız gibi, kazanılmış hakkımızı tekrar sokaklarda kazanacağız ve İSTANBUL SÖZLEŞMESİ GERİ GELECEK! İsteseler de istemeseler de Toplumsal cinsiyet eşitliğini kabul ettireceğiz!..
KORKMUYORUZ,

SUSMUYORUZ,

İTAATETMİYORUZ!
ÖFKELİYİZ,

KIZGINIZ

AMA ASLA GÜÇSÜZ VE UMUTSUZ DEĞİLİZ! BUNUN İÇİN İSYANDAYIZ!

BU DAHA BAŞLANGIÇ MÜCADELEYE DEVAM!

AVRUPA KADIN DAYANIŞMASI

Share

İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz!


Yılda en az 300 kadının yakınları tarafından öldürüldüğü bir ülkede, meclis tarafından alınan kararla girilen İstanbul Sözleşmesinden, cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bir gece yarısı çıkılması bize hiç süpriz olmadı.  Eril AKP iktidarının, 20 yıllık politikaları kadın açısından hiçbir alanda ilerleme getirmemiştir. “Kadın cinayetlerinin politik” olduğu bu kararla bir kez daha ispatlanmıştır. Bu kararla Kadın ölümlerinin sorumluları devlet tarafından bir kez daha koruma altına alınmıştır.  Ama biz kadınlar söyledik ve söylemeye de devam edeceğiz.

İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz!        Kazanımlarımızı, sizin bir gecede çıkardığınız kararnamelerinize heba etmeyeceğiz! Sizin kararlarınız biz kadınlar nezdinde hükümsüzdür!

Susmuyoruz!

Korkmuyoruz!

İtaat etmiyoruz!

ADKH

Share

ASLA AŞAĞI BAKMAYACAĞIZ, ҪÜNKÜ GÖKYÜZÜNÜN TÜM RENKLERİ YUKARIDA !

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü  Avrupa’nın çeşitli kentlerinde coşkuyla kutlandı.

”Eşit işe eşit ücret”, ”Kadına siddete hayır”,  ”Bedenim benimdir, ellerini bedenimden çek”, ”Pandeminin yükünü kadınlara yükleyemezsiniz” ve benzeri talep ve sloganların öne çıktığı kutlamalar, Corona salgınına rağmen yoğun katılımlı geçti.

FRANSA/ Mülhous: Asıl yürüyüşün Cumartesi günü gerçekleştirildiği Mulhous’da, ikinci günde 150 civarında kadının katıldığı basın açıklamasıyla birlikte; Dünya Emekçi  Kadınlar Günü büyük bir coşkuyla kutlandı. 2018’den beri 12 kurumun katılımıyla oluşturulan Colectif Feministe 68 katılımcılarının yeraldığı gösteride; başta Fransa olmak üzere; Pandemi süresince tüm dünyada kadınların eve hapsedilmesi ile birlikte artan şiddete ve çocuklarıyla evin içinde daha zorlu koşullarda yaşamasının yarattığı olumsuz sonuçlara dikkat çekildi. Artan kadına yönelik cinayetlere, işsizliğe vurgu yapıldı. Ortak hazırlanan açıklamada; bundan sonra artık korkmayacağımız, şiddete boyun eğmeyeceğimiz, daha güçlü ve büyük bir dayanışma ruhuyla mücadelemizi büyüteceğimiz vurguları yapıldı. Pandemi bahane edilerek çıkarılan güvenlik yasasıyla insanların özgürlüklerinin kısıtlandığına dikkat çekildi. ADKH tarafından hazırlanan ve Fransızca’ya çevrilen bildirinin de okunduğu gösteride; şu ortak talepler de sıralandı:

  • Ellerinizi bedenlerimizden çekin!
  • Benim kararım, benim bedenim, benim mücadelem!
  • Kadının ev içi görülmeyen emeği ücretlendirilsin!
  • 8 Mart tatil günü ilan edilsin!
  • Kadın erkek iş ücretleri eşit olsun!
  • Yaşasın Uluslararası Kadın Dayanışması!

FRANSA/ Paris:   7 Mart pazar günü Paris  de la republıgue de toplanan  farklı ülkelerden katılımcılar  kadın istismarı, şiddet, eşit olmayan çalışma koşullarını  açtıkları pankartlarla protesto etti. Katılımın iyi olduğu bu etkinliğe ADKH olarak bizler de  hem Türkçe hem fransızca hazırladığımız dövizlerle slogan ve halaylarla katkı sunduk . Saat 13:00 te başlayan program, kadınların coşkulu katılımıyla saat 17:00 ye kadar devam etti. 

AVUSTURYA/ Innsbruck: Pandemi, soğuk hava ve yürüyüş güzergahının uzun olmasına rağmen; çok kalabalık bir katılım gerçekleşti. Birçok kadın kurumunun katılımıyla gerçekleşen yürüyüşte, ara ara konuşmalar yapıldı, kurumların bildirileri okundu. Sık sık atılan sloganlarla coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirildi.

AVUSTURYA/ Viyana: Avrupa Demokratik Kadın Hareketi‘nin de içinde olduğu Kadın kurumlarının çağrısıyla gerçekleştirilen 8 Mart etkinliğinde coşku hakimdi. Saat 17:00,de Ypenplatz’da başlayan mitingte kurumlar adına konuşmalar yapıldı ADKH’nın 8 Mart için yayınladığı bildiri okundu ve kitleye dağıtıldı  

Kurumlar adına yapılan konuşmalarda emeğimiz, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için örgütlü mücadelenin zorunlu olduğu; mücadele sonucu elde edilen kazanımlarımızı korumanın ve geliştirmenin de ancak örgütlü mücadeleden geçtiğinin altı çizildi: ”Erkek egemen devlet sistemlerine ve eril zihniyete karşı kadınların birleşik Mücadelesini sahiplenerek büyütelim”çağrılarını kadınlar sloganlarla karşıladı.

Saat 18:00,de yürüyüşe geçildi bitiş yerine gelindiğinde işgal binası WUK önünde toplanan kadınlar belediyenin el koymak istediği binanın kendilerine ait olduğunu, yıllardır çalışmalarını burada sürdürdüklerini ve asla terketmeyeceklerini gerekirse yeniden işgal edeceklerini deklere ettiler.

Enternasyonal müzik gruplarının dinletisiyle devam eden bölümde SYM,de marşlar ve şiirler okuyarak etkinliğe ayrı bir renk kattı. Skeç oyunundan sonra sona eren eylemde kadınların mücadele azmi ve kararlılığı ön plandaydı.

ALMANYA/ Hamburg: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği; eski eşi tarafından katledilme girişiminde bulunulan Meryem Şahin’in davasının görüşüldüğü mahkemenin önünde bir mitingle gerçekleştirildi. Hamburg’taki Avrupa Kadın Dayanışması tarafından gerçekleştirilen miting, Meryem Şahin şahsında şiddete uğrayan tüm kadınlar için destek ve birlikte mücadele etmenin çağrısı yapıldı. Hamburg’da 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü için  5 ayrı noktada aynı saatlerde (17 :00) mitingler düzenlendi. Yaklaşık 2000 kişinin katıldığı mitingde ADKH’de yer aldığı Altona  semti en kalabalık olanıydı. Hamburg Demokratik Kadın Hareketi, Rojbin  kadın, Yeni kadın, Sosyalist kadın ve bir çok kadın gruplarının da yer aldığı Altona mitingi; çeşitli dillerden söylenen türkülerle halaylarla ve mesajlarla coşkulu bir şekilde 2 saat sürerek ”Jin jiyan Azadi”, ”Yaşasın 8 Mart” sloganlarıyla son buldu .

ALMANYA/ Stuttgart: Stuttgart Frauenbündnis katılımcıları tarafından düzenlenen Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği; sömürücü ve cinsiyetçi düzene karşı sloganlar ve müzik eşliğinde geçti. Etkinlik Schlossplatz’ta Kadın örgütlerin stand ve Frauenkollektivin kadın grevi kapsamında düzenlediği “kap sandalyeyi otur” eylemiyle başladı. AABF-BW, ADKH, Courage, Frauenkollektiv Stuttgart, MLPD, SKB, Yeni Kadın, Zusammenkämpfen örgütlerin Karlsplatz miting alanında konuşmalarından sonra, 500 üzerinde olan kitlenin çok çoşkulu slogan eşliğinde geçen yürüyüşü, Rotebühplatz‘da sona erdi.

ALMANYA/Frankfurt: Frankfurt’ta üç yıldır genel grev perspektifi ile organize edilen 8 Mart’a ADKH olarak “Emeğimizi, hayatımızı Gaspettirmeyeceğiz Aşağı bakmayacağız“ sloganıyla katıldık. Frankfurt şehir merkezinde öğlen saatlerinde  çeşitli yerlerde, farklı kadın grupları informasyon standları açtılar. Kürt kadın hareketinin 100 neden, 100 bin imza kampanyası da bunlardan biriydi. Frankfurt özgülünde uzun süreden sonra ilk kez farklı ülke ve kurumlardan kadınlar tek bir yürüyüşte birleştiler. Binlerce kadın ve LGBTİ katıldığı mitingte pandemi krizinin yol açtığı yoksulluk, ataerkil anlayışın kadının üzerindeki kontrolüne vurgu yapıldı. AKD, Göçmen Kadınlar Birliği, İran kadın grubu, mesajlarını sundular. Arjantin ve Polonyalı kadınların dayanışma ve mücadeleci mesajları çoşkuyla alkışlandı. Mitingin ardından başlayan yürüyüş iki ayrı yerde kısa mitingler şeklinde saat 21.00’e kadar devam etti.

ALMANYA /Köln’de kadın platformu  tarafından iki ayrı eylem organize edildi. 8 Mart günü dokuz ayrı yerde organize edilen mitinglerin ardından sonuç aşamasında bir alanda buluşmak üzere toplanıldı. Değişik pankart ve sloganlarla verilen mesajlarla kadınmücadelesinin daha da  güçleneceği vurgusu yapıldı.

  ISVİҪREZürich kantonunda   06.03  cumartesi saat 15.00 de  8 Mart   etkinliği kutlamak için kitlenin alana girmesine polis tarafından izin verilmedi. İlk saatlerde alana gelen kadınları polis durdurarak kimlik kontorolü  yaparak ve tehdit  ederek alanı terk etmelerini söylüyorlardı.Buna rağmen kadınlar yürüme kararı aldılar, sloganlar eşliğinde yürüdüler. Kısa bir süre sonra polis Tomaları  kitlenin önünü keserek yürümelerini engelledi.

Polis yasağına karşı kadınlar kararlıydı olduğu yerde polis ablukası altında daha bir coşkuyla türküler eşliğinde halay çektiler. Polis kitleyi dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullanarak saldırıya geçti, bir çok kadına fiziksel şiddet uyguladı ve yerlerde sürüklediler. Dağıtılan kitle kısa bir süre sonra tekrardan  yürüyüşe geçti.Tekrar yürünen güzergah polisler tarafından engellendi. Kitle olduğu yerde polisi protesto etti. Günün anlamını anlatan kısa bir konuşma yapılarak miting sonlandırıldı

Share

ASLA AŞAĞI BAKMAYACAĞIZ, ÇÜNKÜ GÖKYÜZÜNÜN TÜM RENKLERİ YUKARIDA!



Tüm dünyayı etkisi altına alan Pandemi koşullarında, yeni bir 8 Mart günündeyiz. Dünya emekçi kadınlarının hak, eşitlik ve özgürlük sloganlarıyla tarih sahnesindeki ikincil konumlarına karşı isyan günüdür. Emeklerinin gaspına karşı direnme günüdür 8 Mart.
Patriarkal hiyerarşinin kadın aleyhine tüm alanları kapladığı, hükmedilenin kadın olduğu sınıflı toplumların, kendilerini var eden özel mülkiyet dünyasının sömürüsü altında bir bütün toplumu; dil, din, ırk, cins ayrımı gözetmeksizin baskı altında tuttuğu zaman dilimindeyiz.
Bu zaman dilimi; artan baskı, şiddet, yabancılaşma, tahammülsüzlük, ötekileştirme, mevcut kapitalist düzene muhalif düşünceye “terörist” yaftasıyla saldırı sürerken; bunun karşısında da; ezilenlerin, yok sayılanların, ötekileştirilenlerin, öğrencilerin, akademisyenlerin, LGBTİ+ ve kadınların mücadeleleri de kararlılıkla sürüyor.
2020 Mart ve 2021 Mart arası geçen zamanda kadının kurtuluş mücadelesi tüm dünyada yükselirken, aynı zamanda Pandemiden dolayı Birleşmiş Milletlere göre kadınların eşitlik mücadelesinin 25 yıl geriye gidebileceği öne sürüldü. Pandemi ile birlikte ek bakım ve ücretsiz ev içi emek ihtiyaçlarını karşılamada gerilere götüreceği söylendi. Salgın boyunca dünyada bir çok ülkede kadınların ücretsiz ev işi yapma saatleri iki katına yükseldi. Bir çok ülkede toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi kazanımları tehdit altına girdi. Türkiye’de İstanbul sözleşmesinden çekilme girişimi, Polonya ve Arjantin’de kürtaj yasasının sürekli kadınların önüne çıkarılması, ev içi emeğinin sömürüsünün daha da artması, salgın süresince şiddetin dünya çapında katlanarak büyümesi, Covid 19 ile trans kadınların ,

göçmenlerin, işçi kadınların yaşam koşullarının ağırlaşması, Türkiye’de 2020 yılında 300 kadının öldürülmesi ve 171 kadının da şüpheli şekilde ölü bulunması, Avusturya, Almanya ve Fransa’da kadın cinayetlerinin artması, dünyada Pandemi döneminde devletler, kadınları ve çocukları korumada başarısız kaldı ve kadına yönelik şiddet bazı ülkelerde yüzde 25 bazılarında ise yüzde 50 arttı. Pandemi daha çok kadınların yoksullaşmasını sağladı. Bu durum kadının bugüne kadar kazandığı haklarının tehlikede olduğunu gösteriyor bize. Kapitalizmin bilinen sömürüsü pandemi ile birleşince daha büyük yıkımlara yol açıyor.
Bu süreç içinde, kadınların gelecek nesillere ilham olacak, cesaret veren direniş ve kazanımları da gerçekleşti tabii ki. Danimarka’da onayı olmadan gerçekleşen cinsel ilişkinin tecavüz olduğu yasalarda tanınması sağlandı. Şili sokaklarında başlayan ‘Las Tesis’ eylemi dünyaya yayıldı. AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesinden çekilme adımına karşı kadınlar, ‘Artık yeter! Kadınlar yaşam güvencesi istiyor’ sloganıyla sokakları isyan alanlarına çevirdiler. Arjantin’de kadınların yıllardır mücadele verdiği hamileliğin 14. haftasına kadar kürtaja izin veren yasa tasarısı onayladı. Polonya da kadınlar uzun süren mücadelenin ardından kürtajı bir hak olarak yeniden onaylattı.
Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında kadının yaşam koşullarının gün geçtikçe ağırlaşmasına, ekonomik, politik ve sosyal alanda sürekli baskılanmasına karşın mücadelesi daha da ivme kazanarak yükseliyor. Kadınlar Covid koşullarını en ağır şekilde geçirirken bile dünyaya ses oluyorlar. Gün bu sesi büyütme günüdür. Kadınların her türlü hegomonyayı kırarak mücadeleyi yükseltme günüdür. Bizler yaşanılası ‘Başka Bir Dünya Mümkündür’ derken; tüm insanlık için diyoruz. Evrende var olan tüm canlılar için diyoruz. Doğaya saygılı, ekolojik dengeyi bozmadan gelecek nesillerin yaşayabileceği ortak komünal bir toplum için istiyoruz. Zor olduğunu biliyoruz ve daha da zor olacak onu da biliyoruz.
21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak diyoruz. O zaman, hiçbir ayrım gözetmeksizin, tüm renkleri alalım yanımıza, asla aşağı bakmayalım çünkü gökkuşağının tüm renkleri yukarıda.
-Emeğimizi, hayatımızı gasp ettirmeyeceğiz! -Aşağı bakmayacağız!

Share

In unserem Widerstand werden wir niemals nach unten schauen!


Im Rahmen der Pandemiebedingungen, die die ganze Welt betreffen, befinden wir uns an einem neuen 8. März. Es ist der Tag des Widerstands der arbeitenden Frauen der Welt, mit Parolen der Gleichheit und Freiheit gegen die zweitrangige Stellung in allen Bereichen des Lebens. Der 8. März ist der Tag, um der Ausbeutung der Arbeit entgegenzustehen.Die patriarchalische Hierarchie gegen Frauen entscheidet darüber, dass die Frau der Klassengesellschaft und somit auch der ganzen Gesellschaft rund um die Welt unter der Ausbeutung des Privateigentums leben muss; wir befinden uns in einer Zeit der Unterdrückung, unabhängig von Sprache, Religion, Herkunft oder Geschlecht.Diese Zeit, in der die Unterdrückung, Gewalt, Entfremdung, Intoleranz, Margina-lisierung und Angriffe gegen Gedanken, die sich der bestehenden kapitalistischen Ordnung widersetzen und als „terroristisch“ betitelt werden zunehmen, wachsen aber auch die Kämpfe der Unterdrückten, Ignorierten, Ausgegrenzten, Student*innen, Akademiker*innen, LGBTI + und Frauen, die ebenfalls entschlossenvoranschreiten. Zwischen März 2020 und März 2021entflammt der Befreiungs-kampf von Frauen auf der ganzen Welt.In vielen Ländern der Welt hat sich für Frauen während der Pandemie, Zeit für unbezahlte Hausarbeit verdoppelt. Auch sind Errungenschaften im Kampf um die Gleichstellung der Geschlechter bedroht. Der Rücktritt der Türkei aus der Istanbul Konvention der EU, die ständige Konfrontation der Frauen mit dem Abtreibungs-gesetz wie in Polen und lateinamerikanischen Ländern, sowie die weitere Zunahmeder Ausbeutung und Gewalt gegen Frauen. Die Verschlechterung der Lebensbe-dingungen von Trans Frauen, Einwanderern, Arbeiter*innen zeigen, dass die Staaten im Zuge der globalen Pandemie daran gescheitert sind, Frauen und Kindervor Gewalt zu schützen, wobei Gewalt gegen Frauen in einigen Ländern um rund 30 Prozent, in manchen Ländern sogar bis zu 50 Prozent zugenommen hat. Diese Situation zeigt uns, dass die Rechte der Frauen, die sie bisher erkämpft haben, umso mehr auf dem Spiel stehen.In Verbindung mit der Pandemie führt die bereits bekannte Ausbeutung durch den Kapitalismus zu einer noch größeren Zerstörung. Dabei inspirieren Frauen künftige Generationen mit ihrem Willen und dem Mut, mit dem Widerstand und den Errungenschaften, die bereits erkämpft wurden. In Dänemark wurde der Geschlechtsverkehr ohne seine Zustimmung gesetzlich als Vergewaltigung anerkannt. Die “LasTesis“ – Aktionen

auf den Straßen Chiles gingen rund um die Welt. Mit dem Slogan „Es reicht! Frauen wollen ein sicheres Leben“ verwandelten Frauen die Straßen in Widerstandsorte. In Argentinien wurde ein Gesetzesentwurf verabschiedet, der eine Abtreibung bis zur 14. Schwangerschaftswoche erlaubt.In der Türkei und Kurdistan verschlechtern sich die Lebensbedingungen der Frauen von Tag zu Tag, während der Widerstand trotz stetig zunehmender Unterdrückung weiter an Dynamik gewinnt. Der heutige Tag ist der Tag, an dem unsere Stimmen lauter werden. Es ist der Tag der Frauen gegen jegliche Hegemonie und Repression, für Gleichberechtigung. Während wir “Eine andere Welt ist möglich” rufen, meinen wir dies für die gesamte Menschheit, für alle Lebewesen auf der ganzen Welt. Der Umwelt gegenüberrespektvoll, ohne das ökologische Gleichgewicht zu stören, wollen wir das für die zukünftigen Generationen, die in einer gemeinschaftlichen Gesellschaft leben sollen. Wir sagen, dass das 21. Jahrhundert, das Jahrhundert der Frauen sein wird.Für Freiheit und Gleichberechtigung, gegen patriarchale Ausbeutung, gegen Verteilungskriege erstarken wir unseren Widerstand und schauen niemals nach unten.
Wir werden uns, unsere Arbeit, unser Leben nicht wegnehmen lassen!
Im Widerstand werden nicht nach unten schauen!
Es lebe der 8. März, der Tag, an dem sich Frauen solidarisieren und kämpfen. ADKH (Demokratische Frauenbewegung in Europa)

Share

Afitap Demir’in Türkiye’ye gönderilmesi derhal durdurulsun!


1985 Yılında Türkiye’den politik göçmen olarak gelen, 35 yıldır Almanya’da yaşayan Afitap Demir Türkiye’ye geri gönderilmek isteniyor.
Mardinli, 5 çocuk sahibi olan Afitap Demir uzun yıllar aile içinde eşi tarafından her türlü şiddete maruz kaldı. Hamile iken karnına yediği tekmeden, fiziksel bir çok şiddet biçimini gördü.
2008 Yılında çocuklarının da desteğiyle eşinden ayrıldı. Ayrılığın ardından baskı ve şiddete devam eden eski eşine karşı kendisini korumaya dönük özsavunma eylem girişimi yapan Afitap erkeğin şikayeti üzerine 2 yıl hapis yattı ve 2011’de tahliye oldu.
Daha sonra Afitap’ın evinin önünde tacize, psikolojik şiddete devam eden ayrıldığı eşi değilde Afitap polisler tarafından “eşini öldürme planı” yaptığı gerekçesi ile tutuklanarak ve bu kez 5 yıl hapis yattı ve 2016 yılında tahliye oldu.
Engelli çocuğunun bakımı Afitap’ın üzerindeydi. Afitap’ın hapishanede olduğu ve yokluğu koşullarında engelli çocuğuna uzun yıllar kardeşleri bakmak zorunda kaldı. Tam özgürlüğüne kavuştu, engelli çocuğu ve çocuklarına kavuştu derken yeni bir tutuklama daya yaşandı.
Afitap Demir 16 gün önce evine yapılan baskın sonucunda polisler tarafından tutuklanarak Darmstadt’da bulunan “yurtdışı edilme merkezi” adlı hapishanede tutuluyor. Çocukları hergün hapishane kapısında annelerinin serbest bırakılmasını istiyor.
Biz kadın grupları olarak; kadına yönelik şiddet karşısında özsavunma eylemi yapan Afitap Demir’le dayanışma içindeyiz.
Biz kadınlar dünyada, Almanya’da 8 Mart günü Kadın Grevine hazırlanırken, eşitlik, özgürlük ve şiddete karşı başka bir dünya mümkün derken yanı başımızda bir kadın arkadaşımızın yurtdışı edilmesine sessiz kalmayacağız. Afitap Demir’in Türkiye’ye gönderilmesine izin vermeyeceğiz. Afitap’ın yeri çocuklarının, ailesinin, dostlarının yaşadığı yer Almanya’dır.
Alman Aile Bakanlığını ve ilgili tüm yetkilileri Afitap Demir’in serbest bırakılması için derhal harekete geçmeye çağırıyoruz.
Darmstadt “yurtdışı edilme merkezi” hapishanesinde gönderilmek için bekletilen ve birkaç kez zorla korana testinden geçirilmek istenen Afitap, her an yollanabileceğini ve kadın gruplarından acil dayanışma beklediğini belirtti.
Biz kadın özgürlük mücadelesinde yer alan kadın örgütleri olarak, Afitap Demir’in derhal yurtdışı edilme kararının kaldırılmasını ve çocuklarının yanına dönmesini istiyoruz. Bunun için Almanya’nın her yerinden tüm kadın gruplarını, ilerici partileri, antifaşist grupları, mücadeleden yana herkesi duyarlı olmaya, ses vermeye acil harekete geçmeye dayanışmaya çağırıyoruz.
Afitap Demir’in Türkiye’ye gönderilmesi derhal durdurulsun! Afitap Demir Yalnız Değildir!

Sosyalist Kadınlar Birliği SKB, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ADKH, Zora, Yeni Kadın, Göçmen Kadınlar Birliği,

Share

KATLEDİLEN KADINLAR İSYANIMIZDIR

Viyana’da 23 Şubat Salı günü bir kez daha, bir kadın cinayeti haberi basına düştü. 10. Viyana bölgesi Favorten’de yaşanan bu cinayet, sadece Şubat ayında duyduğumuz ikinci kadın cinayeti idi. Yine bilindik hikayelerden bir kesitti yaşanan… 28 yaşındaki kadın sevdiği erkek tarafından katledilmişti.

Haberi alan Viyana kadın kurumları, 24 Şubat günü saat 18:00 de Resselpark’ta bir araya geldiler. 2021’in henüz ilk iki ayında katledilen beş kadın özgülünde, erkek şiddetinin katlettiği bütün kadınlar için bir dakikalık saygı duruşu ile mitinge start verildi. Ortak hazırlanan açılış konuşmasının ardından AKD’nin ve diğer kadın kurumlarının açıklamaları okunduktan sonra yürüyüşe geçildi. Kadınların öfkeleri sloganlarında yansıyordu. Yürüyüş boyunca yer yer okunan açıklamalar, yapılan konuşmalar, atılan sloganlar, protesto alkışları öfkeyi çok net yansıtmaktaydı. Saat 19:30 da Schwedenplatz’a gelindiğinde eylemin bitiş noktasına ulaşılmıştı.  Alkışlar ve sloganlar eşliğinde eylem sona erdi.

Birlikte Güçlüyüz!
Kadın, Yaşam, Özgürlük! Jin, Jiyan, Azadi!

Share

Avusturya’da kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları 2021’de devam ediyor

Ocak ayında 3 kadın, Şubat ayının ilk haftası bir kadın daha eşi tarafından katledildi
5-2-2021.Viyana

Viyana’da saat 18:00’da  yaşanan kadın katliamlarını protesto etmek için kadın kurumları yeniden bir araya geldi.  Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin de bileşeni olduğu  Avrupa Kadın Dayanışması, Linke Komintern ve Antifaşit kurumlarla bir miting örgütlendi. Resselparkta bir araya gelen kitle, kadınların anısına saygı duruşu yaparak mitinge başladı .
Yapılan açılış konuşmasının ardından AKD’nin hazırladığı almanca bildiri okundu ve diğer kadın kurumlarıda söz alarak konuşmalarını yaptıktan sonra yürüyüşe geçildi. Yürüyüş boyunca atılan sloganlarda kadın cinayetlerine öfke vardı. Alkışlı proresto eşliğinde son bulan yürüyüşte kadın cinayetlerine karşı mücadeleye çağrı yapıldı.

ADKH-ViYANA

Share

Afiş

Share

#AşağıBakmayacağız! Gözlerinin İçine Bakarak, Kâbusları Olmaya Devam Edeceğiz


Kızlarım, oğullarım var gelecekte.
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası Bir umudum sende anlıyormusun – A.Arif
Uzun yıllar AKP’de çalışmış eski bir milletvekili adayı olan Profösör Dr. Melih Bulu, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, 02 Ocak 2021’de Boğaziçi Üniversitesi’ne Rektör olarak atandı.
Boğaziçi Üniversitesi’nin yerleşik demokratik kültürüne ve özerk/ özgür üniversite anlayışına sahip çıkmak için, öğrenciler, kayyum rektör atamasına karşı direnişe geçtiler. Direnişin karşısında polis müdahelesiyle gözaltılar başlayınca, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, öğretim üyeleri, emekçileriyle tek yürek halinde kararlı bir direniş başlattılar. LGBTİ öğrenci derneğinin sergisinde, Kâbe resminin yere konulması bahane edilerek, direnişi çarpıtmak, hedef şaşırtmak için, “bir kesimin değerlerini alenen aşağılama, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” iddiasıyla, LGBTİ+’lar hedef gösterildi ve kolluk güçleri tekrar saldırdılar. Öğrencilerin ve akademisyenlerin haklı direnişleri, kısa zamanda, başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Antalya vb farklı şehirlerdeki üniversitelere de yayıldı, LGBTİ+lar, kadın örgütleri, aileler, ilerici, devrimci kesim, öğrencileri sahiplenince eylemler sokağa taştı. Direniş sürdükçe, devletin saldırıları da giderek şiddetlendi. Gözaltılarda çıplak arama, LGBTİ+ bireylere, kadınlara cinsel taciz, cinsel içerikli işkenceler yine devreye girdi.
Neden Boğaziçi Ünüversitesi?
Boğaziçi Üniversitesi dünya çapında tanınan ve kabul edilen üniversiteler arasındadır. Ayrıca ülkenin ilk Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’na sahip üniversitelerindendir. Diğer birçok üniversitenin aksine, bu komisyonda çeşitli alanlardan uzmanlarla birlikte, Kadın Araştırmaları Kulübü’nün ve LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün temsilci bulundurma hakkı bulunmaktadır. Yani üniversitede herhangi bir eşitsizlik, taciz ve şiddet durumunda kadınlar ve LGBTİ+lar bu topluluklar aracılığıyla başvuruda bulunabiliyor, öğrencilerin talepleri bu temsilciler aracılığıyla iletilebiliyordu. Ancak bu durum, tıpkı İsatanbul Sözleşmesi gibi, faşist Erdoğan ve şürekasının “muhafazakar bir toplum yaratma” hedeflerini baltalamaktaydı.
Dolayısıyla; Bulu’nun Erdoğan tarafından “Rektör” olarak Boğaziçi Üniversitesi’ne atanmasındaki amaç, denetim altına alamadıkları akademi dünyasını ele geçirerek, bilime müdahele etmek, bilimin gerici prangalar altında ezilmek istenmesidir. Özünde gerici bir dünya görüşünün, akademi ve bilim alanlarına hakim olma çabasıdır. Tıpkı eğitim müfredatından evrimi kaldıran gerici dünya görüşü gibi. Tıpkı “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramının müfredattan çıkarılarak yerine “cinsiyet adaleti” kavramının yerleştirilmeye çalışılması ve üniversiteler bünyesindeki Kadın Araştırmaları Merkezlerinin “Aile Araştırmaları Merkezleri”ne dönüştürülme çabası gibi. Kısacası Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör ataması homofobik, transfobik, kadın düşmanı, kayyumcu politikalarla, üniversiteleri zapturapt altına alarak muhafazakar bir toplum yaratma hedefini yakalama amaçlıdır.
Baskının ve Zulmün Olduğu Yerde Direniş Meşrudur;
Halkın iradesini yok sayarak HDP Belediyeleri’yle başlatılan kayyum atamaları, AKP-MHP iktidarının kontrolü dışında kalan her yapıyı denetleyebilmek için topluma dayatılmaktadır.
Ancak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, onların dayatmalarına, talimatlarına boyun eğmeyeceğini hesaba katamadılar. LGBTİ+ ve kadın öğrencilerin “Aşağı bakmayacağız! Gözlerinin İçine Bakarak, Kâbusları Olmaya

Devam Edeceğiz” deyip direnişi harlayacaklarını, üniversitelerin bilim yuvaları olarak onların hayallerini gerçekleştirecekleri yerler olamayacağının dersini vereceklerini hesaplayamadılar.
LGBTİ+’lar ve kadınlar başta olmak üzere toplumun her alanına ayar çekmeye çalışmayı görev bilen Erdoğan ve şürekasına karşı, toplumsal muhalefet giderek büyümekte. Bu muhalif güçlerin bir parçası olarak, “Faşizme Karşı, Birleşelim, Örgütlenelim, Mücadeleyi Yükseltelim” şiarıyla biraraya gelen BİRLEŞİK MÜCADELE GÜÇLERİ, 04.02.21 Perşembe günü, kuruluş deklerasyonunu açıklamak istediklerinde, bir kez daha polisin gözaltı saldırılarıyla karşı karşıya kaldılar. Ancak yine her defasında olduğu gibi direniş kazandı ve açıklama yapıldı.
Avrupa Kadın Dayanışması olarak, saldırıların en yoğun olduğu ama kitlelerin de inadına yeni mücadele yöntemlerini yarattıkları bir süreçte oluşturulan Birleşik Mücadele Güçleri’ni selamlarken, yeni bir mücadele ağının kuruluş sevinciyle, kadınları; Boğaziçi Direnişi’ni bulunduğumuz Avrupa coğrafyalarında sahiplenerek onların sesi olmaya, dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.
#BoğaziçiDirenişiOnurumuzdur!
#Yüzünü yerden kaldırmayanlar, gökkuşağının renklerini göremeyecekler! #HerYerBoğaziçiHerYerDireniş
#BuDahaBaşlangıçMücadeleyeDevam

Share

Stuttgart ağır ceza mahkemesinde görülen Alye Shojaye davası sonuçlandı.


19 Haziran 2020 tarihin de sokak ortasında kocası tarafından bıçaklanan Alye Shojaye hayata tutunamayarak yaşamını yitirmişti. Avrupa Demokratik Kadın Hareketinin de içinde olduğu Avrupa Kadın Dayanışması mahkemenin takipçisi oldu. Bir kişi daha eksilmemek için verdiğimiz mücadelenin pratik adı oldu Alye. Afganistan’dan Almanya ya farklı bir yaşam kurmak umuduyla geldiği ülke de kocası tarafından öldürüdü.
28 Ocak Perşembe günü görülen son mahkemeye ADKH, SKB, YeniKadın, YCK-E, Alınteri ve Frauenkollektiv, Zusammenkämpfen desteğiyle yapılan miting de AKD adına basın açıklaması okundu. Yapılan açıklama da:
“Kadın cinayetlerini durdurun! Alye Shojaye için adalet!
Alye Shojaye 7 ay önce Stuttgart’ta sokak ortasında eşi tarafından öldürüldü.


Alye Shojaye, hergün şiddet ve öldürülme tehlikesiyle yüzyüze bırakılan birçok kadından biriydi. Her üç günde bir, bir kadın (eski) eşi, partneri, oğlu ya da babası tarafından aramızdan alınıyor. Hala sürmekte olan pandemiyle yeniden artan ev içi şiddet ve bunu önlemeye yönelik danışma, koruma olanaklarının yeterli olmadığı ortada. Almanya’da hergün kadınların şiddete maruz kaldığına ve katledildiğine tanık oluyoruz. Bundan dolayı aile bakanlığından talebimiz; İstanbul Sözleşmesi’nin derhal hayata geçirilmesidir. “ diyen AKD şöyle devam etti,
“42 yaşındaki Alye Shojaye daha iyi yaşam koşulları için Almanya’ya sığınmıştı. Mültecilerin ilk yerleştirildikleri toplama kampında, diğer mültecilerin ve çalışanların gözü önünde, kocasının cinsel ve psikolojik şiddet görmediği gün hiç olmadı.”
Bu katliamdan aylar sonra burada, Stuttgart’ta Alye Shojaye ve patriarkal şiddetle katledilmiş diğer bütün kadınlar için adalet istiyoruz” Denilerek şiddete karşı mücadele çağrısında bulunuldu.


Mahkeme heyeti sanığa Almanya ceza kanunun 211 maddesince kasten öldürme suçundan en az 15 yıldan başlamak üzere, uzatılabilenin kapalı hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme heyeti katil kocanın geldiği ülkede patriyarkal anlayışın erkeğe verdiği avantajları kullanarak eşinin yaşam alanını daraltıp, onurunu, namusunu, kaybetmemek gerekçesiyle karısını öldürdüğünü açıkladı.
Mahkeme sonunda çocukları mahkemeyi takip eden kadın örgütleriyle birlikte fotoğraf çekerek desteklerinden dolayı teşekkür ettiler. Hep birlikte Jin, Jiyan, Azadi sloganı atıldı.
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi/ Stuttgart

Share

Faşizmin gözaltı, tutuklama saldırılarına karşı  susmuyoruz!

Türkiye ve Kürdistan’da faşist rejiminin mücadele eden devrimcilere, yurtseverlere, öğrencilere dönük gözaltı saldırılarına her gün yenisi eklenerek devam ediyor.  En son Sosyalist Kadın Meclislerine, Ezilenlerin Sosyalist Partisi yönetici ve üyelerine, SGDF’li gençlere, ETHA’lıgazetecilere, BEKSAV’lı sanatçılara, EHB avukatlarına, DİSK Limter-İş sendika yöneticilerine ve Kaldıraç’a dönük ev ve kurum baskınları gözaltı ve tutuklamalarla devam etti.

Coğrafyamızı cehennem ateşine çeviren, kadınların yaşam tarzına müdahale eden, kadına yönelik şiddeti her gün körükleyen, ekonomik krizin, işsizliğin altında işçileri ezen, halklarımızı açlığa yoksulluğa mahkum eden, farklı inançlardan emekçileri ötekileştiren, Kürt halkını Bakur, Başur ve Rojava’da sömürgeci savaş politikalarıyla imha etmeye çalışan, toplumu korku imparatorluğu altında boğmaya, sindirmeye çalışan faşist rejim, AKP-MHP iktidarı  işçi ve emekçilerin, kadınların öncülerine devrimcilere, sosyalistlere saldırıyor, onları tutuklayarak kendi faşist iktidarının sürekliliğini sağlamaya çalışıyor.

Bizler Avrupa Kadın Dayanışması olarak; erkek egemen kapitalist, faşist düzene karşı, sosyalizm, devrim ve özgürlük için mücadele eden kadınlarla, kadın dayanışması içinde olduğumuzu buradan duyurmak istiyoruz.

Ev hapsi ile tutsak edilen Sosyalist Kadın Meclisleri MYK üyesi Satiye Ok, Alev Özkiraz, Ceren Çoban,  Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, Etkin Haber Ajansı muhabiri Pınar Gayıp gibi ev hapsine maruz kalan devrimci, sosyalist kadınların ev hapsine dönük itirazlarının kabul edilmesini  istiyoruz. Gözaltı sonrası tutuklanan sosyalistlerin derhal serbest bırakılmasını, adli kontrol şartıyla serbest bırakılanların adli kontrollerinin ve yurt dışına çıkış yasaklarının derhal ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz.

Faşizmin korkusu boşuna değil.  Bu korku kadınların ve ezilenlerin zulme karşı giderek büyüyen isyanıdır. Bu isyanın öncü gücü kadınların zaferi uzak değil yakındır !

 

Yaşasın Kadın Dayanışması!

Baskılar, gözaltılar biz kadınları yıldıramaz!

Faşizme Karşı Kadın İsyanı Kazanacak!

                                         

                                  AVRUPA KADIN DAYANIŞMSI

Share

ROSA LUKSEMBURG SOSYALİZM MÜCADELEMİZDE YAŞIYOR!

Berlin’de düzen hüküm sürüyormuş!
Sizi budala zaptiyeler
Kum üzerine kurulu ‘düzeniniz’
Devrim daha yarın olmadan,
Zincir şakırtısı içinde yeniden doğacaktır!
Ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri
arasında şunu bildirecektir:
Vardım, Varım, Varolacağım – R.Luxemburg

Rosa Luksemburg ve Karl Liebknecht 15 Ocak 1919‘da Berlin‘de katledildiler. Katledilme kararlarının altında Sosyal Demokrat hükümetin imzası vardı. Ama, Alman Hükümeti’nin arkasında tüm dünya gericiliğinin desteği bulunuyordu.

Rosa ve Karl, Almanya‘da varolan siyasal altüst oluşun “Devrim ve sosyalizmin kaçınılmaz olduğu” gerçeğini pratikleriyle de savunan devrimci önderlerdi. Dünya gericiliği, gelişen devrimi boğabilmek için onları katletti.

Sınıf işbirlikçiliğine, reformizme ve sosyal şovenizme karşı ödünsüz devrimci önderler bu koşullarda katledildiler, Almanya’da devrim yenildi.

Ya barbarlık içinde yok oluş, ya sosyalizm!

Ölümsüz devrimci önderler Rosa ve Liebknecht’in uğruna can verdikleri sosyalizm ve sınıfsız toplum idealleri, ölümlerinin üzerinden 102 yıl, işçi sınıfının ustası Lenin’in fiziken aramızdan ayrılışının üzerinden 97 yıl geçmesine karşın günceliğinden hiç bir şey kaybetmedi. “Ya barbarlık içinde yok oluş, ya sosyalizm!” sözü bu gün de günceldir. Emperyalist kapitalizm kendisi çürüdükçe, kadınlar başta olmak üzere bütün insanlığı da çürütmektedir.

Öte yandan dünya çapında kadın dinamiği ve direnç dinamiklerinin ayakta olduğu, burjuva devletlerin çıkardıkları gerici yasalarını gerilettiği bir dönemi yaşıyoruz. Tıpkı Rosa ve Karl gibi, tıpkı her şeye rağmen direnen dünya çapındaki kadın dinamiği gibi ”Cüret ettim” diyen atılganlığa ihtiyacımız büyük.

Vardık, Varız, Var olacağız!

Dünya kadın hareketi küresel kadın greviyle, keza Şilili kadınların lastesis danslarıyla, Polonyalı kadınların pandemiye inat yüzbinlercesinin sokaktaki isyanıyla, Rojova kadın devrimiyle, Türkiye’de, Kürdistan’da ve Ortadoğu’da kadınların başkaldırılarıyla Rosaların izinden patriarkal kapitalizme, faşizme, gericiliğe, sömürüye karşı inat yürüdüklerini gösterdiler. Vardık, varız, var olacağız dediler.

Devrimin kartalı Rosa Lüksemburg’u, sosyalizm savaşçılarını anmak, onların ideallerini yaşatmak için 10 Ocak Pazar günü Berlin’de Berlin Frankfurter Tor’da saat 10:00 buluşacağız.

Tüm işçi ve emekçi kadınları kapitalizme karşı, Rozaların izinden sosyalizmi savunmaya Berlin’e çağırıyoruz!

Avrupa Kadın Dayanışması

Share

YA BARBARLIK YA SOSYALİZM!

Enternasyonal Proletaryanın Önderleri; Vladimir Lenin, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht Mücadelemizde Yaşıyor!

Dünya halkların üç seçkin komünist militanı; üç seçkin siyasal/örgütsel önderi; yaşamını devrime adamış, Vladimir Lenin, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i  özlemle anıyoruz.

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht‘in Alman devleti tarafında 15 Ocak 1919’de  alçakça katledilişlerini nefretle kınıyoruz. 21 Ocak 1924’de  hayata gözlerini yuman Marksizm Leninizm bilimin ustası Vladimir Lenin‘i saygıyla anıyoruz.

LLL’leri (Lenin, Luxemburg, Liebknecht) anmak için her sene on binlerce devrimci,  Rosa ve Karl mezarında buluşuyorlar. Katledilmelerin üzerinde 102 sene geçmesine rağmen bu coşku devam etmektedir. Çünkü onların kısa süreli yaşamı; devrim ve sosyalizm uğruna yaşamları, Dünya işçi sınıfı ve emekçiler tarafında unutulmayacaktır.

Birinci Dünya Savaşı emperyalistler arasındaki savaştı;  kimler dünya pazarlarında aslan payı kapar mücadelesi sürerken, savaşın kitleler üzerinde bıraktığı, açlık, yoksulluk, yıkım altında ezilen kitlelerin savaşa karşı mücadelesinde yükseliyordu. Ya devrimler savaşı önler ya da savaş devrimleri yaratır sözü, büyük usta Lenin önderliğinde SSCB topraklarında gerçek olgu haline gelmiş, sırada Avrupa bekliyordu.

Avrupa’da devrim kasırgası her tarafa vuruyordu, savaş yıkıntıları altında, Avrupa’nın çoğu ülkelerinde işçi ve emekçilerin isyanı başlamıştı. Rusya‘da gerçekleşen şubat devrimi ve akabinde işçi sınıfını kurtuluşa götüren ekim devrimi, Avrupa‘daki devrimi tetikliyordu. Sömürü, baskıdan kurtulmanın mücadele  yolunu işçi sınıfına gösteriyordu.

Alman burjuvazisi birinci dünya savaşının faturasını işçi sınıfına kesmişti; açlık, yoksulluk, toplumun tüm kesimlerinde kol geziyordu.  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in haykırdığı, ‘Ya emperyalizm ya sosyalizm! Ya savaş ya devrim! Üçüncü bir şey yoktur!’ sloganları sokaklarda yankılanıyordu.

Sınıf mücadelesi keskinleşmişti, devrim ile karşı devrim arasındaki çelişkinin çözümü savaşla devam ediyordu. Karşı devrimin silahlı güçleri, devrime saldırıyordu. Tutsak olan Rosa ve Karl halkın mücadelesi sonucu, önce Karl ve akabinde Rosa tahliye oldular. Karl parlamento kürsüsünde halkı devrime çağırıyordu. Karl Liebknecht, silahlarınızı kendi burjuvazinize çevirin diyordu.

2. Wilhelm iktidarına karşı her tarafta işçi eylemlikleri yükseldi. Takvimler1918 Kasım‘ı gösterirken, Alman devrimine katılan yüzbinlerce işçi “kahrolsun savaş”, “kahrolsun hükümet” sloganıyla, Kiel, Hamburg başta olmak üzere Almanya’nın diğer alanlarında iktidara karşı ayaklandılar. Karl Liebknecht; Berlinde sosyalist cumhuriyet ilan etti.

4 Kasım  1918‘de Kiel’de burjuvazi yenilmiş, işçi ve asker konseyi kuruldu; yönetimi işçi ve askerler eline aldılar. Kısa bir süre içinde devrim ayaklanmasına önderlik eden İşçi ve askeri konseyi; Lübeck, Brunsbüttel’e daha sonra da Altona, Bremen, Bremenhaven, Cuxhaven, Flensburg, Hamburg, Neümünster, Oldenburg, Kensburg ve Rostock şehirlerinde İşçi ve askeri konseyi kurdular.

Münih’de de İşçi, Asker ve Çiftçi Konseyi halkın örgütlülüğü sonucu kuruldu.  Karl Liebknecht, ayaklanan işçi ve askerler arasındaki koordinasyonu sağlayan kilit kişiydi.

Gelişen devrim hareketine önderlik yapacak Spartaküstlerın kadroları zayıftı. Birinci Dünya Savaşı öncesi Alman işçi sınıfı önderlerinde, Karl Kautsky ve ekibi Alman devletin savaş bütçesine yana tavır aldıkları için, Rosa ve Karl ile yolları ayrılmıştı. Bu durum işçi sınıfının bölünmesine yol açtı. Ayrıca devletin silahlı gücü, devrim güçlerine tüm gücüyle saldırıyordu; kokuşmuş ceset olan sosyal demokrasi karşı devrim cephesi yanında yer almıştı, Alman sosyal demokrasinin ihaneti;  Rosa ve Karl önüne daha zorlu görevler koymuştu. Devrimin iki önderi omuzlarına büyük davanın ağır görevleri koymuştu.

Devletin tutuklamaları, sindirmeleri, Rosa ve Karl’ın komünist mücadelesi ve devrime önderlikleri önünde engel oluşturmuyordu. Rosa ve Karl’ın önderlik ettiği, grevler, yürüyüşler, silahlı ayaklanmalar işçi sınıfın iktidarını kurulmasıyla   taçlanıyordu.  Düşmana son darbe vurulması an meselesiydi.

Devrimde korkan, sosyal demokratlar ve devrimin dönekleri aralarında uzlaşarak devrimin önünde set oluşturdular. Alman proletaryasını önderlikte yoksun bırakmak,  devrimin silahlı güçlerini bastırarak, devrimci iktidarı yok etmek için devrimin önderleri, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht 15 Ocak 1919’de  vahşice Alman devleti tarafında katledildi. Öndersiz kalan devrim güçleri süreç içinde bastırıldı. Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht’in ölümü, dünya komünist hareketi başta olmak üzere Alman devrimi için en büyük yenilgi oldu. Alman devriminin yenilgisi, Avrupa’da gelişen sosyalist mücadeleninde yenilgisinin ilki oldu.

Rosa’nın kadın mücadelesi üzerine yazdığı ve arkasında bıraktığı teorik ve siyasal miras kadın mücadelesinin elde ettiği kazanımlar halen tazeliğini korumaktadır.

Dünyanın her köşesinde, SUSMUYORUZ, KORKMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ! ayağa kalkan kadınlar, son dönemde ME TOO eylemliliklerle egemenler sınıfını korku ve paniğe sürüklemiştir; asırlardan beri aynı mücadele içinde ki, sınıf kardeşi olan erkek cinsin kadına karşı baskısını haklı biçimde de hedeflemiştir. Bugün kadın mücadelesinin geçmiş tarihsel anıları içinde Rosa en önde durmaktadır. Kadın hareketi içinde o hep bir kadın isyandır.

Özelikle başı dik duran ‘asi bir kadın‘ olarak, görüşlerinde taviz vermeyen, teorik ve ideolojik sorunları: Kadın sorunu, demokrasi sorunu, UKKTH sorununda farklı düşünceleri dünya komünist hareketi içinde aktif savunmuştur.

Onların bize bıraktığı onurlu mücadelelerini gururla taşıyoruz, taşıyacağız! 

Vladimir Lenin, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht Ölümsüzler!

 Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!

VARDIK VARIZ VAROLACAĞIZ!

ADHK (Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu)

ADKH (Avrupa Demokratik Kadın Hareketi)

SYM (Socialist Youth Movement)

Share