2020 YILINDA 300 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ


Yakın zamanda katledilen 4 kadının hatırlatıldığı açıklamada, “Aralık ayının son günlerine geldiğimizde 1 günde 4 kadın arkadaşımız öldürüldü. Aylin Sözer, Selda Taş, Vesile Dönmez, Betül Tuğluk ve öldürülen tüm kadınlar için sessiz kalmıyoruz, kadın cinayetlerini durduracağız diyerek Türkiye’nin dört bir yanında eylemler yaptık. Ankara’da kadın cinayetlerini durduracağız diyen kadınlar gözaltına alındı” ifadeleri kullanıldı.

300 kadının katledildiğinin tespit edildiği raporda, şüpheli kadın ölümlerine de dikkat çekildi:

“Bu yıl 300 kadın cinayeti işlenmiş, 171 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Öldürülen 300 kadından 182’sinin neden öldürüldüğü tespit edilemedi, 22’si ekonomik, 96’sı da boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü. 182 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor.”

“Mücadelemize devam ediyoruz”

İstanbul Sözleşmesi’ne de değinilen raporda müadeleye devam edileceği vurgusu yer aldı:

“Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi kadın düşmanları ve eşitlik karşıtları tarafından tartışmaya açıldı ve sözleşmeye yönelik saldırılar zamanla arttı. Bu saldırılar devam ederken Muğla’da yaşayan Pınar Gültekin’in vahşice öldürülmesi büyük bir etki yarattı. Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar kadın cinayetlerinin durdurulması ve kadına yönelik şiddetin son bulması için meydanlarda buluştu, kitlesel eylemler gerçekleştirildi. Mücadelemizle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi tartışmaya açmaya çalışan hükümet geri adım attı. Sadece geri adım atmak yetmez diyerek, İstanbul Sözleşmesi’ni tamı tamına uygulatacağız diyerek mücadelemize devam ediyoruz.”

Rapordan öne çıkanlar şöyle:

2020 yılında kadınlar kimler tarafından katledildi?

2020 yılında öldürülen 300 kadının 97’si evli olduğu erkek, 54’ü birlikte olduğu erkek, 38’i tanıdık birisi, 21’i eskiden evli olduğu erkek, 18’i oğlu, 17’si babası, 16’sı akraba, 8’i eskiden birlikte olduğu erkek, 5’i kardeşi, 3’ü tanımadığı birisi tarafından öldürülmüştür. 23 kadının ölümüne sebep olan kişilerin yakınlık durumu tespit edilememiştir.

2020 yılında kadınlar çoğunlukla evlerinde katledildi?

Kadınların 181’i evinde, 48’i sokak ortasında, 15’i işyerinde, 14’ü de arazide, 11’i arabada, 5’i otelde, 4’ü ıssız bir yerde, 1’i odun deposunda, 1’i kuaförde öldürülmüştür. 20’sinin öldürüldüğü yer tespit edilememiştir. Bu yıl öldürülen kadınların yüzde 60’ı evlerinde öldürüldü.

2020 yılında kadınlar en çok ateşli silahlarla katledildi

170’i ateşli silahlarla, 83’ü kesici aletle, 26’sı boğularak, 10’u darp edilerek, 2’si yakılarak, 1’i kimyasal madde ile, 1’i de yüksekten düşülerek öldürüldü.

2020 yılında kadınların çalışma durumu hala tespit edilemiyor

Kadınların çalışma durumlarını tespit etmek ise çok zor. Önemli olan bu verinin de basın mensupları tarafından dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ay TÜİK’in açıkladığı verilere göre, ‘ev işleriyle meşgul’ kadınların sayısı bir önceki yıla göre 1 milyon 348 bin azaldı. Böylece TÜİK’e göre işgücü dahi sayılmayan kadınların sayısı Eylül 2020’de 10 milyon 056 bin oldu. TÜİK’in verileri bu şekilde açıklaması, kadın işsizliğinin gerçek boyutunun üzerini örtmeye çalışmaktır. Çalışma hayatına alınmayan ya da istihdamdan uzaklaştırılan kadınlar toplumda oluşan toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık, şiddet ve kadın cinayetleri tehlikelerine karşı daha korunmasız hale gelmektedir. Ulaşılabilen veriye göre kadınların 45’i bir işyerinde çalışıyor ve 247 kadının çalışma durumu bilinememektedir.

kaynak: Gazete Patika

Share

KADIN CİNAYETLERİ İSYANIMIZDIR!


Genelde tüm dünyada özelde de Türkiye Kuzey Kürdistan’da sistematik hale gelen ve her geçen gün onlarca kadının vahşice katledilmesiyle sonuçlanan kadın katliamları hız kesmeden artarak devam ediyor.
Erkek egemen gerici zihniyetin ve sistemin ürünü olan kadın katliamları sistematik olarak sürerken son olarak Türkiye’de vahşice işlenen üç kadın cinayetiyle bir kez daha sarsıldık. Bin kez daha öldük… Öfkeliyiz, isyandayız… Adları Aylin,Selda, Vesile, Betül, Yasemin…
Maltepe’de Kemal Delbe tarafından önce vahşice boğazı kesilerek sonrada yakılarak katledilen öğretim görevlisi Aylin Sözer, Malatya’da evli olduğu erkek Mehmet Taş tarafından Katledilen Selda Taş, Antep’te oğlu tarafından katledilen Vesile Dönmez, İzmir’de katledilen Betül Tuğluk ve Fransa’nın Strasburg şehrinde bir ormanda öldürülmüş olarak bulunan Yasemin Çetindağ… Mesleki durumu, eğitimi, dili,dini, milliyeti, ülkesi, yaşı ne olursa olsun, gerekçeler aynı; katleden erkek egemen gericilik, katledilen KADIN! Katileri koruyan erkek egemen devlet.

İsyandayız, eylemdeyiz!
İşlenen kadın cinayetleri tüm çıplaklığıyla ve aleni bir şekilde devam ediyorken, faşist devletin, sokakta işlenen kadın cinayetlerine karşı isyana duran kadınlara yönelik saldırısı erkek egemen devlet-erkek işbirliği olarak katileri cesaretlendirmekte, işlenecek yeni cinayetlere yol vermektedir. Erkçi egemen faşist devlet kadını koruyan maddeleriyle bilinen ve kadın mücadelesiyle kazanılan İstanbul sözleşmesini iptal etmeye çalışması kadın düşmanı gerçekliğinin günceldeki en somut ifadesidir.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) olarak tüm kız kardeşlerimizle birlikte kadına yönelik katliamlara ve her türden şiddete karşı kadın isyanını ve sesini alanlarda daha güçlü bir şekilde haykıracağız.
Kadın cinayetleri politiktir.!
Katledilen kadınlar isyanımızdır!

.

Share

19 Aralık Katliam Olduğu Kadar Direnmenin Adıdır!


İstanbul’da ambulansa bindirilirken “Bizi diri diri yaktılar“ diyordu yanmış yüzüyle, eski halinden eser kalmamış genç bir siyasi tutuklu kadın. 20 cezaevine eşzamanlı düzenlenen operasyonla yapılan katliamı halka naklen kendi yalanları eşliğinde izletilmişlerdi. İlk kez katliama uğrayanların sesi “Bizi
diri diri yaktılar“ sözcüğüyle bu genç kadının sesinden dünyaya yayıldı.
19 Aralık bir gündür; Bir yıldönümü… Takvimde bir yaprak… Muktedirlerin kan bayramı… 19 Aralık 2000 sistem içi hayatlara dönülmesi ve celladın hayranlıkla takip edilmesi için sallanan sopadır.
Yirmi zindana yirmi bin asker, yirmi bin gaz bombası, yirmi bin dipçik, binlerce mermi çekirdeği, kırk bin postal, onlarca iş makinesi ve ceset torbasıyla girişilen bir seferdir 19 Aralık. “Sahte Oruç Kanlı İftar” manşetiyle şakşaklanan bir dezenformasyondur.
Bütün güler yüzlü liberal maskelerin çıkarılıp keskin dişlerin gösterildiği bir tören alayıdır. “Hayata Dönüş” yaftasıyla piyasaya sürülen bir gözdağıdır. 19 Aralık devlettir. 19 Aralık katliamdır. ”Faşizmin ikiyüzlülüğünü çok iyi yansıtan “Hayata Dönüş” olarak adlandırılan bu saldırı sırasında, değişik cezaevlerinden toplam yirmi dokuz devrimci tutsak, kullanılan fosfor bombaları sonucu yanarak, kurşunlanarak ya da operasyona engel olma düşüncesiyle bedenini tutuşturarak ölümsüzleşti. Yüzlercesi ise yaralandı ve bunların çoğu sakat kaldı.
Görünürde yakılmak istenen devrimci tutsaklardı. Daha arka planında dışardaki sisteme karşı direnme azmini yakmayı hedeflemişlerdi. Kadınlar, gençler, emekçiler, Kürt Halkı ve bütün direnme dinamiklerinin mücadelesini geriye püskürtme misyonunu biçmişlerdi. Görünür gerekçesini ve hedefini cezaevleri ve cezaevlerindeki devrimci tutsaklar oluşturuyordu fakat onların ölümüne direneceğini asla teslim olmayacağını bilmezler mi? Bu belkide en iyi bildikleri şeylerden birisidir. Daha önceki cezaevleri direnişlerinden, katliamlarından onlar devrimci tutsakları iyi tanırlar. Faşizmin F tipi saldırısının asıl amacı, “Dışardaki yaşamın hücreleştirilmesiydi”. Bunu başarabilmek için, ‘devrimci öncülük ve önderlik’ boşluğunu derinleştirmenin yanında, devlet teröründen korku ve teslimiyet eğilimlerini körükleyecek bir ‘şok’ yaratma istemidir.
Katliamın siyasi sorumlusu dönemin başbakanı Ecevit’in, “Cezaevlerinde F tipi düzenine geçemezsek IMF programlarını uygulayamayız” sözü saldırının nedeni ve arkasında yatan amacı daha ne kadar açık itiraf edebilirlerdi ki.
Fakat 19 Aralık ve sonrası, asıl olarak tüm bu Nazilere rahmet okutan vahşete rağmen; sürüklendikleri çamurları daha sonra biriktirip, içilen limonlu suyun çekirdeğinden limon yetiştiren kadın tutsakları anlatır. Gazdan hepsi yerlere serilmiş elli kadar kadın tutsaklardan ilk kendine gelenin Enternasyonal marşını başlatması, her kendine gelenin ona eşlik etmesidir. Ve yüzlerce direniş öyküsünün de adıdır. Bu anlamda 19 Aralık katliam olduğu kadar, en elverişsiz koşullarda dahi direnme ruhunun kuşanılmasını anlatır. Ve ne içerde tek kişilik hücrelerde dahi yaşamları hücrelere hapsedebilmişlerdir, geçici durgunluk ve geri çekilmeler olsa da ne de dışarda “Yaşamları hücreleştirebilmişlerdir“
19 Aralık Cezaevleri Katliamını unutmadık! Unutturmayacağız! 19 Aralık Devrimci Tutsakların direnişi de unutulamaz!

Share

TUTSAKLARA SES, TECRİTE DİRENİŞ OL!

 
“Ben Devrime Güzelliğimi Verdim

Yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen hafızalardan  silinmedi “diri diri yaktılar” görüntüsü. Lime lime edilen tutsaklar “hayata dönüş” operasyonu ile katledildiler. Devletin denetiminde olan  20 hapishane de eş zamanlı başlayan kanlı operasyonun bilançosu  ağır oldu.  İçeriyi ve dışarıyı teslim almak, her alan da tek tipleştirme, dönemin IMF politikalarını uygulama operasyonuydu. Devrimci mücadelenin en diri yanı olan hapishaneler her dönem için faşizmin “kanayan yarasıdır” Devletin, İzolasyon ve  kurallarla birleşen “pişmanlık” politikalarının sonucu olan F tiplerin’de süren ölüm orucu direnişi teslim olmamanın simgesi oldu. 19 Aralık hayata dönüş operasyonu kanlı bir katliamdır, ama aynı zaman da devrimci tutsakların baş eğmez direnişidir de.

“Devrim çok güzel olacak, çünkü ben ona güzelliğimi verdim” diyen ateşsiz diri diri yanan kadın ve erkek tutsakların  direnişi, bugün hapishaneler de devam ediyor. Bugün daha da ağırlaştırılmış olan tutsaklık koşullarına dışardan içeriye, içerden dışarıya  bir pencere açmak zorundayız. Saray iktidarının farklılıkları hapsettiği, dışarıyı açık cezaevine, içeriyi de soluksuz bırakarak yalnızlaştırma politikalarını sürdürdüğü bu koşullar da tutsakların sesi, katledilen, taciz ve tecavüze uğrayan  kadınların sesi olmak için dayanışmayı büyütelim. “İçerde ve dışarda hücreleri parçala” tam da bugün çok somut ifadesini buldu. Yirmi yıl önce bugünü ön görerek toplumsal duyarlılığın ve muhalefetin oluşması için  ölümüne direndiler.

Şimdi yalnızlaştırılan devrimci tutsaklar için TUTSAKLARA SES, TECRİTE DİRENİŞ OL! Çağrısıyla Demokratik Kadın Hareketi (DKH)  ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH) olarak  devrimci tutsaklarla dayanışma kampanyası başlatıyoruz. Tecritin kırılması için, başta iletişim kurmak, hapishanede yaşatılan saldırı ve işkenceyi görünür kılmak ve farkındalık yaratmak için duyarlılığa ve sahiplenmeye çağırıyoruz..  

Share

DOĞRU BULMUYORUZ!

Günlerdir kamuoyu gündemini meşgul eden #uykularinkacsin eyleminin içerisindeyiz. Yazar Hasan Ali Toptaş’ın cinsel saldırıda bulunduğu yirmiden fazla kadının cesaretine tanıklık ediyoruz ve bu cesareti yaymak için uğraşıyoruz. Bunlar yaşanırken de çeşitli erkek dayanışmalarına şahit oluyoruz. Toptaş bunlardan güç almış olacak ki kabul ettiği iddiaları beşinci gün reddetti.

Toptaş’la birlikte diğer birkaç yazar da kadınlar tarafından ifşa edildi ve çeşitli şekillerde protesto edildi. Erkek şiddetinin her türlüsüne maruz kalan bütün kadınlarımızı bu cesaretten ilham almaya ve erkek şiddetini teşhir etmeye çağırırken biz de Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak bu süreçte neyi doğru, neyi yanlış bulduğumuzu üye, aktivist, taraftar kadınlarımız ve kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Taciz-tecavüz ve her türden erkek şiddeti hiç bir zaman  gündemden düşmedi maalesef. Çünkü erkek egemen zihniyet ve eril dil, erkek şiddetini gün be gün üretmeye devam ediyor. Milyonlarla ifade edilen erkek şiddeti vakaları, bugünümüzün en yakıcı sorunu olmaya devam ediyor.

H. A. Toptaş ifşasıyla, sorunu görece aşmış zannedilen entellektüel sınıfın içerisinde de var olan erkek şiddetinin sonsuza kadar saklanamayacağını gördük.

Edebi maharetler ve eril dilden dökülen ‘cins eşitliği’ diskurlarının tacizlerin üstünü örtmeye yetmeyeceğini gördük.

Erkek şiddetine karşı kadın dayanışması örülürken, yer yer birbirilerini koruma telaşına düşen erkeklerin cins dayanışmasını da gördük.

Bütün gördüklerimiz ve bildiklerimiz ışığında;

– Her türden erkek şiddetinin tam karşısında duruyor, kadın ve LGBTİ düşmanlığına hizmet eden her türlü eylem ve söylemi red ediyoruz!

– H. A. Toptaş ve benzerlerinin, “ya kadın yalan söylüyorsa” gibi samimiyetsiz duyarlıklarla korunup-kollanmasını red ediyoruz.

– Kadının beyanı esastır ilkesi gereği, (sadece iki kişinin var olduğu bir ortamda,  taciz suçunu kanıtlamanın zorluğunu da göz önünde bulundurarak) tacizle suçlananın, suçsuzluğunu kanıtlamasını savunuyoruz ve talep ediyoruz.

– Komün Tv’nin bir programında M. Oruçoğlu’nun yazarların kitapları ve kişiliklerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği vurgusunu kısmen doğru saymakla birlikte sorunlu da buluyoruz. Çünkü biz, burjuva yargısı ve eril hukuktan kadın lehine bir adalet çıkmayacağını  pratikte deneyimleyerek öğrendik.

-Elimizde yaptırım gücü olan başka bir yargı mekanizması da henüz yokken;  bir yazarın eril şiddetine karşı yaptırım gücümüzü ortaya koyabilecek belki de en hafif enstrümandır kitaplarını almayarak protesto etmek. Bu bir tercih değil, zorunluluktur.  Yoksa kitabı sorun olarak görme absürtlüğünde değiliz.

-Yine programın sonunda ve akabinde sosyal medyada, Oruçoğlunun bir tweet ile dile getirdiği “beni kadın düşmanı olarak da görse, mücadele eden kadınları öperim” olarak özetlenebilecek söylemini sorunlu buluyoruz.  Hiçbir niyet okuması yapmadan diyoruz ki; kadın vücudunun cinsel obje olarak kategorize edildiği eril dünyada, bu söylemin ‘sözlü taciz’ olarak addedilebileceğini hesaba katmak zorundaydı. Kendisi cinselliği tabulaştırmanın karşısında yer alsa da, kadının cinsel özgürlüğünü savunsa da bu özgürlük ancak kadının mücadelesi ile kazanılırsa gerçek anlamını bulacaktır. Bunun için defalarca dile getirdik yine söylüyoruz; ilişkilerde erişkin bireylerin, özgür iradeleriyle karşılıklı rızaları esas aldığımız temel kriterdir. Bunun için farazi de olsa, ironi de olsa karşılıklı rıza olmadan kimse kimseyi öpemez!

-Erkek şiddetinin vahameti ve sorunun aciliyeti düşünüldüğünde söz konusu programın kapanışında program sunucusunun lakayt tavırlarını sorunlu ve eril buluyoruz ve bir özür bekliyoruz.

 Ayrıca;

 -Söz konusu programın akışı içinde Oruçoğlu, aile içi ilişkilerde (yani partnerler-eşler arası ilişki içinde) bir taraf istemese de ‘hayırhah’ bir tutumla birlikte olunmasını tecavüz olarak nitelemesine  ve aile içi tecavüzlere vurgu yapmasına rağmen;

Ya programın tam olarak izlenmemesinden veya tam olarak anlaşılmamasından olacak ki; bu söylemin bağlamından kopartılarak ve cımbızlanarak “Oruçoğlu tecavüzde kadının hayırhah onayı vardır” dedi şeklinde çarpıtılarak ifade edilmesini ve bu ifadenin linç çağrılarına gerekçe yapılmasını doğru bulmuyoruz!

-“Kadının cinsel özgürlüğü savunusu üzerinden Oruçoğlu’nun, tacizler için kendisine alan açmaya çalıştığı” söylemini  satır aralarında ‘namus’ kavramına sığınarak açıklanmasını gerici buluyoruz.

-Yayın pratiği ile ezilenlerin sesi olmayı başarmış Komün Tv’nin yapımcı ve yöneticilerine seviyesi yoruma açık bir jargonla “yavşaklar” denmesini, bizatihi eril dilin bir tezahürü olarak görüyoruz!

-Her türlü muhalif sesin susturulduğu, iktidarın borazanı olmayı rededen bütün alternatif iletişim kanallarının bir bir kapatıldığı, sosyal medyanın dahi yasaklanmayla yüz yüze kaldığı zamanlardayız. Böylesi bir kuşatılmışlık altındayken; 50 yılı aşkın kan, can pahasına verilen mücadeleyle kazandığımız bir mecranın, özgürlükçü ve eşitlikçi yayın ilkeleriyle ezilenlerin sesi ve serbest kürsüsü olmuş kanalın, kısır tartışmaların odağına oturtulmasını, linç edilerek heba edilmesini doğru bulmuyoruz!

– Hürriyet gibi bir paçavraya demeç vermekten ar etmeyen, ana akım medyayı arkasına alan sözde entellektüellerin, canlı yayında  ve neticede bireylerin kendilerini bağlayan söylemlerini bahane ederek Komün Tv’yi hedef göstermesini doğru bulmuyoruz.

 Doğru bulmadığımız bunca şeye rağmen; dünyanın her bir noktasındaki kız kardeşlerimizle birlikte, kurtuluşumuz için mücadele etmekten ve kız kardeşlik ruhununu örmeğe devam etmekten asla vaz geçmeyeceğiz!

Erkek şiddeti yeryüzünden silinene kadar buna karşı her alanda mücedele vermekten asla geri durmayacağız!

Mücadelemizde önümüze çıkan veya çıkartılan bütün engelleri, kadın mücadelesi ve dayanışmasının devrimci-dönüştürücü enerjisi ve gücüyle aşacağız.

Bütün canlıların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı birlikte kuracağız.

Özgür bir dünyayı kurma yolculuğumuzda kırılan kol yen içinde kalmayacak! Tedavisi mümkün olmayan kangrenlenmiş bir organı kesip çöpe atmakta asla tereddüt etmeyeceğimizin de bilinmesini isteriz.

 AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ

DEMOCRATIC WOMEN MOVEMENT in EUROPE

DEMOKRATİISCHE FRAUENBEWEGUNG in EUROPA

TEVGERA JINÊN DEMOKRATÎK li EWROPAYÊ

MOUVEMENT DEMOCRATIQUE des FEMMES en EUROPEA

Web sitesi: www.adkh.org, Facebook: ADHK-Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, Twitter:@ADKH

Share

AVRUPA KADIN DAYANIŞMASI; BASINA VE KAMUOYUNA!

Bizler Avrupa Kadın Dayanışması olarak; bu diktatörlük rejimi buyruğunda geçen her anın bir kadının daha yaşamını kararttığını, çaldığını biliyoruz. Bunu derinden duyumsuyoruz. Bu yüzden tarihte diktatörlere meydan okuyan tüm kadınlar gibi bizlerde tam da diktatörün karşısında duracağız, hesap soracağız.

Tüm dünyada toplumsal cinsiyetçi politikalar derinleşmekte. Kadın haklarına ve kadın varlığına yönelik dünya genelinde cinsiyetçi bir saldırı söz konusu. Ata-erkil sistem çözümsüzlüğe saplandıkça kadına dönük politikalarında toplumsal cinsiyetçiliğe ağırlık vererek kendini kurumsallaştırmak istemektedir. Bu nedenle sürekli kadınların emekleri ve direnişleri sonucu elde ettiği birçok hakları, faşist rejimler tarafından ya kısıtlanmak yada yok edilmek isteniyor. Bunun içindir ki; kadınlar kapitalist sermayenin ucuz iş gücü, esnek ve ücretsiz işçisi, emeği sömürülen bir varlık olarak politik saldırılara uğruyor. Sadece bununla da sınırlı kalmayan erkek egemen sistem şiddeti, tacizi, tecavüzü ve kadın kırımını günlük olarak uyguluyor.

Özünde insanlık tarihi, toplumu, tarihsel ve sistemsel çelişkisi nedeniyle kadını hedef alan diktatörler ve ona karşı mücadelelerin tarihidir. Bizler bugün Avrupa’nın farklı coğrafyalarında yaşıyor olsak ta, bu ikili karakterin yaşam bulduğu coğrafyaların birinden geldik. AKP faşist iktidarı toplum kırımını, en fazla da kadın kırımıyla hayata geçiriyor. Erkek egemenliğinin zirve hali olan faşizm, varlığını sürdürebilmek için ideolojik olarak baş düşman gördüğü kadınları hedef alıyor. Kadınları katlediyor, tecavüz ediyor, sömürüyor, iradesini gasp ediyor, emeğini hiçe sayıyor, kadın kimliğini içeriğinden boşaltıyor. İşgal ettiği topraklarda kadınlar kaçırılıyor, köle olarak pazarlarda satılıyor. Bu politikaların bugün en fazla uygulayıcılarından birisi de, diktatör Erdoğan ve onun faşist rejimidir. Erdoğan’ın yaptıklarının tarih boyunca gelmiş geçmiş diktatörlerden bir farkı olmadığı gibi, verdiği fermanlar, aldığı kararlar ve talimatlarıyla tam bir vahşet sergiliyor. Tarihin lanetlediği diğer dünya örneklerinden geri kalmayarak, günümüzün en azılı diktatörlerinden biri olmakta.

Bunun içindir ki; diktatöre başkaldırı, onun faili olduğu tüm suçların teşhiri, bu suçların yargılanması, mahkum edilmesi bugün faşizme, erkek egemenliğine karşı mücadelenin birincil görevleri arasında yer alıyor. Hitler nasıl ki sadece Hitler değildiyse, Erdoğan da bugün bir sistemin, bir zihniyetin uygulayıcısı olup, kadın katliamlarının baş faillerindendir.

Kürt Kadın Hareketi, 25 Kasım’da Mirabel Kardeşler’in diktatörlüğe, faşizme karşı mücadelesine denk düşecek biçimde Erdoğan diktatörlüğüne karşı bir kampanya başlattı. “Diktatörün Yargılanması İçin 100 Neden” başlığıyla yürütülecek bu kampanyanın hedefi; Erdoğan’ın 18 yıllık iktidarı boyunca dünyanın gözleri önünde işlediği savaş suçlarından yargılanması ve soykırım düzeyine varan kadına dönük katliamların cezasız kalmamasıdır. Aynı zamanda femicide’nin uluslar arası alanda insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanınması da kampanyanın önemli hedeflerindendir.

Bizler Avrupa Kadın Dayanışması olarak; bu diktatörlük rejimi buyruğunda geçen her anın bir kadının daha yaşamını kararttığını, çaldığını biliyoruz. Bunu derinden duyumsuyoruz. Bu yüzden tarihte diktatörlere meydan okuyan tüm kadınlar gibi bizlerde tam da diktatörün karşısında duracağız, hesap soracağız. 18 yıl adım adım dikta rejimini kurarken, kadınları katletmeyi hedefleyen bu faşist düzenden hesap soracağız. İşte o zaman bu baharı kadınlar için gerçek bir bahara dönüştüreceğiz.

Aynı zamanda bu kampanya vesilesi ile bir kez daha uluslar arası kurumları, diktatör Erdoğan’ın tüm dünyanın gözleri önünde işlediği suçlardan kaynaklı yargılanması için, harekete geçmeye çağırıyoruz.

Paris’te alçakça katledilen Saralar’ın, AKP’nin suç örgütü olarak sahaya sürdüğü DAİŞ eliyle katledilen Ezidî kadınların, çıplak bedeni sokaklarda sürüklenen Ekin Wan’ın, Gezi direnişinde, Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da katledilenlerin, cenazesi günlerce sokak ortasında bekletilen Taybet Ana’nın, evinde vurulan Dilek Doğan’ın, Kader Ortakaya’nın, savaş uçaklarının Güney Kürdistan’da katlettiği Solin bebeğin, Mexmur’da Türk savaş uçaklarının saldırısıyla can veren 73 yaşındaki Asya ananın, Cizre bodrumlarında yakılarak katledilen Berjinler’in, Rojava’da suikastle hedef alınan Hevrin Xelef’in, Efrin’de kaçırılarak katledilen Medya Khalil’in ve ismini sayamadığımız daha nice kadınların, hapishanelerde politik tutsak kadınlara reva görülen özel cinsiyetçi işkence metotlarının, cinsel istismara maruz bırakılıp dünyaları karartılan çocukların hesabını soruyor, diktatör Erdoğan yargılansın diyoruz!

Share

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ETKİNLİKLERİMİZ SÜRÜYOR

 

Stuttgart yerel mahkeme önünde, AKD birleşenleri; SKB, Yeni Kadın, YJK-E ve ADKH ( Avrupa Demokratik Kadın Hareketi), yaşadığımız kapitalist sistemin barındırdığı erkek egemenlikli zihniyetin, Kadına yönelik şiddetini ve kadınları öldürmelerini protesto etti.

Haziran 2020‘de kavga sonrası evden ayrılan Alje Shoyaje, evine yakın olan tren istasyonunda eşi tarafından defalarca bıçaklanarak ağır yaralandı. Yaralı olarak kaldırıldığı hastahanede 2 gün yaşam mücadelesi verdi, ancak ne yazıkki kurtarılamadı  

Alye Shoyaje 2015 yılında  eşi ve çocuklarıyla birlikte Afganistan’dan mülteci olarak  Almanya’ya gelmişti. Burda; sürekli eşi tarafından uygulanan ve bir türlü bitmek bilmeyen şiddete karşı çıkarak boşanmak istemişti. O’nunki de; öldürülen binlerce kız kardeşimizin yaşam mücadelelerine benzer.

Alye Shoyaje’nin katilinin duruşması vardı ve biz kadınların sesi olmaya çalışan kurumlar olarak bu cinayet karşısında sessiz kalamazdık. Bu davayı izlemeli ve tepkimizi dile getirmeli ve öfkemizi haykırmalıydık. Bu katil şahsında sistemin şiddetine karşı susmayacağımızı göstermeliydik. Mahkeme önünde yapılan eylem; AKD birleşenlerinin açıklamasıyla başladı. Couragın’da destekçi olarak katıldığı miting sonrasında, kadınlar toplu halde duruşmaya katıldı. Dava 22.12.2020 ertelendi. Biz kadınlar eşit, kar payı üzerinde kurulmayan bu sistemin değiştirilip, daha adil, daha güzel bir dünya yaratılıncaya kadar; din, ırk, dil ayrımı yapmadan mücadelemizi sürdüreceğiz. Özel mülkiyetin korunması amacıyla oluşturulan şiddet aygıtları (ordu, polis, mahkeme, cezaevleri, istihbarat örgütleri ve benzeri) eğitim sistemi, kültürel şekillendirme; sisteme egemen olan ve kadını kendi mülkü, „namusu” olarak gören erkeğin; kadını  „elinde tutmak”, „başkasına yar etmemek”, „terbiye etmek için” başvurduğu şiddet, kadın cinayetleri “kırım” noktasına kadar ulaşmıştır.

Bizler, ADKH olarak  şiddetle korunan kapitalist sistemin neden olduğu,  cinsiyetçi, ayrımcı ve kadınların  öldürülmelerine sessiz kalmayacağız. Almancada Feminizd diye adlandırdığımız patriarkal  egemen zihniyetin öldürdüğü kız kardeşlerimizin sesi olmaya devam edeceğiz!

 

 Yaşasın kadın mücadelesi!  

Yaşasın Kadın dayanışması!

 ADKH Stutgart

Share

“KADIN MÜCADELESİ YAŞATIR” ADKH’NİN 25 KASIM EYLEMLERİ

Pandemi kısıtlılığı içinde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bir çok kadın örgütü tarafından “25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü” dolayısıyla Kadına karşı uygulanan her türlü şiddet protesto edilerek mücadele ve dayanışma çağrısı yapıldı ve Avrupa Demokratik Kadın Hareketi de ,“Kadın Mücadelesi Yaşatır” çağrısıyla yapılan mitinglerde yerini aldı.

Avrupa’da son dönemde artan kadın cinayetlerine dikkat çekerek, mücadele çağrısı yapan ADKH; “ tüm kısıtlamalara rağmen kadın mücadelesini sokağa yansıtacağını” belirterek örgütlü olduğu ülke ve eyaletlerde Kadın platformları içinde mitinglere dahil oldu. Hem Avrupa Kadın Dayanışması hem de Enternasyonal Birlik (İnternationalistisches Bündnis) içinde yer alan ADKH; ortak mücadeleyi güçlendirmek, kadının mücadele alanını genişletmek perspektifiyle hareket etmeye çalışıyor. Enternasyonal kadın  mücadelesini kıtalar arası örgütlemeye çalışan Politik Kadın Konferansı ile de birlikte 25 Kasım‘a dair ortak tavır belirleyerek sosyal Medyada paylaşım yaptı.

ADKH 25 Kasım etkinlikleri;

Almanya:

Frankfurt

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde kadın  örgütleri Frankfurt’ta alanlardaydı.

Aralarında ADKH’nin de bulunduğu çok sayıda kadın örgütlerinin ortak çağrısıyla Frankfurt Alter Oper de bir araya gelen kadınlar, yapılan saygı duruşunun ardından, kadına yönelik her türlü erkek şiddetine ve erkek egemen sisteme karşı yürüyüşe geçti. Kadının rengini, sesini ve sözünü pankartlara ve sloganlarına çeşitli dilerde yansıtan kadınlar, eylem boyunca kadına yönelik şiddeti öfkeyle protesto ettiler. Yürüyüş boyunca bir çok  alanda konuşmalar yapan kadınlar, daha sonra miting alanına vararak burada kadın örgütleri adına   konuşmalarını yaparak eylemlerini sonlandırdılar.

Köln

Köln: ADKH, Courage, Kadın Gözüyle, Frauen Streik, Yeni Kadın, Zora, TJKE’nin oluşturduğu kadın platformu Köln Roncalliplatz bir araya geldiler. Yapılan konuşmalarda;  şu anda dünya geneline hakim olan pandemiyle kadınlara dönük ayrımcılığa, şiddetin artışına, siyasi/yaşam tarzına yansıyan sorunlar, home office de kadınların yaşadığı zorunluluklar dile getirildi.
Mitingte ADKH,Courage,TJK-E, Frauenkolektif ve Feminista Colonia adına konusmalar yapıldı. Zora ve SKB adına yapılan konuşmada, göçmen kadınların sorunlarına değinildi. Türkiye kökenli siyasi aktivistlerin sınırdışı tehtidleriyle karşı karşıya bulunduğuna dikkat çekildi.
Feminista Colonia aktivistleri (Şili kadın grubu) Şili’de ki kadın mücadelesine değindikten sonra Las Tesis performansını ispanyolca ve almanca sergileyerek, Türkiye’de Las Tesis dansını sergiledikleri için ceza alan kadınlara selamlarını göndererek dansı onlara atfettiler. Mintinge katılan kadınlar da performansa eşlik etti.
Nein-shout-Ding gösterisi yapıldı. Burada yapılan gösterinin ardından Altermarkt ta yapılan LİLA grubunun mitingine dahil olundu. Yaklaşık 400 kişinin katıldığı miting renkli ve coşkulu ortak sloganlarla sona erdi.

Hamburg:

25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslar arası  mücadele ve dayanışma gününde,  ADKH  de içinde bulunduğu bir çok kadın örgütlerinin katılımıyla bir çok dilde yazılan pankartlar eşliğinde Hamburg’ta yürüyüş düzenlendi.

Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı yürüş  esnasında her kurum kendi bildirisini okudu.Kadına yönelik her türlü egemen ve erkek şiddetini protesto eden konuşmalar ve sloganlarla devam eden yürüyüşte “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” “Kadın Cinayetleri Politiktir”  Kadının kurtuluşunun örgütlülükten  geçtiği  vurguları yapılarak müzik eşliğinde miting alanına varıldı.  Miting alanında protestolara ve sloganlara devam edilerek eylem sonlandırıldı.

Stutgart:

Kadına şiddetini görünür kılan platformlardan biri olan  Stuttgart Frauenbündnis kadın platformunun organize ettiği miting de coşkuyla geçti.  ADKH, Courage, Frauenkollektiv, SKB, YJK-E, Yeni Kadın ve Zusammenkämpfen yer aldığı platform da her kurum açıklamasını okudu.  Ortak mücadelenin adı plan AKD yaptığı açıklama da paylaşıldı . Farklı olarak Avrupa  Kadınların Birleşik Devrimci Hareketi adına bir açıklama da okundu. Açıklama da faşizmi yeneceğiz kadın özgürlüğünü kazanacağız denilerek birleşik kadın mücadelesine vurgu yapıldı.

İsviçre:

Zürih’de 25 Kasım kadına yönelik şiddet hayır mitingi 25.11.2020 saat 19.00 da Helvetiye Platza’da yapıld. Yaklaşık 150 kişilik bir kadın kitlesi toplandı hep birlikte “ susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”  sloganıyla miting  başladı. Katılan kurumlar ADKH, YENİ KADIN, SKB, MOR KIZIL KOLETİF, KÜRT KADIN HAREKETİ, İsviçreli kadın örgütleri katıldı. Her kurum sürece dair açıklamalarını okudular.

Avusturya

Viyana:

25 Kasım kadına şiddete karşı mücadele gününde demokratik kadın kurumları Viyana’da miting ve yürüyüş düzenledi, aralarında ADKH ve SYM’li  genç kadınların da olduğu kadınlar miting alanında buluştular. Burada kurumlar adına yapılan konuşmalarda kadın dayanışması ve örgütlü mücadele olmadan kadın cinayetleri ve şiddetin durdurulamayacağı vurgulandı.

ADKH’nin  25 Kasımla ilgili açıklaması alanda bir kadın yoldaş tarafından okundu.

Üzerinde İstanbul sözleşmesi yaşatır. Ve Avusturya’da erkekler tarafından öldürülen 20 kadınının isimlerinin yazılı olduğu balonlar gökyüzüne bırakıldı.Yürüyüş boyunca yapılan konuşmalar eşliğinde atılan mücadele ve dayanışma sloganlarıyla bitiş yerine gelindi. Burada da yapılan  danslardan sonra” bir kişi daha eksilmeyeceğiz “denilerek eylem başarıyla sonuçlandırıldı.

 

 

Share

Fransa’nın Mulhouse kentinde; “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü”


Fransa’nın Mulhouse kentinde; “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” dolayısıyla bir protesto eylemi gerçekleştirildi. Gösteriye toplam 12 kurumun COVID-19 dan dolayı kısıtlı üye sayısıyla katılım sağlandı.
Özellikle Ocak 2020’den beri gerek Fransa’da gerekse de Türkiye’de kadın ölümlerinin artışına dikkat çekildi. Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye ivme kazandırılması vurgusu yapıldı. Sloganlar atılıp, ortak bildiri okunduktan sonra; var olan farklı kadınların yere yatmasıyla çizilen bedenlerin içine ülke’nin adı ve ocak 2020’den bu güne öldürülen kadın sayıları yazıldı. 

Şu sloganlar atıldı: 

Tüm şiddete ve kadın cinayetlerine karşı mücadelemizi yükseltiyoruz! 

Bizler sessizlerin çığlığı olacağız! 

So so solidarite evec les femmes du monde entier ! 

„Yaşasın dünya kadın dayanışması“! ve buna benzer Küçük dövizlerde yazılan kısa solganlar da farklı ve dikkat çekiciydi. Daha sonra basın açıklamasıyla, verilen kısa sürede  ortak iki enternasyonal marşlarla  ve solganlarla coşkulu bir şekilde eylem sonlandırıldı.  

Katılan grup ve kurumlar: Alevi Dernekleri, Kürt Toplum Merkezi, Acotf ADKH üyeleri, Planin familiale’Anti capitalisteler, CGT, féministe gruplar, LGBTI, Ligue Droits d’homme, İnsan Hakları Kurumu, Sosyalist Partiden kadınlar, bireysel olarak da, çok farklı kadınların katıldığı görüldü.

Share

Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddete karşı Dünya Kadın Hareketinin Çağrısı

Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddete karşı Dünya Kadın Hareketinin Çağrısı


Yeter artık! Tüm dünyada kadınlar, kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddetle el ele giden hükümetlerin sağcı gelişimine karşı ayaklanıyor. Dünya kadınları her türlü fiziksel, psikolojik, sosyal ve yapısal şiddeti, işkenceyi ve kadın cinayetini kınamaktadır.

Nisan 2020’de Uluslararası Çağrı ve Hükümetlere taleplerimizde şunları belirtmiştik:
“Corona krizi sistemik bir krizi açığa çıkarıyor. Kapitalizm bize onurlu bir yaşam sağlayamaz” ve “Yönetilme şeklimize katılmıyoruz.” Bu onaylandı. Corona krizinin dünya ekonomik kriziyle birlikte yaşamlarımız üzerinde temel etkileri vardır:
• Kadınlara yönelik sistemin doğasında var olan özel baskı yoğunlaşıyor; sağcı hükümetler, mevcut yaşam korunmadığında zorunlu doğum talep ediyor.
• Faşist ideolojiler de dahil olmak üzere ataerkil düşünce ve davranış kalıpları, kadınları erkeklerin astlarına indirgiyor, cinsiyetçiliği ve şiddeti teşvik ediyor
• İşsizlik, kilitlenmeler yoksulluğa ve açlığa neden olur.
Kadınlar, yaşamı en zor koşullarda düzenler. Onlar söylüyor:
“Ekvador’dan selamlar, pandemi kadınlar için çifte çalışma anlamına geliyor, şiddet ve kadın cinayetleri yoğunlaştı. Hükümet, işçiler ve kadınlar için yasaları çiğniyor”
“Arjantin’den selamlar, pandemi ve açlıkla mücadelede öncüyüz, özellikle kadınlar için. Classist and Combatant Current (Sınıfçı ve Savaşçı Akım) gücümüz, her gün ülke genelinde 1400’den fazla çorba mutfağına hizmet ediyor, bunların çoğu için belki de bu çorba Günün tek yemeği. Kadına yönelik şiddete karşı ulusal kampanyamıza ve ücretsiz kamu hastaneleri tasarısının sunumuna kadınlar devam ediyor .
“Peru’dan selamlar, kız ve ergenler arasında kendi ebeveynleri tarafından bile istismar ve kötü muamele de dahil olmak üzere hamilelik sayısı arttı. Bu zorla gebelikleri kesintiye uğratan net bir yasa yok çünkü iktidardakiler yolsuzluk ve kötü yönetim yoluyla yönetiyor. Peru Savaşan Kadınlar Derneği (Asociacion de Mujeres Luchadoras del Peru) onların fiziksel ve zihinsel bütünlüklerini korumak için yasalar talep ediyor “.
“Bosna-Hersek’ten selamlar, korona krizinden bu yana birçok insan işini kaybetti, geçim kaynaklarının kaybı giderek aile içi şiddete yol açıyor. Kadınlar ve çocuklar acı çekiyor.”
“Kadın madencilerden (Mujeres de Carbon) Asturias’tan selamlar Özgürlük mücadelesine tam desteğimiz ve işbirliğimiz yolluyoruz”!
“Hindistan’dan selamlar, salgın sırasında kadınlara yönelik tecavüzlerin ve cinsel şiddetin sayısı keskin bir şekilde arttı, ekonomik durum felaket. Hükümet, insanlara korona ile ölüm veya açlıktan ölüm arasında bir seçim sunuyor. AIRWO (All Indian Revolutionary Women ) yardım sağlıyor ve mücadeleleri organize ediyor “.
“Bangladeş’ten selamlar, 9 ayda 208’i toplu tecavüz olmak üzere 1000 tecavüz oldu. 68 kız 6 yaşından küçük, 139 kız 7-12 yaş, 43 kadın öldürüldü. Bangladeş Öğrenci Birliği (BSU) ve Hazır Giyim İşçileri Sendikası bir eylem haftası düzenledi. Ekonomik durum kötü ve kadın işçilere ücret ödenmiyor. Mücadele ediyoruz “.
“Sri Lanka’dan selamlar, özellikle fakir ailelerin parası yok, yeterli yiyeceği yok. Hamile kadınların ve çocukların beslenme durumu düşük, bu da bir nesil hasta çocuklara yol açıyor. Ekonomik krizden en çok kadınlar etkileniyor. Kadınlar cinsel tacizin yanı sıra aile içi şiddete de maruz kalıyorlar”. (vikalpani ulusal kadın federasyonu)
“Uganda’dan selamlar,kapanmalar karşısında açlık artıyor ve kadınlara ve kızlara karşı inanılmaz sayıda tecavüz ve şiddet görüyoruz. (Hıristiyan kadın hareketi).
“Tunus’tan selamlar, işte korona salgınının ikinci dalgası. Sorumlular durumla yeterince ilgilenmediği için binlerce insan etkilendi. Kırsal alanlarda ücretsiz olarak dağıtılan doğum kontrol hapları artık mevcut değil. Kürtaj artık sadece bazı özel kliniklerde çok yüksek fiyatlarla mevcut. Sağlık, ekonomik, sosyal ve politik koşullar felaket bir durumda “. (Tunus Kadın Komitesi ve Saloua Guiga / WFK)
Başkan Duterte / Filipinler, ilerici kadınlara karşı anti-komünist bir av yürütüyor. Cevabı: “kırmızı çizgi yerine kırmızı dudaklar”. Cumhurbaşkanı Erdoğan / Türkiye Kürt özgürlük savaşçılarına tecavüz ediyor. Cevapları: “Kendimizi savunuyoruz”, şiddete karşı bir kampanya. Polonya’da PiS parti lideri Kaczynski, anayasa mahkemesinin yardımıyla kürtaj yasasını sıkılaştırdı. Kadınların cevabı: “İşe gitmiyoruz” ve gerici hükümet politikasına karşı mücadelede giderek daha fazla müttefikle ülke çapında kitlesel protestolar.
Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü, Dominik Cumhuriyeti’nin faşist rejim tarafından öldürülen özgürlük savaşçıları Mirabal kardeşlere kadar uzanıyor. Uluslararası militan kadın hareketi, özgürlük mücadelesi geleneğindendir. Bu, özgürleşmiş bir toplum için açıklığı içerir ve anti-komünist ajitasyonla bağdaşmaz. Kadın özgürlüğü için bağımsız mücadele, kadın, gençlik ve işçi hareketinin dayanışmasını gerektirir.
Avrupa ülkeleri için İstanbul Sözleşmesi, Afrika ülkeleri için Maputo Protokolü, Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi, Cezalandırılması ve Mücadelesine İlişkin Amerikalılar Arası Sözleşme veya BM’nin Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi gibi kadına yönelik şiddeti, ayrımcılığı ve baskıyı yasadışı ilan eden anlaşmaları memnuniyetle karşılıyoruz. Ama biz onlara güvenmiyoruz. Hükümetler onaylıyor – biz harekete geçiyoruz! Talep ediyoruz:
• Şiddet uygulayan herkesin cezalandırılması – kadın karşıtı yasaların ve ayrımcı yasaların yürürlükten kaldırılması.
• Sorumlu tüm politikacıların istifası.
• Güvenli ve yasal kürtaj – yüz yıl önce, 1920’de o zamanki Sosyalist Sovyetler Birliğin de geçen
kürtajı yasallaştıran ilk yasa.
21. yüzyılın ortalarında, kadınların güç ve haklara kavuştuğu an geldi. Kadınlar için uluslararası dayanışma her zamankinden daha gerekli. Birlikte hareket edelim.
Kendinizi ülkenizdeki militan kadın hareketinde örgütleyin. Biz kurban değiliz, geleceğin oyuncularıyız. Bunun bir parçası olun.

Share

Aufruf der Weltfrauenbewegung gegen Gewalt an Frauen und Kindern

Aufruf der Weltfrauenbewegung gegen Gewalt an Frauen und Kindern

Genug ist genug! Weltweit erheben sich Frauen gegen die Rechtsentwicklung der Regierungen die einher geht mit wachsender Gewalt an Frauen und Kindern. Weltfrauen prangern alle Formen physischer, psychischer, sozialer und struktureller Gewalt, Folter und Feminizid an.


Im April 2020 haben wir im Internationalen Aufruf und Forderungsprogramm an die Regierungen festgestellt: „Die Coronakrise offenbart eine Systemkrise. Der Kapitalismus ist nicht in der Lage, uns ein menschenwürdiges Leben zu ermöglichen…..wir sind nicht einverstanden, wie wir regiert werden!“ Das bestatigt sich. Die Coronakrise in Verbindung mit der Weltwirtschaftskrise hat fundamentale Auswirkungen auf unser Leben:
 die systemimmanente besondere Unterdru ckung der Frau verscha rft sich; rechte Regierungen fordern Geburtenzwang wahrend existierendes Leben keinen Schutz erfahrt.
 patriarchale Denk- und Verhaltensmuster bis hin zu faschistoiden Ideologien degradieren Frauen zu Untertanen des Mannes, fo rdern Sexismus und Gewalt
 Arbeitslosigkeit, Lockdowns fu hren zu Armut, Hunger.
Frauen organisieren unter schwierigsten Bedingungen das Leben. Sie sagen:
„Gruße aus Ecuador, die Pandemie bedeutet Doppelarbeit fur Frauen, Gewalt und Feminizid habensichverscharft.DieRegierungbrichtGesetzefurArbeiterinnenundArbeiterund Frauen“ „Gru ße aus Argentinien, was besonders die Frauen betrifft sind wir die Vorhut im Kampf gegen die Pandemie und den Hunger. Unsere CCC-Truppe (Classist and Combatant Current) bedient taglich mehr als 1400 Suppenkuchen im ganzen Land, fur viele die vielleicht einzige Mahlzeit des Tages. Wir Frauen setzen unsere nationale Kampagne gegen Gewalt gegen Frauen und die Vorlage des Gesetzentwurfs fu r kostenlose o ffentliche Krankenha user fort“.
„Gru ße aus Peru, die Zahl von Schwangerschaften bei Ma dchen und Jugendlichen hat zugenommen, auch Missbrauch und Misshandlung, selbst durch die eigenen Eltern. Es gibt kein klares Gesetz, das diese erzwungenen Schwangerschaften unterbricht weil schlechte Machthaber durch Korruption und Misswirtschaft regieren. Wir, die Vereinigung der kampfenden Frauen von Peru (Asociacio@n de Mujeres Luchadoras del Peru) fordern Gesetze zum Schutz ihrer korperlichen und geistigen Unversehrtheit.“
„Gruße aus Bosnien-Herzegowina, seit der Coronakrise haben viele Menschen ihre Arbeit verloren, der Existenzverlust fu hrt vermehrt zu ha uslicher Gewalt. Frauen und Kindern leiden.“
1
südafrikanischesn Protestlied von 1956 Kampf der Frauen gg die Apartheid

Gru ße aus Asturien von den Bergarbeiterinnen (Mujeres de Carbon) „Unsere volle Unterstu tzung und Zusammenarbeit im Kampf fu r die Freiheit!“
„Gru ße aus Indien, die Zahl der Vergewaltigungen und sexueller Gewalt gegen Frauen ist in der Pandemie stark angestiegen, die wirtschaftliche Lage ist katastrophal. Die Regierung stellt die Menschen vor die Wahl zwischen Tod durch Corona oder Tod durch Hunger. AIRWO (All Indian Revolutionary Women) leistet Hilfe und organisiert Ka mpfe“.
„Gru ße aus Bangladesh, hier gab es in 9 Monate 1000 Vergewaltigungen, davon 208 Gang-Rapes. 68 Madchen waren junger als 6 Jahre, 139 Madchen zwischen 7 und 12 Jahren, 43 Frauen wurde ermordet. Die Bangladesh Students Union (BSU) und die Textilarbeiterinnengewerkschaft (Garments Workers Trade Union) organisierten eine Aktionswoche. Die wirtschaftliche Lage ist schlecht, die Arbeiterinnen bekommen keinen Lohn. Wir ka mpfen.“
„Gruße aus Sri Lanka, besonders arme Familien haben kein Geld, nicht genug zu essen. Der Ernahrungszustand von Schwangeren und Kindern ist niedrig was zu einer Generation von kranken Kindern fuhrt. Frauen sind von der Wirtschaftskrise am starksten betroffen. Sie sind sexueller Belastigung als auch hauslicher Gewalt ausgesetzt“. (Bewegung der LandarbeiterInnen) „Gruße aus Uganda, angesichts von Lockdowns nimmt der Hunger zu und wir haben eine unglaubliche Zahl von Vergewaltigung und Gewalt gegen Frauen und Madchen.“ (christliche Frauenbewegung).
„Gru ße aus Tunesien, hier ist die zweite Welle der Coronapandemie. Tausende von Menschen sind betroffen weil die Verantwortlichen die Situation nicht angemessen bewaltigt haben. Mittel zur Empfa ngnisverhu tung, fru her kostenlos in la ndlichen Gebieten verteilt, gibt es nicht mehr. Abtreibung ist heute nur noch in einigen Privatkliniken zu sehr hohen Preisen moglich. Die gesundheitlichen, wirtschaftlichen, sozialen und politischen Bedingungen sind katastrophal“. (tunesisches Frauenkomitee und Saloua Guiga/WFK)
Eine antikommunistische Hetzjagd betreibt Pra sident Duterte/ Philippinen gegen fortschrittliche Frauen. Ihre Antwort: „rote Lippen statt rote Linie“. Prasident Erdogan/ Türkei setzt Vergewaltigung gegen kurdische Freiheitskampferinnen ein. Ihre Antwort: „Wir verteidigen uns“, eine Kampagne gegen Gewalt. In Polen verscharft PiS- Parteichef Kaczynski mit Hilfe des Verfassungsgerichts das Abtreibungsgesetz. Die Antwort der Frauen: „Wir gehen nicht zur Arbeit“ und landesweite Massenproteste mit immer mehr Verbundeten im Kampf gegen die reaktionare Regierungspolitik.
Der Tag gegen Gewalt an Frauen geht zuru ck auf die Schwestern Mirabal, Freiheitska mpferinnen der Dominikanischen Republik, die das faschistische Regime ermorden ließ. Die internationale kampferische Frauenbewegung steht in der Tradition des Kampfes um Freiheit. Das schließt die Offenheit fur eine befreite Gesellschaft ein und ist unvereinbar mit antikommunistischer Hetze. Der eigenstandige Kampf um die Befreiung der Frau erfordert den Schulterschluss von Frauen- Jugend- und Arbeiterbewegung.
Wir begrußen Abkommen zur AJchtung von Gewalt und Unterdruckung von Frauen wie die Istanbul-Konvention fu r La nder Europas, das Maputo-Protokoll fu r La nder Afrikas, die Interamerikanische Konvention fur die Pravention, Bestrafung und Bekampfung von Gewalt gegen Frauen oder die UN-Konvention zur Beseitigung jeder Form von Diskriminierung der Frau2. Aber wir verlassen uns nicht darauf. Die Regierungen ratifizieren – wir handeln! Wir fordern: Bestrafung aller Täter – Rücknahme frauenfeindlicher und diskriminierender Gesetze. Rücktritt aller verantwortlichen Politiker.
Sichere und legale Abtreibungsmöglichkeit – vor hundert Jahren, 1920, verabschiedete die damals sozialistische Sowjetunion das erste Gesetz, das Abtreibung legalisierte. In der Mitte des 21. Jahrhunderts ist der Moment gekommen, in dem die Frauen Macht und Rechte erhalten. Die internationale Solidaritat der Frauen ist notwendiger denn je. Lasst uns gemeinsam handeln. Organisiere dich in der kämpferischen Frauenbewegung deines Landes.
Nicht Opfer sondern Akteurinnen der Zukunft – das sind wir. Sei dabei.
V.i.S.d.P. www.worldwomensconference.org
2 Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women, CEDAW

Share

Appel du mouvement mondial des femmes contre la violence faite aux femmes et aux enfants

Appel du mouvement mondial des femmes contre la violence faite aux femmes et aux enfants


Trop, c’est trop! Dans lé mondé éntiér, lés fémmés s’élévént contré la droitisation dés gouvérnéménts, qui va dé pair avéc la violéncé croissanté faité aux fémmés ét aux énfants. Lés fémmés du mouvémént mondial dénoncént touté formé dé violéncé, quéllé soit physiqué, psychiqué, socialé ou structuréllé,
tortionnairé ou féminicidé.

En Avril 2020, nous avons constaté dans l’Appel international et dans le programme de revendications adréssés aux gouvérnéménts: «La crise de Covid 19 révèle une crise du système. Le capitalisme n’est pas en mesure de nous permettre une vie dans la dignité humaine. Nous ne sommes pas d’accord sur la façon dont on règne sur nous!» Céla sé confirmé. En combinaison avéc la crisé économiqué mondialé, la crisé dé Covid 19 a dés éfféts fondaméntaux sur notré vié:
 L’oppréssion particuliéré dé la fémmé, inhérénté au systémé, s’aggravé; dés gouvérnéménts dé droité éxigént la contrainté dé portér l’énfant, alors qué lés viés éxistantés né sont pas proté gé és.
 Dés sché mas patriarchaux dé pénsé é ét dé comportémént allant jusqu’a dés idé ologiés fascisantés réduisént lés fémmés a dés é.trés soumisés a l’hommé ét favorisént lé séxismé ét la violéncé.
 Lé cho. magé ét lés confinéménts conduisént a la pauvrété ét a la faim.
Lés fémmés organisént la vié dans lés conditions lés plus difficilés. Ellés disént:
«Salutations d’Équateur. La pandémié signifié pour lés fémmés lé rédoublémént du travail; ét la violéncé ét lé féminicidé sé sont accéntués. Lé gouvérnémént énfréint lés lois qui sont én favéur dés travailléur.sé.s ét dés fémmés.
«Salutations d’Argentine. En cé qui concérné surtout lés fémmés, nous sommés l’avant-gardé dans la lutté contré la pandé mié ét contré la faim. Notré groupé CCC(courant classisté ét combatif ) approvisionné sért plus dé 1400 cuisinés dé la soupé populairé par jour dans tout lé pays, cé qui ést pour béaucoup péut-é.tré lé séul répas dé la journéé. Nous lés fémmés, continuons notré campagné nationalé contré la violéncé faité aux fémmés ét pout la proposition dé loi pour dés ho. pitaux publics ét gratuits.
«Salutations du Pérou. Lé nombré dé grosséssés dé pétités fillés ét d’adoléscéntés a augménté, ainsi qué d’abus ét dé maltraitancé, mé.mé par lés proprés parénts. Il n’y a pas dé loi bién définié qui intérrompt cés grosséssés forcé és, parcé qu’il y a dés dirigéants mé chants qui gouvérnént én s’appuyant sur la corruption ét la mauvaisé géstion. Nous, l’Association dés fémmés combativés du
1 chanson sud-africaine de protestation de 1956, la lutte des femmes contre l’apartheid

Pérou (Asociacion dé Mujérés Luchadoras dés Péru) réclamons dés lois protégéant léur intégrité physiqué ét méntalé.»
«Salutations dé Bosnie-Herzegowine. Dépuis la crisé dé Covid 19, béaucoup dé géns ont pérdu léur travail, lés cho. magés ét faillités éntraî.nént davantagé la violéncé doméstiqué. Lés fémmés ét lés énfants én souffrént.»
«Salutations dés travailleuses des mines de charbon (Mujérés dé Carbon) aux Asturies. Vous avéz notré pléin soutién ét notré collaboration dans la lutté pour la libérté!»
«Salutations d’Inde. Lé nombré dé viols ét d’actés dé violéncé séxuéllé contré lés fémmés a fortémént augménté péndant la pandémié; la situation économiqué ést catastrophiqué. Lé gouvérnémént n’offré aux géns lé choix qu’éntré la mort par Covid 19 ét la mort par la faim. AIRWO (All Indian Révolutionary Womén) apporté dé l’aidé ét organisé dés luttés.»
«Salutations du Bangladesh. Ici, il y a éu 1.000 viols én 9 mois, dont 208 viols colléctifs. Parmi éllés, 68 fillés dé moins dé 6 ans ét 139 fillés éntré 7 ét 12 ans. 43 fémmés ont été assassinéés. La Bangladésh Studénts Union [BSU) ét lé syndicat dés travailléusés du téxtilé (Garménts Workérs Tradé Union) ont organisé uné sémainé d’actions. La situation économiqué ést mauvaisé, lés travailléusés né réçoivént pas dé salairé. Nous nous battons.»
«Salutations dé Sri Lanka. Lés famillés trés pauvrés n’ont pas d’argént, pas asséz a mangér. L’état nutritionnél dés fémmés éncéintés ét dés énfants ést mauvais, cé qui éntraî.né uné génération d’énfants maladés. Lés fémmés sont lés plus touché és par la crisé é conomiqué. Ellés sont éxposé és au harcélémént séxuél ainsi qu’a la violéncé doméstiqué.» [Mouvémént dés ouvriérés agricolés] «Salutations d’Ouganda.» Facé au confinémént, la faim s’accéntué, ét nous avons un nombré incroyablé dé viols ét dé violéncés faités aux fémmés ét fillés». [Mouvémént chrétién dé fémmés] «Salutations dé Tunisie, Nous sommés dans la sécondé vagué dé la pandémié dé Covid 19. Dés milliérs dé géns sont touchés, parcé qué lés résponsablés n’ont pas géré la situation convénablémént. Lés pilulés dé contracéption qu’on distribuait avant gratuitémént dans lés régions ruralés, n’éxistént plus. L’avortémént n’ést plus possiblé qué dans quélqués cliniqués privéés ét a dés prix trés élévés. Lés conditions sanitairés, économiqués, socialés ét politiqués sont catastrophiqués.» [Comité dé fémmés tunisiénnés ét Saloua Guiga / Conféréncé mondialé dés fémmés].
M. Dutérté, Présidént dés Philippines, méné uné chasse collective contré lés fémmés progréssistés. Léur réponsé: «Au liéu dés lignés rougés, dés lévrés rougés.» M. Erdogan, Présidént dé la Turquie, émploié lé viol contré lés combattantés kurdés pour la libérté. Léur réponsé: «Nous nous déféndons» – uné campagné contré la violéncé. En Pologne, lé chéf du parti PiS, Kaczynski, éndurcit la loi contré l’avortémént a l’aidé dé la Cour Constitutionnéllé. La réponsé dés fémmés: «On né va pas au travail» ét dés protéstations massivés dans tout lé pays, avéc dé plus én plus d’alliés dans la lutté contré la politiqué réactionnairé du gouvérnémént».
La Journée contre la violence faite aux femmes rémonté aux sœurs Miabal, combattantés pour la libérté én Ré publiqué Dominicainé, qué lé ré gimé fascisté a fait assassinér. Lé mouvémént intérnational combatif sé situé dans la tradition dé la lutté pour la libérté. Céla impliqué l’ouvérturé d’ésprit pour uné société libéréé ét c’ést incompatiblé avéc la démagogié anticommunisté. La lutté autonomé pour la libération dé la fémmé réquiért l’alliancé éntré lés mouvéménts dés fémmés, dés jéunés ét dés travailléurs.
Nous saluons lés convéntions pour la proscription dé la violéncé ét dé l’oppréssion dé fémmés, téllé qué la Convéntion d’Istanbul pour lés pays d’Europé, lé Protocolé Maputo pour lés pays d’Afriqué, la Convéntion intéraméricainé pour prévénir, sanctionnér ét réprimér la violéncé faité aux fémmés, ou la Convéntion dé l’ONU pour l’élimination dé touté formé dé discrimination dés fémmés2. Mais nous né nous réposons pas sur céla. Lés gouvérnéménts ratifiént – nous agissons! Nous réclamons:
 Sanctions pour tous les coupables – Annulation dé lois misogynés ét discriminatoirés.
 Démission dé tous lés résponsablés politiqués.
 Des moyens sûrs et légaux d’avortement. En 1920, il y a 100 ans, l’Union soviétique alors
socialiste a adopté la prémiéré loi légalisant l’avortémént. Au cœur du 21é siéclé, lé momént ést vénu pour lés fémmés d’obténir du pouvoir ét dés droits. La solidarité intérnationalé dés fémmés ést plus qué jamais réquisé. Agissons énsémblé.
Adhéré au mouvémént combatif dés fémmés dé ton pays.
Nous ne sommes pas des victimes, mais des actrices de l’avenir. Sois des nôtres.
V.i.S.d.P. www.worldwoménsconféréncé.org

Share

LLAMAMIENTO DEL MOVIMIENTO DE MUJERES DEL MUNDO CONTRA LA VIOLENCIA QUE SUFREN MUJERES Y NIÑOS

LLAMAMIENTO DEL MOVIMIENTO DE MUJERES DEL MUNDO CONTRA LA VIOLENCIA QUE SUFREN MUJERES Y NIÑOS


“Cuando golpeas a una mujer, golpeas una roca”1
¡Lucha contra el sexismo y la violación!
¡Basta es basta! En todo el mundo las mujeres se levantan contra el desarrollo derechista de los gobiernos, que va unida a una creciente violencia contra las mujeres y los nin# os. Las mujeres del mundo denuncian todas las formas fí’sicas, psí’quicas, sociales y estructurales de violencia, tortura y feminicidio.


En abril del 2020, en el Llamamiento Internacional y programa de reivindicaciones, hemos afirmado a los gobiernos: “La crisis del coronavirus manifiesta una crisis del sistema. El capitalismo no está en situación de hacer posible para nosotros una vida digna. … ¡no estamos de acuerdo en cómo estamos gobernadas!” Esto esta’ confirmado. La crisis del coronavirus en relacio’ n con la crisis
econo’ mica mundial tiene efectos fundamentales sobre nuestra vida:
● se refuerza la especial opresio’ n de la mujer inmanente al sistema; los gobiernos de derecha exigen que nazcan nin# os mientras la vida que ya existe no recibe ninguna proteccio’ n
● los modelos patriarcales de pensamiento y comportamiento, que llegan al extremo en las ideología’ s fascistoides, degradan a las mujeres hasta hacerlas su’ bditas del hombre y promueven el sexismo y la violencia
● desempleo y confinamientos llevan a la miseria y al hambre.
Las mujeres organizan la vida en las condiciones ma’ s difí’ciles. Ellas dicen:
“Saludos del Ecuador, la pandemia significa doble trabajo para las mujeres; la violencia y el feminicidio se han recrudecido. El gobierno esta’ violando las leyes respecto a las trabajadoras, trabajadores y mujeres”.
“Saludos de Argentina, en lo que a respecta a las mujeres somos la vanguardia en la batalla contra la pandemia y el hambre. Nuestros grupos CCC (Corriente Classista y Combativa) atienden diariamente ma’s de 1.400 comedores de beneficencia en todo el paí’s, para muchos esta comida es posiblemente la u’ nica en todo el dí’a. Nosotras las mujeres proseguimos nuestra campan# a nacional contra la violencia sobre las mujeres y en favor de la presentacio’ n del Proyecto de Ley sobre hospitales pu’ blicos gratuitos”.
“Saludos de Perú, el nu’ mero de embarazos en muchachas y jo’ venes ha crecido, así’ como el abuso y los malos tratos incluso por parte de los propios padres. No hay ninguna ley clara que permita interrumpir estos embarazos forzosos porque mandan los malos gobernantes a base de corrupcio’ n y mala gestio’ n. Nosotras, la Asociacio’ n de Mujeres Luchadoras del Peru’ , exigimos leyes para la proteccio’ n de su integridad fí’sica y mental.”
“Saludos de Bosnia-Herzegovina, desde la aparicio’ n del coronavirus muchas personas han perdido su trabajo, el empeoramiento de las condiciones de vida lleva crecientemente a la violencia dome’ stica que sufren las mujeres y los nin# os.”
1
Canción de protesta sudafricana de 1956 durante la lucha de las mujeres contra el apartheid

“Saludos de Asturias de las mujeres mineras (Mujeres del Carbo’ n): “nuestro total apoyo y nuestra colaboracio’ n en la lucha por la libertad.”
“Saludos de la India, el nu’ mero de violaciones y violencia sexual contra la mujer ha crecido claramente durante la pandemia., la situacio’ n econo’ mica es catastro’ fica. El gobierno empuja a las personas a elegir entre la muerte por la epidemia o la muerte por hambre. AIRWO (Mujeres revolucionarias Indias) presta ayuda y luchas organizadas.”
“Saludos de Blangladesh, en 9 meses aquí’ se han producido 1000 violaciones, de ellas 208 violacionesengrupo,68delasvioladaserannin#asmenoresde6an#os,139tenía’ nentre7y12an#os,43 mujeres fueron asesinadas. La Unio’ n de Estudiantes de Blangladesh (BSU) y el Sindicato de Trabajadoras Textiles (Garments Workers Trade Union) organizo’ una semana de acciones. La situacio’ n econo’ mica es mala, las trabajadoras no reciben su salario. Nosotras luchamos.”
“Saludos de Sri Lanka, las familias pobres no tienen dinero ni siquiera para comer. La situacio’ n de la alimentacio’ n de las embarazadas y los nin# os es í’nfima, lo que lleva a una generacio’ n de nin# os enfermos. Las mujeres son las ma’ s fuertemente afectadas por la crisis econo’ mica. Esta’ n expuestas al acoso sexual y tambie’n a la violencia dome’stica.” (Movimiento de las trabajadoras agríc’ olas)
“Saludos de Uganda, en relacio’ n con el confinamiento crece el hambre y tenemos un increí’ble nu’ mero de violaciones y violencias contra mujeres y muchachas.” (Movimiento cristiano de mujeres)
“Saludos de Túnez, aquí’ ha llegado la segunda ola de la pandemia del coronavirus. Miles de personas esta’ n afectadas porque los responsables de la situacio’ n no le han hecho frente adecuadamente. Ya no hay medios anticonceptivos, antes repartidos gratuitamente en zonas rurales. Abortar es so’ lo posible hoy en algunas clí’nicas privadas a muy alto coste. Las condiciones sanitarias, econo’ micas, sociales y polí’ticas son catastro’ ficas.” (Comite’ tunecino de mujeres y Saloua Guiga/CMM)
En Filipinas, el presidente Duterte dirige una verdadera persecución anticomunista contra las mujeres progresistas. Su respuesta: “labios rojos en lugar de lí’neas rojas”. En Turquía, el presidente Erdogan usa la violacio’ n contra las luchadoras kurdas que combaten por la libertad. Su respuesta: “Nos defendemos”, una campan# a contra la violencia. En Polonia, el jefe del partido PiS Kaczynski con ayuda del Tribunal Constitucional endurece la Ley del Aborto. La respuesta de las mujeres: “No vamos a trabajar” y protestas masivas por todo el paí’s con cada vez ma’ s aliados en la lucha contra la polí’tica reaccionaria del gobierno.
El Día contra la Violencia a las mujeres vuelve a recordar a las hermanas Mirabal, luchadoras por la libertad en la Repu’ blica Dominicana, asesinadas por el gobierno fascista. El movimiento combativo internacional de las mujeres sigue la tradicio’ n de la lucha por la libertad. Esto incluye la apertura a una sociedad liberada y es incompatible con el acoso anticomunista. La lucha independiente por la liberacio’ n de la mujer requiere la solidaridad de los movimientos de mujeres, jo’ venes y trabajadores.
Saludamos los acuerdo para proscribir la violencia y la opresio’ n de mujeres como la Convencio’ n de Estambul para los paí’ses de Europa, el Protocolo de Maputo para los paí’ses de AF frica, la Convencio’ n Interamericana para la prevencio’ n, castigo y lucha contra la violencia contra las mujeres o la Convencio’ n de la ONU para la eliminacio’ n de cualquier forma de discriminacio’ n de la mujer2. Pero no nos quedamos en esto. Los gobiernos ratifican – ¡nosotras actuamos! Y exigimos:
Castigo de todos los culpables – Retirada de leyes contrarias y discriminatorias respecto a las mujeres. Dimisión de todos los polí’ticos responsables.
Posibilidad segura y legal de abortar –hace cien an# os, en 1920, la entonces Unión Soviética socialista aprobo’ la primera ley que legalizaba el aborto. En pleno siglo XXI ha llegado el momento de que la mujer reciba poder y derechos. La solidaridad internacional de las mujeres es ma’s necesaria que nunca. Actuemos juntas.
Organízate en el movimiento combativo de mujeres de tu país.
No víctimas sino protagonistas del futuro, esto somos nosotras. Tú has de estar ahí.
2
Convention on the Elimination of All Forms of Discriminatin against Women (CEDAW)

Share

Call of the world women ́s movement against violence against women and children


World Women‘s Conference of grassroot women Continental coordinators
25.11.20
Call of the world women ́s movement against violence against women and children

Enough is enough! All over the world, women are rising up against the right-wing development of governments which goes hand in hand with increasing violence against women and children. World women denounce all forms of physical, psychological, social and structural violence, torture and feminicide.
In April 2020, we stated in the International Call and catalogue of demands to Governments:
“The Corona crisis reveals a systemic crisis. Capitalism is not able to provide us with a life in dignity” and “We do not agree with the way we are governed.” This is confirmed. The Corona crisis in combination with the world economic crisis has fundamental impacts on our lives:
• the system-inherent special oppression of women is intensifying; right-wing governments are demanding compulsory births while existing life is not protected.
• Patriarchal patterns of thought and behaviour, including fascist ideologies, degrade women to subordinates of men, promote sexism and violence
• Unemployment, lockdowns lead to poverty, hunger.
Women organise life under the most difficult conditions. They say:
“Greetings from Ecuador, the pandemic means double work for women, violence and feminicide have intensified. The government is breaking laws for workers and women”
“Greetings from Argentina, we are the vanguard in the fight against the pandemic and hunger, especially for women. Our CCC (Classist and Combatant Current) force serves more than 1400 soup kitchens throughout the country every day, for many of them perhaps the only meal of the day. We women continue our national campaign against violence against women and the presentation of the bill for free public hospitals”.
“Greetings from Peru, the number of pregnancies among girls and teenagers has increased, including abuse and maltreatment, even by their own parents. There is no clear law that interrupts these forced pregnancies because bad people in power rule through corruption and mismanagement. We, the Association of Fighting Women of Peru (Asociacio4 n de Mujeres Luchadoras del Peru) demand laws to protect their physical and mental integrity”.
“Greetings from Bosnia-Herzegovina, since the corona crisis many people have lost their jobs, the loss of livelihood increasingly leads to domestic violence. Women and children suffer.”
1
Song of South Africa against Apartheid from 1956

“Greetings from Asturias from the female miners (Mujeres de Carbon) Our full support and cooperation in the fight for freedom“!
“Greetings from India, the number of rapes and sexual violence against women has risen sharply during the pandemic, the economic situation is catastrophic. The government is presenting people with the choice between death by corona or death by starvation. AIRWO (All Indian Revolutionary Women) provides aid and organises struggles”.
“Greetings from Bangladesh, here there have been 1000 rapes in 9 months, 208 of them gang rapes. 68 girls were younger than 6 years, 139 girls between 7 and 12 years, 43 women were murdered. The Bangladesh Students Union (BSU) and the Garments Workers Trade Union organised an action week. The economic situation is bad and the women workers are not paid. We are fighting”.
“Greetings from Sri Lanka, especially poor families have no money, not enough food. The nutritional status of pregnant women and children is low, leading to a generation of sick children. Women are the most affected by the economic crisis. They are exposed to sexual harassment as well as domestic violence”. (vikalpani national women’s federation)
“Greetings from Uganda, in the face of lockdowns hunger is increasing and we have an incredible number of rapes and violence against women and girls. (Christian women’s movement).
“Greetings from Tunisia, here is the second wave of the corona pandemic. Thousands of people are affected because those responsible have not dealt with the situation adequately. Contraceptives, once distributed free of charge in rural areas, are no longer available. Abortion is now only available in some private clinics at very high prices. The health, economic, social and political conditions are catastrophic”. (Tunisian Women’s Committee and Saloua Guiga/WFK)
President Duterte/ Philippines is conducting an anti-communist hunt against progressive women. Her answer: “red lips instead of red line”. President Erdogan/ Turkey uses rape against Kurdish freedom fighters. Their answer: “We defend ourselves”, a campaign against violence. In Poland PiS party leader Kaczynski tightens the abortion law with the help of the constitutional court. The women’s answer: “We don’t go to work” and nationwide mass protests with more and more allies in the fight against the reactionary government policy.
The International Day for the Elimination of Violence against Women goes back to the Mirabal sisters, freedom fighters of the Dominican Republic, who were murdered by the fascist regime. The international militant women’s movement is in the tradition of the struggle for freedom. This includes openness for a liberated society and is incompatible with anti-communist agitation. The independent struggle for women’s liberation requires the solidarity of the women’s, youth and labour movement.
We welcome agreements outlawing violence and oppression of women such as the Istanbul Convention for countries of Europe, the Maputo Protocol for countries of Africa, the Inter-American Convention on the Prevention, Punishment and Combating of Violence against Women or the UN Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women. But we do not rely on them. The governments ratify – we act! We demand:
• Punishment of all who commit violence – the repeal of anti-women and discriminatory laws.
• Resignation of all responsible politicians.
• Safe and legal abortion – a hundred years ago, in 1920, the then socialist Soviet Union passed
the first law legalising abortion.
In the middle of the 21st century, the moment has come when women receive power and rights. International solidarity for women is more necessary than ever. Let us act together.
Organise yourself in the militant women’s movement in your country. We are not victims but actors of the future. Be part of it.
V.i.S.d.P. www.worldwomensconference.org

Share

KADIN MÜCADELESİ YAŞATIR        

                        

 

25 Kasım tarihi, Dominik’te eşitsizliğe, yoksulluğa, sömürüye, baskılara, faşist Toujila diktatörlüğüne  karşı mücadele eden, Mirabel kardeşlerin devlet güçlerince tecavüz edilerek katledildiği  gündür. Karayipli kadınların örgütlü militanlığı ile  bugüne kadar gelen bu tarih,  dayanışma ve mücadele  günü olarak kadının mücadele  tarihinde yerini almış oldu.

 Tarihin her döneminde kadınlara yönelik her türlü ayırımcılık, şiddet ve  istismar  sistematik bir devlet politikasına dönüşmüştür.

Erkeğin kadın üzerindeki hegemonyası yani ataerkilliğin  kapitalist sistemle bütünleşmesi kadın emeğine ve  bedenine yönelik tahakkümünü daha  da güçlendiriyor.

Tüm dünyayı etkisi altına alan  pandemi koşullarında kapitalizmin ekonomik ve sosyal alanlardaki yıkıcılığına eklenen  cinayetler, çocuk istismarı, LGBTİ+ bireylere fiziki ve kültürel saldırılar bu  buhrandan çıkış yollarının örgütlü mücadeleden geçtiğinin  bilincinde olduğumuzu özellikle vurguluyoruz. Yapılan istatistiklere bakıldığı zaman,  sorunun küreselleşmiş bir sistem sorunu ve aynı zaman da yaşam  hakkı sorununa dönüştüğü açık.  Her gün dünya genelinde yaklaşık 137 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü kayıtlara geçiyor. Bunlar kayıtlara geçen rakamlar. “Kaza” ile öldürülüp kayda geçmeyenleri bilmiyoruz. Yaşadığımız  Avrupa kıtası da  bu konudan malesef muaf değil. Basına yansıyan sonuçlara göre, Fransa’da 2019 itibariyle öldürülen kadın sayısı 130, Ocak ayından itibaren Avusturya’da 20, Almanya’da  bir yıl içinde 100 aşkın kadının eski eş yada sevgili tarafından öldürüldü.

Orta Amerika Ülkelerinde ve Türkiye de  bu sayılar daha da  fazla.   Şiddet ve ayrımcılık sıralamasında Türkiye ilk sırada geliyor. Bu kötü tabloya rağmen 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanan ve  2014’te de yürürlüğe giren İstanbul  sözleşmesi  kağıt üzerinde kaldı. Avrupa Konseyi  üyelerinin imzalamış olduğu bu sözleşme, LGBTİ, çocuklara ve kadına yönelik aile içi şiddeti azaltmak  amacı ile imzalandı. Ancak  imzalayan ülkeler bunu  pratikte uygulamadığı gibi, Polonya ve Türkiye imzalarını geri çekmeyi tartışmaya açtı, kimi Avrupa ülkesi de sözleşmeyi imzalamayı red etti. Devletler insanların yaşam hakkını garanti altına almak zorundadır. Ancak kadınların yaşam hakkı sorunu, devletlerin  bağımsız yargı, adalet ve hukuk sorununu açığa çıkarıyor. Öyle ki kadına şiddetin protesto  sembolü olan Las Tesis dansını yapan kadınlar, ve bunu haberleştiren  gazeteciler  Türkiye de tutuklandılar.

Bu yaşanılan zorluklar örgütlü kadın mücadelesinin önemini bizlere gösteriyor. Kadın mücadelesinin örgütlü güce nasıl dönüştüğünü Polonya’da Kürtajın yasaklanmasına verilen tepkiyle gördük. Sudan ‘da insanca yaşam koşulları, eşitlik ve özgürlük talebi kadınların “ Devrim devrim” sloganıyla sokağa yansıdı.  

Biz  örgütlü kadınlar olarak, yaşatılan haksızlıklara karşı, mücadelemizi büyütmek adına tüm kadınları  örgütlenmeye  ve dayanışmaya  çağırıyoruz. SEN SUSARSAN HERKES SUSAR!

Yaşadığımız pandemi koşullarında kısıtlı imkân ve olanaklara rağmen sesimizi, bulunduğumuz her ortamda   duyurmalıyız. Avrupa Demokratik Kadın Hareketi olarak yan yana  omuz   omuza   örgütlü bir çatı  olarak bütün dünya kadınlarının sesi olmak  adına sesleniyoruz:

25 Kasım Baskıya Zulme  karşı kadın dayanışmasıdır.

25 Kasım artı değer sömürüsüne karşı emeğine sahip çıkan kadınların tarihidir.

25 Kasım savaşa, militarizme ırkçılığa, cinsiyetçiliğe  karşı birlikte yaşama iradesidir.

Haydi kadınlar   Örgütlü  Mücadeleye…

Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi Olan İstanbul Sözleşmesi Uygulansın!

İstanbul Sözleşmesi ve Mücadele Yaşatır!

 AVRUPA DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ  

Share

Avusturya’da Ocak ayından bugüne 20 kadın öldürüldü

Avusturya’da Ocak ayından bugüne  20 kadın öldürüldü.
13 Kasım günü Kadın cinayetlerini  protesto etmek için  bir miting gerçekleştirildi. ADKH’nın da içinde bulunduğu Anti- Faşist Faşistminist ve Avrupa kadın Dayanışması adına yapılan konuşmada “kadın cinayetleri son buluna kadar sokakları terk etmeyeceğiz” açıklamasında bulunuldu.  Sonrasında Kars plastan Mariya Theresinen-platz’a yürüyüşe başlandı. Eylem Maria Theresen platz’da sloganlarla son buldu.

Avrupa Kadın Dayanışması Viyana; yaptığı açıklamada, “ADK olarak kadın cinayetlerini kınıyor, mücadelemizin tek bir kadının bile katledilmediği güne kadar devam edeceğini belirtiyoruz.”

Susmuyoruz Korkmuyoruz İtaat Etmiyoruz!
ADKH VIYANA

Share

SKB, ADKH ve Yeni Kadın tarafından 25 Kasım’a doğru giderken, ön çalışmalar yoğunlaştırıldı.


Almanyanın Stuttgart kentinde  AKD bileşenlerinden SKB, ADKH ve Yeni Kadın tarafından 25 Kasım’a doğru giderken, ön çalışmalar  yoğunlaştırıldı.

“Kadın Şiddetine Son, Istanbul Sözleşmesi  Uygulansın, 25 Kasım’da  dünyanın her yerinde sokakta olacağız, Istanbul sözleşmesi hayat kurtarır, katledilen kadınlar isyanımızdır” gibi sloganlarla birçok yere afişleme yapıldı.

Sembolik olarak kırmızı kadın ayakkabıları da eylem  yerlerine bırakılarak  Stuttgart Kadın Platformunun “25 Kasım’da sokağa” şiarlı afişleme yapıldı.

Haziran ayında ayrılmak istediği eşi tarafından sokak ortasında katledilen Alye Sohojaye’nin katletildiği noktaya “bu şehirde kadınlar katlediliyor, susmayın” yazılı duvar afişlemesi yapıdı. Yakın yerde oturan Sohojaye’nin kızı eylem alanına gelerek  sözlü destek verdi kadınlara.

Göçmen olan  Alye Sahojaye’nin  kızı ayrıca kadın kurumlarına 4 Aralık’ta  görülecek olan  annesinin ilk mahkemesine dair bilgi verdi. Kadın kurumları 4 Aralık 2020’de  görülecek  mahkemeyi takip edeceklerini açıkladılar.


Share

“Kadın cinayetlerini ve her türlü faşizmi görmezden gelmeyeceğiz, sokakları terk etmeyeceğiz!”


Bugün faşizm, savaş yöntemlerini farklı maskelerle gösteriyor. Değişmez yöntemi insanları korkutmak, korku yaratmak ve onları beklenmedik bir şekilde öldürmektir.
Bu da insanlarda sürekli bir korku psikolojisini uyandırır.

Viyana’da gerçekleştirilen saldırılarla faşizmin çirkin maskeleri bir kez daha gösterildi.Türk faşistlerinin 10. bölgede kadına yönelik şiddete karşı yapılan mitinglerinde “Boz Kurtlar” tarafından bölgede günler süren saldırıların ardından, Kürt siyasetçi ve bilim insanı Berivan Aslan’a (Yeşiller) yönelik saldırıların da planlandığı ortaya çıktı.

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi’nin de bileşeni olduğu Avrupa Kadın Dayanışması ve Devrimci Güç Birliğinin yaptığı açıklamada “Biz kadınlar her gün şiddet, tecavüz ve cinayetle karşı karşıyayız! Korkmuyoruz! Tek bir adım bile atmıyoruz ve hiçbirimiz sokakları terk etmeyeceğiz!” diyerek mücadele de kararlı olduklarını söylediler.

Bu saldırıların ardından 50’ye yakın Türk faşisti bu kez de 10. bölgedeki Anton Kilisesi’ne saldırdı.Yapılan açıklamada; “bunlar tesadüf değil, münferit bir olay değil! Bunlar bize, tüm kadınlara ve anti-faşistlere yönelik planlı, organize faşist saldırılardır” denilerek, “Kadın cinayetlerini ve her türlü faşizmi görmezden gelmeyeceğiz, sokakları terk etmeyeceğiz!” çağrısı yapıldı.

IMG_2230

Share

Viyana da ADKH KOBANE Kurtuluş Gününü Selamladı!

 


Devrimci ve demokratik kitle örgütlerin örgütlediği “Kobane Kurtuluşunu ve direnişini selamlıyoruz“ yürüyüşüne Avrupa Demokratik Kadın Hareketi kendi bayraklarıyla katılarak Kobane direnişini selamladı.

Altı yıl yıl önce İŞİD, Suriye’de küçük bir kasaba olan Kobani’ye saldırdı. Bu saldırı süresince yüz otuz gün bir savaş yaşandı. Kobani halkının İŞİD barbarlığına karşı kendini savunma ve direnmesine dünyanın birçok yerinden de destek geldi.
Direnişe büyük bir destek ve kamuoyu oluşunca sınırda bir insani yardım koridoru oldu; yaralıların tedavi edilmesi gibi destekler de sunuldu ve bu da tarihe “Kobani Direnişi“ not olarak düştü. 1 Kasım 2014 günü, kadim Orta Doğu halklarını bataklığa çevirmek isteyenlerin son maşalarından İŞİD ilk kez yenilme ve gerileme durumunu burada yaşadı. Büyük bir kadın düşmanı da olan İŞİD’e karşı kadınların direnişi, kadının eşitlik, özgürlük ve mücadele tarihinde de sembol oldu. İşte, bugün, o günün yıl dönümüdür yani “1 Kasım Dünya Kobani’yle Dayanışma Günü”dür. Eğer İŞİD Kobani’de başarılı olsaydı bugün Türkiye de dahil, dünyanın birçok merkezi İŞİD’in barbar yüzüyle karşı karşıya kalmaya devam edecekti.

IMG_2163
Kobane’deki direnişe destek vermek için aralarında Nobel Barış Ödülü sahibi, insan hakları savunucusu Adolfo Perez Esquivel ve Amerikalı filozof ve dilbillimci Prof. Noam Chomsky’nin de aralarında olduğu dünya çapında tanınan çok sayıda kişinin çağrısı ile 1 Kasım Dünya Kobane günü ilan edilmişti. Bu doğrultuda dünyanın her yerinde ezilenler, devrimciler, komunistler, Kadın örgütleri, Kürtler ve dostları 1 Kasım günü her alan kendi özgülüne göre Kobane günü olarak kutluyor.
Bugün dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Viyanada da 1 Kasım Kobane günü kutlandı. Saat 13 gibi, Viyana Resselpark’da bir araya gelen Kürdistanlılar, Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, VTİD ve diğer dostları, günün önemi üzerine Almanca, Türkçe ve Kürdçe konuşmalar yapıldı. Ardından yürüyüşe geçilerek, sloganlar atıldı, açılan pankart ve yaplan coşkulu yürüyüşün ardından saat 16:30 gibi Hauptbahnhof’ta sonlandırıldı.

Share

VİYANA’DA KADINLAR POLONYA’LI KIZ KARDEŞLERİ İÇİN MEYDANLARDAYDILAR


27 Ekim Salı -Aralarında Avrupa Kadın Dayanışması bileşenlerinin de yer aldığı bir çok farklı kadın örgütleri İnsan Hakları Meydanı Museumquartier ‘de bir araya gelerek kürtaj hakkı için Meydanları dolduran Polonyalı kadınlara destek sundu. “Polonyalı kadınların  yanındayız. Anayasa mahkemesinin kararına göre kadınlar artık fetüste ciddi bozukluklar olsa bile kürtaja erişemeyecek kadın düşmanları dünyanın her yerinde kaybedecekler”  Yoğun katılımın olduğu miting, hep birlikte Almanca ve Polonca atılan  Kürtaj Haktır Hakkımızı Alanlarda Haykıracağız! Biz Kazanacağız! sloganlarıyla sona erdi.

Avurpa Demokratik Kadın Hareketi/Viyana

Share

VİYANA’DA KADIN KATLİAMINA TEPKİ SUSMUYORUZ, KORKMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ


Viyana da bir kadın daha öldürüldü. ADKH’de içinde olduğu AKD Viyana’da kadın cinayetlerini protesto etti.

6 Ekim Salı günü, Viyana Avurpa Kadın Dayanışması bileşenleri ve farklı kadın örgüterinden 100’ün üzerinde kadın, Avusturya’da yükselen kadın katliamlarını bir kez daha protesto etmek için sokaktaydılar.

5 Ekim Pazartesi günü akşam saatlerinde,  10. Viyana – Favoriten semtinde, 50 li yaşlardaki bir kadın, 62 yaşındaki eşi tarafından bıçaklanarak katledildi. Eşler arasındaki yüksek sesli tartışmayı komşuların haber vermesi üzerine olay yerine gelen polis, öldürülen kadının cesedi ile karşılaştı. 62 yaşındaki adam, olay yerinde tutuklanırken, polis cinayet soruşturması başlattı.

Katliamın duyulması üzerine, Viyana’daki antifaşişt kadın örgütünün yaptığı çağrı ile AKD bileşenleri ve yerli, göçmen kadın örgütleri, 6 Ekim Salı günü saat 18.30’da Karlsplatz’da  buluştular. Kadın katliamlarına ve kadına yönelik şiddete karşı bir basın açıklaması ve yürüyüş gerçekleştirdiler.

Yapılan basın açıklamasında; “Dünya genelinde, özellikle son yıllarda biz kadın örgütlerinin gündeminden hiç düşmeyen femizid (kadın katliamı), pandemi sürecinde tüm dünyada artarken, başta Viyana olmak üzere, Avusturya’da da ciddi derecede hissedilir bir şekilde artmış bulunuyor. Avusturya genelinde çoğunluğu Viyana’da olmak üzere, Ocak ayından bugüne, dün 19. kızkardeşimiz yine en yakınındaki erkek tarafindan katledildi. Kadınları şiddet uygulayarak, katlederek, terbiye etmeye, hizaya getirmeye, susturmaya, sindırmeye çalışıyorlar. Ancak nafile!.. Tüm saldırılara, katliamlara rağmen korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz… Her katledilen kızkardeşimiz öfkemizi daha da büyütüyor.” denilerek, katledilen 19 kadının isimleri okundu. Diğer kadın kurumlarının da yaptıkları konuşmalardan sonra Museumquartier’e doğru yürüyüşe geçildi ve İnsan Hakları Meydanı’na gelindiğinde atılan  sloganlar ve alkIşlarla  eylem son buldu.

Viyana – Avrupa Kadın Dayanışması

Share

KAHROLSUN GERİCİ SAVAŞLAR

Share

VİYANA’DA KADINLAR, ROJAVA KADIN DEVRİMİ’Nİ SELAMLADI


Avurpa Kadın Dayanışması’nın Viyana bileşenleri olan YENİ KADIN, SKB, ADKH, AVESTA , KOMÜNTERN tarafindan, 12 Eylül Cumartesı günü, Rojava Kadın Devrimi ile dayanışma amacıyla bir festıval düzenlendi. Avurpa Kadın Dayanışması bileşenleri, sabahın erken saatlarinde stantlarını kurup pankart ve bayraklarını açtılar. AKD dışında yerli ve göçmen birçok kadın örgütünün de, açtıkları kendi renklerini yansıtan pankart, poster ve bayraklarla Schwerzenbergplatz Meydanı tam anlamıyla bir fewstival alanına bezendi.

Sabah saat 10:00 da başlayan Festival, akşam 22:00 ye kadar coşkuyla sürerken kadın dayanışmasının ve ortak çalışmanın da en güzel yansımalarına ev sahipliği yaptı. Festivale, Rojava’da ve genel olarak özgürlük mücadelesinde şehit düşen kadınlar başta olmak üzere tüm devrim şehitleri anısına yapılan saygı duruşu ve Avurpa Kadın Dayanışması’nın gönderdiği yazının okunmasıyla start verildi. “Kadınların Ortadoğu’dan Yükselen Özgürlük Mücadelesini Selamlıyoruz” diye başlayan yazıda “Ortadoğu’dan dünyaya yeni bir pencere açıldı. Kadınlar yüzyıllardır süren feodal kültüre, geleneğe ve Selefi barbarlığına baş kaldırarak isyan ettiler. Bu başkaldırıya farklı etnik kökenlerden, farklı milliyetlerden olan kadınların da katılmasıyla isyan büyüdü, güçlendi. Böylece ortak ve örgütlü mücadelede kazanılan yeni deneyimlerle, mücadelede yeni bir alan açtılar. Yüzyıllardır yok sayılan, hor görülen kadın, artık yaşamın her alanında yer alıyordu. Cephede silah elde savaşırken IŞİD canilerinin korkulu rüyası oldukları gibi, aynı zamanda kadınlar toplumsal yaşamı inşa ediyorlar, siyaset yapıyorlar, politika üretiyorlar, kooparatifler juruyorlar, kendi politik ve askeri örgütlerini oluşturuyorlar. Bunca yıl biriken ve toplumsal yaşamı belirlemiş olan erkek egemen zihniyeti kırıp, kadın özgürlüğünü merkezine koyan politikalar ve bu politikaları garanti altına alan yasalarla kadının toplumsal yaşamdaki yerinin gücünü, yeteneklerini açığa çıkartıyorlar. Bu nedenle Rojava; Kadın Devrimidir!” deniliyordu.

Ayrıca 12 Eylül Askeri Faşist Cunta Darbesi’ne de vurgu yapılan yazıda; “Özellikle bu günün 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cunta darbesinin 40. Yıldönümüne denk gelmesi, biz kadınlar açısından daha da başka bir anlam taşımaktadır. Çünkü 12 Eylül; Türkiye ve Kuzey Kürdisatan açısından kanlı ve kara bir tarihin başlangıcıdır. Onlarca demokrat, devrimci, sosyalist, Kürt dernekleri, partileri, basın yayın ağları yasaklanmış, binlerce insan tutuklanmış, ağır işkencelerden geçirilmiş, gözaltında katledilmiş/ kaybedilmiş, idam edilmiştir. “Bizim taş gibi erkeklerimiz var” dedikleri hapishanelerde, ya devrimci kadın tutsakların onurlarını rencide ederek çözebilmek için, ya da devrimci erkek tutsakların çözülmeleri için işkence tezgâhlarında kadınların, yoldaşlarının, eşlerinin gözleri önünde tecavüz edildiği süreçtir 12 Eylül… Ama 12 Eylül tüm vahşete rağmen, ölümüne direnişlerin yaşandığı bir tarihin yazıldığı süreçtir de aynı zamanda… 12 Eylül zindanlarında düşmanın tecavüzüne, tacizine maruz kaldığını söyleyemeyen kadınların, bugün Rojava’da eşitlikçi, adil, demokratik bir toplumu inşa etmedeki başarıları, o günden bugüne kadın mücadelesinin kat ettiği yolun göstergesidir. Faşizme karşı ortak mücadelenin adı olan Rojava kadın devrimi, tam da böyle bir günde kutlanarak, biz Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınlardan TC faşizmine verilen anlamlı bir mesaj da olmuştur. Kadınların ortak mücadelesi her kıtada, cinsiyetçi, ırkçı ve gerici iktidarlara karşı devrimin zaferiyle sonuçlanacaktır. Buna ve tüm yürekli kadınların bunu başaracağına inanıyoruz..

• Yaşasın Enternasyonal Kadın Mücadelemiz ve Dayanışmamız! , “Selam Olsun Rojava Kadın Devrimi’ni Gerçekleştiren Kızıl Yüreklere!” deniliyordu.
Açılış konuşmasının ardından çekilen halaylarla devam eden festivalde, katılımcı yerli ve göçmen kadın örgütlerinin sundukları mesajlarla, Rojava Kadın Devrimi selamlanırken, bir kez daha 12 Eylül Askeri Faşist Darbe lanetlendi.
Festivalde sahne alan grupların dillendirdikleri ezgilere, türkülere ve marşlara gün boyu eşlik eden kadınlar, halaylar çektiler, sloganlar attılar. Ortak çalışmanın, ortak iş yapmanın bütün güzelliğinin ve heyecanının yansıdığı festival boyunca, coşku hiç eksik olmadı.

Viyana Avurpa Kadın Dayanışması

Share

Moria Mülteci Kampında Çıkan Yangın; Emperyalistlerin Göç Politikalarının Sefaletidir!


Yunanistan’ın Midilli adasındaki “Cehennem” lakaplı Moria kampı, 8 – 9 Eylül akşamları çıkan iki büyük yangınla kül oldu. Yanan aslında emperyalist kapitalist ülkelerin yeni pazar paylaşımı uğruna çıkardıkları savaşlardan ve ekonomik sorunlardan kaçmak zorunda kalan binlerce mülteciyi ortaya çıkartan göç politikalarının sefaleti, onların “Göçmen politikaları” ydı… Kendi yarattıkları yıkımın sonucu olan mültecilere, “Yeryüzünün lanetlileri” olarak bakmalarıydı… Üstelik bu, kampta çıkan ilk yangın da değildi!..

Adını Hak Eden Kamp;
Bu kamp için medya tekelleri ağız birliği etmişçesine, kampın mülteciler tarafından “İsyan” sonucu yakıldığını öne çıkartarak, kampta kalanları adeta tek suçlu gibi gösterip ırkçılığı körüklemekteler. Bu doğru olsa dahi; (Diğer bir ihtimal son dönemlerde saldırılarını arttıran Altın Şafak gibi ırkçı faşistlerin kundaklamasıdır) kampa yeni gelenlerin “Cehenneme hoş geldiniz” diye karşılandığı, kadınların kamp içinde ve kamp dışına gezmeye çıktıklarında sık sık ırkçıların tacizine maruz kalındığı, cezaevi içinde cezaevi olan bir yerde isyanın çıkması değil, çıkmaması anormaldir.

İki bin 800 kişi kapasiteli olduğu halde 12 bin 600 kişinin barındığı kamp, dip dibe yaşayan ve yeterli hijyen koşullarına sahip olamayan mülteciler için, covid-19 vakaları görüldüğü gerekçesiyle iki kat “cehenneme” dönüşütürüldü. 18 Mart’tan beri “pandemi önlemleri” bahanesiyle, kampın karantina altına alınması, kamp sakinlerini nefes alamaz hale getirmişti. Kampta pozitif bulguya rastlanması sonucu yeterli hijyen ve sağlık koşullarının sağlanması yerine, sadece kampa giriş çıkışların yasaklanması ve boğucu denetimlerle yetinilmesi, kötü ve yetersiz beslenme koşulları, göçmenlerin kamp dışındaki sosyal hayatını tamamen bitirmişti.

Alınan sözde “tedbirlerle” göçmenler ortak mekânlardan, dil kurslarından, kültür-sanat faaliyetlerinden yoksun edilmişti.
Oysa yaz aylarında adada artan covid-19 vakalarına rağmen, turizm şirketlerinin tatlı kârları hiç kesintiye uğramıyor, tatilde kısıtlamaya gidilmiyordu. Göçmenlerin aylık 90 Euroluk harçlığı 75 Euroya indirilirken, Yunanistan Göç Bakanlığı, turizm firmalarının tatlı kârları uğruna, Moria’nın etrafını çeviren telleri kuvvetlendirmek için Aktor Sa adlı şirketle 854 bin Euroya anlaşabiliyordu! Kampta pandemiye karşı ciddi önlemler alan Sınır Tanımayan Doktorlar örgütünün kurduğu klinik, para cezasına çarptırılıp kapatılırken, Hollanda hükümetinin desteğiyle inşa edilen yeni kliniğin açılış töreninde Hollandalı ve Yunan siyasetçiler şov yaptıysalar da, tam teçhizatlı klinikte sağlık çalışanı yok! Saydıklarımız “Cehennem” de yaşanan saymakla bitmeyecek insanlık dışı uygulamalardan sadece bir kısmı.

Direnelerde Vardı Bu “Cehennem” de;
Bu arada yangından kaçmak için şehir merkezine ya da dağlara doğru gitmeye çalışan mülteciler, polis tarafından engellenip biber gazlı saldırıya maruz kaldılar. Kadınlar ve çocuklar biber gazından en fazla etkilenen kesim oldu. Savaşta adeta ” ganimet” olarak görülen kadınlar; savaş bölgesinden çıktıktan sonra ulaştıkları kamp yerlerinde ve kampın dışında sık sık cinsel tacize maruz kaldıklarını bir çok kez duyurmaya çalışmışlardı.

Ancak Cehennem’deki bütün bu insanlık dışı koşullara teslim olmayıp, onurlu bir duruş sergileyenler de vardı. Avrupa’ya gelirken herşeylerini geride bırakmak zorunda kalsalar da umutlarını ve direngenliklerini yanlarında getirenlerdi onlar… Bu cesur kadınlar, kadınları örgütlemeye, kendi özsavunmalarını güçlendirmeye çalışıyorlardı… Bu duruşu şöyle özetliyor bir kadın; “Birkaç kez saldırıya uğradım. Ama “korkudan çadıra saklanmayacağım” dedim. Kendimi savunmak en doğal hakkım, bu işi ailemdeki erkeklere bırakamam”…

Kamptakilere “para bulamayan” insanlık dışı koşullara mahküm eden Yunanistan hükümeti, OHAL ilan edip, mültecilerin şehir merkezine kaçmasını engellemek için adaya polis gücü yığmakta pek mahir davrandı. Aldığı tedbirleri ise; 408 refakatsiz çocuğun ana karaya gönderilmesi, 165 sığınmacı çocuğun Midilli’den Selanik’e gönderilmesi, üç gemiyi adaya gönderip 2 bin kişinin gemilerde barınmasını sağlamak olarak açıkladı. Oysa Moria mülteci kampında neredeyse 13 bin kişi barınmaktaydı. Geriye kalan onbinin insanın ne olacağı noktasında kimseden ses yok… Şu anda yangından kaçan insanlar otoban kenarlarında yaşamaya çalışıyorlar.

Avrupalı emperyalist ülkeler, özellikle Almanya, kamuoyunun tepkileri sonucu “bazı eyaletlerin biner kişi kabul edebileceklerini” açıkladılar.
Biz Avrupa Kadın Dayanışması olarak; bir kez daha Avrupalı ya da değil, emperyalist kapitalist ülkelerin kendi yarattıkları yıkımın sorunlarını çözmelerini elbette beklemiyoruz. Biliyoruz ki; çözümün adresi, dünya emekçilerinin ve halklarının zorlayıcı dayanışma eylemleri, destekleridir… Bu bilinçle Moria kampındaki mültecilerin yanında olduğumuzu, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere insanca yaşayabilecekleri koşulların sağlanmasını, istedikleri ülkeye gitme hakkı da dahil koşulsuz oturum haklarının tanınmasının arkasında olduğumuzu ilan ediyoruz.

Mülteci Hakları, İnsan Haklarıdır!
Yaşasın Enternasyonal Kadın Mücadelemiz!

Share

Gözaltılar derhal serbest bırakılsın, kadın özgürlük mücadelesi susturulamaz!


Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üye ve yöneticileri, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyeleri (SGDF), HDK eş sözcüsü, Ezilenlerin Hukuk Bürosuna (EHB) kadar bir çok sosyalist, devrimcinin evleri 7 Eylül akşamı basılarak gözaltına alındı.

Türkiye ve Kürdistan’da AKP-MHP faşist rejimi, devrimci mücadelenin öncülerini dünden bugüne katlederek, gözaltına alarak, tutsak ederek etkisiz hale getirmeye çalışıyor.  Faşizmin saldırılarına rağmen diz çökmeyen devrimciler, yurtseverler, sosyalistler kadın özgürlük mücadelesi, gençlik mücadelesi, işçi emekçi halkların hak mücadelesini büyütüyorlar.

Her yıl faşist rejimin Eylül ayında tekrarladığı gözaltı operasyonları bu yılda SKM, ESP üyelerini ve gözaltındaki tüm sosyalistleri yıldırmayacak, devrimci mücadeledeki kararlılıklarına devam edeceklerdir. Kadın özgürlük mücadelesinde öne çıkan, susmayan sosyalist kadınlar İstanbul Vatan emniyet binasında gözaltındalar.

 Bizler Avrupa’da bulunan Türkiyeli, Kürdistanlı kadınlardan oluşan, Avrupa Kadın Dayanışması olarak, SKM-ESP PM üyesi Çiçek Otlu, SKM’inden Selver Orman, İlke Başak Baydar, Ezgi Bedel, Gözde Sivaslıoğlu ve tüm gözaltındaki sosyalistlerin derhal serbest bırakılması için mücadeleden yana tüm halklarımızı, kadınları duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Gözaltılar derhal serbest bırakılsın!

Gözaltılar Baskılar Bizi Yıldıramaz!

            AVRUPA KADIN DAYANIŞMASI

(SKB Avrupa Sosyalist Kadınlar Birliği, TJK-E Avrupa Kürt Kadın Hareketi, Yeni Kadın,  ADKH Avrupa Demokratik Kadın Hareketi, MHK Mezopotamya Halk Kongresi Kadın Kolları, Yaşanacak Dünya, PKAN Platforma Kurden Anatoliya Navin, FEDA Demokratik Alevi Federasyonu,  SYKP Avrupa Kadın Meclisleri)

Share

DÜNYADA BİR İLK, EBRU TİMTİK…

Adil yargılanma talebiyle 238 gündür ÖlümOrucu’nda olan Avukat Ebru TİMTİK 27 Ağustos 2020 günü şehit düştü.

Diğer avukat arkadaşı Aytaç ÜNSAL ise ölüm sınırında tahliye edildi

Bir ülke düşünün…  Demokrasinin, insan haklarının ve adaletin kırıntılarının bile hiçe sayıldığı,  en küçük muhalefetin koşullarının dahi kalmadığı, her geçen gün kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin hız kesmeden arttığı, insanların zorunlu ihtiyacı olan beslenmesini karşılarken bile  Mısır tezgahına el konduğu için bir seyyar satıcının çaresizlikten kendini yaktığı haberiyle  karşılaşınca, insanların nasıl bir canavarca saldırıyla karşılaşacağı belli olmayan faşist  bir ülkedir T.C devleti…

Önce kitleleri yoksullaştır, sonrada yoksunlaştır siyaseti erk-egemen sistemintahakküm ve yönetim için temel siyasetlerinden bir tanesidir. Yoksa insanlar bir buzdolabı, bir makarna için oylarını satmazlardı… Ekonomik olarak yoksullaşan kitleler, hele de öncüleri çok zayıf ve halkla kopuk bir durumda iseler, karşılaştıkları bireysel ve toplumsal sorunlar karşısında tambir çözümsüzlük içerisinde olabiliyorlar.

Türkiye koşulları bu durumda ikenmuhalefetin ve devrimcilerin sesi alabildiğine zayıftı.  En küçük karşı koyuşlar bile baskıyla işkenceyle gözaltılarla sonuçlanıyordu… İşte bu koşullarda Av.Ebru TİMTİK mağdur ve mazlumların davalarına bakarken kendiside adaletsiz sorgulamalarla karşılaşır ve arkadaşlarıyla bedenini ölüme yatırır. 

Avukat Ebru TİMTİK’in ölümünden,  birinci derecede adalet i halkın üzerinde balyozaçevirmiş faşist T.C sorumlu iken; ikinci derecede devrimciler-halkın öncüleri sorumludur.

Dünyada bir ilk yaşanıyor, belki birçoğumuzfarkında  bile değiliz.

Yalnızca adil yargılanma ve ADALET için; bir kadın Avukat Ebru TİMTİK bedenini ölümeyatırdı ve  aramızdan ayrıldı. Faşist devletin paçavraya çevrilmiş adaletini avukatlıksürecinde davalarıyla sorgularken yine faşist baskıcı uygulamalara maruz kaldı ve  bu kez bedeniyle sorguladı.  Başka yöntembulunamazmıydı, bulunabilirdi ve artık bulunmalıdır da…

Eğer devrimden sonra Adalet  Bakanlığı’nın önüne bir heykel dikilecek olursa; bu kesinlikle Ebru TİMTİK’in heykeli olmalıdır.

Bu düşüncelerle asla ölümü kutsadığımızsanılmasın. Yada bu süreçte ve bu süreçten sonra   Ölüm Orucu’nun doğru bir eylem biçimi olduğunu savunduğumuz hiç sanılmasın.

Elbette kolay değil öyle hücre hücre eriyerek ölürken, yine hücre hücre ölümüne direnmek... Önce, inanç gerektirir, çelik gibi… Haklılığına inanç, halkına inanç…  Sonrası ayrıntıdan ibarettir, artık kendisini zafere kilitlemiştir…

Birde erkenci kuşlar vardır, bütün kuşlardan önce hayata kanat çırpan…

Ancak geldiğimiz bu süreçte bizleri güçsüz düşürüp mücadeleyi zayıflatan ve miadınıdoldurmuş bir eylem biçimidir Ölüm Oruçları.

Dahası inadına yaşamayı esas alarak, başka eylem biçimleriyle taleplerimizi kitlelere mal etmenin yollarını aramalıyız. Yani ”cepheyi geniş tutup hedefi dar tutma” tamda bu süreçte elzem ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.

Ezilen sınıfın içindeki farklı düşünceler bizim zenginliğimizdir ve sadece bizi geliştirir. Katı değil,  bu konuda esnek olmalıyız. Ancak çeşitli kaygılarla olaya dar ve katı bakarsak her zaman küçülen ve zayıflayan biz oluruz.

Artık katılığa, küçük kaygılara, popülizme, sekterliğe son verelim ve yeni ufuklar açalım geleceğe.  Çünkü buna her zamankinden çok ihtiyacımız var. Ve her zamankindenbirbirimize daha çok ihtiyacımız var…

İnanın Ebru TİMTİK faşizmin adaletini sorgularken;  bize de çok şeyi sorgulattı. Şimdi bundan doğru  dersler çıkarmanın zamanı.

Ebru TİMTİK , dimdik anılarını bırakarak aramızdan ayrıldı.

Anılarının ardıllarına ışık olacağı inancıyla…

Her zaman direnişinle yaşayacaksın güzelyürekli kadın

         

                                                                                             ADKH Aktivisti

Share

Bedeniyle Karanlıkta Adalet Arayan Devrimci Avukat Ebru Timtik Ölümsüzdür!


“elbet bir bildiği var bu çocukların

kolay değil öyle genç ölmek

yeşil bir yaprak gibi yüreği

koparıp ateşe atmak

​​pek öyle kolay değil

hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey

her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da

            yalnız bir bahar çiçeklenir

                 a benim gülüm! “

 Bir hukukçu, bir avukat adil yargılanma talebini  kabul ettiremediği için ölüm orucuna başladı. Bir hukukçu, bir avukat, bir adalet savaşçısı, devrimci bir kadın... AKP iktidarı  bir kadını daha öldürdü.

Ebru Timtik, dilinin, dinin yasaklandığı, katliamın, sürgünün eksik olmadığı kadim halkın, hakikatli kızı. Gerçeği hayatıyla özdeşleştirip, mesleği ile icra etmeye çalışırken tutuklandı. Faşizme karşı, demokrasi anlayışını meşru gördü bunun için ” Ölüm orucunu ben tercih etmedim. Halkın Avukatlarıölüme sizin de dahil olduğunuz yargı sistemi mahkum etti. Mesleki ve siyasi olarak bizi öldürmek istedi. Ben sadece bunun şekline karar verdim.

Direnerek mi olacak yoksa  sessiz sedasız ?”

Faşizmin amacına ulaşmaması için elimizden geleni yapacağız” diyen Ebru Timtik, açlığı ile haksızlığa soluk, bedeniyle sessizliğe yanıt oldu: “Susarsak dilimiz lal olsun

Ebru Timtik,  sadece bir avukat değil, Adliye’de, sokakta, hapishane de haksızlığın olduğu her yerde mücadele eden devrimci bir kadın.

AKP iktidarının kanlı, kindar  hukuku bu gün bir kez daha yerin dibine gömüldü.

Kendinden olmayanı, itiraz edeni, adaletiyle, yargısıyla, doktoru, medyasıyla öldüren, kanlı, kindar  devlet geleneğinin devamcısı olan bu iktidarın örgütlü kötülüğüne karşı,ırkçı, cinsiyetçi iktidarakarşı öfkemizi diri tutalım.

Türkü söylemek isteyen Helin’in, adil yargılanma talep eden Ebru’nun talebi, mısır tezgahına el konulduğu için kendini yakan emekçinin talebi hepimizin talebidir.

# Ebru Timtik Ölümsüzdür!

# Aytaç  Ünsal İçin Geç Kalmayalım!

 

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi

Share

VİYANA’DA KADINLAR HAYKIRDI; İSTANBUL SÖZLEŞMESİ; İmzacı Tüm Ülkelerde Eksiksiz Uygulansın!


Viyana – 25.08.2020 ; Avrupa Kadın Dayanışması bileşenleri, 25.08 2020 Salı günü, Viyana, Christian-Broda-Platz’da gerçekleştirilen mitingde, “İstanbul Sözleşmesi; İmzacı Tüm Ülkelerde Eksiksiz Uygulansın!” dediler.

Avrupa Kadın Dayanışması’nın hazırladığı Almanca açıklamanın okunmasıyla başlayan mitingde, sık sık Almaca “Öldüren Sevgi İstemiyoruz”, “Kadın Katliamlarını Durduracağız”, “Kadın Yaşam Özgürlük” sloganları haykırıldı. Yapılan açıklamada “İstanbul Sözleşmesi; eşitsizliğe, ayrımcılığa ve aile içi kadına yönelik şiddete karşı tüm devlet kurumlarını harekete geçirmeye çağırıyor…”,

“… İltica ve mültecilik hakkının, ölüm tehdidiyle yüz yüze olan göçmen kadınlara tanınmasını, sözleşmenin savaş ve barış koşullarında da uygulanmasını talep ediyor. Toplumdaki cinsiyetçi anlayış ve davranış biçimini değiştirmek için, eğitim müfredatı başta olmak üzere ilgili bütün alanlarda düzenlemelere gitmeye, devletlerin tüm kolluk kuvvetlerini ve resmi dairelerini yasal tedbirler almaya çağırıyor…”, “…Polonya, Hırvatistan, Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye’de iktidardaki sağcı, ırkçı hükümetler İstanbul Sözleşmesinden, “sözleşme aileye atılan bir bombadır”, “LGBTİ+ ların cinsiyet anlayışları, İstanbul Sözleşmesi üzerinden meşrulaştırılıyor”, “Çocuklara cinsiyet eğitimi toplum için zararlıdır” vb. gerici söylem ve gerekçelerle imzalarını geri çekmek istiyorlar….”

Avrupa Kadın Dayanışması olarak; Avrupa ülkelerinde kadın özgürlük mücadelesinin önemli kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’nin eksiksiz uygulanması için, anti faşist – anti emperyalist kadın mücadelesinin büyütülmesine, ihtiyacımız var. Bu nedenle anti faşist – anti emperyalist bütün kadınları sokağa çağırıyoruz” dediler.

LGBTİ+ ve çeşitli kadın kurumlarının yaptıkları açıklamalar sık sık atılan coşkulu sloganlarla kesilirken, eyleme yoğun ilgi gösteren çevredeki kitle de coşkulu alkışlarla eşlik ediyorlardı.
Saat 19.00’a kadar süren eylem, coşkulu sloganlar ve alkışlarla sona erdi.
IMG_1650 (linki tıklayın lütfen)

Viyana – Avrupa Kadın Dayanışması

Share

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ; İmzacı Tüm Ülkelerde Eksiksiz Uygulansın!


“Kadına Yönelik Her Türlü Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan İstanbul Sözleşmesi; 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı, 1 Ağustos 2014’de yürürlüğe
girdi, ama her ülkede farklı yıllarda onaylandı ve uygulamaya sokuldu. Mart 2019’a kadar 46 devlet ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış bulunmaktadır.
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin ve kadınlara yönelik her türden şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve imzacı ülkeleri hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasının yanı sıra, toplumsal cinsiyeti tanımlayan ilk uluslararası belgedir.
Erkeğin ve erkek egemen kapitalist sistemin kadına yönelik her türden şiddetine karşı, uluslararası çapta kadınların artan isyanının bir kazanımıdır İstanbul Sözleşmesi. Toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında düzenlenen sözleşme, kadınların mücadelesiyle kazanıldı. Ancak imzacı ülkelerin (AB de dahil) hemen hiçbirinde aradan geçen bu kadar zamana rağmen sözleşmenin gerekleri yerine getirilmedi. Yaşadığımız Avrupa ülkelerinde, sözleşmenin etkin biçimde uygulanması için tüm anti faşist – anti emperyalist kadınları İstanbul Sözleşmesine sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Avrupa Kadın Dayanışması Olarak, İmzacı Tüm Ülkelerde İstanbul Sözleşmesinin Eksiksiz Uygulanmasını İstiyoruz!
İstanbul Sözleşmesi; eşitsizliğe, ayrımcılığa ve aile içi kadına yönelik şiddete karşı tüm devlet kurumlarını harekete geçirmeye çağırıyor. Sözleşme, hem özel alandaki hem kamusal alandaki şiddeti yasaklıyor, “kadına yönelik şiddetten”, ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin, toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemlerinin anlaşılacağını bildiriyor. Devletleri, kadın özgürlük mücadelesinin kurumları ile işbirliğine, onlara finansal ve her türlü desteği sunmaya çağırıyor. İstanbul Sözleşmesi; erkeğin kadına uyguladığı fiziksel, psikolojik, ekonomik, sözel her türden şiddetin cezalandırılmasını istiyor. Şiddet uygulayan erkeği, şiddet uyguladığı kadın ve çocuklardan, yarattığı şiddet ortamından uzaklaştıran, kadını koruyan, hukuki destek sağlayan, şiddeti uygulayan erkekten hukuki tazminat alınmasını ve şiddet mağdurları için uluslararası mahkemelere başvurma hakkı tanıyan birçok maddeden oluşuyor. Şiddete ortak olan ikinci, üçüncü vb şahısları cezalandırıyor. Kadınların, çocukların yaşayabileceği barınakların açılmasını, sağlık ve psikolojik destek koşullarının yaratılmasını, kadınların her gün, her an arayabileceği 24 saat açık telefon hattının açılmasını istiyor. Kadına şiddet uygulayan erkeğin cezalandırılması ile birlikte, çeşitli eğitimlerden geçirilmesini talep ediyor. İltica ve mültecilik hakkının, ölüm tehdidiyle yüz yüze olan göçmen kadınlara tanınmasını, sözleşmenin savaş ve barış koşullarında da uygulanmasını talep ediyor. Toplumdaki cinsiyetçi anlayış ve davranış biçimini değiştirmek için, eğitim müfredatı başta olmak üzere ilgili bütün alanlarda düzenlemelere gitmeye, devletlerin tüm kolluk kuvvetlerini ve resmi dairelerini yasal tedbirler almaya çağırıyor. Sözleşme, ev içi ve kamusal alanda şiddet mağduru çocuklara ilişkin özel düzenlemelere yer veriyor ve çocuk yaşta evliliği kesinlikle çocuk hakkının ihlali ve suç kabul ediyor. vb…

İstanbul Sözleşmesindeki tüm bu maddeler; kadın özgürlük mücadelesi olarak bizlerin hergün gündem yaptığımız, , “erkeğin egemenliğine hayır”, “kadın cinayetlerine karşı susmayacağız” vb. tepkilerimizi, isyanlarımızı yıllardır sokaklarda haykırarak, bedeller ödeyerek elde ettiğimiz kazanımlarımızdır. Etkin biçimde uygulanması için yasal haklarımıza sahip çıkacağız.
Polonya, Hırvatistan, Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye’de iktidardaki sağcı, ırkçı hükümetler İstanbul Sözleşmesinden, “sözleşme aileye atılan bir bombadır”, “LGBTİ+ ların cinsiyet anlayışları, İstanbul Sözleşmesi üzerinden meşrulaştırılıyor”, “Çocuklara cinsiyet eğitimi toplum için zararlıdır” vb. gerici söylem ve gerekçelerle imzalarını geri çekmek istiyorlar.
Çünkü İstanbul Sözleşmesi; tüm yaşam alanlarında toplumsal cinsiyet eşitliğini savunuyor, nereden gelirse gelsin kadına yönelik her türden şiddetin karşısında duruyor. Aile ve evlilik kurumunda şiddet uygulayan erkeği sorguluyor, cezalandırılmasını talep ediyor. Namus, töre, kadın sünneti gibi tüm erkek egemen geleneklere, uygulamalara yasak getiriyor, cinsel yönelime dönük ayrımcılığın cezalandırılmasını, toplumsal cinsiyet algısının ve kültürünün değişmesi için eğitim müfredatında düzenlemelere gidilmesini söylüyor… Buna tahammül edemeyen milliyetçi, ırkçı, ataerkil hükümetler, siyasetçiler, gericiler aile kurumuna ve erkeğin aile içindeki, kadın üzerinde her türlü egemenlik kuran, şiddet uygulayan erkeklik haline ve toplumsal yaşamdaki patriyarkal zihniyete dokunulmasını istemiyorlar. Biz Avrupa Kadın Dayanışması olarak; bir kez daha hatırlatıyoruz… Şiddet uygulayan erkeğe, ataerkil kapitalist düzenin tüm kurumlarına dokunmaya, onları rahatsız etmeye, özgürlüğümüz, eşitliğimiz için mücadele etmeye devam edeceğiz!..
Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayan biz kadınlar, kadına yönelik şiddetin çeşitli düzeylerde devam ettiğini görüyor ve yaşıyoruz. Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere, Hollanda, İsviçre, Avusturya, İsveç vb. bütün ülkelerde kadın cinayetlerinin arttığını, kadına yönelik şiddetin her türünün erkekler tarafından vahşice uygulandığını görüyoruz. Mahkemelerin, hakimlerin, polisin, devlet kurumlarının şiddete maruz kalan kadından değil de, erkekten yana erkek egemen kararlar aldıklarına bir çok kez tanık oluyoruz. Tecavüze uğrayan kadının “delil yok” diyerek beyanını esas almayan, tecavüzcüyü serbest bırakan hakimleri biliyoruz. Kadın cinayetinde “planlı yapmadı”, “psikolojik sorunu vardı” vb. gerekçelerle, ceza indirimine giderek erkeği koruyan mahkeme kararlarını görüyoruz. “Sözlü cinsel taciz olaylarında yapacağımız bir şey yok” diyenleri biliyoruz.
Fransa örneğindeki, “doktorların şiddete maruz kalan kadınların bilgisini yetkili mercilere bildirme zorunluluğu” gibi, olumlu tek tük yeni yasal düzenlemeler olsa da, atılan bu adımlar hala çok yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle Avrupa’da da, İstanbul Sözleşmesinin eksiksiz uygulanması için hükümetleri zorlamaya, anti faşist – anti emperyalist kadın mücadelesinin büyütülmesine, ihtiyacımız var.
Avrupa Kadın Dayanışması olarak; Avrupa ülkelerinde kadın özgürlük mücadelesinin önemli kazanımı olan İstanbul Sözleşmesinin uygulanması için, uluslararası enternasyonal kadın hareketinin gücüyle, kadına yönelik şiddete karşı kazanımlarımıza, eşitlik ve özgürlüğe dayanan haklarımıza yaslanarak, oradan gücümüzü alarak kadınları sokaklara çağırıyoruz.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR, SAHİP ÇIKALIM!

AVRUPA KADIN DAYANIŞMASI

23.08.2020

Share

İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilmek, Kadına Karşı Şiddeti Önleme Görevini Terk Etmektir

 EŞİTLİK İçin Kadın Platformu’nu oluşturan 310’dan fazla kadın örgütü ve 150’yi aşkın farklı kurum bir açıklama yayınlayarak sözleşmeden çekilmeme çağrısı yaptı.

İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin kadına yönelik şiddete karşı devletin görevini yerine getirmekten çekileceği anlamına geldiğini vurgulayan EŞİK durumun kaygı verici olduğunu açıkladı.

Yayınlanan metnin tamamı şöyle;

1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin 6. yılında Türkiye Devleti Sözleşmeden çekilmeyi konuşuyor. 6 yılda kadına yönelik şiddette tırmandığı halde sözleşmenin etkin şekilde uygulanmasını değil kaldırılmasını gündeme getirmek devletin kadına yönelik şiddeti önleme görevini terk etmesi anlamına geliyor.  

Türkiye, 9 yıl önce (2011), İstanbul’da törenle imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni, diğer adıyla İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke olmuştu. O gün hükümette olup imza atan aynı siyasi parti bugün kadınlara vermiş olduğu şiddeti önleme, şiddete maruz kalanları koruma, failleri gerektiği şekilde cezalandırma sözünü yerine getirmekten vazgeçeceğini ilan etti.

İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin son birkaç yıldan bugüne göz yumulan karalama kampanyalarının devlet tarafından da benimsendiği, Numan Kurtulmuş’un son açıklamasının hemen üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu “Çalışıp, gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın.” açıklaması ile resmi nitelik kazanmıştır. AKP MYK toplantısında İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin görüşülmesi ve bazı tarihlerin telaffuz edilmesi bu resmiyetin son derece kaygı verici göstergeleridir.

İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, bir insanın cinsiyeti üzerinden zulme maruz bırakılmasının önlenmesi, zulme maruz bırakılanların korunması ve bırakanların gerektiği şekilde cezalandırılması için devletlere yol haritası çizen, atılması gereken somut adımlar konusunda kılavuzluk eden uluslararası bir uzlaşma metnidir. Türkiye’nin de kurucularından olduğu Avrupa Konseyi’nin hazırladığı sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmıştır. Kadınlara yönelik şiddetle mücadele konusunda en önemli uluslararası belge olarak bir dünya sözleşmesi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bugün Kazakistan ve Tunus gibi çeşitli kıtalardan birçok ülke Avrupa Konseyi üyesi olmadıkları halde bu sözleşmeye taraf olmak için gerekli işlemleri tamamlamaktadır. İstanbul Sözleşmesi kadınlara ve çocukların hayatlarını korumak için verilen bir sözdür ve bu “sözden dönmek”, günde en az 3 kadının öldürüldüğü, bilindiği kadarıyla yılda 28.360 çocuk istismarının yaşandığı bir ülkede kadınları ve çocukları ateşe atmaktır.

İstanbul Sözleşmesi Temel İnsan Haklarına Dayanır; İnsan Hakları Tartışılamaz!

İstanbul Sözleşmesi, başta cinsiyeti nedeniyle kadınlara uygulanan şiddet olmak üzere şiddete uğrayan her bireyi korumayı ve şiddeti önlemeyi esas alan uluslararası bir sözleşmedir. Dolayısıyla sözleşmeden çekilmek, sözleşmenin referans aldığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu tüm temel insan hakları belgelerini de tartışmalı hale getirmek anlamına gelecektir.

Dahası, Anayasa’daki eşitlik ilkesinden, şiddeti önlemek ve maruz bırakılanları korumakla ilişkili diğer yasalardan vazgeçildiğinin, devlet olarak kadın erkek eşitliği ve kadına karşı şiddeti önleme politikasını terk ettiğinin tüm dünyaya ilan edilmesidir.

İnsan hakları belgeleri ister Avrupa ya da Asya’da bir şehirde; isterse iki kıtayı buluşturan İstanbul’da imzaya açılmış olsun, Doğu’nun ya da Batı’nın icadı değil, devletlerin imzalayarak vardıkları uzlaşmayı yansıtan evrensel uzlaşma metinleridir. Gündelik siyasete, konjonktüre göre kabul edilen ya da terkedilen alelade kelime yığınları değil, adı üzerinde insanların haklarıyla, canları ile ilgilidir. Tartışma konusu yapılması insanların elbette bu haklarından vazgeçecekleri anlamına gelmeyecektir. Ancak korkutucu olan yasaların caydırıcı etkisi zarar göreceği için hak ihlalleri artacaktır.

İstanbul Sözleşmesi’nin İptali İçin Gösterilen Sebepler Toplumu Yanıltmak ve Asıl Niyeti Gizlemek Amaçlıdır

İstanbul Sözleşmesi ve Sözleşmeye paralel iç hukuk düzenlemesi olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na karşı belli çevreler uzun süredir çarpıtılmış iddialar ileri sürmektedir. Bu iddialar Sözleşme’nin ve 6284 sayılı yasanın “aile yapısını bozduğu, nafaka yükümlülüğü getirdiği, ailenin dağılmasını ve boşanmaları artırdığı, özelde Sözleşme’nin eşcinselliği teşvik ettiği” gibi 9 yıl önce bu yasal metinleri törenle yürürlüğe koyan karar vericileri etkilemek, kamuoyunu yanıltmak amacıyla ortaya atılan asılsız, mantık dışı söylemlerdir.

Sözleşmede nafaka ile ilgili bir düzenleme yoktur. Tartışmalara sebep olan 4. madde; ev içinde şiddete uğrayan herkesi; kadın, çocuk, yaşlı, erkek, engelli gibi pek çok grubu cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, medeni hal, göçmenlik statüsü gibi, herhangi bir nedenle ayrımcılık yapmaksızın korumayı temin eder. Aynı ayrımcılık yasağı Anayasa’da da mevcuttur. Sözleşme cinsel kimliklere ilişkin devletlere şiddetten ve ayrımcılıktan koruma yükümlülüğü getirmektedir.

Sözleşmenin felsefesini ve öngördüğü bütünsel politikayı oluşturan ana tema, hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliğini sağlamaktır. Sözleşme karşıtlarının öne çıkardığı gerekçeler başka olsa da, asıl sebep sözleşmenin şiddeti cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak tanımlaması ve kadınlarla erkeklerin eşit olduğu fikrini temel almasıdır. Aileyi parçalayan asıl olgunun şiddet olduğu bu denli açıkken, şiddeti önleme amaçlı bir toplumsal metni “aileyi ve toplumu parçalayacağı” iddiasıyla yok etmeye kalkışmak aslında eşitlik fikrini yok etmeye yönelik bir hamledir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, sadece cinsiyet eşitliği talep edenlerin değil, inanç, etnik köken, dil, mezhep, felsefi görüş ve bunun gibi nedenlerle ayrımcılığa maruz bırakılan tüm toplumsal kesimlerin en acil gündemi olmalıdır.

EŞİTLİK İçin Kadın Platformu’nu oluşturan 310’dan fazla kadın örgütü ve destekleyen 150 ye yakın sivil toplum örgütü olarak;

Sözleşmeden geri çekilme niyet beyanları son bulana kadar nöbetteyiz. 5 Ağustos günü Sözleşmeden çekilme konusunu görüşecek olan AK Parti MYK üyelerine sesleniyoruz;  Her gün en az 3 kadının öldürüldüğü bir ülkede kadınları şiddetten koruyan bir sözleşmeden geri çekilme yönünde karar verirlerse ortaya çıkacak sonuçlardan sorumlu olacaklardır.

Bir kez daha hatırlatmak isteriz;

Kadınların Kazanılmış Haklarından Ve şiddetsiz bir hayat mücadelesinden asla VAZGEÇMEYECEKLER.

EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu

İletişim için: esitlikicinkadinplatformu@gmail.com

Share

Kararlıyız Hakikat ve Adalet Arayışımızdan Vazgeçmeyeceğiz


Cumartesi Anneleri’ne sokaklar yasaklansa da kayıpların akibetini sormaya devam ediyorlar.
Her türlü saldırıya karşı, faşizmin kaybetme politikasına karşı 800. Haftada “kaybedenler kaybedecek” demeye devam ediyorlar.
Viyana’dan Avrupa Kadın Dayanışması olarak Cumartesi Annelerinin sesine ses olmak için 800.Hafta da Kayıplarımızın akıbetini sormaya ve hatırlatmaya burdan da devam ediyoruz.

Kayıpların fotoğraflar taşınarak gözaltında kayıplar komitesinin basın açıklaması Almanca ve İngilizce olarak okundu. Yapılan açıklamada “Son kayıp kişi bulunana, son fail cezalandırılana kadar hakikat ve adalet arayışımıza devam edeceğiz. Sevdiklerimizi aramaktan asla vazgeçmiyoruz ve yasaklanan Galatasaray Meydanı’nda eylemlerimizi organize etmeye devam ediyoruz.” denildi.

Share

Kadına Yönelik Şiddete Hayır Mitingi


Almanya’nın Hamburg kentinde kadına yönelik şiddete hayır adı mitingi.
Hamburg’da  bir araya gelen kadın kurumları bir miting gerçekleştirdiler Kalabalık bir kitle katılımıyla gerçekleştirilen miting de Almanca Türkçe bildirilerin okunmasının yanı sıra,  Avrupa’da gelişen ve hızla yükselen ırkçılığa ve Ortadoğu’da yaşanan olaylara da değinildi.  Bir saat süren miting sloganlar eşliğinde sona erdi.

Share

Cinsiyetçi, Irkçı Sistemleri Reddediyoruz!


10 Temmuz akşamı Viyana’da , Avrupa Kadın Dayanışması, Komintern, Frauen FZ, Siyah block, Latin Amerika Otonom kadın grubu ve daha bir çok kadın örgütünün renklerinin yansıdığı eylem, saat 18:00 de başladı ve coşku içinde 21.30’a kadar sürdü.


Kadına yönelik şiddet, cinsiyetçilik, faşizm ve ırkçılığa karşı kadınlar Viyana’da yine sokaktaydı.
Bir araya gelen kadın örgütleri önce ortak ve kurumsal açıklamalarını okuyarak cinsiyetçiliğe, kadına yönelik şiddete ve kadın katliamlarına, ırkçılığa, faşizme karşı vurgu yaparak , “örgütlü kadın mücadelesini güçlendirelim” çağrısında bulundular. Yakın zamanda Tirol’da yaşanan kadın cinayetine yeniden vurgu yapılarak, “kadın dayanışmasını daha da yükseltelim” çağrısı yapıldı. Hep bir ağızdan “Kadın Cinayetleri politiktir”, “Jin Jiyan Azadî“ sloganları sıkça atıldı.
Avusturya da 24 Haziran‘da başlayan ve dört gün süren AKD eylemine ve devrimci – demokrat kurumlara yönelik gerçekleştirilen saldırı kınanarak “Viyana sokaklarında cinsiyetçiliğe ve faşizme geçit yok” denilerek, “Kadınlar Birlikte Güçlüyüz”, “Yaşasın Kadın Dayanışması”, “Yaşasın Devrimci Dayanışma” vurgusu yapıldı. Konuşmaların ardından başlayan yürüyüş; “ırkçı cinsiyetçi sistemi red ediyoruz” ve bir çok dilde yazılan “ Kadın Yaşam Özgürlük” AKD imzalı renga renk ortak pankartlar taşındı. Miting ve yürüyüş boyunca polisin özel oluşturduğu güvenlik dikkat çekti. Miting Şili kadın mücadelesinin sembolü olan Las Tesis dansıyla, atılan sloganlar ve alkışlar eşliğinde sona erdi.
Birlikte Güçlüyüz;
Ataerkilliğe karşı günlük yaşamda, iş yerlerinde, resmi kurumlar da yaşanan psikolojik ve cinsiyetçi baskıya miting boyunca vurgu yapıldı. Altı yüze yakın kadının katıldığı eylem, renkliliği ve coşkusuyla ilgi gördü. Kadınların sınırları aşarak şiddeti görünür kılan ortak mücadelenin yanı sıra, patriyarkal, ırkçı, ayrımcı emperyalist sisteme karşı kadın mücadelesinin öneminin AKD ile daha da anlamlandığı ve ortak mücadelenin önemi ve kazanımları, Viyana’da bu eylemle bir kez daha pratik olarak gösterilmiş oldu.
AKD olarak her alanda anti faşist, anti kapitalist örgütlü kadın mücadelesini görünür kılmak için tüm saldırılara inat, mücadele araçlarını birleştirmeye, çoğaltmaya çalışarak Patriyrkal sömürü sistemini teşhir etmeye ve kadın mücadelemizi coşkuyla sürdürmeye devam edeceğiz.

VİYANA AVRUPA KADIN DAYANIŞMASI

Share

Bircan’a veda…

Avusturya’nın Tirol eyaletine bağlı İmst şehrinde evli olduğu erkek tarafından katledilen Bircan Dever bu gün yoğun bir kitle katılımıyla zorunlu çıktığı son yolculuğuna uğurlandı.
Avrupa Demokratik Kadın Hareketi ve Avusturya- Almanya’dan birçok kadın kurumları ile  kitlenin katılımıyla yapılan törende kadın katliamları sloganlarla lanetlendi. Yapılan konuşmalarda şunlar ifade edildi;

“Ve dedik ki: Kadınlar öldürülmesin diye çığlıklarımız, kendinde bu hakkı bulup bizi öldürenlere isyanımız. Patriarkal Kapital sistemin beslediği erkek egemen zihniyete isyanımız. Kadınların özgürce yaşayıp yaşanılır bir dünya yaratma çığlıklarıdır çığlığımız.”

Kadın Yaşam Özgürlük!
Ji Jiyan Azadi!
Kadın cinayetleri politiktir!

Avusturya Demokratik Kadın Hareketi

Share

KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR!

Avusturya Innsbruck da Eylem.


Avusturya’nın Tirol Eyaletine bağlı, Imst şehrinde yaşayan, Bircan Dever, evli olduğu erkek tarafından canice öldürüldü. Katil 27 haziran 2020 Cumartesi günü Bircan Dever`i katlettiğini itiraf etti, ve tutuklandı. Innsbruck’da Mor kızıl kollekftif in çağrısı ile biz Avusturya Demokratik Kadın Hareketi Alevi Kadınlar Birliği Innsbruck ve Sosyalist Kadınlar Birliği olarak katledilen Bircan Dever nezninde katledilen bütün kadınlar için
30-06-2020 de patriarkal kapitalist sistemden beslenen erkek egemen şiddeti protesto etmek için sokaklardaydık. Akabinde 03-07-2020 Cuma akşamı yerli ve göçmen kadın kurumları ile ortaklaşa bir yürüyüş gerçekleştirdik.

Salı günü düzenlenen miting ve Cuma yürüyüş öncesi yapılan mitingde Payriarkal sistem ve sistemin kadın katliamlarını gerçekleştirilen erkeklerin caydırıcı cezalar vermek yerine kadına uygulanan şiddeti aile içi namus cinayetleri kılıfına sokmakta olduğunun vurgulandığı konuşmalar yapıldı . Kadının en güvenilir yer olarak bildiği inandığı dört duvarın en tehlikeli yerler haline geldiği belirtildi. Miting alanına karanfiller bırakıldı.

Kurumların ortaklaşa hazırladığı bildirinin okunmasının ardından
Kadın cinayetlerine hayır
Stop der Femizid
Jin Jiyan Azadi
Ve bir çok sloganlar atarak yürüyüşe geçildi.
Corona kurullarına uyarak yapılan yürüyüşe yaklaşık 500 kişilik katılım sağlandı.


Avusturya Demokratik Kadın Hareketi
Innsbruck
04-07-2020

Share

2 Temmuz Sivas Katliamı’nı Unutmadık Unutturmayacağız!

Sivas Madımak‘ta cehennem ateşinin yaktırılıp, yakıldığının 27. yıl dönümündeyiz. Bu yangın yalnızca o gün değil, dünden o güne, o günden bu güne süregelen siyasal tarihin halklarımıza dönük katliamlar ateşi olarak devam etmektedir. Şeyh Bedreddin‘lerden Pir Sultan‘lara, Nesimi‘lerden Hallacı Mansur‘lara, Suphi‘lerden 1 Mayıs‘lara, Gazi‘ye, Çorum‘a, Gezi‘ye, Suruç‘a, Roboski‘ye, Ankara Garı‘na kadar sistematik olarak süren ve Osmanlı‘dan devralınan faşist devletin siyasal katliamlar tarihidir. İktidarları bu katliamlara sevkeden şey onların korkularından, emek sömürüsü iştahlarından başka bir şey değildir.

Onlar özgür düşünceden, halkların ve farklı inançların kardeşliğinden korkmaktadırlar.
1993‘ün 2 Temmuz‘u, ırkçı, tekçi Türk- İslam sentezci faşist “derin devlet”in de teşviki ve desteğiyle, esas olarak Alevi inancına mensup aydınların konakladığı Madımak otelinin benzin döküp yakıldığı gündür. O gün binlerce Alevi inancına mensup insanın, içlerinde, Asım Bezirci, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen gibi katledilen aydın, şair, yazarın da bulunduğu kalabalık kitle Pir Sultan şenlikleri için oradaydılar. Pir Sultan şenlikleri başlamadan günler önce, MİT‘in katliam hazırlıklarını başlattığı artık kamuoyunca bilinen bir gerçektir.

O gün Madımak‘ta 33 aydın ve 2 otel çalışanı yanarak veya dumandan boğularak can verdi. Hunharca yakılarak katledilen sadece 33 aydın, yazar, şair ve halkın gencecik çocukları değildi. Yakılan canlarımızla birlikte, insanlık ve insanlık onuru yakılmak istenmiştir. Faşizmin yoz kültür ve ideolojisine karşı, halkın yükselen ilerici- devrimci kültürü, sanatı ve edebiyatı yakılmak istenmiştir. Ama aydınlarımızın ve halkımızın direnişi karşısında, faşist diktatörlüğün hevesi kursağında kalmıştır.

Halkımızın yiğit evletlarını diri diri yakma canavarlığında bulunan binlerce yobaz güruhun içinden 120 kişi hakkında dava açıldı. Mahkemenin sonucunda 33‘ü idam diğerleri değişik süreli cezalar aldılar. Ancak çok geçmeden kısa süre içinde büyük bir kısmı salıverildi. Firar edenler oldu ve kalanlar için de zaman aşımı uygulanarak hepsi salıverilmiş oldu. Devlet, suç ortakları olan bu beslemelerini devletin çeşitli kademelerinde görevlendirerek ödüllendirmekten geri durmadı.

Bütün tarihi katliamlar ve tekçilik üzerine kurulu Faşist diktatörlüğün dünden bugüne süregelen baskı, sömürü, talan politikaları hız kesmeden devam ediyor. Özellikle Neo- Osmanlı‘cı diğer adıyla Müslüman Kardeşler patentli AKP ve ırkçı faşist MHP ortaklı iktidar, faşist TC tarihinin en barbar, en karanlık tarihi dönemlerinden birini yaşatıyorlar Türkiye K. Kürdistan halklarına.

Bir yandan kendilerinden olmayan her kesimi ötekileştirirken, öte yandan böl parçala yoluyla halkın farklı kesimleri birbirlerine düşmanlaştırıyorlar. En ufak demokratik hak talebi, devlet terörüyle bastırılıyor. Geçmişte can ve kan pahasına kazanılmış olan (kırıntılar biçiminde de olsa) tüm demokratik, akademik ve sosyal haklar yok sayılmaktadır. İşsizlik, yoksulluk ve açlık çığ gibi büyümekte; kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz yüzde beşyüz artmış durumda.

Kara çarşaflar içerisine hapsedilmek istenen kadın, belkide Faşist TC tarihinin en yoz ve barbar dönemiyle yüzleşmiş durumdadır. Bu yüzdendir ki bu süreçte toplumun en aktif, en örgütlü muhalif kesimini de kadınlar oluşturuyor. Açlığın, yoksulluğun, baskının ve devlet terörünün hüküm sürdüğü bir yerde, bunlara maruz kalanların isyanları meşrudur. Halkımızın isyan bayrağını çekmesi kaçınılmazdır ve o kadar uzakta değildir.
Sivas- Madımak katliamının 27. yıl dönümünde ne katledilen aydın, yazar ve kadınlı erkekli halkın yiğit evletlarını; ne de o cehennem ateşini yaktırtan ve yakanları unutmayacağız. Yananları yüreğimizin baş köşesine oturturken; yakanları tarihin çöplüğüne gömeceğiz.
KAHROLSUN FAŞİZM!
YAŞASIN DEVRİMCİ MÜCADELEMİZ!
SİVAS KATLİMANI UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ!
Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu (ADHK)

Avrupa Demokratik Kadın Hareketi (ADKH)

Sosyalist Gençlik Hareketi (SYM)

30 Haziran 2020

Share

KORKMUYORUZ, SUSMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ!


Avrupa Kadın Dayanışması’nın (AKD), Viyana’daki 24 Haziran Çarşamba eylemine Türkiyeli faşistler saldırdı. Çünkü onların, “Vatan, Millet, Sakarya” diye ezber ettikleri sözde değerlerin en önemli kavramlarından bir tanesi, kadının erkeğe koşulsuz biat etmesi ve evin içindeki görevlerinden başka
şeylerle ilgilenmemesi idi. Oysa AKD bileşenleri olan kadınlar, zorlu pandemi sürecinde bile, her hafta Avrupa’nın birçok yerinde olduğı gibi, Viyana’nın da çeşitli bölgelerinde, onların “dokunulmaz” bildikleri, erkek egemen devlet yapılarını, sömürü sistemini, Rojova’ya saldırarak kadınları ve çocukları katleden faşist R.T.Erdoğan ve şürekası AKP + MHP’yi, kadına yönelik her türden şiddeti ve kadın katliamlarını teşhir ederken, kadınları boyun eğmemek, biat etmemek için sokaklara çağırıyorlardı.
Tıpkı evde, erkeğin belirlediği kuralların dışına çıkan kadınların “katlinin vacip” olduğu gibi, bu kadınların da “katli vacipti”! En azından korkutulup, sindirilerek, “ait oldukları dört duvarın arasına geri gönderilmeliydiler”. Ancak kadınların direngen duruşu ve alandaki yoldaşlarının, dostlarının müdahelesi ile saldırı geri püskürtüldü. Kadınlar özgülünde istedikleri sonucu alamayınca, akşam saatlerinde ve ertesi gün, daha fazla güç toplayarak, mücadele alanlarımızdan olan ATİK’e bağlı VİTİD’e (Viyana Türkiyeli İşçile Derneği), DİDF ve Avusturyalı anti faşistlerin kaldığı binalara, “Allahü ekber”, “R.T.Erdoğan” sloganları, cinsiyetçi küfürler ve bozkurt işaretleri eşliğinde saldırdılar, camları/ kapıları kırarak binaya zarar verdiler. Ama her saldırı; ilerici, devrimci, demokratların, anti faşistlerin dayanışmayı ve faşizme karşı omuz omuza mücadeleyi sahiplenmeyi büyütmeleriyle geri püskürtüldü…
Viyana’da bu faşist saldırı ve saldırıya karşı direniş sürerken, bütün dünyada aynı kanaldan beslenen erkek şövenizminin neden olduğu kadın katliamları da dur durak bilmiyordu…
Katledilen Kadınlar İsyanımızdır;
Sadece Haziran ayının ilk 16 gününde, Türkiye ve T.Kürdistanı’nda 17 kadın, erkekler tarafından katledilerek 2020’nin en yüksek kadın cinayeti sayısını oluşturdu.
Avrupa’da da süreç çok farklı değil… Özellikle Almanya, Avusturya ve İsviçre’de ev içi şiddet ve buna bağlı kadın katliamları basına çok yansımasa da; sadece bizim bildiklerimiz bile kan donduran cinsten.
Haziran’da dört gün içinde, Avrupa’nın üç ayrı ülkesinde farklı milliyetlerden dört kadın ve bir kız çocuğu, en yakınları olan erkekler tarafından aynı gerekçelerle katledildiler. 21 Haziran’da Aalen – Allmersbach’ta bir Alman kadın (41), kızıyla (9) birlikte eski erkek arkadaşı tarafından evlerinde katledildiler. Aynı gün Stuttgart Nordbahnhof’ta bir Afgan kadın (42), ayrılmak istediği eşi tarafından sokak ortasında bıçaklanarak katledildi. Yine aynı gün, İsviçre Basel’in Prattel bölgesinde, Kosovalı bir kadını (24), eşinden ayrılmak istediği için kayınpederi katletti. 24 Haziran Çarşamba günü; Avusturya’nın Tirol/İmst kasabasında Türkiyeli kadını (31), kıskançılık nedeniyle eşi evinde boğarak katletti, sonra da bir torbaya koyduğu cesedi İnn nehrine attı.
Sadece dört gün içinde, çokça demokrasiden dem vurulan, Avrupa’nın göbeğindeki üç ülkede 4 kadın ve bir kız çocuğu katledildi. Hangi coğrafyada olursa olsun, zihniyet hep aynı. Patriarkal kapitalist sistemin erkeğe tanıdığı toplumsal ayrıcalıkları ellerinde tutan erkekler, kadınların üzerinde hakimiyet kurup, kendilerine biat etmelerini istemekteler. Biat etmeyen, çizgiyi aşan kadınların ise katli vaciptir!..
Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam;

Ancak erkek egemen kapitalist sisteme, onun savunucularına ve faşizan saldırılara en güzel cevabı, 27 Haziran Cumartesi günü yine kadınlar verdi.
Viyana’da; faşist saldırıları ve polisin faşistlere adeta fırsat tanıyan pasif tavrını protesto etmek için örgütlenen eyleme, binlerce ilerici, devrimci, demokrat, yurtsever, anti faşist kitle katıldı. Kortejin en önünde kadınlar rengârenk bayrakları, hiç susmayan sloganları, alkışları ve zılgıtlarıyla mücadeledeki kararlılıklarını haykırdılar. Yaptıkları konuşmalarda; “İki gündür yaşanan faşist saldırıların, TC faşizminin temsilcisi R.T.Erdoğan ve şürekası tarafından örgütlendiğini, kadınlar üzerinden başlatılan saldırının aynı zamanda demokrasi mücadelesine yönelik olduğunu, böylesi saldırılarla kadınları yıldıramayacaklarını, aksine bu saldırıların kadınların öfkesini büyüttüğünü, Rojava’ya yapılan saldırının kendilerine yapıldığını, orada katledilen kadınların kızkardeşleri olduğunu” söylediler. Eylem boyunca, “Jin, Jiyan, Azadi”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Katledilen Kadınlar İsyanımızdır!”, “Korkmuyoruz, Susmuyoruz, İtaat etmiyoruz!” vb. sloganlarla, patriarkal kapitalist sistemi, onun maşalarından R.T.Erdoğan ve şürekası özgülünde faşizmi, kadına yönelik her türden şiddeti teşhir ettiler ve “BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM!” dediler…
AKD olarak biz de bir kez daha yineliyoruz; Kadın Katliamları Politiktir! Katliamları ve kadına yönelik her türden şiddeti durduruncaya, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yok edinceye kadar mücadelemiz devam edecek!
KORKMUYORUZ, SUSMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ!

Share

FAŞİZMİN SALDIRILARI MÜCADELECİ KADINLARI YILDIRAMAZ; BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM!


Pandemi sürecinde “evde kal” çağrılaına inat, devrimci 9 kadın örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Avrupa Kadın Dayanışması, her Çarşamba gününü eylem günü ilan etmişti… Çünkü “evde kal” çağrılarının, özellikle de biz kadınlar için ne ifade edeceğinin
farkındaydık… “Evde kalmak” yerine, kadınlar olarak olabildiğince sokaklarda olmak zorundaydık…
Çünkü patriarkal kapitalist sistem, işçi sınıfı, emekçiler ve tüm ezilenlere yönelik baskı ve sömürü politikalarını hayata geçirmek için, ırkçı, cinsiyetçi, homofobik, milliyetçi duyguları sürekli tırmandırmaktadır… Pandemi süreci, 2008’den beri tüm dünyada süren ekonomik krizin tekrar ertelenebilmesi için emperyalistler açısından bir fırsattı ve bu fırsatı kullanmak için her türlü yöntemi uygulayacaklardı… Tabii ki bu sürecin en büyük faturası yine kadınların omuzlarına yüklenirken, Avrupa özgülünde ise en başta göçmen ve mülteci kadınlara yüklenecekti… Tahmin ettiğimiz gibi de oldu… Zaten bütün dünyada her geçen gün yükselen kadın katliamları ve kadına yönelik şiddet, şiddetin bütün türevleriyle içiçe geçerek pandemi sürecinde gözle görülür bir şekilde tırmandı…
Avrupa Kadın Dayanışması’nın çağrısıyla Avrupa’nın birçok şehrinde, her Çarşamba sokaklarda olan örgütlü kadınlar, bu süreçte kadınların yaşadıkları şiddet ve katliamlar başta olmak üzere, patriarkal kapitalist sistemi ve politikalarını teşhir etmeye çalıştılar… Avusturya’nın başkenti Viyana, bu çalışmanın en iyi oturduğu, kadın dayanışmasının en güzel sergilendiği ve yaklaşık her Çarşamba eylemlerin gerçekleştirildiği alanlardan birisiydi… AKD bileşenlerinin gerçekleştirdikleri eylemler, süreç içerisinde Türkiyeli faşistleri rahatsız etmeye başladı… 16. ve 20. Viyana’da gerçekleştirilen eylemlere saldırdılar öncelikle… Ancak her defasında başta kadın arkadaşların kararlı duruşları ve alandaki katılımcı arkadaşların müdahelesi ile saldırılar geri püskürtüldü…
AKD’nin 24 Haziran Çarşamba için gündemi; Avrupa’daki ekonomik kriz kıskacındaki kadınların sorunları idi. Ancak faşist TC devletinin Kobane’de gerçekleştirdiği saldırıda şehit düşen üç mücadeleci kadın için de eylemler yapılması söz konusu olunca, çoğu yerde olduğu gibi Viyana’da da bu iki konu birleştirildi.
Kadın arkadaşlarımız 10. Viyana’da eylem alanına gittiklerinde henüz pankartlarını açmışken, faşistlerin saldırılarına maruz kaldılar… Bu seferki saldırı dahaa organize bir şekilde gerçekleştirilmekteydi… Olay yerine gelen polis, olaya müdahele ettiyse de, faşistler eylem alanından dağılmamışlar aksine giderek büyüyen bir kalabalık şeklinde birikmiştirler… Eylemden sonra, eylemi gerçekleştirenlerin polis eşliğinde, eylem alanının en yakınındaki kurum olan ATİK VİTİD binasına (Viyana Türkiyeli İşçiler Derneği) gitmesiyle, faşistler bu defa da derneğin etrafında birikip tehditler savurmaya ve derneğe saldırmaya çalıştılar… Polisin müdahelesi bu saldırıyı engellediyse de, diğer taraftan polis te, saldırıyı gerçekleştiren bıçaklı, sopalı faşistleri sorguya almak yerine, derneğe girmeye çalışarak saldırıya müdahele eden ilerici devrimci insanları sorguya almaya, fişlemeye çalışmıştır… Olayı duyan yüzlerce devrimci, demokrat, ilerici kitlenin anında VİTİD’e gelerek, faşist saldırıya karşı bir set oluşturup VİTİD’i sahiplenmesi, devrimci dayanışmanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi… Olaylar zinciri yaşanırken, olayla ilişkisi olmayan antifaşist bir arkadaşımız dün akşam polis tarafından gözaltına alınmış ve halen serbest bırakılmamaıştır… Polisin bu tavrını kınıyoruz ve arkadaşımızın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Suçlu aranıyorsa, izinli gerçekleştirilen demokratik ve meşru eylemimize saldıranlar arasından aranmalıdır…
Viyana’da AKD bileşenleri ve VİTİD, bugün (25 Haziran) saat 18.00‘de tüm demokrasi güçlerine, bu faşist saldırıyı protesto için miting çağrısı yaptı…
Yaşanan bu saldırı; emperyalist saldırıların, ırkçılığın, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının büyüdüğü, faşizmin ayak seslerinin giderek yaklaştığı günümüz açısından, devrimci dayanışmanın, özellikle de kadınların ortak mücadelesinin ne kadar büyük bir önem taşıdığını, başta R.T.Erdoğan ve onun Avrupa’da örgütlediği işbirlikçileri olmak üzere, sistem sahiplerini ve koruyucularını bu haklı ve meşru mücadelemizin ne kadar rahatsız ettiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir… Ancak demokrasi ve eşitlik mücadelemizin hiçbir şekilde engellenemeyeceği bilinmelidir.

AKD olarak; faşizan saldırıların biz kadınları asla yıldıramıyacağını, haklı ve meşru mücadelemizden geri adım atmayacağımızı bir kez daha yinelerken, tarihin bu kararlı duruşumuzun kanıtı olduğunu hatırlatırız… Bu anlamda tüm ilerici, devrimci, demokrat kadınlar başta olmak üzere tüm kurumları, Avrupa’nın her yerinde bu karşı duruşu sahiplenmeye ve dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz…
➢ YAŞASIN DEVRİMCİ KADIN DAYANIŞMASI!
➢ KAHROLSUN FAŞİZM!
➢ JİN, JİYAN, AZADİ! KADIN, YAŞAM, ÖZGÜRLÜK!

Share

Devrimci Tutsaklarla Dayanışmayı Büyütelim!

 

ADHK, ADKH ve SYM, Hapishanelerdeki devrimci tutsaklarla dayanışmak için başalattığı kampanyaya, bütün taraftarlarını, devrimci ve demokratları katılmaya çağırıyor

 Türk devleti F tipi ölüm tabutları inşa ederek, on binlerce  devrimci politik tutsağı esir almıştır. Binlerce politik tutsak, onlarca bedensel engelli, onlarca çocuk, onlarca yaşlı tutsak, zindanlarda her gün fiziksel ve psikolojik saldırıya  karşı karşıyalar. Hapishanede süren saldırılar sonucu onlarca kişi yaşamına son vermiştir.

Hapishanede süren baskıları teşhir etmek, tutsaklara  maddi ve manevi destek sunmak için ADHK, ADKH ve SYM kurumlarımız siyasal ve maddi  kampanya açmıştır.

Başta  taraftarlarımız olmak üzere devrimci, demokrat ve yurtseverlerin, kurumlarımızın başlattığı bu kampanyayı desteklemeye çağırıyoruz.

Aysel Koç şahsında tüm devrim şehitleri, corona pandemi sürecinde hapishanede şehit olanların anıları önünde saygıyla eğilirken, bize bırakılan tarihsel mirası yerine getirmeyi borç biliyoruz.

 

ADHK (Avrupa Demokratik   Haklar Konfederasyonu)

ADKH (Avrupa Demokratik Kadın Hareketi)

SYM (Socialist Youth Movement)

Share

Ekonomik Şiddet Kıskacında Biz Kadınlar,                                İşçi Kıyımlarına Sessiz Kalmayacağız!

Dünya genelinde 2008’den beri süregelen ve pandemi ile daha fazla görünür bir hal alan ekonomik krizin küresel çapta sonuçlarını, en çok ekonomik şiddet biçiminde biz kadınlar yaşadık. İşten atıldık, çalışma saatlerimiz kısa gösterildiği için ücretlerimiz düşürüldü, açlık, yoksulluk koşullarında çocuk, yaşlı, engelli, hasta bakımlarını evlerde en zor koşullarda üstlendik, kadına yönelik ekonomik ve fiziksel şiddetin en korkunç hallerini yaşadık. Bugün de dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi büyük ve orta ölçekli şirketlerin, tekellerin yüzlerce, binlerce işçiyi işten atacaklarına dair açıklamaları yeni, zor bir dönemi karşılayacağımız anlamına geliyor. Ağırlıklı kadınların çalıştığı, ucuz işgücü olan hizmet sektörü başta olmak üzere bir çok işkolunda işçi kıyımları gündemde. Almanya’da Galeria Karstadt Kaufhof mağazalar zincirinin, Kanadalı bir şirkete satılışı sonrası, Almanya ve Belçika zincirlerinden 62 şubenin ve yine bunlara bağlı 20 spor mağazasının kapatılacağı, 6 bin işçinin işten atılacağı haberleriyle, sendikalı işçiler bir günlük uyarı grevi gerçekleştirdiler. Diğer taraftan Otomotiv devlerinden olan BMW’nin, 6 bin işçiyi işten atacağı alınan duyumlar arasında… Benzer bir çok işçi kıyımı bilgisinin, Avrupa ülkelerindeki işçilerin ve sendikaların gündeminde olduğunu biliyoruz. Biz kadınlar; “bu işçi kıyımları karşısında sessiz kalmayarak, hangi işkolunda olursa olsun eylemlerimiz ve örgütlü mücadelemiz ile ekonomik şiddetin yeni bir halkasına izin vermeyeceğiz

Ekonomik şiddetin toplumsal karşılığı, salt kadının ev içinde erkeğin ekonomik hegomanyası biçiminde sınırlandırılıyor. Oysa uluslararası sözleşmeler; biz kadınların ekonomik haklardan yoksun edilmesini “ekonomik şiddet” biçiminde tarif ediyor. Ekonomik şiddet; ister kapitalist devletin kâr hırsı, rekabeti, sermaye birikiminin bir sonucu olarak yaşansın, ister erkeğin evdeki ekonomik hegomanyası sonucu yaşansın, biz kadınların tüm yaşamsal haklardan mahrum bırakılmasına neden oluyor. Ekonomik şiddete maruz kalan biz kadınların yaşadığı en temel sorunlar beslenme, eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, sosyal, kültürel haklara ulaşmakta zorlanma ve özgürlüğümüzün kısıtlanmasıdır. Ekonomik şiddet, kapitalizmin bizlere reva gördüğü işsizlik, yoksulluk, esnek çalışma, düşük ve eşit olmayan ücretler, ev içi emeğimizin görülmemesi gibi erkek egemenliği biçimindedir.

Avrupa Kadın Dayanışması olarak diyoruz ki; Avrupa’da ekonomik şiddetin biçimlerinden, başta işçi kıyımlarına karşı mücadelede işçi – emekçi kadınlar olmak üzere, görünmeyen emeğin sahipleri olan ev emekçisi kadınların, işsiz kadınların örgütlü mücadelesinin yanında olup, onları yalnız bırakmayacağız.

Ayrıca; Avrupa’da kadınların yaşamları sistemin ekonomik şiddetiyle hiçleştirilirken, Türkiye ve Kürdistan’da Eren Keskin, Başak Demirtaş gibi politik  kadınları hedef alan cinsiyetçi şiddet, faşist AKP hükümeti eliyle yükseltilen patriarkal devlet şiddetinden bağımsız değildir ve politik kadınlara verilen bir mesajdır. Kadın özgürlük hareketinin bileşenleri olan Avrupa Kadın Dayanışması olarak; kadınlara yönelik her türlü şiddete karşı sesiz kalmayacağımızı bir kez daha buradan yineliyoruz.

İşçi Kıyımlarına Karşı Kadın Dayanışmasını Yükseltiyoruz!
Ekonomik Şiddete Sessiz Kalmayacağız!
Kapitalizmin krizinin faturasını biz ödemeyeceğiz!

Avrupa Kadın Dayanışması

Share